HABERLER
Dini Haber
Reenkarnasyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Reenkarnasyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

TEKAMÜL VE REENKARNASYON



TEKAMÜL VE REENKARNASYON


Tekamül, sözcük anlamıyla gelişme, olgunlaşma, evrim anlamına gelmekte olup, ezoterik öğretilerde ruhun gelişimi, olgunlaşması anlamında kullanılır. Tekamülün hedefinde kemale ermek, kamil insan olmak vardır. Kamil insan, ideal insan demektir. İnsanlığın en yüksek mertebesidir. Tasavvuftaki tanımıyla ruhsal anlamda tanrılaşmaktır. Yani, aklın zincirlerinden kurtulup özgürleşmesi, tam bir iradeye sahip olunması, karakteristik yapının mükemmelleşmesidir. Evrensel insan modeline ulaşılmasıdır.

Kamil insan kavramını ise şöyle tanımlayabiliriz:
Kamil insan her yönüyle ideal ve örnek insandır.
Bilgisi, idraki ve aklı son derece gelişmiştir.
Tüm zincirlerinden kurtulmuş, tabularını yıkmıştır.
Hiç kimseyi aşağılamaz, insanlar arasında ayrım yapmaz.
Almadan verir, sevilmeden sever.
Boş konuşmaz, sözü öz ve gerçektir.
Eline, beline ve diline hakimdir.
Sonsuz hoşgörü ve tevazu sahibidir.
İbadeti şekilde değil bilinçte ve yaşam tarzındadır.
Zenginlikten mağrur olmaz. Fakirlikten hicap duymaz.
Doğal sirkülasyonu hisseder, tabiatla bir ahenktir ve an’da yaşar.
Her nefes alışından mutluluk duyar.
Olmakta olan her şeyin bütünün yararına olduğunu bilir.
Kainatın ahengini her yerde, her şeyde ve her an görür, hisseder ve yaşar.
Ben’den ve bencillikten uzaktır. O nefsine değil, nefsi ona tutsaktır.
Cimrilik, hırs, haset, alay, kibir, yalan, riya, şehvet, şöhret, gaflet, gazap gibi çirkin karakterlerden kendini arındırmıştır.
İnsanlar arasında saygıyı, dostluğu ve dayanışmayı sağlamaya çabalar.
Her türlü şiddete, zulme ve işkenceye karşıdır.
Kul hakkının yenmesine, hırsızlığa, sömürüye karşı durur.
Barışı, adaleti, sevgiyi, mutluluk ve huzuru inşa için çalışır.
Önemsediklerinin en başında yaşama hakkı gelir.
Yaşayan her varlığa sevgi duyar.
Ölüm korkusunu yenmiştir, ölüme yeni bir yaşama geçiş gözüyle bakar.

İnanışa göre bir varlığın bu mertebeye ulaşabilmesi için dünyada olduğu gibi bütün kainatta geçireceği sayısız tekamül merhaleleri vardır. İşte bu merhalelerin dünyada geçen kısmına reenkarnasyon denir.

Basit olarak anlatıldığında reenkarnasyon (tekrar doğuş, tekrar bedenlenme, ruh gezisi) ruhun, doğum ve ölüm sirkülasyonu sayesinde tekrar tekrar insancıl varoluşa geçmesi anlamına gelir. Amaç sonsuz tekamüle ulaşmaktır.

Birçok büyük dinin dünya görüşünün ve öğretilerinin temelinde bu sirkülasyonun, yani ruhsal boyuttan materyal boyuta ve tekrar ruhsal boyuta geçmenin, gerekli olduğu yatar.

Ruhun öğrenmek zorunda olduğu tüm dersler ve görevler bittiğinde, yani tekamülü tamamlandığında ancak bu sirkülasyon sona erer ve ruh sonsuzlukta yerini bulur.

Her ruhun amacı o büyük tekliğe, bütünlüğe dönüştür. Burada artık iyiyi veya kötüyü, siyahı ve beyazı, karanlığı ve aydınlığı birbirinden ayıran tezatlık kuralı geçerli değildir.

Mevlana şöyle der: "Kaynağından kopan her şey, kaynağıyla birleşmeyi arzular."

Reenkarnasyon anlayışına göre yaşam bir okuldur ve bu okulda her insan ayrı bir sınıfta dersini öğrenmeye çalışır. Tekâmül etmek için dünyaya doğan ruh, dünya üzerinde bilgi ve tecrübesini arttırmak için bir beden kullanır. Fakat bu bilgi ve tecrübe tek bir hayatta öğrenilemez çünkü buna zamanı ve enerjisi yetmez. Bu yüzden reenkarnasyonlarla insana yeni imkanlar sağlanır, tekâmül hızlandırılır. Hayatımızda yaşadığımız krizler, zorluklar birer sınavdır. Ve eğer kendimiz üzerinde çalışır ve bu sınavları aşarsak, hedefimize ulaşmış oluruz.

Reenkarnasyon inancının olduğu dinlere göre dünyadaki adalet de reenkarnasyonla sağlanır. Dünyada insana verilen zenginlik, sağlık güzellik, kısa ömür, fakirlik, hastalık, çirkinlik gibi değerler, ruhun bilgi ve tecrübesini arttırmaya yarayan vasıtalar olup, hepsi dünyada kalacak olan göreceli değerlerdir. Kişisel hayattan, aile hayatından itibaren insan hayatı bütünüyle birbirinden farklıdır: İnsanların bilgi düzeyleri, yaşadıkları zaman ve mekan, sahip oldukları yetenek ve olanaklar farklıdır. Bunun yanında kimi insan çocukluğunda yaşamını kaybeder. Kimisi sakat doğar, kimisi kronik bir hastalıkla yaşar. Kimisi ezer, kimisi ezilir. Kimisi hayatını hapislerde geçirir. Kimisi öldürülür, kimisi işkencelere, zulümlere uğrar. Reenkarnasyon sayesinde her canlı eşit yaşam şartlarına sahip olur.

Platon’a göre reenkarnasyon iki türde var olur:

1- Seçim sistemi: Buna göre ruh eski yaşamındaki eylemlerine uyacak bir hayvan veya insan bedeni seçer. Yani ruh yaşam koşullarını önceden seçmiş ve böylece kaderini belirlemiş olur.

2- Denge sistemi: Burada yeni yaşam tamamen eski yaşama bağlıdır. Eski yaşamda yapılan hataların acısı yeni yaşamda çekilir. Örneğin zenginken fakiri horlayan birisi yeni yaşamında fakirin durumuna düşebilir ve onun çekmiş olduğu acıların aynısını yaşar.

Bu iki sistemde de anlatılmak istenen şu anki yaşamın bir sonraki yaşamı etkilediği veya etkileyebileceğidir. Her koşul bütün kullara eşit bir sistemde sunulur. İnanışa göre bu yaşam şartlarını nasıl değerlendirdiğimize göre bir sınav yaşanacaktır ve tabii ki bu bir takım sonuçları yaratacaktır. Bizim hayatı nasıl yorumladığımız gelişimimizi sağlayacaktır. Ruhsal varlığımız en üst olgunluk seviyesine çıktığında var oluş süreci bitecektir.

Reenkarnasyon ve tenasüh kavramları, aynı ilkeleri içerdikleri sanılarak birbirleriyle sık sık karıştırılmaktadır. Oysa bu iki kavram arasında çok temel farklılıklar bulunmaktadır.

Bu temel farklar şöyle açıklanır:

Tenasüh inanışında ruhların sürekli olarak tekrar bedenlenmesi ilkesi bulunmakla birlikte, deneysel spiritüalizmin reenkarnasyon kavramındaki ruhsal tekamül ilkesi bulunmaz. Oysa reenkarnasyon kavramında ruhsal tekamül ilkesi vardır; yani ruhların dünyada bedenlenmeleri tekamülleri içindir.

Tenasüh inanışı, ruhların dünyaya gelip gitmelerini ceza ve ödül ikiciliğine dayandırır. Deneysel ruhçuların reenkarnasyon kavramında ise varlığın cezalandırılması veya ödüllendirilmesi gibi şeyler söz konusu değildir. Genel olarak reenkarnasyon inanışına göre dünya yaşamı yapılmış hataların intikamının alınması için oluşturulmuş olamaz. Kısaca, insan dünyaya bir önceki yaşamında neden başarılı olamadığının hesabını vermek için değil, gelişmek için gelir. Bir insan ruhunun bir sonraki yaşamında dünyaya geleceği beden onun tekamül gereksinimlerine ve nedensellik kuralına göre belirlenir.

Tenasüh inanışına göre, bir insan ruhu ceza aldığı takdirde bir sonraki bedenlenmesinde dünyaya bir hayvan bedeninde gelebilir. Reenkarnasyon kavramına göreyse tekamülde geri dönüş, yani gerileme yoktur; zaten bir hayvan bedeni bir insan ruhunun gelişim gereksinimleri için yeterli olamaz.

Reenkarnasyon inancının binlerce yıllık bir geçmişi olduğuna inanılıyor. Bugün daha çok Doğu kültüründe yaygın olduğu bilinse de Batı tarihinde ilk kez Pisagor ve Platon gibi bazı antik Yunan düşünürleri tarafından dile getirilmiş olan “ruh göçü” aslında zamanında eski Mısır, Kelt, Maya ve İnka uygarlıkları gibi birçok uygarlıkta bilinen ve kabul görmüş olan bir kavramdır.

Günümüzde en çok Hindular ve Budistler arasında yaygın bir inanış biçimidir. Din uzmanları ise dünya çapında 1.25 milyarın üzerinde insanın reenkarnasyon inancına sahip olduğunu tahmin ediyor. Öte yandan bu inanış bilim dünyasının da ikiye bölünmesine neden olmuş durumda. Birçok bilim adamı reenkarnasyonu mantık dışı ve hatta “saçma” bulurken, kimileri de reenkarnasyonun varlığını bilimsel olarak kanıtlayabilmek için araştırmalarını azimle sürdürüyor. Bu araştırmacıların başında Virginia Üniversitesi’nden Prof. Ian Stevenson geliyor.

Prof. Stevenson yaşamının 40 yılını geçmiş yaşamlarını hatırlıyor gibi görünen çocukları incelemeye ayırmış. Yaklaşık 1000 çocuk üzerinde incelemelerde bulunmuş. İncelediği vakıaların sayısı 2002 yılında 2000’i aşmış. Prof. Stevenson her vakıada çocukların raporlarını metotlu olarak belgelemiş. İddialara göre böylece çocukların anlattıkları ile ölen kişilere ait olguların paralellik göstermekte olduğunu doğrulamayı başarmış. Aynı zamanda söz konusu ölen kişilerde ölüm ve yaralanmaya yol açmış yara izlerinin söz konusu çocuklarda doğum işareti ve doğum kusuru olarak belirmiş olduğunu, otopsi fotoğrafları gibi tıbbi kayıtlarla doğrulamış.

Prof. Stevenson’un yardımcılarıyla bilimsel anlamda son derece titiz bir şekilde incelediği bu vakıalarda, geçmiş yaşamlarını (reenkarnasyonlarını) hatırladıklarını söyleyen bütün çocukların iddialarının araştırıldığı ve hepsinin doğrulandığı öne sürülüyor.

Ölümden sonra yaşamın devam ettiğine dair inanışlar içinde reenkarnasyon belki de en eski inanç. Daha tek tanrılı dinler ve cennet-cehennem inancı ortada yokken insanlar ruh göçüne inanıyordu.
Günümüzde modernleştirilmiş reenkarnasyon inancı, cennet inancına meydan okuyor. Bu açıdan iki büyük avantaja sahip. Cennete gidip gelen ve anlatan yok ama bir önceki yaşamını anlatan insan çok. Bu açıdan inandırıcılığı çok daha fazla. Bunun yanında reenkarnasyonla gerçek adaletin sağlanıyor olması insanları daha fazla kendine çekiyor. Cennet-cehennem inancında ise adalet kavramı yoğun olarak tartışılıyor. Yaşı küçükken ölen bir çocuğun cennete gitmesine bir iltimas gözüyle bakılıyor. Ayrıca dünya nimetlerinden ve fırsatlarından eşit olarak faydalanamamak kabul edilemiyor. Yani dinlerin adaletsiz tanrısı yerine sadece insanlara değil tüm varlıklara karşı adil bir tanrı yada döngü anlayışı ortaya konuluyor.

Reenkarnasyon inancı cennet-cehennem inancı bulunan dinler içinden de inananlar bulabiliyor. Müslüman, Hristiyan ve Museviler içinde de çok sayıda bu inanca sahip olan var. Müslüman olduğunu söyleyen bir insan aynı zamanda reenkarnasyonu da savunabiliyor ve cennetin en son aşama olduğuna inanıyor. Hatta Kur’an’da reenkarnasyonu işaret eden ayetler olduğu bile öne sürüyor.

Yaşar Nuri Öztürk ve Süleyman Ateş gibi İslamcılar tarafından da bu iddialar kesin olarak reddedilmedi.

İslamcıların çoğu tarafından aşağıdaki ayetin açık olarak dünyaya dönüşten bahsettiği öne sürülür:

Mü'minun 99-100: "Nihayet onlardan birine ölüm gelince: “Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım” der. Hayır! bu sadece onun söylediği boş bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır."

Fakat bu ayet aynı kimlikte, aynı bedende dünyaya dönüşten bahseder ve bunu reddeder. Reenkarnasyonda da aynı kimlik ve bedende dönüş yoktur. Buna karşın yine Bakara suresi 28. ayetin de reenkarnasyonu işaret ettiği ileri sürülür.

Bakara 28: Nasıl oluyor da Allah’ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O’na döndürüleceksiniz.

Bu ayetten medet uman Müslüman reenkarnasyoncular da yanılıyor. Çünkü ayette söz edilen, insana cansızken can verilmesi ve ölümden sonra diriltilmesidir. Tekrar tekrar yaşamdan bahsedilmez.

JAİNİZM, BUDİZM VE HİNDUİZM

A, din, hinduizm, jainizm, budizm, Jainler, Jainizm inançları, Mahavira, Buda, Jainizm ve vejetaryenlik, Hint dinleri, Karma felsefesi, Meditasyon, Reenkarnasyon, Jainizme göre karma,
Mahavira Buda'dan biraz daha önce doğdu. Buda, Budizm'in kurucusu iken, Mahavira Jainizm'i bulamadı. O binlerce yıl önce Mahavira'dan önce Rishabh ya da Adinath tarafından günümüzde kurulan Jain geleneğinin 24.büyük öğretmeniydi (Tirthankar).

Çoğu Hindular evrenin yaratıcısı, koruyucusu ve yok edicisi olan bir tanrıya (veya tanrıçaya) inanırken, Jainizm böyle bir tanrıyı (veya tanrıçayı) reddeder. Jainler için, evren sonsuz bir fenomendir; asla yaratılmamış ve yok edilmemiştir. Sebep ve etki ilkesinde (karma ve reenkarnasyon) çalışan, kendi kendini idame ettiren, kendini yöneten bir fenomendir.

Hindular ve Budistler de Karma felsefesini kabul ederken, Jain'ler Karma'yı ruhu kirleten parçacıklar olarak tanımlıyorlar. Her ruhun mokşa (moksha) kazanması için, bu karma parçacıklarını temizlemek için kendi çabalarına (purusharth) güvenmesi gerekir. Buda, gibi Mahavira da bir prens olarak doğdu, ancak kraliyet hayatını 30 yaşında bıraktı ve bir sofu oldu. Sonraki 12 yıl boyunca, tüm zorlukların kendisi için önemsiz olduğu ölçüde meditasyon uyguluyordu. İnsanların kulaklarını tırnaklarıyla delerek, taş atarak işkence yaptığı, ancak meditasyonunu bozamadığı söylenir. Sonunda, 42 yaşında, oğlu oldu, fakat henüz mokşa'ya kavuşamadı, çünkü hala adının, yaşının ve vücudunun karmasına sahipti. Nihayet 72 yaşındayken mokşa elde etti. Jainizm'de mokşa hali, ruhun ebedi olarak mutlu ve sonsuza kadar ayrı olduğu evrenin son sınırı olduğuna inanılır.

Jain'ler için, Mahavira ve diğer tirantankarlar sadece rol modelleridir, herhangi bir materyalist ya da manevi hediye sağlayıcısı değildirler. Mokşa'yı elde etmek için yalnızca kendi çabalarına bağlı olmalıdırlar. Jainizm'in şiddet içermeyen fikir ve inançları Hindistan'da her zamankinden daha fazla sayıda vejetaryenin var olmasına yol açtı.

Çeviren & Yazan: A.Kara