Eski Mısır dininde kişi öldüğünde ölüler alemi olan Duat'a gider, burada kalbi
teraziye konur ve iyiliğin tüyüne karşı kalbi tartılırdı. İbrahimi dinlere
günah ve sevapların tartılması olarak geçen bu inanışta önemli bir detay
vardır. Ölüler Kitabında detaylıca anlatılan Kalbin Tartılması işlemi
sırasında kalbi tartılan kişi oradaki tanrıça Maat'ın yargıçlarının bakışları
altında 42 maddeden oluşan Saflık Beyanını okumalıdır. Bu, yargılanmadan önce
ölen kişiye tanınan bir fırsattı.
Maat'ın yargıçlarına karşı yapılıyordu; Çünkü Maat adaletin, doğrunun,
bilginin, yasaların, ahlakın, uyumun ve kozmik dengenin tanrıçasıdır. Kalbin
Tartılması sırasında kişinin kalbine karşı Maat'ın tüyünün konmasının nedeni
de budur.
Maat'ın yargıçlarına yapılan Saflık Beyanları kişisel olduğundan mezardan
mezara farklılık gösterse de temel itibariyle günah kavramları aynıdır. Bunlar
tanrıça Maat'ın kanunları değil de Maat'ı memnun etmek için onu okuyacak
kişinin hayattayken yaptıkları ya da yapmadıklarının beyanıdır. [4]
42 maddeden oluşmasının nedeni, Nebseni papirüsünde Maat'ın yardımcı
yargıçları olan 42 tanrıdır.[7] Bu 42 tanrı, Mısır'ın 42 eyaletini temsil eder
ve "yaşamları boyunca Maat'tan beslenen gizli Maat tanrıları" olarak
adlandırılırlar. Bunlar sunular kabul eden küçük kademeli ilahlardır. [4]
Yani aslında her bir madde ile bir tanrı ya da tanrıçaya ifade verilmekte ve
itirafta bulunulan her bir tanrı ile Mısır'ın bütünlüğü vurgulanır. Bu küçük
dereceli tanrı ve tanrıçaların adlarını Ölüler Kitabı'ndaki Nebseni
Papirüsünde görmek mümkündür.
Ölünün okuduğu 42 Saflık Beyanı Musevilikteki 10 Emir'in temelini
oluşturur şekildedir ve kutsal olduğu söylenen kitaplardaki günah kavramından
daha iyi ahlaki hatlara sahiptir. Söz konusu 42 madde şöyledir:
Günah işlemedim.
Şiddet kullanarak soygun yapmadım.
Çalmadım.
Erkek ve kadınları öldürmedim.
Tahıl çalmadım.
Sunuları çalmadım.
Tanrıların mallarını çalmadım.
Yalan söylemedim.
Yiyecekleri taşımadım.
Küfür etmedim.
Zina etmedim, erkeklerle yatmadım.
Kimseyi ağlatmadım.
Kalbi yemedim (Boş yere üzülmedim, pişmanlık duymadım)
Hiçbir erkeğin karısını ahlaksızlaştırmadım (burada önceki iddiasını
yenileyerek başka bir tanrıya hitap eder)
Kendimi kirletmedim.
Hiç kimseyi korkutmadım.
Yasayı çiğnemedim.
Kızmadım.
Kulaklarımı gerçeğin sözlerine kapatmadım.
Dine küfretmedim.
Şiddet adamı değilim.
Çekişme kışkırtıcısı ya da barış bozan biri değilim.
Acele ile yargılamadım ya da hareket etmedim.
Konuları merak etmedim.
Konuşurken sözlerimi çoğaltmadım
Kimseye zulmetmedim, kötülük yapmadım.
Kral'a karşı büyücülük yapmadım (ya da küfretmedim)
[Akması gerektiği zaman] suyun akışını hiç durdurmadım.
Asla sesimi yükseltmedim. (kibirli ya da öfkeli konuşmadım)
Tanrı'ya küfretmedim, lanet okumadım.
Kötü bir öfkeyle hareket etmedim.
Tanrıların ekmeğini çalmadım.
Khenfu keklerini ölülerin ruhlarından alıp götürmedim.
Çocuğun ekmeğini kapmadım, şehrimin tanrısını hor görmedim.
Tanrıya ait sığırları öldürmedim. [5][6][1]
Şimdi bir de 10 emire bakalım:
Tanrı YHVH'ten başka ilah(lar)ın olmayacak.
Kendine yukarıda, gökte; aşağıda, yerde; veya derinlerde, yeraltında
yaşayan put(lar) yapmayacaksın; onlara eğilmeyeceksin ve onlara ibadet
etmeyeceksin.
Tanrın YHVH'in ismini boş yere anmayacaksın.
Haftanın altı günü çalışacak ve dünyevi işlerini yapacaksın; haftanın
son günü, yedinci gün mukaddes Şabat günündeyse bütün işlerini bırakacak
ve Tanrın YHVH'e ibadet edeceksin. O gün, Sebt'tir.
Annene ve babana hürmet edeceksin.
Öldürmeyeceksin.
Zina etmeyeceksin
Çalmayacaksın.
Komşu(ları)na karşı yalan yere şahitlik yapmayacaksın.
Fark edebileceğiniz gibi 10 emir, Mısır dinindeki 42 maddenin sayıca
azaltılmış ve Tanrı faktörünün daha ağırlık kazandırılmış halidir. Tevrat'ta
yazanlara göre Musa bir Mısırlıdır. Dolayısı ile Mısır'da büyümüş olan Musa
Mısır tanrı ve tanrıçalarına taparak büyümüştür. Bu yüzden Maat'ı ve 42 Saflık
Beyanı'nı biliyor olmalıdır.
Mısır dinindeki Saflık Beyanları birer kanun olmadığından kişiden kişiye
farklılık gösterebildiği için, farklı mezarlardan çıkan beyanlarda ölülerin
şöyle beyanları yer alır:
Hizmetkarlara kötü muamelede bulunmadım.
Kimseye benim adıma cinayet işlemesi için emir vermedim. [2][1]
Yalancı şahitlik yapmadım.
Aç olana ekmek verdim, susamışa su ve çıplak olana elbise verdim. [3][1]
Henüz ortada Musevilik, Hristiyanlık ve İslam gibi dinler yokken, çoktanrılı
eski Mısır dininin sahip olduğu ahlaki çizgi İbrahimi dinlerle neredeyse
aynıdır.
Örneğin Mısır dini insanları köleleştirmeyi ve zorla çalıştırmayı uygunsuz bir
davranış ya da günah olarak görmemiştir. Durum İbrahimi dinlerde de aynıdır.
Yahudiler dinlerini Eski Mısır dininden ve çevre topluluklardan duydukları ile
inşa ettiğinden kölelik sistemi onlara da geçmiş, buradan da Kur'an'a geçerek
varlığını devam ettirmiştir. Bu yüzden Kur'an'da köleliği ve cariyeliği
yasaklayan hiçbir ayet yoktur.
İbrahimi dinlerde ahlaklı olmanın ya da iyilik yapmanın nedeni tanrı ve
cehennem korkusudur. Cehennem korkusu içindeki kişi yaptığı iyiliklerle
tanrıyı ikna edecek seviyeye geldiğinde cennetlik olur. Yani kişi içinden
geldiği için, sadece iyilik yapmak için değil de çıkar ya da tehdit ilişkisi
içinde hareket eder.
Söz konusu dinleri etkileyen Mısır dininde de durum aynıdır. Kişiler yeraltı
diyarında tekrar doğma hakkı kazanarak cennete gitmek için iyilik yapar ve
kötülükten uzak dururlar. Yine ödül-ceza sistemine dayalı ahlak söz konusudur.
Bu yüzden kişi hayattayken olabildiğince iyi olmaya çalışır ve öldüğünde
Osiris ve 42 Maat yargıcının karşısına çıkarak onlara uzak durduğu kötülükleri
ya da yaptığı iyilikleri sıralar. Akabinde "kalbim temiz, kalbim temiz, kalbim
temiz" diye de ekler. Çünkü dönem insanının inanışına göre tüm iyi ya da kötü
eylemlere karar vermeyi sağlayan, yani beyin işlevini gören organ kalptir. Bu
inanışın yansımalarını Kur'an'da da görmek mümkündür.
Bir nokta daha var ki Antik Mısır'ın Büyük Yargılama metinlerinde kişi
yaptıklarını anlattıktan sonra diğer aşamada kalbi dile gelip konuşmaya
başlar. Bu inanış değişim geçirerek İbrahimi dinlerde kişi yargılanırken
günahlarını saklayamayıp itiraf edeceği, hatta organlarının bile onun yerine
konuşacağı inanıcına zemin hazırlamış olabilir.
KAYNAKLAR
E.A.Wallis Budge, Egyptian Literature
Ölüler Kitabı, Bab CXXV
A.g.e., 3. Kısım
Ani Papirüsü
Studio 31, The Book of the Dead (2015), pp. 97-96; 577-582.
Sir Ernest Alfred Wallis Budge (1913). The Papyrus of Ani: A Reproduction
in Facsimile, Edited, with Hieroglyphic Transcript, Translation, and
Introduction.
Budge The Gods of the Egyptians Vol. 1 pp. 418-20
●►Patreon'dan Üye Olarak Destek Olmak İçin: PATREON ●►Youtube 'Katıl': KATIL
Anubis; Batılıların İlki, Kutsal Toprakların Efendisi, Kutsal Dağının
Üzerinde Olan, Dokuz Yayın Hükümdarı, Milyonları Yutan Köpek, Köpeklerin
Efendisi, Sırların Efendisi, Mumyalama Yerinde Olan, İlahi Mahfazanın En
Başı ![10][11]
Antik Mısırda Anpu veya Inpu adıyla bilinen tanrının Yunancası
Anubis'tir. [8][9] Anpu adının kökü eski Mısır dilinde "Kraliyet çocuğu"
iken Inpu'nun kökü olan "inp" çürümek anlamına gelmektedir.
Antik dönem insanlarının doğayı, hayvanları gözlemleme sonucu oluşmuş
tanrılardan biridir. Eski Mısır'da çakalların ölüler ve mezarları
etrafında dolaştığı, insan cesetlerini çıkarıp yedikleri görüldüğünden
ölüm ve ölü bedenler çakal ile ilişkilendirilmiştir.[18] Böylece Antik
Mısır'da tamamen çakal ya da çakal başlı insan biçimindeki ölüm,
cenaze, ahiret, yeraltı dünyası, mezarlıklar ve mumlayama ile
bağlantılı olan Anubis var olmuştur.
Kutsal hayvanı Mısır köpeklerinden biri olan altın Afrika kurdudur. Bu
hayvanın eski* ismi "altın Afrika
çakalıdır". [2][3][4]
Mezarların başında dolaşan çakalın ölüleri koruduğu düşünülmüş ve bu
bağlamda Anubis de ölüleri koruyan, kollayan yücelten bir tanrı halini
almış, hatta tanrı Osiris'i bile mumyaladığına dair inanç türemiştir.
Mezarları kazarak ölüleri çıkaran, parçalayıp yiyen çakal nasıl olur
da onları koruyan bir figür haline dönüştü diyebilirsiniz. Buradaki
mantık şöyle işliyordu. Cesetlerinin bir çakal ya da civardaki köpek
türleri tarafından parçalanacağından endişe eden insanlar ölülerinin
ya da öldüklerinde kendi bedenlerinin korunması umuduyla kendi türleri
ile savaşarak insanları koruyacak bir çakal seçmişlerdi. Yani endişe
duydukları çakallardan onları koruyacak olan yine bir çakaldı.
Özellikle Erken Hanedanlık döneminde, Hor-Aha, Djer ve diğer 1.
Hanedanlık firavunlarının taş yazıtlarında tamamen hayvan görünümüyle
yani büsbütün bir çakal olarak tasvir edilmiştir. [12][17]
Karısı yine kendisi gibi çakal olan Anput, kızı ise yılan tanrıça
Kebeçet'tir. Fakat Anubis'in soyu konusunda farklılıklar mevcuttur.
Örneğin erken mitolojide Ra'nın oğlu iken [14] 1.Ara Dönem'e (MÖ
2181-2055) ait tabut metinlerinde inek tanrıça Hesat ya da kedi başlı
tanrıça Bastet'in oğludur. [23] Başka bir gelenek onu Ra ve Neftis'in
oğlu olarak tasvir ederken [14] Yunan tarihçi Plutarhos, O'nun Neftis
ve Osiris'in gayri meşru oğlu olduğunu fakat Osiris'in karısı Isis
tarafından evlat edinildiğini belirtmiş ve şöyle yazmıştır: [24]
Isis, Osiris'in kız kardeşini sevdiğini ve onunla ilişki içinde
olduğunu öğrenip, bunun kanıtı olarak Osiris'in Neftis'e bıraktığı
bir yonca çelengini gördüğünde etrafta bir bebek arıyordu. Çünkü
Set'ten korkan Neftis bebek doğduktan sonra onu terk etmişti.
Köpekler büyük zorluklar içinde Isis'e yardım ederek bebeği
bulmasını sağlamışlardı. Isis onu bulunca bebeği büyüttü, [büyüyen
bebek] Anubis adıyla onun koruyucusu ve müttefiki oldu.
Köpek başlı ya da tamamen köpek şeklinde tasvir edilen ve Anubis'ten
farklı olarak gri ya da beyaz kürklü olan Vepvavet, Anubis'in erkek
kardeşiydi. Tarihçiler zamanla bu iki figürün birleştiğini
varsaymaktadırlar. [7]
Her toplumda tanrıların zaman zaman farklı roller üstlendiği ya da
rollerinin tamamen değiştiği görülür. Anubis'e de farklı roller
yüklenmiştir. Örneğin; 1. Hanedanlık döneminde (MÖ 3100-2890)
mezarların koruyucusu ve kralların mumyacısı olan çakal başlı
Anubis, Orta Krallık döneminde (MÖ 2055-1650) yer altı dünyasının
efendisi olan Osiris'in rolünü devralınca Anubis'in görevleri
arasına ruhları öbür dünyaya yönlendirmek eklenmişti. [32]
Benzer görev bazen inek başlı tanrıça Hathor tarafından uygulanmış
olsa da bu görevi yerine getiren kişi olarak daha çok Anubis tercih
edilmiştir. Firavun döneminin sonlarına doğru (MÖ 664-332) Anubis
genellikle insanları canlılar dünyasından öteki dünyaya
yönlendirirken tasvir edilmiştir. [20][33]
Böylece Anubis diğer tanrılarla birlikte bir ruhun öteki aleme
gitmeye uygun olup olmadığının test edildiği "Kalbin Tartılması"
adlı uygulamada yer alır hale gelmişti. Ahirete kimin gideceği
konusunda Osiris'e yardım ediyor ve ölülere rehberlik yapıyordu
[5][11]
İnanışa göre "İki Gerçeğin Salonu" adlı yerde, ölüp yer altına gelen
ruhun kalbi terazide tartılırdı. [11] Anubis terazinin dilini
kontrol ettikten sonra teraziye konan ölünün kalbi iyi, adaletli ve
dengeli bir yaşamı simgeleyen Ma'at tüyüne veya gerçeğe karşı
tartılırdı; ki Ma'at denge ve adalet tanrıçasıydı. Anubis'in
genellikle ayakta ya da diz çökmüş vaziyette altın bir terazi
tutarken tasvir edilmesinin sebebi bu inanıştı. [10]
Ma'at tüyü karşısında tartılan kalp eşit ya da hafif gelirse kişinin
"Ka" sı yani ruhu tekrar doğması için Duat adlı ölüler aleminden
cennete yani Aaru'ya gönderilirdi. Eğer kalp ağır gelirse, kişinin
kötülük yaptığı, dengeli, adaletli bir yaşam sürmediği anlamına
gelirdi ve kalbi, "ölü yiyici", "kalplerin yiyicisi", "insan yiyen"
sıfatları ile anılan bir yaratık olan timsah başlı Ammit tarafından
yenerek yok edilir ve kalbin sahibi Duat'ta kalmaya mahkum
edilirdi. Tanrıların katibi Thoth ise tartma işleminin sonucunu
yazardı. [6][23][24][25]
Bir diğer geleneğe göre Anubis, ruhu kalbini tartacak olan Osiris'in
önüne getirir. Kalp tartıldıktan sonra, merhumun Maat'ın
Müfettişleri ona bakarken Ani papirüsünde yazanları diğer adıyla 42
Saflık Beyanı, 42 Olumsuz İtirafı okuması gerekir. [6][5]
Antik Mısır dinindeki "Kalbin Tartılması" uygulaması ilerleyen
süreçte İbrahimi dinlere "günah ve sevapların tartılması" şeklinde
geçmiştir. Dönem insanının düşünme ve duygusal eylemlerin yöneticisi
yani akıl etmeyi sağlayan organ olarak inandığı kalp aynı şekilde
İslam'a geçmiş ve ayetlerde düşünme eylemini yapan organ olarak yer
almıştır.
Antik Mısır'da sıvılaştırılarak kafatasından dışarı akıtılan beyin
önemsiz görülürken, önemli görülen organlar çıkarılıp kanopik
kaplarda saklanırdı. Ruhun parçası olarak görülen kalp öyle
önemliydi ki asla bedenden çıkarılmazdı. Yani kalp en önemli organ
iken beyin değersiz bir çöptü.
Fakat bazen önemli görülen kalp ve bağırsaklar çıkarıldıktan sonra
ölüleri koruduğuna inanılan 4 tanrının balmumundan yapılmış kapları
içine konarak mumyanın bedenine geri yerleştirilirdi. [21][22]
Eski Mısır'dan İslam'a geçen bu inanışın izlerini ve bilimsel
yanlışının üzerini örtmek isteyenler ise "kalp" kelimesini meal ve
tefsirlerde ısrarla beyin olarak çevirmiş ve hiçbir ispatı
olmamasına rağmen "kalp burada mecaz olarak kullanılmıştır"
açıklamasını getirmişlerdir.
"Kur'an bir biyoloji kitabı olmadığından tüm organları ve
işlevlerini açıklamak zorunda değildir. Kur'an'da defalarca
akıldan, akıl etmekten bahsedilmiştir."
diyenler olsa da bu bir şeyi değiştirmemektedir. Çünkü akıl
etmekten, düşünmekten yani beynin sorumlu olduğu işlerden
bahsederken sürekli kalpten bahsedilmekte ve bir tanecik ayette bile
beyin kelimesi geçmemektedir. Bu durum tıpkı eski Mısır'da olduğu
gibi İslam'da da beynin işlevlerini yerine getiren organın kalp
olduğuna inanıldığının ispatıdır. Duygusal davranmak ya da saldırgan
bir tavır almak bu gerçeği değiştirmeyecektir.
Anubis özellikle hanedanlık dönemi başlarından siyah bir köpek
olarak tasvir ediliyordu. [12] Fakat onun siyah rengi sembolik
anlamlar taşıyordu; Mumyalamadan önce natron tuzunda günlerce
bekletilip suyu iyice çekilen insan cesetleri kararıyor, rengi
değişiyor ve mumyalama işlemi sırasında kullanılan sargılar
reçineden yapılan maddeye bulaşıyordu. [14]
Ayrıca Mısır için oldukça önemli olan ve ilahlaştırılan Nil nehrinin
bereketli alüvyonları siyahtı. Tüm bu nedenlerden dolayı siyah renk
doğurganlığı ve öbür dünyada yeniden doğma olasılığını simgeliyordu.
[28]
Mumyalama ile olan ilişkisinden dolayı ölen kişiyi
mumyalamakla görevli olan kişiler yüzlerine ölüler kentinin efendisi
ve ölülerin koruyucusu Anubis'in maskesi takarlardı.[1]
Özellikle
terazi başında diğer tanrılarla birlikte görev aldığı Orta Krallık
döneminde çakal başlı bir adam olarak tasvir edilmeye başlanmış olan
Anubis'in tamamen insan formuyla ortaya çıktığı nadir bir yer
vardır; ki bu da Abidos'ta bulunan II.Ramses'in mezarıdır.
[14][9]
Genellikle kolunda şerit, elinde bir harman
döveni tutarken tasvir edilen Anubis'in özelliklerinden biri, onun
mumyalayıcı rolünü belirten Imiut fetişiydi (jmy-vt). [29]
Eski Mısır'ın dini nesnelerinden biri olan Imiut fetişi doldurulmuş,
kafasız bir hayvan derisiydi. Bu hayvan genellikle kedi ya da boğa
olurdu. Bu fetişler kuyruk kısımlarından bir direğe bağlanır, bir
nilüfer tomurcuğu ile son bulur ve ayakta duran bir direk üzerine
yerleştirilirdi. Kökeni ve amacı tam olarak bilinmeyen bu dinin
nesnenin varlığı 1. Hanedanlığa kadar uzanmaktadır.
Cenaze
ile ilgili konularda ölünün mumyası ile ilgilenen ya da mezarının
tepesinde oturup onu korur şekilde tasvir edilen Anubis'in Yeni
Krallık müdürlerinde düşmanları üzerindeki egemenliği simgeleyen
dokuz yayın üzerinde oturduğu görülmektedir. [30]
Orta
Krallık döneminde (MÖ 2000-1700) Osiris rolünü devralan Anubis, MÖ
30'larda başlayan Roma dönemindeki mezar resimlerinde ölen kişinin
elini tutarak Osiris'e gitmesi için rehberlik ederken tasvir
edilmiştir. [20][13]
Anubis'in sıfatlarından biri olan "Kenti-Amentu" (Khenty-Amentiu)
Batılıların İlki ya da Önde Geleni anlamına geldiği gibi aynı
zamanda başka bir köpek cenaze tanrısının adıydı. Bu sıfata sahip
olmasının nedeni koruduğuna inanılan ölülerin genellikle Nil'in batı
yakasına gömülüyor olmasıydı. [14]
"Dağının Üzerinde Olan" (Tepy-djuef (tpy-ḏv.f)) sıfatı onun ölüleri
koruduğunu gösteren bir başka sıfattı ve O'nun mezarları yukarıdan
koruduğunu anlatırken "Kutsal Toprakların Efendisi" (Neb-ta-djeser
(nb-t3-ḏsr)) sıfatı Anubis'i Nekropolis çölünün tanrısı olarak
tanımlıyordu. [31][17]
Bu yönlerinden dolayı çoğu antik mezar üzerinde Anubis'e edilen
dualar yazılmıştı.
Bir Papirüs metninde yazanlar Anubis'in, Osiris'in cesedini Set'ten
koruduğunu anlatır. Bu efsaneye göre Set bir leopara dönüşerek
Osiris'in vücuduna saldırmaya çalışır. Anubis, Set'i durdurur, boyun
eğdirir ve Set'in derisini kızgın demir buçukla dağlar. Daha sonra
Set'i n derisini yüzer ve ölülerin mezarına saygısızlık edecek,
kötülük yapacak olanlara karşı bir uyarı mesajı olması için bu
deriyi giyer. [18]
Yani çakal olan Anubis'in düşmanı leopar olan Set'ti.
İşte bu yüzden ölülerle ilgilenen rahipler Anubis'in Set'e karşı
kazandığı zaferin simgesi olarak leopar derisi giyerlerdi.
Leoparların derisindeki siyah beneklerin varlığı, Anubis'in onu
(Set'i) dağladığını anlatan bu efsaneye bağlanıyordu. [19]
"Mumyalama Yerinde Olan" sıfatı Anubis'in bir Imiut ya da Imiut
fetişi olarak mumyalama ile olan ilişkisini vurguluyordu. Aynı
zamanda "tanrının kabinini yöneten kişi" olarak da anılıyordu; ki
buradaki "kabin" muhtemelen mumyalamanın yapıldığı yer ya da
firavunun mezar odası anlamlarına geliyordu. [31][17]
Osiris efsanesinde Anubis, Isis'in Osiris'i mumyalamasına yardım
eder. [20] Nitekim Osiris efsanesi ortaya çıktığında Osiris, Set
tarafından öldürüldükten sonra organlarının Anubis'e hediye edildiği
söylenmiştir. Bu efsaneden dolayı Anubis mumyalayıcıların da
koruyucu tanrısı haline gelmiştir. Ölüler Kitabı'nda Mumyalama
ayinleri sırasında genellikle dik duran mumyayı tutan çakal maskeli
bir rahip olarak yer almıştır.
Ölüler Kitabı, 151. bölümde Mumyalama odasında Anubis, Isis, Neftis
ve Horus'un 4 çocuğu bulunur. Her biri kendi sözlerini söylerler.
Bunlardan Anubis'in sözleri şöyledir:
İlahi çadırın önde gelenlerinden Anubis tarafından
konuşulan sözler [şunlardır]
O ellerini hayatın efendisinin (tabutun) üzerine koyduğu
zaman
Şu sözler söylendi:
Selam sana güzel yüzlü, görüşün efendisi, Ptah-Sokar'a
bağlı, Anubis tarafından büyütülen
Tanrılarda olan güzel yüz, kime Şu'nun (Shu)*** sütunları
verildi
Sağ gözün Akşam Teknesi, sol gözün Sabah Teknesi
Kaşların Dokuz Tanrı, kaşın Anubis
Kaşın Horus, parmakların Thoth
Saçların Ptah-Sokar
Osiris N'nin önündesin, seni görebilir
Onu doğru yola ilet ki Set'in çetesini senin için
cezalandırsın
Iunu'daki büyük tapınaktaki Ennead'ın** önünde düşmanlarını
senin için düşürsün
ve soyluların efendisi Horus'un önünde Büyük [Beyaz] Tacı
al
Aynı bölümde yer alan Anubis'in figürü şöyle der:
Uyan, izle, ey dağ olan
Anın def edildi
Saldırgan anını geri püskürttüm
Ben Osiris N'nin koruyucusuyum
ANUBİS + HERMES = HERMANUBİS
MÖ 350-30'da Ptolemaios döneminde Mısır, Yunan firavunlar
tarafından yönetilen Helenistik bir krallık haline gelmişti. Bu
etkileşim sonucu antik Mısır tanrısı Anubis, Yunan tanrısı Hermes
ile birleşmiş ve ortaya Hermanubis adlı tanrı çıkmıştı. [26][27] Bu
birleşimin en büyük nedeni iki tanrının da ruhları öbür dünyaya
yönlendirdiğine olan inanışa yani benzer olmalarına dayanıyordu.
[13]
Döneme ait, cenaze sanatında Anubis, Yunan kıyafeti giymiş erkek
veya kadınları, o zamana kadar çoktan yeraltı dünyasının hükümdarı
konumuna gelmiş olan Osiris'in huzuruna götürürken temsil ediyordu.
Mısırdaki Roma döneminde Yunan tarihçiler Anubis'in ruhlara yol
gösteren bu yönünü Yunan dininde de aynı rolü oynayan kendi
tanrıları Hermes'e atıfta bulunmak için kullandıkları "ruhların
rehberi" anlamına gelen bir Yunan terimi olan "psychopomp" olarak
tanımlamışlardı. [13]
Yunanlılar ve Romalılar, Mısır'ın hayvan başlı tanrılarını tuhaf
buluyor, ilkel olduklarını söyleyerek küçümsüyorlardı. Hatta
Anubis'e taktıkları alaycı bir isim vardı : "Havlayan".
Fakat Hermes ile birleşmesine rağmen çakal yönü ağır basmış
olmalıydı çünkü bu tanrının tapınma merkezi, Yunanca adı "köpekler
şehri" anlamına gelen Cynopolis'ti (uten-ha / Sa-ka) ve çakal başına
sahipti. Gökteki Sirius ve yeraltı alemindeki Cerberus ve Hades ile
ilişkilendirildiği olmuştu. [15]
İki tanrının birleşmesi ile oluşan yeni tanrı Mısırlı değil de
Yunanlı gibi giyiniyordu. Roma'da bu tanrıya tapınma 2. yy boyunca
devam ettiğinden Hermanubis'in adı Rönesans'ın simya ve hermetik
literatüründe de yer almaktaydı.
Platon yazdığı Diyaloglar adlı eserinde "köpek adına", "köpek hakkı
için", "Mısırlıların tanrısı olan köpek adına" gibi sözlerle hem
ettiği yeminlerini güçlendiriyor hem de yeraltı dünyasının hakemi
olan Anubis'e başvuruyordu [16]:
Sokrates'in Savunması:
22a: ... Atinalılar, köpek hakkı için size doğruyu söylemek
boynumun borcu, aşağı yukarı şöyle bir
durumla karşılaştım.
Gorgias:
c: Sokrates - Köpek aşkı için Polos, bana bir soru mu
soruyorsun, yoksa bir düşünceni mi söylüyorsun, anlamıyorum.
482a: Yoksa Mısırlıların tanrısı köpek hakkı için Kallikles,
derim ki, Kallikles hiçbir zaman
kendisiyle bağdaşamayacak, yaşadığınca çelişik bir durumda
kalacak.
Kratylos:
b: Sokrates - Köpek hakkı için! Adları kuran en eski çağ
kişilerinin, günümüz bilgelerinin çoğunun yaptığı gibi
davranışlarının kökten bir olduğunu düşünerek, biraz önce
gösterdiğim biliciliği hiç de kötü bulmuyorum...
DİPNOTLAR * 2015 yılında yapılan genetik çalışmalar sonrası taksonomi
güncellemesi yapılınca kurt sınıflandırmasında yer almıştır. ** Ennead, Heliopolis'te tapılan 9 tanrının oluşturduğu
gruptur. *** Şu, antik Mısır'da kuru hava tanrısıdır ve
gökyüzünün dayanağıdır.
KAYNAKLAR
Morales, Helen (2007). Classical mythology: a very short
introduction.
"Genome-wide evidence reveals that African and Eurasian golden
jackals are distinct species", Klaus-Peter Koepfli, John
Pollinger, Raquel Godinho, ..., Stephen J. O’Brien, Blaire Van
Valkenburgh, Robert K. Wayne.
The Papyrus of Ani
"Death in Ancient Egypt: Weighing the Heart". British Museum.
Gryglewski, Ryszard W. (2002), "Medical and Religious Aspects of
Mummification in Ancient Egypt", p.145, 146
Coulter, Charles Russell; Turner, Patricia (2000), Encyclopedia
of Ancient Deities. p. 58.
"Gods and Religion in Ancient Egypt – Anubis". Archived from the
original on 27 December 2002. Retrieved 23 June 2012.
World History Encyclopedia, "Anubis".
Encyclopaedia Britannica, "Anubis".
Wilkinson, Toby A. H. (1999), Early Dynastic Egypt, p. 262.; pp.
280–81; p. 262, 263; 188-90;
Riggs, Christina (2005), The Beautiful Burial in Roman Egypt:
Art, Identity, and Funerary Religion, pp. 166-67, 127.
Hart, George (1986), A Dictionary of Egyptian Gods and
Goddesses, p. 22, 23, 24, 25, 26
Hoerber, Robert G. (1963), "The Socratic Oath 'By the Dog'', p.
269; Helck, Wolfgang (1974). Die altägyptischen Gaue. L.
Reichert, p.113.
Platon, Diyaloglar.
Community and Identity in Ancient Egypt: The Old Kingdom
Cemetery at Qubbet el-Hawa. Vischak, Deborah.
Armour, Robert A. (2001), Gods and Myths of Ancient Egypt,
Cairo, Egypt.
Death as an Enemy: According to Ancient Egyptian Conceptions,
Zandee, Jan, p. 255.
Kinsley, David (1989), The Goddesses' Mirror: Visions of the
Divine from East and West, Albany, p. 178.
Maspero, "Pyramide du roi Ounas" in the Recueil de Travaux, iii.
p. 205.
The Religions of Ancient Egypt and Babylonia: A. H. Sayce.
British Museum : "Museum Explorer / Death in Ancient Egypt –
Weighing the heart".
Britishmuseum.org : "Gods of Ancient Egypt: Anubis".
Hart, George (2005). The Routledge Dictionary of Egyptian Gods
and Goddesses, Second Edition.
Peacock, David (2000), "The Roman Period", in Shaw, Ian (ed.),
The Oxford History of Ancient Egypt, pp. 437-38 (Hellenistic
kingdom).; Modonesi, G. (2010). La Lunga e Strabiliante Carriera
di una Divinità Egizia: Anubi. 2
A.g.e., 4-5; Plutarch, De Iside et Osiride
61; Diodorus, Bibliotheca historica i.18, 87.
Hart, a.g.e.; Freeman, a.g.e., p. 91.
Wilkinson 1999, p. 281.
Wilkinson 1999, pp. 188-90.
Hart, a.g.e. pp. 23-24; Wilkinson, a.g.e.
Freeman, Charles (1997), The Legacy of Ancient Egypt, p. 91.
Riggs, a.g.e., pp. 127, 166.
●►Patreon'dan Üye Olarak Destek Olmak İçin: PATREON ●►Youtube 'Katıl': KATIL
"Kefaret Günü" anlamına gelen "Yom Kippur" Yahudilerin yıl içindeki en kutsal
günüdür. Oruçların tutulduğu bu süreç itiraf, tövbe ve bağışlanma için bir
fırsattır ve Yahudi Yeni Yılı'ndan on gün sonra gerçekleşir. [1] Bu kutsal
günde oruç tutmanın yanı 5 kez ayin yapılır ve Vidiu adı verilen toplu günah
çıkarma merasimleri düzenlenir.
Yom Kippur'da 5 ve 10 sayıları belirgin şekilde öne çıkar. Enteresandır ki 5
ve 10 sayıları Musa ve Akhenaton'un hayatlarında da belirgin şekilde yer
almıştır. Örneğin Yahudiler tarafından kutlanan İbrani takviminin
Yeni Yılı olan Roş Haşanah ve Yom Kippur arasında insanların Tanrı'dan ve
sevdiklerinden bağışlanma diledikleri on gün süren tövbeler yapılır. Bu on
güne “Huşu Günleri” adı verilir. [2]
Musevi geleneğine göre Musa İsraillilere itaatlerine odaklamalarını
sağlamak için On Emir, beş çeşit sunu ve Çadırın beş sütununu vermiştir. Kudüs
Tapınağı günlerinde Baş Rahip, Yom Kippur'da ellerini ve ayaklarını on kez yıkar
ve kıyafetlerini beş kez değiştirirdi. Yom Kippur'da beş ana dua, insanların
uyması gereken beş yasak ve on itiraf (viddui) vardır.
Bir zamanlar
Nil Nehri kıyısına kurulmuş, firavunlar dönemine ait eski yerleşim yerlerinden
biri olan Amarna'da da 5 ve 10 sayılarının önemli olduğu görülür. Büyük Aten
Tapınağı'nın önünde, ana girişi çevreleyen ve 5 bayraklık iki takımın bulunduğu,
toplam 10 adet bayrak direği vardı. Tüm bunları Akhenaton'un Baş Rahibi
Mery-Ra'nın mezarındaki yazıtta görmek mümkün. [3]
Akhenaton'un
Kahyası Tutu'ya bir altın kolye ve terfi verdiğinin anlatıldığı Tutu'nun
mezarındaki bir sahnede bağlanmış on esir vardır. 5 ve 10 rakamları yazı ve
bilgiyle ilişkilendirilmişti. Bunun muhtemel nedeni yazının beş parmak ve iki el
ile ilişkilendirilmiş olmasıydı. [4]
Thoth'un rahiplerinin beşerli
gruplar halinde tertiplendiği bilinmektedir. Tektanrıcılığa rağmen Akhenaton
tanrı Thoth'a saygı duyduğundan, beş ve on sayıları onun için önemliydi.
Tevrat'ın Yom Kippur bölümünde ruh kelimesi beş kez geçmektedir. Daha da
dikkat çekici bir şekilde, modern Yahudiler, tıpkı eski Mısırlılar gibi bir
kişinin ebediyen yaşayacak beş farklı ölümsüz ruha sahip olduğuna veya ruh
bileşenleri içerdiğine inanırlar. Mısırlılar için bu 5 bileşen şuydu:
Ka : hayati yaşam enerjisi veya ruh,
Ba : kişilik,
Şuet (Shuet = Silüet ?) : gölge,
İb : kalp,
Ren : isim.
Yahudi teolojisi her ruhun yaşam boyunca beş aşamadan geçtiğini ve beş
elemente sahip olduğunu öğretir. Bu 5 element nefeş נֶפֶשׁ (ruh),
neşima נְשִׁימָה (hayat nefesi), ruakh רוּחַ (rüzgar), çaya
(yaşayan) ve yeçidah'dır (benzersiz).
Ayrıca iki eli kaldırmak da
dahil olmak üzere diğer 6 dua pozisyonu Akhenaton'un Amarna'da tasvir edilmiş
duruşlarının izlerini taşır. Yom Kippur Yahudilerin yıl içinde dua
ederken yere tamamen secde edecekleri tek gündür. Bu eyleme "nefilat apayim"
yani “yüz üstü düşme” denir. Tevrat'ı en yüksek Yahudi Yasası olarak gören
Karay Yahudileri hala tam secde pratiğini korumaktadırlar.
Ettikleri
"Aleinu" adlı Yahudi duası şöyledir: "Kralların Krallarının Kralı, Kutsal
Olan'ın önünde eğilir, secdeye kapanır ve şükrederiz, O Kutsanmıştır!"
Alçak gönüllüğü simgeleyen bu pozisyon çok eskilere dayanır. Tora, İbrahim,
Yeşu hatta Kral Davud da dahil olmak üzere Tanrı'nın önünde “yüz üstü kapanan”
birçok liderden bahseder.
Tesniye 9:25 okuyucuya Musa'nın "kırk gün kırk gece Rab'bin önünde nasıl
secde ettiğini" anlatır. Karnak'taki kabartmalar Akhenaton ve Nefertiti'yi
tanrıları Aten'in önünde secde ederken gösterir. [5] Tuhaf bir şekilde
Akhenaton ve Nefertiti de tam olarak böyle; elleri, diz ve yüzleri yere
değecek şekilde tapınırlardı. Büyük alçakgönüllülüğün ve samimiyetin bu duruşu
Matta 26:39'da yüzüstü yere kapanan İsa tarafından bile benimsenmişti:
Matta 26:39:"Biraz ilerledi, yüzüstü yere kapanıp dua etmeye başladı. “Baba” dedi,
“Mümkünse bu kâse benden uzaklaştırılsın. Yine de benim değil, senin
istediğin olsun.”."
Yom Kippur'un ilginç özelliklerinden biri de dua ayinleri sırasında
Tevrat parşömenlerini barındıran Aron Hakodeş yani Tora Sandığı'nın açık
bırakılmasıdır. İçinde genellikle On Emir, Tanrı'nın Tacı, Hayat Ağacı,
Tapınağa Açılan Kapı, Menora ve iki aslan motifleri ve değerli Tevrat
parşömenleri bulunur.
2 aslanın Davut yıldızını tuttuğu bazı motiflerde şöyle yazar: "Güneşin
doğumundan batışına kadar Rabbin adı övülmelidir."
Bu tasvirler
Yahuda Aslanı'nın, Tanrı'nın yargısının ve ondan korkmasının simgesidir. Aslan
için kullanılan İbranice kelime olan aryeh (אַריֵה) En Kutsal Günler'in
kısaltmasıdır. Tevrat'taki peygamberlerden biri olan Yeşaya, gelecekte aslan
ve buzağın birlikte yaşayacağı bir zamanını anlatırken, Amos'un Tanrı'yı bir
aslana benzettiği görülür:
Amos 3:8:"Aslan kükrer de kim korkmaz? Egemen RAB söyler de kim peygamberlik
etmez?"
Aslanlarla olan bu bağlantılar büyüleyicidir çünkü Akhenaton'un da
benzer şekilde aslanlar ile bağları vardır. Örneğin Amarna'daki talatat
bloğundaki bir tasvirde Akhenaton'u klasik Mısır sfenksi formunda görürüz. (Bu
arkeolojik eser şuan Almanya'nın Hanover şehrindeki Kestner Müzesi'nde
bulunmaktadır.)
Ayrıca Tevrat kapak tasarımlarına benzer
şekilde bir dağın üzerinde yükselen güneşi temsil eden Akhet sembolünün
yanında iki aslan motifini bulunur. 2 yandaki bu Mısır aslanlarına "Aker"
deniyordu ve kralı koruyorlardı. Onlar Duaj (dün) ve Sefer (yarın) idi. En
ilginci ise Mısır dilinde "Yarının Yasası" anlamına gelen Sefer Tora adlı Tora
Parşömenin de "sefer" sözcüğünün hala kullanılıyor olmasıdır. Burada ek bir
bilgi daha vermek gerekir ki Yahudi yazara "Sofer" denir. (Ayrıca bkz: Şofar
שׁוֹפָר, Yahudilerin kullandığı ve genellikle keçi, koç boynuzundan yapılan
geleneksel çalgı.)
Yom Kippur sırasında Yahudiler hayatlarını mecazi olarak Tanrı'nın ellerine
teslim ederler. Tanrı'nın elleri olduğu fikri yeni değildir ve eski İsrail
ve Mısır'a kadar uzanır. Bugün "hamsa eli" adlı koruyucu muskada bu temanın
ifade edildiğini görürüz. Tevrat'ın en eski bölümlerinden Denizin
Şarkısı'nda Musa'nın ne söylediğine bakalım:
Çıkış 15:6: “Senin sağ elin, ya RAB, Senin sağ elin korkunç güce sahiptir. Altında
düşmanlar kırılır.”
Benzer şekilde Tevrat'taki en eski ayetlerin çoğu Rab'bin güçlü elinden
bahseder.
Mısır bilimci J.K. Hoffmeier, Akhenaton zamanından kalma iki İbranice
kelimeyi eski Mısır tabirleriyle ilişkilendirmiştir. Birincisi İbranice
"güçlü el" anlamına gelen "yad hazakah" sözcüğünün Antik Mısır'da "güçlü
kol" anlamına gelen "hps" ye eşdeğer olduğudur. İkincisi, İbranice "uzanmış
kol" anlamına gelen "zeroah netuya"nın ise Eski Mısır'daki "pr-a"ya eşdeğer
olduğudur. [6]
Her iki eski ifadeyi de Tesniye 26:8 gibi birçok yerde görebiliriz:
“Bunun üzerine güçlü elle, kudretle, büyük ve ürkütücü olaylarla,
belirtilerle, şaşılası işlerle bizi Mısır'dan çıkardı.”
Akhenaton, tanrısı Aten'in ellerine takıntılıydı. [10] Sanatta Aten'e
verilen ve yazıtlarda atıfta bulunulan tek insan vücudu parçası bunlardı.
Örneğin Akhenaton'un bir kararnamesinde şöyle yazar:
“Kendini iki eliyle inşa eden, güzel yaşayan Aten…” [7][12]
Ayrıca
İbranice "uzatılmış kol" anlamına gelen "sıfırah" kelimesinin Eski Mısır'da
"Firavun'un galip gelen kolu" kavramından türetildiğine dair kanıtlar vardır.
Akhenaton'un mektuplarından birinde "kralın güçlü kolu" anlamına gelen
"zu-ru-uh" ifadesi yer alır. [11] Eğer Akhenaton Musa'ya dönüştürüldüyse bu
Mısır kelimesinin Tevrat'ta kullanılması daha anlamlı hale gelir.
Yom Kippur için uygun kıyafet beyaz ketendir. Bu saflığı ve kişinin araması
gereken ruhsal temizliği sembolize temsil eder. Bu beyaz keten kıyafete
"kittel" denir. Bu uygulama Yüksek Rahibin yılın bu en kutsal gününde sadece
beyaz keten giyerek her zamanki detaylı altın kıyafetinden (Akhenaton ile
başka bir bağlantı) vazgeçmesi içindir. Bu aynı zamanda Ahit Sandığı'nın
önünde tamamen saf olarak görünmelerini sağlıyordu.
Levililer 16:4:“[Harun] Kutsal keten mintan, keten don giyecek, keten kuşak bağlayacak,
keten sarık saracak. Bunlar kutsal giysilerdir. Bunları giymeden önce
yıkanacak.”
Pek çok Yahudi beyaz giysiler giyerek başka bir temayı vurgular: Benliğin
ölümü ve Kefaret Günü boyunca yeni bir hayata yeniden doğuş. Örneğin
"kittel" aslında bir cenaze cübbesidir ve aslında ibadet edenlere kendi
sembolik ölümlerini ve Tanrı'nın kurtuluşu altında yeniden doğuşlarını
hatırlatmak için giyilir. Bu fikir büyük olasılıkla Ölüler Kitabı'nda ve
Amarna'da temsil edilen yeniden doğuş ve yeni yaşam kavramlarından
kaynaklanmıştır.
Akhenaton yönetimindeki Amarna'daki hayattan görüntülere baktığımızda kral
ve ailesini birbirine çok benzer beyaz keten giysiler içinde görürüz. [8]
Aslında şehirde yaşayan çoğu insan bu tür giysiler giyerdi. Mısırlı
rahiplere genel olarak sadece saf beyaz keten giymeleri emredilmişti; ki bu
daha sonra Musa ve onun dini tarafından benimsenen bir uygulama olmuştu.
Akhenaton ve Nefertiti'nin Aten'e ibadet ederken beyaz keten giymeleri
geleneğinin devamı olarak Yahudiler üç bin yıl geçmiş olsa da Rab'lerine
ibadet ederken hala neredeyse aynı giysiler giyiyorlar.
Yıkanmak ve yıkama emirleri de antik Amarna ile bağlantılıydı. Bu uygulama
Amarna yaşamının ve dininin ortak özelliğiydi. Akhenaton'un tapınakları
yıkanma leğenleri ve ayinlerde kullanılan basamaklı havuzlarla doluydu.
Kol Nidrei adı verilen akşam duası sırasında Yahudi erkeklerin dua şalı
giymeleri adettendir. Bu özel şalın geceleri giyilebildiği tek durumun bu
olması enteresandır. Firavunlar çizgili baş örtüsü takıyorlardı. Yahudilerin
tıpkı onlar gibi, aynı tarzda çizgili şal takmaları emredilmiştir. Tevrat'ta
Çölde Sayım 15:37-38'de anlatılan bu uygulamanın kökeninin antik Mısır olduğu
açıktır. Şöyle yazar:
"RAB Musa’ya şöyle dedi: “İsrail halkına de ki, ‘Kuşaklar boyunca
giysinizin dört yanına püskül dikeceksiniz. Her püskülün üzerine lacivert
bir kordon koyacaksınız."
Kol Nidrei ayini “bütün adaklar” anlamına gelir ve bir önceki yıl yaptıkları
ancak tutamadıkları herhangi bir yemin konusunda bağışlanmaları için
Tanrı'ya yalvaran katılımcılara atıfta bulunur. Bu, Akhenaton'un adak verme
eğilimini, bu yeminleri tutma arzusunu ve herhangi bir nedenle onları
bozmuş, tutamamış olsaydı yaşayacağı varsayılan suçluluğu hatırlatır.
Akhenaton'un sözlerini doğrudan Amarna Erken Bildiri Sınır Dikilitaşı'ndan
okuyalım:
"İşte, Aten için bir Ufuk olarak onu (Amarna'yı) yapacağım" diyerek bu
konuda bir yemin ediyorum."
Daha sonra, tamamen Aten'e ait olan şehrinin sınırlarını asla terk
etmeyeceğini beyan eder:
“İşte bu gerçek yeminim… O babam Aten'e ait... Babam Aten için yaptığım
bu yemini görmezden gelmeyeceğim.”
Beyaz keten ile ilişkilendirilen Yom Kippur'da yankılanan başka bir tema
vardır: ışık - özellikle de Tanrı'nın ışığı. Örneğin Mezmurlar 27:1'de
şunlar yazar:
“RAB benim ışığım, kurtuluşumdur, Kimseden korkmam..."
Sayılar 6:25'te Musa'nın söylediğine bakalım:
“ RAB aydın yüzünü size göstersin ve size lütfetsin.”
MÖ 7. yüzyılda İsrail'de iki küçük parşömen üzerine yazılmış bu ayet şimdiye
kadar bulunan en eski Tevrat ayetidir. Parıldayan tanrısal bir yüz fikri söz
konusu olunca babası Aten'in ışığına tapmakla tanınan Amarna'yı ve
Akhenaton'u hatırlamak gerekir.
Yom Kippur'daki sabah duası olan Şahkarit sırasında Şema'dan önce okunan ilk
kutsama olan Yotzer Or Blessing yani “Işığın Yaratıcısı”na bakalım.
Akhenaton'un tapınaktaki baş hizmetçisi Panehesy, kahyası Tutu, amcası ve
generali olan Ay'ın türbelerindeki yazıtlardan bazı satırlar ile Yahudi
duasını karşılaştıralım. (Kırmızı renkli yazılar Yahudi duası, diğerleri
antik Mısır)
Kutsalsın, Tanrımız Rab, evrenin Kralı.
Güzel görünüyorsun (yükseliyorsun) cennetin ufkundan, Ey Yaşayan Aten,
hayat veren Kral,
Işığı oluşturan ve karanlığı yaratan,
Eylemlerin olmadığında toprak karanlıktır, sen kalktığında toprak
aydınlanır…
Barışı sağlayan ve her şeyi yaratan,
Barış içinde hoş geldiniz, barışın efendisi! Sen yarattıklarının hepsinin
efendisisin.
Yeryüzüne ve üzerinde yaşayanlara merhametle ışık veren,
Uzakta olsan da, ışınların yeryüzünün üzerinde ve algılanıyorsun,
Ve O'nun iyiliğiyle her gün, sürekli olarak yaratma işini yeniler,
Ey her gün kendi kendine doğan, Yaşayan Aten! Sen ortaya çıktığında her
ülke şenlik içindedir. [9][13][14]
Yom Kippur'un tam olarak başlangıcının işareti Güneş'in batışıdır ve bu durum
hahamlar tarafından kesin olarak kaydedilir. Güneş arkalarında batarken dua
eden Ortodoks Yahudilerin görüntüsü Yom Kippur'un klasik görüntüsü haline
gelmiştir.
Gün doğumu ve batımının tam olarak ne zaman gerçekleştiği, namazlarını onların
etrafında planlayan Yahudiler için hayati derecede önemlidir. Bu zamanlar
İbranice'de "zmanim" olarak adlandırılır ve her yıl dikkatlice hesaplanır. Bu
sayede Tora'nın çeşitli "mitsvalarını"* yani emirlerini tamamlayabilecekleri
dönemleri belirlerler.
Zmanim'in en göze çarpan özelliği, şafak,
gün doğumu ve hatta aralarındaki dönemi ayırt edebilmeleridir. Şafağa "Alos
Haşaçar" denir ve gerçek güneş diski deniz seviyesinin üzerinde göründüğündeki
gün doğumuna "Haneitz Haçama" denir. Aynı şekilde, akşam, Şıkiyas Haçama,
güneş diskinin tamamen kaybolduğu andır ve resmi olarak Yahudi gününün sonunu
işaret eder.
Öğlen veya gün ortası adları, Mısır güneş tanrısının üç eski yönünü veya
tezahürünü yansıtan Çatzos olarak adlandırılır: Şafakta Khepri, öğlenleyin Ra
ve alacakaranlıkta Atum.
Bunlar Kral Davud'un dua vakitlerinde tekrarlanan temalardır. Mezmurlar
55:17'de yazdığına göre Davut
"Sabah, öğlen, akşam kederimden feryat ederim, O işitir sesimi." demektedir.
Güneş ışığına ve güneş diskine olan bu odaklanma şaşırtıcı şekilde
Akhenaton'un Aten kültünü andırır. Çoğu bilgin, Mısır gününün özellikle de
Amarna'da gün doğumundan ziyade güneşin doğuşundan önce, şafakta başladığı
konusunda hemfikirdir.
Yazıtlardan okuyalım: “Ufukta yükseldiğinde ona hayran ol, ey yüce Aten!” ,
"Selam sana gökte yükselen ve şafak vakti göğün ufkunda parlayan!" , “Ta ki
senin dirilişinde ve bulunduğun yerde şenlik yapılsın.”
Güneş diskinin yani Aten'in kendisinin ortaya çıkması ve kaybolması,
uzaklardaki büyülü yer olan Akhet'e gitmesi veya ufka doğru hareket etmesi
Akhenaton için en önemli konulardandı. Tevrat bu odağı sabah, aydınlık, gün
batımı ve tanrının kutlanması üzerinden ele alır. Örneğin, Mezmurlar 5:3'de
“Sabah sesimi duyarsın, ya RAB, Her sabah sana duamı sunar, umutla
beklerim.”
, 97:11'de “Doğrulara ışık, Temiz yüreklilere sevinç saçar.” yazar.
Akhenaton tarafından ortaya atılan tüm dünya için ışığı ve yaşamı yaratan tek
ebedi Tanrı fikri Musa'nın Tora'sının ilk katmanlarına nüfuz etmiştir.
Akhenaton'un doğru söz, doğru eylem, saf güdüler ve sevgi dolu bakmak - gibi
hepsi ilahi ışık başlığı altında sınıflandırılan orijinal fikirleri genel
olarak Yahudiliğin, özellikle Yom Kippur'un temel nitelikleri olmaya devam
ediyor. Yahudiler bugün hala 3.000 yıl önceki Mısır inanışlarını kutluyorlar.
KAYNAKLAR
Texas Jewish Post. 2020-09-24
"The High Holidays". My Jewish Learning.
Davies, N. de G., The Rock Tombs of El Amarna (1908) : Part I, The Tomb of
Meryra, Plate XXVII.
A.g.e. : Part IV, Tombs of Parennefer, Tutu, and Aÿ, Plate XIX.
Ertman, Earl L., “Images of Amenhotep IV and Nefertiti in the Style of the
Previous Reign,” University of Akron, In Causing His Name to Live, Studies
in Egyptian Epigraphy and History in Memory of William J. Murnane, (Brill,
Leiden, 2009)
Israel in Egypt, The Evidence for the Authenticity of the Exodus
Tradition, 1996
Akhenaten and His Daughter Offering to the Aten, ca. 1353-1336 B.C.E.
Limestone, pigment, 8 15/16 × 20 5/16 × 1 1/4 in., 14.5 lb. (22.7 × 51.6 ×
3.2 cm, 6.58kg). Brooklyn Museum, Charles Edwin Wilbour Fund , 60.197.6.
Papyrus of Hunefer, British Museum
Lichtheim 1976. Miriam Lichtheim. Ancient Egyptian literature: a book of
readings. Vol.2. The New Kingdom. Berkeley/London: 96-100
Davies, A.g.e., Mahu-North Thickness, plate XV (The Royal Family
Worshipping Aten); A.g.e., plate XVI; A.g.e., plate XVIII (Mahu Visits the
Temple); A.g.e., plate XX (The Royal Chariot Leaving the Temple); A.g.e.,
plate XXII (The Royal Chariot Passing the Sentries); A.g.e., plate XXXI
(The Royal Family Make Votive Offerings to the Sun); plate
XXXV;
Inconsistency in the Torah, Ancient Literary Convention and the
Limits of Source Criticism, p. 38
Boundary Stelae Of Akhentaten, W. J. Murnane, p. 39
Pritchard, James B., ed., The Ancient Near East - Volume 1: An Anthology
of Texts and Pictures, Princeton, New Jersey: Princeton University Press,
1958, pp. 227-230.
C.D. Warner, et al., comp. The Library of the World’s Best
Literature. An Anthology in Thirty Volumes. 1917.
(Trans. Llewellyn Griffith)
●►Patreon'dan Üye Olarak Destek Olmak İçin: PATREON ●►Youtube 'Katıl': KATIL