HABERLER
Dini Haber
din etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
din etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

DÜŞEN İLAHLAR | DÜŞEN MELEKLER

Yazan: Serdar Kaangil
SK, din, İslamiyet, Hristiyanlık, Musevilik, Dinlerde Melekler, Melekler, 4 büyük melek, Şeytan ve cinler, Şeytan cin mi?, Cehennemde cinler, Cinler ve insanlar, Eski ilahlar melekler, Melekler eski tanrılar mı?,

ÇOK TANRICILIKTAN TEK TANRICILIĞA MELEKLER


Çok tanrıcı dinlerin çoğunda büyük ve küçük tanrılar, iyi ve kötü tanrılar var. Genelde de bir yaratıcı baştanrı var ve diğerleri yardımcı tanrı gibi. Savaş tanrısı, Bereket tanrısı, Ölüm tanrısı, Kader tanrısı, Aşk tanrıçası, Deniz tanrısı, Sanat tanrıçası, Yağmur tanrısı bu ilahların başta gelenleri. Bu ilahların yaratıcı baştanrının emrinde yardımcı ilahlar olduğu ve tek tanrıcılığa geçişte toplumların bu ilahları meleklere dönüştürdüğü kuvvetle muhtemel. Meleklerin içinden aforoz edilenlerin ise şeytanlara ve cinlere dönüştüğü görülüyor.

Yazıtlar üzerinde yapılan çalışmalar,  çok tanrıcı dinlerin çoğunda bazı küçük tanrılara tapınmanın yanı sıra, aynı anda süper bir tanrıya da ibadetin yapıldığını ortaya çıkarmıştır. Bir baştanrının diğer bütün tanrıları kontrol ettiği veya dünyayı yaratmada ve gözetmede süper bir gücün olduğu inancı, tek tanrıcılığı oluşturmamaktadır. Fakat bu tür inançlara artan vurgu, tek tanrıcılığa, özellikle de diğer tanrıların varlığının ihracına yönelik bir eğilimi ortaya koymaktadır.

Bu kitabeleri yazan kişiler, gücü, diğer ilahi güçleri aşan ve tek başına yegane gücün sahibi olan en büyük bir tanrıya ibadet ediyorlardı ve onun Gök Tanrısı olduğuna inanılıyordu. Gök ona aitti. Daha küçük olan diğer tanrılar, onun elçileri ve vekilleriydi.

İslam öncesi Araplarda da baş tanrı inancını belirgin olarak görebiliriz. Bu inanç, Kur’an’da belirtildiği gibi İslam öncesi Arap şiirlerinde de net olarak görülür.

Kuran’daki ifadelere göre Allah’a bir baş Tanrı (En Büyük Tanrı) olarak inanan Mekkeliler, göklerin ve yerin onun tarafından yaratıldığını ve hatta bir anlamda onun mülkü olduğunu düşünüyorlardı. Ayrıca onu özellikle, ekinleri yeşertecek yağmuru yağdıran Tanrı olarak algılıyorlardı. Müminun 88. ayetinde müşrikler, bütün bunları, ‘Her şeyin melekûtunu elinde tutan, her şeyi koruyup kollayan fakat kendisi korunmaya muhtaç olmayan Tanrı’yı’ kabul eden kişiler olarak vasıflandırılmaktadır.

Şüphesiz ki bu düşünce, diğer alt tanrılardan aracılık etmeleri için istekte bulunma uygulamasının temelidir. Allah ilahlar kabilesinin en güçlü Seyyidi, diğer alt tanrılar ise dost oldukları kimselerin ricaları doğrultusunda o Seyyid katındaki etkinliklerini kullanmaya hazır diğer ileri gelenler gibi düşünülmekteydi.

Her ne kadar Kur’an’da “Lailaheillallah” yani Allah’tan başka ilah olmadığı çeşitli ayetlerde vurgulanmış olsa da, bu üst tanrı inancının izlerinin devam ettiği görülür.

“Allahuekber” ifadesindeki ekber’in anlamı daha büyüktür. İslam’da “en büyük olarak çevrilir. “Allah en büyüktür” ya da “Allah daha büyüktür” ifadesinde bir üst tanrı vurgusu belirgindir. Yine Saffat 125 ayetinde “Yaratıcıların en güzelini bırakıp Ba’le mi tapıyorsunuz?” ifadelerinden üst tanrı izleri açıkça görülmektedir.

Teixidor, The Pagan God adlı eserinde, meleklerden “Tanrının kutsal çocukları” diye bahseder (s. 14) ve Astarte’nin bir melek olarak düşünülebileceğini de ima eder (s. 38). Bu durumda Mekke’deki putperestlerin diğer tanrıları melek olarak görmelerinde şaşılacak bir şey olmamalıdır.

Baş tanrı Allah’ın dışındaki diğer tanrılar ve melekler  onlara tapanlar tarafından bir aracı yani şefaatçi olarak görülmekteydi. Kur’an’da da meleklerin şefaatçi olabileceğinden bahsedilir:

Necm 26: Göklerde nice melekler vardır ki Allah’ın dilediği ve razı olduğu kişiler hariç şefaatleri bir işe yaramaz.

Görülüyor ki putperestlerin melekleri şefaatçi görmesi Kur’an’da reddedilmemekte, sadece Allah’ın izin vereceği kimselere mahsus kılınmaktadır. Putperestlerin Lat, Uzza ve Menat gibi başmelekleri “Allah’ın kızları” olarak nitelediklerini biliyoruz. Yazının sonunda Tevrat’taki “Allah’ın oğulları” konusuna da değineceğiz.

İslam’da Melekler

İslam’da 4 büyük melek var.
Cebrail, Mikail, Azrail, İsrafil.

Mikail, Yahudiler için en önemli melektir. Baş melek olarak onu kabul ederler. Michael olarak geçer.

Fakat her nasılsa Kur’an’da “Mikail” olarak değil, “Mikal” olarak geçer.

Bakara 98: Men kâne aduvven lillâhi ve melâiketihî ve rusulihî ve cibrîle ve mîkâle fe innallâhe aduvvun lil kâfirîn.

Ama mealinde ve İslam’da Mikail olarak ifade edilir.

Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mikail’e düşman olan kimse inkar etmiş olur. Allah şüphesiz, inkar edenlerin düşmanıdır.

İslam’da Mikail’in görevi;
Rızk, bereket getirmek, ucuzluk, bolluk, kıtlık, pahalılık ve her maddeyi hareket ettirmek, bulut, yağmur, kar, dolu, rüzgar, fırtına ve benzeri tüm doğa olaylarını sağlamak olarak belirtilir.

Hak Taâlâ, atmosferde, yani hava denizinin içinde kardan ve doludan nice yüzbin dağlar yaratmıştır. Yerin bir tarafına kar, bir tarafına dolu gönderecek oldukta; bunlara vekil olan Mikail aleyhisselama emreder. O dahi vekili olan İsmail adlı meleğe emredip, murat eylediği yere, istediği kadar her tanesini bir melek koyar. Nitekim Hak Taâlâ: “Görmedin mi ki Allah, bulutları sürüklüyor; sonra bulutların arasını topluyor, sonra onu bir yığın haline getiriyor. İşte görüyorsun ki, yağmur bunların arasından çıkıyor. Allah, gökte dağlar halindeki birikintilerden dolu indiriyor da, dilediği kimseye bununla musibet veriyor, dilediğinden de onu bertaraf ediyor. Şimşeğin parıltısı neredeyse gözleri alıverecek.” (24/43), buyurmuştur.

Hak Taâlâ, bulutları, içleri boş ve latif biçimde yaratmıştır. onları, Mikail aleyhisselamın yardımcıları havada toplayıp, yere yakın getirdikte; gökyüzünü örtüp, kesif bir bulut olurlar. Hak Taâlâ, bulutların sevki için Ra’d adlı bir küçük melek yaratıp, onu, Mikail aleyhisselama tâbi kılmıştır. Onun demirden bir kırbacı vardır ki, kamçıyla bulutları develer gibi sevk eder. Vuruşunun şiddetiyle kırbacından ateş çıkar ki, ona şimşek derler. Eğer o ateşin kıvılcımı yere düşerse, ona yıldırım derler. O korkutucu gök gürültüsü, küçücük bir melek olan Ra’d’ın sadasıdır ki, Hak’kı hamd ile tesbih eder. O, bulutları yerlerine sevkedip gider. Nitekim Hak Taâlâ Kelam-ı Kadim’inde: “Gök gürültüsü, Allah’ı hamd ile tesbih eder; melekler de Allah’dan korkarak tesbih ederler,” (13/13), buyurmuştur. (Marifetname’den)

Yağmurları Allah’ın izniyle yağdıran Mikail ise;
Bu yağmur bombaları, nasıl Allah’ın izni alınmadan ve Mikail’i saf dışı bırakıp yağmur yağdırabiliyor? İlginç.

Şeytan’ın Cinlerden Olması ve Düşen Melekler

İsra 61: Hani, meleklere: “Âdem’e secde edin!” demiştik; onlar da secde etmişlerdi. Ama İblis secde etmemiş, şöyle demişti: “Çamur olarak yarattığın kişiye secde mi ederim?”

Kehf 50: Hani, biz meleklere “Âdem’e secde edin” demiştik de İblis dışında hepsi secde etmişti. İblis, cinlerdendi (cinlerden oldu).

Bu ayetlerde tereddüte düşüren; Allah’ın meleklere emir verdiği halde İblis’in cinlerden olduğunun belirtmesi.
Emir meleklere ve cinlere verilmiş olsa çelişki olmayacak. İblis cin ise meleklerin içinde ne işi var?

Ayette “cinlerdendi” şeklinde çevrilen “kâne mine-l cinni” ifadesinin tam karşılığı “cinlerden oldu“dur. Örneğin Sad suresi 74. ayette “İblis hariç ki, o kibirlendi ve kâfirlerden oldu.” şeklinde geçer. “Kafirlerden oldu” ifadesi de “kâne mine-l kâfirîn(e)” den çevrilmiştir.

Bu karışıklığın sebebi, “Düşen Melekler” konusunun anlaşılamamış olmasındandır.
İslamdan önce Hristiyanlık ve Musevilikte meleklerin bir kısmının meleklikten cine düşürüldüğüne inanılır.

“Sonra solundakilere şöyle diyecek: ‘Ey lanetliler, çekilin önümden! İblis’le melekleri için hazırlanmış sönmez ateşe gidin!” (Matta 25:41)

“Tanrı günah işleyen melekleri esirgemedi; onları cehenneme atıp karanlıkta zincire vurdu. Yargılanıncaya dek orada tutulacaklar.” (2. Petrus 2:4).

Hristiyanlara göre meleklerin 1/3’ü bu şekilde cine dönüştürülmüştür. Bunlar genelde asi meleklerdir ya da şeytanın tarafını tutanlardır. Şeytan da Tanrıya isyan ettiği ve Tanrının yerine geçmek istediği için meleklikten düşürülmüş ve cin yapılmıştır. Kovulmadan önceki adı, “Işık Taşıyıcı” anlamında “Lucifer“dir. Üstelik Lucifer’in düşmeden önce başmelek olduğuna inanılır.

"Büyük ejderha -İblis ya da Şeytan denen, bütün dünyayı saptıran o eski yılan- melekleriyle birlikte yeryüzüne atıldı.” (Vahiy 12:9).

Bu farklılıkları da Kutsal kitaplar arasındaki çelişkiler arasına katabiliriz.
İslam, cinlerin ateşten, meleklerin nurdan yaratıldığı inancıyla Hristiyan ve Musevilerden farklı bir inanç ortaya koymuştur. Dolayısıyla “meleklerin düşüşü”nü de reddeder. Sonuçta da şeytan konusu muğlak kalır.

Cinler dumansız ateşten yaratılmışlar.
Kur’an’a göre cinlerin de cehennemlik olanları var.
Bu noktada birçok insanın kafası karışıyor “Ateş yanar mı?” diye.
Bu bildiğimiz ateş olsaydı, herhangi bir cin insana yaklaşınca yakabilirdi.
Nasıl ki insan bedeni toprak değilse, cin bedeni de ateş değil.

Yine Kur’an’a göre bunların müslüman olanları da var, gayrimüslimleri de.
Bir kısmı da satanist tabi. İnsanlar gibi onların da çoğu cehennemlik.
Cennetlik olanları yine farklı boyutta mı yer alacaklar cennette? *bilinmiyor.
Onların da peygamberleri var. Kur’an okuyanları, dinleyenleri var.
İnsan bedenine girdikleri gibi, tüm hayvanların bedenine girebiliyorlar.
Çıkartılmaları da cin uzmanlarına, medyumluk yetisi olanlara kalıyor tabi.
Peygamberler ise bu konuda en uzman olanları.
Tevrat cinciliği yasaklamış olduğu ve cincilik yapanları ölümle cezalandırdığı halde, İslam’da ve Hristiyanlıkta cincilik yaygındır. Bunun nedeni de bizzat peygamberlerinin cin kovma rivayetleridir. Hele İsa tam bir cincidir. İncillerdeki mucizelerinin bir kısmı cin çıkartma ile ilgilidir.

Hristiyanlık ve Musevilikte Melekler

Hristiyanlıkta melekler keruv, seraf ve başmelek olarak sınıflandırılır.

Yahuda 9’da Mikail’in baş melek olduğu yazılıdır. Ancak bütün meleklerin başı mı olduğu yoksa başka baş melekler de mi olduğu belirtilmemiştir.

Yahuda 9: Oysa Başmelek Mikail bile Musa`nın cesedi konusunda İblis`le çekişip tartışırken, söverek onu yargılamaya kalkışmadı. Ancak, “Seni Rab azarlasın” dedi.

Musevilikte meleğin İbranicesi mal’akh’dır. Büyük melekler Michael, Gabriel, Rafael, Uriel  ve ölüm meleği Malah Hamavet’dir. Tevratta Mikail’den baş önder olarak söz edilirken, Cebrail herhangi bir sıfatla anılmaz. Sadece isminin geçmesinden dolayı büyük meleklerden sayıldığını anlamaktayız. İslam’da ise Cebrail öne geçirilmiş, başmelek haline gelmiştir. Kur’an’da sadece Cebrail için “Ruh” olarak bahsedilir. “Ruh ve melekler” yani “Cebrail ve melekler” denilerek Cebrail diğer meleklere göre ayrı bir mertebede tutulur.

1- Michael: Anlamı: Kim Tanrı gibidir?
2- Gabriel: Anlamı: Tanrı adamı.
3- Uriel: Anlamı: Tanrı ışığımdır.
4- Rafael: Anlamı: Tanrı iyileştirdi.

Burada adı edilen melekler , hemen hemen hiç değiştirilmeden İslamiyet’e aktarılmıştır. Yalnız önemleri değişmiş , Mihail’in yerine Gabriel (Cebrail) gelmiştir. Meleklerin , eski dönemlerde Tanrı sayıldıkları adlarından anlaşılmaktadır. Çünkü adlarının sonundaki “el” Tanrı demektir. Cebrail , Cebr Tanrı anlamına gelir.

Melekler, Ortadoğu kökenli dinlerin tümünde vardır ve ilahi varlıklardır. İnsanlar gibi yiyip-içmediklerine, uyumadıklarına, cinsellikleri olmadığına inanılır. Sadece dünyaya gelip insanlarla iletişim kurarken insan kılığında geldikleri, insanlar gibi yiyip içtikleri belirtilir.

Meleklere inanış Mecusilikte de etkilidir. Bu dinde İslamiyet’teki Cebrail’in görevine benzeyen bir görev yapan Vohu Manah vardır. Bunun daha eskilerdeki adı Ameşe Spantes idi.

Sabiilerde ise Cebrail biçiminde anlatılan melek zaman zaman yaratıcı durumunda da ortaya çıkar.

Şimdi Tevrat’ın Yaratılış 6. Bölümünün ilk ayetlerine bakalım:

Yeryüzünde insanlar çoğalmaya başladı, kızlar doğdu.
İlahi varlıklar insan kızlarının güzelliğini görünce beğendikleriyle evlendiler.
İngilizcesinde “ilahi varlıklar” “sons of god” olarak geçmekte. Yani “Tanrının oğulları”. İlahi varlıklar olarak çevrilmesi için “Divine Entities” olması gerekirdi.
Yorum sizin!

İSLAM’DA SÜT KARDEŞLİĞİ

Yazan: Pante
PT, din, islamiyet, İslam'da süt kardeşliği, Süt kardeşlerin evliliği, Süt anne, Hammurabi kanunları, Hammurabi emzirme kanunu, Kayıp emzirme ayetleri, Muhammed'in emzirme emri,

İSLAM’DA SÜT KARDEŞLİĞİ


İslâm’da evlenme engeli taşıması bakımından “doğurmak” ile “süt vermek” arasında hiçbir fark yoktur. Süt anne ile evlenmek haram olduğu gibi, süt kardeşlerle evlenmek de haramdır. Hatta torunlarına bile aralarında evlenmek haram kabul edilmiştir. İslam’da süt evliliklerindeki yasağın formülü şudur: “Emenin emzirene nefsi haramdır, emzirenin emene nesli haramdır.” Sütün miktarı kimi İslamcılara göre 1 damla da olsa kural geçerlidir. Kimilerine göre ise midesine inecek ölçüdedir. Kur’ân, kendisiyle evlenilmesi haram kılınan kadınlar arasında, “süt anneleri ve süt kız kardeşleri” de sayar.

Nisa-23: Size şunlarla evlenmek haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, -eğer anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur- öz oğullarınızın karıları, iki kız kardeşi (nikâh altında) bir araya getirmeniz. Ancak geçenler (önceden yapılan bu tür evlilikler) başka. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

Hadislerde ise “Süt emmek, soy bağının haram kıldığı her şeyi haram kılar” denmiştir.

Hz. Ali (r.a.) anlatıyor: “Ben: “Ey Allah’ın Resulü! Siz niye bizi bırakıp da Kureyş’e rağbet gösteriyorsunuz?”  demiştim. Bana:
“Yanınızda rağbet göstereceğim bir (kadın) var mı?” dedi. Ben:
“Elbette Hamza’nın kızı var!” dedim. Bunun üzerine:
"O bana helal olmaz. Çünkü o, benim süt  kardeşimin kızıdır”  buyurdular."
[Müslim,  Rada 11, (1446); Nesâî, Nikah 50, (6 , 99).]

Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor: “Kur’an  olarak inenler meyanında “Malum on emme ile haram sabit olur” ayeti de vardı. Sonra (Rab Teala) onları, malum beş emme ile neshetti. Bu (beş emme) ayetleri, Kur’an’ın okunan ayetleri arasında iken Aleyhissalâtu vesselâm vefat etti.”
[Müslim, Rada 24, (1452); Muvatta, Rada 17, (2, 608); Ebu Davud, Nikah 11, (2062); Tirmizî, Rada 3, (1150); Nesaî, Nikah 51, (6, 100).]

Ukbe İbnu’l-Haris (radıyallahu anh)’in anlattığına göre, “Ukbe, Ebu İhab İbnu Aziz’in kızı [Ümmü Yahya] ile evlenmişti. Kendisine [siyah] bir kadın gelerek:
“Ben Ukbe’yi ve onun evlendiği kızı emzirmiştim!” dedi. Ukbe kadına:
“Ben senin onu (gerçekten) emzirdiğini bilmiyorum. Bana (daha önce) söylemedin de!” dedi. [Ebu İhab ailesine gidip  sordu. Onlar bilmediklerini söylediler. Ukbe bunun üzerine] bineğine atlayarak Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı görmek üzere Medine’ye gitti. Aleyhissalâtu vesselâm:

“(Süt kardeşi olduğunuz) söylendikten sonra  nasıl beraberliğiniz devam eder? [Onu derhal bırak!]” buyurdular. Ukbe hemen hanımından ayrıldı. Kadın da başka  koca ile nikah yaptı.”
[Buharî, Şehadat 4, 13, 14, İlm 26, Büyu 3, Nikah 23; Tirmizî, Rada 4, (1151); Ebu Davud, Akdiye 18, (3603, 3604); Nesâî, Nikah 57, (6, 109).]

İmam Malik’in Muvatta adlı kitabında yazılan rivayete göre;   (Peygamberin ölümünden sonra) Ayşe, erkekleri kız kardeşi Ümmü Kulsum’a ve erkek kardeşinin kızlarına gönderir, onlardan süt emzirir, böylece Ümmül Müminin Ayşe, onlarla hicapsız olarak görüşmeyi kendine helal bilirdi. Çünkü Ayşe’nin içtihadına göre bu erkekler artık ona mahrem oluyorlardı!

îbn Şihab’a büyüğün emmesinin hükmü sorulunca, bu hususta, Urve b. Zübeyr bana şunları haber verdi dedi: «Resûlul-lah’ın ashabından Bedir muharebesinde bulunan Ebû Huzeyfe b. Utbe b. Rabia, Resûlullah’ın Zeyd b. Harise’yi oğulluk edindiği gibi, azadlısı Salim’i oğulluk edinip evlendirdi. Onu oğlu gibi görü­yordu. Kardeşi Velid'in kızı Fatıma ile evlendirdi. Fatıma

Kureyş’in en güzide genç kızlarından olup ilk hicret edenlerdendi. Allah Teâlâ, Zeyd b. Harise hakkında: «Onları (oğulluklarını­zı) babalarının adiyle çağırın. Bu, Allah indinde daha doğrudur. Eğer babalarını bilmiyorsanız onlar dinde kar­deşleriniz ve dostlarınızdır.» Ahzab-5 âyetini indirince bu oğulluklar babalarına verildi. Babaları bilinmiyorsa, velilerine verildi. O sı­rada Ebû Huzeyfe’nin hanımı Amir b. Lüey kabilesine mensup olan Süheyl’kızı Sehle Resûlullah’a gelerek:

Ey Allah’ın Peygamberi, Biz Sâlim’i çocuğumuz gibi görü­yorduk. Yanımıza serbestçe girip çıkıyordu. Benim başım açık oluyor. Evimizde yalnız bir oda var. Salim hakkında ne buyurur­sun? Yanımızda kalabilir mi?» deyince, Resûlullah (s.a.v.):
Onu beş defa emzir süt oğlun olur.» (Yanına girip çık­ması caiz olur.) buyurdu. Sehle dediği gibi yaptı. Böylece Salimi süt oğul sayardı. Hz. Aişe de yanına girmesini arzu ettiği kimseye bu hükmü uygulardı. Kız kardeşi Ümmü Gülsüm ve erkek kardeş­lerinin kızlarına, yanma almasını arzu ettiği erkekleri emzirme­lerini emrederdi. Ama Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) diğer ha­nımları bu emme ile hiç kimseyi yanlarına kabul etmezlerdi ve: «Hayır, Allah’a yemin ederiz ki Resûlullah’ın Sehle’ye emri sadece Sâlim’in emmesine mahsus bir ruhsattır. (Başkalarının bu hük­mü uygulamaları doğru olmaz.) Hayır, Allah’a yemin ederiz ki, bu emme ile hiç bir kimse yanımıza giremez.» derlerdi.

Ibn Abdilber der ki: Bu, müsnede (yani mevsul türüne) giren bir hadistir.   (…) •Sehle’nin Sâlim’i emzirmesi, memesinden süt sağıp Sâlim’e içirmesi ile ol­muştur. Yoksa yabancı bir erkeğin yabancı bir kadının memesini emmesi şöyle dursun, dokunması, hatta bakması bile caiz değildir. Bu hadisle, Hz. Aişe’nin amel ettiğini, Resûlullah’ın diğer hanımlarının amel etmedikleri­ni, bunu Resûlullah’ın Sâlim’e mahsus bir hükmü kabul ettiklerini görüyo­ruz.

Bakalım süt kardeşliği konusunda Cübbeli hoca ne demiş:
Akraba evliliğinden doğan sakatlıkları, hastalıkları reddediyor, süte bağlıyor. Vah ki vah!

Eski Toplumlarda Süt kardeşliği

Hammurabi Kanunları

Madde-194. Bir adam çocuğuna bir sütanne tutar da eğer çocuk onun ellerinde ölürse;
Ve sütanne, anne ve babaya haber vermeksizin başka bir çocuğu emzirirse;
Onlar, sütanne’yi haber vermeksizin başka bir çocuğu emzirmekle suçlayabilirler ve onun memeleri kesilir.

Süt kardeşle evlilik yasağı eski toplumlara, Sümerlere kadar gider. Tevrat’ta da sütanne, sütnine geçer ama süt kardeşliği yasağı yoktur. Araplara bu adetin eski toplumlardan geçip geçmediği belirsiz. Belki Nebatilerden itibaren gelen bir adet olabilir ama buna dair bir bilgiye sahip değiliz.

Sümerlerde ise yasağın boyutlarını tam olarak bilemiyoruz. Neden başka bir çocuğu izin almadan emzirmenin cezalandırıldığını ve çocuğun ölümünün bununla ilgisinin ne olduğu anlamamız mümkün değil. Ama şunu söyleyebiliriz:

Kanun metninde çocuk öldüğü için süt anne cezalandırılmıyor. O anne-babanın iznini almadan başka bir çocuğu emzirdiği için memeleri kesiliyor. Çocuk elinde öldüğü için kadına başka çocuk emzirmek yasaklanmış, bir anlamda kadın lanetlenmiş gibi görülüyor. Kadının affı ancak ölen çocuğun anne babasının elinde. Onlar izin vermeden başka bir çocuğu emzirmesi mümkün değil.

Kanundan ayrı olarak Sümer toplumunda bir süt kardeşliği, süt akrabalığı adeti olabilir. Ve bunlar arasında evlilik yasağı da olabilir. Nasıl ki erkek sünneti kur’an’da sünnet emri olmamasına, sünnetten bahsetmemesine rağmen sanki İslam’ın en başta gelen farzlarından biriymiş gibi uygulanıyorsa, böyle bir adet de eski toplumlarda var olabilir.

Kur’anda sadece süt anne ile ve süt kardeşlerle evlilik yasaklanmışken, hadislerle yasağın genişletilmesi, hatta neslini bile kapsayacak şekle getirilmesi anlaşılır gibi değildir. Bunun sebebi genelde sütün kana geçtiği ve kan hısımlığını etkilediği şekliyle açıklanır. Benim düşüncem; süt ile meni arasında bir bağ kurulmuş olabileceğidir. Tarık 7 ayetinde meninin kaburga ile bel kemiği arasından çıktığının yazılması, sütün de aynı bölgeden çıkmasıyla ilişkilendirilmiş olabilir. Tabi meninin kaburga ve bel kemiği arasından çıktığı iddiası bilim dışı olduğuna göre böyle bir ilişkilendirme de saçma olacaktır.

Tabi asıl saçma olan; günümüz İslamcılarının bırakalım ayeti, hala hadislerdeki zırvaları savunuyor olabilmeleridir.
1 yaşındaki çocuğun bile evlendirilebileceğini söyleyenler; süt kardeş neslinin birbiriyle evlenemeyeceğine inanabiliyor ve savunabiliyor. Akraba evliliğini normal görüyor ama süt emzirilmişlerin evliliğini haram buluyor.
İşte din ve dini inanç böyle bir şey!

ESMAÜ'L HÜSNA GERÇEĞİ

Yazan: Pante
din, islamiyet,Esmaü'l Hüsna, Allah'ın 99 ismi, 99 isim, Allah'ın putperest isimleri, İslamiyet ve putperestlik, Muhammed'in 99 ismi, Rahman, Esmaül Hüsna hadis,

ESMAÜ'L HÜSNA GERÇEĞİ


Araf 180: En güzel isimler Allah’ındır; öyleyse O’nu onlarla çağırın. O’nun isimlerini tahrif edenleri bırakın; yaptıklarının cezasını çekeceklerdir.

Kur’an’da Allah’ın en güzel isimlere sahip olduğunu yazar.
Ama ne 99 isim der ne de isimleri hakkında bilgi verir.

İsra 110: De ki: “İster Allah deyin, ister Rahman deyin, hangisini derseniz deyin, en güzel isimler O’nundur.”

Sadece “Rahman” ismini belirtir. Buna besmeledeki “Rahim” i de katabiliriz.
Diğerlerinin tümü sıfattır. İhlas suresindekiler de dahil.

Ama İslamcılar Esmaü'l Hüsna’yı sanki vahiy almış gibi 99 isim olarak listeler ve her birini özenle tanımlarlar. Üstelik bu isimleri ezbere sayabilenleri cennetlik ilan ederler.

İbn Kesir, tefsirinde, Buhâri ve Müslim’in Ebû Hureyre’den naklettikleri bir hadiste şöyle rivâyet ediliyor:
"Yüce Allah’ın bir eksiğiyle yüz ismi vardır. Kim onları sayarsa cennete girer. O tektir, tek ‘i sever." [Buhârî, Deavât 68]

Tirmizî ve İbn Mâce’de geçen bir hadiste bu 99 isim teker teker sayılmıştır.
Bazı İslamcılar bu isimlerin daha fazla olduğunu iddia eder. Allah’ın aslında 1001 ismi olduğu ama peygamberin bildirdiği 99 ismin kullanılması gerektiğini söylerler.

Bunların hiçbiri doğru değildir. Kur’an’da Allah’la ilgili 200’den fazla isim, sıfat ve isim tamlaması vardır. İlginç bir sayı olsun diye 99’u seçilerek “Allah’ın isimleri” diye uydurulmuştur. Aynı Kur’an’da 6236 olan ayet sayısının 6666 ayet diye yutturulması gibi.
[Bkz. İsmail Karagöz, Esma-i hüsna, DİB]

Bu 99 ismin bazıları şunlar:
Selâm | Vekîl | Mümît | Şekûr | Bârî
Veliyy | Kâbıd | Vâlî | Basîr | Câmî
Hâfıd | Ganîyy | Râfî | Mânî | Muzil
Hâdî | Hakem | Bedî | Hakîm | Vâris
Latîf | Reşid | Hafîz | Sabûr | Rakîb
Dâr | Vâsî | Nâfi | Şehîd | Afüvv

Sadece 30 ismi seçtim ve bu isimler hiç güzel olmadığı gibi  saçma da üstelik.
Bu saçmalığı, anlamını açıklarken kamufle etmeye çalışmışlar.
Birçok isim de benzer anlama geliyor.
Ayrıca dikkatimi çeken bu isimlerin birçoğunun insan ismi olması.
Sahabelerin içinde Allah’la aynı isme ortak olan birçok insan var.
Bu sahabelerin isimleri İslam öncesi de aynıydı. Yani putperestken de bu isimdeydiler.
Müslüman olunca isim değiştirmiş değiller.
Örneğin Allah’ın hakem ismine Ebu Cehil de ortak. Çünkü asıl adı Ebu Hakem idi.

Bu isimlerin anlamları ayetlerle de çelişmekte. Örneğin Halim isminin anlamı; “cezalandırmakta aceleci olmayan” demektir. Oysa Kur’an’da Allah’ın cezaları çabuk verdiği yazılmıştır.
En'am 165: "Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır."

Bir başka dikkati çeken nokta ise Allah’ın isimlerinin erkek ismi olması. Örneğin Aziz, Mümin, Melik, Rahim, Halim, Kerim, Hafız, Latif, Hasib, Vahid, Macid, Kadir, Adil gibi. Kadınlar bu isimleri alırken bilindiği gibi sonuna -e eki alır: Azize, Mümine, Melike, Rahime, Halime, Kerime, Hafize, Latife, Hasibe, Vahide, Macide, Kadriye, Adile gibi..

Muhammed isimler üzerinde çok dururdu. Hanımlarının ve ashabından bazılarının ismini değiştirmiştir.
Aynı zamanda lakapçıdır da. Hoşlanmadığı insanlara lakap takar ve gerçek ismiyle değil, lakaplarıyla söz ederdi.
Allah’a isimleri de Muhammed mi taktı, yoksa başkaları mı uydurdu bilemiyoruz.
Ama Müslümanların çoğu bu isimlere inanır. Esmaü'l Hüsna hakkında methiyeler, şiirler yazılır.
Hat sanatıyla yapılmış süslemeli Esmaü'l Hüsna'lar evlere, işyerlerine asılır.
Hatta Esmaü'l Hüsna’dan dahi mucize çıkarılmaya çalışılır. Üzerinde Ebced ve 19 hesapları yapılır.

Peygamberin Esmaül hüsnası:

Muhammed’in de kendine ait Esma'ül Hüsna'sı var. O da 99 isim.

İmam Kastalani’nin Mevâhib-i Ledünniye adlı kitabında geçen 301 isminden 99’u seçilmiş.

Allah’ın isimleriyle aynı olanlar:
Adil, Alim, Aziz, Cebbar, Ganiyy, Fettah, Hadi, Hafız, Kayyum, Kerim, Macid, Metin, Nur, Rafi, Rahim, Reşid, Sabûr, Malik, Selam

Bunlar benim tespit ettiklerim. Belki fazlası da vardır. Bu da putlaştırmanın bir parçası.

Ne hikmetse Allah’ın isimleri arasında Tevrat, İncil ve Zebur’da geçenler yok.
Hepsi Arap ismi.
Müslüman ismi diye de ayrı bir aldatmaca var.
Din değiştirip de Müslüman olanlara Arap ismini dayatırlar, Müslüman ismi diyerek.
Hatta öz Türkçe isim koyanları dahi eleştirirler, *”Müslüman ismi koyun” diye telkin içindedirler.
Arap milliyetçiliğinin dayatmasıdır bu, din kisvesi altında.
Sanki İslam’ın bir şartı gibidir, ismini değiştirmese Müslüman olarak kabul edilmez.

İslamcılara göre Allah’a Esmaü'l Hüsna dışında bir isim kullanmak caiz değildir. Tanrı, God, Mevla, Hüda, Çalap, Yaratan vb. isimler Allah için kullanılamaz.  Günlük dilde veya pagan dinlerin ilahları için kullanılabilirse de ibadet ve duada kullanımı kabul görmez.

Halbuki Esmaü'l Hüsna’da yer almadığı halde ayetlerde Mevla, Rab, Ekrem, Nasır, Galip isimleri Allah ismi yerine kullanılmıştır.
Allah isminin özel isim olduğu da ayrı bir yalandır.
Bir kaç tane Tanrı olsaydı, “Allah” özel isim olabilirdi. Madem ki tek bir Tanrı var, o halde onun özel ismi olmaz.
Tek Tanrı inancı dünyanın her ülkesinde hangi isimle anılıyorsa, Tanrıya insanlar kendi dillerinde ne diyorlarsa odur.
İlla “Allah” diyeceksiniz diye dayatılamaz.
“God” diyorsa God’dır, Tanrı ya da Tengri diyorsa, Manitu diyorsa odur.
Aksi takdirde dayatılan Allah’ı farklı bir Tanrı olarak algılarlar ve soğuk bakarlar.Nitekim Kur’an çevirilerinde ya da yabancı dile çevrilen yayınlarda bu sorunla karşılaşıldığından Allah değil God tercih edilmektedir.

Tabi bizim ülkemiz ve insanlarımız asırlarca Arap kültür emperyalizminin boyunduruğu altında kaldığından ve dilimiz Arapça istilasına uğratıldığından tersi durum söz konusudur.
Halk arasında “Tanrı”dendiğinde garipsenmektedir.
Ancak temiz kalansa “Tanrı” dır. “Allah” dejenere edilmiştir. Her lafa, her duruma sokulmuştur.
Allahısmarladık, Allah allah, Allahını seversen, Allah aşkına, Allahçılar-Allahsızlar, Ya allah, yallah, Üfff Allaaah!, Allah allah allah allah bu nasıl sevmek, Senin Allahını ….. gibi..
Ama Tanrı ciddiyetini korumuş bir kelimedir ve kökeninde putperestlik de yoktur.

Esmaü'l Hüsna’daki isimlerden sadece Rahman ismi çocuklara takılmaz, insan ismi olarak kullanılmaz.

Rab, Rahman ve Allah kelimeleri direk Tanrı’yı çağrıştırdığından isim olarak tek başına verilmemesi doğaldır.  Aslında Esmaü'l Hüsna’daki diğer isimlerinde kullanılması Muhammed tarafından engellenmeye çalışılmışsa da, birçoğu zaten kullanılan insan ismi olduğundan ve baba-dede isimlerinin takılması bir adet olduğundan önlenememiştir.
Kendi zamanında Allah’a ait sıfatlardan oluşan isimleri yasaklamış, bir çok insanın ismini değiştirmiştir.

Örneğin Esmaü'l Hüsna’daki (Berr) Berre ismi cömert, bağışlayan anlamına geldiği için 2 eşinin ismini Cüveyriye ve Zeynep, yine eşlerinden Ümmü Seleme’nin kızı Berre’nin ismini de Zeynep olarak değiştirmiş. [Müslim, Edeb: 16, (2140); Buhârî Edeb: 108; Müslim, Edeb: 17, (2141); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi]

Yine Asiye, Hazn, Afira, Yesar, Rebah, Necih, Aziz, Asram, Atele, Habbab, Gurab, Hakem, Harb, Şihab isimleri de yasakladığı isimlerdendir ki Aziz ve Hakem ismi de Esmaü'l Hüsna’dadır.

Esmaü'l Hüsna’da olmayan bir Allah ismi olan Yezdan ise Mecusilerin, eski İranlıların iyilik-hayır tanrısıdır. Bu isim mehter marşına kadar girmiştir: “Kur’anda zafer vaat ediyor, hazret-i Yezdan!” şeklinde.

“Rahman” konusuna kısaca değinmekte yarar var. İslam öncesi Arabistan’da “Rahman” Kureyş’in kullandığı bir isim değildi. Güney Arabistan’da kullanılan tanrı ismiydi. Kuzeyde ise Allah kullanılırdı. 19. yüzyılda  bu bölgede bulunan  Himyeri krallığına ait tabletlerde, kitabelerde “Rahman” ismine rastlanmıştır. Himyeri kitabeleri British Museum’da sergilenmektedir.

Yemameli Müslim, İslam’daki adıyla Müseylimetül kezzab da Rahman’a inananlardı. Kur’an’ın ilk sureleri de Rahman ağırlıklıdır. Mekki ayetlerde 55-56 kez Rahman geçerken, Medeni ayetlerde sadece 1 kez Rahman geçer.  Bu da İslam’ın kuruluşunda tanrı ismindeki 23,5 yıllık isim evrimini gösteriyor. Sonunda üstün gelen kuzeylilerin yani Kureyş putperestlerinin kullandığı isim olmuştur.

GARİP VE TARTIŞMALI AYETLER #2

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
KTZ, din, islamiyet, Tartışmalı ayetler, Garip ayetler, Tuhaf ayetler, İslamda kadını dövmek, Maide 51, Dinler ayrıştırıcıdır, Kur'an'da aşağılık olarak nitelenen canlılar,

GARİP VE TARTIŞMALI AYETLER 2.BÖLÜM

Garip ayetlerin 25 konudan oluşan birinci bölümünü bitirdikten sonra sıra geldi ikinci bölüme. Burada da bir birinden garip, absürt ve çoğu bilindik ayetlerden oluşan 26 konuya ve tabi ki bir birinden garip ayetlere değineceğim. Hemen ayetlere geçelim:

Tanrı sözü 26 – Kim onları dost edinirse onlardandır
Maide 51: Ey inananlar! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez.
7 - 8 - 9 yaşındaki çocuk gurupları bir birlerine küstükleri  zaman bu tür ifadeler kullanırlar. Meselâ, kendi guruplarındaki arkadaşlarına derler ki: “Sakın o gurup ile konuşmayın, eğer onlarla konuşursanız artık onlardansınız, bizden değilsiniz…” ve bu küskün ve hırçın ifadeleri ayet olarak gönderen, Tanrının bizzat kendisi imiş. Dostluğun öylesine güzel yanları vardır ki! Bu güzel özelliklerden bir tanesi, karşındakini ya da arkadaşını, arkadaşının kendine has özellikleri ile kabul edip saygı duymaktır. Onu olduğu gibi kabullenmektir. İnsanların farklı özelliklerine tahammül edemeyen ve insanı   hayat görüşüne, inanışına yönelik özellikleri ile gurup gurup ayırmaya çalışan kişilerin tahammülsüz ve dar görüşlü olduklarını görürsünüz. Kendinden çok farklı  yapıdaki bir insanla arkadaş ve dost olabiliyorsan, insani açıdan kendini yetiştirmiş ve olgunlaşmışsın demektir. Eski dönemlerde bu tür düşünceler ve insani eğilimler sadece felsefi düşünürlerde görülen özelliklerdendi. Şimdi ise bütün insanlarda olması beklenen davranış özelliklerine dönüştü. Farklı olanı farklılıklarıyla kabul edip sevebilmek ve kabullenmek büyük bir erdemdir ve nitelikli bir kişilik özelliğidir. Ancak kapasitesi dar olan insanların bunu algılaması zordur. Bu ayet, eski dönem çöl Araplarının zihniyetini ve insana bakış açısını olduğu şekli ile ifade  ediyor.

Tanrı sözü 27 – Karını dövebileceğin sebepler
Nisa 34: Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırmasından endişe ettiğiniz  kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün. Eğer itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür.
Bu ayet de zaten Müslümanlar içinde hâlâ tam olarak hazmedilemeyen, yanar döner lâmba gibi evirilip çevirilip makûl anlamlara erdirilmeye çalışılan ama aklı selim insanlar tarafından yine de mantıklı bir sonuca oturtulamayan ifadeleri içeriyor. Bu ayetle ilgili açıklayıcı ve bilgilendirici nitelikte çok sayıda yazı ve video olduğu için ayrıntıya girmiyorum. Bir de son dönemlerde ortaya çıkan  Erkek karısını başka bir adamla yatakta yakalayınca istemsiz olarak tokat atarmış da, bu ayet de erkeğe o anda verilen bir tokat ruhsatı imiş. Cahil kandırmak diye buna denir her halde. Arapların ilahı olan Allah, Maide suresi 89’uncu ayette “Allah, boş bulunarak ettiğiniz yeminlerle sizi sorumlu tutmaz.  Ama bile bile yaptığınız yeminlerle sizi sorumlu tutar…” gibi açık bir ayet gönderirken Nisa 34’te “Allah, erkeği karısına haksız yere vurduğu tokatla  sorumlu tutar  ama bir ihanet durumunda atılan tokat başkadır” gibi bir ifadeyi kullanmayı akıl edememiş ama bizim modernistler böyle bir sonuca ulaşmayı başarmışlar. Ayette, bir öfke anında istemsiz olarak kadına atılan bir tokattan bahsetmiyor, açıkça “dövün” emri var. Dahası, kadına şiddet göstertilmemesi ile ilgili hiçbir ayet yok. Evlilik huzurunu bozan erkeğe karşı yapılacak bir yaptırım da yok. Ayette ayrıca kadının başkaldırdığı bir durum da yok. Eğer erkek karısının baş kaldırmasından ya da iffetsizliğinden şüphe duyarsa ya da bundan korkuyorsa bu davranışları icra ediyor. Farz edin adam Paranoyak, bir şeyler görmesine, bir şeylere şahit olmasına gerek yok. Paranoyaklığı gereği şüphelenmesi ve korkması, karısını dövmesi için  yeterli.

Tanrı sözü 28 – Aşağılık olarak nitelenen canlılar
A’râf 179: Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.
Kalpleri olup anlamayanları, gözleri olup görmeyenleri, kulakları olup işitmeyenleri kim yaratıyor? Allah! Bu kişilerin bir çoğu ne için yaratılmış? Cehennem için! Bundan daha açık nasıl ifade edilir? Allah birilerini sırf cehennem için yaratmış. İşte bu yaratılanlar hayvanlar gibiymiş ve hatta hayvanlardan daha da aşağıdalarmış. Hayvanlar, aşağılık varlıklar mı dır? Bütün hayvanların ve hayvanlar da dahil olmak üzere bütün canlıların, ekolojik sistem içinde mükemmel bir görevi vardır. O yüzden bitkiler de dahil olmak üzere her hangi bir canlıyı mecazi anlamda dahi kullanılsa bu günün, bu çağın felsefe ve bilim insanları  “aşağılık” olarak tarif etmekten imtina ederler. Her canlı, kendi sınıfında önemlidir ve değerlidir. İman etmeyen insanları hayvanlara benzetirken belki zekâ ve akıl olarak bir benzetim yapılabilir çünkü hayvanların akıl kapasiteleri, belirli bir seviyenin altındadır fakat böyle bir benzetim yapıldığında da inanmayan insanların zekâlarının düşük olduğu varsayılır ki böyle bir durumda ise zekâsı düşük olarak varsayılan insanın, kendi yapısına mahsus olan bu  durumundan dolayı hiçbir günahı, kabahati yoktur. Günümüzde, modern ve insancıl yaklaşımda, hayvanlar artık aşağılık varlıklar olarak görülmüyorlar fakat güçlünün zayıfı her zaman ezdiği ve bunu gururlanarak marifet olarak yaptığı eski dönem zihniyetinde insanların düşünce sisteminde bir çok hayvan, aşağılık canlılar olarak görülürdü. Bu düşünce sisteminin bir yansıması olan bu ayet, Tanrı kelâmı olduğuna inanılarak bu zamana kadar gelmiş.

Tanrı sözü 29 – Farklı dinlerle imtihan edilmek
Maide 48: …Her birinize bir şeriat ve bir yol yöntem verdik. Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat size verdikleriyle sizi denemek istedi…
Bir anne baba düşünün. Kardeşleri birleştirip, bir araya getirip, tam bir aile yapmak yerine bir birine küstürüp ayrıştırıyor ve diyor ki: “Evlatlarım, biz bunu sizi denemek için yaptık.” Ey adının Allah olduğuna inanılan İlâh, bütün insanları tek bir ümmet yapsaydın eğer, şu an bütün dünya insanları Müslüman olmuştu fakat sen kullarını denemek için farklı ümmetlere böldün? Sonuç olarak ne oldu?...  Sınavı kazanamayacak  kullarını, İslâm dışındaki dinlere mi gönderdin? Çünkü fark ettiysen Hıristiyan toplumlarının insanları, çocukları Hıristiyan, Yahudi toplumlarının insanları ve çocukları da Yahudi, Müslüman toplumlarının insanları ve çocukları da Müslüman. Eeeeee? Ben bu sınavdan bir şey anlamadım. Hıristiyanlar ve Yahudiler şu an seni bulmak sınavında mı? Belli ki bir çoğu seni bulamamış. Onların hepsi günahkâr mı şu an?

Tanrı sözü 30 – Cehennemi hak edenler
Gâşiye 6: Onlara, acı ve kötü kokulu bir dikenli bitkiden başka yiyecek yoktur.
En’âm 70: … İnkâr ettiklerinden dolayı onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır.
Bu ayetlerde,  açıkça görüldüğü üzere  cehennem sakinlerinin menüsünden bahsediliyor. Bu işkence ayetlerini yazan bir Tanrı! Bu menünün verilme sebebi ise cinayet değil, tecavüz değil, hırsızlık değil, çocuk istismarı değil, toplu katliam değil, işkence değil,  inkâr. Tanrı olduğu iddia edilenin  ayetlerini  inkâr.

Tanrının sözü 31 – Çadıra gel, cennet çadırı bunlar!
Rahman 72:  Çadırlar içerisinde gözlerini yalnız kocalarına çevirmiş hûriler vardır.
Bu ayet,  cenneti anlatan ayetlerden biridir ve cennette çadırlar içinde bekleyen huriler var. Kâinatın yaratıcısı olduğuna inanılan Allah, kıyamete kadar geçerli olan kitabında her  çağın insanlarına hitap ettiğini  hesap etmiş midir bilinmez,  Cennetteki hurilerin  çadırlar içinde olduğunu müjdeliyor. Çadırlar, eski dönem Arap bedevilerinin evi olarak kullanılırdı. Yüce Tanrı, Cennete saraylar inşa etmek yerine Arap bedevilerin zevkine ve yaşam kalitesine uygun olan çadırları koymuş cennete ve içlerine de hurileri doldurmuş.

Tanrı sözü 32 – Allah ve melekler Peygambere salat ederler
Ahzâb 56: Allah ve melekler peygambere salât ediyorlar; ey iman edenler, siz de ona salât ve selâm okuyun.
Öncelikle bu ayette kula seslenen kimdir? Yani “Allah ve melekler, Peygambere salat ediyorlar” diyen kimdir kardeşim!  “Ben ve meleklerim Peygambere salat ediyoruz, siz de ona salat edin” denmesi gerekmez mi?  Tabi yaaaa, burada Araplara özgü iltifat sanatı yapıldığından böyle bir hitap kullanılmış. Tamam, hitap şeklini, iltifat sanatı ile hadi yırttınız diyelim. Allah ve melekler, Peygambere niye salat eder? “Başlar ayak, ayaklar baş olmuş” diye bir deyim var, tersi miydi acaba! Şirki yasaklayan Allah, Peygamberini kendisine Şirk aracı mı yapmaya çalışıyor acaba? Bu ayetin Tanrı katından gönderildiğine gel de inan!

Tanrı sözü 33 – Allah, eş seçeneği konusunda Peygamberine level atlatıyor
Ahzâb 4:   … Yine evlatlıklarınızı da öz çocuklarınız (gibi) kılmamıştır. Bu, sizin ağızlarınızla söylediğiniz (fakat gerçekliği olmayan) sözünüzdür. Allah ise gerçeği söyler ve doğru yola iletir.
Ahzâb 5:   Onları babalarına nispet ederek çağırın. Bu, Allah katında daha (doğru ve) adaletlidir. Eğer babalarını bilmiyorsanız, onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Hata ile yaptığınız bir işte size hiçbir günah yoktur. Fakat kasten yaptığınız şeylerde size günah vardır. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Ahzâb 37:    …Zeyd onunla beraber olduktan sonra müminlere, evlâtlıklarının -kendileriyle beraber olup ayrıldıkları- eşleriyle evlenmeleri hususunda bir sıkıntı gelmesin diye seni o kadınla evlendirdik. Allah’ın emri elbet yerine getirilecektir.
Bu ayetleri okuduğumuzda Tanrı olduğuna inanılan Allah, önce evlatlık kurumunu ortadan kaldırarak Zeydi, Peygamberin evladı olmaktan men ediyor  sonra da Zeyd’in karısını elçisine gıyabında nikâhlıyor. Bir Tanrı böyle bir rezilliği, elçisine niye yaptırır bilinmez ama Müslüman alemi bu ayeti sorgulamak yerine inandırıldıkları Allah’ın bu kararını haklı çıkartmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Tanrı sözü 34 – Küfre saplananların kalpleri
Bakara 6: Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar.
Bakara 7: Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır.
İslâm’ın İlâhı, kullarına azap etmeye bayağı hevesli görünüyor. Kalpleri, kulakları mühürleyiveriyor. Bu ayetlerde garip olan diğer bir durum ise  küfre saplanmak, uyarmak, inanmak ya da inanamamak gibi  beyinsel işlevler kalp organı ile anlatılmaya çalışılmış. Kalbin görevi  vücuda kan pompalamaktır fakat yıllar içinde bu zamana kadar evrilip gelen tefsir ilmi, kalp olarak nitelenen organın Kur’an’da mecazi anlamda kullanıldığını iddia  eder ve bu şekilde kendine çıkış yolu bulmaya çalışır.

Tanrı sözü 35 – Allah’ın emin olamadığı insan sayısı
Sâffât 147: Bir defa daha onu yüz bin ya da daha fazla kişiye elçi olarak gönderdik.
Bu ayette İslâm’ın ilâhı, insan sayısından emin değil fakat tefsircilere sorarsanız aslında bu emin olamama durumunun farklı sebepleri var. Yani aslında o ayet, o şekilde bir şey demek istemiyor. Bizler de Kur’an’ın bu ayetini, anlamına uygun okuyup yorumlayamıyoruz.

Tanrı sözü 36 – Mucizeye gel
A’raf 107: Bunun üzerine Musa asasını yere attı. O hemen apaçık bir ejderha oluverdi!
Bu mucize masallarının hiç birisi de inandırıcı değil.

Tanrı sözü 37 – Birliktelik sırası
Ahzab 51: Onlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini de yanına alırsın. Bıraktığın hanımlarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda, senin üzerine bir günah yoktur. Böyle yapman onların mutlu olmalarına, üzülmemelerine ve hepsinin, senin verdiklerine razı olmalarına daha uygundur. Allah, kalplerinizde olanı bilir. Allah hakkıyla bilendir, halîmdir.
Elçisi Hz Muhammed’in,  eşleri ile olan birliktelik sırasına müdahele etmek gereği duyan yüce ruhlu, merhametli Tanrının sözlerini ve iznini içeren meşhur ayet. “Onlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini de yanına alırsın” ifadesine dikkat edilirse,  Allah sanki normal bir kadından değil de kölelerden bahsediyor. Kadın erkeğin zevk aracı. Öyle önemli bir zevk aracı ki koskoca İlâh Peygamberinin geçici olan bu dünyadaki zevkinin en ince detaylarını bile düşünüp müdahale etmiş. Çok duygulandım.Tefsircilerin bu ayetin anlamına yönelik getirdiği açıklamaya ben de katılıyorum, Allah’ü Teâlâ,  Aile kurumunun birliğine, dirliğine çok önem veriyor canım!

Tanrı sözü 38 – Sperm nereden çıkar!
Târık 5-6-7: İnsan neden yaratıldığına bir baksın. O, atılan bir sudan yaratıldı. O su, bel ve göğüs kafesi arasından çıkar.
Bu ayetten anlaşılan o ki İslâm’ın İlâhı olan Allah’a göre erkeğin organından fışkıran meni, kişinin bel ve göğüs kafesi arasından çıkıyor.

Tanrı sözü 39 – Allah’ın kolay yaptığı işlerden birisi
Nisa 30: Kim haddi aşarak ve zulmederek bunu yaparsa, onu cehennem ateşine atacağız. Bu, Allah’a pek kolaydır.
Bu ayeti bir Tanrı mı yazdı yoksa bir çocuk mu? Kolay olan duruma bak! Kişiyi cehennem ateşine atmak Allah için çok kolaymış. Ne demeli buna? Bir de bu tip ayetleri aklayıp paklayıp uzuuuuuun uzun metinler yazıp açıklama getirmeye çalışanlara ne demeli!

Tanrı sözü 40 – Kara balçık ve güneş
Kehf 86: Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu kara bir balçıkta batar buldu…
Güneşi, kara bir balçıkta batar vaziyette gören Zülkarneyn’dir.  Güneş aslında kara bir balçıkta batmaz. Bu ayette ilginç olan şu ki eğer bu ayetteki durum Zülkarneyn’in gözünden ve onun bakış açısından aktarılıyorsa doğru olan aktarım “…onu kara bir balçıkta batar buldu…” şeklinde değil “…onu sanki kara bir balçıkta batıyormuş gibi gördü…” şeklinde olması gerekirdi. Ayette, güneşin kara bir balçıkta batması durumu, gerçek bir durummuş gibi ifade edilmiş. Ayetlere yönelik bu tür düzeltmeler yapıldığında hemen “Allah’a neyi nasıl yazacağını sen mi öğreteceksin?” gibi sesler yükseliyor. Aslında evet, evreni yaratan Allah ise, lisanı ve dilbilgisi kanununu yaratan Allah ise, yarattığı kulunun beyninde şüphe oluşturmamak ve ayetlerine insanların inanmasını sağlamak için yazdığı cümlelerin mantık sahası içinde olması gerekiyor. Ben iman sahibi birisi olmadığım için söz konusu ayetleri objektif bir şekilde değerlendirebiliyorum fakat sen imanlı birisi olduğun için yani bu dine kör kütük iman ettiğin için  objektif bir şekilde değerlendirme yapman mümkün değil.
   
Tanrı sözü 41 – Yıldızlarla şeytan taşlatan Allah
Mülk 5: Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve (ahirette de) onlara alevli ateş azabını hazırladık.
İslâm’ın doğduğu yıllarda, gökyüzünde görülen yıldızların aslında güneşimiz gibi devasa birer yıldız oldukları, bazılarının gezegen oldukları, Araplar tarafından bilinmiyor ve İslâm’ın İlâhı olduğu düşünülen Allah, gökyüzündeki kandilleri yani devasa yıldızları, şeytanlara atılan taşlar yaptığını anlatıyor. Bu kadar basit!

Tanrı sözü 42 – Şirk ve öldürme emri
Tevbe 5: Haram aylar çıkınca Allah'a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
Tanrının egosu büyük oluyor. İslâm’ın en büyük günahı şirk yani Allah’a ortak koşmak. Öyle büyük bir günah ki daha o dönemde bile cezası ölüm ama bu kişiler tövbe edip namaz kılarlarsa ve zekat verirlerse serbest bırakılıyorlar. Ya bana ortak koşmayı bırakıp tam inanacaksın, Allah da biz de seni affedeceğiz ya da kelleni alacağız.
         
Tanrı sözü 43 – Hırsızın cezası
Maide 38: Yaptıklarına bir karşılık ve Allah’tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin.
Hırsızlık zorunlu mu yapılmış keyfi mi yapılmış yoksa küçük ve değersiz bir şeyler mi çalınmıştır bu konuda bilgi yok ama Allah’ın kesin hükmü var. Ve ayrıyeten bu ayetin fesh olunduğuna dair ya da artık geçersiz olduğuna dair Kur’an’da bir bilgi veya emir yoktur. Burada önemli olan, bu cezanın şu anki çağda uygulanıp uygulanmaması değil, böyle bir cezanın, hem de bir insanın hayatını toptan değiştirecek bir cezaya yönelik suçun, ayrıntıya yer vermeden hükmünün verilmesi. Peygamberinin eşleri konusunda nice ayrıntılar veren Allah, hırsızlığı yapan çaresizlik içinde mi yapmış, mecbur mu kalmış, zevkine mi yapmış, tembellikten mi çalmış, hırsızlığı yapan çocuk mu, genç mi yetişkin mi, hangi hırsızlıkta ne yapılması gerek  belli değil. Ulemanın vicdanına, kararına  kalmıştır.

Tanrı sözü 44 – Mallar ve oğullar
Kehf 46: Mallar ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin katında, sevap olarak da ümit olarak da daha hayırlıdır.
Bu ayette mallar ve evlatlar denmiyor. Mallar ve oğullar dünya hayatının süsü imiş. Bunun anlamı erkek evlatları değerlidir. Kız çocuğuna verilen değer ortadadır. Ne de olsa Arabın Tanrısı!

Tanrı sözü 45 -  Oruç gecesi
Bakara 187: Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı…
O dönemlerde çok büyük bir sıkıntıydı galiba oruç gecesi haşna fişne yapamamak ama merhametli Tanrı, kadınları önce ekinlik yaptı sonra “ekinliğinize dilediğiniz şekilde varın” diyerek mümin erkeklere serbest pozisyon izni verdi dahası oruç gecesinde de haşna fişne  izin verdi. Daha ne olsun! 

Tanrı sözü 46 – Devenin yaradılışı
Gâşiye 17: Deveye bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmıştır!
Bence de bakmak lâzım. Bilime ilime yönelik ilk işim, deve gördüğüm zaman uzun uzun ve dikkatlice o deveye bakmak olacak. Bu bakış esnasında ya da sonrasında, devenin nasıl yaratıldığını ya da ne kadar harikulade yaratıldığını anladığım zaman ortaya büyük bir soru çıkacak. Hemen o soruyu da ekleyeyim: O deveyi adının Allah olduğuna inanılan İlâhın yarattığının kanıtı nedir? Ya adı başka isimle anılan bir Tanrı ya da oluşum yarattıysa ve başka bir durumun ya da varlığın yarattığı canlıya Allah sahip çıkmaya çalışıyorsa!

Tanrı sözü 47 – Üstünlük ve barış
Muhammed 35: Sakın za’f göstermeyin. Üstün olduğunuz hâlde barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. Sizin amellerinizi asla eksiltmeyecektir.
Bu ayetten anlaşılan şudur ki: Eğer üstün olunmasa imiş barışa çağırmak caiz vacip olacakmış  ama üstün olununca unut barışı marışı… Barış da kimmiş?

Tanrı sözü 48 – Kadına verilen değer
Bakara 223:  Kadınlarınız sizin ekinliğinizdir. Ekinliğinize dilediğiniz biçimde varın.
Bir ilâh, kendini insan zanneden ve hatta gerektiğinde kocasına hayır diyebileceğini zanneden kadına karşın, erkeğe böyle bir ayet gönderiyor. Ey Müslüman kadını, bu ayeti oku da, kendini her nimetten sayma! Sen ancak evli olduğun ya da evleneceğin erkeğin zevkine ve ihtiyacına binaen yaratılmış bir mahlukatsın. Bunu ben demiyorum, senin inandığın Allah diyor.

Tanrı sözü 49 – Eşeğin anırması
Lokman 19:  "Yürüyüşünde ölçülü ol, sesini yükseltme; çünkü seslerin en çirkini eşeğin anırmasıdır."
Bu ayetten anlaşılıyor ki Allah’a göre, kendi yarattığı eşeğin sesi ya da anırması en çirkin olanı imiş.Adının Allah olduğuna inanılan sayın İlâh, yarattığın eşeğe neden çirkin bir ses verdin? O eşeğin dili olsa, Yaradanı tarafından böylesine nahoş bir kavrama benzetilmeye karşın üzüntü duyardı. Keşke yarattığın hayvanları, iyi özellikleri ile övseydin ya da yarattığın hayvanların sadece iyi özelliklerini insanlara benzetse idin. Hem eşeğin anırması sana göre çirkin olabilir ama belki başka bir insana göre hoş bir sestir. Bir insanın yüksek sesi, eşek anırmasına benzetmesini anlayabilirim fakat bir Tanrının bu benzetmeyi yapmasını anlayamam. Hatta konuya derinlemesine dalarsak güzellik ve çirkinlik diye bir şey yoktur çünkü bunlar görecelidir. Anladığım kadarıyla senin tıpkı insanlar gibi göreceli bir zevkin var. Bu konu ile ilgili seni savunan müdavinlerin sakın bana, “O dönem Araplarını ikna etmek için Allah böyle sözler sarf etmiştir” gibi sözlere sığınmasınlar çünkü bu sözler aynı zamanda bir Tanrı olan senin seviyeni belirliyor, sonuçta bu sözler senin sözlerin, senin seviyen, senin kaliten! Nasıl ki cemaat hocayı örnek alırsa, kulların da sarf ettiğin bu sözleri okuyarak seni örnek alır.

Tanrı sözü 50 – Erkeğin boşanma kepazeliği
Bakara 230: Eğer erkek karısını (üçüncü defa) boşarsa, kadın, onun dışında bir başka kocayla nikâhlanmadıkça ona helâl olmaz. (Bu koca da) onu boşadığı takdirde, onlar (kadın ile ilk kocası) Allah’ın koyduğu ölçüleri gözetebileceklerine inanıyorlarsa tekrar birbirlerine dönüp evlenmelerinde bir günah yoktur. İşte bunlar Allah’ın, anlayan bir toplum için açıkladığı ölçüleridir.
Bu ayet ilk kez duyanların şaşırıp kaldığı, daha önceden zaten bilenler için ise pek dile getirilmemeye çalışılan bir ayet. Allah’ın emri odur ki: Bir erkek, karısını üç kez boşarsa ki kadını boşayan erkeğin bizzat kendisidir, işte o erkek eski karısı ile dördüncü kez evlenmek istediğinde o kadının başka bir erkekle evlenip boşanmış olması gerekir. Bu ayet güya mümin erkeğe “doğrudur, karını zırt pırt boşama yoksa dördüncü seferde artık o kadını başkasının koynuna sokman gerekir” diye uyarı yapılıyor.

Tanrı sözü 51 – Alay eden Allah
Bakara 14: İman edenlerle karşılaştıkları zaman, “İnandık” derler. Fakat şeytanlarıyla (münafık dostlarıyla) yalnız kaldıkları zaman, “Şüphesiz, biz sizinle beraberiz. Biz ancak onlarla alay ediyoruz” derler.
Bakara 15: Gerçekte Allah onlarla alay eder (alaylarından dolayı onları cezalandırır); azgınlıkları içinde bocalayıp dururlarken onlara mühlet verir.
Ayete bak sen! Birileri iman edenlerle alay ederken Allah da asıl onlarla  alay ediyormuş. Tanrı dediğin böyle olur. Sözün bittiği yer!
Yazan: Kainatta Toz Zerresi

FAHRİ ALEMİN ADALETİNDEN BİR ÖRNEK

din,islamiyet, Fahri Alemin adaleti, Hz.Muhammed'e şeth eden kadın, Peygambere küfreden kadın, Ama'nın cariyesini öldürmesi, Muhammed hakkında kötü konuşan kadın,

FAHRİ ALEMİN ADALETİNDEN BİR ÖRNEK


Bir gün kör bir adam cariyesini bıçaklayıp öldürür. Kadın hamiledir ve karnındaki çocuk da ölmüştür. Katil, peygamber efendimizin huzuruna çıkarılır. Der ki: "Bu kadın bana inci gibi 2 oğlan verdi. Bana iyi davranırdı. Ama dün gece senin hakkında sövüp, kötü şeyler söyledi. Ben de öldürdüm." Adamın bir şahidi yoktu ama peygamber efendimiz "Şahid olun, o kadının kadı hederdir." dedi. Adama hiçbir ceza verilmedi.
[Kütüb-ü Sitte, Hadis no: 4208; Ebu Davud, Hudud 2]

Bu hadis, İslam’ın en güvenilir, en sağlam olarak nitelendirilen 6 büyük hadisçinin ortak hadislerinin toplandığı Kütübüsitte’den alınmıştır.

İslami açıdan açıklama:
Olay, kaynaklarda İbn Abbâs’tan şöyle anlatılmaktadır: Rasûlullah döneminde Ümmü veledi (cariyesi) olan bir âmâ adam vardı. (Bu adamın) bu kadından iki de oğlu vardı. Kadın, Hz. Peygamber’in aleyhinde çok konuşarak Rasûlullah’a küfrederdi. Sahibi olan âmâ, kadını bundan men ederdi. Ancak kadın onu bir türlü dinlemezdi.

Günlerden bir gün âmâ, geceleyin Rasûl-i Erkem’den bahsettiği sırada bu kadın, Hz. Peygamber hakkında yakışıksız şeyler söylemeye, Rasûlullah’a küfretmeye başladı. Bunun üzerine-defalarca uyarmasına rağmen bu hakarete dayanamayan amâ, hançer’i kadının karnına saplayarak öldürdü.

Buraya kadar kaynaklarda rivayet küçük farklılıklarda anlatılmaktadır. Olayın dağılmaması için rivayetleri kısaca belirttim. Rivayetlerin devamında olay şöyle devam ediyor:
Sabah olunca kadının ölüm haberi duyuldu. Bunun üzerine Hz. Peygamber, insanları bir araya toplayarak katîlin ortaya çıkmasını istedi. Bunun üzerine âmâ, Rasûlullah’ın huzuruna gelerek: “Ey Allah’ın Rasûlu! Ben, o kadının sahibiyim. Sana söver ve hakkında hoş olmayan sözler söylerdi. Ona bunu defalarca yasaklamama rağmen bundan vazgeçmezdi. Ondan inci tanesi gibi de iki oğlum var. Bana iyi davranırdı. Dün gece yine sana küfretmeye ve sana dil uzatmaya başladı. Ben de dayanamayarak hançeri alıp karnına saplayarak onu öldürdüm.” diyerek işin aslını detaylı bir şekilde ortaya koydu.

Âmâ’nın sözlerini pür dikkat dinleyen Rasûl-i Ekrem: “Dikkat edin! Şahit olun ki (o) kadının kanı hederdir. dedi.
”Hz. Ali’den aktarılan başka bir rivayette ise:  “Rasûlullah, kadının kanını batıl, heder saydı.” buyurarak âmâ’nın yaptığını işi tasvip etti" deniyor.

Onu öldürene herhangi bir ceza uygulamaması da bunu desteklemektedir. Burada anılan âmâ’nın kim olduğu noktasında şerhlerde herhangi bir bilgi yoktur.  Bu rivayetler, Hz. Peygamber’e küfreden kişi ve zümrelerin öldürülmesinin caiz olduğuna delildir. Bu noktada detaylı olarak mezheplerin görüşlerinin zikredilmesinin faydalı olacağını düşünüyorum.

Hattâbi, önceki hadisi detaylı bir şekilde izah etmiştir. Şimdi biz burada onun bu izahından bazı noktaları özetleyerek zikredeceğiz: Bu rivayetler, Hz. Peygamber’e küfreden kişinin kanının heder olduğunu beyan etmektedir. Çünkü Rasûlullah’a sövmek dinden çıkmaktır. Dinden çıkanın katlinin vacib olduğu konusunda ulemadan ihtilaf eden birisini bilmiyorum. Ama eğer küfreden zımmî ise onun hakkında ihtilaf edilmiştir.
Şöyle ki Mâlik b. Enes: “Yahûdi ve Hıristiyanlardan Rasûlullah’a küfreden kişiler öldürülür. Müslüman olan bundan istisnadır.” der.
İmam Şafiî ise: “Rasûlullah’a küfreden bir kafir ise öldürülür ve kendisinden zimmet kalkar.”diyerek Muhammed'e şetm eden kişinin öldürüleceğine hükmetmiştir.

Tabii buradaki Arapça kelime olan şetm etmenin Türkçe karşılığı küfretmek olsa da aynı zamanda hakkında iyi konuşmamak anlamına da gelen bir kelimedir. Örneğin "şu adam ne lanet biri" demek gibi.

Neyse devam edelim:
İmam Ebû Hanîfe ise: “Peygambere sövmekle kafir öldürülmez, onların içinde bulundukları şirk daha büyüktür.” diyerek İmam Mâlik ve İmam Şafiî’ye muhalefet etmiştir. Hanefilere göre bu tip insanlara ta’zir cezası verilir. Mezheplerin bu görüşlerinden Muhammed’e küfreden şahsın Müslüman veya kafir oluşuna göre hükmün değişeceği anlaşılmaktadır.

Kadı İyaz (İyaz ibn Musa)'dan nakledildiğine göre; Muhammed'e küfreden ya da ona kusur isnâd eden Müslümanlar öldürülür. Bu konuda ümmetin görüş birliği vardır. Fakihlerden bazısı Muhammed'e küfreden ve tövbe etmeyen bir Müslüman’ın öldürülmesi gerektiği konusunda ortak kabul olduğunu belirttikten sonra Mâlik b. Enes, Leys, Ahmed b. Hanbel, İshâk, Şafiî, Ebû Hanife, Küfe uleması ve Evzai’nin bu görüşte olduklarını söyler. Bu isimlerin ittifak ettiği bir meselede ihtilafı zikredilen birkaç kişinin sözüne elbette itibar edilmez. Ancak şuna işaret etmek gerekir:
İmam Ebu Hanife’ye göre Muhammed'e küfreden, kadın olursa öldürülmez. Çünkü ona göre mürted olan kadın öldürülmez. Ulemânın, Muhammed'e küfreden birisinin kafir olup öldürüleceği hükmüne varırken delilleri; kitap, sünnet, icma ve kıyastır. Bu hükmün Kur’an’dan delilleri şunlardır:
"Allah ve Rasûlünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır." (Ahzab 57)
"...Allah’ın Peygamberini incitenlere can yakıcı azab vardır." (Tevbe 61)

Görüldüğü gibi buna benzer bütün ayetler Muhammed’i incitenlerin günahkâr olacağına delâlet etmektedir. Konuyu toparlayacak olursak: Dört Mezhep İmamından İmam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel’e göre Muhammed'e küfreden birisi pişmanlık duyup tövbe etse bile dinlenmez ve öldürülür.

İmam Azam Ebû Hanife ve İmam Şafii’ye göre ise tövbe ederse kabul edilir, öldürülmez. Bu görüşün delili de Mürted’de yapılan uygulamadır. Çünkü daha önce de geçtiği gibi mürted tövbe eder de tekrar İslâm’a dönerse öldürülmez. Rasûlulah’a küfreden de mürteddir.
Konumuz fıkıh olmadığı için bu kadar bilgi ile yetiniyoruz.

Ebû Dâvûd, Kitâbu’l-Hudûd 2; Nesaî, Tahrîmü’d-Dem 16. Ebû Dâvûd’da geçen rivayete şöyle bir detay geçmektedir: “Kadın karnından bıçaklanıp öldüğü sıra karnındaki çocuk düştü.” Bkz: Ebû Dâvûd, Kitâbu’l-Hudûd 2. Buradan anlaşılmaktadır ki kadın bıçaklandığı sırada hamile idi.

GARİP VE TARTIŞMALI AYETLER #1

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
KTZ, din, islamiyet, Allah'ın düşmanlık gütmesi, Garip ayetler, Tartışmalı ayetler, Allah yaratıldı mı?, Allah çarpar, Işık hızında iman, Hortumunu yada burnunu damgalamak, Tuhaf günahlar,

GARİP VE TARTIŞMALI AYETLER 1.BÖLÜM

Kur’an’da geçen bazı ayetler özellikle de anlam itibari ile bana çok garip geliyor, haliyle de sonsuz zekâ ve kudrete sahip bir Yaratıcıdan gelmiş gibi değil de  acemi bir insanın ağzından çıkmış düşüncesine kapılıyorum.
Bu ayetlerin çoğunluğu aynı zamanda İslâm alimlerinin açıklama çabasına girerek farklı anlamlar yükledikleri ya da “o ayette aslında şunu demek istiyor, şunu anlatmak istiyor, çeviri yanlış, doğru tercüme etmek lâzım” gibi izahları getirmeye çalıştıkları ayetler. Garip, mantık dışı, absürt, aykırı  olarak tarif edebileceğim 50 ayeti bir araya getirdim. Tek bir yazı içinde 50 ayet ile sizi sıkmamak için konuyu iki bölüme ayırdım. Üçüncü bölüme ise tamamen yorumsuz ve değerlendirmeye gerek görmediğim diğer bazı ayetleri naklettim.  Bu ayetler güya Kâinatı yaratan sonsuz kudret, ilim ve zekâ sahibi olan Tanrı Allah  tarafından gönderilmiş. Sözü fazla uzatmadan hemen  1 inci bölümün ayetlerine  geçelim:

Tanrı sözü 1 – Düşmanlık güden Allah
Bakara  98:  Her kim Allah'a, meleklerine, elçilerine, Cibril'e ve Mikail'e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır."
Düşmanlık güden bir ayet. İnsanlar, devletler, milletler bile bir birlerine olan düşmanlıklarını bitirmeye çalışırken koskoca Tanrı  yukarıdaki ayette “Kim bana düşman ise, ben de onlara düşmanım” diyor. Düşmanlığa karşı düşmanlık güden bir Tanrı!

Tanrı sözü 2 – Allah yaratıldı mı!
Zuhruf 45: Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor: Rahmân’dan başka kulluk edilecek ilâhlar var etmiş miyiz?
Bu ayette Rahmân’ı yani Allah’ı var eden kimdir? Eğer bu ayette konuşan Allah’ın kendisi ise kendisinden bahsederken “Rahman’dan başka…” diyerek kendisini neden üçüncü tekil şahısla belirtmiştir? Yoksa bu ayette de, şu Araplara özgü olan iltifat sanatını mı icra etmiştir? Tam da iltifat sanatının icra edileceği bir konuymuş. Tefsircilerin iddiası o ki ayette önce şahıs zamirleri değiştirilerek iltifat sanatı yapılmış sonra da “Rahman’dan başka kulluk edilecek ilâhlar” derken “tapılacak tek Tanrı Allah’tır ve Allah, kendisi dışında insanların tapabileceği varlıklar yaratmış mıdır?” anlamına geliyormuş. Tefsircilerin açıklama getirirken bile bocaladıkları bu ayeti, onların iddia ettiği gibi anlamlandırmaya çalışırsak bakalım ayet nasıl olmalı? “Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize bir sor: Kâinatı ve içindeki her şeyi  yaratan Allah, kullarına kendisi dışında  tapılacak  ilahlar, varlıklar yaratmış mıdır?”. Eğer ayette buna benzer bir ifade şekli olsa idi gariplik olmazdı fakat ayette Allah’ı ve diğer ilâhları birilerinin yarattığı izlenimi var.

Tanrı sözü 3 – Allah çarpar
Rad 13: Gök gürlemesi O’na hamd ederek tespih eder. Melekler de O’nun korkusundan tespih ederler. O, yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Onlar ise Allah hakkında mücadele ediyorlar. Hâlbuki O, azabı çok şiddetli olandır.
Tanrıya bak hele, Zeus gibi Maşşallah. Dilediğini çarpıyormuş.

Tanrı sözü 4 – Ayette  ifade edilemeyen anlam karışıklığı
Yunus 37: Bu Kur’an Allah’tan başkası tarafından uydurulmuş bir şey değildir. Ancak kendinden öncekini doğrulayan ve o Kitab’ı açıklayandır. Onda şüphe yoktur, o âlemlerin Rabbindendir.
Ayetteki anlama göre Kur’an Allah’tan başkası tarafından uydurulmuş bir şey değil imiş. Yani bizzat Allah tarafından uydurulmuş. Acaba lisanların efendisi  olması gereken Allah,  bu ayeti “Bu Kur’an bir fani tarafından uydurulmuş bir şey değildir.” Ya da “Bu Kur’an Yaratılmışlar tarafından uydurulmuş bir şey değildir.”  Diye yazmayı akıl edememiş mi? Acemiliğine gelmiştir diyeceğim ama Kur’an’dan önce bir sürü kitap göndermiş, bu da sonuncusu. Son kitabı hazırlamanın yorgunluğundan  herhalde!

Tanrı sözü 5 – Işık hızında iman
Al-i İmran  193: "Rabbimiz, biz: "Rabbinize iman edin" diye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür."
Bu ayette kesin bir yanlışlık ve saçmalık var. Bu gün birisi yanımıza gelse dese ki “kâinatı yaratan  bir Tanrı var, adı Roman, sizleri imana çağırıyor, ona iman edin” dese hemen iman mı edeceğiz? Bu nasıl bir mantık! Çağrıda bulunan çağrıcıyı işitmişler ve hemen iman etmişler. Muhtemelen bu adamlar koyun akıllıymış ve iman etmeye ya da kendilerine her söylenene hemen inanmaya aşırı derecede meyillilermiş  ve İman’a çağırılan varlığın yani Tanrının adı Allah değil de Vallah olsa yine de iman edeceklermiş. Adının Allah olduğuna inanılan bir İlâh, insana akıl fikir verip de akla fikre böylesine ters bir ayet gönderir mi?

Tanrı sözü 6 – Hortumunu ya da burnunu damgalamak
Kalem 15:  Ona âyetlerimiz okunduğu zaman, "Öncekilerin masalları!" der.
Kalem 16:  Yakında biz onun burnunu damgalayacağız.
Diğer bir meali ise şöyle:
Kalem 16: Yakında biz onun hortumunu damgalayacağız.
Tefsircilere göre burnunu ya da hortumunu damgalamak mecazi bir anlam imiş ve kişinin cehennemlik yapılacağı ima ediliyormuş. Ben saftirik de evrensel olduğuna inanılan Kur’an’dan, her dildeki insanın rahatça anlayacağı cümleler okumayı bekliyorum.

Tanrı sözü 7 – Kadının kocasıyla barışması günah değilmiş hele şükür!
Nisa 128: Eğer bir kadın kocasının kötü muamelesinden yahut yüz çevirmesinden endişe ederse aralarında bir uzlaşmaya varmalarında onlara günah yoktur ve sulh hayırlıdır…
Yani bir kadın, bu ayete göre kocasının kötü muamelesinden endişe ederse kocası ile anlaşıp arasını düzeltmek günah değilmiş. Yok bir de günah olacaktı!

Tanrı sözü 8 – Günaha gel
Nûr 33: Evlenmeye güçleri yetmeyenler de, Allah kendilerini lütfuyla zengin edinceye kadar iffetlerini korusunlar. Sahip olduğunuz kölelerden “mükâtebe” yapmak isteyenlere gelince, eğer onlarda bir hayır görürseniz onlarla mükâtebe yapın. Allah’ın size verdiği maldan onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde etmek için iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları buna zorlarsa bilinmelidir ki hiç şüphesiz onların zorlanmasından sonra Allah (onları) çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
Bu ayette, istemediği halde sahibi tarafından zorla fuhuş yaptırılan kadının fuhuş günahını, Allah’ın affedeceğinden bahsediyor. Allah’ın bu ayetteki affediciliği, sahibi tarafından zorla fuhuş yaptırılan köle kadındır. Yani bu ayette cariyesini zorla fuhuşa sevk eden sahibin yaptığı bu işten dolayı hem bir cezası yok, hem bir günahı yok dolayısıyla affedilecek bir şey yok ama fuhuşa zorlanan zavallı cariye, buna zorlanmış olmasına rağmen günaha girmiş oluyor, Allah da bu cariyenin zorlama fuhuş günahını affediyor. Ne yücesin, ne merhametlisin YA RAB! Buna olsa olsa “üvey Tanrı merhameti” denir.

Tanrı sözü 9 – Elbiseyi yaratan Allah’tır
A'râf 26:  Ey Âdem oğulları! Size mahrem yerlerinizi örtecek giysi, süsleneceğiniz elbise yarattık. Takvâ elbisesi, işte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın âyetlerindendir. Umulur ki düşünüp öğüt alırlar.
Ben bu ayetin  mantığını çözemedim. Kıyafetler, insanların icat ettiği şeylerdir fakat kıyafet icat edilmemiş olsa bile yani insanoğlu geçmişten günümüze kadar kıyafetsiz ve her daim çıplak olarak yaşayan bir canlı olsa ne olur ki? Ahlâksızlık olabilecek bir durum çıkmaz ortaya çünkü insanların bu duruma gözleri alışır ve normal gelmeye başlar. Nitekim bazı balta girmemiş ormanların içinde yaşayan kabilelerde elbise giyme geleneği yok. O kabile insanları çırılçıplak dolaşıyor ve yaşamlarına bu şekilde devam ediyorlar. Ey İslâm dininin ilâhı olan Allah! Madem insanın çıplaklığının görüntüsünü başkalarına haram kılacaktın, insanı neden çıplak yarattın?  Hadi çıplak yarattın ve farzet kıyafetleri de sen yarattın, yaratmayıp ne yapacaktın? İnsanı çıplak yarat sonra çıplak gezmeyi günahtan sayıp örtünme emrini gönder ve ondan sonra da de ki “size mahrem yerlerinizi örtecek giysi yarattık”. Eeeee?  Çıplağı yaratan sen, kendi yarattığın çıplağı örtmemizi emreden sen, bir de üstüne, “Size örtünmeniz için kıyafet yarattım” diye böbürleniyor musun? Yok artık!

Tanrı sözü 10 – Allah’ın insanlara verdiği nimetlerden bir kaçı
Nahl 81: Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı ve dağlarda da sizin için barınaklar var etti. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar verdi. Böylece Allah, Müslüman olasınız diye üzerinizde olan nimetini tamamlıyor.
Bu ayette sıcağı yaratan Allah, sıcaktan koruyacak elbiseler verdiğini ve müminler ölmesin diye savaşta koruyacak zırhlar verdiğini söylüyor. Sıcaktan koruyacak elbiseleri hadi insanlar dokuyup dikmedi de Allah verdi olsun lakin savaşta koruyacak zırhlar ne alaka? Bu zırhlar bütün Müslümanları savaşta ölmekten ya da yaralanmaktan korumuş mu ki? Küçük bir çocuğun arkadaşına “Ayakkabımı babam aldı, elbisemi de annem aldı” demesi gibi bu ne kardeşim böyle. Bu ayeti Tanrı göndermiş olamaz.

Tanrı sözü 11 – Şefkat ve lütuf
İsra  66: Sizin Rabbiniz, fazlından aramanız için denizde gemileri sizin için yürütür. Gerçekten O, size karşı merhametli olandır.
Hac  65: Görmedin mi, Allah, yerdekileri ve denizde onun emriyle akıp giden gemileri, sizin yararınıza verdi. Ve izni olmadıkça, göğü yerin üstüne düşmekten alıkoyar. Şüphesiz Allah, insanlara karşı şefkatlidir, çok merhametlidir.
İsra 66’da insan yapımı gemileri suyun üzerinde Allah’ın yürüttüğü, Hac 65’de ise Allah’ın kendi yarattığı göğü, yerin üstüne düşmekten alıkoyduğu belirtiliyor. Yani Rab diyor ki “Ben size bir gök yarattım, eğer istersem o göğü üstünüze düşürürüm ama bunu yapmıyorum, yani şükredin ki sizinle kedinin fareyle oynadığı gibi oynamıyorum, kendi yarattığım göğü üstünüze düşmekten alıkoyuyorum, kıymetimi bilin ha!”  Gemilerin suda yürütülmesine gelince, 1400 yıllık köklü Kur’an tefsiri ilmi, bu tür ayetlere yönelik çareyi bulmuş ve “Kâinatta var olan bütün kanunlar ve yasalar Allah’ın yasalarıdır ve dolayısıyla Gemiler denizde giderken ortaya çıkan fizik kuralları Allah’ın yarattığı fizik kuralları olduğu için dolayısıyla o geminin denizde ilerlemesi Allah’ın sayesindedir…” gibi bir sonuca varmışlar. Helâl olsun, güzel açıklama. Bir de inandıkları İlâh, yarattığı kullara verdiği nimetleri niye başa kakar onu açıklasalar ya! Soğukta üşüyen evsiz bir fakiri sıcak bir eve yerleştiriyorsun ve diyorsun ki “Benim kıymetimi bil, bana iltifat et, beni an, bana iman et. İsteseydim eğer sana verdiğim bu sıcacık evi başına yıkardım”. Şu an Tanrının sözünü ve tavrını eleştirdiğim için günahkâr olduğumun ve kâfir olduğumun farkındayım.

Tanrı sözü 12 -  Tanrının kul ile didişip hırs yapması
Müddesir 11: Beni, yarattığım kişiyle baş başa bırak.
Müddesir 12-13:  Kendisine geniş bir servet ve gözü önünde duran oğullar verdiğim;
Müddesir 14-15: Önüne nimetleri serdikçe serdiğim, arkasından daha fazla vermemi bekleyen kişiyi!
Müddesir 16:  (Daha fazla vermek mi?) Asla! Çünkü o bizim âyetlerimize karşı inatla direnmektedir.
Müddesir 17:  Ben de onu sarp bir yokuşa süreceğim!
Oh, iyi edersin, Tanrı dediğin böyle konuşur, böyle yapar, bir de hırs yapar. Aferin!

Tanrı sözü 13 – Kur’an korkutmak için indirilmiş
Yasin  70: (Kur'an,) Diri olanları uyarıp korkutmak ve kafirlerin üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir).
Dikkat ederseniz diri olanları sadece uyarmak değil, Uyarıp korkutmak için indiriliyor Kur’an. İslâm’ın korkutmaca dini olduğunu, var olduğuna inanılan Allah, açıkça söylemiş.

Tanrı sözü 14 – Kuşu gökyüzünde kim tutar?
Nahl 79:  Gökyüzünde Allah’ın emrine boyun eğerek uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları gökte ancak Allah tutar. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır.
Göklerde süzülen uçakları, helikopterleri, planörleri, yelken kanatları, uçurtmaları kim tutuyor?

Tanrı sözü 15 – Yüce Tanrının hitap adabı
Münafikun 4: Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa  sözlerine kulak verirsin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kereste gibidirler. Her kuvvetli sesi kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) çevriliyorlar!
Allah’ın kitabında, “Allah onları kahretsin” diyen kimdir bilinmez ama kahretmek yerine merhameti sonsuz bir Tanrıya yakışır şekilde “Allah onları doğruya iletsin” veya “İnşallah hak yolunu bulurlar” gibi temenniler, yardım cümleleri yok ne yazık ki! Eğitimde bile işini iyi yapan bir öğretmen, en ümitsiz öğrencisinden bile ümidini kesmez, Tanrı kesiyor ümidi yazık!

Tanrı sözü 16 – Mümin erkeğin kuşuna verilen seçenekler
Nisa 3: Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.
O dönemin Arap toplumunda kocaları öldürülüp esir alınan kadınlar, erkekler tarafından cariye yapılıyor. Yani o dönem erkeklerinin  bir sürü cariyesi var ve üstüne üstlük bir de evlenme sıkıntısı var ama seçenek çok. Yetim kızlar ile ilgili bir birinden çok çeşitli  iddia olduğu için ve dolayısıyla bu ayet ile ilgili bir çok farklı tercüme söz konusu olduğundan  işin o kısmına girmek istemiyorum. Genel İslâm inancında bir erkek evlenmek için üçer dörder hanım alabilir fakat adaleti sağlayamayacağını düşünüyorsa bir tane ile evlenir, onu da yapmak istemiyorsa zaten elinin altında cariyeleri var onlarla beraber olur. Vay babasını yav! Şöyle düşünceli Tanrı başka hangi dinde var? Kainatın yaratıcısına bak, ne düşünceli.

Tanrı sözü 17 – Savaşan mümin  erkeğin kuşuna bir seçenek daha
Nisa 24: (Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı…
Yani bir kadın savaş sırasında esir düşerse evli bile olsa sahibine helaldir. Bak bu da Müslüman erkeğe kadınsız kalmaması adına bir kıyak daha. Bu Allah’a Müslüman erkekler ne kadar dua etse, ne kadar şükretse azdır. Benim anlamadığım, kadınlar da şükrediyor, onlar da razı demek ki?

Tanrı sözü 18 – Adet görmemiş çocukların boşanması
Talak 4: Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların bekleme süresi ise, yüklerini bırakmaları (doğum yapmaları)dır. Kim Allah´tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.
Bu ayette üç farklı kadının boşanma sürecinden bahsediyor. Birisi hamile, birisi menapoza girmiş ve bir diğeri de henüz adet görmemiş kız çocuğu. Kız çocuğunun biyolojik olarak bir erkekle beraber olması sakıncalıdır fakat koskoca Allah böyle bir ayet gönderdiğine göre vardır bir bildiği. Ha bir de, bu adet görmemişler iddia o ki adet göremeyen hasta kadınlarmış falanmış filanmış. Bizim modernistler adet görmemiş olanlara çeşitli kılıf uydurmaya devam ededursunlar, bazı Arap ülkelerinde gelenek üzere küçük yaştaki kız çocukları ile yapılmakta olan  evlilikler, bu tür ülkelere sonradan getirilen  medeni yasalarla bir bir ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.

Tanrı sözü 19 – Ruhların alınması
Zümer 42: Allah, (ölen) insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykularında alır. Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye (ömürlerinin sonuna) kadar bırakır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.
Gerçekten de ibret verici bir durum, diyeceğim ama ibret almam gereken durumu hakikaten anlayamadım.Ayetin yorumunu yapabilirim, içsel olarak anlayabilirim ama bu ayetten çıkartılacak ibretlik durumu, iyi bilen birisi varsa lütfen yorum kısmına yazsın.

Tanrı sözü 20 – Bir erkeğe karşın iki kadının şahitliği
Bakara 282: …(Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir…
Borç şahitliği için gönderilen bu ayeti uzun uzun yazmadım, kısa bir bölümünü paylaştım  fakat iki erkek şahit bulunamaz ise bir erkek ile iki kadın şahit  tutulması emrediliyor. Matematik alanında bu zamana kadar üniversite sınavlarında ve çeşitli sınavlarda birincilik, ikincilik, üçüncülük almış olan genç kızlarımıza bu ayeti nasıl açıklamak lâzımdır? Hesap kitaba, matematiğe aklı eren ve hafızası yüksek kadınlar da vardır erkekler de, buna karşın hesap kitaba, matematiğe aklı ermeyen ve hafızasında tutamayan kadınlar da vardır erkekler de. Anlaşılan o ki adının Allah olduğuna inanılan İlâh, kadınları akıl ve zekâ olarak erkeklerden daha zayıf yarattığını zannetmiş. Bu ayet yine Tanrı katından gelen bir ayet. Yine de tefsir ilminde sınır yok. Mesela o dönem Arap kadınlarının gelenek gereği, para işleri ile ilgilenmedikleri için bu tür konulara şahit olmak konusunda yetersiz olduklarını iddia ediyorlar. Yani Hz Hatice gibi Ticaretle uğraşan kadınların olduğu bir dönemden bahsediyor. Velev ki dedikleri gibi olsun ve o dönemin kadınları, para işlerinde ve matematik işlerinde yetersiz kalsın ve biz gelelim bu döneme. Bu döneme geldiğimizde karşımıza medeni yasalar çıkar. Kadın ve erkek bu yasalar karşısında eşittir. Eşit eğitim alır, hak ve hukuk açısından da eşittir. Zeka açısından da eşittir çünkü insanlara eğitim ve matematik verilirken kadın erkek ayırımı yapılmaz fakat eğer bu ayetteki  bir erkeğe karşın iki kadını şahit tutmak isterseniz ülkeyi şeriata teslim etmelisiniz ki, kadınlar ve kız çocukları eve kapatılsın, eğitimden uzak tutulsun ve sadece erkeğin hizmetkârı olsun. Beyinleri uykuya yatırılsın. İşte o zaman bu ayetin hükmünü uygulayacak şartlar ortaya çıkabilir.

Tanrı sözü 21 – Peygamberinin yemek saatini düşünen duyarlı Allah
Ahzab 53: Ey iman edenler! Peygamberin evine size yemek için izin verilmediği vakit asla girmeyin, fakat çağrıldığınızda -erkenden gidip yemeğe hazırlanmasını beklemeksizin- girin, yemeğinizi yiyince hemen dağılın, söze dalıp oturmayın; bu davranışınız peygamberi rahatsız ediyor, size söylemeye çekiniyor, Allah hak olanı açıklamaktan çekinmez…
Her Peygambere böyle koruyucu kollayıcı, yemek saatinden sonraki anlarını bile ayarlayan düşünceli, fikirli firasetli TANRI gelmez. Evreni ve nice evrenleri yarattığı düşünülen Tanrının işine gücüne, derdine bak. Kıyamete kadar hükmü sürecek olan kutsal kitaba, adının Allah olduğuna inanılan İlâhın yerleştirdiği kelâma bak. Neysem, öğrensin Müslümanlar, belki işlerine yarar.

Tanrı sözü 22 – Allah’ın Peygamberine yaptığı eş torpili
Ahzab 50: Ey peygamber! Mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verip de elinin sahip olduğu kadınları, seninle birlikte hicret eden amca kızlarını, hala kızlarını, dayı kızlarını, teyze kızlarını, kendini peygambere mehirsiz olarak bağışlar da peygamber de onunla evlenmek isterse böyle bir mümin kadını -ki sonuncusu diğer müminlere değil, zatına mahsustur - sana helâl kıldık. Müminlere eşleri ve sahip oldukları kadınları hakkında hangi kuralları geçerli kıldığımızı biliyoruz. Sana mahsus olanı güçlük çekmeyesin diye meşrû kıldık. Allah çok bağışlayıcı, pek esirgeyicidir.

Bu ayeti de Müslümanların İlâhı olduğuna inanılan Allah göndermiş. “…Zatına mahsustur, sana helâl kıldık… Sana mahsus olanı güçlük çekmeyesin diye meşrû kıldık.” İfadelerine takılan ben deniz de geçmişte bu ayeti okuyup okuyup akıl erdirmeye çalışıyordum. Sorgulama yapmıyordum, aksine bir Tanrı, böyle bir ayeti niye göndermiş olabilir diye mantıklı bir sebep bulmaya, inandığım dini kendi içimde aklamaya  çalışıyordum. Ayetin sonundaki  “Allah çok bağışlayıcı, pek esirgeyicidir.” Cümlesi de bir hayli garip geliyordu, hâlâ da garip. Allah zaten sülalenin bütün kızlarını, üstüne üstlük mehirsiz olarak kendini hibe eden kadınları elçisine helal etmiş, ondan sonra da neyi bağışlıyor, neyi esirgiyor anlayamadım ki! Allah kulağımı gözümü kalbimi mi mühürledi ne!

Tanrı sözü 23 – Kur’an kimin kelâmıdır?
Hâkka  40: Hiç şüphesiz o (Kur´an), çok şerefli bir elçinin sözüdür.
Bu ayette dikkat edilmesi gereken husus şudur: Ayette “Hiç şüphesiz Kur’an, çok şerefli bir elçinin tebliğidir” veya “Hiç şüphesiz Kur’an, çok şerefli bir elçinin bildirdiği bir kitaptır/Allah sözüdür” demiyor  “…çok şerefli bir elçinin sözüdür” diyor.  Tabi tefsircilere göre Allah, burada elçisi ile ilgili meramını ifade edecek kelimeleri doğru seçemediğinden bu ayet açıklanırken “Kur’an’ı indiren Allah’tır, sözle bildiren Peygamberdir” şeklinde yorumlayarak ayetteki garip ifadeyi kurtarmaya çalışıyorlar!  Dünyadaki bütün dil bilgisi, paragraf bilgisi öğretmenlerini, uzmanlarını toplayın ve bu ayeti okuyun, bu ayete göre Kur’an, Allah’ın değil, elçinin yani Peygamberin sözüdür. Şimdi Kur’an Tanrı kelâmı mı yoksa kendini Peygamber ilân edip Allah’tan vahiy geldiğini iddia eden Hz Muhammed’in kelâmı mı?

Tanrı sözü 24 – Aşağılık maymunlar
Bakara 65: Şüphesiz siz, içinizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. Biz onlara, “Aşağılık maymunlar olun” demiştik.
Dikkat ederseniz bu ayette “Maymunlar olun” ifadesi yok. “Aşağılık maymunlar olun” ifadesi var. Belirli bir kapasitenin altında olan ve özgür düşüncesi, iradesi olmayan bir canlı ne kadar aşağılık olabilir ve bunu söyleyen RAB! Yani  “Aşağılık” olarak tarif ettiği canlıyı bizzat yaratan RAB söylüyor bunları.

Tanrı sözü 25 – Allah ölüleri böyle diriltir
Bakara 73: “Sığırın bir parçası ile öldürülene vurun” dedik. (Denileni yaptılar ve ölü dirildi.) İşte, Allah ölüleri böyle diriltir, düşünesiniz diye mucizelerini de size böyle gösterir.
İşte düşünmek ile ilgili bir ayet. Hadi aklımızı kullanalım, düşünelim ve sığırın bir parçası ile bir ölüye vurunca Allah nasıl diriltir, hatta Allah bir ölüyü diriltmek için kuluna neden böyle abuk subuk bir şey yaptırır ve bu abuk sabuk yöntemi, koskoca kutsal kitabın içine niye yerleştirir? İnceden inceye düşünelim.
Yazan: Kainatta Toz Zerresi