HABERLER
Dini Haber
din etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
din etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

BİR ATEİST'TEN MÜSLÜMANLARA MEKTUP

Düşünce katılığı yaşayanlar yani inançlılar değişime kapalıdırlar. İman etmiş olan insanlar düşünmez. Onlar, kendilerine sunulanı bilgi eksikliğinden akıl süzgecinden geçiremediklerinden dolayı mantıklarına uygun olsun veya olmasın inanırlar. Bilgiyle değil, korku ve çoğunluğun inandığı şeye göre karar verirler. Bu karar kendilerine ait değildir. Bunu çevre ve otorite belirler.

Böyle bir insan öğrenmekle ve okumakla ilgilenmez bu yüzden kendisini geliştirmez, yeniliğe ve değişime tümden kapalıdır, bulunduğu yerde kalır. Fakat sorgulayan değişime ve ilerlemeye açık kişi, okuyan kişidir ve bu kişiler yerde gördüğü bir kağıt parçasından bile birşey öğrenir. Bir insanın gelişimi farkındalık bilincinin oluşmasıyla mümkündür. Zeka her canlıda doğuştan vardır. Akıl edinilmiş olan saf (rasyonel) bilginin desteği ile işlev görür. Beyin motordur. Bu motorun yakıtı bilimsel, rasyonel bilgidir. Kutsal yalanlarla donatılan bir beyin realiteden kopmuş demektir. Yani yalanla donatılan bir beyin, benzinli bir aracın motoruna dizel yakıt doldurmak gibidir. Motoru bozacaktır.

Bilgi ile desteklenmeyen akıl verimsiz kalır. Kendini inancını ( din ) mükemmel gören, bundan başka hiçbir gerçek aramayan bir kimse, cahil kalmaya mahkumdur. Hakikat dinlerde değil, hakikat evrendedir, doğadadır, canlıdadır, ama onu görmek için din örtüsünü kaİdirmak zorundasın. Din insanı kendi inancından olmayan herkese, doğaya ve canlıya düşman eder. Örtüyü kaİdirabilirsen sahte oİanı ve kendini keşfedersin; bu yüzden cesaretini ptla ve sorgula sahte oİani tanıdığın an o ortadan kaİkar, hakikat açığa çıkar. İnsanı doğru eyİeme sevk eden din değil sevgidir. İnancının sana gerçekleri sunduğunu ve seni ahlaklı bir insan yaptığınıyorsun. Bir düşün, kendi inancından olmayan insanalara karşı hoşgörülü olabiliyor musun?

Onları dost edinebiliyor musun? Onları sevebiliyor musun? Yoksa sadece senin inandığın şeye inanmadığı için ondan nefretmi ediyorsun? Gerçeklerle yüzleşmeye korktuğun sürece yalanlarla yaşamaya, cahil, kandırılmaya ve sömürülmeye kalmaya mahkumsun. İnsan olmanın olmazsa olmaz koşulu gerçeklerle yüzleşmektir. Korkak insanlar yalanlara, cesur insanlar gerçeklere sarılır.


İnsanı "insan" yapan inancı değil bilincidir.
Bilinçli olabilmek için temel şart cesur ve dürüst olmaktır.
Cesaretini topla ve inancını sorgula, insanları çıkarın ve inancından olduğu içind eğil, dürüst oldukları için sev.
Bunu asla unutma dürüst ve cesur olmayanlar bilinçlenemez.
Bilinç "sevgi"nin diğer adıdır.

Bilinçlenemeyen sevemez, sevemeyen insanlaşamaz.
İnsan olmak, Hristiyan, Musevi, Müslüman olmak demek değidlri. Çünkü bu üç dine mensup insanlar birbirilerinden nefret eder.
MÂİDE-51 - Ey iman edenler, yahudi ve hristiyanları dostlar (veliler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır.
Seni başka insanlardan uzak tutan, onları dost edinmene engel olan, onların güzel yanlarını görmeni engelleyen, onlara karşı sevgisiz ve tahammülsüz olman, hatta kin ve nefret duyman, öldürmeyi arzulaman, sana ait olan düşünceler değil, inancının sana dayattığı yalanlardan dolayıdır. İnancın senin yaşamının bile değersiz olduğunu söylüyor sana.
TEVBE Süresi 111 -Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler.
Şimdi korkma ve bir düşün; kahinatı yaratan bir Tanrı neden yarttığı insanları birbirine öldürtsün?
ALİ İMRAN Suresi 47. ayet - O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir"
BAKARA Suresi 117. ayet - Bir şeyi dilediğinde ona sadece "Ol!" der, o da hemen oluverir. ... Bir işin olmasını dilerse "ol" der ve olur!
Ol dediğinde her şey hemen oluveriyor ise ol dediğinde neden ölmesin? Neden sana ihtiyaç duyuyor yarattıklarını öldürmek için? Hani nerede ecel? Sen Azrail misin? Yada şöyle düşün; Tanrı kullarından birini veya bir kaçını öldürmeye karar verdi, ama kendisi yaratabiliyor fakat öldüremiyor, Azrail`i veya seni görevlendiriyor. İnsanı yaratmakmıdır daha zor olan, yoksa öldürmekmidir? Tanrı bu kadar aciz mi? Yarabiliyor ama öldürmek için birilerine ihtyiac duyuyor? İnancın sana bu dünyanın yalan olduğunu söylüyor. Bu dünyadadaki yaşamından başka bir yaşamın olmayacak ne senin ne de diğer insanların. Onlarla düşman değil, dost ol ve doğa, canlılar ve insanlar ile ahenk içinde yaşa.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Soraya Yıldız

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

MUHAMMED'İN EŞLERİ VE CARİYELERİ - 1

Yazan: A.Kara
hz muhammed evlilikleri, hz muhammed in çocukları,hz muhammed,Muhammed'in cariyeleri,Hz Hatice,Sevde,Aişe,Hafsa,Zeyneb bint Huzeyme,din,A, islamiyet, Reyhane bint Zeyd,Cüveyriye,Marya

MUHAMMED'İN EŞLERİ VE CARİYELERİ - 1
(Zifafa Girdikleri)


Bu çalışmada Buhari, Müslim, Tirmizi, İbn Sad, İbn İshak, İbn Hişam, Ahmed ibn Hanbel, Nesai, Ebu Davud gibi İslam kaynaklarında Muhammed'in eşleri ve cariyeleri hakkında yazanları özetleyerek sizlerle paylaşacak ve sizlerin fikirlerini öğrenmek istediğim için yazının sonunda konuyla ilgili birkaç soru yönelteceğim.

Önce 2 maddelik bilgilendirmede bulunayım:

1) Kaynaklardan bizzat kendiniz de açıp okuyabilirsiniz, ne yazıyorsa onları paylaşacağım. Bu yüzden "yalancı, iftiracı" gibi sözler sarf edecek veya tehdit mesajları yazacaksanız, hiçbir kaynağı olmadığı halde "o dönemde kadınların yaşı adet olduktan sonra sayılmaya başlanıyordu" gibi sözlere başvuracaksanız lütfen hemen şimdi bu içerikten çıkın.

2) Eğer "Hazreti" gibi yüceltici ya da "Allah ondan razı olsun" anlamına gelen "radıyallahu anh" gibi terimleri kullanmamayı saygısızlık, terbiyesizlik olarak görüyorsanız, insanların sizin kutsalınız hakkında konuşurken onu yüceltmek, övmek ya da ona dua etmek zorunda olduğunu düşünüyorsanız yine tekrarlıyorum, lütfen hemen şimdi bu sayfayı kapatın.

● EŞİ | Hatice bint Hüveylid || Evlenme tarihi : 595

Eski Arapların kullandığı Hatice ismi : "erken doğan kız çocuğu" demektir.

Kureyş kabilesinden olan Hatice Mekke'nin zengin tüccarlarından biriydi. Mekke'de doğmuştu ve Kureyş kabilesinin güçlü üyelerinden biriydi. Kabilelerinin lideri olan büyükbabası Esad Kabe'nin koruyucusu ve yöneticisiydi.

Muhammed'den önce 2 kocası olmuştu. İlk kocası Ebu Hale Hind b. Zürare'den Hind adlı bir oğlunun ve ismi belirtilmemiş bir kızı, ikinci kocası Atik b. Abid'den de Hind adında bir kızı olmuştu. Kimi kaynaklarda 2. kocasının ilk kocası olduğu, onun ölümü üzerine diğeri ile evlendiği de yer alır.  

2. kocasının ölümünden sonra kendi adına ticaret yapacak bir adam görevlendirmeyi tercih ediyordu. İstihdam ettiği bu adamlarla Şam'a ticaret kervanlarını gönderiyordu. Şam'a düzenlediği seferlerden birinde normalde verdiği paranın 2 katını ödeyerek Muhammed'i kervanı götürmesi için görevlendirmiş, daha sonra kölesi Meysere'nin de yönlendirmelerinin yardımıyla Muhammed ile evlenmiştir. Evlendiğinde 40 yaşında olduğu görüşü ağırlıkta olduğundan 37 veya 28 yaşında olduğunu belirten rivayetler zayıf kabul edilmektedir.

Rivayetlere göre Hatice bir gün rüyasında gökteki ayın hanesine girdiğini ve daha sonra koynuna girdiğini görmüş rüyasını kuzeni Varaka'yla paylaşmış ve kuzeni gelecek olan son peygamberin eşi olacağını müjdelemiştir. Kervanın dönüşünde Muhammed'in yanında bulunan Hatice'nin kölesi Meysere, Muhammed'in iki tarafında iki melek gördüğünü söylemiş Hatice de bu olaydan önce gördüğü rüyayı hatırlamış, Muhammed'in gelecek olan son peygamber olduğunu anlayıp evlenme teklif etmiştir.

Bazı kaynaklara göre Muhammed'e evlenme teklif eden o iken, farklı kaynaklarda ikinci bir ihtimal olarak Hatice’nin arkadaşı olup daha sonra sahabe arasında yer alan Nefîse bint Ümeyye’nin aracılık ettiği, Muhammed’e eğer Hatice ile evlenmeyi düşünürse bu konuda yardımcı olacağını belirttiği kaydedilmektedir.

Muhammed'in 6 çocuğunun annesiydi. Doğurduğu 6 çocuktan erkek olanlar Kasım ve Abdullah küçük yaşta hayatlarını kaybetmişti. Muhammed'in Ebu'l Kasım künyesini almasını sağlayan ilk çocukları olan Kasım'dır fakat çocuğun sadece 2 yaşına kadar yaşadığı söylenir. Muhammed'in Kızlarının adları sırasıyla; Zeynep, Rukiyye, Ümmü Gülsüm ve Fatıma idi.

Hatice'nin ölüm yılı 620'dir. Hacûn Kabristanı'na gömülmüştür. Yaşadığı süre boyunca Muhammed'in tek karısı olmuş, Muhammed o hayatta iken kimse ile nikahlanmamış, hep tek eşli yaşamıştır. Hatice'nin ölümünden 2,5 yıl sonra, 53 yaşındayken çok eşliliğe başlamıştır.

[Kaynaklar: İbn-İshak 82-83, 106-107, 111, 113-114, 160-161, 191, 229, 313-314 | İbn Hişam 918 | Ebu Cafer Taberi cilt 9, s. 128-130, cilt 39, s. 169-170 | İbn Sa'd 8:9-12, 17, 39, 151-152 | Müsned, I, 312; Abdürrezzâk es-San‘ânî, V, 320; Zübeyr b. Bekkâr, s. 25-27; Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, II, 673, 676; Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1988- , VII, 388; İbnü'I·Cevzi, Muntazam, 2/316; Halebi, insanü'l-Uyun, 1/156; Ebu Nuaym, Ma'rifetü's-Sahabe, 6/2751]

● EŞİ | Sevde bint Zem'a || Evlenme tarihi: 620    

Sevde bir dericiydi. Muhammed'in Hatice'den sonraki 2.eşiydi. Daha önce kocası Sekrân b.Amr el-Ensarî ile Müslüman olarak önce Habeşistan’a hicret eden, sonra kocası ile birlikte tekrar Mekke’ye dönen Sevde binti Zem’a, kocasının ölümü üzerine beş çocuğuyla yalnız kalmış bir kadındı.

Muhammed'in eşlerinin en kilolu ve yavaş olanı olarak tarif edilir. Yavaş olduğundan ve görüntüsüyle dikkat çektiğinden Muhammed'den izin alarak şeytan taşlamaya herkesten önce giderdi. Hatta onun bu iri yapısının ve yavaşlığının örtünme ayetinin nedenlerinden olduğu söylenir.

Ayrıca rivayetlere göre Muhammed'in çocuklarıyla ilgilenmiş, onları büyütüp yetiştirmiş, annelik yapmıştır.

Sevde yaşlanmaya başladığı için Muhammed'in onu boşayacağından korkmuş ve Muhammed'e giderek ahirete peygamber eşi olarak gitmek istediğini söylemiş, her ne kadar Muhammed ile evli olsa da O'na bir daha asla kendisi ile yatmayacağını, kendi ile yatması gereken günlerde Ayşe ile yatabileceğini söyleyerek onu nikahlı eşi olarak evinde kalmaya ikna etmiş ve böylece sırasını Ayşe'ye vermiştir. 

Buhari'nin Nikah kitabındaki hadis şöyledir:

141-.......Bize Zuheyr, Hişam'dan; o da babası Urve'den; oda Aise (R)'den tahdis etti ki, Sevde binti Zem'a, kendi nevbet gününü Aişe'ye hibe etmişti. Peygamber (S) de Aişe'ye bir kendi gününü, bir de Sevde'nin gününü ayırır olmuştu.

Konuyla ilgili olarak Muhammed, Allah'ın Nisa 128'i gönderdiğini söylemiştir: "Ve şâyet bir kadın kocasının ilgisizliğinden veya ondan yüz çevirmesinden korkarsa, artık ikisinin arasında sulh (anlaşma) yapılarak ıslah edilmesinde (uzlaşmasında) onların ikisine de bir günah yoktur ve sulh (anlaşma) daha hayırlıdır. Nefisler cimriliğe (kıskançlığa ve hırsa) hazır kılınmıştır (meyilli yaratılmıştır). Ve eğer ihsanla davranır ve takva sahibi olursanız, o taktirde, muhakkak ki Allah, yaptıklarınızdan haberdar olandır."

[Kaynaklar: Sahih Buhari 2:26:740; İbn-İshak 148, 309, 530; İbn Hişam 918; Ebu Cafer Taberi cilt 9, s. 128-130, cilt 39, s. 169-170; İbn Sa'd 8:39-42, 152; Ahmed İbn Hanbel, müsned, c.6, s.211; Buhârî, “Vuḍûʾ”, 13; İbn Hacer, el-İṣâbe, IV, 286; Buhârî, “Ḥac”, 98; A.g.e., hadis no: 817 Buhârî, “Hibe”, 15; A.g.e., hadis no: 1136; Hamidullah a.g.e., II, 677; Buhari, Nikah, bab 99, hadis 141]

● EŞİ | Aişe bint Ebu Bekir / Ayşe || Nişan (Sözleşme) tarihi: 620 , Evlenme tarihi: 623

Ayşe, Muhammed'in en iyi arkadaşı ve baş vaizi Ebu Bekir'in kızıydı. Bu evliliğin de güçlü ilişkiler kurma yani siyasi amaçlı olduğu, Ebubekir ile Muhammed arasındaki ilişkiyi güçlendirmek için yapıldığı düşünülür. Muhammed Aişe'nin yaşça daha büyük genç kız kardeşi olmasına rağmen 6 yaşındaki Ayşe'yi seçmiş ve Ayşe en sevdiği karısı olmuştu. Bu durum İslam'da küçük yaştaki kız çocukları ile yapılan evliliklerin resmileşmesine neden olmuştur.
Daha detaylı okumak için: TIKLA

Evlilik yaşına dair Buhari'de yer alan bir hadis şöyledir:

Fasil : İSRÂ` VE Mİ`RÂC HADÎSİ
Konu : Hz. Peygamber`in Hz. Âişe ile evlenmesi
Ravi : Ümmü`l-mü`minîn Âişe
HadisNo : 1553

"Peygamber benimle altı yaşında bir kızken nişanlandı. Medine'ye gittik ve Beni-el-Haris bin Hazrec'in evinde kaldık. Sonra hastalandım ve saçlarım döküldü. Daha sonra saçlarım büyüdü ve annem, Ümmü Rûmân, salıncakta kız arkadaşlarımla oynarken yanıma geldi. Beni çağırdı, yanına gittim, bana ne yapacağını bilmiyordum. Elimden yakaladı ve beni kapıda bekletti. Soluğum kesilmişti, nefesim yerine geldiğinde biraz su aldı ve yüzümle başımı bu su ile ovdu. Daha sonra beni eve aldı. Evde Ensâr`dan birtakım kadınlar hazır bulunuyordu. Bunlar bana: "Hayır ve bereket üzere geldin, hayırlı kısmet getirdin!" dediler. Annem beni bu kadınlara teslim etti. Bunlar da benim kılığımı, kıyafetimi düzlediler ve Resûlullah'a teslim ettiler. Ensâr kadınları beni Resûlullah`a takdim ettiklerinde ben dokuz yaşında bir kızdım. [Sahih-i Buhari 5.Kitap]"

[Kaynaklar İbn-İshak 116, 223, 279-280, 311, 457, 464-465, 468, 493-499, 522, 535-536, 544, 649-650, 667, 678-688 | İbn Hişam 918 | Ebu Cafer Taberi cilt 9, s. 128-131, cilt 39, s. 171-174, Sahih Buhari 5.Kitap; Buhârî, “Şehâdât”, 15; "Kefalet", 4; Buhârî, Nikâh 38, 39, 57, 59, 61; Müslim, Nikâh 69, (1422); Ebu Dâvud, Nikâh 34, (2121); Edeb 63, (4933,4934,4935, 4936, 4937); Nesâî, Nikâh 29, (6, 82). Ayrıca Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayın: 15/486.]

İslam peygamberinden tam 2210 hadis rivayet etmiş olan Aişe hakkında önemli birkaç olay vardır. Daha önce tüm bu olayları birebir İslam kaynaklarında yazdığı haliyle okuduğum halde tuhaf bir şekilde duyduklarından memnun kalmayan bazıları tarafından küfür ve hakaretlere maruz kaldım. Bu önemli birkaç olayı kısaca anlatacağım, dileyenler detaylı olarak araştırabilir ve kaynaklardan anlattığım ilgili videoları izleyebilir.

İfk Hadisesi

İlk olay İfk Hadisesi yani Ayşe'ye zina yaptığı yönünde atılan iftiradır. Nur suresinin 11-26. ayetlerinde anlatılan olay budur. Fakat söz konusu ayetlerde olayın detayları yer almamakta sadece Ayşe'ye bu suçlamayı yönelten kişiler lanetlenmektedir.

İfk hadisesi kısaca şudur: Ayşe Muhammed ile bir sefere çıktığı sırada gece vakti tuvalet ihtiyacı için devesinden iner. Geri geldiğinde boynundaki gerdanlığın koptuğunu fark ederek onu aramak için hacetlendiği yerin çevresine bakınmaya gider. Ayşe uzun süre kolyesini ararken askerler Ayşe içinde zannederek onun mahmilini devesine yükleyip yola koyulurlar. Geride kalan Ayşe gerdanlığını bulur, ordugaha gider ama kimseyi bulamaz. Nasılsa beni aramaya gelirler diyerek önce bulunduğu yere gider ve orada uyuya kalır. Geri gözcülüğü görevinde olan Safvan İbnu Muattal Ayşe'yi bulur, deveye bindirir ve ordunun konakladığı yere varırlar. Ayşe geride kaldığı için hakkında söylentiler çıkmıştır. Medine'ye döndüklerinde bir ay hasta halde yatarken dedikodular büyüyerek yayılmıştır ama Ayşe'nin bunlardan haberi olmasa da Muhammed'in tavırları onu bir şeylerin normal olmadığı konusunda şüphelendirmiştir. Bir kadından kendisi hakkında çıkan dedikoduyu öğrenir.

Muhammed'in onun masum olduğu konusunda şüpheli davranması, Allah'tan Ayşe'nin masum olduğu konusunda vahiy beklemesi ve vahiy geciktiği için Ali ile istişare etmesi ve Ali'nin bu konudaki tutum ve sözleri Ayşe'yi yıpratmıştı. Bu uzun süreç sonrası Ayşe ile Ali'nin arası açılmış, Muhammed ise gelen vahiy ile (Nur 11-14) Ayşe'nin masum olduğunu ilan etmiş fakat Ayşe bu süreç boyunca gördüğü muameleden dolayı Muhammed'e sitem etmiştir.

[Kaynaklar: Buhari, Şehâdât, 15, 30, Hibe 15, Cihad 64; Megâzi 11, 34, Tefsir, Yusuf 3, Nur 6, 11; Eyman 18, İ’tisan 28, Tevhid 35, 52; Müslim, Tevbe 56, (2770); Tirmizi, Tefsir, (3179); Nesâi, Tahâret 1194, (1, 163-164); İbn Hişam, es-Sîre, II, s. 298]

Diğer önemli olay Deve Savaşı'dır.

Cemel Vakası (Deve Savaşı)

Yukarıdaki olaya dair kaynaklar Ayşe ile Ali'nin arasının açıldığını işaret eder. Cemel Savaşı'nın muhtemel sebebinin Ayşe'nin iftiraya uğradığı Gerdanlık Vakası olduğu konusunda büyük ölçüde kabul vardır. Kısaca Ali ile Ayşe'nin kendi orduları ile Basra'da karşı karşıya gelmiş ve bu savaştan Ali zaferle çıkmıştır.

Ayşe 66 yaşında ölmüş ve Baki mezarlığına gömülmüştür.

[Kaynaklar: Buhari, Fezailu'l-Ashab 30, Fiten 17-18; Ebu Davud, Sünnet 13, (4666); Tirmizi,Tefsir, Ahkaf; Taberî, Târîḫ (de Goeje) Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Târîḫu’r-rusül ve’l-mülûk (nşr. M. J. de Goeje), I-XV, Leiden 1879-1901, 1964-65, s. 3011, 3057, 3069, 3082, 3183, 3091-3233.]

● EŞİ | Hafsa bint-i Ömer || Evlenme tarihi: 625

605 yılında Mekke'de doğmuş olan Hafsa, Muhammed'in varlıklı ve sözü geçen arkadaşı Ömer'in kızıydı. Kocası Huneys b. Huzâfe Bedir Savaşı'ndan dönerken hastalanıp Medine'ye vardığında ölünce Hafsa Ağustos 624'de dul kalmıştı. Ömer, Osman'a çocuksuz olarak dul kalan kızı Hafsa ile evlenmesini teklif etti fakat Osman evlenmek istemediğini söyledi. Daha sonra aynı teklifi Ebubekir'e de yöneltti fakat Ebubekir bu teklife sessiz kalınca Ömer gücendi. Rivayete göre Ebubekir'in sessiz kalmasının nedeninin Muhammed'in Hafsa ile evlenme niyetinde olduğunu bilmesi, fakat bunu açıklamanın ona düşmeyeceğini düşünmüş olmasıdır.

Ebubekir'e gücenen Ömer bu konuyu Muhammed'e açınca İslam peygamberi kızı için nikah teklif eder, 400 dirhem mehir verir, Ocak 625'te evlenirler. Evlenme tarihinden 624 olarak bahsedildiği de olur. Bazı kaynaklarda Muhammed'in yakın dostlarının kızları ile olan evliliklerinin amacının akrabalık ilişkileri kurarak güçlenmesini sağlamaktır.

Hafsa'yı Muhammed için önemli kılan noktalardan biri okuma yazma biliyor olmasıdır. Hatta Hafsa kendi el yazısı ile bir Kur'an yazmıştı.

Muhammed'in eşlerinden en çok Ayşe ile anlaşıyordu hatta Muhammed'e karşı birlikte hareket etmişlerdi.

Hafsa'nın Muhammed'i Mariye ile kendi odasında görüp tepki göstermesi üzerine Muhammed Mariye'yi kendine yasaklamış fakat bu olayın aralarında sır olarak kalması gerektiğini belirtmiş, Hafsa sır tutmayıp olanları Ayşe'ye anlatınca Muhammed, Allah'ın Tahrim suresi 1. ayeti vahiy ettiğini söyleyerek ettiği yemini bozmuş, Mariye'yi kendine yasaklamaktan vazgeçmiştir.

Bu sırrın ne olduğu konusunda iki rivayet daha vardır:
Biri Muhammed'in tekrar bal şerbeti içmeyeceği konusunda yemin etmesi, diğer ise kendisinin vefatından sonra devlet yönetiminin Hz. Ebû Bekir ile Ömer’e kalacağını bildirmesidir.

Fakat İslam alimlerince en çok kabul gören ve tefsirlerde yer alan sır Mariye ile ilgili olandır. Hatta bu rivayetler Tahrim suresinin ilk 5 ayetini anlaşılabilir kılmakta, aksi halde ayetlerde hangi kadınlardan, neden bahsedildiği anlaşılamamaktadır.

Bu sırrı Ayşe'ye anlattığı ve Ayşe ile bir olup karşı tavır aldıkları için Muhammed Hafsa ve Ayşe'yi boşamayı düşünmüştür. Bu durum sonrası Allah'ın vahiy göndererek şöyle dediği söylenir:

"4. İkiniz de Allah’a tövbe ederseniz (çok iyi olur), çünkü kalpleriniz eğrilmişti. Ama peygambere karşı bir dayanışma içine girecek olursanız bilin ki herkesten önce Allah onun dostu ve koruyucusudur, sonra da Cebrâil ve iyi müminler. Melekler de bunların ardından onun yardımcısıdır.
5. Eğer sizi boşayacak olursa rabbi ona, sizin yerinize sizden daha iyi olan, Allah’a teslimiyet gösteren, yürekten inanan, içtenlikle itaat eden, tövbe eden, kulluk eden, dünyada yolcu gibi yaşayan, dul ve bâkire eşler verebilir." (Tahrim 4-5)

Bazı rivayetlere göre Muhammed Hafsa'yı boşamış, iddet süresi içinde ona geri dönmüştür.

Hafsa'nın hicretin 45. yılında vefat ettiği ve Baki mezarlığına gömüldüğü rivayet edilir.

[Kaynaklar: İbn-İshak 218, 301, 679 | İbn Hişam 918 | Ebu Cafer Taberi cilt 9, s.131-132, cilt 39, s.174-175 | İbn Sa'd 8:56-60, 152 | Buhârî, “Meġāzî”, 12; Belâzürî, I, 422 | et-Tahrîm 66/3; Elmalılı, V, 5110-5116; İbn Sa’d, age., VIII, 86; VIII, 53-221; 36-38. Erkeğin Boşadığı Karısına Dönmesi babı, 2283. hadis; Dârîmi, talâk 2; Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 9/48-49]

● EŞİ | Zeyneb bint Huzeyme || Evlenme tarihi: 625

İslam peygamberi, Hafsa'dan sonra Zeynep b. Huzeyme (MS. 596-625) ile evlenmişti. Muhammed'in Kureyş kabilesinden olmayan eşlerinden ilkiydi. Babası Mekke'deki Hilal kabilesindendi. Zeynep henüz müşrik olduğu dönemde sadaka çalışmalarına olan bağlılığı ve aşırı cömertliği nedeniyle “Yoksulların Annesi” olarak bilinen orta sınıf bir duldu.

Zeynep'in ilk kocası aynı zamanda kuzeni olan Cehm ibn Amr ibn el-Haris'ti. İkinci kocası tanınmış bir Müslüman olan Abdullah ibn. Cahş'tı. Sonraki kocası Muttalib aşiretinden bir Müslüman olan Tufeyl ibn el-Harith'ti ancak bu evlilik de boşanmayla sonuçlanınca Tufeyl'in kendinden 30 yaş büyük olan kardeşi Ubeyde ile evlendi. Kocası Ubeyde b. el-Haris b. Abdulmuttalib, katıldığı Bedir Savaşı'nda ölmüştü. Kocası ölen Zeynep savaşta yaralananlara hemşirelik yapıyordu.

Güzel olup olmadığı ya da birçok evlilik teklifini reddedip etmediği konusunda çelişkili rivayetler vardır. Fakat ilk kocasının erkek kardeşi olan Kubeysa'nın ona 400 dirhem mehir veren Muhammed ile evliliklerini ayarladığı rivayet edilir. Bu sırada Zeynep henüz 30 ya da biraz daha küçük bir yaştadır. Muhammed'e kendiyle evlenmesini teklif ettiği rivayet edildiği gibi teklifi gönderenin Muhammed olduğunu yönündeki rivayetler yoğunluktadır.

İslam peygamberinin, hizmetlerinden dolayı mükafatlandırmak için onunla evlendiği düşünenler olduğu gibi evliliğin amacının kabilesi Amir b. Sa'sa'ah ile iyi ilişkiler kurmak olduğudur.

Muhammed ile evlendikten 2-3 ay sonra 625 yılında ölmüş ve Cennet'ül Baki Mezarlığı'na gömülmüştür.

[Kaynaklar: İbn Hişam 918 | Ebu Cafer Taberi cilt 9, s.138, cilt 39, s. 63-64 | İbn Sa'd 8:82, 152; Hamidullah, II, 680; İbn Sa'd, VIII, 116; (Translated by Bewley, A. (1995). The Women of Madina. London: TaHa Publishers, 82.; Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Târîḫu’r-rusül ve’l-mülûk. Translated by Landau-Tasseron, E. (1998). Vol. 39: Biographies of the Prophet’s Companions and Their Successors. Albany : State University of New York Press, 163-164; Prophet Muhammad for All, Hadrat Zainab; Bodley, Ronald V. "The Messenger: The Wives of Mohammed", 1946.; İbn Kesir. Hz.Muhammed'in Hayatı, cilt. 3. Translated by Trevor Le Gassick (2000). Reading, UK: Garnet, 122.; Ahmed, M. Mukkaram. "Encyclopaedia of Islam", 2005. p. 141; Wessels, Antonie (1972). "A Modern Arabic Biography of Muhammad".; Watt, W. M. (1956). Muhammad at Medina. Oxford: Clarendon Press, 287.]

● EŞİ | Ümmü Seleme / Hind || Evlenme tarihi: 626

Ümmü Seleme daha önce Ebu Seleme Abdullah b. Abdi'l Esed ile evliydi. Hep birlikte Habeşistan'a hicret edip daha sonra Medine'ye gitmişlerdi. Uhud harbinde yaralanan kocası ölmüştü. Ölen kocasından Seleme, Ömer, Dürre ve Zeyneb adında 4 çocuğu olmuştu.

Asıl adı Hind'di. İslam'ı istemeyen Mekke'deki aristokrat ailesi tarafından reddedilmişti. Çözüm üretebilen akıllı bir kadındı.

Rivayete göre kocasının ölümü sonrası Muhammed, Ümmü Seleme'ye evlilik teklif etmiş, kapısının eşiğine oturarak elbisesini koymuş ve "Eğer mehri artırmamı istersen, artırırım. İstersem, kadınları da artırırım (254) demişti.

Başka bir rivayete göre Muhammed evlilik teklif etmek üzere bir adam göndermişti. Ümmü Seleme yaşını, çocuk sahibi oluşunu ve kıskançlığını anlatarak evlenmekten çekindiğini belirtince Muhammed kendinin ondan çok daha yaşlı olduğunu, diğer konularda Allah'a dua edeceğini söyledi. Akabinde evlendiler.

Bilindiği gibi İslam peygamberi çok eşli olduğundan birlikte olacağı günleri eşleri arasında paylaştırıyordu. Muhammed'in Ümmü Seleme ile Şevval ayında evlendiği ve birlikte olduğunun anlatıldığı rivayette bu konuyla ilgili yazana bakalım:

Ümmü Seleme, Hz. Peygamber'e: "Benim yanımda yedinci geceni geçir .. " dedi. Bunun üzerine Rasulullah (S.A.V.): "Dilersem yaparım, arkadaşlarının yanında yedi gün kalırım. Dilersem üç günde bir kalır, sonra senin gününde onlara uğrarım." buyurdu. Ümmü Seleme: "Üç günde." dedi. 

Hicretin 61. senesinde, 84 yaşındayken ölmüş ve Baki mezarlığına gömülmüştür.

[Kaynaklar: Ahmed b. Hanbel, Müsned (Kahire, 1313), IV, 27-28; VI, 307; Müslim, “Cenâʾiz”, 3, 4; İbn-İshak 146, 147, 150-153, 167-169, 213-214, 462, 529, 536, 546, 589, 680; İbn Hişam 918; Ebu Cafer Taberi cilt 9, s. 132, cilt 39, s. 175-177; Siyer, İbn İshak, çev. : Sezai Özel, yayına hazırlayan Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Peygamberin Ümmü Seleme ile Evlenmesi, s.319-321, hadis no:382; Hamidullah, age., II, 681.; İbn Sa’d, age., VIII, 97; İbn Hacer, el-İṣâbe, VIII, 222.]

● EŞİ | Zeyneb bint Cahş [Evlatlık oğlu Zeyd'in eski karısı] || Evlenme tarihi: 627

Zeyneb b. Cahş ile ilgili tüm kaynakları daha önce detaylıca ele aldığımdan özet geçeceğim. Dileyen şuradan detaylı çalışmaya erişebilir: TIK

Deri el sanatlarında başarılı olan Zeyneb, Muhammed'in evlatlık oğlu Zeyd'in karısı, aynı zamanda Muhammed'in halasının kızıydı. Muhammed ile Zeyneb hicretin 5. yılında, Zeyneb 35 yaşındayken evlenmiştir.

Dönem toplumunda insanların evlatlık bile olsa oğlunun eşiyle evlenmesi hoş karşılanmadığı ve insanlar bu durumun lafını etmesi üzerine Muhammed, Zeyd'in öz oğlu olmadığını dolayısı ile Zeyneb'in onun kayınvalidesi sayılmadığını ve evlenmekte bir sorun olmadığını söylemişti ve arkasından konuşanları tehdit eden, vahiy olunduğunu söyleyen ayetlerle evliliğini bir gerekçeye dayandırmıştı.

Bu gerekçe Cahiliye Araplarının evlatlıkları öz oğul gibi görmesi, öz oğul gibi tüm haklara sahip olmasıydı. Dolayısı ile evlatlığın eşiyle evlenmek hoş karşılanmıyordu. Muhammed, Allah'ın emrettiğini söyleyerek evlatlıkların oğul değil sadece bir din kardeşi olarak görülmesinin emredildiğini, bu yüzden Allah'ın isteği üzerine Zeynep ile evlendiğini söylemiştir.

Zeynep ile evlilik sürecine, Zeyd ile boşanma süreçlerine dair 3 rivayet türü vardır:

1. türden rivayetlerde yazanlara göre Muhammed Zeyneb'e aşık olunca üvey oğlu Zeyd ondan boşanır. 2. türden rivayetler Zeyd'in zaten Zeynep'ten boşanma niyetinde olduğunu ya da şerefli bir aileye mensup olan Zeyneb'in kölelikten azatlı olan Zeyd'e bu yüzden ısınamadığını söyler.
3. türden rivayetler ise Zeyd'in, Muhammed'in Zeynep'ten hoşlandığını duyduktan ya da öğrendikten sonra Zeynep'ten uzaklaştığını, soğuduğunu ve onu boşamak istediğini yazar. 

Konuyla ilgili indiğine inanılan Ahzab 4-5, 37 ve 40'a söz konusu hadisler ile birlikte bakıldığında 3. türden rivayetlerin geçerliliği daha ağır basmaktadır. Hemen kısaca bakalım:

Ahzab 4: Allah bir kişinin göğüs boşluğunda iki kalp yaratmamıştır, annelerinize benzeterek haram olsun dediğiniz eşlerinizi anneleriniz kılmamış, evlâtlıklarınızı da gerçek oğullarınız yapmamıştır. Bunlar sizin kendi iddianızdır; hak ve hakikati Allah söyler, doğru yolu da O gösterir.

385. Zeyd b. Harise hastalandı. Rasulullah (S.A.V.) onu ziyarete gitti. Zeyd'in hanımı Zeyneb binti Cahş, Zeyd'in baş ucunda oturuyordu. Zeyneb, bazı işlerini yapmak üzere ayağa kalktı. Rasulullah (S.A.V.) onu gördü ve başını önüne indirerek: "Kalpleri ve gözleri ters yüz eden Allah, noksanlıklardan uzaktır." buyurdu. Bunu üzerine Zeyd: ''Ya Rasulullah, onu senin için boşuyorum." dedi. Rasulullah: "Olmaz." cevabını verdi. 
Bu olay üzerine Allah şu ayeti [Ahzab 37'yi] indirdi.

[Siyer-i ibn İshak, Peygamberin Cahş Kızı Zeynep'le Evlenmesi babı, 385.hadis, çeviren: Sezai Özel, yayına hazırlayan Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Akabe; Ayrıca bkz: İbn Sa’d, 1990, VIII, 80-81; Hamidullah, 1993, II, 682; Ayrıca bkz: Tefsir-i Taberi, cilt: 6, cüz: 22, sure: 33, sayfa 499, tercüme: Kerim Aytekin, Hasan Karakaya, Hisar Yayınevi]

Ahzab 37: Bir zaman, Allah’ın kendisine lutufta bulunduğu, senin de lutufkâr davrandığın kişiye, “Eşinle evlilik bağını koru, Allah’tan kork” demiştin. Bunu derken Allah’ın ileride açıklayacağı bir şeyi içinde saklıyordun; öncelikle çekinmen gereken Allah olduğu halde sen halktan çekiniyordun...

Ahzab 40: Muhammed sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir, fakat o Allah’ın elçisidir ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilmektedir.

Evliliklerine dair 2 rivayet vardır. Birinci rivayete göre Muhammed, Ayşe ile otururken vahiy geldiğini belirterek "Yüce Allah beni onunla evlendirdi, kim bunu gidip Zeynep'e müjdeler" der. Hizmetçilerinden Selma haber vermeye gider.

İkinci rivayete göre Muhammed, karısından boşanan Zeyd'i eski karısı Zeyneb'e göndererek kendine istetir. Bu olayda Zeyd'in şöyle dediği rivayet edilir: "Onu görünce içim kabardı öyle ki ona bakamayacak duruma geldim."

[Kaynaklar: İbn-İshak 215, 495 | İbn Hişam 918 | Ebu Cafer Taberi cilt 9, s. 134, cilt 39, s. 180-182 | İbn Sa'd/Bewley 8:72-81, 152; İbn Sa’d, c. VIII, s. 72-73, 101-115; Taberî, Târîh, c. II, s. 563; İbnü’l-Cevzî, c.III, s. 226; İbn Abdilberr, c. IV, s. 1851; İbn Kesîr, Bidâye, c. IV, s. 250; İbn Kesîr, Tefsir, c. XII, s. 6545; Ayrıca bkz. İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, c. VII, s.126; Nüveyrî, c. XVIII, s. 119; Zehebî, c. II, s. 217; Buhârî, Tefsir-ül Kur’ân: 27; Müslim, Cuma: 17; Sünen-i Tirmizi, 3212]

 CARİYESİ | Reyhâne binti Zeyd (Reyhane bint-i Şem'ûn / Reyhane bint-i Amr) || 627

Reyhâne bint-i Zeyd o dönemde Medine'de yaşamakta olan "Beni Kureyza" isimli Yahudi kabilesindendir. Onun ilk kocası olan Hakem, 627 Nisan'da başı kesilen veya idam edilen 600-900 Kureyza erkeğinden biriydi. Bütün Kureyza kadınları köleleştirilmiş ve ganimetler paylaştırılırken Muhammed hisseden pay olarak onu almıştı. Ahzab 26-27. ayetlerin bu olayla bağlantılı olduğu düşünülür. Şöyle yazar:

﴾26﴿ Allah, Ehl-i kitap’tan onlara destek verenleri kalelerinden indirdi, kalplerine korku saldı; artık onların bir kısmını öldürüyorsunuz, bir kısmını da esir alıyorsunuz.
﴾27﴿ Onların topraklarını, evlerini, mallarını, o zamana kadar ayak basmadığınız bir toprağı size Allah miras bıraktı. Allah her şeye kādirdir.

Güzel bir kadın olan Reyhane imkanı olmasına ve kendine teklif edilmesine rağmen hiçbir zaman Muhammed'in karısı olmayı tercih etmemiş, ısrarla onurlu bir kadın olarak köleler gibi giyinmek istemiş, bu yüzden Muhammed'in evlilik teklifini ve İslam'a gir çağrısını reddederek cariye statüsünde kalmayı yeğlemiştir. Konuyla ilgili hadiste Muhammed'e şöyle dediği rivayet edilir:

"Beni nikahlamaktansa, cariyen olarak muhafaza et! Ben bir cariye kadın olarak kalmak isterim, zira hür Müslüman kadınlar gibi başıma örtü ve yüzüme peçe takınmak istemiyorum." [Hamidullah, II, 774, nr. 1117]

Meğazi'de yazan başka bir hadise göre Muhammed ona "İstersen seni azat eder seninle evlenirim, bunu yaparım; istersen benim mülkümde olursun cariye olarak sana eş olurum, bunu da yaparım." demiş, Reyhane bu teklifi "Ey Allah'ın Resulü, durum şu ki, benim senin mülk-i yeminin olmam (cariyen kalmam) hem senin için hem de benim için daha hafiftir." diyerek cevaplamıştır.

Enteresan bir şekilde Reyhane'nin bu hadislerinden onun İslami sorumluluklardan kaçmak için Muhammed ile evlenmediği ve İslam'ı kabul etmediği görüşünün öne sürüldüğü olur. Halbuki tarafsızca, empati yaparak düşünebilen biri, kocası, akrabaları, tüm sevdikleri savaşta öldürülen gururlu bir kadının bu teklifleri reddetme sebebini daha mantıklı, gerçekçi iddialara dayandırmalıdır.

Başka bir rivayete göre Muhammed'in savaş ganimetleri arasından seçtiği kadın bir ay kadar bir Müslüman'ın evinde bekletilmiş, bir ay sonra Muhammed ona eğer Müslüman olursa kendisi ile evleneceğini söyleyince kadın bunu kabul etmiş, bunun üzerine azad edilerek kendisine mehir olarak 12 ukiyye yani 1,5 kg gümüş verilmiş, Mayıs 627'de Muhammed ile evlenmiştir.

Muhammed'in onunla cariyesi olarak ilişkiye girdiği, kadının "ben kavmimin dini üzerine kalacağım" dediği fakat daha sonra Müslüman olduğu ve ölene dek Muhammed'in yanında cariye olarak kaldığı da rivayetler arasındadır. Cariyelik hukukuna göre efendisi cariyesiyle nikah kıymadan ilişkiye girebilir.  Reyhane de Muhammed'in eşi olarak değil cariyesi olarak kalmıştır.

19 yaşındayken cariye olarak alınan Reyhane 631 yılında, 24 yaşındayken ölmüş ve Baki mezarlığına gömülmüştür.

[Kaynaklar: Köksal, İslâm Tarihi (Medine), V, 363-364; M. Yaşar Kandemir, “Ebû Reyhâne”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1988-, X, 213; İbn-İshak 466; Ebu Cafer Taberi cilt 9, s. 137, 141, cilt 39, s. 164-165; İbn Sa'd 8:92-94, 131, 153; cilt 10, bab 4966; Hamidullah, II, 774, nr. 1117; Belazuri, Ensab, I, 453-54; İbn Hişam, Siret, III, 256; İbn-i İshak, s. 251, nr. 406; İbn-i Hişam, III, 264, IV, 373; Vakidi, Megazi, II, 521; Diyarbekri, Tarihu'l- Hamis, I, 499.]

● EŞİ | Cüveyriye bint Haris / Berre || Evlenme tarihi: 628

Kızcağız anlamına gelen Cüveyriye adını ona veren Muhammed'di. Asıl adı Berre idi.

Bir Arap şefinin kızı olan Cüveyriye amcaoğlu ile evliydi. Lüks bir hayat sürdüğünden bir prensesin zarafetine sahipti. Hicretin 6. yılında Müslümanlar ile Beni Müstalik arasında gerçekleşen savaşta kocası öldürülmüş ve Cüveyriye Müslümanlara esir düşmüştü. Mustalik oğullarından alınan esirler bölüştürülürken Cüveyriye adlı kadın Sabit b. Kays'ın ya da onun amcaoğlunun payına düşmüştü. Cüveyriye tatlı, güzel, alımlı bir kadındı ve onu gören aşık oluyordu. Cüveyriye, hissesine düştüğü efendisiyle mükatebe yapmıştı.

Mükatebe ya da fidye bir köle ya da cariyenin özgürlüğüne kavuşabilmesi için ödemesi gereken fiyat konusunda efendisiyle yaptığı anlaşmadır.

Cüveyriye mükatebe konusunda yardım istemek için Muhammed'in yanına gittiği sırada onu gören Ayşe kadının güzelliğinden rahatsız olarak "Benim gördüğümü o da görecek" dedi.

Muhammed ile görüşürken "Ya Rasulallah, ben, kavminin efendisi olan Cüveyriye İbnetü'l Haris'im. Başıma senin bilmediğin bir musibet geldi. Mükatebe yaptım, bu hususta bana yardım et" dedi.

Bunun üzerine Muhammed daha hayırlı bir şey yapabileceğini, mükatebe ücretini ödeyerek onunla evlenebileceğini söyleyince Cüveyriye teklifi kabul etti ve evlendiler. Evlendiklerinde Muhammed 58, Cüveyriye ise 20 yaşındaydı.

Bu evlilik sonucu Cüveyriye'nin kabilesi Beni Mustalik ile Muhammed arasında akrabalık bağı kurulunca Muhammed'in adamları "Onlar artık Rasulullah'ın akrabasıdır" denip Mustalık oğullarından olan kölelerini azat ettiler. Yani Cüveyriye evliliği kabul ederek hem kendini kölelikten kurtarmış hem de kabilesinden köle olarak tutulan birçok kişinin salıverilmesini sağlamıştı.

Hicretin 50 veya 57. yılında ölmüştü.

[Kaynaklar: İbn-İshak 490-493; İbn Hişam 918; Ebu Cafer Taberi cilt 9, s. 133, cilt 39, s. 182-184; İbn Sa'd 8:83-85, 119-120, 152; Siyer, İbn İshak, çev. : Sezai Özel, yayına hazırlayan Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Rasulullah'ın El-Haris Kızı Cüveyriye ile Evlenmesi, s.322-323; İbn Sa’d, age., VIII, 117; Komisyon, Büyük İslam Tarihi, I, 330.;  İbn Hişam, age., II, 295.; Hamidullah, age., II, 685;]

● EŞİ | Ümmü Habibe Remle binti Ebu Süfyan || Evlilik tarihi: 628

Habibe daha önce Zeyneb b. Cahş'ın erkek kardeşi Ubeydullah b. Cahş b. Riab ile evliydi. Habibe isminde bir kızları olmuştu. Bu yüzden Ümmü Habibe olarak anılıyordu. Kocası Ubeydullah Müslüman olmuştu. Ümmü Habibe'de onunla birlikte Habeşistan'a hicret etmişti.

Hicret ettikleri Habeşistan'da bir süre Müslümanlara önderlik yaptılar fakat bir süre sonra kocası tekrar Hristiyan olunca boşandılar. Daha sonra kocası bir Hristiyan olarak öldü. Müslüman olan Habibe Mekke'deki ailesinin yanına dönerse ona Hristiyan olmaları konusunda baskı yapacaklarından korktuğu için Habeşistan'da kalmıştı.

Daha sonra Muhammed, Amr b. Ümeyye ed-Damri'yi 400 dinarlık mehir ile birlikte en-Necaşi'ye göndererek kendisini Ümmü Habibe ile evlendirmesini ve bölgedeki Müslümanları Medine'ye göndermesini istedi. Haberi alan Habibe sevinerek üzerindeki takıları çıkarıp Necaşi Ashame'nin cariyesi Ebrehe'ye verdi. Daha sonra Necaşi vekilen Muhammed ile Habibe'nin nikahını kıydı. Fakat bundan farklı olarak Habibe'nin Medine'ye döndükten sonra nikahlandığı da rivayet edilir.

Muhammed, Ümmü Habibe'nin hissesine Hayber gelirlerinden 80 vesk hurma ve 20 vesk arpa tahsis etmişti. Bu gelir Habibe öldüğünde bile devam ediyordu. 4 Yıl evli kalmışlar fakat evliliklerinden çocukları olmamıştı. Muhammed öldükten sonra 34 yıl daha yaşadığı rivayet edildiği gibi bazı rivayetlere göre Habibe, Muhammed'den sonra 32 yıl yaşamış, 664'te ölmüş ve Baki mezarlığına gömülmüştü.

Bu evlilik siyasi yönden oldukça önemliydi çünkü bu sayede Muhammed ile Emeviler arasında akrabalık bağı kurulmuştu. İslam'ın Emeviler arasında yayılması da kolaylaşacaktı.

[Kaynaklar: Siyer, ibn İshak, çev. : Sezai Özel, yayına hazırlayan Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Peygamberin Ümmü Habibe ile Evlenmesi, s.319; Şâfiî, el-Üm, Beyrut, ts. (Dârü’l-ma‘rife), V, 8, 15.; İbn Asâkir, Târîḫu Dımaşḳ (Şihâbî), VI, 70; Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, II, 220-222; İbn Hişâm, es-Siretu'n-Nebsviyye, Kahire (Tarihsiz), III, 197; İbn Abdi'I-Berr, ensâbe, IV, 297]

● EŞİ | Safiyye bint Huyey || Evlilik tarihi: 628

Yahudi şefi Huyey ibn Ahtab'ın güzel kızıydı. İlk eşi meşhur bir şair ve kumandan olan Sellam ibn Mişkem el-Kuradi idi. Bir süre sonra boşanmış ve ikinci evliliğini Hayber'in meşhur kalesi Şemmus'un kumandanı Kinane ile yapmıştı.

Hayber'in Müslümanlar tarafından fethi sırasında kocası, babası ve erkek kardeşi öldürülmüş, kendisi de Müslümanlara esir düşmüştü. Önceki saldırılarda ise üç amcası ve birkaç kuzenini kaybetmişti. Rivayete göre emir üzerine Bilal, Safiyye ile amca kızını Muhammed'e götürürken Yahudi ölülerine uğramış, Safiyye'nin amca kızı ölüleri görünce feryat edip çığlık atmış, başına toprak saçmış, bunun üzerine Muhammed "Şu şeytanı benden uzaklaştırın" demişti.

Arabistan'da yöneticilere yani kabile reisleri ve hükümdarlara düşen ganimet payına "Safiyye" denirdi. Yine savaş ganimetlerinin* paylaşıldığı bir sırada Zeyneb Muhammed'in hissesine düşmüştü. Peygamberin hissesine düşen bir ganimet olduğundan Safiyye olarak adlandırılmıştı.

Rivayete göre savaşın hemen ardından yapılan görüşmede Muhammed ona İslam ve Yahudilik hakkındaki görüşlerini sormuş, o da gönlünün İslamiyet'ten yana olduğunu söyleyince tüm akrabalarının öldürüldüğü savaşın gecesinde evlenmişlerdi. Kölelikten azad edilmiş olması da mehiri sayılmıştı.

Muhammed evlilikleri sonrası insanlara çekirdeksiz hurma, yağ, keş ve undan yapılan bir Arap yemeği olan hays ziyafeti düzenlemişti.

Bu evliliğin, birkaç yıl sonra Arabistan'dan sürgün edilen Safiye'nin yenilmiş kabilesine hiçbir faydası yoktu. Gerçek siyasi önemi, Safiyye'nin Muhammed'in hanesindeki varlığının Muhammed'in Yahudileri yendiğinin açık bir gösterisi olmasıydı.

Safiyye hicri 50-52 yıllarında ölmüş ve Baki mezarlığına gömülmüştü.

* Kur'an'da da yazdığı gibi savaşta ele geçirilen kadın ganimettir.

[Kaynaklar: İbn-İshak 241-242, 511, 514-515, 516-517, 520 | İbn Hişam, age., III, 350; İbn Sa’d, age., VIII, 120,121,129. | Ebu Cafer Taberi cilt 9, s. 134-135, cilt 39, s. 184-185 | İbn Sa'd 8:85-92, 153; Siyer, ibn İshak, çev. : Sezai Özel, yayına hazırlayan Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Rasulullah'ın Safiyye İbnetü Huyey ile Evlenmesi, s.323-324; Müslim, Nikah: 14; Nesâî, Nikah: 65]

● EŞİ | Meymûne bint Haris || Evlilik tarihi: 629

Muhammed'e evlenme teklif eden Meymune Mekke'den orta sınıf bir dul idi. Daha önce Ebu Rehm b. Ebi Kays ile evliydi. Çok düzenli ve sakin bir kadın olan Meymune kurallara ve ayinlere tamamen takıntılıydı. Meymune, Abbas bin Abdülmuttalib'in baldızıydı ve Muhammed'i onunla evlenmesi için teşvik ediyordu.

Muhammed, el-Fadl b. Abbas'ı ve beraberinde bir adamı göndererek Meymune'ye evlilik teklifinde bulunmuştu, kadının kabul etmesi üzerine el-Fadl, Muhammed ile Meymune'yi evlendirmişti. Evlendiklerinde Muhammed 60, Meymune 36 yaşındaydı.

İhramdan çıktığı sırada evlendiği Meymune ile bir çadırda beraber olmuştu.

Bu evlilik sayesinde Muhammed Meymune'nin kabilesi olan Âmir b. Sa’sa mensupları ile iç içe olma imkanı bulmuş, bu sayede onlardan İslam'ı seçenlerle çevresini büyütmüştü. Bu yüzden Meymune ile yapılan evliliğin sebebinin cinsellik ya da onu koruma fikri değil de daha fazla güç elde etmek olduğu düşünülür.

Rivayete göre asıl adı Berre idi fakat Muhammed ona "kutsanmış" anlamına gelen Meymune ismini vermişti. Yoğun görüşe göre ona bu adın verilmesinin nedeni Medineli Müslümanların Hudeybiye antlaşması uyarınca Umre yapmak için Mekke'yi ziyaret etmelerine izin verilmesi ve evliliklerinin hemen bu olay sonrası gerçekleşmesidir.

Muhammed'in ölümü sonrası Medine'de yaklaşık 40 yıl daha yaşayan Meymune birlikte oldukları çadırda öldüğünde 81 yaşındaydı.

[Kaynaklar: İbn İshak 531, 679-680 | İbn Hişam 918 | Ebu Cafer Taberi cilt 9, s. 135, cilt 39, s. 185-186 | İbn Sa'd 8:94-99, VIII, 132. 153; Siyer, ibn İshak, çev. : Sezai Özel, yayına hazırlayan Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Rasulullah'ın Meymune Bintü'l Haris El-Hilaliyye ile Evlenmesi, s.324-325;]

◌ CARİYESİ | Mariye / Marya (Mâriye el-Kıbtiyye) || Nikah tarihi: 629

Mariye ya da Marya, İskenderiye valisi olan Mukavkıs'ın Muhammed'e hediye olarak gönderdiği 20 yaşlarında, güzel ve genç bir Kıpti kadındı. Yanında bir hadım ağası, 1000 miskal altın, kıymetli elbiseler, kumaş, güzel kokular ve bir cariye daha göndermişti.

Muhammed onu mülk-i yeminle (cariye statüsünde) nikahlayarak yanında tutmuştu. Bir süre sonra Muhammed onunla nikah yaparak Mısır'daki Müslümanlar ile Bizans arasında çıkan savaşta avantaj elde etmiş oldu. Çünkü Mısırlılar kendilerinden biriyle evli olduğu için tarafsız davranarak Bizans'a destek olmamışlardı.

Tahrim suresinin ilk 5 ayetinin özellikle Mariye, Muhammed ve eşlerinin kıskançlıkları sonucu Muhammed'e vahiy edildiği rivayet edilirken 1 ve 2. ayetlerin Zeynep binti Cahş'ın evinde bal şerbeti içmesi ile ilgili olduğu da rivayetler arasındadır.

Mariye ve Tahrim suresi ilişkisini daha önce detaylıca ele aldığımdan bu kısmı oldukça kısa geçeceğim.

Tefsirlerde Tahrim 1-5'e açıklama getirilirken kullanılan hadislerde yazdığına göre Hafsa Muhammed'den babasının yanına gitmek için izin ister. İzni alan Hafsa yola koyulduktan sonra Muhammed, Mariye'yi çağırarak cariyesi Mariye'yi çağırır. Hadisteki ifade aynen şöyledir: "Hazreti Peygamber de kendisine hizmet için cariyesi Mariye'yi çağırmış ve ona hizmet ettirmişti." Fakat Hafsa bunu öğrendiğinde çok üzülmüş, tepki göstermiş, bunun üzerine Muhammed ona "Mariye'yi kendime yasaklarsam razı olur musun?" demiş ve Hafsa'nın olurum demesi üzerine onu kendine haram kılmıştır. Yine de Hafsa sözünü tutamayarak bunu Muhammed'in eşlerinden Ayşe'ye anlatmıştır.

Başka bir rivayete göre Hafsa babasının yanından erken dönmüş, eve geldiğinde kapının kilitli olduğunu, Muhammed ile Mariye'nin baş başa olduğunu görmüştür. Babasına gitmesine Mariye ile başbaşa kalmak için izin verdiğini söyleyerek ağlamaya başlamıştır.

Sırrını ifşa etmesine ve kadınlarının ona cephe almasına sinirlenen Muhammed kadınlarına bir ay yaklaşmamaya yemin etmişti. Bir ay sonra Ahzab 28-29'un vahiy olunduğunu söylemişti. Bu iki ayette şöyle yazar:

"Allah şöyle buyurdu: Ey Peygamber! Zevcelerine şunu söyle: Eğer siz dünya hayatını ve onun ziynetini istiyorsanız gelin size boşama bedellerini vereyim de, hepinizi güzellikle salıvereyim. Yok eğer Allah'ı ve Resulü'nü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, haberiniz olsun ki Allah içinizden güzel hareket edenlere pek büyük bir mükafat hazırlamıştır."

Mariye konusundaki yeminini de Allah'ın emri üzerine bozduğunu, Mariye'nin zaten Allah tarafından ona helal kılındığını söylemiştir.

Muhammed ile ilişkisi sonucu hamile kalmıştı. Taberi'de ve Tabakat ul-Kübra'da yazdığına göre Muhammed çocuğunu babasının yanına verdikleri hizmetli adam olduğunu düşünerek Ali'yi onu öldürmesi için göndermiş, Ali geri döndüğünde Muhammed'e adamın tenasül organı olmadığını, dolayısıyla zina yapamayacaklarını belirtmiştir. Böylece köle kılıçla öldürülmekten, Mariye de recm edilmekten kurtulmuştur.

Mariye İbrahim adını verdikleri bu çocuğu doğursa da çocuk küçük yaşta ölmüştü. Mariye'nin 30 yaşında öldüğü rivayet edilir.

[Kaynaklar: İbn İshak 653 | Ebu Cafer Taberi cilt 9, s. 137, 141, cilt 39, s. 193-195; Taberi: Camiu’l Beyan, 28/102; İbn Sa'd 8:148-151; Fahruddin Razi: 30/41 ve 43; Muhammed Ali Sabuni: Safvetu’t-Tefasir 3/406-407; Taberi, Milletler ve hükümdarlar Tarihi, MEB tercemesi 5/854; Ebu Davud, Hudud,32 no:4473; Tirmizi, Hudud 13 no:1441; El-Tabakat ul-Kubra C:6, S:160; Sahih-i Müslim C:17-18, S:123, 59. hadis; El-Mustedrek ala El-Sahiheyn C:4 , S:39; Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 745 vd; İbn-i Sad, Tabakat, 1.cilt, 'Resûlullah’ın (sas) Oğlu İbrahim babı'; Ömer Ziyaeddin Dağısfâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:811-813; A.g.e., Fatih Enes Yayınları, Tahrim suresi bölümü, 1169, 1170. hadisler; Sünen-i Tirmizi, Bölüm 21, 1201.hadis]

SORULAR
  1. Hatice'nin ölümü sonrası birçok kadın ile evlenen Muhammed, Hatice hayatta iken neden başka kadınlar ile evlenmemiştir? Hatice sonrası evlilik nedenlerine "sahip çıkmak için evlendi" gibi açıklamalar getirenler olduğunu biliyorum. Peki Hatice ile evli kaldığı yıllar boyunca hiç sahip çıkılması gereken kadın yok muydu?
  2. Siyasi yönden katkıda bulunacağı için yapıldığı söylenen evliliklerin benzerleri neden Hatice hayattayken gerçekleşmemiştir?
  3. Sevde kocasız kalmamak için bir kadın olarak Muhammed'e kendisi ile artık yatmak zorunda olmadığını söyleyerek sırasını Ayşe'ye veriyor. Bu durumdaki kişi sizin kız kardeşiniz ya da anneniz olsa nasıl hissederdiniz?
  4. Ayşe ile Ali'nin birbirleri ile savaştığını biliyor muydunuz, yoksa ilk kez mi duydunuz? Ayşe'ye zina yaptı diye iftira atılmasına, Ali'nin bu konudaki tutumuna ve ilerleyen süreçte Ayşe ile Ali'nin karşı karşıya gelip savaşmasına nasıl bakıyorsunuz? Allah dostu denen ve ulvilik yüklenen kişilerin birbirlerine karşı savaşmaları sizce normal bir durum mudur?
  5. Tahrim suresinin ilk 5 ayeti hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bunlar insanlara mesaj olarak gönderildiği söylenen ilahi kitapta yer alması gereken ayetler midir? Peygamberin yaşadığı çok eşlilik, bu konuda karşılaştığı sorunlar ve sonunda Mariye'nin ona helal kılınması insanlığa ne kazandıracak, doğru yola girmelerine nasıl hizmet edecektir?
  6. Muhammed, Bizans valisinin gönderdiği Mariye'yi neden yanındaki Sirin gibi sahabelerden biriyle nikahlamak yerine kendine eş olarak alıyor?
  7. Her şeyi yaratan, her şeyin üstünde olan bir yaratıcının mesajlarını yaysın, tebliğ etsin diye seçtiği peygamberinin eşleri ile olan ilişkilerine defalarca müdahale ediyor, hatta eşleri için "Eğer sizi boşayacak olursa rabbi ona, sizin yerinize sizden daha iyi olan, Allah’a teslimiyet gösteren, yürekten inanan, içtenlikle itaat eden, tövbe eden, kulluk eden, dünyada yolcu gibi yaşayan, dul ve bâkire eşler verebilir." mesajını gönderiyor olması hakkında ne düşünüyorsunuz? Tanrıya insani bir konuma sokmuş olmuyor mu?
  8. Muhammed, kızcağız yani Cüveyriye'nin fidyesini ödeyip onu özgür bırakarak yardımcı olabilecekken neden fidyesini öderse onunla evlenip evlenmeyeceğini soruyor? Siyasi amaçlı olması mantıklı değil çünkü bu savaşta Müstalik kabilesini zaten yok etmişlerdi.
  9. Savaşta ele geçirilen kadınların ganimet olması, Müslümanlar arasında bölüştürülmesi, dilediğinde satılması, köle ya da cariye yapılması veya evlenilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz? Allah neden böyle bir uygulamayı açık bir dille yasaklamamış, ele geçirilen kadını ganimet saydırmıştır?
  10. Eşleri, akrabaları, sevdikleri savaşta katledilen Reyhane ve Safiyye'nin İslam'a geçmeyi tercih ettiği rivayet edilir; ki rivayetler arasında Reyhane'nin bunu reddettiği de yer alır. Gerçekten İslam'a geçmeyi kabul etmiş olsalar bile bunda samimi olduklarına inanıyor musunuz? Empati yaptığınızda siz de hayatta kalma veya daha iyi bir hayat yaşama içgüdüsü ve korku ile istemeseniz bile size sunulanı kabul etmez miydiniz?
  11. Allah'ın evlatlıkların öz oğul gibi olamayacağını Zeyd'in karısını Muhammed ile evlendirmeden de bildiremez miydi? Muhammed'in bunu uygulamalı göstermesi şart mıydı? Şart ise neden şarttı?
  12. Rivayetler genel olarak Zeyd'in bu duruma içerlediğini hissettiriyor. Kölelikten azad edilmiş birinin ona babalık yapan ve güçlü konumda olan birine karşı çıkamayacağını düşünmek mantıksız olmayacaktır. Siz benzer bir durumu yaşasaydınız, üvey babanız eski eşinizden hoşlandığını, Allah'ın onunla evlenmesini emrettiğini söyleyerek eski karınızı üvey anneniz yapsaydı bunu nasıl karşılardınız?
  13. Cahiliye Araplarının babanın üvey evlatlığın karısıyla evlenmesini ayıp bulması bizim örf ve adetlerimiz ile de paralel değil mi?
  14. Anlatılanın aksine evlenilen ya da evlenilmek istenen kadınların çoğu yaşlı değil genç ve güzeller. Üstelik bir çoğunun siyasi yönden katkıda bulunamayacağı da ortada. Sizce bu kadar fazla kadınla neden evlenmiş, evlenmek istemiştir?
  15. Muhammed bazı hocaların anlattığı gibi fakir biri ise evlendiği ya da evlenmek istediği kadınlara mehir olarak yüzlerce dirhemi nasıl sunmaktadır? Beli bir dönemde fakir, sonrasında zengin midir?
  16. Söz konusu kişi peygamber bile olsa babanızı, aile ve akrabalarınızı öldüren biriyle evlenir miydiniz?

MUHAMMED'İN TÜRKLER İÇİN SÖYLEDİKLERİ

A, islamiyet, Muhammed'in Türkler için söyledikleri, Muhammed'in Türkler hakkında sözleri, Muhammed'in Türkleri övdüğü yalanı, Türkleri aşağılayan hadisler, Buhari hadisleri,
Konuya önce şu 2 ayetle girmek istiyorum:

1) "Ey İsrail oğulları! Size verdiğim nimeti ve sizi dünyalara üstün kıldığımı hatırlayın." (Bakara, ayet: 47, 122. Diyanet çevirisi.) [Allah İsrail halkını diğer insanlardan üstün kıldığını söylüyor]

2) "Biz her peygamberi, kendi toplumunun diliyle gönderdik. İlle de böyle yaptık ki, o toplumdan olanlara anlatabilsin." (İbrahim suresi, ayet: 4.) [Her peygamberi kendi toplumunun diliyle gönderdik diyor, fakat Kur'an'da Arap ve İsraillilerin dışında bir tane bile farklı milletten peygamber adı bulamazsın. Farklı milletlere de peygamber gittiğini ve Allah'ı/Tek ilahı tebliğ ettiğini hiçbir belge, arkeolojik kalıntı üzerinde göremezsin.]

50'den fazla İslam ülkesinin Kur'an'dan sonra en güvenilir kaynak olarak kabul ettiği Buhari'nin Kitalut-Turk (Türklerle Öldürüşme) Hadislerine bakıldığında Arapların ve peygamberlerinin ırkçı olduğu açıkça görülmektedir:

"Müslümanlar, yüzleri dövülmüş kalkanlar gibi olan, kıldan elbise giyen ve kıldan ayakkabılar ile yürüyen Türklerle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır." (Müslim, e's-Sahih, Kitap 54, Hadis: 79, Sahih-i Müslim hadis no:2912)

حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ، حَدَّثَنَا يَعْقُوبُ، - يَعْنِي ابْنَ عَبْدِ الرَّحْمَنِ - عَنْ سُهَيْلٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ ‏ "‏ لاَ تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يُقَاتِلَ الْمُسْلِمُونَ التُّرْكَ قَوْمًا وُجُوهُهُمْ كَالْمَجَانِّ الْمُطْرَقَةِ يَلْبَسُونَ الشَّعَرَ وَيَمْشُونَ فِي الشَّعَرِ ‏"‏ ‏.

Aynı hadis Buhari'de de geçer:

Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Sizler, gözleri küçük, yüzleri kırmızı, burunları basık olan, yüzleri kalkan gibi, kıldan ayakkabılar giyen Türklerle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır." (Sahih-i Buhari, 2928; Buhari, 56.Kitap, Hadis 141)

حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا يَعْقُوبُ، حَدَّثَنَا أَبِي، عَنْ صَالِحٍ، عَنِ الأَعْرَجِ، قَالَ قَالَ أَبُو هُرَيْرَةَ ـ رضى الله عنه ـ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ‏ "‏ لاَ تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى تُقَاتِلُوا التُّرْكَ صِغَارَ الأَعْيُنِ، حُمْرَ الْوُجُوهِ، ذُلْفَ الأُنُوفِ، كَأَنَّ وُجُوهَهُمُ الْمَجَانُّ الْمُطَرَّقَةُ، وَلاَ تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى تُقَاتِلُوا قَوْمًا نِعَالُهُمُ الشَّعَرُ ‏"‏‏.

"Siz (Müslümanlar), küçük gözlü, basık burunlu, yüzleri kalkan gibi, derisi üst üste binmiş olan toplumla öldürüşmedikçe kıyamet kopmayacaktır. " (Sahih-i Buhari, 2927, 2929; Buhari, 56.Kitap, Hadis 140, 142) 

حَدَّثَنَا أَبُو النُّعْمَانِ، حَدَّثَنَا جَرِيرُ بْنُ حَازِمٍ، قَالَ سَمِعْتُ الْحَسَنَ، يَقُولُ حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ تَغْلِبَ، قَالَ قَالَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم ‏ "‏ إِنَّ مِنْ أَشْرَاطِ السَّاعَةِ أَنْ تُقَاتِلُوا قَوْمًا يَنْتَعِلُونَ نِعَالَ الشَّعَرِ، وَإِنَّ مِنْ أَشْرَاطِ السَّاعَةِ أَنْ تُقَاتِلُوا قَوْمًا عِرَاضَ الْوُجُوهِ، كَأَنَّ وُجُوهَهُمُ الْمَجَانُّ الْمُطَرَّقَةُ ‏"‏‏.

"Sizinle (siz Müslümanlarla), küçük (çekik) gözlü toplum, Türkler savaşacaktır. Siz onları, üç kez önünüze katıp süreceksiniz. Sonunda Arap Yarımadası'nda karşılaşacaksınız. Birincide, onlardan kaçan kurtulur. İkincide kimi kurtulur, kimi yok edilir. Üçüncüdeyse onların tümü kırılacaktır." (Sünen-i Ebu Davud, 4305; Kitap 39, Hadis 15. Derecesi: Zayıf)

حَدَّثَنَا جَعْفَرُ بْنُ مُسَافِرٍ التِّنِّيسِيُّ، حَدَّثَنَا خَلاَّدُ بْنُ يَحْيَى، حَدَّثَنَا بَشِيرُ بْنُ الْمُهَاجِرِ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ بُرَيْدَةَ، عَنْ أَبِيهِ، عَنِ النَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم فِي حَدِيثِ ‏"‏ يُقَاتِلُكُمْ قَوْمٌ صِغَارُ الأَعْيُنِ ‏"‏ ‏.‏ يَعْنِي التُّرْكَ قَالَ ‏"‏ تَسُوقُونَهُمْ ثَلاَثَ مِرَارٍ حَتَّى تُلْحِقُوهُمْ بِجَزِيرَةِ الْعَرَبِ فَأَمَّا فِي السِّيَاقَةِ الأُولَى فَيَنْجُو مَنْ هَرَبَ مِنْهُمْ وَأَمَّا فِي الثَّانِيَةِ فَيَنْجُو بَعْضٌ وَيَهْلِكُ بَعْضٌ وَأَمَّا فِي الثَّالِثَةِ فَيُصْطَلَمُونَ ‏"‏ ‏.‏ أَوْ كَمَا قَالَ ‏.

"Sizler kıldan çarık giyen, yüzleri deriden kalkanlar gibi görünen bir toplulukla savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır." (Sünen-i Tirmizi, 2215; Kitap 33, Hadis 58. Derecesi: Sahih)

حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْمَخْزُومِيُّ، وَعَبْدُ الْجَبَّارِ بْنُ الْعَلاَءِ، قَالاَ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ، عَنِ الزُّهْرِيِّ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّ النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ ‏ "‏ لاَ تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى تُقَاتِلُوا قَوْمًا نِعَالُهُمُ الشَّعَرُ وَلاَ تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى تُقَاتِلُوا قَوْمًا كَأَنَّ وُجُوهَهُمُ الْمَجَانُّ الْمُطْرَقَةُ ‏"‏ ‏.‏ قَالَ أَبُو عِيسَى وَفِي الْبَابِ عَنْ أَبِي بَكْرٍ الصِّدِّيقِ وَبُرَيْدَةَ وَأَبِي سَعِيدٍ وَعَمْرِو بْنِ تَغْلِبَ وَمُعَاوِيَةَ ‏.‏ وَهَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ ‏.‏

Ebubekir Sıddık şöyle dedi: "Resulullah (s.a.v) bize şöyle dedi: 'Deccal, doğuda Horasan denilen bir yerden çıkacak. Onu yüzleri deri kaplı kalkanlar gibi görünen bir topluluk takip edecek.'" (Sünen-i Tirmizi, 2237; Kitap 33, Hadis 80. Derecesi: Sahih)

حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ، وَأَحْمَدُ بْنُ مَنِيعٍ، قَالاَ حَدَّثَنَا رَوْحُ بْنُ عُبَادَةَ، حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ أَبِي عَرُوبَةَ، عَنْ أَبِي التَّيَّاحِ، عَنِ الْمُغِيرَةِ بْنِ سُبَيْعٍ، عَنْ عَمْرِو بْنِ حُرَيْثٍ، عَنْ أَبِي بَكْرٍ الصِّدِّيقِ، قَالَ حَدَّثَنَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ ‏ "‏ الدَّجَّالُ يَخْرُجُ مِنْ أَرْضٍ بِالْمَشْرِقِ يُقَالُ لَهَا خُرَاسَانُ يَتْبَعُهُ أَقْوَامٌ كَأَنَّ وُجُوهَهُمُ الْمَجَانُّ الْمُطْرَقَةُ ‏"‏ ‏.‏ قَالَ أَبُو عِيسَى وَفِي الْبَابِ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ وَعَائِشَةَ ‏.‏ وَهَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ غَرِيبٌ ‏.‏ وَقَدْ رَوَاهُ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ شَوْذَبٍ وَغَيْرُ وَاحِدٍ عَنْ أَبِي التَّيَّاحِ وَلاَ نَعْرِفُهُ إِلاَّ مِنْ حَدِيثِ أَبِي التَّيَّاحِ ‏.‏

Yani Türkler, Deccal'in uşakları, yandaşları olacak. Kıvırmaya kalkacak olanlara söylüyorum: Başka söze gerek var mı?

Yazan: A.Kara

ALLAH'IN KULLARININ KALPLERİNİ MÜHÜRLEMESİ

sizden gelenler, islamiyet, din, Allah'ın kalpleri mühürlemesi, İnsanın kalbini mühürleyen Allah, Kalpleri mühürlenmiş imansızlar, Kulunu cehenneme mahkum eden Allah,
Bakara suresi 7. ayette açık bir şekilde inanmayanların imana getirilmek için uğraşılmasının gereksiz olduğunu çünkü kalplerini Allah'ın mühürlediği yazmaktadır:

Diyanet Meali
2.7 - "Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır."

Diyanet Vakfı Meali
2.7 - "Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap vardır."

Elmalılı Meali Sadeleştirilmiş 2
2.7 - "Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde bir de perde vardır. Ve büyük azab onlaradır."

Süleyman Ateş Meali
2.7 - "Allâh, onların kalblerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerine de perde inmiştir. Onlar için büyük bir azâb vardır."

Bu durumda genellikle İslamcıların yaptığı savunma şudur:
''Allah onların kalplerini dünyada yaptıkları kötü işlerden dolayı mühürledi.''

Bu savununun yanlış olmasının bir kaç sebebi vardır:

1. Allah İnanların kalplerini dini reddettikleri için mühürlemiştir:

Diyanet Meali
2.88 - "Kalplerimiz muhafazalıdır" dediler. Öyle değil. İnkârları sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler."

Diyanet Meali
2.93 - "Hani, Tûr'u tepenize dikerek sizden söz almıştık, "Size verdiğimiz Kitab'a sımsıkı sarılın; ona kulak verin" demiştik. Onlar, "Dinledik, karşı geldik"  demişlerdi. İnkârları yüzünden buzağı sevgisi onların kalplerine sindirilmişti. Onlara de ki: (Tevrat'a beslediğinizi iddia ettiğiniz) imanınızın size emrettiği şey ne kötüdür, eğer inanan kimselerseniz!"


Yani Allah insanların kalplerini dünyada yaptıkları kötülükler yüzünden değil inkarları sebebiyle mühürlemiştir.

2. Bu eleştiriyi bir dinci sitenin yaptığı bir savunuya bağlayarak yapacağım.

O dinci site Allah'ın insanın cennete mi veyahut cehenneme mi gideceğini bilmesine rağmen neden sınav yaptığına dair bir cevap getirmeye çalışmaktaydı. (Zaten mantıklı cevap vermeyi bırak resmen şirke girdiler.)

Konuşmanın bir yerine konuşmacı ''Cehennemdeki kişi belki ben cehenneme değil de cennete gidecektim derse bu haksızlık değil mi?''demişti.

Şimdi... İslama göre Allah en büyük bağışlayıcıdır ve tövbeleri kabul eder değil mi?
E şimdi bu adam veya kadın cehenneme gittiğinde ''Ben inkar etmiştim ama sonra belki iman edecektim sen benim kalbimi mühürledin haksızlık bu.''derse ne olacak?

3.Cehennem ne için vardır?İnsanların yaptıklarının cezasını çekmelerini sağlamak için.Peki o halde insanın hayattayken yaptıklarının cezasını çekmesinin ne mantığı vardır?İnsanlar yaşarken yaptıklarının cezasını çekecekler ise cehennemim ne anlamı vardır?

Bu durumlarda İslamcıların diyebileceği başka bir şey ''o zaten iman etmeyecek ti ki.''

Peki öyle mi? Ayetimiz gelsin hemen:

Diyanet Meali
2.17 - "Onların durumu, (geceleyin) ateş yakan kimsenin durumuna benzer: Ateş tam çevresini aydınlattığı sırada Allah ışıklarını yok ediverir de onları göremez bir şekilde karanlıklar içinde bırakıverir."

Diyanet Vakfı Meali
2.17 - "Onların (münafıkların) durumu, (karanlık gecede) bir ateş yakan kimse misalidir. O ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır; (artık hiçbir şeyi) görmezler."

 Bakın ne diyor ''etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir''Şimdi bu düpedüz haksızlık değil de nedir?
Efendim...Dünya da yaptıklarının cezası mı? Yukarı da bunun cevabını verdik zaten tekrar okuyun.

Sonuç olarak şu çıkmaktadır ki Allah kullarının kalplerini inanmadıkları için mühürler. Onlar (sözde) gerçeği fark edip iman etmeye çok yaklaşsalar bile Allah onların kalplerini mühürleyerek ilerde tövbe edip cennete gitme imkanını da sıfırlar.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Wayder

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

RUH'UN KANITI NEREDE?

DP,din,Ruhun kanıtı nerede?,Ruh var mı?,Ruh gerçek mi?,Ruhlar var mı?,Ruh kavramı,Ruh nedir?,Ahiret kavramı ve ruh, Kabir azabı, Azrail var mı?
Ruhunu şeytan ele geçirmiş… Yuh ruhsuz herif… Hacı bir takım bu kadar mı ruhsuz olur ya… Ben onun ruhuna âşık oldum… Ey ruh geldiysen 3 defa tıkla… Ruh ikizimi buldum sanırım… Bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla… Onun arabası var güzel mi güzel, maalesef ruhu yok (Mustafa SANDAL Araba şarkısı)… Ruh… Ruh… Ruh…

Hayatımızda o kadar çok kullanıyoruz ki bu kelimeyi. Dindar insanlara göre Ruh var, Dinsizlere göre yok.

Ruh kavramı ve konusu neredeyse insanlık tarihi kadar eski. Ruh kavramını ortadan kaldırırsanız zaten din dediğiniz şey uçar gider. Felsefe ve bilim o kadar çok uğraştı ki bu Ruh mevzusuna. Hepsi farklı bir açıdan yaklaştı olaya. Ruh neydi? Nasıl bir şeydi?

Ahiret inancından hareketle bilinç beyinde olamayacağına göre Ruh’ta olmalıydı. Beden fani dünya hayatı sonunda çürüyordu. Ruh baki kalıyordu. Ahiret hayatında Cenabı Allah’ın emri ile ruha tekrar beden giydiriliyordu. Oradan da ya cennet bahçelerinden bir bahçe ya da cehennem çukurlarından bir çukur bizleri bekliyordu.

Fakat bu inanışı çökerten husus sonradan gelişen akıl rahatsızlıkları idi. Madem bilinç beyinde değil Ruh’ta, o halde bazı hastalık ve travmalar bilince zarar vermemeli ve düşünce yetisini etkilememeliydi. O halde beyin-ruh ilişkisi nasıl gelişiyordu?

Ya akıl hastaları? Onların durumu?

Akıl hastalığından vazgeçtim. Hiç şizofreni bir birey gördünüz mü? Vakti zamanında zehir gibi aklı ve hafızası olan bireyler bir anda çok farklı tavırlar takınabiliyor, düşünceler üretebiliyor ve bunları gerçek gibi anlatabiliyor. Eğer bilinç, zekâ, akıl dediğimiz unsurlar beyinde değil ruhta olsaydı tüm bu rahatsızlıkların yaşanmaması gerekirdi. Eğer yaşanıyor ise Bilinç, zekâ ve akıl ruhta değil beyinde demektir. E beyin ölünce çürüyor?


Kabir azabı ve berzah âlemini kim yaşıyor? Ruh. Akıl, bilinç ve zekâ nerde? Beyinde. Beyin nerde? Çürüdü. Ruh nerde? Kabirde. Kabir azabı ve berzah âlemini kim yaşıyor? Ruh. Akıl, bilinç ve zekâ nerde? Beyinde. Beyin nerde? Çürüdü. Ruh nerde? Kabirde… Farkındaysanız dönüp duruyoruz bir paradoksun içinde. Yılmaz ERDOĞAN’ ın Organize İşler filmindeki “Araba Nerde? Para Nerde?” repliğinin bir benzeri söz konusu.

Ölünce beden mezara girdiğinde azap çeken fiziksel beden değil, ruh idi. Ahirete ruh gidiyordu. Azrail ruhumuzu alıyordu. Bu dünyadan göç eden Ruh idi. Beden tabiri caizse bir avatar görevi görüyordu.

Efendim daha önce “Kabir Azabı ve Berzah Âlemi Mitleri” adlı bir yazı yazmıştım. Bu yazıda Türk Tipi İslam Modelinde ölünce neler olduğuna dair inançlar ve kökenleri üzerinde durmuştum. Açıkçası inananların bile kendince sorduğu soruları sormuştum. Yani Kuran ayetlerine bakıldığında ne kabir azabı var ne de berzah âlemi. Ancak hadis külliyatı temel alındığında kabir azabı ve berzah âlemi hakkında bilgiler bol.

Kuran-ı Kerimde olmayan kavramlar bütünü nasıl olurda başka yerlerde İslam adı altında yer alır? Haşa Allah Kuran-ı Kerim’i eksik bırakır mı? Şüphesiz o (Kuran-ı Kerim) apaçık açıklayıcı bir kitap alarak eksiksiz bir şekilde resulü vasıtası ile bize indirilmişti.

Peki, bizi kıyamete kadar geçen süreçte alternatif bir yaşam modeline iten sebepler ne idi? Neden Kabir azabı ve berzah âlemine ihtiyaç duyduk? Bu bahsettiğim yazıyı okursanız çelişkiler yumağı zaten yazılı.

Önceki yazılarda olduğu gibi size maalesef bu yazıda da cevapları sunmayacağım. Cevap sunmak ve bilgi vermek Bilim insanları ve aydınların işi. Benim işim – aklı karışık cahil bir vatandaş olarak- sadece soruları sormak.

Öncelikle belirtmem gerekir ki bu yazıda ne Kurandan bir ayet, ne Tevrat, ne İncil ne de Sümer tablet bilgisi bulamayacaksınız. Kaynak ve alıntı olmayacak. Sadece mantığınızı çalıştırdığınızda soruları sizde keşfedeceksiniz.

Ruhun varlığının kanıtı nedir? Sakın bana “Efendim Japon bilim insanları, Alman bilim insanları, Rus Bilim insanları…” gibi başlayan cümleler kurmayın. Zaten İslam âleminden bir icat çıkmadığından, bilimsel bir çalışma olmadığından bütün icatları o kâfir dediğiniz adamlar yapıyor. Savunma cümlelerinizin referansları bile İslam dışı ülkelerden.

Bilim dünyasında maalesef Ruh kanıtlanmadı. O nedenle bu hususu pas geçebiliriz. Uğraşan bilim insanları var, ancak teorilerden ve varsayımlardan oluşan bir takım makaleler yayınlıyorlar.

Peki, ruhun kanıtı nedir? Yok. Ruh kanıtlanamıyor. Görülemiyor. Zamanında şöyle bir anti tez ile karşılaşmıştım: “İyi de elektrikte görülmüyor. Ama varlığını biliyoruz!”. Elektrik görülmüyor. Ancak varlığını ölçebiliyorsunuz. Bir enerji biçimi. Sizi çarpabiliyor. Nakledip depolayabiliyorsunuz. Üretebiliyorsunuz. Ya ruh?

Ruh hem bilim dünyası hem de felsefecilerin en büyük açmazlarından. Cevap yok. Hakkında ancak teoriler üretebiliyorsunuz.

Kısacası Ruh’un varlığının hiçbir ispatı ve delili yok. Ölçemiyorsunuz, test edemiyorsunuz, kontrol edemiyorsunuz.


Eğer siz inanmak istiyorsanız inanabilirsiniz. İsterseniz Uzaylılara ya da Pamuk Prenses ve Yedi Cücelere de inanın. Bana ve hayatıma karışmadığınız sürece sorun yok.

Bilim ve Din ekseninde incelemeye kalktığımızda çuvallıyoruz. Dini kitapların hiç birisinde bilimsel bir veri yok. Zaten din kitapları Bilim ve Fen kitabı da değiller. Size evrenin gizemli sırlarını ve ya işleyişi anlatmıyor. Yok, “Yanlış söylüyorsun! Anlatıyor!” diyorsanız o halde hiçbir “kutsal” kitabı okumadınız diyebilirim.

“Kutsal” kitaplarda bahsedilen -bilimsel- konular zaten o döneme değin hemen herkesçe bilinen şeyler. Yani yeni bir şey yok.

Aklıma gelmişken vakti zamanında nasılda hararetli hararetli savunuyordum: “ Efendim aslında İslam âlemi çok ileri gedecekti ama biz okuyup anlamadığımızdan böyleyiz. NASA’da eski bir Kuran varmış, Amerikanyalı bilim insanları Kuran’ı okuyup çözümleyerek teknoloji üretiyormuş. Hatta Ruslar ve Almanlar hep Kuran okuyup yeni icatlar yapıyormuş. Yaaaaa! Biz anca uyuyalım!”

“Kutsal” kitaplar sadece sizin yaşama ve inanma biçiminizi şekillendirip belirler. Ayrıca başkalarını, sizin inandığınız dine nasıl inanmalarını sağlamanız gerektiğini, inanmazlarsa yapmanız gerekenleri anlatır o kadar. Arada peygamberlerin özel hayatı da var ama olacak o kadar.

Ruh mevzusuna geri dönersek daha önce değim gibi Ruhu ne test edebiliyorsunuz ne de ölçebiliyorsunuz. Din size var diyor sizde var diyorsunuz. Aklınıza sorular geldiğinde de “Aman tövbe de! Hiç şüphesiz Allah en doğrusunu bilir.” Diye kendi kendinize içlenirsiniz.

Başkasına siz sorsanız aldığınız cevaplar aynı: “Kardeşim bu soruları ne sen ne de ben cevaplayamayız. Zamanın müceddidi hoca efendi hazretlerimize soralım. O bize doğru yolu gösterir!”

İyi de sorular o kadar basit, açık ve net ki.
1.   Ruhun kanıtı nedir?
2.   Ruhu nasıl ölçebiliriz?
3.   Ruhu nasıl test edebiliriz?

Bu soruların cevabını bulabilirseniz insanlık tarihinin en büyük gizemlerinden birisini aydınlattınız demektir.

Eğer cevabı hoca efendi hazretlerinizin web sitesinden alıntılar yaparak verecekseniz hiç kasmayın. O cevapları zaten biliyorum. O cevapların tatmin edici olmadığını mantığınız size de söylüyor. Korkmayın. O cevapların gerçek olmadığını size söyleyen şeytan veya onun uşakları değil. Bizzat öz benliğiniz.

Ruh konusu da aynı Din gibi inanç işidir. İnanabilirsiniz ve bunda bir sorun yok. Size saygı duyarım. Ancak bu hususu bilimsel bir tabana oturtmaya çalışmayın. Olmuyor.

Basitçe üç tane soru sordum ki bu sorular açıkçası inançlı veya inançsız herkesin kafasını kurcalıyor. Kurcalamasaydı Ruhu kanıtlamak için bu kadar bilimsel ve felsefi çalışma, bu kadar dini tartışma olmazdı.

Dinden sıyrılan bazı insanlarda da şöyle bir yaklaşımla karşılaşıyorum, onlara göre de ruh var ama bir enerji formu. Aslında doğada ki her şeyin bir enerjisi var. Bu enerjiler hayatı etkiliyor. Peki, bu etkileşime dair kanıt var mı? Yok. Ölçülebiliyorlar mı? Hayır? Kusura bakmayın ama siz de bir inancın peşindesiniz. Sadece semavi inançtan çıkıp başka bir inanca geçmişsiniz o kadar.

Beyinde keşfedilen bir enerji elbette ki var çünkü bilimsel olarak beyindeki elektriksel dalgalar kanıtlandı. Neden? Çünkü test edildiler ve ölçülebildiler. Ancak beyin faaliyetleri durduğunda onlarda duruyor. Sakın buna ruhun kanıtı demeyin. Adı üstünde elektriksel dalgalar. Şimdi buradan hareketle siz Ruha kılıf bulmaya çalışırsınız. Öyle olsaydı bu elektrik dalgalarının beyin ölümü gerçekleştiğinde durmaması gerekirdi.

Ona da cevabınız hazır. Beyin ölünce beyindeki elektrik dalgalarının, yani ruhun gitmesi normal çünkü ruhu-canı Azrail aleyhisselam gelip alıyor.


Yine çuvalladınız efendim… İslamiyet’e göre Azrail diye bir melek yok. Kuran-ı Kerim’ e göre “Ölüm meleği veya ölüm melekleri” var. Ama Azrail ismi yok. “İyi de Hadis-i Şeriflerde bahsediliyor!” demeyin sakın çünkü sahih olmayan hadislerde dahi Azrail ismi geçmiyor.

Sadece bazı “Haber” diye nitelendirilen rivayetlerde geçiyor.

Azrail ismi ve meleği İsrailliyattan geçmedir ki bunu “Gerçek” ilahiyatçı veya medrese eğitimi görmüş dindar arkadaşlar daha iyi bilirler.

Kısacası biz “Ey Ruh geldiysen üç kere tıkla!” demeye devam. Ne zaman gelecekse artık.

Cahil bir vatandaş olarak, cahilce sorularımı ve aklımdaki çelişkileri sıraladım. Aydın ve ileri görüşlü okurların bu sorularımı kolaylıkla cevaplayacağından; özellikle dindar arkadaşlarımın ustaca cevap vereceğine inancım tam.

İş dönüyor dolaşıyor ve o kadim soru paradoksuna takılıp duruyor. Bana soruyorlar “Olmadığını kanıtla o halde!”. O zaman bende size soruyorum “Olduğunu kanıtlayın!”

Bu arada konudan ayrı olarak geçenlerde başıma gelen küçük bir olayı paylaşmak istiyorum:

Bir alış veriş merkezinde sakarlığımdan ve dikkatsizliğimden dolayı yürüyen merdivenin son kısmında, taşıdığım alış veriş arabasının tekerleği takıldı. Eşim ya da hiçbir arkadaşım yanımda yoktu. Kendimi kurtarmaya çalışırken birisi apar topar yanıma koştu ve hemen yanı başımda duran ancak paniklediğimden fark etmediğim acil durdurma butonuna basarak bana yardım etti. Bu arkadaşın kafasında takkesi, üzerinde cübbesi vardı. Teşekkür ettim. O yoluna gitti ben yoluma gittim. Ben bu salaklığımı kimse yaşamasın, dikkatli olsun diye hikâyemi anlattığımda bir arkadaşım “O cüppeliler de bu kafa var mıymış!” diye kahkahalı bir cümle kurdu. Kanımın çekildiğini hissettim. Ulan kulağımda küpe, üzerimde Black Sabbath t-shirt’ü ile alenen ondan farklı şekilde düşündüğüm belliyken adam bana yardım etmiş senin verdiğin tepkiye bak. “En azından sendekinden daha iyi bir kafa varmış!” diye cevap verince ortam buz kesti. Üsteleseydi resmen o tanımadığım, belki de hiç görmeyeceğim takkeli ve cüppeli adamın avukatı olacaktım. Gerekirse arkadaşlığım sona erecekti. Konu uzamadı. Çaylar içildi ve konu kapandı.

İnsanlık veya iyilik inançlarla ya da kılık-kıyafet ile ölçülmez. Kimse kimsenin inancına veya hayatına karışmadığı sürece sorun yok.

Sağlıcakla kalın.

Yazar Notu: Uzunca bir süre yazılarıma ara vermek durumunda kaldım. Bir terslik olmadıkça her hafta en az bir kez olmak kaydıyla burada olmaya çalışacağım. Bu süreçte bana sabır gösteren sevgili dostum site başyazarı ve yöneticisi A.KARA’ ya teşekkürlerimi sunuyorum.

Yazan: Demon Product