HABERLER
Dini Haber
din ve mitoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
din ve mitoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İSLAM ÖNCESİ ARAP'LARDA KADIN VE KADIN HAKLARI

din, din ve mitoloji, kadın hakları, islamda kadın, islam öncesi araplarda kadın, islamiyetten önce kadın, kadın insan mıdır tartışmaları, islamiyet, sizden gelenler, E.Yiğit,
1. İslam öncesi Arap kadınının köle durumunda tutulduğu, mal gibi alınıp satıldığı, yaygın ve kabul görmüş İslam yalanlarındandır.

2. Kadın haklarının olmadığı Kabilelerin de varlığı bilinmektedir. Fakat olay, İslamcıların anlattığı kadar kötü değildir.

3.Öncelikle en büyük yalan,Kız çocuklarının diri-diri gömüldüğü iddiası birkaç münferit olaydan ibarettir.

4. Devam etmeden önce,şunu da aklınızda tutun. İslam tarihi kadar makyajlanan,pürüzlerin üstünün örtüldüğü bir tarih yoktur.

5.Örneğin Suudlar halen daha arkeoloji çalışmalarında izin vermemektir. Gerçekler ortaya çıkar diye korku çok büyüktür.

6.Suud'lu tarihçi Hatoon al-Fassi, Nebati Krallığından örnekler vererek, İslam öncesi kadının çok daha liberal olduğunu söyler.

7.İslam öncesi Araplarda kadının siyasal, sosyal ve ekonomik hakları vardır. Muhammedin ilk karısı Hatice'yi düşünürsen anlarsın zaten.

8.Erkeğini kendi seçer ve dilediği takdirde boşardı.

9.Giyim ve kuşamında olduğu gibi, dilediği işleri görmede (örneğin ticaret) serbestti.

10.Yine, Kur'an'da da geçen Sebe Melikesi, Belkıs, ilk Arap kadın hükümdarıdır. Bunu da düşünmelisin.

11.Kadın şairlerden Bint Amru'l-Harise bin el-Şarid,üç kocaya varmış ve kocalarının hepsini de kendi seçmiş ve boşama şartı ile evlenmiştir.

12.İslamdan sonra Arap kadını,kocasını seçme hakkını ve boşanma hakkını yitirmiştir.(Boşama Hakkı vardır diyenler, kıvırtan NewAge Müminler)

13.İslam sonrası kadın'ın insan olup olmadığı bile tartışılır olmuştur. Bu tartışmanın fitilini yakan bizzat Kur'andır.

SİZDEN GELENLER | Yazan: E.Yiğit

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

* Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
* Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
* Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
NOT: Ayrıca sitemizde yazar olmak için de bize mail atabilirsiniz. Sitemizde yazarlara özel kategoriler açılacaktır.

HANGİSİ PUTPERESTLİK?

Yazan: A.Kara
din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar Bir DİNDAR kadının Atatürk büstünün altına "put" benzeri kelimeler yazıp zeka özürlülüğünü ve GÖZÜNDEKİ ÇAPAĞI görmeyişi bu yazıyı yazmamdaki tetikleyici unsur oldu.

Aşağıda yazdıklarımdan sonra, eğer tabularınıza yapışmayı bırakır da TARAFSIZCA düşünebilirseniz (ki %80 sanmıyorum) kimin PUTPEREST olduğuna dair karar verebileceksinizdir diye düşünüyorum, inat etmeyin, akıl edin.

İki ana başlıktan oluşacak bu yazıma ilk madde ile başlıyorum:
1) ATATÜRK PUT MU? Ona saygı duyan bizler putperest miyiz?
Evet bu aşağıda gördüğünüz bir Atatürk büstü örneği mesela.

din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

Fakat bu büstü Osmanlıya feşkeş çeken damatlardan, ülkeyi ingilize satmaya kalkan hacılardan, vatana saldıranları ülke gençlerini, hatta tüm halkı akıllıca yönetip geri püskürttüğü için, onu unutmamak ve unutturmamak için dikiyoruz. İlkeleri yaşasın, ülke yine tavernaya, cariye odalarına, tekkelere, kardeş katli olaylarına, hurafelere kalmasın, geçmişte yaşadıklarımız unutulmasın diye.

FAKAT;
*Hiçbirimiz Atatürk büstlerinin etrafında toplanıp onu TAVAF etmiyoruz,

*Allah sevap yazacak diye büstün önünde ibadet edip orasını burasını koklamıyoruz,

*Poşedi 3-5 dolara TAŞ satın alıp sağa sola fırlatarak sevap puanı aldığımıza inanmıyoruz,

*Sakal-ı şerif, Hırka-ı şerif, Tüfek-i şerif, Miğfer-i şerif, Ebesi şerif diye eşyalarını yüceltip onları öpüp, koklamıyor, yüzümüzü, oramızı buramızı sürüp sevap puanı veya hac vazifesi yapmıyoruz,

*Ona ibadet edebilmek için taştan, kubbeli ve gösterişli binlerce yapıt inşa etmiyoruz,

Sadece ilkeleri yaşasın ve unutulmasın diye saygı gösteriyoruz o kadar.

Sıra geldi ikinci ana maddeye;
2) KABE PUT MU? Sizler putperest misiniz?
Öncelikle aşağıda Kabe'den, cami vb. ortamlarından görüntüler paylaştım onlara beyninizi açarak bir bakın.
din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

*Kabe denen kutu şeklindeki taştan yapıtın etrafında dönüp tavaf ediyor, bir nevi putperest tapınma ayini yapıyosunuz,

*Duvarlarına elinizi, yüzünüzü sürüp seviniyo, ağlıyosunuz,

*Hacerül esved denen taşı okşayıp öpüyo, dokunmak için birbirinizi eziyosunuz,

*Sakal-ı şerif vb. şeyleri öpebilmek, yakından bakıp dokunabilmek için kuyruklara giriyosunuz,

*Putperestlik ile suçladıklarınızın aksine, maddesel olan bu tür şeylere (kabe, sakal, hırka, terlik, ayak izi vb) bir nevi tapınıyorsunuz,

*Şeytan taşlama adı altında taştan oluşan dev bir deliğin etrafında toplanarak yine o deliğe para ile satın aldığınız TAŞ ları fırlatıyorsunuz,

*Etrafında dönüp tavaf ettiğiniz kabeden dolayı ondan ya da inandığınız Allah'tan medet umuyorsunuz (sevap, şifa, kısmet vb.),

*Vb. vb. saymakla bitiremeyeceğimiz bir ton putperestlik kokan eylem...

Şimdi SAMİMİ olarak sorun kendinize:
______KİM PUTPEREST ?______

Yazımı bitirirken şunu da söylemeden edemeyeceğim:
İslamiyetin putperestliği yıktığı yalanına ortak olup kendinizi de, büyüttüğünüz çocukları da kandırmayın (anne babalarımızın zamanında kandırıldığı ve bizi kandırdığı gibi). İslamiyetteki her şey Arapların geçmişteki putperest ayinleri ile aynıdır, tek farkı "ÇOK TANRIDAN" "TEK TANRI" ya geçiştir. Bunun dışında ne yapılıyor ise, bire bir putperestliğin kopyası. Bu yüzden totolarımızın İngiliz'e, Yunan'a satılmasının önüne geçmiş bir lideri hatırlamak adına yapılan büstlere kafa yoracağınıza, daha BÜYÜK konulara kafa yormanızı tavsiye ve temenni ederim (ki yine diyorum "hiç zannetmesem de")

ÖLÜME BİLE ŞAK ŞAK

Yazan: A.Kara
din,dinler, din ve mitoloji, islamiyet, ölüme bile şak şak,ölülere sevinen Müslüman dindar, din ve vicdan, depremlerde ölenlere kafir, ölü üzerinden dini tatmin,Mehmetçik ve Işid,yobaz kafası, yobaz,
Cahillik başa bela. İşin boktan yanı ise, cahillerin genel özelliği olan "bilmişlik" sendromu yüzünden hiçbir boku irdeleyecek, düşünecek kabiliyetlerinin olmaması ve bundan dolayı kıç beni gibi büyüyen kibirlerinin dört bir yanlarını sararak kalplerini, vicdanlarını mühürlemesi...

Bakıyorsun, yeni yıla girerken Ortaköy'de Reina'da patlama oluyor, 40 küsür insan ölmüş, onlarca yaralı var. Bu ölü ve yaralıların da çoğu TURİST. Bi bakıyosun ki (şaşırmadık) ölenlere sevinenler, totolarına okunmuş hurma sokup internette sevinç çığlıkları atanlar üreyi veriyor aniden.

BİZİM DİNİMİZ HOŞGÖRÜ DİNİ,
SENİN DİNİN SANA BENİM DİNİM BANA,
Gibi sözleri yıllarca ağzımıza ağzımıza sokup bunlarla övünürken, yaptıklarınız ile söylediklerinizin birbiri ile zerre tutmadığının farkında mısınız ? Yoksa zorla, inatla tutunmak istediğiniz egonuz, dininizin vermiş olduğu fanatiklik ve "ulan bu kafirlere ne kadar zarar verirsem o kadar sevap kazanırım" tarzı Işid kafası mı buna yol açıyor ?
Nasıl oluyor da bu kadar İNSAN olmaktan uzak kalabiliyorsunuz ?

* Büyük deprem olup binlerce insan ölüp, cesetleri bile soyulduğunda bunun için sokağa dökülüp ses getirecek şeyler yapan bir dindar görmedim !
"Azarlarsa böyle olur, yok efendim evlerde grup yapıp birbirlerini dürtüyorlardı, yok efendim Allah kerhaneleri vurdu" falan dediniz yüzünüz kızarmadan. Ulan geri zekalılık nasıl bir şeydir ya, ölen insanların alayı zaten senin "halkın yüzde 99u Müslüman" dediğin insanlar değil miydi ? Bu ölenlerin çoğu fakir, işten eve evden işe git gel yapıp ekmek derdinde olan, parasızlıktan evinin kolonunda çatlağı bile onaramayan insanlar değiller miydi ?
Her ölenin arkasından bir kulp bulup göbek atmak dinin farzlarından mı ?
Yoksa "kim daha Müslüman" diye gösteriş yapıp sidik yarışına girmek mi amaç ?

* Gaziantep'te çadırda tecavüze uğrayan çocuk için dışarı çıkıp ses çıkaran bir sakallı görmedim !
* Ensar vakfında tecavüze uğrayan çocuklar için dışarı çıkıp slogan atan bir çarçaflı görmedim !
* Yurtlarda tecavüze uğrayan, şiddet gören çocuklar için sokağa çıkıp bağıran bir mümin görmedim !
Bu ve bunun gibi bir çok olay için, taraflıca, anlamsızca TECAVÜZCÜYÜ savundunuz yada görmezden geldiniz hep. Salak salak kulplar uydurdunuz böyle yüzlerce olaya. Tecavüz edilenin suçu dediniz, onunda rızası varmış dediniz, iftira dediniz, o öyle değildir de şöyledir diye kıvırdınız... Neden ? Tecavüzü görmezden gelmek kanınız da mı var ? Ufak yaşlarda hayatı kararan çocuklar gözünüze batmıyorken, yeni yılda alınan bir süs çam ağacı mı TOTONUZA BATIYOR !?

* Özgecan ve onun gibi onlarca kadın tecavüze uğrayıp öldürüldüğünde sokakta pankart açıp yürüyen dindarlar görmedim !
Şov amaçlı yazıp çizmeler, "bakın ben daha dindarım ulan", ben daha çok Allah yazdım cümlemde, bak kıza laf ettik giyimiyle ilgili kesin diğer mümin kardeşlerimden like alacağım tarzı yazılar... Peki ya insanlık ? O nerede ? Rafa mı kaldırdınız ? YOKSA SİZİN İNSANLIĞINIZ SADECE SİZİNLE AYNI OLANLARA MI ?

Sizin insanlığınız öyle kaşarlaşmış ki, tecavüzün, şiddetin, kanın, giyime, cinsiyete, dine bakmadığını anlayacak kapasiteniz bile kalmamış. Tecavüze uğrayan nice kapalılar var, giyim değil burada mevzu. Onların tecavüzcülerini de şakşaklayacak mısınız ? Ha doğru ya, siz tecavüze uğrayanı tecavüzcüsü ile evlendiriyordunuz, ne kadar mükemmel bir fikir, süs balığının yanına köpek balığı koymak gibi...

* Mehmetçik ışid tarafından yakılarak infaz edildiğinde Eminönü sahilinde dolaşan bir islam ordusu göremedim !
Fakat ne hikmetse Arap topraklarında birisi osursa, "TÜM OSURANLAR BİZİMDİR" diye yürüyen yüzlerce kalabalık gördük hep. Arapların bokunda altın bulundu da bizim haberimiz mi yok. Yoksa sadece Arapların yaşadıkları sorunlar mı sizin SÖZDE VİCDANINIZI etkiliyor ?
Kusura bakmayın ama, eğer sizin vicdanınız DİN, DİL, IRK, CİNSİYET seçiyor ise, o vicdan değil başka bir şeydir...

* Son olaya gelelim, Ortaköy'de Reina'ya yapılan saldırıya...
Ölenlerin (nasıl oluyor ise aklım almıyor) verdiği sevinçle götüne kına yakanlar var... Yahu sonra: din insanı vicdanlı yapar, yok efendim merhametli yapar bilmem ne diye sabah akşam kafa ütülüyorsunuz, bir gidin kendinizle çelişmeyin !!!

Biz dinlere inanmadığımız halde ölen bir MÜSLÜMAN (veya diğer dinlerden biri) için üzülebiliyoruz ULAN ! Cidden çözemedim. "Sadece Müslüman ve kapalıya merhamet" diye gizli, asla göremediğimiz bir madde mi var acaba İslamın şartları arasında ?

İnsanlığı canı gönülden ilgilendirecek, temel şeylere inanılmaz derecede KAYITSIZ kalıp ŞAKŞAKcılık yapabiliyorken, yılbaşı gibi size zararı dokunmayan, mahalle tabiri ile "size girip çıkanın olmadığı" bir şeye karşı yersiz DUYARLILIĞINIZ gösterişten başka bir şey değil.

Noel'in 25 Aralıkta kutlandığını, yani bizlerin ve tüm dünyanın 31 Aralık gecesi kutladığı şeyin Noel değil sadece yeni yılın gelişi ve coşkusu olduğunu anlayamayacak, En eski toplumların hatta Türklerin bile yeni yıl için ağaç süsleyip kutlamalar yaptığını bilemeyecek kadar cahilsiniz. Hayatı çekilmez kılıp, vatanını seven bizleri zorla ülkesinden de insanından da soğuttuğunuz için sizleri gözlerinden öpmez, canı gönülden tebrik ederim.

TANRI VE EVREN TARTIŞMASINA DAİR DEİSTİK KANITLAR

sizden gelenler, din, deizm, deizm tanrı,ateizm tanrı,tanrıyı kim yarattı,tanrı argümanları,ölüm ve ölümsüzlük,dinler, din ve mitoloji, evren ve tanrı,dinlerdeki tanrı
Ateistler; "Madem evrenimizi tanrı yarattı.. Peki Tanrı'yı kim yarattı? diye soruyor..
Bu soru yanlıştır, çünkü burada sorulan sorudaki düşüncede yaratıcı uzay ve zamana tabidir.
Teistlerin inandığı din Tanrı'larını, gökyüzündeki antropomorfik (insansı) adam kavramını aşarsak uzay ve zamanın, zamansız olanın yarattığını çıkarabiliriz.

Uzay zaman sürekliliğinin var olduğunu unutmayın; bu sonsuza kadar sürecek bir gerçeklik değildir. Evrenin 13,8 milyar yaşında ve yaratılmış olduğunu unutmayalım..
Bu, yaratıcının alanımıza ve zamanımıza tabi olmadığını ve aslında bunun kaynağı olduğunu ima eder; Tıpkı hologramın projektörü gibi..


Ölüm; zamansız ve uzaysız bir evren/evrenlerde yoktur.
Ölümsüzlük; zaman bitmeden kalıcı bir varoluş anlamına gelmez, tamamen zamanın dışında kalır.. Bunun anlamı insanoğlu ölümsüzlüğü keşfetse bile yine ölümlüdür.. Çünkü halen öldürülüp, yok edilebilir..
Evren, içinde tüm yaşam formlarını barındırdığı için yaşamında çok ötesindedir.. Bu sebeple evren yaşayan bir organizma gibidir..
Tanrı, yalnızca doğal evrenin düzeni ve karmaşıklığı aracılığıyla kendini açığa çıkarır.
Tanrı ve insanlar arasındaki tüm ilişkiler spekülatiftir.
Ahlaki ve etik ilkeler, insan aklı ve mantığından gelmektedir.
Tüm dini hipotezler, bazı insanlara bazı zamanlar için değer verir. Spekülatiftir, gerçekliği yansıtmaz..
Ahlak ve Bilgi, keşfedilen bir şeydir, insan tarafından veya insan için yaratılmış değildir. Bunlar yaratılışın bir parçasıdır.


Yaratılış, insan konuşmasından veya insan dilinden bağımsız olarak evrensel bir dili konuşuyor ve çoğaldıkça çeşitli olabiliyor.
İnsan, kendisini yeryüzünün bir ucundan bir uca yaymaktadır. Yayınlanıp yayınlanmayacağı insanın iradesine bağlı değildir.
İnsanların çoğunluğu yaratıcının neden kötülüklere izin verdiğini sorguluyor.. Biz insanlar sadece birbirimize yaptığımız kötülüğü sorguluyoruz.. Gezegende her gün milyonlarca masum hayvan vahşice insan tarafından kesilerek yok ediliyor..
Din tanrısına inanlar gezegendeki hayvanları katletme yetkisini kendisinde görüyor.. Gezegeni canı istediği gibi yağmalamasında kendinde hak görüyor ve inandıkları din tanrısının buna izin verdiğini sanıyor..
Kötü olan insanın kendisidir ve maalesef bunu göremiyor...


SİZDEN GELENLER | Yazan: B.Salcı

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

* Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
* Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
* Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

NOT: Ayrıca sitemizde yazar olmak için de bize mail atabilirsiniz. Sitemizde yazarlara özel kategoriler açılacaktır.

KADIN OLMAK

çizimler, din ve mitoloji, kadın olmak, ataerkil düzende kadın, din ve kadın, dinde kadın, dinler yüzünden örselenen kadınlar, kadın olmanın zorlukları, kadına şiddet, dinlerin kadına etkisi,
Uzuuuun uzun yazıp çene çalmayacağım burada, zaten kadına şiddetle, tecavüzle, ataerkil düzenle, dinlerin rolleriyle ilgili tonlarca yazım, çizimim ve karikatürüm var ve bunları ara ara yayınlayacağım. Çizdiğim bu resimdeki mesajların gayet net anlaşılacağını düşünüyorum. Kadınlara destek olabilmek için, bazı kafa yapılarını değiştirebilmek için, seslerini duyurabilmek için bir erkek olarak elimden geleni yapmaya çalışıyorum (Pozitif ayrımcılığa kaçmadan).

Neyse efem, beğenen arkadaşlar yayının altındaki sosyal medya paylaşım tuşlarını kullanarak paylaşıp destek olurlarsa sevinirim, iyi, şiddetsiz günler...

Çizen: Anu

KARİKATÜR | YANAYIM

karikatür, dini karikatür, din ve mitoloji, huri, öteki tarafta, cennette hurilerle, inançların tuhaf yanları, kollarında yanayım, cehennem karikatür, huri karikatür, cehennemde aşk arayışı
Belki de Huri planları yapanların planları varsaydıkları diğer alemlerde de ters tepecektir, kim bilir?
Sizleri karikatür çizimimle baş başa bırakıyorum.

Çizen: Anu

TANRI VE TANRIÇALARLA TANIŞMAYA NE DERSİNİZ?

dinler, din ve mitoloji, mitoloji, sümer tanrıları, sümer mitolojisi, tanrı ve tanrıçalar, eski tanrılar, sümer kökenli tanrılar, dinlerin kökeni, tanrı inancı, gılgamış, Enlil,
Tarihin kökenine inmeye, Tanrıça ve Tanrılar ile Tanışmaya ne dersiniz ? Başlayalım o halde. Buyurun Hep birlikte Tanrılar sofrasına. Kendinize bir Tanrı ve Tanrıça seçebilirsiniz. Nitekim Tarih Sümerlerde başlar.
Sümerleri anlamadan günümüz dinlerini ve inançlarını anlamak mümkün değil.

MEZOPOTAMYA SÜMERLER (KARDUKLAR) TANRI VE TANRIÇALARI

Mezopotamya mitolojisi, Sümerlerin dini evrendeki güç, nesne ve varlıkları temsil eden Antropomorfik tanrı ve tanrıçalar
içerirdi. Sümerlerin inanışına göre insanlar başta tanrılar tarafından hizmetçi, köle olarak yaratılmış fakat daha sonra özgürleştirilmiştirler.

Mezopotamya dini yaklaşık olarak İ.Ö. 400lerde yok olmasına rağmen modern dünyada birçok Yahudilik, Hıristiyanlık İslam ve Mandaizm de de tekrarlanan birçok Tevrat hikayelerinin ana kaynağının Mezopotamya mitolojisi olması dolayısıyla güncel etkilere sahiptir. Özellikle yaratılış mitolojisi, Aden bahçesi, tufan, Babil kulesi, Nemrut ve Lilith figürleri bu konuda en net örnekleri oluşturur. (bkz. Gılgamış destanı)

Sümer kökenli tanrı ve tanrıçalar daha sonra gelen Mezopotamya dinlerince benimsenmiştir. Kuşkusuz bu sadece dini ve mitolojik anlamda gerçekleşmemiştir; Sümer kültür ve yaşayış tarzı da aynı din ve mitoloji gibi daha sonra iktidara gelen Akad, Asur ve Babillilerce benimsenmiştir. Ayrıca farklı kültürlerin din ve mitolojilerinde de bazı benzerliklere rastlanır:Yunan mitolojisi ve Anadolu mitolojisi gibi. Mezopotamya mitolojisi Sümer temelli olmakla beraber Mezopotamya'nın aldığı sürekli ve yoğun göç ile birçok farklı kavmin inanç ve kültüründen etkilenmiştir.

İ.Ö. IV. binyılda Aşağı Mezapotamya'da yaşayan halkların inançları. Sümer dünyası XIX. yüzyılda keşfedilinceye inanç alanının temel bilgilerinde bir hayli değişiklikler olmuştur. Sümerler Dicle'yle Fırat deltasına yerleşik çok becerikli ve bilgili ulus olmakla birlikte bölgelerinin kuzeyinde yaşayan Akad'larıda etkileyerek, olağan üstü bir uygarlık geliştirmiştir.

Sümer dini çoktanrılı bir dindi. Dünyada, evrende, doğada görülen, hissedilen her nesnenin bir Tanrısı vardı. Tanrılar insan görünümünde, fakat insanüstü güçleri olan ölümsüz varlıklardı. İnsanlar gibi, onlann da çocuklan ve eşlerinden oluşan aileleri bulunuyordu. Bu aileler kral gibi bir Baştanrı altında toplanmışlardı. Tanrılar da insanlar gibi sever, üzülür, kızar, kıskanır, kavga eder, kötülük yapar, hastalanır, hatta yaralanabilirlerdi. Yer, Gök, Hava, Su Tanrılan yaratıcı, diğerleri yönetici ve koruyucu Tanrılardı.

Her şehrin bir koruyucu Tanrısı vardı. O Tanrı, şehrinin iyi yaşam sürmesinden sorumlu idi. Onun gücü, şehrinin iyi veya fena olduğuna göre değişirdi. Bunlara aym zamanda diğer şehirlerde de tapılırdı. Bu şehir Tanrıları, evrenin yönetimini aralannda bölüşmüşlerdi. Tanrılara ait listelerde 1500 kadar Tanrı adı bulunması, Sumerlilerin ne kadar çok Tanrı yarattığını göstermektedir.

Tanrıları insan şeklinde algılamalan, Tanrıları şehirlerin dışında evren ve doğa Tanrısı olarak geliştirmeleri ve onlan uyumlu bir sistem içine almalan, Sumerlilerin önemli ruhsal başanları olarak kabul edilmektedir. Tanrılar yalnız evrende değil, insanlarm yaşamına da girerler. Örneğin, yorulmak bilmeden gezen Güneş Tanrısı Utu, her şeyi görür, adaleti korur, insanlara yardım eder, ciğer falı bakanlann piridir. Bilgelik ve Su Tanrısı Enki, insanlann ve sihirbazlarm koruyucusudur. Venüs yıldızını simgeleyen Tanrıça İnanna, âşıklann ve savaşçılann koruyucusudur

Sumer'de Tanrılar istediklerini yapar; onlar, insanlara ne istediklerini bildirmez. Ancak insanlar onlara, kendilerinden istenileni sorarak öğrenebilir. Bu, kurban edilen hayvanlann karaciğerlerindeki işaretlere göre anlaşılır. Bu işaretlerin ne olduğu, neyi anlattığı, bu hususta yazılmış kataloglarda bulunur; rahipler ona göre onlan yorumlar. Ayrıca rüya ile de Tanrı istediğini bildirir. Tanrının yapılacak bir işi uygun görüp görmediğini anlamak isteyen; mabede gider, kurban keser, dua eder ve uykuya yatar. Gördüğü rüyanın olumlu veya olumsuz olduğunu da ancak rahip yorumlar.

Sumerliler, bu Tanrılar dünyası üzerine pek çok efsane geliştirmişler; şiirler yazmış, ilahiler bestelemiş, törenler düzenlemiş ve bütün bunlan yazıya geçirerek zamanımıza kadar ulaşmasını sağlamışlardır. Onlann kurduklan çokTanrılı din, yavaş yavaş tektanrıya dönüşerek, bugünkü dinlerin temelini oluşturnuştur. Fakat bu arada diğer Tanrılar da tamamıyla yok olmayarak bu dinlerde melekler, şeytanlar, cinler olarak varlıklarını korumaktadır.

Patesi ya da Ensi adını verdikleri rahip-krallarla yönetiliyorlardı. Bugün için onlardan daha öncesi bulunmadığına ve bilinmediğine göre, keşfedildikleri tarihe kadar başka uluslara maledilen birçok uygarsal ve inançsal buluşların onların ürünü olduğu kabul edilmektedir. Onlardan kalan Gılgamış Destanı'yla Enuma Eliş(Gökyüzünde) adlı yaratılış efsanesi, başka uluslara maledilen birçok inançların Sümer kaynaklı olduklarını kesin olarak meydana çıkarmıştır. Örneğin artık bilinmektedir ki Yahudilerin sanılan Tufan tasarımı onlarındır, Suriyelilerin Adonis'e dönüştürdükleri Babillilerin Tammuz'u onalrın Dumu-zid'idir, Samilerin Anu ve daha sonra Yunanlıların Uranus'a dönüştürdükleri tanrıların babası onların An'ıdır, Akdeniz'in ünlü Kybelesi onların Ki (Toprak ana)'sidir, Samilerin ilkin İştar ve Asarte'ye dönüştürdükleri onların İnanna'sıdır. Samilerin Sin'i onların Nanna (Ay-tanrı) ve Şamaş'ı onların Utu(Güneş-tanrı)'sudur Samilerin Ea'sı onların Enkisi'dir. Yunanlıların Hades'i onların Kur(Ölüler ülkesi)'u ve Elysion'u onların Dilmun(Cennet)'udur, Yunanlıların Persephone'si onların Ereşkigal'idir, Yunanlıların ünlü yedi bilge'si Mezapotamya'nın en eski yedi kentine uygarlığı getiren Sümer bilgeleridir. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir.

Sümer uzmanlarından N.K. Sandars şöyle demektedir: "Gılgamış, elbette bir İskender, bir Odysseus, bir Herakles, bir Samson, bir Dermot ya da Gawain değildir. Ama Gılgamış'ın öyküsü anlatılmamış olsaydı bu kahramanların hiçbiri şimdiki ölçüde hatırlanmazdı." Çünkü çeşitli tasarımların ortaya koyduğu bu kahramanlar Sümer'li Gılgamış'tan pek çok şey almışlardır. Sandars'ın da belirttiği gibi örneğin "ortaçağın İskender'inde Gılgamış'ın birçok özelliğini bulabiliriz". Dermot'la dövüşen vahşi adam, Gılgamış'la dövüşen Enkidu'nun tıpkısı denilebilir. Birçok tanrıları Anadolu'ya maleden Halikarnas Balıkçısı(Cevat Şakir Kabaağaçlı) bile "Büyük ana tanrıçanın sevgilisi Attis'in menşeini bulmak için Sümer'lere gitmeli"(Anadolu Tanrıları, İstanbul 1962, s. 89) der ve onu Sümer'lerin Dumu-zid'ine bağlar.

Samiler, Mezapotamya'yı istila edince Sümer tanrılarını benimsemişler, ne var ki onların adlarını ve özelliklerin çoğunu değiştirmişlerdir. Kaldı ki Mezapotamya'nın çeşitli kentlerinde de ortak tanrılar aynı adla anılmazlardı. Ayrıca, her kentin koruyucu özel bir tanrısı da vardı. Kimi kaynaklarda bu adlar birbirlerine karıştırılmış ve Sümer tanrıları çoğunlukla Sami dilindeki adlarıyla tanıtılmıştır.

Sümer tanrılarının adlarını yeniden düzenleyen Prof. Kramer'e göre önce su vardı. Tanrı An (Gök. An-sar: Tüm gök)'la tanrı Ki(Toprak. Ki-sar: Tüm dünya) bu sudan doğdular. Onların birleşmesinden Enlil(Hava) meydana geldi, gökle toprağın arasını doldurdu. Enlil, karanlık göğü aydınlatmak için Nanya (Ay)'yı yarattı. Nanna da Utu (Güneş)'yla İnanna (Aşk ve savaş)'yı yarattı. Samilerde bu tanrılar Sin (Nanna), Şamaş(Utu) ve İştar(İnanna) adlarıyla anılırlar. Enlil ilkin An (Samilerde Anu)'ın buyrukalrını yerine getiriyordu, sonra dünyayı Ki'nin elinden alarak yönetmeye başladı, daha sonrada An'ın yerine geçti ve bütün evrenin egemeni oldu, aynı zamanda Nippur kentinin koruyucusuydu.

An'la Ki'den doğan bir başka tanrıda tatlı suların ve bilgeliğin tanrısı Enki (Samilerde Ea. Prof. Kramer "An'ın çocuğu olduğu söylenebilir" demekle yetiniyor, Enuma Eliş'de ileri sürülen bu doğumu kesin bulmuyor)'dir, sanatı koruyor ve derinde yaşıyordu.

Enlil toprağın egemenliğini eline geçirdiği sırada İnanna'nın ablası gök-tanrılaçalardan Ereşkigal'i Kur(Yeraltı ülkesi)'a kaçırmıştı. Bu yeraltı ülkesinde Annunaki (yargıçık yapan ve An'ı soyundan gelen yeraltı tanrıları)'ler vardı, ülkenin kapısını Neti(Samilerde Nedu) bekliyordu.

Gılgamış Destanı'nda bunlardan başka şu tanrıların adları anılmaktadır: Adad (Fırtına yağmur tanrısı), Antum (An'ın karısı), Absu (Tanrıları meydana getiren su), Aruru (Yaratıcı tanrıça. Endiku'yu kilden yarattı), Aya (Utu'nun şafağı ve gelini), Belit-Şeri (Yeraltı yargıçlarının zabıt katibi), Dilmun (Cennet. Sadece tanrılar gidebiliyor, bir de tufan'dan kurtulup ölümsüzleştirilen Utnapiştim ya da başka bir anlatımdaki adıyla Ziusudra orada yaşıyor), Dumuzi (Ya da Dumu-zid. Samilerde Tammuz ya da Temmuz. Verimlilik tanrısı. Çoban demek. İnanna'nın da kocası), Endukugga ve Nindukugga (Yeraltı tanrı ve tanrıçası. Enlil'in ana-babası), Enkidu (Aruru'nun yarattığı yabanıl yaratık. Daha sonra hayvanların koruyucu tanrısı oluyor), Enugi (Sulama tanrısı), Haniş (Kötü havayı haber veren göksel varlık), Humbaba ya da Huvava (Sedir ormanı bekçisi canava, Anadolu'lu bir tanrı olduğu sanılıyor), İgigi (Gök tanrılarının ortak adı), İnsan-akrep (Tanrıların karşıtı. Su tarafından tanrılarla savaşmak için birçokları yaratılmış. Güneşin battığı yerde nöbetçi), İrkalla ( Ereşkigalin bir başka adı), İşullana (An'ın bahçivanı. Aşkına karşılık vermediğinden ötürü İnanna tarafından köstebeğe dönüştürüldü), Lugabanda (Çoban-tanrı. Aynı zamanda kral. Gılgamış'ın babası ya da koruyucusu), Mammetum (Alınyazısı-tanrısı), Namtar (Uğursuzluk şeytanı, hastalık getirici. Yeraltı ülkesinin başpapazı), Nergal (Yeraltı tanrı.Ereşkigal'in kocası), Ningal (Ay tanrısının karısı, güneşin annesi), Ningirsu (Ninurta'nın eski adı. Verimlilik tanrısı), Nirnurta (Ningirsu'nun yeni adı. Savaş ve bereket tanrısı), Gizzida ya da Ningizzida (Bereket tanrısı. Hayat ağacının efendisi olarak niteleniyor. Büyü de yapıyor. Daha sonra Dumu-zid'le birlikte göğün kapısını bekliyor), Ninhursag (Ana tanrıça. Ki'nin başka adı. Enki'nin karısı),Ninki (Ninhursag ya da Ki'nin bir başka adı olduğu sanılıyor. Destanda Enlil'in annesi), Ninsun( Bilgelik tanrıçası. Lugulbanda'nın karısı ve Gılgamış'ın annesi), Nisaba (Tahıl-tanrıça), Puzur-Amurri (Utnapiştim'in dümencisi), Samukan (Sığırların tanrısı), Siduri ya da Sabit (Şarap yapımcı kadın. İnanna'nın bir başka adı olabileceği öne sürülüyor), Silili (Göksel kırsak, göksel aygırın da annesi), Şullat (kötü hava habercisi. Haniş'in bir başka biçimi) Şulpay (Şölen yöneticisi tanrısı) Ubara-Tutu (Utnapiştim'in babası, mitolojik kral), Utnapiştim (Sümerlilerin Ziusudra'sına Samilerin verdiği ad. Ünlü tufan kahramanı), Urşanabi (Utnapiştimin'in kayıkçısı. Dilmun'a gitmek için ölümcül suları hergün geçiyor), Yedi bilge (Yedi kente uygarlık getiren getiren Sümer bilgeleri)

TANRI VE TANRIÇALAR

Ab-zu: Yeraltı tanrısı. Apsu(ya da Absu)'da denir. İlk insanlar, yaşamın sarmal gelişimini mevsimlerde izlemişler, doğum-ölüm döngüsünü yeraltı sularına bağlamışlardır. Yeraltı suları, ilkbaharda bütün doğaya canlılık verirler, yazın göklere doğru yükselirler, sonbaharda yağmurlarla yeniden insanın yaşadığı toprağa düşerler, kışın da toprağın altındaki yerlerine dönerler. Bu döngü her yıl böylece tekrarlanır. Su mevsimi gelince, her yl doğayı yeniden canlandırır. Bu yüzden Ab-zu, canlandırıcı bir tanrıdır.

Akrep İnsanlar: Akrep insanlar ülkesi. Tufan varsayımının ilk biçimi Sümerler'in Gılgamış öyküsünde anlatılır. Tufandan kurtularak ölümsüzlüğe kavuşan Utnapiştim'in oturduğu yer, Akrep ülkesini aştıktan sonra varılan yerdir. Gılgamış, ölümsüzlüğe ulaşmanın çaresini öğrenmek için büyük dedesi Utnapiştim'e gitmek için bu ülkeden geçer.

An: Gök-tanrı. Anum da denir. Savaş tanrısı İştar'ın kocasıdır. Yunanlıların Zeus'uyla eşdeğerlidir, tanrılar tanrısıdır. Sümer inançlarında Enlil(toprak) vr Enki(okyanus) ya da Ea'yla birlikte büyük tanrılar üçlüsünü kurarlar.

Anşar: Gökyüzü tanrısı. Yeryüzü tanrısı tanrısı Kişar'la birlikte dişi yılan Lakamu'yla erkek yılan Lakmu'nun çocuklarıdır.

Annunaki'ler: (Sümer) İkinci derece tanrılar. Bunlar baştanrı Marduk'tan kendilerine bir hizmetçi vermesini istemişler, o da insanı yaratmış.

Arallu: Cehennem ülkesi. Sümer inançlarına göre, cehennem ülkesini yöneten önce tanrıça Ereşkigal'miş, sonra çok güçlü bir tanrı olan Nergal onunla evlenerek cehennem ülkesinin kralı olmuş.

Aruru: Sümer tanrıçası. Sümerlerin ünlü Gılgamış destanında adı geçen, A-Ru-Ru biçiminde de yazılıyor. Uruk kentinin genç kızları, nişanlılarını sabahtan akşama kadar çalıştıran kral Gılgamış'ı ona şikayet ederler. O da Gılgamış'ı başka konularda oyalasın diye Enkidu'yu yaratır.

Boğa: Bolluk ve güçlülük simgesi. Hayvan tapımının en önemli tanrılık hayvanlarından biri olan boğa'ya ilkin Sümer inanaçlarında rastlamakla birlikte boğanın kutsallığı inancının hemen bütün ilkel inançlarda yer aldığı görülür. Bütün mitolojilerde boğa, dölleme ve kuvvet olarak erkek gücünü simgeler. Sümerlerde boğa, erkek insan başlı olarak tasarımlanmıştır. Boğa tapımı, bütün sami dinlerinde süregelerek Antikçağ Yunan ve Roma inançlarına kadar gelmiştir. Boğa eski Yunan'da Zeus'ün, Roma'da Jüpiter'in simgesidir.

Ea: Su-tanrı. Enki adıylada anılır. Sümer-Akad inançlarında evrenin ana öğesi su'dur. Daha açık bir deyişle Sümer evreni gök (An), toprak (Enlil)ve su (Enki) olmak üzere üçe ayırmakla beraber bunların temel ve tümünün yaratıcı öğesi olarak su'ya tapmışlardır. Bu bakımdan, Ea büyük yaratıcı tanrıdır, göğü ve toprağı o yaratnıştır, aynı zamanda tüm bilgeliktir ve bundan ötürüde büyüsel etkiler onun yardımıyla elde edilir, yaşam kaynağı olduğundan ötürü bolluğuda simgeler. Sümer tapınaklarında Ea'nın kendisi olarak bir kap içinde kutsal su bulundurulurdu, bu sudan içen hastaların iyileşeceğine ve güçsüzlerin güçleneceğine inanılırdı. Tapınak rahipleri de balık biçiminde giysiler giyerlerdi. Hıritiyanların İsa'ya tasarladıkları balık niteliğinin de kaynağı Sümerlerin bu inancı olsa gerektir. Sümer inançlarında Ea'dan önce, bir su ilkesi olan Ab-zu(ya da Ab-su) inancı alır.

Enkidu: Gılgamış'ın arkadışı. Engidu biçimindede yazılmaktadır. Kimi incelemeciler onun bir insan olmadığını, belki de bir aslan olduğunu ileri sürmektedirler.(Örneğin, Bkz. Challaye, Dinler Tarihi, İstanbul 1960, s. 116). Vücudu kıllarla kaplı, çok bilgeli bir varlıkmış. Bir başka anlatıma göre de kralı olduğu kenti kalkındırmak isteyen Gılgamış, ülkesinin bütün erkeklerini işe koşarmış. Kadınlar kocalarını, genç kızlar nişanlılarını göremez olmuşlar. Bu yüzden kralı, tanrı Aruru'ya şikayet etmişler. Kadınları haklı bulan tanrı da krala bir arkadaş yaratarak onu başka serüvenlere yöneltmek istemiş ve tanrı Anum'a benzeyen toprak vücutlu, çok iri ve vahşi Enkidu'yu yaratmış. Bu yaratık Gılgamış'ın yaşamında büyük çapta etken olanlardan biridir ve sonunda da onun uğrunda ölür. Öyküye göre tanrıça İştar, krala aşık olmuş. Ama onun bütün sevgililerini öldürdüğünü bilen Gılgamış, tanrıçaya yüz vermemiş. İştar da ondan öç almak için üstüne azgın bir boğayı saldırtmış. Gılgamış ancak Enkidu'nun yardımıyla boğayı altedebilmiş. Buna çok kızan İştar da Enkidu'nun canını almış. Enkidu'nun ölümü, Gılgamış'ın ölümden korkup ölümsüzlüğü aramasının nedenidir. Bir başka anlatıma göre de Gılgamış, ölüler ükesinde arkadaşıyla görüşür. Enkidu'nun ona ölümün ne denli kötü olduğunu anlatması, Gılgamış destanı'nın en şiirli bölümüdür.

Enlil: Yeryüzü-tanrı. Bel ya da Belum adıyla da anılır. Baal'le birlikte bütün bu adlar, Mezapotamya'nın en büyük tanrısını dile getiren tanrı anlamındadır. Enlil, tanrı Anum'un oğluydu, zamanla babasının yerine geçerek baştanrı yerine yükseldi. Yeryüzüne hakim olan, onu yöneten odur. Sümer inançlarında bir tufan meydana getirerek insanları cezalandıran da odur. Atmosfer güçlerini de o yönetir; şimşekler fırtınalar, onun buyruğundadır. Karısı Ninlil ya da Belit'le birlikte Elam dağlarında oturur. Nippur sunağı ona adanmıştır. Özellikle sümerler en çok onu saymışlar ve en çok ondan korkmuşlar. Ne var ki Mezapotamya'nın çok uzun tarihinde tanrılar zamanla yer değiştirmekte, oğullar babalarının yerini almaktadır. Belli bir zamanda hangi tanrı sayılıyorsa, bütün tanrıların onun tarafından yaratıldığına inanılmaktadır.

Ereşkigal: Yeraltı ülkesi tanrıçası. Yeraltı ülkesi tanrısı Nergal'in karısıdır. Sümer inançlarına göre, ilkin cehennemi (Arallu) tek başına Ereşkigal yönetirmiş, tanrıların bir şölenine çağrılınca cehennemden ayrılmadığı için kendi yerine bir temsilci göndermiş, bütün tanrılar bu temsilciyi ayağa kalkıp selamlamışlar, sadece tanrı Nergal yerinden kıpırdamamış, bunu duyan ve çok kızan Ereşkigal, tanrı Nergal'i yakalatıp cehenneme getirmiş, ama Nergal, cehennemin için altüst ederek Ereşkigal'i tahtından indirmiş, cehennemin kralı olmuş ve Ereşkigal'le evlenmiş.

Kingu: Devler ve canavarlar ordusunun komutanı. Torunlarına kızan Tiamat, devlerden ve canavarlardan bir ordu kurarak tanrılara saldırır, bu ordunun başına getirdiği korkunç dev Kingu'ya kaderin iplerini verir. Tanrılarda kendilerini savunmak için tanrı Marduk'u başkomutan yaparlar. Marduk devleri yakalayıp cehenneme gönderir, kaderin iplerini de Kingu'dan alarak kendi boynuna takar. Marduk'un büyük ve evrensel eğemenliği böylece başlar.

Kişar: Yeryüzü tanrı. Ünlü Sümer tanrıları Anum, Enlil ve Ea, onun gökyüzü-tanrı Anşar'la birleşmesinden doğmuş ya da oluşmuştur. Kişar dişi, Anşar erkektir.

Lakmu: Erkek-yılan. Dişi-yılan Lakamu'yle birlikte dünyaya gelmiş. Sümerlerin yaratılış tasarımlarını anlatan Enuma Eliş (Gökyüzünde) adlı yapıta göre (bu yapıtın İ.Ö. VII. yüzyılda yazıldığı sanılıyor) bu iki yılan Apsu'yla Tiamat'ın birleşmesinden olmuşlar. Bu iki yılanın birleşmesinden de Aşar ile Kişar dünyaya gelmiş. Yeryüzüyle gökyüzü böylece oluşmuş.

Lilitu: Dişi gece demonu. Rüzgarla gelen felaketler, hastalıklar, veba ve ölümden sorumlu görülmekle birlikte, belkide daha fazla insanların cinsel yaşamlarına müdahalede uzmanlaştıklarına inanılır.

Moummou: Sonsuzuk-tanrı. Kimi metinlerde Apsu'yla Tiamat'ın oğlu, kimi metinlerde de Apsu'nun veziri olarak gösterilmektedir. Mummu biçiminde de yazılıyor.

Nana: Ana-tanrıça Kybele'nin adlarından biri. Nina ve İnnina da denir. Akad'lar kendi dillerinde onu aynı anlamda İştar sözcüğüyle çevirmişlerdir. Ana ve Anna sözcükleri de bu kökten türemedir. Mezapotamya mitolojisinde Nane adıyla tanrı Enzu'nun ve kimi yerde de tanrı An'ın kızı olarak gösterilir, aşk ve savaş tanrıçası sayılır. İ.Ö. V.I. yüzyılda Babil'de Annumitu adıyla anılmıştır.

Ningirsu: Savaş-tanrı. Urningirsu da denir. Tanrı Enlil'in oğludur. Anu'nun kızı olan tanrıça Bo'yla evlidir. Tanrıça Bo, tanrıça İştar'dan önce Lagaş bölgesinin toprak-ana'sıydı. Savaş tanrının yirmi dört çeşit silahı varmış ki bunlardan herbiri bir devi simgelermiş. Ningirsu'nun annesi de Ninlil adını taşır ki Enlil'in karısıdır.

Ninhur Sag: Kış bölgesi tanrıçası. İ.Ö.III. b.nyılda tapılmıştır. Ninlil ile kardeş çocuklarıdır.

Ninlil: Tanrı Enlil'in karısı. Nirginsu'nunda annesidir.

Pazuzu: Ateş-peri. Kuş ayaklı, kanatlı ve insan ellidir. Hastalıkları iyi ettiğine inanılır. Hastaların boynuna onun resmini taşıyan muskalar asılırmış. İkircikli özelliği olarak güneydoğudan estirdiği rüzgarlarla vebayıda beraberinde getirdiğine inanılan demon.

Sin: Ay-tanrı. Sümerlilerin en büyük kozmik tanrısıdır. Güneş-tanrı Şamaş'la yıldız-tanrı İştarın babasıdır. Evren-tanrı Enlil'le evren-tanrıça Ninhil'in oğludur. Akad'lar, eski Araplar ve Hitit'lerce tapılmıştır. Tevrat'ta da onun sözü edilir ve peygamber İbrahim'in çıktığı kent olan Ur'da onun egemen olduğu anlatılır. Sin, Sümer inançlarında birinci büyük tanrı üçlüsündendir. Kimi incelemeceiler bunu Mezapotamya'ya göçeden Sami ulusların etkisiyle bağlarlar.

Şullat: Fırtına ve kötü hava habercisi tanrıça.

Tiamat: Tuzlu su-tanrıçası. Tatlı su-tanrı Apsu (ya da Ab-zu)'yla birlikte evrenin ilk varlıklarıdır. Sümer'lerin Enuma Eniş (Gökyüzünde) adlı yaratılış efsanelerinde evrenin bomboş olduğu bir ön zamanda bu iki varlığın bulunduğu belirtir. Evren, bütün tanrılar ve insanlar bu iki varlıktan, eşdeyişle su'dan meydana gelmiştir. Tatlı ve tuzlu suların birleşmesinden ilkin erkek yılan Lakmu (Lagma biçiminde de yazılıyor)'yla dişi yılan Lakamu (Lagama biçimindede yazılıyor) doğuyor.Bunların birleşmesinden de Anşar (Gök. An-sar biçiminde de yazılıyor) ve Kişar (Toprak. Ki-sar biçiminde de yazılıyor) meydana geliyor. Tanrılar ve insanlar işte bu gökle yerin birleşmesinden doğuyorlar.

UR ZİGURATI : Yeni Sümer uygarlığı döneminden kalmıştır. İ.Ö 2150 -1950 tarihleri arasındaki bir dönemde Sümer ülkesi yeniden canlandırılmış, büyük boyutlu ziguratlar yapılmıştır. Ur ziguratı 3 katlıdır, katlar birbirine rampalarla bağlanmıştır. Diğer adı NANNA’dır.

Temmuz: Sümer'lerin Dumuzi'sinin Sami'lerdeki adı. Tamuz ve Tammuz biçimlerindede yazılır ve söylenir. Kaynağı Sümer tanrısı Dummuzi olan Temmuz giderek Anadolu'da Attis ve Adonis'e dönüşmüştür. Bütün bunlar bitkilerin ölen ve yeniden dirilen tanrısı'dırlar. Bu tasarım, doğanın sonbaharda ölüp ilkbaharda yeniden canlanışını simgeler. Bu tanrılarda doğa gibi, sonbaharda ölüp ilkbaharda yeniden dirilerek aşk ve bereket getirirler. Sonbaharda ölümleri aşk yüzündendir, kışı yeraltı ölüler ülkesinde geçirişleri aşk yüzündendir, ikbaharda yeryüzüne dönüşleri aşk yüzündendir. Sümerlerden Yunanlılara kadar çeşitli bölgelere ad değiştirerek süregelen bu temel efsanede aşk ve şehvet doğurganlığın, bereketin, bolluğun simgesi sayılmıştır. Doğal yılın en verimli ayı sayılan Temmuz ayı da adını burdan alır. Bu tanrının sevgili ya da karısı da Sümerlerde İanna ya da İnanas, Samilerde İştar ya da Aştart ya da Aştoret'tir. Kimi anlatımlarda yeraltı ülkesine giden Temmuz değil, Aştart'dır. Orada tutuklanmış, bu yüzdende yeryüzünde aşk ve bereket kalmamıştır. İnsanların ve hayvanların üremesi durmuş, bitkiler açmaz ve tohum vermez olmuştur. Tanrılar bunu önlemek için kadınsı bir erkeği yeraltına göndererek Aştar'ın yeniden yeryüzüne dönmesini sağlamıştır. Akad anlatımlarındaysa İştar, genç kocası Temmuz'u aramak için yeraltı evrenine iner. Sümer anlatımlarında İnanna, yeraltı evlerinden çıkabilmek için, kocası Dumuzi'yi rehin bırakır. Ama bütün bu anlatımlarda tanrı ve tanrıçalar kış aylarını yeraltında, yaz aylarını yeryüzünde geçirirler; ölür ve yine dirilirler, ölmekle doğadaki canlılığa son verir ve dirilmekle doğayı canlandırırlar.

Utu: Güneş-tanrı. Ud ya da Ut da denir. Mezapotamya metinlerde Babbar, Asur ve Hitit metinlerinde Şamaş adıyla anılır. Adalet-tanrı Kittu ve hak-tanrı Meşarru onun çocuklarıdır. Sümer zincirinde ilkin var bulunan su'dan An(Gök) doğuyor, sonra Ki(Toprak) ve bunalrın birleşmesinden Enlil(Hava) doğuyor, işte Nana(Ay)-Utu, (Güneş)-İnanna (Aşk ve savaş) onun çocuklarıdır.

Utnapiştim: Sümer'lerin Nuh'u. Babil diliyle yazılan tabletlerde bu adla anılan tufan kahramanına Sümer'lerin Ziusudra dedikleri sonradan anlaşılmıştır. Utnapiştim'e Sümer'lerin Nuh'u demekten daha iyisi Nuh'a Yahudilerin Ziusudra'sı demektir, çünkü bu öbüründen onbeş yüzyıl öncedir. Şurrupak kentinde kralmış, bilgeymiş ve rahipmiş. Adının sözcük anlamı "hayatı gören"dir. Ubara-Tutu'nun oğluymuş. Tufan'ı atlattıktan sonra ölümsüzlüğe kavuşan ve tanrılarca Dilmun(Cennet)'da yaşamasına izin verilen Utnapiştim aynı zamanda atası bulunduğu Gılgamış'a ünlü su baskınını şöle anlatır: İnsanlar çoğalıp gürültü yapmaya başlamışlar. Tanrıların gözüne uyku girmez olmuş. Bunun üzerine insanları yok etmeyi planlamışlar. Tanrı Ea "önceden verdiği sözü tutarak" bu karardan Utnapiştim'i haberdar etmiş ve bir gemi yapmasını sağlamış. Geminin yapımı bitince tufan patlamış. Öğlesine korkunç bir kasırga başlamışki "tanrılar bile korkularından göğün en yüksek katına kaçmışlar, orada sokak köpekleri gibi titreyerek duvar dibine sinmişler". Altı gün ve altı gün gece boyunca gök ve yer birbirine karışmış. Öyle ki " cennetin ve cehennemin tanrıları ağlayışıp durmuşlar". Yedinci gün başladığında tufan yatışmış, Utnapiştim'in gemisi de Nisir dağının tepesine oturmuş. Orada gemiden inip adak kurbanını kesmişler. "Tanrılar tatlı kokuyu alınca dağın başına sinekler gibi üşüşmüşler". Tufan'ın düzenleyen tanrı Enlil çok kızmış, tanrı Ea'ysa kendisinin haber veridiği yadsımış ve "bilge kral Utnapiştim olacakları düşünde görmüş" deyip işin içinden sıyrılmış. Çaresiz kalan tanrılar toplanmışlar ve Utnapiştim'le karısına ölümsüzlük bağışlayıp "çok uzakta" yaşaması için Dilmun'a yerleştirmişler. Bu yüzden Sümer'ler ona Uzaktaki de derler.

SİZDEN GELENLER | Derleyen: S.Ayabakan

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

* Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
* Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
* Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
NOT: Ayrıca sitemizde yazar olmak için de bize mail atabilirsiniz. Sitemizde yazarlara özel kategoriler açılacaktır.

İNSANLAR DİNLERE NEDEN İNANIRLAR?

din, inanç, dinler, sg, neden birçok din var, insanlar neden dinlere inanır, insan neden inanır, inanmanın sebebi, din ve mitoloji, insan ve din, insan ve inanç, inanmayı seçmek
Dünyada bir çok inanç var. Çünkü bence insanlar inanmayı seçtikleri en kolay yada etkisi altında kaldıkları dine bağlanıp yaşamlarına değer ve anlam kattıklarını düşünürler. İnsan iç güdüsünde sahiplenmek, korunmak, huzur bulmak, itaat etmek en büyük inanç etkilerinden birkaçıdır. İnsan toplu halde yaşamanın daha güven verici hissini yaşayabilmek için aynı örgütün inancın yada toplumun kutsal sayıp en büyük gücü dine bilinç altı bir bağla bağlanır. Birisine bir kelebeğin sizinle konuştuğunu söyleseniz sizi deli sanır fakat dini hikayelerde geçen doğa üstü birçok olayı kesinlikle sorgulamaz bile !
Saygılarımla.

SİZDEN GELENLER | Yazan: N.Durmuş

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

* Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
* Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
* Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
NOT: Ayrıca sitemizde yazar olmak için de bize mail atabilirsiniz. Sitemizde yazarlara özel kategoriler açılacaktır.

CİNLERE DAİR ÇILGIN BİR İHTİMAL

Yazan: A.Kara
din, dinler, cinler, cinlere dair, cinler var mı, cin zannedilen, başka gezegenlerden cin, gelişmiş uygarlıklar ve cin, din ve mitoloji, paranormal varlıklar, cin, dinlerde cinler Hepimizin bildiği üzere birçok din ve inanışta cin denen varlıklara inanılmaktadır. Hatta öyledir ki, özellikle Arap sentezi dinlerde bu cinlerin mertebeleri ve makamları vardır, en basit örnek olarak Araplarca inanılan "devlet cinlerini" bile verebilirim.

Yine bu cinler, coğrafyaların da etkisiyle insanlar tarafından farklı masallarla süslenmişlerdir. Mesela bir dinde cinler ateşten, dumandan varlıklar iken, başka bir dinde sudan ve sisten varlıklar bile olabiliyorlar.

Tabi ki dinleri gereği birçok insan bu varlıklara inanmak "zorunda". Aksi halde inandıkları dinden çıkacaklardır. Mesela bir Müslüman "ben cinlere inanmıyorum" diyemez çünkü bu varlıkları anlatan bir düzine ayet içermektedir inandıkları dinin kitabı.

Bir deist olarak ben tabi ki cin vb. varlıklara inanmıyorum fakat aklıma sizlere belkide çok çılgınca gelecek, "hade len" demenize sebebiyet verecek bir düşünce de gelmiyor değil. Her ne kadar çılgınca da olsa sizinle bu deli ihtimal ve düşünceyi paylaşmak istiyorum.

Bilindiği üzere evrenin sınırlarını anlamaya aklımız ve teknolojimiz yetmiyor, teknolojinin yetmemesine bağlı olarak da görebildiğimiz ve imkanlarına eriştiğimiz kanıtlar üzerinden hayal kurup, düşünebiliyoruz. Günümüzde gelişen teknoloji ile artık insanların görüntüsünü başka bir mekana, birebir aynı hareket, jest, mimikleri ile ve birazda olsa bozuk sesi ile aktarmak mümkün (hologram).

Pekiii, koskoca evrende, sinek pisliği kadar yer kaplayan bir gezegende yaşayan bizler bu sonsuz evrende, kara parçaları üzerinde yaşayan tek canlılar mıyızdır? Hiç sanmıyorum, Tanrı hepimizden akıllı olacağına göre ve koskoca evrenin sadece biz insanlara hizmet etmek için yaratıldığı fikri, saçma ve insan egosunu besler türden olduğuna göre, Tanrı da kesinlikle koskoca galaksiyi sadece bizler için var etmiş olamaz.

Şimdi geleyim çılgın fikrime; biz belkide milyarlarca gezegenden birinde yaşayan bir tür isek ve bizim teknoloji seviyemiz de X ise, farklı hayatlar süren milyarlarca topluluğun içinde teknoloji seviyesi: 10X, 5X, 100X olan canlıların da olması bir ihtimaldir, hatta büyük bir ihtimaldir (şahsi fikrim)

Peki bizim keşfetmeye imkanımızın yetmediği diğer yaşam formlarının olduğu gezegenlerde, daha zekilerinin de olabileceği yaşam formlarının yaşayabileceği ihtimalini var sayarsak (yukarıda bahsettiğim teknoloji oranlarını baz alarak) bu canlıların gelişmiş teknolojileri ile zaman, mekan, hız vb kavramların fazlaca önüne geçip bunları bükebilmeleri (hatta belki de paralel evrenleri) muhtemel değil midir?

Buradan hareketle şu çılgın fikir aklıma geliyor. "Evet cin vb. varlıklar yok, anlatılanlar bilinç altı oyunları, hastalık vb. olayların sonucu" fakat bunların dışında, belkide %10luk bir dilim, bize oranla kat kat gelişmiş teknolojisi sayesinde kendinin kopyasını, sesini, siluetini falan gezegenimize, hatta ve hatta sokak, cadde ve evlerimizdeki odalarımıza ışınlayabilen, bu şekilde gerek amacını tahmin edemeyeceğim işlerinin peşinde olan(araştırma, gözlem vb.), gerekse ergen çocuklar gibi bizleri korkutarak eğlenen ve sırf bunun için teknolojisini kullanan, farklı galaksilerde yaşayan varlıkların olması, ufacık ta olsa bir ihtimaldir benim için :)

Başka türlü nasıl anlatırım bilemedim, sanırım birde şöyle anlatmayı deneyebilirim bu düşüncemi, daha açık olabilmek amacım ;) Teknolojimizin geliştiğini, ve evinizde oturduğunuz odanızdan, kendinizi engel tanımadan başka yerlere hologram olarak ışınlayabildiğinizi ve buradaki her şeyi kendi gözünüzle görür, kulağınızla duyar, elinizle dokunur gibi hissettiğinizi düşünün. Şimdi bu teknolojiyi iyice arttırın ve bunu gezegenler arasında, diğer yaşam formlarının hayatlarına karışabilecek kadar ilerletebildiğinizi düşünün. Neler yapardınız değil mi?

Başta da dediğim gibi, böyle bir iddiam yok, sadece çılgınca bir düşünce ve sinek pisliği kadar da olsa "bir ihtimal" Yani dünya üzerinde insan hayatı var olmaya başladığından beri milyonlarca insanın dinlerini ve inançlarını süsleyen cin hikayeleri insan beyni-bilinç altı oyunu olduğu gibi, belkide bunların minicik bir kısmı, bizden gelişmiş olan bazı uygarlıkların bizim üzerimizdeki oyunlarıdır...

JAİNİZM NEDİR?

Yazan: N.Kara
jainizm, jainizm nedir, din, din ve mitoloji, jainizm dini, tüm canlılara saygı, Mahavira, Jainistler, vegan dini, intiharın serbest olduğu din, caynacılık, cainizm, Jainizm M.Ö 4.yüzyılda Hindistan'da başlamış bir dindir. Aslında din tanımı da çok doğru olmaz. Genel olarak bakıldığında bir yaşam biçimi, felsefe olarak görülür. Kurucusu Mahavira'dır.

Jainizm'in temelinde hayattaki canlılara saygı yatar. Tüm canlılar onlar için değerlidir. Onlara zarar vermekten kaçınırlar.Örneğin,yolda gördükleri bir karıncaya basmazlar. Oturacakları yerde karınca veya böcek olabileceğinden ,oturmadan önce süpürge ile süpürüp öyle otururlar. O yüzden ellerinde süpürge ile dolaşırlar. Jainler yaşadıkları ortamda nefes alıp vermelerinin bile canlıları öldüreceğini düşündüğünden ağızlarında maske ile dolaşırlar. Yani hasta veya hasta olacaklarından değil ,kendilerinin dışarıya hastalık yayacağını düşündüklerinden.

Bir diğer bilinen Jain yaşam şekli de vejetaryen ve vegan olmalarıdır. Soğan ve sarımsak gibi sebzelerden uzak dururlar çünkü bunların tutku, öfke, nefret ve kıskançlık yarattığına inanırlar. Yiyecekleri bitkinin köklü olması onlar için uygun değildir. Çünkü kökü var olan bitki onlar için hala canlıdır ve onu tüketmek istemezler. Anlayışlarına göre şiddet ve zulüm ile elde edilen her türlü gıda onlar için yenilmemesi gereken gıdalardır.

Tüm bunlar aslında şiddete karşı olduklarındandır. Jainlerin bilinen 5 felsefesi vardır. Birincisi Ahimsa'dır. En yüksek mertebeleri olan Ahimsa ilkesi nedeniyle her varlığa eşit saygı ve şefkat gösterirler. Şiddet uygulamazlar, çünkü onlar için tüm canlılar ölümsüzdür ve sonsuz ruha sahiptirler. Varlıkları üç kategoride tanımlarlar;


"Henüz gelişmemiş olanlar ""Gelişme yolunda olanlar " ," Tekrar doğuş sürecinden kurtulup özgür hale gelenler".

İkinci felsefeleri Satya; yalan konuşmamak ,gerçeği söylemektir. Üçüncü Asteya; Hırsızlıktan kaçınmaktır. Dördüncüsü Brahmacharya; Seksten uzak durmaktır. Beşinci, Aparigraha; Sahip olmamak ,mülksüzlük anlamına gelir.

Jainler mükemmel insan olma yolunda ilerlerler. Onların aslında inandıkları bir tanrıları yoktur. Zaten insanlar onlar için en üstün ve mükemmel varlıklardır. O yüzden daha mükemmel düşünen ve olan bir Tanrı gereksinimleri yoktur. Gün batımından sonra yemek yemezler ve gezip seyahat etmezler.

Jainler doğaya ve başka canlılara aşırı saygı duyarlar. Ama tüm bunlarla çelişebilecek bir yetkiye de sahiptirler; Kendi canlarına istediklerinde kıyabilme yetkisi. Jainler ölmeye karar verdikleri andan itibaren yeme ,içme ,cinsellik gibi tüm insan ihtiyaçlarını azaltıp ilerideki süreçte durdururlar. Hayatlarının son süreçlerini ölüm orucu tutarak geçirirler. Bu aynı zamanda çilecilik kurallarını da destekler. Çile çekerek ölen kişi ,aziz veya azize ilan edilir. Jainizm'in kurucusu Mahavira 77 yaşında açlıktan ölmüştür. Onlara göre beden aç kalmalıdır, bedenini açlığa talim ettiren Jainler bedenlerinin bu muameleye ihtiyaçları olduğunu düşünürler. İşte bunlar onlar için en önemli keşişlik ve çilelik kurallarındandır.

KONFÜÇYÜSÇÜLÜK NEDİR?

Yazan: A.Kara
konfüçyüsçülük, konfüçyüsün öğretileri, konfüçyüsçülük nedir, çinlilerin dinleri, konfüçyüsün hayatı, din, din ve mitoloji, eski çinde din, yer ve gök Tanrılarına kurban, Çin'in büyük filozofu, hatta tüm dünyanın kendi hakkında çok bilgisi olmasa da adını muhakkak duyduğu Konfüçyüs'ün adının verildiği, ahlaki, dini, sosyal, ekonomik ve politik konular ve inanç sistemlerinin tamamını kapsayan uygulamalar bütünüdür Konfüçyüsçülük. Başta felsefi akım olsa da (Tıpkı Budizm gibi) sonrasında zamanla din haline gelmiştir.

Konfüçyüsçülük din halini aldıktan sonra Çin'de öyle yayılmıştır ki, ülkenin kabul gören ve yerli dinlerinden biri olmuştur; ki bunda da Konfüçyüs'ün düşünce akımının etkisi yadırganamaz. Aslında Çin'e göre Konfüçyüsçülük; eskiden beridir Çin'de var olan dinin, inancın ve düzenin üzerine eklenmiş, eklenirken de onları bir nevi perçinleyip düzenlemiş bir ahlaki sistemdir (Çin'deki genel şiddet eğilimine bakarsak halkın çoğunun fazla değişim yaşamadığını düşünüyorum).

Konfüçyüs'ün öğretileri Çin'de Bilgelerin Öğretisi, Konfüçyüs'ün Öğretisi şeklinde adlandırılmış olup, Konfüçyüsçülüğün kökleri "Ju" isimli bir bilgin sınıfının öğretilerine kadar gitmektedir (Ju'lar Konfüçyüs'ten önce yaşamışlardır).

Konfüçyüs'ten önceki bu grup, yani "Ju" lar, aslında uygulama olarak bir nevi Paganizm benzeri bir din yaşamakta olan Çin halkında görev alan uzmanlardı. Çünkü yerdeki ve gökteki Tanrıları için kurbanlar kesip dualar ediyorlar, böylece tabiat Tanrılarına ve atalarının ruhlarına ziyafetler veriyorlardı. İşte tam burada Ju'lar devreye giriyordu, onlar bir nevi önde gelen din adamlarıydı diyebiliriz.


Çin'in bu tarihlerdeki yönetimi maalesef Konfüşyüs'ün önerilerini dikkate alacak veya görüşlerini dinleyecek bir yapıda değildi. Hal böyle olunca, Konfüçyüs öğrencilerinin de yardımıyla, kendisinden önce yaşamış Çin'li filozof ve bilginlerin yazılarını bir araya getirip derlemeye ve onları düzenlemeye başlamıştır. Öğrencileri ile uzunca yıllar bu işle uğraşan Konfüçyüs'ün konuşmaları öğrencileri için öyle değerliydi ki, Konfüçyüs'ün tüm konuşmalarını not etmeye başlamışlardı, daha sonra ise bu konuşmaları bir araya getireceklerdi. Onun amacı, daha önce Çin'in barış içinde yaşamasını sağlamış faziletli idarecilerinin, bunu nasıl sağladıklarını göstermekti. Fakat bunu yapabilmesi için ona gerekli olan bilgiler vardı;
* Yönetime dair bilgiler
* Sosyal hayat ve törenler
* Ahlak ve gelenek kavramları
Tüm bu bilgileri zaman içinde toplayıp bir araya getiren Konfüçyüs, ahlak ve geleneklerin devamlılığını sağlamayı amaçlamıştır.

Konfüçyüs ve öğrencilerinin bu uzun uğraşı sonucunda;
* Wou King (Beş Klasik)
* Se Chou (Dört Kitap)
isimli, Konfüçyüsçülüğün kutsal metinlerini oluşturan iki koleksiyon ortaya çıkmış ve mevcut şeklini Sung hanedanlığı zamanında almıştır (Chu Hsi yönetimi-1130-1200).

"15 aşında iken kendimi öğrenmeye verdim.
Otuz yaşında irademe sahip olabildim.
Kırk yaşında şüphelerden uzaklaştım.
Elli yaşında Gök'ün emrini öğrendim.
Altmış yaşında seziş yoluyla her şeyi kavradım.
Yetmiş yaşında doğru olan şeylere zarar vermeden kalbimin isteklerini yerine getirebildim."
-Konfüçyüs (Ölüm M.Ö. 479)

YUNAN ATEŞ VE DEMİR TANRISI VULCAN

Yazan: A.Kara
yunan mitolojisi, yunan tanrısı, ateş ve demir tanrısı, silah yapan tanrı, tanrı vulcan, tanrı ifestus, hephaistos, zeusun oğlu, zanaatkar tanrı, yunan tanrıları, mitoloji, din ve mitoloji, İfestus diğer ve en bilinen ismiyle Vulcan. Bu Yunan Tanrısı Zeus ve Hera'nın oğludur. Aynı zamanda güzellik Tanrıçası olan Afrodit'in de kocasıdır. Vulcan, İngilizce oyun ve kitaplarda blacksmith diye geçen, Türkçesi demircilik olan zanaat ile uğraşmakta, Tanrılara ve kahramanlara silah, zırh yapmaktadır. Fakat hem Tanrılığının, hem de babasının Zeus olmasının verdiği kudretle demircilik zanaatinde öyle iyidir ki, hiçbir şey onun yaptığı zırh ve silahlarla boy ölçüşememektedir.

Vulcan; hayvanları, tarımı ve insanları koruyan, işinde zanaatkar olduğu kabul görmüş, çirkin olmasına rağmen halk tarafından en sevilen Tanrı olmuştur. Demir ve ateş Tanrısı olduğundan, çağımız insanları genelde kötü ruhlu (örneğin: Loki) bir Tanrı olduğunu düşünürler, çünkü çağımızda, özellikle de İbrahimi dinlerin çıkışı sonrası "ateş = kötü" dür. Fakat Vulcan, bir ateş ve demir Tanrısı olmasına rağmen hem halkı gözetmekte, hemde kahramanlara ve Tanrı-Tanrıçalara yardımcı olmaktadır.

İşinde öyle iyidir ki, Tanrılar dağı Olimpos'taki görkemli sarayları inşa eden bile odur. Zeus insanları cezalandırmak için Pandora göndermek istediğinde, babasının isteği üzerine ilk kadın Pandora'yı yapmıştır.

NİHİLİZM NEDİR?

Yazan: N.Kara
nihilizm, nihilizm nedir, din ve mitoloji, felsefi akım ve inançlar, din felsefesi, hiççilik, hiççilik inancı, nihilist düşünce, din, nihilistlerde tanrı

Hiççilik ya da Yokçuluk anlamlarına gelen bir düşünce akımı olan Nihilizm 19. yüzyıl ortalarında Rusya'da, özellikle genç entelektüel kesim arasında taraftar bularak yükselen ve felsefi akımlar arasında yer edinen bir yaklaşımdır. Latincede 'Hiç' anlamına gelen Nihilizm, Nihil sözcüğünden türemiştir. Her şeyin anlamdan ve değerden yoksun olduğunu savunur. Nihilistler tanrının varlığını, iradenin özgürlüğünü, bilginin imkanını, ahlakı ve tarihin mutlu sonunu reddederler ve bu hiç bir iradeye boyun eğmeyen görüşler topluluğu anlamına da gelir. Nihilizmin kabul gördüğü alanlar:Siyaset,Bilgi Felsefesi ve Ahlaktır.

Nihilist düşünce sisteminin etkisinde kalan düşünürler: Friedrich Nietzsche,Neyzen Tevfik, Ludwig Andreas Feuerbach, Henry Thomas Buckle, Max Stirner, Albert Camus, Arthur Schopenhauer, Jean-Paul Sartre ve Herbert Spencer'dır. Bunlardan bazılarına göre Nihilizm şöyledir:

*Bir felsefi görüş olan nihilizm, hiçbirşeyin var olmadığını ve hiçbir şeyin bilinemeyeceğini savunur. Nihilizm bilgi,değer ve varlık felsefeleri üzerine kurulu bir öğretidir. Bu felsefenin savunucusu İlk Çağ Yunan filozofu Gorgias'dır. Gorgias'ın sofistike görüşüne göre 'hiçbir şey var değildir.' Bir şey var olsa bile o bilinemez. Var olduğu bilinse bile başka bir kişiye aktarılamaz. Çünkü sofistlere göre duyum ve algı, yani dil ve sembollerden oluşan iletişim güvenilir değildir. Onlara göre göreceli olması nedeniyle iletişim bu şekilde güçlü değildir.

*Bir diğer önemli kurucusu ise Nietzsche’dir. Var olan değerlere ve düzene karşı çıkan Nietzsche modern toplumların benimsediği değerlerin geleneksel olan yönlerinin dayandığı temellerin çöktüğünü ve güvenilir olmadığını söyler. Bu sebeple eski dayanaklara sahip olan değerlerin değişerek baştan oluşması gerektiğini benimser. Ona göre bunun en büyük yaratıcısı insandır. Çünkü insan yeni bir değer yarattığı derecede üstün varlık olarak tanınır.

Nietzsche’ye göre insanlar ikiye ayrılır; Güçlü ve zayıf insanlar. Mevcutta bulunan ahlak sistemini zayıf insanlar oluşturmuştur, bu ahlak sistemi köle ahlakıdır. Köle ahlakı insanların zayıflıklarını ön plana çıkaran, yaşam gücünün eksilmesine sebep olan ahlaktır. Bu ahlakın karşısında güçlü insanların oluşturduğu efendi ahlakı vardır. Efendi ahlakı güç istenciyle oluşan üstün insan ahlakıdır. Üstün insan çağının her türlü kokuşmuş değerlerini reddeden, kendisini aşmış ve yeni değerler oluşturabilme gücüne sahip insandır. Kendi değerini kendisi oluşturabilen insan kendi ahlakını kendi oluşturur. Bu nedenle evrensel ahlak anlayışı olamaz.

AGNOSTİSİZM NEDİR?

Yazan: A.Kara
agnostik, agnostisizm, bilinmezcilik, agnostizm nedir, agnostisizm nedir, bilinemezcilik, din ve mitoloji, din, felsefi akım ve inançlar, din felsefesi, tanrı bilinemez, ölüm sonrası hayat bilinemez, Bilinemez-Bilinmez cilik, daha bilinir adıyla: AGNOSTİSİZM
Agnostisizm teolojik anlamda evrenin var oluşunun nereden türediğinin, Tanrı'nın varlığının yada yokluğunun bilinmediğini ve bunun bilinemeyeceğini söyleyen bir felsefi akımdır. Bazıları karıştırsa da Agnostisizm ile Ateizm kesinlikle aynı şey değildir!

Ateizm Tanrı'nın asla var olmadığını ve var olamayacağını savunurken Agnostisizm bunun asla bilinemeyeceğini söyler. Ateizm ve Agnostisizm'in tek ortak noktası ikisininde felsefi akımlarla aynı kategoride olmasıdır. Agnostisizm'in en kabul gören, bilinmiş görüşü "bilinmezcilik" olsa da bazıları bu felsefi akım için "tarafsızlık" der.

Örneğin, Huxley, Agnostisizm için şu sözü söylemiştir: "Agnostisizm bir inanç değildir; ancak özü tek bir dinç uygulamaya yatan bir metottur. Bu ilke kesinlikle akıl olarak gösterilebilir; ancak sonuçlar kanıtlanmış veya kanıtlanabilir denebilecek kadar kesin gösterilmemelidir."

Agnostisizm'i mantıklı bulup bu felsefi akımı takip edenlere Agnostik denir, Ateizm'i takip edenlere ateist, Deizm'i takip edenlere deist denmesi gibi. Agnostiklerin inandığı iki farklı Agnostisizm felsefesi vardır.

1- Zayıf Agnostisizm: Hiç kimsenin Tanrı hakkında bilgi sahibi olmadığını fakat bunun belkide bilinebilir olacağını düşünür.

2- Güçlü Agnostisizm: Tanrı hiçbir şekilde bilinemez der, yani bilinmezlik ve Tanrı konusunda daha keskin ve nettir.

Agnostizim kelimesini ilk olarak Thomas Henry Huxley (İngiliz biyolog - yukarıda sözünü paylaştığım şahıs) kullanmış olmasına rağmen bir gerçek vardır ki, kendisinden çok daha önceki yazarlar ve düşünürlerden de bu felsefi akımı benimseyenler vardır. Tıpkı Huxley gibi onlar da Tanrı ve evren fikrine kuşkucu yaklaşmışlardır. Çoook eski bir agnostik bile vardır, tüm bunlardan önce; Yunan düşünür Protahoras. Protahoras'dan farklı da olsa ölümden sonraki yaşamın asla bilinemeyeceğini söyleyen Sanjaya Belatthaputta (Hint filozof) da eski, bilinir agnostiklerdendir.

Nasıl ki Deizm daha çok Thomas Paine ile anılıyor ise, Agnostisizm de daha çok Huxley ile anılır. Çünkü bu insanlar, bu felsefi görüşleri çok geniş kitlelere duyuran ve topluma bu akımları benimsetmişlerdir.

HİNDUİZM VE TARİHÇESİ

Yazan: A.Kara
hinduizm ve tarihçesi, hinduizm nedir, hinduizm nasıl, hinduizm tarihçesi, din, dini yazılar, hindistan din, din ve mitoloji, Hinduizmin doğuşu, Kutsal Vedalar, büyük dinler, hindu,hinduizm Sanatana Dharma, Vaidika-Dharma diye de bilinen din; Hinduizm. Tabi bizim ülkemizde bu isimleriyle değil de, Hinduizm ismiyle bilinir, bunun en temel sebebi adının egemen olduğu toplumdan yani Hindistan'dan almasıdır. Hindistan ile Hinduizm isimleri büyük benzerlik içerince, bizler için bu isimle anılması ve akılda kalması tabi ki daha kolay oluyor :)

Hristiyanlık ve İslam'dan sonra dünya çapında en büyük 3.din olma özelliğine sahip olan Hinduizm, Hindistan dışında özellikle Nepal ve Bangladeş'te yaygındır ve inanan kitleyi bu 3 ülke oluşturur denebilir. Bu inanan sayısı da 900.000.000 olduğundan, pek de azımsanmayacağı aşikar.

Hinduizm'in belli bir kurucusu yoktur, her ne kadar 19.yy nin ortalarında kabul görüp yaygınlaşmış olsa da başlangıcı belli değildir ve M.Ö. Vedaların yazıya geçirilmesinden çoook daha uzun zaman önce mevcuttu (M.Ö. 3000). Bunun kanıtı ise MÖ 3000 yıllarında İndus uygarlığından Şiva kalıntıları bulunmuştur ve İndus uygarlığı Hinduizm'e inanıyorlardı.

Hinduizme inanlara Hindu denir ve dinlerini tıpkı Müslümanlar ve Hristiyanlar gibi yaşam tarzı olarak belirlerler (Avrupalı Hristiyan ülkeleri hariç tutmak gerek, onlar artık daha çok ateist takılıyor, papa bile yaptığı açıklamada artık dinlere inanmadıklarını, kiliseye daha çok hobi olarak, bir arada toplanıp birleşebilmek için geldiklerini itiraf etmişti). Bu dine inananlara rehberlik eden kutsal yazıtlarının adı "Kutsal Vedalar" dır. TDK yumuşak "a" yı kaldırıp üstün başarı kaydettiği için bunu kazayla Vedaa (ayrılık) gibi okumuş olabilirsiniz, değil efendim, kısa ve kesik bir -a- (Tdk'ya çatmadan edemedim üzgünüm) Diğer büyük dinlerin aksine, onlardan farklı olarak Hinduizm çok Tanrılı bir dindir.

Bildiğiniz gibi Hindistan'da Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Budist, Jain olanlar var, işte eskiden bu dinlerden hiçbirinden olmayanlar vardı, hiçbirine inanmayanlar. İşte bunlar zamanla bir araya gelerek gruplaştılar ve Hinduizm hızla gelişerek İngilizce konuşulan ülkelerde bu kavram duyulmaya başlandı ve bunun hızla yayıldığı dönem 19.yüzyılın ilk yarılarıydı. Hindu köktenci hareketinin gelişimi ile kabul gördü ve bir ideoloji olarak toplumda yer aldı.

Hinduizm, tıpkı diğer dinler, özellikle de İbrahimi olanlar gibi mistik bir dindir. Hinduizm dininde kişi içindeki gerçeği tecrübe eder, sonunda da Tanrı ile insanın bir olduğu şuura ulaşmayı amaçlar.

MISIR TANRISI OSİRİS

Yazan: N.Kara
mitoloji, mısır mitolojisi, Osiris, Osirisin çocukları, osirisin ölümsüzlüğü, anubisin babasını diriltmesi, setin planı, büyülü tabut, diriliş tanrısı, ölüm yargıcı, din ve mitoloji Geb ve Nut'un 4 çocukları vardır: Osiris, İsis, Set, Nephthys. Osiris kural koyucu ve koruyucu Tanrı olarak geçer. Ölümsüz yaşam ve diriliş Tanrı'sıdır. Osiris kardeşi İsis'e aşıktır ve onunla evlenmiştir.Ondan Horus adında oğlu doğmuştur.Yani İsis onun hem kardeşi hem eşidir.(Görüldüğü gibi aralarındaki ensest ilişki hayli ilginç, bu daha başlangıç devamını okuyun lütfen :))

Osiris'in Set adındaki kardeşi kötülük Tanrı'sıdır. Osiris onun aksine iyiliği temsil eder. İsis'ten bir oğlu olan Osiris'i bu kez de diğer kız kardeşi olan Nephthys baştan çıkarmış (yani başka kadın veya erkek Tanrı yokmuş gibi kardeş kardeşe olalım demişler :)) ve ondan bir çocuk doğurmuştur.Yani Anubis'i; Anubis bilindiği üzere ölüm ve cenaze Tanrı'sıdır.

Bir süre sonra Ra gökyüzüne Osiris'i kural koymak için göndermiş. Osiris'in gücü arttıkça göze batmaya başlamış ve kardeşi Set onu öldürmüştür.(Tanrılar da mı ölüyor? Dedirtiyorlar insana) Neyse, ölmüş ve karısı İsis bu duruma sinirlenmiş tabi. Plan kurmuş ve Ra'nın yanına gidip uyurken tükürüğünü alıp kille karıştırmış ondan bir yılan yaratmıştır. Yılan Ra'yı ısırmış, Ra yılanın zehrinden feci bir hale gelmiş ve onu kimse iyileştirememiş. İsis Ra'ya gidip 'seni ben iyileştirebilirim ama bana gizli adını söylersen' demiş. Ra da napsın, el mahkum gizli adını söylemiş ve İsis onu iyileştirmiş bu sayede büyük bir güce de sahip olmuş. Bu planı tabi ki ölü olan kocası Osiris için yapıyordur. Ra 'yı etkisi altına alıp kocasını diriltmesi için zorlar ve Osiris dirilir, taht Osiris'in olur.

mitoloji, mısır mitolojisi, Osiris, Osirisin çocukları, osirisin ölümsüzlüğü, anubisin babasını diriltmesi, setin planı, büyülü tabut, diriliş tanrısı, ölüm yargıcı, din ve mitoloji

Ee tabii bu durumda Set durur mu yerinde. Osiris güçlü bir Tanrı olunca tekrar harekete geçer. O da zekice bir plan düşünür. Düşündüğü plan şöyledir: Set Osiris'in ölçüsüne göre bir tabut yaptırır ve bu tabut çok süslü, değerli taşlarla donatılmıştır. Ama görülmeyen şeylerde vardır tabi, Osiris'i etkileyen güçlü büyüler yapılmıştır tabuta. Set daha sonra büyük bir yemek verir ve Osiris'i de davet eder. Yemek sonunda tabutu getirtir ve 'ona kim sığarsa ona muazzam bir hediyem olacak' der. Onlarca kişi tabuta girer girer çıkar ama hiç biri sığmaz. Daha sonra en sona kalan Osiris de denemek ister. Tabuta girdiği anda Set tabutun kapağını kapayıp üzerine kurşun döker ve Osiris içeride kalır. Set hiç bir Tanrı'nın uyarısını dinlemeden tabutu Nil nehrine atar. İsis nehrin kıyılarında kocası Osiris'i aramaya koyulur. Bulduktan sonra onu evine götürürken kötü Tanrı Set yine gelir ve İsis ile çocuğu Horus'a saldırır. Set Osiris'ten tamamiyle kurtulmak için onu tabuttan çıkarıp 14 parçaya böler. Her parçayı ayrı toprağa dağıtır. Daha sonra Osiris'in Nephthys 'ten olan oğlu Anubis babasının her parçasını toplayıp mumya bezleri ile sardıktan sonra onu hayata döndürür. Yani Osiris 2.kez dirilmiş oluyor, ama artık Osiris bu dünyada yaşamak istemediğinden ölüler şehrine gidiyor. İsisten olan oğlu Horus Set'i yendiğinde Osiris artık diğer oğlu Anubis ile birliktedir. Anubis ölülerin yargılanması için onları Osiris'e getirecektir; çünkü o ölüler ülkesinin yargıcı olmuştur.

KISACA BAHAİLİK NEDİR?

Yazan: A.Kara
bahailik, bahailik nedir, bahai dini, islam mezhepleri, farklı dinler, dini yazılar, dünya dinleri, Kitab-ı Akdes, bahai dini nasıl, islam ve bahailik, din ve mitoloji, bahailik inancı
Bahai dini, aslında 50-60 farklı şekilde yaşanan ve farklı farklı varyasyonları olan İslam dininin "ılımlı olanlarından" biridir yada birçok din ile birleştirilmiş halidir diyebiliriz. Hatta sık sık kullanılan "Ilımlı İslam" kelimesi bu din için oldukça uygun diye düşünüyorum.

Kendisi İslamiyetin bir kolu gibi olsa da çok daha ılımlı halde yaşanan bir dindir. Ayrıca tıpkı İslamiyet gibi diğer dinlerden birçok şey barındırmaktadır (halkımız kabul etmese de İslamiyetin de diğer birçok din gibi öncekilerin taklidi ve bu taklitlerin yaşanan kültüre göre değiştirilmiş hali olduğu ortadadır).

Bahai inancına göre kadın-erkek eşittir ve kadınların kapanması zorunlu değildir. Hala peygamber geleceğine, yani Tanrı'nın peygamber gönderme eyleminin devam ettiğine inanırlar. Bu inanışa göre tüm dinlerin gittiği yol aslında aynıdır ve dinlere inanan insanların tarihte birbirlerine düşman olmalarının sebepleri çıkar kavgalarıdır ve dinlerin buna alet olmasını istemez, hatta dinler böyle bir duruma sebep oluyor ise dinsizliğin daha iyi bir tercih olduğuna inanırlar (Tarihteki din savaşlarının sadece çıkar kavgalarından kaynaklandığına inanmıyorum, çünkü Tanrı'nın gönderdiği iddia edilen her din kitabında şiddet, bölücü ve kin besletici söylemler, emirler ve benzetmeler var)


İnandıkları kitap Kitab-ı Akdes'dir ve dinin şeri ve temel yasalarını içerir. Kitab-ı Akdes aynı zamanda; İkan Kitabı [Kitab-ı İkan- Tevrat, İncil ve Kur'an'daki bazı ayetlerin açıklamasını ve bazı ilahiyat konularını içeren bir kitaptır, yazının başında Bahailik için "birçok din ile mixlenmiş bir dindir" dememin sebebi de tam olarak buydu. İnandıkları kitaba ilaveten, diğer dinlerin kutsal kitaplarının da Tanrıdan geldiğini ve kutsallıklarını yitirmediklerine inanırlar.

Bahailik başlangıçta her ne kadar İslam dininin bir mezhebini andırsa da zamanla bağımsız bir din halini almıştır. Yahudilik ve Hıristiyanlıktan alınan esasları da içinde barındıran Bahailik, Allah'a, kıyamete, peygamberlerine, kitaba ve Baha 'ya imanı emretmektedir. Bu dine göre insan yaşamının amacı Tanrının sürekli gelişen uygarlığına daim olmak ve ona tapmaktır. Dinin öğretilerinin en başında; Yobazlık ve bağnazlıktan vazgeçilmesi, eğitimin zorunlu olması, tüm dünya ile iletişimde olunabilecek ortak bir dil gerekliliği, kadın erkek eşitliği ve aşırı zenginlik-fakirliğin engellenmesi yer alır. Yani buradan bakıldığında emredilenlerin aslında diğer ilahi sayılan dinler ile ne kadar benzer olduğunu görebilirsiniz.

Bahai dinine dair bir sonraki yazımda görüşmek üzere.

THE BOOK OF CAVE OF TREASURE | PDF KİTAP

The Book of Cave of Treasure kitabını ingilizce dilinde indirip okuyabilirsiniz. Kur-an'daki cin, şeytan, iblis figürleri ile benzerlikler içeren ve orjinali süryanice olan çok eski bir kitaptır. Kitabı okumak veya indirmek aşağıdaki resme tıklayınız, iyi okumalar.

Uyarı: Telif hakları eser sahibine aittir, uygun görülmemesi durumunda telif sahibi dinvemitoloji@gmail.com adresinden irtibata geçerek yayını kaldırtabilir.

Diğer, The Book of Cave of Treasure, Book of Cave pdf, pdf kitap indir, The Book of Cave of Treasure pdf, din ve mitoloji,

KARİKATÜR | TECAVÜZ ET, KIZI KAP

din ve mitoloji, dini karikatür, diyanet, imam tecavüz, karikatür, sapık zihniyet, tecavüz ettiği ile evlenme, tecavüz yasası, tecavüzcüye af, yobaz, yobazı koruyan kanunlar,
Bu konuyla ilgili çok doluyum, anlatamam o derece, yazsam sayfalar olur. Onca işimin gücümün arasında sinirden, dayanamadım oturup çizdim bir şeyler. Fakat rahatlayabildim mi? Hayır. Çünkü benim vicdanım binlerce tecavüzcüye af çıkararak sokağa salacak kadar, madem tecavüz etti kızı alsın ceza almasın yada cezası hafiflesin diyecek kadar FOLLOŞ değil. Bu konuyla ilgili bir yazı da yazacağım elbet.

İyi günler diyeceğim ama, bu ülkede "iyi gün" ne mümkün !

Yazan: Anu