HABERLER
Dini Haber
tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

FİRAVUN "SAHURE"

Hazırlayan: A.Kara

BARIŞÇIL MISIR FİRAVUNU : SAHURE

Sahure, Eski Krallık döneminde yaşayan bir Mısır firavunuydu. 5. Hanedanlığın hükümdarıydı ve saltanatı boyunca barış ve refah hüküm sürmüştü. Bunların yanı sıra yabancı topraklarla ticaret yapmış, bir donanma geliştirmiş ve madenler açmıştı.

Sahure, özellikle kendisi için inşa ettirdiği Sahure Piramidi ile tanınır. Bu piramit Mısır'da Kahire yakınlarındaki Ebûsir'de (ابو صير) bulunur. Sahure'nin halefleri de o bölgede kendi piramitlerini inşa ederek onun izinden gitmişlerdir.

Sahure Piramidi, daha önce inşa edilmiş olan Giza'daki üç ana piramitten çok daha küçüktür. Bunu piramit yapımında bir düşüş olarak yorumlamak mümkündür. Öte yandan bu piramit kompleksi, yapımında kullanılan taşların kalitesi ve ölüm tapınağının zengin kabartma süslemeleri ile dikkat çekicidir. Dolayısıyla söz konusu eski Mısır piramitlerinin kalitesi olduğunda boyut tek kriter olmamalıdır.

Adı “Re'ye yakın olan” anlamına gelen Sahure, MÖ 3. binyılın ortalarında doğmuştur. Genellikle babasının 5. Hanedanlığın kurucusu Userkaf olduğu düşünülmektedir. Çünkü Userkaf'ın saltanatı sırasında antik Mısır'ın güneş tanrısı Ra ve Ra kültü önem kazanmıştır. Oğlunun adı olan “Sahure”, Userkaf'ın güneş tanrısı Ra'ya yaptığı atıfın bir yansımasıdır.

Babası bellidir ama annesinin kimliği biraz muammalıdır. Userkaf'ın 4. Hanedanlığın üçüncü firavunu olan Redjedef'in soyundan geldiğine inanılır. Zaman geçtikçe hanedanlık mücadelelerine neden olan rakip dallar ortaya çıkmıştır. Pozisyonunu güçlendirmek isteyen Userkaf, kraliyet ailesinin ana kolunun soyundan gelen Khentkaues ile evlenir. Bu, hanedan mücadelelerini sona erdirerek Userkaf'ın yeni bir hanedan kurmasına olanak sağlar. Bu nedenle geleneksel olarak Sahure'nin annesinin Khentkaues olduğu varsayılmıştır. 

I. Khentkaus, Giza'daki mezarında 'iki kralın annesi' olarak anılır ve muhtemelen bunlardan biri Sahure'dir. [7] Khentkaus, mezarında kraliyet kobrası (uraeus) ve sakal ile tasvir edilmiştir, bu da Sahure'nin vekili olarak hizmet etmiş olabileceğini düşündürmektedir. Ancak annesi olduğu anlamına gelmez. Sahure piramidinin geçidinde yapılan kazılarda, firavunun annesinin Userkaf'ın diğer eşlerinden II. Neferhetepes olduğunu gösteren kabartmalar bulunmuştur. [4][5][6]

Sahure MÖ 2.487 civarında firavun olmuştur. Turin Kral Listesi'nde yazanlara göre toplam 12 yıl hüküm sürmüştür. Antik Mısır'ın Eski Krallık döneminden kalma Kraliyet Yıllıkları olarak bilinen bir dikili taşın geniş bir parçası olan Palermo Taşına göre ise Mısır'ı yönettiği toplam süre 13 yıldır.

Fakat Firavunlar, tıpkı diğer onca Sami halkları gibi işgalci, yağmacı, yayılımcı bir politika izlerken Sahure'nin hükümdarlığında bunlar pek yaşanmamıştır. Onun saltanatı sırasında krallığında barış ve refah hakim olmuş, bu durum komşu halklara kadar yayılmıştır. Bunun sonucunda Mısır ile komşuları arasında her iki tarafa da fayda sağlayan ticaretler yapılır olmuştur. Yani diğer firavunların yaptığı gibi saldırıp işgal ederek mallara el koymak yerine ticarete yönelmiştir.

Cenaze tapınağını süsleyen rölyeflerde ticaret faaliyetlerini anlatan sahneler-çizimler yer almaktadır. Örneğin bir sahnede Mısır gemileri, günümüzde Lübnan'da bulunan bir kıyı kasabası olan Biblos'tan evlerine dönerken gösterilirler. Tasvirlerde ayrıca Lübnan'ın ünlü sedir ağaçlarıyla doldurulan gemiler yer alır. Diğer gemilerde köle ya da tüccar olan ve Sahure'yi selamlayan yetişkin ve çocuklardan oluşan "Asyalılar" ile yüklü olarak temsil edilmiştir. [2][3][8][9]

Sahure'ye şöyle demektedirler:
Selam sana ey Sahure! Yaşayanların Tanrısı, güzelliğini görüyoruz!. [10]

Aynı kabartma, yabancı topraklar arasında ticareti kolaylaştırmak için gemilerde tercüme yapmakla görevli tercümanların bulunduğunu kuvvetle göstermektedir. Mısır sanatına özgü kabartmalarda muhtemelen Doğu Akdeniz kıyılarından açık deniz gemileriyle getirilen birkaç Suriye boz ayısını tasvir eder. Bu ayılar, Suriye ortaya çıkan 12 adet kırmızı boyalı, tek kulplu kavanozlar ile birlikte ortaya çıkmıştır. Bazı Mısırbilimciler, birlikte ele alındığında, ayılar ve kavanozların muhtemelen bir haraç olduğunu öne sürmüşlerdir. [11][12]

Yağma, saldırma yerine izlediği işbirlikçi politikanın kanıtları Lübnan'da ortaya çıkan eserlerde görülmektedir. Bunlar arasında Sahure'nin mührü ile damgalanmış taş kaplar ve ince bir altın parçası üzerinde damgasının bulunduğu sandalye yer alır.

Firavunun, Lübnan dışındaki Punt ülkesine bir ticaret heyeti gönderdiği de kayıtlar arasındadır. Bu, Punt'a yapılan ilk belgelenmiş Mısır seferidir. Mısırlılar bu efsanevi topraklardan kendi topraklarında bulunmayan çeşitli mallar almışlardır. Bunların en değerlisi ise 80.000'lik ölçü ile alınıp Mısır'a getirilen mür'dür. Mür, ilaç yapımında ve parfümlerde kullanılan, kokulu, yapışkan bir reçine türüdür. [13][3] [15]

Alınan mallar arasında ayrıca 23.030 tahta ve doğal bir altın ve gümüş alaşımı olan 6.000 ölçülük elektrum bulunur. Punt'a yaptığı seferin ticaret açısından önemine ek olarak, bu olay aynı zamanda onun Mısır donanmasını kuruşu olarak kabul edilir.

Sahure'nin Punt topraklarına yaptığı ticari sefer, sonraki firavunlar için bir emsal teşkil ettiği için uzun vadeli bir etkiye de sahipti. Örneğin Orta Krallık döneminde, kendinden sonraki çeşitli firavunlar tarafından da Punt ülkesine ticaret amaçlı seferler düzenlenmiştir. [14]

Tabi o zamana kadar seferlerin ölçeği muazzam bir şekilde artmıştı. Örneğin MÖ 1985'te gerçekleştirilen ticari amaçlı bir keşif gezisinde 3.000 erkeğin bu olaya dahil olduğu iddia edilir. 50 yıl sonra gerçekleştirilen bir başka seferde ise 3.700 erkeğin katıldığı yazılmış ve bununla övünülmüştür.

Ancak Punt'a yapılan en ünlü sefer, Yeni Krallık firavunu Hatşepsut'un düzenlediği seferdir. Bu, bilinen ve en iyi şekilde belgelenmiş en büyük keşif gezisiydi. Şüphesiz tüm bu keşif gezileri Sahure'den ilham alınmıştı ve düzenleyen firavunun saltanatının refahını sağlamaya hizmet edecekti.

Fakat ne kadar barışçıl politika izlersen izle, eğer bir firavun ya da kralsan mutlaka atalarının sana öğrettiği, metinlerin övgüyle kaydettiği şeyi yapacaksındır; Savaşmayı.

Sahure'nin Punt topraklarına yaptığı seferi ticaret amaçlı ve barışçıl olmasına rağmen, onun denizaşırı ülkelerde askeri seferler yürütmüş olabileceği anlaşılmaktadır. Çünkü Mısırlıların, komşuları olan Libyalılara yaptığı baskını tasvir eden kabartma sahneleri bulunmaktadır. Bir sahnede firavun, korku içinde önünde çömelmiş olan Libyalı esirleri cezalandırmak üzere iken tasvir edilmiştir. Bu baskından başarı elde eden Mısırlılar, düşmanlarının yanı sıra onların hayvanlarını da ülkelerine getirmişlerdir.

Sahure'nin Libyalılara karşı düzenlediği askeri harekatın tasviri olduğu düşünülen ve dolayısıyla firavunun saltanatının o kadar da barışçıl olmadığını gösteren kabartmanın gerçek bir olayı tasvir etmeyebileceği, sadece bir tür "ayini" anlattığı da ileri sürülmüştür.

Alternatif bir görüş, Sahure'nin seleflerinden birinin başarısını kopyaladığı şeklindedir. Firavunun düşmanlarını cezalandırmak üzere olduğu aynı sahnenin, 6. Hanedan firavunu II. Pepi'nin cenaze tapınağında ve 25. Hanedan firavunu ve Kuş Kralı Taharka'nın Sudan'ın Kava ilindeki Tapınağı'ndaki bir kabartmada da yer alabileceğine dikkat çekilmiştir. Bu nedenle eğer bu firavunlar söz konusu sahneyi Sahure'den kopyalamışlarsa, Sahure'nin de bu sahneyi seleflerinden birinden kopyalamış olması mümkündür. Yani Sahure belki de hiç savaşmamış, yağma yapmamış, sadece hanedanlığı için önemli olan olayları anlatan kabartmalara yer vermiştir.

Sahure'nin en bilinen yönlerinden biri madenler açtırmasıdır. Örneğin Sina yarımadasında turkuaz madenleri açtırmıştır. Bu madenlerin Mısır'daki "Mağara Vadisi" (وادي مغارة) ve "Harita Vadisi"nde (وادي الخريط) bulunduğu tahmin edilmektedir. [1]

Güneydeki Nübye'de diyorit yani yeşiltaş madenleri açtırmıştır. Bu madenlerden çıkan taşlar genellikle anıtsal binaların yapımında kullanılmıştır ve Sahure'nin gerçekten de birkaç anıt inşa ettiği bilinmektedir.

Firavunun inşa ettiği anıtlardan biri de bir güneş tapınağıdır. Güneş tanrısı Re yani Ra'nın kültü 5. Hanedanlık döneminde baskın hale geldiğinden firavunlarının bu tanrıya adanmış tapınaklar inşa etmesi gayet doğaldır. Bu tapınağa 'Re'nin Tarlası' anlamına gelen Sekhet-Re denildiği bilinmektedir. Ne yazık ki tapınağın yeri tarihe karışmıştır ve belki de asla tespit edilemeyecek.

Sahure'nin inşa ettirmiş olduğu bilinen bir diğer anıt ise "Uetjes Neferu Sahure" adı verilen ve 'Sahure'nin Görkemi Cennete Yükseliyor' anlamına gelen saraydır. Bu ismin Sahure'nin haleflerinden biri olan Neferefre'nin cenaze tapınağında yakın zamanda ortaya çıkarılan yağ kaplarında da yazılı olduğu görülmüştür. Güneş tapınağı gibi, sarayın da yeri bilinmiyor ancak Abusir'de olabileceği tahmin edilmekte. [16]

Neyse ki Sahure'nin anıtsal yapı projelerinden biri bugüne kadar ayakta kalmış; Abusir'deki piramit kompleksi. Bu isim, Grekçedeki Busiris'in Arap versiyonudur ve eski Mısır'da "Osiris'in Evi" anlamına gelen "Pr-vsir" kelimesinden türetilmiştir. Bu isim söz konusu alanın Osiris'e adanmış bir tapınakla ilişkili olduğunu gösterir.

Abusir, kuzeyde Giza ve güneyde Sakkara olmaz üzere iki kabristan (nekropol) arasında yer alır. Sahure bu bölgede bir piramit kompleksi inşa eden ilk firavundur.

Giza ve Sakkara'nın zaten piramit ve mezarlarla dolu olması nedeniyle Abusir'de yeni bir mezarlık (nekropol) kurulduğu düşünülüyor. Buna ek olarak söz konusu alan Abusir Gölü üzerinden Nil Nehri'ne bağlanmış, bu da yapı malzemelerinin yeni mezarlığa tekneyle taşınmasını kolaylaştırmıştır.

Sahure, Abusir'de piramit kompleksi inşa eden ilk firavun olmasına rağmen orada bir anıt inşa eden ilk kişi değildir. Bu başarı onun selefi Userkaf'a aittir.

Abusir'de bir firavun tarafından inşa edilen ilk anıt eski Mısırlılar tarafından "Re'nin Kalesi" anlamına gelen Nekhen-Re olarak bilinen Userkaf'ın Güneş Tapınağı'ydı. Bu, Abusir'deki bilinen ilk güneş tapınağıdır. Ancak Sahure'nin Sekhet-Re'sinden farklı olarak Userkaf'ın güneş tapınağının yeri arkeologlar tarafından tespit edilebilmiştir. [17]

Sahure'nin yerine geçen 5. Hanedan firavunları Abusir'de piramitler inşa etmeye devam ettiler ve burayı bu hanedanlığın ana kraliyet nekropolü haline getirdiler. Bir zamanlar Abusir'de 14 kadar piramit olduğuna inanılır. Ancak bugün sadece Sahure, Neferirkare, Niuserre ve Neferefre'nin piramitleri tanımlanabilmekte.

Buna ek olarak, 5. Hanedan firavunları Abusir'de başka güneş tapınakları inşa ettiler ve bunların sonuncusu, hanedanlığın yedinci hükümdarı Menkauhor döneminde inşa edildi. İlginç bir şekilde Userkaf gibi Menkauhor da piramidini Abusir'in dışında Dahšūr'un (دهشور) yakınında inşa ettirmiştir. Menkauhor'un saltanatından sonra Abusir, firavunlar tarafından terk edilmiş olsa da eski Mısır soyluları arasındaki popülerliğini korumuştur.

OSMANLININ ÇOCUK GELİNLERİ - 1

Yazan: Sedat Karadayı

I. AHMET'İN KIZI, AYŞE SULTAN, 3 YAŞINDAN İTİBAREN 8 KOCA

Osmanlı devletinde şehzadeler ve padişahlar kendilerine cariyelerden harem kurarken kızları olan sultanlar da önemli devlet adamları ile evlendirilerek yüksek rütbeli memurların hanedan ile akrabalık bağı oluşturuluyordu. Böylece önemli görevlerde bulunan devlet adamları bir taraftan onurlandırılıyor diğer taraftan sürekli göz önünde olmaları sağlanmış oluyordu. Osman Gazi döneminden itibaren bu evlilikler diğer beyliklerin beyleri ya da bey oğulları ile gerçekleşiyordu. Ancak Fatih Sultan Mehmet’in harem sistemini kurup padişahların cariyelerle evlenmeye başlamasından sonra Padişah kızları Vezirlerle, Kaptan-ı Deryalar ya da Sadrazamlarla evlendirilmeye başlandı.

Buraya kadar her şey normal denilebilir ancak bir şekilde saraya Damat olarak gelenler cezalandırılarak ya da doğal ölümlerinden sonra Padişah kızı ya da kardeşi olması sıfatıyla dul kaldıktan sonra saraya akraba olması gereken başka görevlilerle evlendirildiler. Bu sayı bazen 7-8 eşe kadar çıkmıştı.

Bu durumun bile normal sayılabileceği yönler olabilir. Fakat I. Ahmet’ten sonra evliliklerde yaş sınırı ortadan kalktı. Çocuk yaşta evlendirilme uygulaması başladı. Önceleri hiç uygulanmayan bu yöntem sonraları devletin İslami geleneklerine bağlı olarak bir nevi sünnet tanımı ile gerçekleştirildi.

Bu örneklerden biri de I. Ahmet’in Kösem Sultan’dan olma kızı Ayşe Sultandı. Ayşe Sultan 1608 yılında dünyaya geldi. IV. Murat ile İbrahim’in (Deli) ablasıydı. Ayşe Sultan 1611 yılında daha 3 yaşında iken Kuyucu Murat Paşa’nın yerine Sadrazam olan Gümülcineli Nasuh Paşa ile evlendirildi. 1614 yılında Sinop’ta gelişen bir olay nedeniyle Nasuh Paşa suçlu bulundu. I. Ahmet’in emri ile Paşakapısı’ndaki ikametgahında Ohrili Hüseyin Ağa ve 100 kadar silahlı Bostancı tarafından boğularak idam edildi. Böylece Ayşe Sultan 6 yaşında dul kalmıştı.

Ayşe Sultan yaklaşık 1 sene sonra 7 yaşında Budin beylerbeyi olan Karakaş Mehmed Paşa ile evlendirildi. Karakaş Mehmed Paşa 1621 yılında Lehistan Seferine katılmıştı. II. Osman ile zaferden zafere koşulan bu sefer sırasında Hotin Kalesi kuşatması sırasında Karakaş Mehmed Paşa öldü. Ayşe Sultan 13 yaşında yine dul kaldı.

Müezzinzade Hafız Ahmet Paşa Bağdat kuşatmasında yaşadığı başarısızlıktan dolayı Sadrazamlıktan ve Serdar-ı Ekrem’likten azil edilerek İstanbul’a 2. Vezir olarak çağrıldı. Bu gelişinde 18 yaşına gelmiş olan dul Ayşe Sultan ile evlendirildi. 1632 yılına geldiğinde 7 Şubat günü askerler ayaklandı. İçlerinde Müezzinzade Hafız Ahmet Paşa’nın da bulunduğu 17 kişinin cezalandırılmasını istemişlerdi. IV. Murat bunu kabul etmemesine rağmen askerler inatla direndiler. Ahmet Paşa, padişaha “Yolunuza canım kurban” diyerek elindeki hançerle isyancıların arasına daldı. İsyancıların hançerlemeleri sonucu 17 yara ile hayatını kaybetti. IV. Murat bu bağlılık karşısında ağlarken Ayşe Sultan yine dul kalmıştı. Ayşe Sultan hangi tarihte olduğu bilinmeyen bir evlilik daha yapmıştı. Hakkında tam bir bilgi sahibi olamadığımız bu damat Diyarbakır valisi Murtaza Paşa idi. Murtaza Paşa ile olan evliliğin bitmesinden sonra, Ayşe Sultan 1639 yılında 31 yaşında iken Vezir Celep Ahmet Paşa ile evlendirildi. Celep Ahmet Paşa, Şam’da valilik yaptığı sırada işlediği bir suç yüzünden İstanbul’a çağrılıp mallarına el konularak hapse atıldı. Ayşe Sultan, bu olaydan sonra Celep Ahmet Paşa’dan boşandırıldı. 1648 yılında 40 yaşında iken Kaptan-ı Derya Voynuk Ahmet Paşa ile nikahlandı. Voynuk Ahmet Paşa Suda Kalesinin kuşatması sırasında 1649 yılında öldü.

41 yaşında yine dul kalan Ayşe Sultan, bu kez de yeğeni IV. Mehmed tarafından (Ayşe Sultan IV. Mehmed’in halasıydı) 1649 yılında Şam eyaletine vali olarak gönderilen İbşir Mustafa Paşa ile evlendirildi. İbşir Mustafa Paşa bazı suçlamalarla karşı karşıya kalınca 1655 yılının Nisan ayı sonlarında Topkapı Sarayında devlet erkanının da katıldığı ortamda bir toplantı düzenledi. Bu toplantıda devlet ileri gelenlerinden hiç kimse İbşir Paşa lehinde görüş bildirmediği için Paşa sadaret mührünü Padişaha teslim edip sadrazamlık görevinden ayrıldı. İbşir Mustafa Paşa bir süre hapis tutulduktan sonra At meydanında toplanmış sipahilerin istekleri üzerine 11 Mayıs 1655 tarihinde idam edildi.

47 yaşında tekrar dul kalan Ayşe Sultan bu kez de vakit kaybedilmeden Kubbe Vezirliğine atanmış olan Ermeni Süleyman Paşa evlendirildi. Bu evlilik Ayşe Sultan’ın son evliliğiydi. Damat Süleyman Paşa ile olan evliliğinin 6. Ayında eceliyle vefat etti.

3 yaşında başlayan ve 47 yaşında biten evlilik sürecine 8 adet koca sığdırmışlardı. Ayşe Sultan Osmanlı’da başlayan bu geleneğin birincisiydi ama sonuncusu olmayacaktı.

DEDE KORKUT’TAN DEDEM KORKUT’A TÜRKÇE YAZILAR - 2

Yazan: Sedat Karadayı

DEDE KORKUT’TAN DEDEM KORKUT’A TÜRKÇE YAZILAR - 2

1200’lerde

10. Yüzyıldan itibaren Türkler batıya doğru yürüdükçe İranlı kavimlerle karşılaşıp Farsça kelime ve sözcükleri dilleri içinde daha yoğun kullanır oldular. Daha önce obalarda, otağlarda kullanılan Türkçe artık saraylarda Farsça ile beraber duyulmaya başlamıştır. Bu şekilde günümüzde kullandığımız Türkçeye biraz daha yaklaşır oluverdi. Artık nispeten daha anlaşılabilir. Aşağıda Yunus Emre’den Kara Veba’yı anlatan bir şiirden bir örnek var. Hemen altında da günümüz Türkçesi ile açıklamaları.

HİÇ BİLMEZEM KEŞİK (SIRA) KİMİN

Hîç bilmezem kezek kimün aramuzda gezer ölüm
‘Âlemi bostân eylemiş râyihanın keser ölüm
(Hiç bilmezim keşik kimin, aramızda gezer ölüm,
Alemi bostan eylemiş rayihanın keser ölüm)

Alur yigidi çagında bülbüli ötmez bâgında
Kimse komaz ocagında yigitleri alur ölüm
(Alır yiğidi çağında, bülbülü ötmez bağında,
Kimse komaz ocağında, yigitleri alır ölüm)

Bir niçenün bilin büker bir niçenün mülkin yıkar
Bir niçenün yaşın döker var güçini üzer ölüm
(Bir nicenin belin büker, bir nicenin mülkün yıkar,
Bir nicenin yaşın döker, var gücüyle üzer ölüm)

Birinün alur kardaşın revân döker gözi yaşın
Hiç onarmaz bagrı başın hayır işden bezer ölüm
(Birinin alır kardaşın, revan döker gözü yaşın,
Hiç onarmaz bağrı başın, hayır işten bezer ölüm)

Yigidi koca kılınca komaz kendüyi bilince
Birini koyup gelince gözlerini süzer ölüm
(Yiğidi koca kılınca, komaz kendini bilince,
Birini koyup gelince, gözlerini süzer ölüm)

Alur yigidi kocayı yakar ananun içini
kızlarun sarı saçını teneşirde çözer ölüm
(Alır yiğidi kocayı, yakar ananın içini,
Kızların sarı saçını teneşirde çözer ölüm)

Alur yigidün âlâsın dîvâne ider anasın
Gelinlerün el kınasın topraklara karar ölüm
(Alır yiğidin alasın, divane eder anasın,
Gelinlerin el kınasın topraklara karar ölüm)

Alur yigidün hâsını döker gözlerin yaşını
Mecnûn ider anasını yüreklerin yakar ölüm
(Alır yiğidin hasını, döker gözlerin yaşını,
Mecnun eder anasını, yüreklerin yakar ölüm)

Kanı anun sevdük yari kıl tâ‘atun arı yüri
Miskîn Yûnus eydür bunı ejderhâlar yudar ölüm
(Hani onun sevdik yari, kıl taatın arı yürü,
Miskin Yunus söyler bunu, ejderhalar yutar ölüm)


Yunus Emre