HABERLER
Dini Haber
N.Kara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
N.Kara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

APPU VE İKİ OĞLU

Yazan: N.Kara
Appu, Şudul kentinde yasayan çok zengin biriydi. Onun çok sayıda sığırı,koyun sürüleri vardı. Hububatın harmanlandıktan sonra yığıldığı gibi gümüşü, altını ve lapulazuli taşı vardı. Onun hiçbir şeye ihtiyacı yoktu ama çocuğu olmuyordu.

Sık sık şehirlerde düzenlenen şölenlerde herkes çocuğuna ikramlarda bulunurken Appu’nun ikramda bulunacağı hiç kimsesi yoktu. Yine böyle düzenlenmiş bir şölenin ardından canı sıkılmış olan Appu, evine gitti ve ayakkabılarıyla birlikte yatağa uzandı, karısı da onun yanına yattı. Ama yine hiçbir şey olmamıştı. Ardından Appu kalktı, ak bir kuzu aldı ve Güneş Tanrısı’na yalvarmaya gitti. Güneş Tanrısı onu gençleştirdikten sonra, ‘senin için ne yapabilirim,çözmem gereken ne 'diye ekledi. Appu da Tanrıların kendisine zenginlik vermesine karşılık hiç çocuk bahşetmediğini söyledi. Bunun ardından Güneş Tanrısı ona, içki içip evde karısıyla yatmasını ve böylece Tanrıların kendisine bir erkek çocuk vereceğini söyledi. Appu eve giderek denilen her şeyi yaptı. Bir süre sonra Appu’nun karısı gebe kalmış ve onuncu ayda bir erkek çocuk doğurmuştu. Çocuklarına 'Kötü’ adını verdiler. Çok geçmeden Appu’nun karısı tekrar gebe kalmış ve bir erkek çocuk daha doğurmuştu. Bu çocuğun adını da ‘İyi’ koydular.

Çocuklar büyüyüp yiğit bir erkek haline gelince baba evinden ayrılmaya karar verirler. Daha sonra
Kötü ailesi ile yasamayı doğru bulmaz. 'Dağların ayrı ayrı yerlerde bulunduğu, nehirlerin ayrı ayrı yerlere aktığı ve pek çok Tanrının ayrı yerlerde oturduğu gibi biz de farklı yerlerde oturalım ' der ve düşüncesi etkili olur. İyi ve Kötü ayrılırlar. Bu arada iki kardeş malları da kendi aralarında bölüşmeye başlar. Ancak malın iyisini Kötü alır, kalan kötü malları ise İyi’ye verir. Bu mal paylaşımının adaletsiz olduğuna inanan İyi durumu mahkemeye taşır.” Ancak tabletin bundan sonraki bölümü kırık olduğundan mahkemenin sonucu bilinememektedir.

ULLİKUMMİS EFSANESİ

Yazan: N.Kara
hitit mitolojisi, ulikummis efsanesi, mitoloji, ulikummis mitosu, N.Kara, yaşlı ve genç Tanrıların yarışı, Kumarbis, Fırtına Tanrı, Gök Tanrı, Tanrı Titan savaşları, Kitabı Mukaddes,

Bu mitosun temeline dayanan daha önce Akad ve Ugarit mitoslarında karşılaşılan aşina olduğumuz bir motiftir. Yani yaşlı ve genç Tanrılar arasındaki yarışmadır. Anüs, yani Akadca'da adı Anu olarak geçen Gök-Tanrı, babası Alalus'u tahtından uzaklaştırmıştır ve daha sonra da kendisi oğlu Kumarbis tarafından tahttan indirilmiştir. Kumarbis'in Anüs ile kavgaları sırasında, Fırtına Tanrının doğmasıyla sonuçlanan bazı durumlar gelişir ve baba ile oğul arasındaki bitmek bilmeyen bu çatışma [Kumarbis ile oğlu Fırtına Tanrı arasında] yenilenir.

Kumarbis Fırtına Tanrıdan kurtulmak için plan yapmayı düşünür. Akıl danışmak için habercisi İmbaluris'i Deniz Tanrıça’ya gönderir. Deniz-Tanrıça Kumarbis'i evine çağırır ve onun için bir şölen hazırlar. Tanrıça'nın verdiği öğüdün bir ürünü olarak, Kumarbis, veziri Nikisanus'u "Sular"a gönderir. Daha sonra Kumarbi’nin Yer Tanrıça’dan Ullikummis adında bir oğlu olur. Bu çocuğu yeraltı Tanrıları İrsirralara gönderir. Onlar Ullikummis’i karanlık toprağa alıp, dünyayı omuzlarında taşıyan Tanrı Ubelluris’in sağ omzuna koyarlar. Ubelluris'in sağ omzuda büyüyen Ullikummis, ulu bir diriot sütununa benzer. Boyu ve çevresi 9 000 fersahı bulan bir kule gibidir. Denizden, boyu 9.000 fersah ve çevresi 9.000 fersah olana dek bir kule gibi yükselir.

Fırtına Tanrı, karısı Hepat’ın da tapınağından Ulikummis tarafından sürülmesi sonrası, Ea’dan yardım ister. Ea, Tanrılar meclisinde insanlığın sonunu getirecek olan bu Dev Tanrıya neden izin verildiğini sorar ve görüşmek için Ubelluris’e gittiğinde omuzunda her geçen gün ağırlaşan bu yaratıktan haberi olmadığını görür.

Onu kendi çevresinde döndürek omzunda büyüttüğü yaratığı görmesini ister. Ea yaşlı Tanrılardan yeri ve göğü birbirinden ayıran eski bakır bıçağı ister. Fırtına Tanrı, Ea’nın ona verdiği bakır bıçakla savaş arabasına atlayıp dev Ullikummis’le savaşır. Tabletlerde buradan itibaren ko­pukluk vardır, ama Fırtına Tanrı’nın Ullikummis’i yenerek insanlığı yok olmaktan kurtardığı anlaşılmaktadır.

Yunan mitolojisinde titan İapetos ile Okeanos’un kızı Asia’nın oğlu olan Atlas’la Ubelluris arasında da buna benzer bir ilişki vardır. Atlas, Hesiodos’a göre gökyüzünü omuzları üzerinde tutan Tanrıdır. Homeros daha sonra Atlas'ı gökyüzü tanrısı omuzlarında taşıdığını değil, yeri göğü birbirinden ayıran direkleri omuzunda taşıyan Tanrı olarak tanımlamıştır. Herodotos ise, Atlas’ın Kuzey Afrika’da bir dağ olduğunu ve Perseus Gorgo’yu öldürdükten sonra, Atlas’a canavarın kafasını göstererek onu bir kayaya çevirdiğini yazmıştır. Tanrıların Titanlarla savaşı Ul­likummis mitosu ile benzerlikler taşımaktadır. On yıl süren zorlu savaşta Tanrılar Titanları yenmiş ve onları kovmuştur.

Ullikummis mitosu ile benzerlik taşıyan bir diğer hikaye ise; Kitab-ı Mu­kaddes ‘in Daniel kitabındaki Nebukadretzar’m ulu heykelinin dağdan el değmeden kesilmiş taş tarafından yıkılışıdır. Orada taş heykel, demirden ve balçıktan yapılmış ayaklarından vurulup yıkılmaktadır.

JAİNİZM NEDİR?

Yazan: N.Kara
jainizm, jainizm nedir, din, din ve mitoloji, jainizm dini, tüm canlılara saygı, Mahavira, Jainistler, vegan dini, intiharın serbest olduğu din, caynacılık, cainizm, Jainizm M.Ö 4.yüzyılda Hindistan'da başlamış bir dindir. Aslında din tanımı da çok doğru olmaz. Genel olarak bakıldığında bir yaşam biçimi, felsefe olarak görülür. Kurucusu Mahavira'dır.

Jainizm'in temelinde hayattaki canlılara saygı yatar. Tüm canlılar onlar için değerlidir. Onlara zarar vermekten kaçınırlar.Örneğin,yolda gördükleri bir karıncaya basmazlar. Oturacakları yerde karınca veya böcek olabileceğinden ,oturmadan önce süpürge ile süpürüp öyle otururlar. O yüzden ellerinde süpürge ile dolaşırlar. Jainler yaşadıkları ortamda nefes alıp vermelerinin bile canlıları öldüreceğini düşündüğünden ağızlarında maske ile dolaşırlar. Yani hasta veya hasta olacaklarından değil ,kendilerinin dışarıya hastalık yayacağını düşündüklerinden.

Bir diğer bilinen Jain yaşam şekli de vejetaryen ve vegan olmalarıdır. Soğan ve sarımsak gibi sebzelerden uzak dururlar çünkü bunların tutku, öfke, nefret ve kıskançlık yarattığına inanırlar. Yiyecekleri bitkinin köklü olması onlar için uygun değildir. Çünkü kökü var olan bitki onlar için hala canlıdır ve onu tüketmek istemezler. Anlayışlarına göre şiddet ve zulüm ile elde edilen her türlü gıda onlar için yenilmemesi gereken gıdalardır.

Tüm bunlar aslında şiddete karşı olduklarındandır. Jainlerin bilinen 5 felsefesi vardır. Birincisi Ahimsa'dır. En yüksek mertebeleri olan Ahimsa ilkesi nedeniyle her varlığa eşit saygı ve şefkat gösterirler. Şiddet uygulamazlar, çünkü onlar için tüm canlılar ölümsüzdür ve sonsuz ruha sahiptirler. Varlıkları üç kategoride tanımlarlar;


"Henüz gelişmemiş olanlar ""Gelişme yolunda olanlar " ," Tekrar doğuş sürecinden kurtulup özgür hale gelenler".

İkinci felsefeleri Satya; yalan konuşmamak ,gerçeği söylemektir. Üçüncü Asteya; Hırsızlıktan kaçınmaktır. Dördüncüsü Brahmacharya; Seksten uzak durmaktır. Beşinci, Aparigraha; Sahip olmamak ,mülksüzlük anlamına gelir.

Jainler mükemmel insan olma yolunda ilerlerler. Onların aslında inandıkları bir tanrıları yoktur. Zaten insanlar onlar için en üstün ve mükemmel varlıklardır. O yüzden daha mükemmel düşünen ve olan bir Tanrı gereksinimleri yoktur. Gün batımından sonra yemek yemezler ve gezip seyahat etmezler.

Jainler doğaya ve başka canlılara aşırı saygı duyarlar. Ama tüm bunlarla çelişebilecek bir yetkiye de sahiptirler; Kendi canlarına istediklerinde kıyabilme yetkisi. Jainler ölmeye karar verdikleri andan itibaren yeme ,içme ,cinsellik gibi tüm insan ihtiyaçlarını azaltıp ilerideki süreçte durdururlar. Hayatlarının son süreçlerini ölüm orucu tutarak geçirirler. Bu aynı zamanda çilecilik kurallarını da destekler. Çile çekerek ölen kişi ,aziz veya azize ilan edilir. Jainizm'in kurucusu Mahavira 77 yaşında açlıktan ölmüştür. Onlara göre beden aç kalmalıdır, bedenini açlığa talim ettiren Jainler bedenlerinin bu muameleye ihtiyaçları olduğunu düşünürler. İşte bunlar onlar için en önemli keşişlik ve çilelik kurallarındandır.