PANTEİZM VE PANTEİZME YÖNELİK İTİRAZLAR
  "Tanrı'nın bu dünyayı nasıl yarattığını bilmek istiyorum. Şu ya da bu olguyla,
  şu ya da bu öğenin görüntüsüyle ilgilenmiyorum. Düşüncelerini bilmek
  istiyorum, gerisi sadece detaylar." A. Einstein
[1]
  Bu makalede çeşitli noktalar üzerinde durarak Panteizm ya da Pandeizm'in teizm
  hipotezinden daha olası olduğunu anlatmaya odaklanacağım.
  İsmi fizikçi Ludwig Boltzmann'a atfedilen bir görüş vardır; Boltzmann beyni.
  Bu hipoteze göre evren kaos halindeki rastgele dalgalanmalar sonucu ortaya
  çıkmış bir varlıktır. Panteizme göre ortaya çıkan bu evren daha sonra
  farkındalığa erişmiştir yani bilinçlidir. Pandeistik bakışta ise evren
  müdahale etmez, plan yapmaz. [9]
  Kavram karmaşası yaşamamak ve konuyu daha iyi kavrayabilmek adına önce
  Panteizmin tanımını yapmak gerekir.
    Panteizm Tanrı'nın her yerde ve her şeyde olduğunu yani onun aşkın
    olmadığını, her yere nüfuz ettiğini, dolayısıyla içkin olduğunu söyleyen
    felsefi görüştür. Tanrı evrende ve her şeydedir ve her şey Tanrı'nın
    parçasıdır. [7][8]
  
  
      Schopenhauer, Panteizmin hiçbir etiğe sahip olmadığını iddia etse de
      Panteizm oldukça etik bir bakış açısına sahiptir: "Başkasına verilen
      herhangi bir zarar, canlılığa ve herkese zarar verir."
    
    
      Panteizm kavramı Thales, Parmenides ve Heraklitos da dahil olmak üzere
      birçok antik Yunan filozofunun yanı sıra Kabalistik Yahudiliğin eski
      dönemlerinde de ele alınıp tartışılmıştır. Bu tartışmaların doğurduğu
      Panteistik hareketler 17. yüzyılda Spinoza'nın doğalcı panteizm inancının
      da çıkışını sağlamıştır.
    
  
    Tabi Spinoza'dan bahsetmişken onun görüşlerine kısa da olsa değinmemek
    olmaz.
  
  
    Spinoza'ya göre tanrı, evrendir. O bunu "töz" olarak tanımlar. Bu töz, özü
    gereği var olmak zorundadır, kendiliğinden kendinde var olandır, var olmak
    zorunda olduğundan var olmuştur ve dolayısı ile yaratılmaya ihtiyacı yoktur.
  
  
    Baruch Spinoza şöyle der: "Töz sözcüğünden, kendiliğinden ve kendisi için var olanı anlıyorum. Bu
        kavramın [tözün] meydana gelmesi için başka bir kavrama ihtiyaç
        yoktur."
  
  
    Spinoza için tanrı ve doğa aynı şeydir. Bu yüzden Panteizm ya da
    Pandeizm'den bahsederken bağlamdan kopmamak ve anlam karmaşası yaşamamak
    için tanrı yerine doğa kelimesini kullanmak daha doğrudur.
  
  
    Spinoza'nın tanrı/doğası, doğanın aşkın değil içkin nedenidir. Ol deyince
    oldurmaz çünkü varlık var olmak için aşkın bir güce ihtiyaç duymaz, zaten
    varlık doğası gereği var olur, var olma, var kalma eğilimindedir. Dolayısı
    ile Panteizmin doğatanrısı İbrahimi dinlerin insani özellikler taşıyan,
    cezalandırıcı, ödüllendirici ve müdahaleci Tanrısından oldukça farklıdır.
  
  Spinoza'dan birkaç alıntı daha yaparak görüşlerine bakalım.
  1.14 : Tanrı birdir, yani evrende yalnızca bir madde vardır.
  1.15 : Her ne olursa olsun Tanrı'nın içindedir ve Tanrı olmadan hiçbir
      şey tasarlanamaz.
  1.17 : Tanrı dışında hiçbir madde olamaz ve Tanrı'nın dışında hiçbir şey
      kendi başına var olamaz.
  I. 25 : Bireysel şeyler Tanrının sıfatlarının değiştirilmesinden veya
      onun sıfatlarının sabit veya keskin şekilde ifade edilişinden başka bir
      şey değildir.
  II. 47 : İnsan zihni Tanrı'nın sonsuz özü hakkında yeterli bilgiye
      sahiptir.
  V. 24 : Belirli şeyleri (varlıkları) ne kadar çok anlarsak Tanrı'yı da o
      kadar çok anlarız.
  V. 17 : Tanrı tutkusuzdur, herhangi bir zevk ya da acı duygusundan
      etkilenmez. Açıkçası [bu yüzden] Tanrı kimseyi de sevmez. [6]
  Spinoza'nın tüm bu açıklamalarına bakıldığında O'nun panteizm tanımlamasında
  şunu görürüz. Evren Tanrı'nın içinde var olmanın, daha doğrusu Tanrı ile
  birlikte var olmanın bir biçimidir. Spinoza'ya göre evrenimiz Tanrı'nın
  düşüncelerindeki varoluş tarzıdır ve Tanrı'nın uzantısıdır. Yalnızca bu ikisi
  insanoğlunun Tanrı hakkında bildiği sıfatlardır. [2]
Filozof Karl Jaspers bu konu hakkında şöyle der:
  Tanrı'yı bir kişi olarak hayal etmek başlı başına bir sınırlamadır.
      Tanrının ne anlayışı ne iradesi vardır. O'nun sadece anlayışın ve iradenin
      bir biçim olarak ortaya çıktığı düşünce özelliği vardır. Hareket etmez ya
      da durmaz fakat hareket ve durma biçimlerini ortaya çıkaran
      uzatma-genişletme özelliği vardır. Anlayış ve irade tıpkı hareket ve
      dinlenme gibi doğada yaratılır, onlar Tanrı'nın kendisi değil
      sonuçlarıdır. [3]
  Panteizm görüşü her yerde birden bulunan ve her şeyi bilen evren-tanrı
  görüşüne sahiptir. Dolayısıyla eğer Tanrı her yerdeyse ve her şeyi biliyorsa
  bu durum her şeyin Tanrı'nın zihninde olduğu ve O'nun her şeyle eş süreli
  olduğu anlamına gelir.
  Yani eğer yaratıklar Tanrı'dan ayrı olsalardı bu durumda Tanrı sonsuz
  olamazdı. Tanrı sonsuz olduğu için her şey Tanrı'dadır. [4]
  Dolayısıyla Panteizm'in sürekli yaratılışa uyduğu, bunu takip ettiği açıktır.
  Tanrı sürekli olarak yaratıyorsa bu O'nun yaratılışının süreklilik arz
  ettiğinin göstergesidir çünkü O'ndan ve zihninden bağımsız gerçekleşecek bir
  yaratılış mümkün değildir.
  Alman filozof Friedrich Albert Lange, Panteizm'in (her şey bir olduğundan)
  birleşik bir varoluşu ve ruhsal olanın doğallaştırılmasını sağladığını söyler.
  [5]
  Teizm yaygın olarak Tanrı'yı her şeyden aşkın ve uzay-zaman dışında olarak
  nitelendiriyor olsa da aynı zamanda dinlerdeki bu Teist Tanrı figürü her
  yerdedir, sürekli olarak yaratır ve bu devinimi devam ettirir. O halde bu
  Tanrı figürü üst düzeyde bir içkinliğe sahiptir. (A.g.e.)
  Dinlerdeki Tanrı ile tezat oluşturacak şekilde Panteizm Tanrı'yı uzay-zamana
  getirir. Bu onu bilim insanları ya da bilim meraklıları için ilgi çekici hale
  getirir. Ayrıca doğanın ve kozmosun ihtişamına duyduğumuz saygı ile de
  uyumludur.
  Panteizmi çekici yapan bir diğer konu "kötülük" problemidir. Dinlerdeki
  hayali, yanıltıcı kötülüğün ya da Tanrı'ya zıtlık içeren kötülük kavramının
  aksine "kötülük" olgusunun evrenin işlemlerinin sonucu olduğunu söyler. Ancak
  bunun da kendi içinde sorunlu yönleri var tabi ki, yine de dinlerdeki kötülük
  probleminden çok daha iyi bir görüşe sahip olduğu açık.
  Panteizme karşı pek çok itiraz var, bunlardan bazıları başarılı, bazıları
  başarısız. Bunlara kısaca değinelim.
  1) Biz sadece dünyayı "Tanrı" olarak yeniden adlandırıyoruz. Onu dünya ile
  eşitlemeden önce Tanrı kavramına odaklanmalıyız". Dolayısıyla teizm Tanrı
  kavramının temel anlayışıdır, Panteizm bunun bir türevidir.
  Yanıt: Panteizmin iki kavramı eşitlediği doğru olabilir ancak bunun nedeni
  Tanrı'yı ortadan kaldırmak değildir. Nasıl ki fizikten önce hatalı bir şekilde
  su yalnızca ıslak ve şeffaf bir madde olarak ele alınıyor ve element olduğu
  zannediliyorsa Panteizm Tanrı'nın da yanlış anlaşıldığını düşünür ve tıpkı
  evreni yeniden ve daha iyi anladığımız gibi Tanrı'yı da yeniden ve daha iyi
  anladığını söyler.
  2) Panteist Tanrı, evren ile tamamen aynı mıdır yoksa kısmen ortak mıdır?
  Yoksa bütün yani Tanrı, parçalarının yani evrenin toplamından daha mı
  büyüktür? Kısacası kavramlar örtüşüyor mu yoksa aynı mı?
  Yanıt: İkisi kavramsal olarak farklı olsalar da eş sürelidir. Yani Tanrı'nın
  en azından maksimum ölçüde bilinçli olan bir varlık olduğunu anlıyoruz. Evren
  maksimum kapsamdadır ancak evrenin bilinçli olduğunu anlamıyoruz.
  Konusu açılmışken evrenin neden bilinçli olabileceğine dair argümanlar da yok
  değil. Bu konuya da değinelim.
  Eğer evren bilinçli ve maksimum kapsamdaysa ve Tanrı da öyle ise o zaman bu
  iki kavram kavramsal olarak özdeş olmasalar bile birlikte kapsayıcıdırlar.
  Metafiziksel olarak konuşursak, bu ikisinin de aynı varlık olmayabileceği
  ihtimali de var. Yani Panteistik tanrı yalnızca evreni izleyen ve denetleyen
  bilinçli durumlar da olabilir.
  3) Panteistler fiziksellik, fikircilik veya her ikisinin de doğru olduğunu mu
  savunuyor? O halde doğaüstü ile doğal olan arasındaki ayrım nedir?
  Yanıt: Geleneksel panteistler bir ruh olarak Tanrı'nın mükemmel doğasını
  koruma çabasıyla ona fiziksel bir varlıktan ziyade kusursuz bir varlık olacak
  şekilde bazı özellikler atfetmek isteyebilirler. Fakat bunun ne kadar tutarlı
  olduğu tartışılır.
  Tanrı ya ruhsal ve üstündür ya da yakın ve fizikseldir; ki bu makalede
  ikincisini savunuyorum. Zaten panteizmin güçlü yanlarından biri Tanrı'yı
  fiziksel kılıyor olmasıdır ve fiziksel bir tanrıyı fiziksel etkilerle
  ilişkilendirmek daha tutarlıdır.
  Eğer bir şey manevi ise bu dünyanın bir parçası değildir, aşkındır ve nedensel
  olarak etkili olabileceğini söylemek zorlaşır. Dahası, maneviyat nedensel
  olarak etkili olsaydı, fiziksel olmadığı için etkili olduğunu söylemek zor
  olurdu. Bu yüzden bu makalede Tanrı'nın aşkın ve kusursuz olmadığı üzerinde
  duruyorum.
4) Panteizmin Tanrı'sı kişisel mi değil mi?
  Yanıt: Panteizmde kişisel olmayan bir Tanrı görüşü vardır. Bunu Spinoza'nın
  Etiğinde (V.17) görmek mümkündür. Ancak kozmosun zihin benzeri doğası, doğanın
  doğadan fazlası olduğunu düşünmek için iyi bir nedendir.
  5) Panteizm ve Pandeizm "Tanrı evrendir" diyor fakat birden fazla evren olduğu
  söyleniyor. Bu sorun teşkil etmiyor mu?
  Yanıt: Spinoza'nın tanrı/doğası çoklu evrenlerin ve kozmik oluşun kendisidir,
  içinde kaç evren olduğunun önemi yoktur.
6) Doğa/tanrı nasıl kendi kendinin nedeni olabilir?
  Yanıt: Bu soruyu yöneltenlere şunu sormak gerekir: "İnandığınız tanrı
  nasıl kendi kendinin nedeni olabiliyor?" Yani sizin yaratılmamış ama yaratmış
  dediğiniz tanrı fikri evrenin kendisi için neden uygulanabilir olmasın? Tıpkı
  sizin bahsettiğiniz Tanrı'ya benzer şekilde evren de yaratmış ama yaratılmamış
  olabilir. Yaratıcı gücün illa gökyüzünde oturan, ödül ve ceza veren, cennet ya
  da huri vaat eden insani özellikler taşıyan bir ilah mı olması gerekiyor?
  Konuya dair bir sonraki makalede Panteizm ve Pandeizm'in bilimsel dayanak
  noktaları üzerinde duracak, konuya farklı açılardan bakmaya devam edecek ve
  önemli bölümleri detaylandıracağım.
 








