HABERLER
Dini Haber
din etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
din etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

TEVBE SURESİ 5.AYET

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
KTZ, din, islamiyet, Tevbe suresi, Tevbe suresi 5.ayet, Zorla Müslüman, Müslümanlığa zorlamak, Namaz kılıp zekat verme şartı, Zorla İslamiyetin kabul ettirilişi, İslamiyetin yayılışı,

TEVBE SURESİ 5.AYET

Tevbe Suresi 5. Ayet: Haram aylar çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

Bu ayetle ilgili genel olarak İslâm’ın yayıldığı yıllarda Allah’a ortak koşanlarla savaş halinde olunduğu ve her savaşta olduğu gibi Allah’a ortak koşanların öldürülmesinin ve yakalanıp hapsedilmesinin gerekli olduğu söyleniyor. Bu emrin normal olduğunu iddia edenler zaten İslâm’ın sadece savunma savaşı yaparak ya da iyilik gösterisi yaparak yayılmadığını biliyorlar. Arap yarımadasındaki bir çok kavime savaş açılmıştır. Bu savaşlar sonrasında insanlar Müslüman olmak zorunda kalmışlardır. Ayeti bir kez daha okuyalım.

Tevbe Suresi 5. Ayet: Haram aylar çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.


Ayetteki kırmızı yazılı cümleyi birkaç kez okuyun ve lütfen iyi anlayın. Elinizde Kur’an-ı Kerim’in Türkçe meali varsa, mutlaka içinde Fihrist de vardır, münafıkların olduğu onlarca ayeti bulun ve okuyun.  Kâfirlerin bir kısmı inanmadıklarını açıkça söylerler fakat bir kısmı ise inanmadıkları halde “inandık” derler. Hem kâfirler (yani Müslüman olmayan dinsizler) hem de münâfıklar  Allah indinde aynıdır. Hatta münafıklar Kâfirlere oranla daha günahkâr ve daha fenadırlar.

Birileri tepenize kılıç indirecek ya da canınızı alacak ve size diyecek ki  “ya Müslüman ol, ya da kellen gider”. Ne yaparsınız? Müslüman olmak istemiyorsanız dahi can korkusundan “Müslüman olmak istiyorum” ya da “Müslüman oldum” dersiniz. İşin namaz kılma  ve zekât verme bölümünde sıkıntı olmayacaktır. Zaten yenilmişsiniz, karşı koyacak gücünüz yok.  Canınızın derdindeyseniz eğer bundan sonra yapacaklarınız belli. Müslümanlar gibi camiye gidip günde beş vakit namaz kılacak ya da namaz kılıyor gibi yapacaksınız.  Oruç ayında oruç tutuyormuş gibi yapacaksınız. Kendinizden başka hiç kimsenin de sizin “Müslüman’ım” diye yalan söylediğinizi bilmesine gerek yok. Fakat yine de Kur’an’ın yazarı, her türlü zorlamanın ardından bu kez zorla Müslüman yapılanların can korkusuyla mecburiyetten dolayı Müslüman olmuş gibi görünebileceğini hesaba katmış ki bu  durumdaki insanlar konusunda da dikkatli olmak için ayetler göndermiş. Yani münafıklarla ilgili ayetlerden bahsediyoruz. Münafıkların öte dünyada ne kadar büyük bir azap çekeceği iyice anlaşılıncaya kadar ayetlere yerleştirilmiş ve hakiki Müslümanlar münafıklar konusunda uyarılmış. Ve ayrıca münafıkların uyarıldıkları ve korkutuldukları ayetler dolayısıyla da  münafık olarak yaşayanların da gözü korkutulmak istenmiş olmalı ki gerçek anlamda Müslüman olmaya meyletsinler diye. Yani işin azı uzu, bir yerde İslâm’ın kılıcı varsa orada canınızı korumak için mutlaka ve mutlaka Müslüman olmanız gerek ve hatta imanınız bunun için yeterli değilse ve İslâm’ı kabul etmediğiniz halde kabul etmiş gibi davranacaksanız da buna çok dikkat etmeniz gerek. Zaten ille de Allah sevgisiyle ya da İslâm’ın çok iyi bir din olduğunu anlamak gibi nedenlerle Müslüman olmak gerekmiyor. Gerektiğinde de kılıç zoru ile. “Gerçi dinde zorlama yoktur” diye bilinir emmmmeeee, işte eyle….

Kâfirun 6
لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِىَ دِينِ
Le kum dinikum veliye din
(Senin dinin sana benim dinim bana)

Yazıyı bitirirken gerekli soruyu sorayım:
İslâm şekil dinimidir yoksa samimiyet ve içsel bir inanç dini midir?
Seçenek için samimiyet ve içsel bir inanç dinidir diyorsanız eğer Tevbe Suresi 5 inci ayeti tekrar okuyun. CAN KORKUSU İLE TEVBE EDİLİR Mİ?

TANRIYI GÖRMEK

Yazan: Karmaşık
Tanrıyı görmek, Karmaşık, Evrim, Din ve evrim, Din ve bilim, Bilim ve din, Siyanobakteri, Evrim süreci, Evrendeki işleyiş, Canlıların adapte süreci, din,

TANRIYI GÖRMEK

“Bu dünyadaki hiçbir olayın, hiçbir sözün ya da hiçbir kişinin bizi zerre kadar etkileyebilme kapasitesi yoktur.
Bizi etkileyebilecek şeyler o olaya, o kişiye, o söze, o duruma yüklediğimiz anlamlar, verdiğimiz güçlerdir.”

Birisine kutsal bir anlam yüklersiniz ve artık o kişinin esiri olursunuz. O’nun dediklerini sorgulama şansınız kalmamış demektir.  Çünkü artık alt bilincinize o kişinin kutsal olduğunu kabul ettirmişsinizdir.

Dinlerin tamamı da bu noktadan yola çıkarak var olmuşlardır.

Yeryüzünde var olan dinlerin hepsi, istisnasız hepsi tamamen zeki insanların toplum mühendisliğidir.
İspat mı istiyorsunuz ?

Yaratıcımız ile aramızdaki tek somut bağ içinde bulunduğumuz evren ve yasalarıdır. Örneğin yer çekimi tüm evrende değişik normlarda vardır.
Zaman mesela, evrenin her boyutunda zaman vardır ancak canlı bir jel gibi boyut boyut farklılıklar gösterir.

Yani kutsal kitaplarda bahsedilen şeylerin aslında içinde yaşadığımız dünya ve onunda içinde yaşadığı galaksi ile ve hatta onunda içinde yaşadığı evren ile alakası olmadığını gözlemleyebiliriz. Bu topraklarda yaygın din olan İslam olduğu için örnekleri de İslam dininden vereceğim.

Düşünün bir tarafta saniyede 463 metre hızla dönen bir dünya bir yanda,
Diğer yanda “Yemek yedikten sonra çok oturmayın kalkın evinize gidin ey müminler ( Ahzab 53)” diyen kutsal (!) bir kitaptan ayet.

Bir tarafta bilimin ispatlarıyla öğrendiğimiz 3,5 milyon yılda gelişen insan türü,
diğer tarafta “Biz insanı çamur ve balçıktan, nutfeden veya kan pıhtısından yarattık“ diye o dönemin  insanını etkilemeye çalışan kutsal (!) ayetler.

Ve en önemlisi ama en çok önemlisi ise ;
Bir tarafta hiçbir zaman görmediğimiz, sadece 3 kişinin gördüğünü iddia ettiği bir tanrı,
diğer tarafta ise bilimin ispat ede ede işaret ettiği EVREN !

Yani ?

Yani bir tarafta tüm ihtişamı ile Evren var. Ve bilim aracılığı ile göstere göstere yaratan. Diğer tarafta yaşayıp yaşamadıklarından bile emin olmadığımız 3 tane adamın insanlara ilan ettiği görünmez ancak körü körüne inanmazsanız sizi çok kötü cezalandıracağını söyleyen bir TANRI !
En bizimkinden başlarsak, 1400 yıl önce yaşamış olan bir adamın iddiası var. Tanrı benimle konuştu ve size şu şu emirleri iletmemi istedi. İnanmazsanız sizi ateşlerde yakacak ve daha nice nice işkencelerle sonsuza kadar cezalandıracak , ama eğer hiç soru sormadan inanır ve o emirlere ( yani benim sizlere O’ndan geldiğini iddia ettiğim emirlere ) uyarsanız, hiç sorun yok, size muhteşem ödüller vereceğini söyledi. Demiş.

Hatta şunu da ilave etmiş, eğer olur da aklınıza neden bu dünyada ödül vermiyor sorusu gelirse, cevabı hazır, bu dünyada imtihan oluyorsunuz. Bu nedenle başınıza gelen her şeye sabır edeceksiniz ve benim sizden memnun kalmamı bekleyeceksiniz. İşte bu şekilde yaşayıp ölürseniz hem size yapacağım işkenceden kurtulacak, hem de üstüne bonus olarak harika bir yaşam ödülü alacaksınız.

Şimdi bir tarafta nasıl yarattığının delillerini bile toprak altında saklayıp milyon yıllar sonraya ipucu olarak bırakmış bir evren var. Sadece dünyada var bulunmuş deliller ile neredeyse dünyanın ilk oluşumundan bugüne kadar neler yaşanmış ve dünya kaç yaşında bilgisine ulaşıyoruz. Bir bakıyorsunuz Kanada’da, Michigan ( ABD) ‘de toprak içinde kesit olarak demir formasyonları buluyorsunuz. O demir formasyonlarını inceleyip 2.5 milyon yıl ( İki buçuk MİLYON YIL ) önce oluştuklarını keşfediyor bilim. Ve diyor ki demir oksitler atmosfere oksijen pompalıyor. Atmosferdeki oksijen miktarı artınca… Aaaa! İlk yaşam formu olan SİYANOBAKTERİLER ortaya çıkıyor.

Hepimizin başlangıç noktası..

Siyanobakteriler yaşayan yeryüzünde yaşayan ilk canlılar.  Ancak bu bakterilerin işlevi atmosferdeki karbondioksitleri çekmek. O kadar çok karbondioksit çekiyorlar ki, dünya buz devrine giriyor.
Düşünün yaklaşık 3 km yüksekliğinde bir buz tabakası yeryüzünü sarıyor. O dönemlerde dünya o kadar hızlı dönüyor ki 1 gün yaklaşık 6 saat civarında. 3 saat gündüz 3 saat gece. Bunları ben kafamdan uydurmuyorum arkadaşlar, bilim İSPAT EDİYOR bu bilgileri.

Bir bilim insanı bir bilgi ortaya atınca , ispat istenir. İspat ederse tartışılır ve kabul edilir.  Keşke  Arabistan da yaşayan bedeviler de bir kişinin “Tanrı yemek yiyince çok beklemeyin hemen kalkın dedi” demesine kanmayıp, “ispat et” deselerdi.

Efendim buz çağından sonra , buzlar erimeye başlayıp yeryüzü bugünkü şeklini alıyor. Dünyanın dönüş hızı yavaşlamış, 1 gün yaklaşık 22 saat olmuştur. Okyanuslar da hareketlenmeler başlamış ve önce tek hücreliler , sonra çok hücreliler, sonra sonra eklemleri olan , yüzgeçleri olan canlı türleri deniz altında yaşamaya başlamışlardı. Bu son paragrafı yazmak için ben 20 saniye kadar zaman harcadım.. Ancak Evren bunu milyonlarca yılda gerçekleştiriyor. Boyacı küpü değil bu kardeşim, daldır çıkart hop “Allah bana dedikiii şöyle yapmazsanız yakarım haa dedi” diyerek değil. Her saniyesi dolu dolu olmak kaydıyla gerçekleştirerek milyonlarca yıla yayarak yaratıyor.

Sonra ortam bugünküne benzer bir hal alınca ortalık canlıdan geçilmemeye başlıyor. İşte bunlardan bir tanesi de biz oluyoruz şeker kardeşim. Kabul et kardeşim senin biyolojik olarak hayvandan farkın falan yok! Sen evrenin yarattığı canlı türlerinden bir tanesisin. Öyle cennetten falan da kovulmadın. Direk annen ile babanın aşkının meyvesi olarak (!) yaşamına başladın. Eğer bir yaban otunun sararıp toprağa karıştıktan sonra tekrar yeşereceğine inanıyorsan için rahat olsun sende aynı kaderi paylaşırsın. Bir hamam böceğinin öldükten sonra canlanacağına inanıyorsan aynı akıbeti sende paylaşırsın. Anlaman gerek, diğer canlılara ne oluyorsa sana da aynısı olacak!

Bir tarafta 3 kişinin üç bin yıldır varlığından bahsettikleri ancak hiçbir zaman göremediğimiz bir yaratıcı, diğer tarafta göstere göstere yaratıp can verip sonra öldüren bir yaratıcı.
İstediğini seç!..

EĞER ALLAH VARSA

sizden gelenler, Eğer Allah varsa, Allah varsa bile, Allah'a yapılmış en büyük hakaret, islamiyet, din,

EĞER ALLAH VARSA

Allah varsa bile bence Kur'an ve İslam ona yapılmış en büyük hakarettir.
Bu kanaatte olmamın sebebi:
  • Muhammed'in cinsel hayatını kurtarmak için birsürü ayetler olması. (Ahzab,50,51,37 vb...)
  • Cennette bakire, tomurcuk memeli kızlar gibi vaatlerle Allah'a hiç yakıştırılamayacak bir profil çizilmesi.
  • Sözde KISSAS ayetlerinde "Birisi sizin kölenizi öldürürse sizde onun bir kölesini öldürürsünüz" diyerek resmen zenginleri herşeyin üzerinde tutması.
  • Erkeklere sınırsız eş ve sınırsız cariye alma hakkı verirken; kadınları resmen mal gibi görmesi. 
  • Mahkemede 2 kadının şahitliği 1 erkeğinkine eşittir demesi.
  • Kızlarım miras hakkının erkeğin yarısı kadar olması.
  • İnsanları sürekli savaşa teşvik etmesi, farklı düşüncelere hiçbir hoşgörü göstermemesi.
  • Ayetlerin kendi içinde çelişmesi. Bir ayette "Hristiyan ve yahudilerdende iyi insan olanlar cennete gidebilir" derken bir başka ayette "İslamı hak din olarak kabul etmeyenlerin yeri cehennemdir" demesi.
  • Kur'an geldikten sonra hiçbir dönemde barış sağlanamamış olması. 
  • Muhammed'den sonraki Asrı saadet denilen dönemde bile sürekli müslümanın müslümanı kesmiş olması.
  • Dünyada 60'a yakın müslüman ülke olmasına rağmen bunlardan birisinin bile insanlığa örnek gösterilebilecek durumda olmaması.


  • Tüm müslüman ülkelerde insan haklarının çiğnenmesi ve düşünce özgürlüğünün bile olmaması.
  • Hindularda bile ibadet masrafları gönüllüler vasıtasıyla sağlanırken tüm müslüman ülkelerde müslümanların ibadet masraflarının devlet tarafından karşılanması ve bu paraların vatandaşın vergilerinden karşılanarak açıkça kul hakkı yemeleri. Ve müslümanım diyenlerin bu duruma hiç itiraz etmeyip DİLSİZ ŞEYTAN olması.
  • Müslümanların baskıyla insanlara dinlerini kabul ettirmeye çalışmaları. Kendi dinlerinin reklamını yapmak için devletin imkanlarını kullanmaları ama buna rağmen hiçbir yaralı parmağa işememeleri.
  • Ne Kürtlere nede Alevilere yapılan haksızlıklara ses çıkarmamaları. 
  • Azınlıkları ezmek için ellerinden gelen herşeyi yapmaları ve IRKÇILARA göz yummaları.
  • Ramazan çadırlarını bile belediyelerin bütçesinden yani bizim vergilerimizden karşılayıp kendi dinlerinin reklamını yapmak için sürekli kul hakkı yemeleri.
  • İnsanların uykusuna bile saygı göstermemeleri. Sabahın 4'ünde Hoparlörle avaz avaz bağırarak insanları zorla uyandırmaları.
  • Müslümanım diyenlerin en büyük hırsızlar olmaları. Diyanet işleri başkanının bile milletin VERGİLERİYLE göz göre göre milyonluk mercedese binmesi.
  • Ruhban sınıfının masraflarının milletin vergileriyle karşılanması. 
  • Kur'an'da "Allah insanı en güzel biçimde yaratmıştır" yazmasına rağmen müslümanların bununla çelişerek Erkeklerin PİPİSİNİN kusurlu olduğunu iddiğa edip Allahın yarattığını BEĞENMEYİP, SÜNNETLE düzelttiklerini iddiğa etmeleri. Resmen Allah'a beceriksiz demeleri.

Allah veya Zeus veya Afrodit veya Shiva var mı yok mu bilemiyoruz.
Bunların hepsi birer iddiadan ibarettir. Bir iddiaya dayanarak hiçkimsenin hiçkimseye zulmetme, baskı kurma hakkı olamaz. Bize düşen herkese saygılı olup DİN,IRK gibi bölücü unsurlardan kurtulup sadece İNSAN olarak yaşamak ve zulmedenlere sessiz kalmamaktır.

İnsan olarak öyle yaşayalım ki herkese karşı alnımız ak yüreğimiz pak olsun. Böyle olursa öbür tarafta hesap sorulsa bile hertürlü hesap veririz. Öbür tarafta bir şey yoksa bile en azından bizden sonraki nesiller için daha güzel bir dünya bırakmış oluruz. Olurda dünyada 2 milyar insanın inandığı gibi REENKARNASYON varsa da geleceği güzelleştirmiş oluruz.

Ne Mutlu İNSANIM diyene.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Tosun Alp

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

İSLAM’A VE KUR’AN’A YÖNELİK BAZI SORULAR 2

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
din, islamiyet, İslamiyet ve Kur'an hakkında sorular, KTZ, Kur'an'daki çelişkiler, Kur'an'ın yaratıcısı, Müslümanlara sorular, İslam'da sanat, İslam'da doğa, Kur'an'da neden düzen yok?, Müslüman olmayanlar, İSLAM’A VE KUR’AN’A YÖNELİK BAZI SORULAR 2

İslâm dininde yani Kur’an’ı Kerim’de, cinsiyet eşitliği var mıdır? Yok ise neden yoktur? Yıllardır her toplumda ezilen ve hala da ezilmeye devam eden kadınları daha çok ilgilendiren cinsiyet eşitliğinin Allah indinde sakıncası nedir?

Ağaçlar, dünyanın ve dünyada yaşayan bütün canlılığın akciğeridir. İslâm dininde bilimsel olduğu söylenen ayetlerin yanı sıra ağacın öneminden, korunmasından ve ağaca verilmesi gereken önemden bahseder mi?

Dünya milletlerinin uzun yıllardır ve halen kanayan yarası olan “çocuk işçiler sorunu”… Yani küçük yaştaki çocukların, para  amaçlı sömürülmelerini yasaklayan bir Kur’an  ayeti var mı? Çocuk hakları konusunda Kur’an ne der?

Kur’an’da, tembellik nedeni ile yani çalışmak istemediği için insanların  yufka yüreklerini istismar ederek  para kazanmaya çalışmakla yani keyfi  dilencilik yapmak isteyen uyanıklarla ilgili bir ayet var mı?

Başkalarına zararı olmayan durumların dinen yasak olmasının mantıksal izahı nedir? Meselâ eşcinsellik, iki kişinin özelinde olup biten bir şey olduğu halde ve eşcinsel insanlar genel olarak sapık ya da kötü insan kategorisinde olmadığı halde(bir kimsenin eşcinsel olması, etraftaki kişilere sarkacağı ya da birilerine kötülük yapacağı anlamına gelmez) neden günahtır?

İslâm’ın Tanrısı Allah,  insanoğluna  çocukları arasında ayırım yapmayan bir ebeveynin evlatlarına duyduğu eşit  sevgi  ve eşitlikçi bir din yerine neden “beni seven, beni pofpoflayan, benim sözümden çıkmayan evladım benden, öteki evlatlarım evlat bile değil yerin dibine batsın geberesiceler” zihniyetiyle  ve karşılık için çocuklarına değer veren bir ebeveyn zihniyetine uygun bir düzen ve din göndermiştir?


İslâm dininde Sanat icra etmek ve Sanat eserine değer vermek ile ilgili durum nedir? Kur’an’da bu durum ile ilgili ayet ya da müminlere tavsiyeler var mıdır? (Kutsal bir kitapta her şeyden bahsedilmesi tabi ki de düşünülemez fakat  kendini Müslüman olarak tarif eden İslâmî toplumlar yüzyıllar boyunca günahtır diye Sanat düşmanlığı yapıyorsa bu durumun çözümünün de Kur’an içinde olması gerekir. Geleceği gören Allah, mutlaka görmüş olmalı bu günleri. Çünkü  bir çok kulunu, sanat icra etmeye yatkın olarak yaratmış.)

Kâinatı, insan denen muhteşem dengedeki canlıyı ve dahasını mükemmel bir titizlikle yaratan Allah’ın gönderdiği Kutsal kitabın içinde neden mükemmel bir titizlik ve mükemmel bir düzen yok?
Kur’an’da, kalp denilen organdan sürekli bahsedilmesine ve beynin de işlevlerinin sanki kalp organındaymış gibi işlenmesine rağmen vücudun en önemli organı olan ve bir dini anlamak ve idrak etmek aşamasında insan vücudunun en gerekli ve tek organı olan beyin ile ilgili bir bilgi neden yoktur?

Dünya insanlarının çok  önem verdiği ve çok gerekli olan bir konu da doğum kontrol yani Aile planlaması. Kur’an’da bu konuya yönelik bir bilgi var mı? Yok ise neden yok? Açlığın hüküm sürdüğü bir bölgede, açlıktan ölen çocuklarını toprağa gömerken sırf Allah öyle istedi diye ha bire çocuk doğurmaya devam eden Müslüman kadınına yaptığının yanlış olduğunu anlatırken Kur’an’ın hangi ayetinden örnek vereceksiniz? Nasıl ikna edeceksiniz?

Kur’an’da, Müslüman olmayan insanları sevmek,  onlarla dost olup güzel ilişkiler geliştirmek ya da onların güzel yanlarını  fark etmek, gerektiğinde onları örnek almak, takdir etmek  ile ilgili ayetler ya da tavsiyeler var mıdır? Yoksa neden yoktur? (Örnek alınan, yaptıkları hoşa giden yabancı Bilim adamları, dinciler tarafından kötülenince sormak gereği duyuyor insan)

Kur’an’da yeniliklere açık olmak ve insanların hayata kattıkları yeniliklere uyumlanmak, ayak uydurmak ile ilgili ayetler ve tavsiyeler var mıdır? (Kusura bakmasın kimse, İslâm ülkelerinin şu anki içinde bulunduğu geri kalmışlığı görünce sorası geliyor insanın)

DİYANETİN DEV BÜTÇESİ

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
KTZ, din, islamiyet, Diyanet'in dev bütçesi, Diyanet'in bütçesi, Diyanete giden para, Diyanet işleri gerekli mi?, Diyanet işleri neden var?

DİYANETİN DEV BÜTÇESİ


Yaşadığımız ülkede, vatandaşın cebinden toplanan vergilerle hazinede biriken paralar en fazla hangi bakanlığa aktarılıyor, bilmeyen yok her halde, tabi ki de Diyanet İşleri Başkanlığına. Bu bütçe konusunda kesin bir rakam vermeye gerek yok çünkü sürekli olarak değişiyor ama değişmeyen şey, cebimizden vergi olarak alınan paraların çoğunluğunun Diyanete ayrıldığı gerçeği.

Din görevlileri ne kadar maaş alıyor? Diyanet’e devlet tarafından yani vatandaşlardan toplanan vergiler tarafından aktarılan paralarla bu kadar önem arz edecek neler yapılıyor?  Diyanete bu kadar para ayrılması, bizim ülkemize nasıl yararlar sağladı?
  • Marsa araç mı gönderdik?
  • Uzay istasyonu mu kurduk? 
  • Fakirliği bitirdik mi? 
  • İşsizliği çözdük mü?
  • Asgari ücreti, refah seviyesine yükseltip, işçinin cebinden çıkan vergiyi mi kaldırdık?
  • Tecavüzleri, kadın cinayetlerini durdurduk mu? 
  • Çocuk istismarına, kalıcı ve kesin çözümler mi ürettik?
  • Yolsuzlukların önüne mi geçtik?
  • Kamu personeli sınavlarından yüksek puan alan gençlerimizi, haksızlığa uğratmadan hak ettikleri  görevlere mi atadık? 
  • Teknoloji üretip dünyaya mı satıyoruz? 
  • Kendi silahlarımızı, kendi uçaklarımızı mı üretiyoruz?  
  • Uyuşturucu kullanımını sıfıra indirip uyuşturucudan para kazananları etkisiz hale mi getirdik? 
  • Yediğimiz gıdaların tamamını ülkemizde mi üretiyoruz?
  • Muhteşem verimli topraklarımızın kıymetini bilip Tarım alanında dünyanın sayılı ülkelerinin arasına mı katıldık? 
  • Çocuklarımıza yedirdiğimiz başta bakliyat ürünleri olmak üzere pakete girmiş bütün yiyeceklerin GDO larını ve katkı maddelerini yok mu ettik?
  • Akaryakıt fiyatlarını mı düşürdük?
  • Temiz çevre bilinci mi oluşturduk?
  • Tabiata daha duyarlı hale gelip, daha mı az ağaç katlettik ya da yüzbinlerce fidan mı diktik?
  •  Hayvanlara eziyet eden insanların hepsini eğitip canlılara saygı duymalarını mı öğrettik? 
  • Türkiye’nin en büyük bütçesine sahip olan Diyanet İşleri Başkanlığı, aldığı bu kadar büyük meblağda para ile bizim ülkemize nasıl katkılar sağladı?

Bazılarının sesini duyar gibiyim… Yukarıda sayılanların çoğunluğu farklı bakanlıkları ilgilendiriyor, dinle ne alakası var? Dinle alakası yok ise ülkemizde bu kadar sorun varken bu kadar devasa para neden Diyanet işlerine yatırılıyor? Yoksa devletin verdiği paralar Öte aleme mi aktarılıyor? Yeni sorulara geçelim:

Ülkemizin Müslüman halkının kaçta kaçı, dini bir soruda cevap aramak için sosyal medyayı veya beğenip takip ettiği İlâhiyatçıyı tercih etmek yerine cami hocasına ya da Diyanet işlerine soru sormayı tercih ediyor?

Diyanet işlerinde çalışan onca insan, neye hizmet ediyor?
İnsanların Kur’an kursu öğretmenleri yardımı ile öğrendikleri Kur’an’ın Arapça okunuşu, Müslüman’a ne kazandırıyor?

Bir çok bölgede, devletten maaş alan cami imamı, caminin temizliğini bile mahalle kadınlarına yaptırıyor ve günde beş vakit namaz kıldırarak  her ay düzenli  güzel bir maaş alıyor (Caminin temizliğini yapan kadınların bir çoğunun kendisinin ya da kocasının aldığı maaş, imamın maaşından daha az). Sadece bu iş karşılığında alınan maaşın dinen izahı, haramı helali  nedir?

Dini yönetimin ya da dindar zihniyette yönetimin bir ülkeye faydası nedir? Dindar zihniyeti ile yönetilen ve halkının memnun olduğu, ülke olarak bütün sorunlarının çözülmüş olduğu ve bu hususta dünyaya örnek olabilecek bir İslâm ülkesi var mı? Var ise hangisi?

Ülkemizin bir çok bölgesinde eğitim veren okullar, adeta velilerden dilenci gibi para dilenirken, ölüm tehdidi altında bazı mağdur kadınlarımız ekonomik sıkıntıyla başlarını sokacak korunaklı yerler ararken,  ailesinin maddi imkânsızlıkları nedeni ile bazı çocuklarımız  okul dışında dersine çalışmak yerine çalışma hayatına girerek aile bütçesine katkıda bulunmak için ter dökmek zorunda kalırken,  camilerin içinde vatandaşların bağışta bulunduğu ve bir çoğu, iyi paralarla satın alınıp hibe edilmiş olan gıcır gıcır halılar, ihtiyaç fazlası olarak üst üste ya da kıvrım kıvrım rulo şeklinde  camilerin içinde uyku çekiyor. Dindar  vatandaşlarımız bu konuda ne düşünüyor? Diyanetin bu garip durum ile ilgili bir çözüm önerisi ya da fetvaları var mı?

AKILLI TANRIMIN BİLİMSEL AYETLERİ

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
KTZ, din, islamiyet, Kur'an ve bilim, Bilim ve din, İslamiyet ve bilim, İslam ve bilim, Bilimle çelişen ayetler, AKILLI TANRIMIN BİLİMSEL AYETLERİ

Kur’an’da var olan ve bilimsel bilgiler içerdiği düşünülen ayetler, internet hayatının insan yaşamına iyice entegre olması ile birlikte özellikle son 10  yıldır adeta dinsizler ile dindarlar arasında sürüp giden bir kargaşaya bir anlaşmazlığa, soru-cevap yarışına dönmeye başladı.  Bu kargaşa içinde yaşanan soruları, iddiaları ve cevapları genel hatları ile şöyle bir gözden geçirelim:
  • Allah, dünyayı 6 günde mi yarattı 2 günde mi yarattı? Hangi ayet doğru?
  • Falanca ayete göre yer 2 günde, geriye kalanlar 4  günde yaratılıyor, toplayınca 6 gün ediyor?
  • Dünyanın altı günde yaratılması mümkün mü?
  • Kardeşim, falanca ayette yaratılma kelimesi kullanılmıyor yani bir şeyler zaten oluşmuş, yaratılmış ve bu dört gün altı gün mevzusu, asıl yaratılıştan sonraki dönemleri anlatıyor. Aslında gök-yer yaratılmış, bakterilerin yani ilk bitki ve yaşamların tohumlarının ortaya çıkması 4 gün sürmüş………..
  • Durum, bu kardeşimizin anlattığı gibi değildir, gün derken “devre” demek istiyor, “6 değişik devrede” demek istiyor aslında…….
  • Dünyanın 6 günde yaratılmış olması, bizim 6 günümüz değildir. Zaten dünyanın ilk yaratılış esnasında dünyanın kendi ekseni etrafındaki dönüşü gibi döngüsel anlamda bir gün kavramı yoktur. Bu yüzden falanca ayete müracaat edersek eğer Allah katında bir gün 50000 yıla tekamül ediyor, çarp bunu 6 ile eder mi 300000 yıl.
  • E filanca ayette de “…Rabbinin nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir…” yazıyor. Bu bilgiye göre çarpma işlemini yaparsak eğer 6000 yıl çıkıyor hangisi doğru?
  • Nahl suresi 79.uncu ayette kuşları havada Allah’ın tuttuğundan bahsediyor, bu saçma değil mi?
  • Kardeşim, kuşu havada tutan Allah’ın yarattığı bilimsel yasalardır. Kuş, bu bilimsel ve evrensel yasaları kullanarak havada kalabiliyor bu yüzden kuşu havada tutan yine Allah olmuş oluyor.
  • ………………………………………


Bu örnekler devam eder gider. Verilen cevaplardan anlaşıldığı kadarı ile  İslâm’ın İlâhı olan Allah, bazı ayetleri nedense sadece ve sadece bin yıl öncesinin aylayabileceği bir mânâ  ile göndermiş.  Bu devirdeki  insanın beyin yapısına da hitap edecek şekilde tarif edebilmeyi, yazdırabilmeyi akıl edememiş.

Ey İslâm’ın Tanrısı olan Allah, insanlar şu yüzyılda, ilimle bilimle uğraşıp, süper devletler  olma yolunda ilerlerken kendi bireylerini de statüsü yüksek, saygıya ve övgüye lâyık ve her biri değerli birer insan olarak görüp dünyaya da aynı değerde kendini ve vatandaşlarını tanıtırken ve kabul ettirirken, senin dinini yaşayanlar, gönderdiğin ayetleri önce ayıklamaya, düzenlemeye sonra da Müslüman olmayan milletlerin ilmine vakıf olup geliştirip yaydıkları bilimsel verilere uydurmak için neler çekiyorlar bir bilsen! Geriye kalanlar ise yiyip içip sevişip çoğalmakla meşgul.  Gavur milletlerinden aldıkları medeni yasaları ülkelerinde uygulayan kulların ise daha insancıl yaşıyor farkında mısın? Bu arada sen ne yapıyorsun? Yoksa deistlerin inandığı Tanrı gibi sen de kullarını kendi başlarına bırakıp kendi köşene mi çekildin? Eğer öyle yaptıysan şu an Müslüman halklarının durumu hiç de iç açıcı değil!  Her şeye rağmen yani hayatımızın içindeki bütün bu hakikatlere rağmen itaatkâr kulların, senin kâinatın en zeki ve en kudretli ve tek İlâhı olduğuna inanıyorlar fakat ben senin o kadar da akıllı olmadığını düşünüyorum. Dahası, benim inandığım İlâh senden daha akıllı ve daha zeki. Benim İlâhımın, ilham yolu ile bana yazdırdığı yani vahyettiği ayetler, sadece binlerce yıl öncesinin insanlarına değil, hem bu çağın hem de binlerce yıl sonraki insanların akıl ve mantıklarına hitap edebiliyor. Üstelik benim inandığım İlâhın gönderdiği ayetleri anlamak için didik didik edip o ayeti şuradan bul, bu ayet falanca surede, hepsini bir araya getir, anlamlarını didikle gibi çabalara girmeye de gerek kalmıyor. Yani benim İlâhıma inanan insanlar, bu ayetleri okuyup bir seferde rahatlıkla anladıktan sonra zamanlarının geri kalan kısmını dünya işleri ile, ilimle bilimle uğraşarak ve dünya milletleri ile yarışarak geçirebiliyorlar. Çünkü benim İlâhım, insanların kutsal kitap ayetleri yüzünden bir birileri ile tartışmaya girmesini  ve değerli zamanlarını, bir birilerini  ibikleyerek  geçirmelerine razı olmuyor.

Kendi inandığım  İlâhın bana vahyettiği  bilimsel ayetleri (sıradan bir insana ilham olan  anlamlı paragraflar da diyebiliriz bunlara) paylaşayım:
  • Aranızdaki çeşitli farklılıklara rağmen her biriniz ayrı ayrı benim nezdimde değerli olan kullarım! Dünya yaşamının her dönemi, kendi özellikleri ile gelir ve sizin yaşamınızı etkiler. Sizin göreviniz, bu yaşamsal dönemlerin yeniliklerine, kendinizi en iyi ve en faydalı şekilde adapte etmenizdir. Bunu yaparken bir birinizi incitmeyin, kul hakkı yemeyin ve kendiniz kadar başkalarının iyiliğini ve içinde bulunduğunuz dünyanın ve çevrenin, tabiatın, bitkilerin, ağaçların  ve hayvanların iyiliğini de düşünün. Bencil olmayın.
  • Aranızdaki çeşitli farklılıklara rağmen her biriniz ayrı ayrı benim nezdimde değerli olan kullarım! Etrafınıza dikkatli bir şekilde bakacak olursanız eğer güneşin doğuşunun ve batışının belirli bir düzende akıp gitmesi,  canlıların çoğunluğunun çift olarak yaşaması,  yerkürenin bazı yerlerinin dağlık, bazı yerlerinin düz, bazı yerlerinin çöl, bazı yerlerinin ağaçlık ve serin olması, bazı yerlerinin de okyanus suları ile kaplı olması sebepsiz değildir. Hepsinin de benim oluşturduğum kâinat yasasında ve bu yasanın akışı içinde bir görevi ve bir düzeni vardır. Sizlere, bu düzenin yasalarını ilmî ve bilimsel  düzeyde düşünüp araştırıp öğrenmek görevini veriyorum. Benim yasalarımı ne kadar düşünür, araştırır ve bu yasaların bir kısmının işleyiş nedenlerini ve kendi içindeki dinamiklerini öğrenip  kendi imkânlarınız dahilinde  kullanıp hayatınıza geçirebilmeyi ne kadar başarırsanız  ve bu anlamda öğrendiklerinizi sonraki kuşaklara doğru şekilde aktarırsanız bana o kadar yakın olursunuz. Ben, benim yasalarıma akıl erdirmeye çalışan ve bu doğrultuda  çaba sarf eden kullarımla her an birlikteyim. Bana yapabileceğiniz en güzel ibadet, kendinizi, çocuklarınızı, toplumunuzu ve diğer insanları, bilimin ışığında çalışır ve gelişir halde tutmanız ve aynı zamanda öğrendiklerinizi bir birinizle paylaşmanızdır.
  • Aranızdaki çeşitli farklılıklara rağmen her biriniz ayrı ayrı benim nezdimde değerli olan kullarım! Devasa  bilgim  ve kudretim ile  sizi ve sizin dışınızdakileri yaşatacak uygun bir yer kürenin yaratılması için uygun koşulları devreye soktum.  Bu koşullar, içinde yaşadığınız kâinatın yassına göre ve benim bilgim dahilinde nüzul etti.  Üzerinde yaşadığınız yerküre, benim bizzat var edip savurduğum  kâinat yasalarına uygun olarak, sizin günlerle ve yıllarla ifade etmekte  zorlanacağınız uzun bir dönemde oluştu. Umulur ki gün gelir, sizden sonraki kuşaklar, bu yasaları inceleyip öğrenirler ve bu yasaların  zerre kadarına vakıf olurlar. O günler geldiğinde, ilmin ve bilimin sınırlarını, kendinize ve başkalarına zarar vermeden aşabildiğiniz kadar aşın, gidebildiğiniz yere kadar gidin.
  • Ey kulum! Sana, Tanrın dünyayı kaç günde yaratmıştır, bize kesin bir şey söyle diye sorarlarsa onlara De ki: Kâinattaki her şey hareket etmekte ve çalışmaktadır. İçimize çektiğimiz hava bile yeri gelir rüzgâra kapılır ilerler. İnsan,  hayatın yasalarına dair bilgileri, oturduğu yerden el açtığı Tanrısından hazır olarak duymak için  yeryüzüne gönderilmedi . İnsan, bir tohumun toprağa nasıl ekildiğini ve nasıl büyütülüp nasıl hasat edildiğini öğrenebilmişse, diğer bütün yasaların da ve dünyanın kaç günde yaratıldığı bilgisini de zamanı geldiğinde kendi çabası ile araştırıp öğrenmelidir. Kendisi öğrenemese bile torunları, torunlarının torunları mutlaka öğrenecektir.

HZ.YUNUS'UN ÜMMET SAYISI

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
KTZ, din, islamiyet, Hz Yunus, Hz.Yunus'un ümmet sayısı, Allah bilmiyor mu?, Kur'an insan ürünüdür, Saffat suresi, Saffat 147, Yüz bin veya daha fazla insana peygamber olarak gönderdik, YUNUS'UN ÜMMET SAYISI

Saffat Suresi 147. Ayet: Biz onu yüz bin veya daha fazla insana peygamber olarak gönderdik.
Bu ayette bahsedilen Peygamber Hz Yunus’dur. Ayette geçen “yüz bin, veya  daha fazla” gibi mantıksız ve kararsız ifadenin  Kur’an tefsircileri tarafından açıklamaları genel olarak şu şekildedir:

“Allah, bir Peygamberi kaç kişiye gönderdiğini elbette bilir ve eğer Allah istese idi tam sayıyı verirdi fakat tam sayıyı bildirmemeyi tercih etti.”

Ayetin ikinci izah şekli de şöyledir:

Aslında Hz Yunus, yüzbin insandan daha az insana Peygamber olarak gönderilmiştir ama zamanla bu sayı artmış ve yüzbin sayısını geçmiştir. Bu yüzden de bu ayeti “Onu yüz bine peygamber gönderdik. Hattâ artıyorlardı da.” Şeklinde anlamak daha doğrudur.

Fakat ayetin orijinal Arapçası bu ayetin bu şekilde anlaşılmasını olanaksız kılıyor. Eğer Allah, ayetin bu şekilde anlaşılmasını istese idi yani peygamberin önce yüz bin kişiye ya da daha azına gönderilip daha sonra bu kişilerin sayısının  arttığını  anlatmak isteseydi aşağıdaki gibi kesin  ifadelerden birini  gönderirdi.

“Onu yüz bin civarında insana peygamber olarak gönderdik.” Derdi.

Ya da aşağıdaki gibi bir ifade kullanılabilirdi.

“Onu yüz bin kişilik bir insan topluluğuna gönderdikten sonra sayıları daha da arttı ve artık daha kalabalık bir topluluğa hitap etmeye başladı.” Diyebilirdi.

Veya “Onu yüz bin civarında kalabalık bir insan topluluğuna gönderdik ve o topluluk  daha da kalabalıklaştı.” Şeklinde de ifade edebilirdi.

BU AYETİ  BİR TANRININ DEĞİL DE KARARSIZ KALMIŞ BİR İNSANOĞLUNUN YAZDIĞI O KADAR AÇIK Kİ!

TEVRAT VE KUR'AN'DA ANLATILAN YARATILIŞ ÖYKÜSÜ

Yazan: Mehmet W. Gündoğdu
MWG, din, islamiyet, musevilik, yahudilik, Tevrat'ta yaratılış, Kur'an'da yaratılış, Kur'andaki çelişkiler, Tanrı'nın insan ve dünyayı yaratışı, Yaratılış öyküsü, Tevrat ve Kur'an Tevrat, Yaratılış 1. bölümden aynen aktarılmıştır:
“Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı. Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrının Ruhu suların üzerinde dalgalanıyordu. Tanrı, "Işık olsun" diye buyurdu ve ışık oldu. Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıktan ayırdı. Işığa "Gündüz", karanlığa "Gece" adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ilk gün oluştu. Tanrı, "Suların ortasında bir kubbe olsun, suları birbirinden ayırsın" diye buyurdu. Ve öyle oldu. Tanrı gök kubbeyi yarattı. Kubbenin altındaki suları üstündeki sulardan ayırdı. Kubbeye "Gök" adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ikinci gün oluştu. Tanrı, "Göğün altındaki sular bir yere toplansın, kuru toprak görünsün" diye buyurdu ve öyle oldu. Kuru alana "Kara", toplanan sulara "Deniz" adını verdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü. Tanrı, "Yeryüzü bitkiler, tohum veren otlar, türüne göre tohumu meyvesinde bulunan meyve ağaçları üretsin" diye buyurdu ve öyle oldu. Yeryüzü bitkiler, türüne göre tohum veren otlar, tohumu meyvesinde bulunan meyve ağaçları yetiştirdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve üçüncü gün oluştu. Tanrı şöyle buyurdu: "Gök kubbede gündüzü geceden ayıracak, yeryüzünü aydınlatacak ışıklar olsun. Belirtileri, mevsimleri, günleri, yılları göstersin." Ve öyle oldu. Tanrı büyüğü gündüze, küçüğü geceye egemen olacak iki büyük ışığı ve yıldızları yarattı. Yeryüzünü aydınlatmak, gündüze ve geceye egemen olmak, ışığı karanlıktan ayırmak için onları gök kubbeye yerleştirdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve dördüncü gün oluştu. Tanrı, "Sular canlı yaratıklarla dolup taşsın, yeryüzünün üzerinde, gökte kuşlar uçuşsun" diye buyurdu. Tanrı büyük deniz canavarlarını, sularda kaynaşan canlıları ve uçan çeşitli varlıkları yarattı. Bunun iyi olduğunu gördü. Tanrı, "Verimli olun, çoğalın, denizleri doldurun, yeryüzünde kuşlar çoğalsın" diyerek onları kutsadı. Akşam oldu, sabah oldu ve beşinci gün oluştu. Tanrı, "Yeryüzünde çeşitli canlı yaratık, evcil ve yabanıl hayvan, sürüngen türetsin" diye buyurdu. Ve öyle oldu. ("Sürüngen": İbranice sözcük fare, böcek gibi öteki kara hayvanlarını da kapsıyor.) Tanrı çeşitli yabanıl hayvan, evcil hayvan, sürüngen yarattı. Bunun iyi olduğunu gördü. Tanrı, "İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım" dedi, "Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun." Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu. İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı. Onları kutsayarak, "Verimli olun, çoğalın" dedi, "Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun. İşte yeryüzünde tohum veren her otu, tohumu meyvesinde bulunan her meyve ağacını size veriyorum. Bunlar size yiyecek olacak. Yabanıl hayvanlara, gökteki kuşlara, sürüngenlere -soluk alıp veren bütün hayvanlara- yiyecek olarak yeşil otları veriyorum." Ve öyle oldu. Tanrı yarattıklarına baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve altıncı gün oluştu. Gök ve yer bütün öğeleriyle tamamlandı. Yedinci güne gelindiğinde Tanrı yapmakta olduğu işi bitirdi. Yaptığı işten o gün dinlendi. Yedinci günü kutsadı. Onu kutsal bir gün olarak belirledi. Çünkü Tanrı o gün yaptığı, Yarattığı bütün işi bitirip dinlendi.”

Tanrı tarafından Musa peygambere geldiğine inanılan, Musevilerin kutsal kitabı eski ahit- Tevrat; evren ve yeryüzünün, canlı cansız her şeyin altı günde yaratılıp tamamlandığını, yedinci günün Rab tarafından kutsandığını –bazı çevirilere göre tanrının dinlendiğini- anlatıyor.
Kur'an bir ayette “Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır…(Araf Suresi- 54) diyerek Tevrat’ta yazılanları birebir onaylıyor. Aynı Kur'an bir başka ayette “Ve bizim buyruğumuz tektir, göz açıp kapayıncaya kadar olup biter.” (Kamer suresi- 50) diyerek kendi kendini yalanlamaktadır. Her şeyi ol demekle oldurabilen tanrı, evreni neden altı günde yaratmıştır? Kur'an ayetlerinden birkaç örnek daha verelim: “Birşeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir.” (Yasin suresi, 82); “Gökleri ve yeri -bir örnek edinmeksizin- yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir.” (Bakara suresi, 117)

Tevrat’ta ve ardından Kuran’daki yaratılış anlatımlarının; en büyük yaratıcı Allah inancıyla nasıl da ters düştüğü görülüyor. Kutsal kitaplar getirdikleri inanç sistemiyle çelişebilir mi? Ne yazık ki çelişiyorlar. Sonsuz yaratma gücü yalnızca Allah’a aitse, Allah canlı cansız her şeyi “ol” dediğinde oldurabiliyorsa; her şeyi yaratması neden altı gün sürmüştür? Oysa Allah’ın saniyenin kırk milyonda biri kadar bir süre içinde, bildiğimiz bilmediğimiz her şeyin milyonlarcasını yaratabilecek bir güce sahip olması gerekir. Tek tanrılı dinlerin temel inancı böyledir. Üç dinin üç kutsal kitabı da hem bu vurguyu yaparken, hem de altı günde evren yaratılıyor. Üstelik en bozulmamış tek kaynak olarak bilinen İslam’ın Kuran’ı da yaratılışın altı gün sürdüğünü anlatarak kendisiyle çelişmektedir.

Tevrat’tan anladığımıza göre; Allah bir şeyi yarattıktan sonra durup bakıyor ve yarattıklarını beğeniyor. Yani önce bir yaratma denemesi yapıyor, sonra yaptığını beğeniyor. Demek ki yarattığı bir şeyi beğenmezse onu yok edecek. Allah ne yaptığını, ne yapacağını sonsuz gücüyle bilip yapabiliyorsa; böyle bir denemeyi neden yapsın? Geçmişi ve sonsuz geleceği bilmeden, deneme- yanılma yoluyla yaratan bir tanrı olabilir mi? “İnsanı kendi biçimimize göre yaratalım” diyen bir tanrı düşünebiliyor musunuz? Allah şekilden, mekândan ve bildiğimiz her varlıktan münezzehse, dört kutsal kitap da böyle yazıyorsa; Tevrat’ta anlatılan, Allah’ın münezzeh olan kendi biçimiyle insanı yaratması büyük bir çelişki oluşturmuyor mu? Kuran’a girmese de İslam inancı içinde de “Allah”ın insanı yaratırken kendi biçiminden yarattığı” inancı yaygındır. Bu inanç, hadis kitaplarının hemen hepsinde vardır.

Tevrat ve İncil’i aslı bozulmuş kitaplar olarak kabul edip, inanmasanız bile Kuran’da geçen altı günde yaratış ayeti nasıl açıklanabilir?

Zebur, Tevrat, İncil’, Kuran kitapları hep tek yaratıcı Allah inancını savunmasına karşın; kendi içlerinde çelişkiler vardır. Bu kitaplarda anlatılan olaylardan pek çoğu isim ve yer değiştirerek bir başka dinin içine girebilmiştir. Sumer ve eski Mısır inancını, tapınma biçimlerini, efsanelerini her üç dinin içinde olduklarını görmemek ya da görmek istememek insanların düşünce ve sorgulama yetilerini zincire vurmaktır.

Zebur ve İncil yaratılıştan hiç söz etmez. Zebur şiir ve dua kitabıdır. İncil’in bir bölümünü de eski ahit adıyla Zebur ve Tevrat oluşturmuştur. Tevrat’ta anlatılanları yinelememek için İsevilerce geçerli olan dört İncil’e yaratılış konusu katılmamıştır. Kuran’daki yaratılış ayetleriyse Tevrat’tan alınmış bire bir kopyalamadır. Tevrat’ın ana kaynağı da Sumerlerin inançlarıdır.

KUR'AN'A GÖRE KAFİRLER

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
KTZ, din, islamiyet, Kur'an'a göre kafirler, Tahrim suresi 9.ayet, Tahrim 9, İslamda kafirler, Kur'an'da kafir, Kafirlere sert davran, Dinler ayrıştırır, Kur'an'da şiddet, KUR'AN'A GÖRE KAFİRLER

Tahrîm Suresi 9. Ayet: Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!

Dünya şu an öyle bir savaş halinde ki bir taraftan emperyalist ülkelerin cahilleri kullanarak  para ve petrol uğruna başlattığı ve yürüttüğü savaşlar, diğer taraftan kendilerine İslâm mücahitleri dedikleri teröristler. Din adı altında kurulan ve akıl almaz vahşetlerle cinayetler işleyen, kadınlara tecavüz eden teröristleri yererken bu teröristlere silah üretip satan ülkeleri de göz ardı etmiyorum. Müslüman olduğunu söyleyen ve Peygamber aşığı olan bir terörist gurup, bu ayeti okuduğunda ne hissedecektir? Fas’ta, dini  bir terör örgütünün milisleri tarafından iki kadının başı kesildikten sonra bir çok kişi “İslâm böyle bir din değildir” nidaları attı.  Müslüman dünyası Hz Muhammed konusunda o kadar hassastır ki bazen Peygamberin yaşantısı yani sünneti, Allah’ın emirlerinden daha ağır basar. Öyle ki namazlarda kılınan sünnet, farzdan fazladır. Peygamberin yaptığı her şeyi kendisine yol edinen bir Müslüman, Allah’ın Peygamberine verdiği bu emri neden kendine verilmiş gibi saymasın ya da Kâfirlere ve Münafıklara karşı cihad eden ve onlara karşı sert davranan Peygamberlerini neden örnek almasınlar?


Bu ayetten anladığımız kadarıyla kâfirler çok fena insanlar. Ayette sözü edilen kâfirlerin Peygamber döneminde yaşayan kâfirler olduğunu ve onların kastedildiğini söyleyebilirsiniz fakat o dönem kâfirlerinin hepsi de kötü müydü? Ya da İslâm’ın yayılma dönemlerinde sonradan İslâm’ı kabul edenler, Müslüman olduktan sonra çok iyi insanlar mı olmuş oluyorlardı bir den bire? Şu an İslâm dünyasında Kâfirden kasıt  Müslüman olmayan herkestir. Bazılarına göre ise Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Yahudilik dinine yani üç büyük İlâhi dine tabi olmayanlar kâfir olarak nitelendirilirler.

Yani Japonya’da grip olduktan sonra hiç kimsenin uyarmasına gerek kalmadan “başkalarına  hastalığım  bulaşmasın” düşüncesi ile sokağa çıkarken, çarşıda dolaşırken ağzına maske takma nezaketini gösteren kişiler kâfirdir. Ya da kendi ülkesinde çok güzel imkân ve olanaklar içinde yaşama imkânı varken Afrika’daki çocuklara eğitim vermek için Afrika’da fakir bir mahalleye taşınıp düşük bir maaşla çalışmaya başlayan ve deist olan insan kâfirdir. Amazon ormanlarının ortasında medeniyetten habersiz yaşarken avladığı hayvanın önünde diz çöküp “Ailemin ve kabilemin karnını doyurmak için seni öldürmek zorunda kaldım, bu yüzden senden çok özür diliyorum, lütfen beni affet” diye  yalvaran ve  çok gerekmedikçe bir tek ot parçasını bile toprağından söküp atmayan bu adam İslâm dinine göre kâfir sınıfına girer. Müslümanlıkta, senin dünya hayatında nasıl birisi olduğunun, kime faydan dokunduğunun  önemi vardır  ve yoktur. Vardır, eğer kâfir değilsen yani Allah’ın varlığını kabul ediyorsan. Yoktur, eğer İslâm dışındaki  iki  büyük İlâhi dinden birine iman ediyorsan ya da tümden dinsiz isen.

ALLAH VE ZEUS

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
din, islamiyet, KTZ, Allah, Allah ve Zeus, Ra'd suresi, Rad suresi, Allah ve gök gürültüsü, Kader, Kader mi azap mı?, Ölüm vakti gelen biri ALLAH VE ZEUS

Ra`d 12: "O, korku ve ümit vermek için size şimşeği gösterendir, yağmur yüklü bulutları meydana getirendir."

Diyanetin tefsirine göre yukarıdaki ayeti, yağmurdan fayda görecek insanların yağmurun habercisi olan şimşeğin sesini  duyduklarında yağmurdan yana ümit edeceklerini fakat yağmur yağdığında ıslanacak eşyaları olanlar veya yıldırımın düşmesinden endişe edecekler için de şimşeğin korku vesilesi olacağından  ve bu yağmur yüklü bulutları Allah’ın meydana getirdiğinden bahseder. Burada anlaşılamayacak bir şey yoktur. Gelelim 13 üncü ayete:

Ra`d 13: "Gök gürültüsü Allah’ı överek tenzih eder; O’nun korkusundan dolayı melekler de buna katılır. Onlar Allah hakkında tartışıp dururken O, yıldırımlar gönderip bunlarla dilediğini çarpar. O’nun azabı pek şiddetlidir."

Lütfen bu ayetin her cümlesini ve her kelimesini hazmederek okuyun. Gök gürlemesi bulutların arasında oluşan şimşeğin sesidir aslında. Şimşek oluşurken hem ses çıkar hem de bir ışık patlaması oluşur fakat ses ışıktan daha yavaş olduğu için önce daha hızlı olan ışığı görürüz, ses ise daha yavaş olduğu için ışıktan sonra duyulur. Bilimsel olsun ya da olmasın eğer bütün tabiat olayları Allah’ı tespih eden durumlarsa bunu böyle kabul edip, buna böyle mecazi anlam yükleyip  birinci ve ikinci cümleyi geçelim.


Sıra geldi kırmızı renkli cümleye. Yakın çevrenizde, iyi bir insan olmasına rağmen yıldırım çarpması sonucu hayatını kaybeden insanlar oldu mu? Ya da yıldırım çarpması sonucu evi yanan. Veya yıldırım çarpması sonucu yola devrilen ağacın, içinde kadın, çocuk, bebek gibi bir çok masum ve hatta dindar insanın da olduğu bir otobüsü devirerek ya da ezerek içindeki insanların ölmesine veya yaralanmasına yol açan bir duruma şahit oldunuz mu veya böyle bir talihsiz olayın yaşandığını duydunuz mu?  Dünyada bunun bir sürü örneği var. Şimdi kırmızı renkli cümleyi bir daha okuyun. Eski mitolojik tanrıların özelliklerini hiç okudunuz mu? Gökyüzünün efendisi olarak bilinen Yunan Tanrısı Zeus, genel  inanca göre ve hatta hatırlayabildiğim kadarıyla bazı animasyon  videolara da konuş olmuş ve bulutların üzerine kurulup, sinirlendiği her şeye elindeki asası ile şimşekler gönderen bir İlâh konumunda canlandırılmıştır. Bu durum zaten Zeus ile ilgili eskinin insanlarının genel inancının bir canlandırmasıdır. Yunan Tanrısı Zeus ile İslâm’ın Tanrısı Allah arasında, bu bakımdan bir benzerlik var mı acaba? Yunan Tanrıları, tarihin tozlu raflarına karışıp gittiği için eski bir masal olarak kaldı fakat İslâm dini bu zamana kadar gelebildiği için hem yorumlama, hem ayetlere mecazi anlamlar yüklemek bakımından kendini oldukça geliştirdi. Ra’d Suresi 13 üncü ayeti biraz daha inceleyelim:

Ra`d 13: "Gök gürültüsü Allah’ı överek tenzih eder; O’nun korkusundan dolayı melekler de buna katılır…."

Dikkat ederseniz Kur’an’da yer alan Allah’ı tenzih etmek, O’na ibadet etmek gibi terimlerin önü  sonu  KORKUDUR genellikle. Korkarsınız, günahtan kaçarsınız, ibadet edersiniz ve Allah merhametini göstertip ya sizi cennetine alır ya da affeder. Dünyanın bütün insanlarının ve bütün milletlerinin üzerinde hemfikir oldukları en değerli duygunun yani Sevginin ve Saygının Kur’an içinde zikredildiğine pek rastlamamışımdır. Varsa da çok az. Ayetin ilk cümlesine göre gök gürültüsü, doğal yapısına ve işleyişine rağmen, bizim farkına varmadığımız bir şekilde kendisini yaratanı yani Allah’ı övüp zikrediyor ve Allah’tan korkularından dolayı Melekler de Gök gürültüsünün bu zikrine katılıyorlar.  Melekler acaba hisleri olan varlıklar mıdır? Yani sevebilirler mi? Korku duyguları olduğuna göre her halde sevgi duyguları da vardır. Neysem biraz sesli düşündüm galiba. Devam edelim:

Ra`d 13: "… Onlar Allah hakkında tartışıp dururken O, yıldırımlar gönderip bunlarla dilediğini çarpar. O’nun azabı pek şiddetlidir."

Ra’d Suresinin 13 üncü ayetinin son iki cümlesini makul ve mantıklı bir şekilde açıklamaya yönelik hiçbir yorum ve tefsir bulamadım. Bundan 20 sene önce, çevremizde iyi niyeti ile tanınan, 3 yaşında çocuğu olan ve ayrıca dört aylık hamile olan gencecik bir kadın, üzerine yıldırım düşmesi ile hayatını kaybetti, arkasında gözü yaşlı insanlar bırakarak.  Bu ayetteki “…O, yıldırımlar gönderip bunlarla dilediğini çarpar…” ifadesini zorlama ile kadere veya Sünnettullah denilen tabiat yasalarına ve benzerilerine  dolaylı olarak bağlasak bile ayetin sonundaki  “…O’nun azabı pek şiddetlidir.” İfadesini nereye koyacağız, neye yoracağız, hangi ifade ile bağlayacağız? “Ölüm vakti gelmiş insanın canını almaya gerekirse yıldırım da vesile olabilir” görüşünü doğru kabul edip bu ayete yorum olarak yapıştırmaya çalışsak bile yıldırım çarpması sonucu ölen iyi kalpli bir insanın durumunu, ayetin sonundaki Allah’ın azabı ile nasıl ilişkilendireceğiz? Vakti gelenin almışsın canını, Azap çektirmek nedir? Hadi buna da bir şeyler bulun ve deyin ki: “Yıldırım çarpması gibi şiddetli bir durumla ölen iyi kişiye yıldırımı Allah göndermemiştir, kader sonucu vukuu bulmuştur” falan filan deyin, kıvırın işte bir şeyler.