HABERLER
Dini Haber
tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

TRİA NOMİNA

Nimrael, tarih, tria nomina, roma halkının gelenekleri, praenomen, nomen, cognomen, roma tarihi, romada yeni doğan bebekler, ailenin romada bebeği kabulü, Lustratio arınma göreni, roma tarihi hakkında,
Yurttaşları yabancılardan ve diğerlerden ayıran Tria Nomina, Roma halkının geleneğiydi. Praenomen, Nomen ve Cognomen olarak bir Romalı, üç türden isim alırdı ve aynı zamanda bir kişinin sosyal statüsü de belli olurdu. Yine de tüm Romalılarda yaygın değildi; bu geleneği daha çok elit kesim sürdürmüştü. Genel olarak Praenomen kişisel isimdi ve günümüzdeki gibi kullanılırdı. Nomen ise klan ya da soyun adıydı ve kişinin hangi aileden olduğunu belli ederdi. Cognomen ise bu grubun bir koluydu ve kişisel karakteristiklerin ve kahramanca eylemler sonucu eklenebilirdi. Bunların detayları ise şöyledir;

Praenomen: Doğan bebeğin kişisel adıdır ve bebeğin ebeveynleri tarafından seçilirdi. Senatör ailelerinde ise bu süreç farklı, yavaş ve uzundu. Onlarda yeni doğan bir bebekte anormallikler var mı diye bebek teftiş edilir ve hayatta kalma şansı belirlenirdi. Eğer aile çocuğu kabul ederse meşaleler tam dokuz gün (kız çocuklari için sekiz) yanardı. Aile, "Lustratio" olarak bilinen bir arınma töreni düzenlerdi; çocuğun temizlenmesini ve kötü niyetli ruhlardan korunması için düzenlenirdi. Sonraki gece bir takım ayinler düzenlenir, adaklar gerçekleşir ve himayeler gözlenirdi. Bu tören esnasında bebeğin adı verilir ve kayıtlara geçerdi. İsimler, genel kullanılanlar arasından seçilirdi ve erkek isimler kısaltılmış bir forma sahipken aynı zamanda o ismin kız versiyonu da öğrenilebilirdi. Erken Cumhuriyet döneminde otuz yaygın isim varken yalnızca on sekizi sık kullanılanlardı. Bazı eski ve prestijli aileler, belirli isimleri kullanırdı. Eski bir aile olan Julii, yaygın olanlardan Lucius, Gaius, Sextus, Vopiscus kullanırdı. Başka bir aile olan Claudii ise Appius, Publius, Tiberius ve Marcus'u kullanırdı. Ailede başka kardeş varsa en yaşlı erkek çocuk, babasının adını alırdı. Genç olanlar ise amca ya da diğer erkek aile atalarının adını alırdı. Bu durumda Praenomen, bir ailenin aslında nesiller boyu devam etmesini sağladı. Kişisel örnek olarak Gaius Julius Sezar, adını babası, büyükbabası ve kuzenleri ile paylaşmıştır. Kız çocukları ise doğum sırasına göre isimlendirilirdi. En yaşlı kız çocuğu, Praenomen'in dişi versiyonunu alırdı (Julius = Julia gibi). Diğer kızlar ise Julia I, Julia II, Julia III diye doğum sırasına göre adlandırıldı. Örneğin ünlü biri olan Publius Claudius Pulcher'in kız kardeşlerinin adı Claudia Prima, Claudia Secunda ve Claudia Tirtia olarak isimlendirildiler. Aynı aileden fakat farklı jenerasyonda olanlar, Major ve Minor olarak bilinirdi. Diğer bir değiş ile Yaşlı ve Genç olarak bilinirdi (Claudia Major ve Claudia Minor gibi). Bu, Roma sosyal yaşantısında ki dengesiz cinsiyet rollerinin talihsiz bir yansımasıdır.

Nomen: Bir kişinin ait olduğu genleri gösterir. "Gens" olarak da bilinir ve genellikle ırk, aile ve kabileyi temsil eder ve ortak bir atadan gelen büyük bir grup insanı teşkil eder. Ünlü Patrici aileler, Roma monarşisinin ilk yıllarına kadar soylarının dayandığı iddia eder ve bu uzun, büyük soydan büyük bir gurur duyarlardı. Örneğin Julius Sezar, Julii ailesinin Aeolus'un soyundan geldiğini iddia ederdi; Aeolus ise ünlü Truva kahramanı Aeneas'ın oğlu ve tanrıça Venüs'ün torunuydu. Yani Nomen, aslında bir kişinin sosyal statüsünün göstergesiydi. Kolektif başarılar sonucu bir kişi, ailenin şanına katkıda bulunurdu ancak kötü eylemler sonucu aileden atılır ve aile ismi elinden alınırdı. Fakir bile olsanız, ünlü aile adınız sayesinde tanınır ve bilinirdiniz. Bir soyun fertleri arasında her zaman ortak olan karakteristik özellikler bulunurdu. Örneğin Claudii ailesi gururlu, kibirli ve çabuk öfkelenen bireyleri ile bilinirdi.

Cognomen: Sık kullanılan Praenomen ve Nomen mirasına sahip fertleri ayırt etmek için bir bireyin adına gelen ek bir isimdi. Cognomen, hak edilen ya da diğerleri tarafından verilen bir ünvandı ve her zaman övünülen bir ünvan da verilmezdi. Örneğin Sezar'ın anlamı kıllı/tüylü iken Strabo'nun anlamı ise şaşı; Calvus'un anlamı cesur iken Nasica ise sivri burun anlamına gelir. Her Romalı bir Cognomen'e sahip değildi. Patriciler buna sahip olurken belirli bir sayıdaki Plebler de buna sahip oldu (örneğin Marcus Licinius Crassus ve Marcus Tullius Cicero). Crassus ve Cicero gibi Cognomen ünvanlar, sonradan kullanılmasa da Cumhuriyet döneminde büyük ailelerin bir kolu olarak sosyal yaşamda yerini aldılar. Örnek olarak Julii ailesinde Iuli, Julii Mentones, Julii Libones ve Julii Caesares vardı. Claudii ailesi ise büyüktü ve daha fazla aile koluna sahipti. Senatoda büyük görevler başaranlar, resmi olarak "Cognomen Ex Virtute" kazanırlardı; bu büyük bir onurdu ve genellikle bireyin doğasını yansıtırdı. Buna örnek olarak Publius Cornelius Scipio, Kartaca'ya karşı aldıği zaferden dolayı "Africanus" ünvanına da sahip olurken; Pompey uzun askeri mücadeleler sonucu "Magnus", imparatorlar ise buna ek olarak hükümleri boyunca aldıkları zaferlere göre ünvan alırdı. Cermenya'daki zaferler için "Germanicus", Britanya'daki zaferler için "Britannicus", Daçya'daki zaferler için "Dacicus", Ermenistan'daki zaferler için "Armeniacus", Pers topraklarındaki zaferler için "Parthicus" ünvanları, bunlardan birkaçıdır.

Nüfusun hızla artması sonucu Tria Nomina, bulanıklaşmaya ve kullanımdan düşmeye başladı. İç savaşlar ise belli ailelerin tasfiye edilmesine yol açarken yabancı evlilikleri ve evlat edinmeler de ailelerin yozlaşmasına ve neslin kurumasına sebep oldu. Yeni büyük Romali kuşaklar Antonina ve Aurelius gibi ortak Nomen'e, vatandaşlıkları sonucu sahip olurdu. Bu faktörler ve Roma İmparatorluğu'nun nihai düşüşü, Tria Nomina'nın zamanla etkisinin azalıp bitmesine ve Patrici soylarının tükenmesine sebep oldu.

Yazan-Çeviren: Nimrael

VİKİNG SAVAŞÇILARI

Yazan: Nimrael
iskandinav savaşçıları, viking savaşçıları, vikinglerde savaşçılar ve ordu, vikings hakkında, the last kingdom vikingler hakkında, savaşçı ulus Norslar, viking tarihi, tarih, Nimrael, "Vikings" ve "The Last Kingdom" dizilerinde bu savaşçılar hakkında belki de gördüğümüz en büyük şey, kalkan duvarıdır. Hatta kalkan duvarına o kadar çok bağlı gösterildiler ki zaman zaman "Aynı kalkan duvarında savaştık, kalkan kardeşiydik vs vs..." gibi cümleler kuruldu. Peki gerçekten Vikingler kalkan duvarına mı bağlıydı? Hep gördüğümüz gibi tek tip savaş düzenleri mi vardı? Tabi ki yoktu, hatta kalkan duvarına çok bağlı değillerdi. Kalkan duvarı elbette hemen hemen her savaşta kullanıldı fakat Vikinglerin bağlı olduğu etmen, hareket hızıydı. Zaten o dönemlerde Roma piyadeleri haricinde kimse o kadar profesyonel bir şekilde kalkan duvarı kullanamazdı. Ama bu Vikingler savaşta kötüydü demek değil. Hatta bu kalkan duvarına her zaman ihtiyaçları olmadı. Ve dizilerdeki gibi bodoslama taarruza geçmezlerdi.

Önce piyade yapılarına bakalım. Vikingler yani Norslar/İskandinavlar, sandığınız gibi rastgele toplama birliklerden oluşmuyordu. Savaşçı ulus olarak her birey, kendine düşen rolü yapmak zorundaydı. Acemiler ve tecrübesizler, orduyu destekleyecek silahlar kullanırdı. Mızrak, yay, cirit, sapan gibi. Bunların işlevi ise şöyleydi; cirit atıcılar en ön saftaki düşmanları hedeflerdi. En ön saftaki düşman demek, ya zırhlı ya da ağır kalkanlı düşman demekti. Bu zırh ve kalkanları delebilecek en iyi silah ciritti. Arbalet ne yazık ki İskandinavya'da yaygın değildi. Yaylı ve sapanlı birlikler genelde kanatları ve düşman hattı arkasını hedef alırdı. Birincil görevleri, düşmanı merkez bir noktada toplamaktı. İkincil görevleri ise bu düşmanın arkasındaki destekleri hedef almak, eğer cephane yoksa ellerindeki bıçak, kama gibi hafif silahlar ile o noktaya saldırmaktı. Mızrak, piyadelere karşı iyi bir silah değil ama mızrak hafif olduğu için bu birlikler daha büyük kalkan taşırdı ve ön cephede "Kalkan Duvarı" oluştururdu.

Bu acemi kısmıydı. Şimdi sıra tecrübelilerde. Elbette acemiler arasında kılıç ve balta gibi ağır silahlılar da vardı ama sonuçta acemi, ne kadar iyi olabilir? Öncelikle bir mevkiyi açıklayalım. Hirdman. Romalılarda bulunan "mihmandarlar" gibi, İskandinav dünyasında da "hird", kahraman şampiyonlara eşlik eden seçkin savaşçı kültüründen ortaya çıktı. Kısacası cenkbeylerinin hizmetindeki silahlı maiyet olan hird, hem Eski Nors dili hem de Eski İngilizce'de "hane, ev" anlamıyla kullanılıp zaman içinde o esnada artık sadece kraliyet muhafızlarını kasteden "housecarl" veya "huscarl" (Türkçe'de huskarl) kelimesine evrilmiştir. Bu yapının içinde, "hirdman" en yüksek konumdaydı ve kralın meclisinde yere sahipti, böylece hükümdarlarına sadece askeri konularda değil, devletin pek çok konusunda yol gösterebilirlerdi. Sıradaki isim Huscarl. Kelime anlamı "evin efendisi" olan "huscarl", bir Nors cenkbeyi veya kralının hizmetinde olan özgür askerlerdi. Özellikle hizmetinde oldukları kişinin koruması gibi davranırlar, savaş meydanında onun yanında savaşır ve onu korurlardı. Eğer beyleri öldürülürse, huskarlları görevleri gereği onun öcünü alırlardı. Baştan aşağı zincir zırh kuşanıp, kalkan taşıyan huskarllar genelde ya kılıçlarla ya da çift elli baltalarla savaşırlardı. Zaman içinde, Nors toplumu geliştikçe, sadece savaşta etkili bir birlik olmaktan çıkıp kralın masasında oturma onuru verilen kraliyet sarayında yer edindiler. Karanlık Çağların sonuna gelindiğinde "huskarl" adı başka, daha güçlü bir savaşçıya doğrudan hizmet sunan herhangi bir kişi için kullanılmaya başlamıştı. İşte bu savaşçı sınıfı ve Hirdman, Vikinglerin belkemiğiydi. Yani hareket hızından başka Vikinglerin bağlı olduğu şey, kendileriydi.

iskandinav savaşçıları, viking savaşçıları, vikinglerde savaşçılar ve ordu, vikings hakkında, the last kingdom vikingler hakkında, savaşçı ulus Norslar, viking tarihi, tarih, Nimrael,

Herkesin "Berserker" olarak bildiği "Cinnetkârlar" kimlerdi hemen bakalım. Hayvanlar gibi uluyup kalkanlarını ısıran vahşi savaşçılar, dışarıdan bakıldığında yabani hayvanlar gibi duruyorlardı ve savaşa neredeyse kendilerinden geçmiş halde giriyorlardı. Savaş öncesi hiddetlendiriliyorlardı ve bir ihtimale göre uyuşturucu verilerek neredeyse hiç koruyucu zırhları olmamasına rağmen ateşten, silahlardan ve onlara gelecek herhangi bir darbeden kendilerine zarar gelmeyeceğine tamamen inanıyorlardı. O günlerde, vahşi savaşçıların, derisini giydikleri hayvanlara dönüşebilen şekil değiştirenler olduğu düşünülüyordu. Diğer, daha rasyonel bakışlar ise savaşçıların bir çeşit, tüm grubu etkileyen bir öföri dalgası sayesinde savaştıklarını söylüyordu. Vahşi savaşçılarla yüzleşen düşmanlarınsa durumu inceleme lüksü yoktu: vahşi savaşçılar acımasız bir öfkeyle savaşırdı, bu yüzden de onlarla durup konuşmak mümkün bir şey değildi ve vahşi savaşçı öldürmek çok büyük cesaret isteyen bir hareket olarak görülürdü.

iskandinav savaşçıları, viking savaşçıları, vikinglerde savaşçılar ve ordu, vikings hakkında, the last kingdom vikingler hakkında, savaşçı ulus Norslar, viking tarihi, tarih, Nimrael,

Vikinglerde hareket hızı ise gemilere dayanırdı. Hepimizin bildiği gibi "Longboat" en yaygın gemi tipiydi. Ama her gemi tipinin bir amacı vardı. Burada üç türden bahsedeceğim; Drekkar, Snekkja ve Skeid.

İsmi "Ejderha gemisi" anlamına gelen Drekkarlar, pruvasını ayrıntılı ejder ve benzeri oymalar ile süslerdi. Sebebi ise o dönemlerde pek çok kişi, denizler altında yatan ejderha ve yılanlardan korkardı, bu yaratıklardan korunmak için ise gemilerini böyle oymalar ile süslediler. Örneğin Kraken ve ölümsüz Drauglar, denizlerde en çok korkulan isimlerden ikisiydi. Efsaneye göre Drauglar, fırtına zamanında ve çalkantılı sularda gemi batırmak için beliren denizde hayatını kaybeden kişilerdi. Bir rivayete göre drauglar, boyutlarını değiştirip devasa hale gelebilirlerdi, başka söylentiler ise tamamen yosun kaplı olduklarını veya kafalarının olmadığını yönündeydi.

İkincisi Snekkja. Yaklaşık kırk civarında bir mürettebat kapasitesi olan Snekkjalar, var olan Viking gemileri arasında en küçüğüydü ve en yaygın kullanılandı. Bu gemiler yapılırken, genelde denizcilerin yaşadıkları bölgelere göre tasarımında değişiklikler olurdu . Örneğin Atlantik derin fiyortlara ve değişik hava koşuluna sahipti, bu yüzden Norveç’te üretilen gemilerin Danimarka’da üretilenlere kıyasla su çekimi daha fazlaydı (Danimarka gemileri daha sığ sulara ve kumsallara uygundu). Viking kayıtlarında sıklıkla görülen bu gemiler, su yolları arasındaki kısa mesafelerde kara üstünden taşınabilecek kadar hafifti. M.S. 1028 yılında büyük kral Knud’un Norveç’teki taht iddiası için 1200’ü aşkın gemi kullandığı söylenir.

Son gemi ise Skeid. İsminin anlamı “Suyu delip geçen” olan Skeidlar, savaş gemileri olarak kullanılırlardı ve en büyük uzun gemi türlerinden biriydi. Yakın bir zamanda keşfedilen ve 37 metre uzunluğundaki Roskilde 6 adlı gemi, büyük bir ihtimal ile en uzun gemiydi. Geminin kendine özgün olan kalaslarından yalnızca yüzde yirmi kadarı sağ çıkabildi ve bir takım zorluklar sonucunda eski haline getirildi. Geminin geri kalanı, boyutunun anlaşılması adına devasa bir metal çerçeve ile gösterilir. Keşfedilen pek çok Viking Çağı’na ait gemi, Danimarka’nın Roskilde kentinde bulunan Viking Gemi Müzesinde sergilenir, Roskilde 6’da bu gemiler arasındadır.