Yedi ya da sekiz yaşındayım, arkadaşlarla oynuyoruz. Uyanık arkadaşlarımızdan birisi “Allah’ınızı seviyorsanız zıplayın” diyor. Başlıyoruz zıplamaya, hatta öyle çok zıplıyoruz ki hem en yükseğe sıçramaya çalışıyor hem de “ben Allah’ımı daha çok seviyorum, bak en yükseğe zıplıyorum” gibi sözler sarf ediyoruz. Hiç birimiz de demiyoruz ki “yahu Allah’ı sevmek için ille de zıplamak zorunda mıyız?”, çocuk aklı herhalde. Bir süre sonra uzak gruptan bir çocuk gelip “Allah’ınızı seviyorsanız yerde yılan gibi sürünün” diyor. Bizi zıplatan arkadaşımız da dahil olmak üzere hepimiz yere yatıp sürünmeye başlıyoruz. Siz buna sevgi diyebilirsiniz. Ben buna şartlanmışlık diyorum. Annemizi severiz, babamızı severiz, arkadaşımızı severiz fakat o yaşlarda hiç görmediğimiz, hakkında doğru dürüst bilgimiz olmayan bir varlığı nasıl severiz? Eğer bize dini eğitim küçücük yaşlarda değil de ilerleyen yaşlarda verilseydi muhakkak dinden çıkmam zor olmazdı. Zira küçücük çocuklara hem korku yoluyla hem de çeşitli vesilelerle “O sizin bizim Allah’ımız, O’ndan büyük yoktur. Tek gerçek Tanrı O’dur.” Diyerek henüz dini bilgileri öğretmeden, aklın şuna buna ermeye başlamadan “Allah Allah” dedirtirsen sana kutsal diye tanıtılan kitabı ister 10 defa ister 100 defa oku, hiçbir çelişki hiçbir mantıksızlık göremezsin. Gözünün önünde çelişkiler bağırır ama Allah inancına kilitlenmiş beynin o manasız cümlelerin farkına varmaz. Daha açık ifade etmek gerekirse o gariplikler beyninin ilgili yerlerinde işleme alınmaz ve bundan dolayı şuuruna sinyal göndermez. Bu tıpkı fabrikada üretilen ürünlerin kontrolünü sağlayan bilgisayar sistemine benzer. Bilgisayara komut verirsiniz. Komut: “kontrol bandına gelen her metali tara ve yüzde yüz kırmızıya boyanmış olan metalleri paketlemeye gönder.” Bilgisayar, sensörleri yardımıyla kontrol bandına gelen her metalin yüzde yüzü kırmızıya boyanmış olanlarını paketleme bölümüne gönderir fakat yüzde doksan, yüzde seksen oranında boyanmış olan metalleri de geri dönüşüme ya da tekrar boyama kazanına gönderir. Siz bu kez bilgisayara “kontrol bandına gelen bütün metalleri yüzde yüz boyanmış ve bitmiş kabul et pakete gönder” komutu verirseniz bu kez ister tamamı boyanmış isterse yarısı boyanmış olsun hiçbir metali sensörle tarayıp kontrol etmez, kontrol bandına gelen bütün metal ürünleri bitmiş kabul eder ve paketlemeye gönderir. İnsan beyninin kodlanması da buna benzer. Tek fark bilgisayara komutu bir kez girersin, insan beynine ise defalarca… Komut her yerde aynıdır ve şudur: “O, yeryüzüne Tanrı katından gelen en son ve tek gerçek kitaptır, O Kur’an ki O’nda hiçbir çelişki göremezsin.” Gerçekten de göremezsin. Gözünün önünde çelişkiler bağırır, cirit atar fakat kodlanmış beynin “O’nda çelişki yoktur, göremezsin” komutu ile okuduğun hiçbir ayeti işleme almaz sadece okur gider. Zaten bir çoğumuz O’nu eleştirmek ya da çelişki aramak için, hata bulmak niyetiyle okumayız. İmanımızı artırmak ve kesin olarak iman ettiğimiz Kitaptaki bilgileri öğrenmek için okuruz. Kur’an’ı öğrenmekten kasıt sorgulamak değildir, biraz ezberdir aslında biraz da dindarlık. Olur da aklına takılan ve garip bulacağın ayetler olursa cevap bellidir, “Allah’ın hikmetinden sual sorulmaz”.
Benim dinden çıkmam aslında radikal diyebileceğimiz ya da sosyete hocası diyebileceğimiz hocalardan birisinin bir gün televizyon ekranlarından “Ben Kur’an’ın bütününü okudum, hatmettim, yıllarca araştırdım. Cennete gitmek için ille de Müslüman olmaya gerek yok” dedikten sonra kendi kendime “madem ki cennete gitmek için Müslüman olmaya gerek yok, ben de Müslümanlıktan çıkıyorum” dedikten sonra oldu. Müslümanlıktan çıktım, çıkış o çıkış. Meğer beynimdeki nöronlar, Kur’an’ı gerçek anlamda okuyup anlayabilmem için Müslümanlıktan çıkmamı yani o kilitli kapıyı açmamı bekliyorlarmış. Size Allah kelamı diye yutturulan kitabı inanç gözüyle iman etmiş halde okursanız onda hiçbir çelişki ve gariplik bulamazsınız. Okuduğunuz bir yazıyı her açıdan objektif bir şekilde değerlendirebilmeniz için şüpheci ve tarafsız bir şekilde okuyup değerlendirmeniz gerekir. İşte ben de Müslümanlıktan çıkışımın ertesi günü elime Kur’an-ı kerimin Türkçe mealini aldım ve o zamana kadar en az 10 kez okumuş olduğum ayetleri gözden geçirmeye başladım. Belki de bilinçaltımdaki yıllarca birikmiş sessiz itirazların bir patlamasıydı bu hareketim. Onlarca kez okuduğum ayetlerin içindeki saçmalıklar, tutarsızlıklar, mantıksızlıklar birer birer gözüme batmaya tek tek patlamaya başladı. Neden daha önce hiç fark etmedim? Zaten bir erkeğin dört kadınla evlenebilmesini, kocasına baş kaldıran kadının kocasından dayak yiyebileceğini ya da evden gönderilebileceğini ve buna benzer şeylerin Allah’ın emri olduğunu biliyordum fakat konu iman etmek olunca hoşuma gitmese bile kabul etmek zorunda kalıyordum. Hatta şimdiki cambaz diyebileceğim ilahiyatçıların getirdikleri yorumlara açıklamalara sığınıyor ve “o devirde arap yarımadası ve arap gelenekleri farklıydı, hatta kadınlar daha kötü durumdaydı, İslam oradaki kadın haklarını yumuşattı fakat şimdiki zaman dilimi farklı, o ayetlerin bu devirde hükmü kalmadı” gibi saçma sapan söylemlere kulp gibi yapışıyordum. Şimdi düşünüyorum da bu mu Kur’an’ın evrenselliği? Hükmü kalmadığı söylenen ayetleri kim hükümsüz kılıyor? Bununla ilgili bir ayet var mı? Yani Kur’an’ın bir yerinde şöyle bir cümle olsa: “Ey inananlar, zaman ilerledikçe ihtiyaçlarınıza ve gelişmişlik düzeyinize göre şu şu veya bazı ayetleri devreden çıkartınız gibi bir ayet var mı? Kimileri de çıkıp diyor ki peygamber efendimizin hayatı bize örnek teşkil eder, o hiçbir hanımını dövmemiştir, bizim de onu örnek almamız gerekir. Yani Allah bu konuda ayet gönderirken bunu düşünememiş ama Peygamber kulu düşünmüş, yaşamış öyle mi? Müslümanlıktan çıkmış olmanın verdiği rahatlıkla içsel olarak bile cesaret edemediğim soruları, gariplikleri irdeledikçe bir de baktım ki İslam’ı Kur’an’ı neresinden tutsam elimde kalıyor. Nasıl bir Kur’an ki nasıl bir üstün yaratıcı kelamı ki herkes farklı farklı yorumluyor. Kimse bir ayet üzerinde anlaşma sağlayıp sulh edemiyor. Kur’anda hristiyanları ve Yahudileri dost edinmeyin diye ayet var. Şöyle bir düşünün: Aşırı dindar bir Yahudi ya da hristiyan ailesinde doğduğunuz zaman Müslüman olma ihtimaliniz nedir? Hani insanlar imtihan için gelmişti? İmtihanın ne olduğunu hepiniz iyi bilirsiniz. Bir dersin yazılısına veya bir üniversite sınavına girdiğiniz zaman aynı sorularla karşılaşır aynı şartlara maruz kalırsınız. Müslüman ailede doğan çocukla Yahudi ailesinde doğan çocuğun imtihan şartları aynı mı? Bu nasıl imtihan? Nerede bu imtihanın adaleti? Peki küçük yaşta çirkefliklere uğrayarak hayatını kaybeden çocukların imtihanı nedir? Bunun da cevabı var elbette. İlahiyatçıların ağzından neler duymadık ki. “O yavrumuz şimdi cennette”. Hadi öyle olsun, ölen yavrularımız cennete, ya ölmeyip hayatta kalanlar?... Yıllar yılı, radikal ilahiyatçıların yorumlarına sarıldım. “Kur’an, yanlış tercüme ediliyor, yanlış yorumlanıyor. Kur’an’ın dilini konuşan İslam ülkelerinin halkları kitaplarını açıp okumazlar, onlar cahil insanlar, zaten okusalar da pek bir şey anlamazlar çünkü Kur’an’ın Arapçası eski Arapça” ve daha neler neler. Ben onlara buradan cevap veriyorum. Hayır efendim. Müslüman Arapların yaşadığı hayat tam da Kur’an’ın müminlerden istediği hayat. Kadına değil, erkeğe seslenen, kadınlarla ilgili hususlarda bile erkeği muhatap alan bir dinin yaşandığı ülkede kadınların modern olmasını mı bekliyorsunuz? “O, tek gerçek kitaptır, O’nda çelişki yoktur” komutu ile yıllarca sarıldığım açıklama ve bahaneleri sıraladım bir gün. Sizinle paylaşayım:
Tercüme yanlış.
O ayetin hükmü kalmamıştır. (Kim söylüyor bunu, ölçüsü nedir? Neye göre kaldırılıyor? Allah’ın gönderdiği ayetin hükmünü kaldırmak kimin haddine?)
O devirdeki Arapların yaşam şartlarını gözlerimizin önüne sermemiz gerekiyor. 1400 yıl öncesinden bahsediyoruz. Kalkıp da o devirde gelen her ayeti bu döneme göre yorumlayıp kabul edemeyiz. (Allah düşünememiş bu günlere geleceğimizi) Allahü Teâlâ her devrin ve her milletin durumuna şartına göre ayet mi gönderecekti? Buna sayfalar yetmezdi. (Ben bir tane göndereyim: “Ey inananlar! Kölelik, İslamiyetin kabul ettiği bir uygulama değildir. Kimilerinin atalarından gelen bu geleneği bir anda kaldırmanın da zor olduğu bellidir. Rabbiniz bu konuda sizlere kolaylık getirmiştir. Allah sizlere Kur’an’ın her ayetinin indirilip tamamlanmasından sonraki elli yıl içinde ve bu elli yıla kadar olan istediğiniz her hangi bir zaman diliminde kölelik ve cariyelik uygulamasını tamamen kaldırmanızı, bütün köle ve cariyeleri özgürlüklerine kavuşturmanızı ve kıyamete kadar da köle ve cariye uygulamasını bir daha geri getirmemenizi emreder. Allah’ın gazabı, emrine uymayanlara karşı çok şiddetlidir.”)
Falanca mezhep şu şekilde kabul eder, şu mezhepte olanlar için de hüküm şudur. (Hangi meshepe girsem acaba? Hangisi işime gelir?)
Arapça ile Türkçe arasında anlam farklılıkları olabiliyor.
Kur’anda geçen ayetler tek başına okunduğunda tabi ki farklı anlamlar çıkartılabilir. Kur’an’ın o ayetinde aslında şu olaydan bahseder ve şöyle yorumlamak gerekir. (Eğer Kur’an ayetleri, bize doğru olarak gelip gelmediğinden emin olamayacağımız hadis, rivayet ve insan yazması kaynaklarla yorumlanacaksa Kuran otomatikman devre dışı kalır. Kur’an’a iman etmemizin tek sebebi O’nun Allah katından inmesi ve tek bir harfinin bile değiştirilmemiş olması. Böylesine hassas terazi üzerindeki bir kitabı nasıl olur da her hangi bir harfinin korunmuş olup olmadığı belli olmayan hadis ve anlatımlarla açıklarız?)
Kur’an’ı sürekli olarak araştırıyoruz. Her araştırmamızda O’nda yeni cevherler buluyoruz. Hatta bu zamana kadar ki alimlerimizin Kur’an’ı yorumlarken içinde bulundukları şartlardaki cehaletleri ile ne kadar sığ açıklama ve tercüme ettiklerini sonradan fark ettik. (Bekar erkeklerin ellerinin altındaki cariyeleri, cahil olmayan modern aklınla yorumla bi zahmet. )
Kuran evrenseldir ve her devre uygundur? ( Vallaha mı? Nisa 34: “Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar...” demek erkekler, kendi mallarından hanımlarına harcamaktadırlar. Bugünün kadını kocası gibi çalışıp para kazanıyor. Erkekler evlenmek için çalışan kadın arıyor. Hatta kadının kazandığı para, mutfak harcamalarına, kıyafete, faturalara, evin bozulan beyaz eşyalarına, market alışverişine yatırılırken erkeğin parası ev taksitine, araba kredisine gidiyor. Ne malından harcaması be, erkek hanımının sırtından ev araba sahibi oluyor. Ev adamın üstünde, araba adamın üstünde. Kur’an’ın bu ayeti bu devre uygun mu şimdi? Nerede bu ayetin evrenselliği? Efendim? Çalışma hayatından çıkalım, erkeğimizin eline bakalım değil mi?... Söylenecek çok şey var da boş ver hangi birini kaleme alayım?)
Çelişkileri, saçmalıkları, gariplikleri, rezillikleri saymaya sayfalar yetmez. Keşke hepsini, yüzlercesini sayabilsem çevreme, sevdiğim insanlara… Ne yazık ki münafık olarak yaşamayı seçtim. Dar ve dindar bir çevrede yaşıyorum. Bir bayan olarak böyle bir çevrede dinden çıktığınızı söylemek intihar olur. En yakınlarımın bile dinsizliğimden haberi yok. Söylemek kolay fakat anlaşılmak imkânsız gibi duruyor. Etrafımda örtülere bürünen ve sürekli olarak Kur’an’ın Arapçasını okuyup huzur bulduğunu düşünen ve kendi yakınlarındaki kadınları da örtülerin altına hapsetmek ve Kur’an’ın Arapçasını okumayı öğretmek için seferber olmuş hemcinslerime haykırmayı o kadar çok isterdim ki? Bir gün bir tanesine söyleyecek oldum. Sence bu ayet mantıklı mı diye sordum. Cevap neydi biliyor musunuz? “O kadarını bilemem ama ben Kur’an okurken çok büyük bir huzur yaşıyorum, sana da tavsiye ederim. En azından Arapça okunuşunu öğren, aç bir iki sayfa oku, ne demek istediğimi anlarsın.” Sizin Kur’an’ı okurken yaşadığınız huzuru, Yahudiler Tevratı okurken yaşıyorlar. Hristiyanlar İncili okurken yaşıyorlar. Budistler ve Hindular ise kitap bile okumuyorlar, işin tekniğini keşfetmişler huzurun mutluluğun en yükseğini yaşıyorlar demek isterdim. Ben dinden çıkalı, namazda bulmadığım huzuru buldum, insan olmanın hakikatine, onuruna erdim demek isterdim. İnanmış beyinlerin kodlanmış kilidini açmayı isterdim. “O, Allah katından gelmiş tek gerçek kitaptır. Kur’anda çelişki yoktur.”
İslam'ın kutsal olduğunu iddia ettiği Kur'an'da adı geçen 25 peygamber vardır. Adı geçen peygamberlerin kimler olduğunu çoğumuz biliyoruz fakat ben yinede bilmeyenler için bu 25 peygamberin kimler olduğunu, haklarında kısa bilgiler vererek sıralayacağım.
Bu sayede 124.000 peygamber gönderildiği söylenen İslamiyet dininin kitabında İsrailoğlu dışında hiçbir milletten bir tane bile peygamber ismi bulunmadığını (Türk, Kürt, Moğol, Rus, Alaskalı, Boşnak, İngiliz, Fransız vs.) ayrıca hiç kadın peygamber de olmadığını görmüş olacaksınız.
Makaleyi hazırlama amacım Kur'an'da adı geçen 25 peygamber hakkında kısa bilgiler vermek olduğundan Hz.Muhammed hakkında çok yazmayacağım çünkü hem kısaca anlatılacak bir konu değil, hem de sitede Muhammed hakkında bilgi veren onlarca makale bulunmakta.
1) HZ ADEM
Kur'an'a göre kendisi ilk insandır ve ismi 25 kere geçer. Allah onun yalnızlığına çare olması için daha sonra ona eş olarak Havva'yı yaratır. Sonra Adem ve Havva çocuk yaparak insan soyunu başlatırlar (Bu konu oldukça çelişkilidir, ilgili yazıyı okumak için: Adem ve Havva Masalı Artık İşlemiyor)
Bazı kesimler Adem'e kitap, daha doğrusu 10 sayfalık bir suhuf inmiştir deseler de İslam alimleri bu olaya kaynak olarak belirtilen rivayeti bizzat kendileri "zayıf" olarak nitelendirmektedirler.
Bu rivayette Ebû Zer el-Gıfârî’nin Allah’ın resullerine kaç kitap gönderdiği sorusuna Muhammed 104 cevabını vermiş, bunlardan on sayfanın Âdem’e, elli sayfanın Şît’e, otuz sayfanın İdris’e, on sayfanın İbrahim’e verildiğini, ayrıca Tevrat, İncil, Zebur ve Kur’an’ın indirildiğini belirtmiştir.
2) HZ İDRİS
Kur’an’da adı 2 defa geçer. Şit'in oğlunun oğlu olan İdris'in kumaşı bulduğu için döneminde yaşayan insanların hayvan derilerini giymekten kurtulduğu söylenir. İslam mitolojisine göre ise İdris hala 4.kat gökte yaşamaya devam etmektedir.
Bir iddiaya göre MÖ 14.000lerde yaşadığı düşünülen İdris, Yunan mitolojisindeki Hermes ve Mısır Mitolojisindeki Thoth ile aynı kişi olabilir. Çünkü Mısır mitolojisine baktığımızda günümüzden 5.000 yıl önce Mısır'da bir terzi yaşadı, parşömenlerde adı Hermes Tut olarak geçiyor.
Bir diğer iddia ise İdris'in Tanah'taki Hanok (Enoch) ile aynı zat olduğudur. Kitaba göre Hanok 365 yıl yaşar ve sonrasında ölmez, tanrı ile yürüyerek kaybolur, yani Tanrı onu katına alır.
Yunanlılara göre o astroloji ve simyanın kurucusu, kalemle yazı yazıp dikiş diken ilk insan olan Hermes Trismegistus'tur.
3) HZ NUH
Özellikle Nuh suresi ile bilinen Nuh'un adı Kur'an’da 43 defa geçer. Efsaneye göre kavmini sapıklıktan kurtarmak istemiş, fakat başaramamış, eşi ve çocukları bile ona iman etmemiştir. Efsane ya, Nuh bir gemi inşa edip yeryüzündeki tüm canlılardan dişili erkekli olarak bu gemiye doldurur ve büyük tufan sırasında hayatta kalmalarını sağlar.
Fakat bilinmelidir ki, Nuh ve Nuh tufanı da İslam'a özgü, Kur'an'da ilk kez bahsedilen olaylar değillerdir. Bu olay İslamiyet'ten çok daha uzun yıllar önce var olan antik efsanelerden alıntıdır.
4) HZ HUD
İslamiyet'e göre Hz Hud, Allah tarafından bir uyarıcı olarak Ad kavmine gönderilmiştir. Kur’an’da Hud farklı surelerde göze çarpar.
Bunları sıralayacak olursak:
Hud, eski Ahitteki Eber isimli peygamber ile aynı kişi olarak görülmektedir. Eski Ahit'in en eski Yunanca versiyonlarından birine bakıldığında Eber'in yaşadığı dönem Hud'un yaşadığı döneme denk düşmektedir. Anlatımlara göre geçimini ticaretle sağlayan Hud, yüksek binalar inşa etme yarışı içerisinde olan, sapkınlık içindeki Âd isimli kavme gönderilmiştir.
5) HZ SALİH
Ticaretle uğraşan Hz Salih'in adı Kur'an'da 8 kez geçer. Semud isimle kavmi Allah’a iman ettirmek için gönderilmiştir. Fakat Kur'an'da bu kavmin neresi olduğu ile ilgili bir bilgi geçmemektedir. Fakat buranın doğu Arabistan halklarından biri veya Ürdün'deki antik Petra kenti ile ilişkili olduğu yönünde iddialar mevcuttur.
Midraş metinleri baz alındığında MÖ. 2800lü yıllarda yaşadığı tahmin edilmektedir.
Tevrat'a bakıldığında Salih, Sam oğlu Arpakşad oğlu Şilah diye geçer. Tevrat araştırmacıları Salih'in, Eber'in yani Kur'an'daki adıyla Hud'un babası olduğunu söylerler fakat Araf Suresi 73-74'de Semud kavminin Ad kavminden sonra geldiği söylenmektedir.
6) HZ İBRAHİM
Muhammed'in büyük dedesi olan İbrahim'in adı Kur'an'da adı 69 kere geçer, hatta İbrahim isimli bir sure de vardır. Kur'an'a göre bir peygamber olan İbrahim, İncil ve Tevrat'a göre peygamber değil önemli bir kişi, bir din büyüğüdür. Onun İsmail ve İshak'ın babası olduğuna, Yahudilerin de İshak'ın soyundan geldiğine inanıldığı gibi, oğullarından İsmail'in de Muhammed ve Arapların atalarından olduğu görüşü yaygındır.
Oğlu İsmail ile birlikte Kabe’yi inşa ettiği anlatılır.
Efsaneye göre Firavun tarafından ateşe atılırken ateş suya dönüşerek onu yakmamıştır (bkz: tüm mucizeler kameraların olmadığı çağda olur).
Bir diğer olay ise kurban meselesidir. Bilindiği gibi kurban ayininin doğuşu Kur'an'da İbrahim'in oğlu İsmail'i kesmeye kalkması üzerine doğar. Fakat hayvan veya insan kurban etmek hem Arap putperestlerde (İslam öncesi Araplar), hem de birçok pagan toplumda mevcuttu ve Babil uygulamalarından birçoğu gibi hayvan kurban etmek de efsaneleşerek İslam'a taşınmıştır.
Ek olarak İbrahim, Brahma ve Abraham arasında bir bağ kurulmaktadır. Bu görüşe göre İbraniler Hindistan'dan batıya göç ederken İbrahim Brahma unvanını taşıyan bir rahiptir.
Bir diğer benzerlik ise Brahma'nın 4 kollu binek kuşunun olması, İbrahim'in de bir kuşu dörde bölüp dört bir yanda farklı tepelere bırakması, İbrahim o kuşa seslendiğinde gelip birleşerek dirilmesi aralarındaki bariz benzerliklerdendir.
Ek olarak ikisinin de eşlerinin isimleri benzerdir ve her ikisi de halkın babası olarak sıfatlandırılmıştır.
7) HZ LUT
Kur'an'da adı 27 defa geçen Lut'un, İbrahim’e iman edip onunla hicret ettiği söylenir. Kendisinin günümüzdeki İsrail ile Ürdün sınırının arasında yaşamakta olan bir kavme peygamber olarak gönderildiği anlatılır.
Kur'an'daki anlatılara göre amcası İbrahim'in çobanları ile anlaşmazlık yaşayıp kavga edince peygamber olarak görevlendirilip Sodom'a gitmiştir.
Efsaneye göre orada halkının Allah'a itaat etmelerini, erkekler yerine kadınlarla cinsel birliktelik yaşamaları gerektiğini anlatmıştır. Kavmi de ona "eğer doğru diyorsan Allah bizi helak etsin", yoksa seni buradan süreriz deyince Lut Allah'a dua etmiş, Allah 3 melek görevlendirerek kavmini helak etmiştir (Eşcinsel olduğu halde İslam'ı savunmaya çalışanlar burada mı? Sizin öldürülmeniz gerektiğini düşünen bir dini savunmak nasıl bir duygu...?)
Bu 3 Melek Lut'a kavminin helak olacağını haber vermeye gitmeden önce İbrahim'e gitmiş ve ona bir oğlu olacağını (İshak) haber vermişlerdir.
İslamiyet'e göre peygamber olarak görülen Lut, Hristiyanlık ve Musevilikte peygamber değildir.
8) HZ İSMAİL 25 peygamberden 8.si olan İsmail'in adı Kur'an'da 12 kere geçer. İsmail çobanlık yaparak geçimini sağlamıştır. Babası İbrahim ile Kabe'yi inşa ettiği anlatılır. İbrahim onu Allah’a kurban etmek istediği sırada Allah İbrahim’e bir koç göndermiş ve İsmail kurban olmaktan kurtulmuştur. (Her şeyi bilen, kaderi yazan Allah'ın, zaten bu sınav sonucunda İbrahim'in onun emrine uyarak oğlunu kurban etmeye kalkacağını da bilmesi gerekir. Bildiği şeyi, olacakları bildiği halde yine de yapması ve oldurması bir çelişkidir)
İsmail'in kurban edilmesi hadisesi Kur'an'da şu şekilde geçmektedir: "Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla. Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik. ''Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona, “Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?” dedi. O da, "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi. Nihayet her ikisi de boyun eğip, İbrahim de onu yüzüstü yere yatırınca ona, şöyle seslendik: "Ey İbrahim! Gördüğün rüyayı yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız." "Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır." Biz, (İbrahim'e) büyük bir kurbanlık vererek O'nu kurtardık. Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık. İbrahim'e selam olsun''(Saffat suresi, 100 -107)
İsmail ismi İbranice "İşmael" dir. İşma: duymak, el: tanrı anlamlarına gelir. Yani isminin anlamı "Allah duydu-duyacak" dır. Bu ismin konulmasının sebebi ise anlatılara göre İbrahim'in uzun süre çocuğu olmaması üzerine Allah'a defalarca dua etmesi, sonunda çocuk sahibi olması ve bunun üzerine İbrahim'in "Allah duamı kabul etti (İşmael)" ismini çocuğuna uygun görüp koymasıdır. Bu isim Arapçaya ise İsmail olarak geçmiştir.
Tevrat'ta İsmail şöyle geçer: İbrahim burada (Kenan) yaşadı. İbrahim 86 yaşındayken Hacer'den oğlu İsmail doğdu. Daha sonra İbrahim 100, Sara 90 yaşına ulaşmışken Sara'dan da İshak doğdu.(Yaratılış 17:17-27)
9) HZ İSHAK
Güler yüzlü anlamına gelen İshak, 3 ibrahimi dinin de atası olarak kabul görmüş olan İbrahim'in küçük oğludur ve Kur’an’da adı 15 defa geçer. Hz. İsmail’in kardeşidir, İbrahim'in kısır olan eşi Sara'dan mucizevi bir şekilde doğduğu anlatılır.
İnanışa göre İsrailoğulları kavmini sapıklıktan kurtarmak ve Allah'a iman etmeye çağırmak için gönderilmiş olan İshak'tan sonra gelen tüm peygamberler onun soyundandır (bkz: 124.000 peygamber gönderildi denen İslam dininin kitabındaki tüm peygamberler Yahudi veya Arap kökenlidir, başka milletten hiçbir peygamberin adı geçmez)
İslami kaynaklara göre babasının ölümünden sonra Şam'a peygamber olarak gönderilen İshak, Kur'an'da aşağıdaki şekillerde övülmüştür:
"Ey Muhammed! Güçlü ve anlayışlı olan kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub'u da an! Biz onları ahiret yurdunu düşünen samimi kimseler kıldık. Doğrusu onlar bizim yanımızda seçkin iyi kimselerdir."(Sad suresi, 38/45-47)
''O'na (İbrahim'e) İshak'ı, üstelik bir de Yakub'u ihsan ettik ve her birini salih kimseler kıldık.'' (Enbiya suresi, 72)
''Hamd, Allah'a aittir ki, o, bana ihtiyarlığa rağmen İsmail'i ve İshak'ı armağan etti. Şüphesiz rabbim, gerçekten duayı işitendir.''(İbrahim suresi, 39)
10) HZ YAKUP
İbrahim’in torunu, İshak’ın oğlu ve Yusuf'un babasıdır. İslamiyet'e göre İsrailoğullarına peygamber olarak gönderilmiştir. Oğlu Yusuf’u kaybetmenin acısıyla kör olduğu ve onu yeniden bulunca gözlerinin geri açıldığı anlatılır (imkansız demeye gerek var mı?).
İslam görüşüne göre Allah onu diğer oğullarının ihanetine uğratarak imtihan etmiştir.
Yaratılış 32:28'de yazdığına göre Yakup'a İsrail ismini bizzat Tanrı vermiştir: "Ve dedi: Artık sana Yakub değil, ancak İsrail denilecek; çünkü Allah ile ve insanlarla uğraşıp yendin."
Bu nedenledir ki onun 12 oğlunun soyundan gelenler İsrailoğulları olarak isimlendirilmiştir. Kur'an'da da bazı yerlerde İsrail isminin Yakup yerine kullanıldığı görülmektedir:
"Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in (Yakub’un) kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helâl idi. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Tevrat’ı getirip okuyun."(Al-i İmran 93)
11) HZ YUSUF
Yusuf'un adı Kur’an’da adı 27 kez geçer ve Kur’an’daki bir surenin adı da Yusuf’tur. Yakup'un 12 oğlunun en küçüğü Bünyamin'in bir büyüğü Yusuf'tu. Büyükbabasının adı İshak'tır.
İslami ve Musevi kaynaklardaki Yusuf (Yosef) bahsi büyük benzerlik gösterir. Farklı olarak Yusuf, İslamiyet'te peygamber iken Musevilikte peygamber değildir.
Kur'an'da Yusuf suresinde, Eski Ahit ve Tanah'ın ise Yaratılış 37 (Tekvin) bölümlerinde Yusuf'un yaşam hikayesi anlatılır.
İslam inancına göre rüya tabiri yeteneği sayesinde Mısır'da yöneticilik yapmıştır. Yakup'un Yusuf'a özel bir ilgisi vardır. Diğer oğulları onu kıskanıp bir kuyuya atar ve Yakup ondan bir daha yıllarca haber alamaz.
Tanah'a göre ise babası Yusuf'a rengarenk bir kaftan hediye etmiştir. Sonrasında Yusuf'a tanrı tarafından rüyaları yorumlama yeteneği bahşedilince onu kıskanan kardeşleri önce kuyuya atmış, sonra ise köle olarak Mısırlılara satmışlardır.
Köle olarak satılmasının şöyle gerçekleştiği anlatılır:
Yusuf'u kuyuya attıktan bir süre sonra kardeşleri Mısır'a giden bir ticaret kervanı gördüler. Yusuf'un ölmesini istemeyen Yehuda, "Yusuf ne de olsa kardeşimizdir, canına kıymayalım. Gelin onu İsmailoğulları'na satalım", dedi. Böylece onu yirmi gümüşe Medyen'li İsmailoğulları'na sattılar.
12) HZ ŞUAYB
Kur’an’da 11 defa adı geçer. Konuşma yeteneğinden ve kavmine güzel sözler kullanmasından dolayı “peygamberlerin hatibi” olarak isimlendirilmiştir. Meyden ve Eyke halkına peygamber olarak gönderilmiştir. Ondan sonra gelen Musa, Şuayb'ın kızlarından biriyle evlenmiş, akabinde peygamber olmuştur. Yani Şuayb, Musa'nın kayınpederidir.
(Damat - kayınpeder peygamber. Her zamanki gibi Arapların dışında herhangi bir peygamber yok. Dikkat ederseniz peygamber olduğuna inanılan kişilerin çoğu akrabadır...)
13) HZ MUSA
İsrailoğullarına gönderilen Musa'nın adı Kur'an'da 136 kez geçer, zaten kendisi Kur’an’da adı en çok geçen peygamberdir (Şaşırmayın, öyle). Yukarıda da yazdığım gibi kendisi Şuayb’ın damadıdır. Kekeme olduğu için kardeşi Harun ile birlikte görevlendirildiğine ve Firavun'a 10 bela gösterdiğine inanılır. İsrailoğullarının onun sayesinde Mısır’dan çekildiği söylenir.
İnanca göre Tevrat, Allah tarafından Musa'ya indirilmiş, Sina yarımadasında, Eymen vadisinde, Tur dağında kavmine "on emir" adı altında Allah'ın şeriatını bildirmiştir. Kıssası özellikle Bakara suresi, Kassas suresi, Araf suresi, Şuara suresi ve Kehf suresi anlatılır.
Kur'an'a ek olarak Musa'nın hakkında en fazla bilgi veren dini metinler Tevrat'ın Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye bölümleridir.
Musa en çok Kızıldeniz'i yarması ile bilinir. Efsaneye göre Kızıldeniz'i mucizevi bir şekilde asasıyla yararak İsrailoğullarının Mısır'dan çıkmasını sağlamış, Firavun ile ordusu geri kapanan Kızıldeniz'in suları arasında boğulmuştur.
Bu olay sorgulayan insanların kafasına "madem nehiri ikiye ayıracak gücü var, neden kaçıyor, neden nehir yerine geriye dönüp Firavunu ortadan ikiye ayırmadı?" sorularını getiriyor.
Bir diğer efsanede ise İsrailoğulları için çölde su çıkarmış, asasıyla kayaya vurarak bir kayadan 12 pınar fışkırtmıştır.
14) HZ HARUN 25 peygamberden 14.sü olan Harun'un adı Kur’an’da 20 defa geçer. Kekeme olan abisi Musa’nın kardeşi ve yardımcısıdır. İnanca göre Mısır'a döndükten sonra Musa, Allah'tan kardeşi Harun'un da görevine ortak edilmesini istemiş ve kabul olması üzerine Harun’a Allah’ın emirlerini anlatmış, Harun da bunları kabul ederek Musa’ya yardımcı olmuştur.
Kur’ân'da Nisa 163 ve En'am 84'de Harun’a vahiy gelerek hidayete erdirildiği, Saffat 114'de lütufta bulunulduğu, el-Kasas 34'de güzel konuştuğu ve el-Enbiya 48'de Musa ile beraber ona da furkan verildiği anlatılmaktadır:
Nisa 163 (Diyanet meali):"Biz, Nûh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyüb’e, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleyman’a da vahyetmiştik. Davûd’a da Zebûr vermiştik."
En'am 84 (Diyanet meali):"Biz ona İshak’ı ve Yakub’u armağan ettik. Hepsini hidayete erdirdik. Daha önce Nûh’u da hidayete erdirmiştik. Zürriyetinden Dâvud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yûsuf’u, Mûsâ’yı ve Hârûn’u da. İyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız."
Saffat 114 (Diyanet meali):"Andolsun, biz Mûsâ’ya ve Hârûn’a da lütufta bulunduk."
El-Kasas 34 (Diyanet meali):"Kardeşim Hârûn’un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da benimle birlikte, beni doğrulayan bir yardımcı olarak gönder. Çünkü ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum."
El-Enbiya 48 (Diyanet meali):"Andolsun, biz Mûsâ ile Hârûn’a, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için o Furkân’ı (Tevrat’ı) bir ışık ve öğüt olarak verdik."
Mısır’dan çıktıktan sonra Musa ilahi vaad gereği kırk günlüğüne Sina’ya gitmesi gerektiğini belirtmiş, “Yerime geç, ıslah et, bozguncuların yoluna uyma” diyerek kendi yerine kardeşi Harun’u vekil olarak bırakmıştır (el-A‘râf 7/142).
Fakat Musa'nın ayrılışından sonra halk bir buzağı heykeli inşa edip ona tapmaya başlamış, Harun'un uyarılarına aldırış etmeyip onu dinlememiştir. Tur dağından geri dönerken Musa, halkının buzağıya taptığını görünce sinirlenmiş ve Harun’a: "Ey Harun, onların saptıklarını gördüğün zaman sana ne engel oldu? Neden bana uymadın? Emrime karşı mı geldin?" diyerek, saç ve sakalından tutup çekiştirerek onu sarsmıştır.
15) HZ DAVUD
MÖ 1000 ile MÖ 962 arasında yaşadığı düşünülen, İsrailoğullarının krallığının 3. kralı ve Kudüs'ün kurucusu olan Davud'un adı Kur’an’da 16 kere geçer.
Kur'an ve Tanah'ta peygamber olarak anlatılırken Hristiyan inancında İsa'nın Eski Ahit'teki imgelerinden biri olarak görülür.
İslami inanışa göre Davud'a bilgelik ve krallık verilmiştir. Ayrıca Allah'ın ona demiri işleme yeteneği verdiği, böylece bedenini koruyacak zırhlar yapabildiği söylenir.
Bilindiği gibi Kur'an'da Allah zaman zaman bazı toplulukları diğerlerinden üstün kıldığı gibi bazı peygamberleri de diğerlerinden üstün kıldığını söyler. Davud'da üstün kılınan peygamberlerden biridir.
Davud'un Salut'la girdiği bir savaş sırasında güçlü bir dev olan Goliat'ı (Calut) öldürdüğü ve Allah'ın ona Zebur'u verdiği, onu ve soyunu dünyaya hakim kıldığı, dağ ve kuşların bile Davud ve Süleyman'ı yücelttiği söylenir.
Museviler ve Hristiyanlar arasında en sevilen dini metinler arasında olan şiirler Yahudilerin kutsal kitabı Tanah'ın Mezmurlar (İslamda bilinen adıyla Zebur) bölümünü oluşturur. Buradaki 150 şiirin yazarının Davud olduğu inancı vardır.
16) HZ SÜLEYMAN
Kur’an’da adı 17 kere geçen Süleyman, Davud’un oğludur (Bkz yine babadan oğula peygamberlik sistemi). Babası öldükten sonra yerine geçerek hükümdar olur. İslami inanışa göre kuş dilini bilmektedir, Allah tarafından ona hayvanlarla konuşma ve onlara hükmetme kabiliyeti verilmiştir. Ayrıca rüzgara ve cinlere de hakim olduğu ifade edilmektedir. Neml ve Sebe surelerinde kıssası anlatılır.
Anlatıma göre Belkıs'ın Süleyman'la görüştükten sonra Müslüman olduğu ve Hüdhüd kuşu aracılığı ile görüştükleri anlatılır. Geçirdiği bir hastalık sonrası tahtında ceset gibi hareketsiz kaldığı, cinlerin Süleyman'ın emriyle görkemli yapılar, dev heykeller, havuzlar ve Süleyman tapınağını yaptıkları anlatımlar arasındadır.
Kur'an'da Süleyman'ın öldüğünü kimsenin anlamadığını, asasına dayanık bir vaziyette öldüğünü ve kurtların kemirmesi sonucu bastonu düşmeden kimsenin onun öldüğünü anlayamadığı anlatılır, bu anlatımla cinler gaybı bilemez mesajı verilmiştir.
Tevrat'ta ise Süleyman'ın bazı farklı yönleri vardır:
Süleyman Firavunun kızından tutun birçok yabancı uyruklu kızı sever. Fakat Rab o kadınlar ulusları için "Ne siz onların arasına girin, ne de onlar sizin aranıza girsinler; çünkü onlar kesinlikle sizi kendi ilahlarının ardınca yürümek üzere saptıracaklardır" diyordu. Süleyman yine de onları sevmekten vazgeçmedi. Onun 700 karısı ve 300 cariyesi vardı ve karıları onu yolundan saptırdılar (yorumsuz).
Tevrat "saptırdılar" der çünkü Süleyman yaşlanınca karıları onu başka ilahlara tapmaya yönlendirdi. Hal böyle olunca Süleyman, babası Davud gibi RAB'bin yolundan yürümemiş oldu çünkü o artık Saydalılar'ın tanrıçası Aştoret'e ve Ammonlular'ın ilahı Molek'e tapıyordu. Hatta Yeruşalim'in doğusunda Aştoret ve Molek'e tapınılması için tapınaklar inşa ettirdiği anlatılır. (1.Krallar Bölüm 11)
Süleyman ile ilgili yazı: Süleyman'ın Tövbesi
17) HZ EYYÜB
İslam kaynaklarına göre Harran civarında yaşan, Urfa, Şam, Umman, Yemen ve Irak'ta türbeleri bulunan, varlıklı biri olan Eyyüb'ün adı Kur’an’da 4 kere geçer ve ağır bir hastalık geçirerek sabrettiği için sabrın timsali olan peygamber olarak bilinir. Birçok oğlu ve kızı olan Eyyüb'ün kendi toplumuna peygamber olarak gönderildiği anlatılır. Çile çekerken içinde konakladığına inanılan bir mağara günümüzde hala Şanlıurfa'da ziyaret edilmektedir.
Eyüp isminin Türkçe anlamı aşağı yukarı "(ilahi) baba nerede?" dir. Yani isim, anlam bakımından tanrının yardımını aramakta olan bir sorudur.
MİTOLOJİDE EYÜP
Kutsal olduğuna inanılan kitaplarda yazanların birçoğu gibi Eyüp efsanesi de mitolojiden alıntıdır. Eyyüb karakteri Tanah'tan 1.000 yıl önce yazılmış olan 6 adet Sümer tabletinde bahsedilen mitolojik bir figürden esinlenerek yazılmış, bu yolla dinlerin kitaplarına girmiştir. Bu tabletlerden ikisi İstanbul Arkeoloji Müzesinde, diğer dördü ise ABD'nin Philadelphia Üniversitesi'nde, Nippur Koleksiyonu bölümünde bulunduğu bilinmektedir.
18) HZ ZÜLKÜF (ZÜLKİFL)
Kur’an’da adı 2 kere geçen Zülkifl'in babası Hz. Eyyüb’dür (Babadan oğula peygamberliğe devam, başka milletten peygamber adı ara ki bulasın). Adının anlamı "Nasip ve kısmet sahibi" dir.
Zülkifl'in peygamber olup olmadığı konusunda tartışamalar olsa da İslam aleminde geçerli olan görüşe göre Zülkifl peygamberdir.
Kur'an'da Eyyüb'un kıssası anlatıldıktan sonra, bazı peygamberler anılır ve övülür. Bunlardan biri de Zülkifl'dir. Enbiya ve Sad surelerinde kendisinden şöyle bahsedilmektedir: "İsmâil, İdris ve Zülkifl, hepsi sabredenlerdendi. Onları rahmetimize soktuk. Şüphesiz onlar salih olanlardandı"(Enbiya, 85 ve 86).
"Kuvvetli ve basiretli kullarımız İbrahim'i, İshâk'ı ve Yâkub'u da an. Biz onları ahiret yurdunu düşünme özelliğiyle temizleyip, kendimize halis (kul) yaptık. Onlar bizim yanımızda seçkinlerden, hayırlılardandır. İsmâil'i, Elyesâ'i, Zülkifl'i de an. Hepsi de iyilerdendir"(Sad, 38/45, 46, 47, 48).
Zülkifl'in gerçek adı hakkında farklı rivayetler bulunmaktadır: Yahudiler onun İsrailoğulları esareti sırasında peygamber olarak seçilen ve görevini Habur Irmağı civarında bir bölgede yapmakta olan Hereksel olduğunu iddia ederler. Bazı alimler ise onun Eyyüb peygamberden sonra peygamberlik mertebesine geçen oğlu Bişr olduğunu söylemişlerdir.
Bu görüşler netlik kazanamamıştır çünkü Kur'an ve Tevrat'ta bu konuda net açıklama veya anlatımlar yer almamaktadır.
19) HZ YUNUS
Ninovalılar'a peygamber olarak gönderilen Yunus'un adı Kur’an’da 4 kere geçer. Kur’an’da ayrıca Yunus isimli bir sure de bulunmaktadır. Yunus suresinin ayrıntıları ise Saffat suresinde yer almaktadır.
33 yıl boyunca onları dine davet eden Yunus'a sadece 2 kişi inanmıştır. Bu duruma canı sıkılınca Allah'tan izin almadan Akdeniz'e kadar giderek bir gemiye binip denize açılmıştır.
Bindiği gemi denizin ortasına geldiğinde bir fırtına başlayınca gemidekiler "burada günahkar biri var, onu bulup denize atarsak fırtına diner" diye düşünürler. Çekilen kura sonucunda Yunus çıkınca, onu tuttukları gibi denize atarlar (Saffat 141-146). Sonrasında büyük bir balık gelir ve onu yutar. Hatasını anlayan Yunus, balığın karnında iken dua eder ve duası kabul olur (Zannedersin balığın midesinde oturma grubu var, boğulup ölmüyor, dua ediyor vs.).
Bir rivayete göre balık Yunus peygamberi önce Eyle'ye, sonra Dicle'ye götürmüş, sonrasında ise Ninova'da atmıştır. Diğer rivayette ise balık Yunus'u Nil nehrine, Fars denizine, el-Betaik Denizine ve Dicle'ye götürdükten sonra Nusaybin topraklarındaki düz-geniş bir yere atar. Yunus tekrar kavmine döner ve ona 100.000 kişi inanır. Böylece Ninova halkı azaptan kurtulan tek halk olur.
20) HZ İLYAS
MÖ 9.yy'da İsrail krallığının kuzeyinde yaşadığı tahmin edilen İlyas'ın adı Kur’an’da 3 kere geçer. İbranice "Elijah (Eliyahu)" yani "Benim tanrım Yahve'dir" anlamına gelen isim Arapçaya İlyas olarak geçmiştir.
Kur'an'da İlyas'tan şöyle bahsedilir: "Muhakkak İlyas gönderilenlerdendi. O bir zaman kavmine şöyle demişti, "Sizler hiç takvâ sahibi olmayacak mısınız, yaradanların en güzelini bırakıp da Baal'e mi dua edeceksiniz, muhakkak Allah sizlerin ve sizden evvelki atalarınızın rabbidir." Kavmindekiler ise İlyas'ı yalanladı, muhakkak onlar (Cehennem'e) hazırdırlar. (O kavmin içinden) ancak Allah'ın ihlaslı kulları (kurtulmuştur). Sonradan gelenler içinde İlyas'ın hayırla yad edilmesini takdir ettik. Selam olsun İlyaslara." (Saffat 123-130)
Krallar kitabına bakıldığında ise o Baal'a karşı Yahova'yı savunmuş ve bunun üzerine Yahova İlyas aracılığı ile ölüleri canlandırma, gökten ateş indirme ve dönen bir girdap ile canlı olarak cennete girebilme gibi pek çok mucize gerçekleştirmiştir.
Tanah'ta İlyas'ın Baal rahipleri ile olan savaşı anlatılır:
İlyas halka doğru ilerleyip, “Eğer RAB Tanrı’ysa, O’nu izleyin; yok eğer Baal Tanrı’ysa, onun ardınca gidin.” “RAB’bin peygamberi olarak sadece ben kaldım. Ama Baal’ın dört yüz elli peygamberi var."
İlyas, Baal’ın peygamberlerine, “Kalabalık olduğunuz için önce siz boğalardan birini seçip hazırlayın ve ilahınızı adıyla çağırın” “Bağırın, yüksek sesle bağırın! O tanrıymış. Belki dalgındır, ya da helâdadır, belki de yolculuk yapıyor! Yahut uyuyordur da uyandırmak gerekir!"
İlyas, “Baal’ın peygamberlerini yakalayın, hiçbirini kaçırmayın” diye onlara buyruk verdi. Peygamberler yakalandı, İlyas onları Kişon Vadisi’ne götürüp orada öldürdü. (1.Krallar 19)
21) HZ ELYESA
Kur’an’da adı 2 kez geçen Elyesa, İlyas’ın yardımcısı iken sonrasında peygamber olur. Hakkında Kur'an'da çok fazla bilgi yoktur. Kur'an'da sadece aşağıdaki 2 ayette adı görülmektedir:
En'am 86:"İsmâîl, Elyesa', Yûnus ve Lût'u da (hidâyete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık."
Sad 48:"İsmail'i, Elyasa'yı, Zü'l-Kifl'i de an. Hepsi de en hayırlı kimselerdendir."
(Burada aklıma şu soru geliyor: Muhammed'in cinsel hayatı, eşleri ve çevresi ile ilişkileri, evine gelen misafirin çok oturmadan gitmesi gibi konularda bile bir sürü ayet gönderen Allah, neden seçtiği peygamberlerin bazılarından neredeyse hiç bahsetmemiştir?)
Eski Ahit'te Elişa ismiyle anılan Elyesa'nın mezar ve türbesi Diyarbakır'da bulunur. Bazı rivayetlere göre Eyyüb peygamberi ziyarete giderken öldüğü söylenir.
Eski Ahit'teki anlatıma göre İlyas göğe yükselirken Elyesa onun ruhundan pay istemiş, İlyas yükselirken onun düşen cübbesini alarak güce erişmiştir. Sonrasında ise Elyesa'nın bir ölüyü dirilttiğinden ve kendisi ile kel kafalı diye alay eden çocukları lanetlediğinden bahsedilir.
22) HZ ZEKERİYA
Berahya'nın (Berhiye) oğlu Zekeriya'nın adı Kur’an’da 7 kere geçer. Davud'un oğlu Süleyman'ın soyundan gelen Zekeriya, Kudüs’te Hz. Meryem’i koruyan peygamber olarak bilinmektedir. İslamda peygamber iken Hristiyanlık ve Musevilikte sadece önemli bir dini şahsiyettir.
Hristiyanlıkta Vaftizci Yahya, İslam'da ise Yahya Peygamber olarak bilinen dini lider, iki dine göre de Zekeriya'nın oğludur.
İslam'a göre Hanne, doğum yapınca kızı Meryem'i tapınağa nezir kıldı (yani Allah'ın rızasını kazanmak için sundu), İsrailoğulları mabede adanan kızın büyümesi ve yetiştirilmesi için vaftizci Zekeriya'yı seçtiler. Bu sıralar Allah'a ona bir çocuk vermesi için dua eden Zekeriya'nın duası kabul edildi ve Yahya ile müjdelendi. Bu müjdeye inanamayan Zekeriya Allah'tan bir işaret isteyince bir melek ona geldi ve 3 gün boyunca kimseyle konuşamayacağını, insanlarla sadece işaretleşerek anlaşacağını iletti (nasıl bir işaret-ikna yöntemi bu anlayamadım...)
Bilindiği gibi İbrahimi dinlere göre Meryem oğlu İsa babasız dünyaya gelmişti yani Meryem biriyle birlikte olmamıştı. Fakat Yahudiler babasız yaratılışı inkar ederek Meryem'in odasını ziyaret eden tek kişinin Zekeriya olduğunu söyleyip çocuğun ondan olduğunu söylediler (İnançlı insanlara göre bu bir iftira çünkü dinlerine doğrudan inanmayı seçiyorlar, fakat ya bunu doğru olabilme olasılığı? Ol deyince olduran bir yaratıcının bir peygamber göndermek ve bunu yaparken mucize göstermek için bir kadını seçip ona ruh üfleyerek hamile bırakması ne kadar mantıklı bir metod? Madem açık açık mucize gösterecek yaratıcı, milyonlarca farklı şekilde gönderemez miydi İsa'yı?)
Bunun üzerine tahminen o sıralar 100 yaşlarında olan Zekeriya Yahudiler tarafından öldürüldü.
Zekeriya'nın ölümü ile ilgili bir rivayet şöyledir:
Yahudilerden kaçarken ormanda gördüğü bir ağaç kovuğunun içine girer ve mucizevi bir şekilde kovuk geri kapanır. Fakat kıyafetinin bir kısmı ağacın dışında kaldığından Yahudiler onun yerini anladılar ve ağacı testereyle ortadan ikiye bölerek Zekeriya'yı öldürdüler.
(Allah yardımcı olmak için ağaç kovuğunu kapattırıp onu gizliyorsa, dışarıda kalan ufak kıyafet parçasını da kaybedecek yada onu da kovuğun içine sokacak mucizeyi neden göstermiyor olsun? Kaderi orada ölmekse o zaman kovuğu kapatarak mucize göstermenin manası nedir?)
23) HZ YAHYA
Zekeriya'nın oğlu Yahya'nın adı Kur’an’da 5 kere geçer. İslam inancına göre İsa'nın geleceğini müjdeleyen Yahya'nın adını bizzat Allah koymuştur ve daha önce kimse bu adı kullanmamıştır. Kendisine küçük yaşta hikmet verildiği , çocukluğundan beri anne babasına saygılı, yumuşak kalpli biri olduğu, hayırlı işler yapan biri olduğu yazar (Kuran, 19/12-14).
Müslümanlar, Sâbiîler (Mandenistler) ve Bahailer tarafından peygamber olarak kabul edilen Yahya, Hristiyanlıkta vaztifci Yahya olarak anıldığı gibi M.S. 27 civarında İsa'yı Şeria Nehri'nde vaftiz ettiğine inanılır.
24) HZ İSA
Kur’an’da adı 25 kere geçen İsa'nın babasız olarak dünyaya geldiğine inanılır. Bu özelliğiyle tüm diğer peygamberlerden ayrılır. Doğar doğmaz konuşmak, ölüleri diriltmek, sakatları yürütmek, körleri gözünü iyileştirmek, suyu şaraba çevirmek gibi birçok mucizeler göstermiştir.
(Bilindiği gibi İsa, mitolojik bir figürün ibrahimi dinlere peygamber olarak geçmiş halidir. Daha hiçbir İbrahimi din yokken İsa'nın hikayesinin aynını paylaşan onlarca farklı isim-tanrı mevcuttur. Ek olarak, gerçekten bu mucizeleri göstermiş olsa, nasıl olur da hala ona inanmayanlar çıkar? Birinin ölüyü dirilttiğini görsen ona inanmaz mısın?)
Hristiyanlar tarafından doğduğu yıl miladi takvimin başlangıcı kabul edilir. Kendisine dört kutsal kitaptan üçüncüsü olan İncil indirilmiştir.
25) HZ MUHAMMED
570 - 632 yılları arasında yaşamış olan ve İslam inancına göre son peygamber olan Muhammed'in adı Kur’an’da 4 kere geçer. Kur’an’ın bir surenin adı da Muhammed’dir. Onun evrensel olduğu, yani sadece kendi kabilesine değil bütün insanlığa peygamber olarak gönderildiği inancı vardır. Fakat kendisine Allah tarafından indirildiğine inanılan Kur'an'ın bizzat kendisi "evrensel" olduğu konusunda çelişkiler içerir.
Muhammed Arabistan'ın tamamını fethederek İslamiyet'i, öğreti ve uygulamalarını güvence altına almıştır. Onun Adem, İbrahim, Musa, İsa ve diğer peygamberlerin bozulmuş olan dinlerini tamamlaması için Allah tarafından seçilen son peygamber olduğuna inanılır.
Amcası Ebu Talib'in yanında büyüyen Muhammed, 40 yaşında inzivaya çekildiği Hira mağarasında iken Cebrail'in kendine gelerek Allah'tan ilk vahiyi getirdiğini söyleyerek peygamberliğini duyurdu (Her zaman olduğu gibi yine şahit gerektirmeyen bir durumda peygamberlik ilanı, mağaradasın, kimse görmüyor, duymuyor, şahit yok. Allah nedense hep mağarada yada yalnızken iletişime geçiyor elçileri ile...)
Başlarda kendine pek destekçi bulamayan Muhammed daha sonraları ilk önce eşi Hatice'nin sayesinde, daha sonraları yaptığı siyasi amaçlı sayısız evliliklerinin ona kazandırdığı güçler ile, savaşta ele geçirilen ganimetten yanındakilere pay verileceğini ilahi bir emir gibi duyurarak (vahiy) yanında savaşacak daha fazla adam buldu ve birçok kavime son vererek topraklarını ele geçirdi.
Turgut Gürsan, Dünyanın Gizli Tarihi, 1. Bölüm, İstanbul: Pegasus Yayınları, 1. Baskı, ISBN 978-605-5943-49-3
Anne K. Bang, Sufis and scholars of the sea: family networks in East Africa, 1860-1925, Routledge, Illustrated ed., 2003 ISBN 0-415-31763-0, 9780415317634
The Truth of Life
Kur'an
Tevrat
İslam Ansiklopedisi, Ömer Faruk Harman
"İbrahim." Encyclopædia Britannica. Encyclopædia Britannica Online. Encyclopædia Britannica Inc. Cemvakfi.org
http://www.hermetics.org/Abraham.html
Orhan Gökdemir, Din ve Devrim, s. 30, 76
İncil
İngilizce Vikipedi, Jacob
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler
Jan Christian Gertz, Grundinformation Altes Testament: Eine Einführung in Literatur, Religion und Geschichte des Alten Testaments (2006) sayfa 422
Kurtubi, el Cami'li Ahkami'l Kur'ân, Kahire 1967, XI, 327 vd.; Alusi, Ruhu'l Meani, Beyrut t.y., XVII, 82; Mevdudi, Tefhimu'l Kur'an, İstanbul 1991, III, 327)
Râzî, XXVI, 165
Taberî, XXIII, 125
Kurtubî, XV, 80
İbn Esir, el-Kâmil, Beyrut 1965, I, 360
Sahihi Buhâri ve Tecridi Sarih Tercümesi, IX, 152
el-Maverdî, en-Nuketu ve’l-Uyûnu, Beyrut 1992, III, 465
"Kingdom of Samaria"
2.Krallar 2:11
Kurân, 4:156
Ahmet Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ, "Kıssa-i Zekeriyya, Yahyâ ve İsa Aleyhimüsselâm", s. 42; Bedir Yayınevi, İstanbul:1966
Ebu Cafer Taberi, Târih-i Taberî Tercemesi, c. 2, s. 105, Can Kitabevi, Konya:1973 | (Arapça) İbnü'l-Esîr, el-Kâmil fi't-Târih, c. 1, s. 235
(Arapça) İbnü'l-Esîr, el-Kâmil fi't-Târih, c. 1, s. 229 | the Baptist, saint Yahya." Encyclopædia Britannica. Encyclopædia Britannica Online. Encyclopædia Britannica Inc.
Esposito (1998), s. 12.
Esposito (2002b), ss. 4–5.
Peters, F.E. (2003). Islam: A Guide for Jews and Christians. Princeton University Press. s. 9. ISBN 0-691-11553-2
Esposito, John (1998). Islam: The Straight Path (3rd ed.). Oxford University Press. ss. 9, 12. ISBN 978-0-19-511234-4
Conrad, Lawrence I. (1987). "Abraha and Muhammad: some observations apropos of chronology and literary topoi in the early Arabic historical tradition1". Bulletin of the School of Oriental and African Studies. 50 (2), s. 225–40 | Encyclopedia of World History (1998), s. 452
An Introduction to the Quran (1895), s. 182-184 | F. E. Peters (2003), s. 9.
HARUN'UN ALTINDAN BUZAĞI GÜNAHINA ORTAK OLMAMASI VE ÖLDÜRÜLMEYE ÇALIŞILMASI ( KURAN'I KERİM VE AZİZ EFREM ÖRNEĞİ)
Biliyorsunuz İsrailoğulları için , Musa Sina Dağı'na 10 Emir Levhaları'nı almaya çıktığında , Harun Musa'nın kardeşi ve bir peygamber olarak kavmiyle kalmıştı. Musa uzun süre dönmeyince kavmi altından bir buzağı putu yapıp ona tapındı.
Kuran'da da anlatılan ve Samiri adlı bir kişiye atfedilen (bu başka bir konunun meselesidir) bu olayda, Tevrat'taki anlatıma göre Harun kavminin bu put günahına ortak olmuştur. Yani Harun onların bu günah girişimine müdahale etmemiş dahası bunu denememiştir de hatta putun yapımında rol almıştır:
Tevrat | Mısırdan Çıkış Kitabı 32. Bölüm: 1-Halk Musa’nın dağdan inmediğini, geciktiğini görünce, Harun’un çevresine toplandı. Ona, “Kalk, bize öncülük edecek bir ilah yap” dediler, “Bizi Mısır’dan çıkaran adama, Musa’ya ne oldu bilmiyoruz!” 2- Harun, “Karılarınızın, oğullarınızın, kızlarınızın kulağındaki altın küpeleri çıkarıp bana getirin” dedi. 3- Herkes kulağındaki küpeyi çıkarıp Harun’a getirdi. 4- Harun altınları topladı, oymacı aletiyle buzağı biçiminde dökme bir put yaptı. Halk, “Ey İsrailliler, sizi Mısır’dan çıkaran Tanrınız budur!” dedi. 5- Harun bunu görünce, buzağının önünde bir sunak yaptı ve, “Yarın RAB’bin onuruna bayram olacak” diye ilan etti. 6- Ertesi gün halk erkenden kalkıp yakmalık sunular sundu, esenlik sunuları getirdi. Yiyip içmeye oturdu, sonra kalkıp çılgınca eğlendi.
(Aynı Bölüm) 19-Musa ordugaha yaklaşınca, buzağıyı ve oynayan insanları gördü; çok öfkelendi. Elindeki taş levhaları fırlatıp dağın eteğinde parçaladı. 20-Yaptıkları buzağıyı alıp yaktı, toz haline gelinceye dek ezdi, sonra suya serperek İsrailliler’e içirdi. 21- Harun’a, “Bu halk sana ne yaptı ki, onları bu korkunç günaha sürükledin?” dedi. 22- Harun, “Öfkelenme, efendim!” diye karşılık verdi, “Bilirsin, halk kötülüğe eğilimlidir. 23- Bana, ‘Bize öncülük edecek bir ilah yap. Bizi Mısır’dan çıkaran adama, Musa’ya ne oldu bilmiyoruz’ dediler. 24- Ben de, ‘Kimde altın varsa çıkarsın’ dedim. Altınlarını bana verdiler. Ateşe atınca, bu buzağı ortaya çıktı!” 25- Musa halkın başıboş hale geldiğini gördü. Çünkü Harun onları dizginlememiş, düşmanlarına alay konusu olmalarına neden olmuştu.
Görüldüğü gibi Harun suçsuz görünmüyor bu anlatıda. Antik Tevrat yorumcuları sormuşlar : ''Tanrı'nın Levililer aracılığıyla kahinliği verdiği ve peygamber yaptığı Harun nasıl olur da böyle bir günaha ortak olur? Üstelik Musa kardeşine, onlara göz kulak olmasını söylemişken bu mümkün müdür? '' Çeşitli açıklamalar getirilmiş popüler olansa anlaşılan (en azından Kuran'ın coğrafyasında) Harun'un kavmini uyardığı (yapmayın etmeyin dediği) putu ise ''öldürülmekten çekindiği için yaptığı'' görüşü olmuş. Bakın Kuran-ı Kerim bize ne söylüyor:
Taha Suresi 90.Ayet : - And olsun ki Harun daha önce onlara: "Ey kavmim! Siz bununla (buzağı ile) imtihana çekildiniz. Sizin gerçek Rabbiniz Rahmân'dır. Gelin bana uyun ve emrime itaat edin" demişti.
Peki bu ''Harun'un kavmini uyardığı nasihat verdiği'' yorumunun yer aldığı Kuran'a yakın coğrafyalardan veya inançlardan bir metin veya eser var mı? Var efendim. Buyrun, 4. yüzyılda yaşamış Süryani Aziz Efrem'in Tevrat'ın Mısır'dan Çıkış kitabı üzerine yaptığı tefsirde şöyle deniyor:
'' Harun dedi ki: O (Musa) gözünüzün önünde dağa çıkmadı mı? O bulutun içine gittiğinde orda değil miydiniz? Hadi şimdi de , O'nun(Musa'nın) bulunduğu dağa çıkın eğer Yeşu (Joshua- Musa'nın yardımcısı) ve O (Musa) orada değilse ne arzuluyorsanız onu yapın (yani putu yapın diyor) fakat Manna'nız varsa (Manna-kudret helvası-gökten gelen ekmek) ya da bıldırcın yiyebiliyorsanız (o da gökten geldi mucize olarak) ,ya da bulut sütünu ve bulut gölgesine sahipseniz (Tevrat'a göre İsrailoğulları'nı mucize olarak bulut takip ediyordu ve onlara Tanrı'nın onlarla olduğunun işareti gibi bir şeydi) nasıl olur da O (Musa) şimdi dediği yerde (orda ,dağda) olmaz? Sahip olduğunuz her şey O'nun sayesindedir. ''
[Alıntı Yeri : Aziz Efrem - Mısırdan Çıkış 32:1 Üzerine Tefsir]
(Parantezler bana ait)
Peki Harun'un , Kuran'da öldürülmekten çekindiği için kavminin put yapımında rol almasını anlatan Araf Suresi'nin şu ayeti için ne diyebiliriz? :
Araf Suresi 150. Ayet:
Musa, öfkeli ve üzüntülü olarak kavmine döndüğünde şöyle dedi: "Bana arkamdan ne kötü bir halef oldunuz! Rabbiniz'in emriyle dönüşümü beklemeden acele mi ettiniz?" Elindeki levhaları bıraktı ve kardeşi Harun'u başından tutarak kendine doğru çekmeye başladı. Harun, "Ey anamın oğlu!" dedi, "inan ki, bu kavim beni güçsüz buldu, az daha beni öldürüyorlardı, sen de bana böyle yaparak düşmanları sevindirme ve beni bu zalim kavimle bir tutma."
Yine bu Kuran'da da yer alan ''öldürülme endişesi'' teması Yahudi-Hristiyan gelenekten farklı eserlerde yer alıyor fakat ben yine bütünlük açısından Efrem'in tefsirinden alıntı yapacağım: [benim okuduğum kitapta gördüğüm kaynaklar Tevrat'ın Levililer Kitabı Üzerine Midraş, Targum Neofiti (Aramice Tevrat tercümelerinden biri ) ve Efrem'in aşağıda vereceğim tefsiri.. Gördüğünüz gibi 2'si Yahudi , biri Hristiyan kaynağı, yazar bunları örnek vermiş.]
''Bu nedenle Harun'la tartışmaya başladılar. Harun, onların , onu tıpkı Hur'u taşladıkları gibi taşlayacağını gördü. Çünkü Hur , Musa dağa tek başına çıktığı zaman, İsrail ileri gelenlerine (yaşlılara) '' sorunlarınızı Hur ve Harun'a başvurun'' dediği kişilerden biriydi. (Buradaki dağa çıkış Mısır'dan Çıkış 24. Bölüm'de geçiyor. Hur 24:12'de )
Musa geri dağdan indikten sonra Hur'dan bir daha Kutsal Kitap'ta bahsedilmemektedir bu nedenle denir ki Hur , Harun'a karşı altın buzağı putu yapmak konusunda patlak veren isyanda öldürüldü çünkü Hur onları azarlamıştı. (yani putperestlikle suçladı onları.) İşte bu yüzden , (put yapmak isteyenler) Harun'u da öldürüp bu cinayetin suçlusu olmasınlar veya kendilerine yalnızca bir değil birden çok buzağı putu yapmasınlar ya da Mısır'a geri dönmesinler diye , Harun, onların put yapma isteğini kabul edip zekice bir emirle put yapmak isteyenlerden,karılarının altın küpelerini istedi umuyordu ki bu kadınlar kocalarını buzağı putu yapmaktan alıkoyarlar çünkü kadınlar küpelerine el sürülmesine izin vermezler. ''
[Alıntı Yeri: - Aziz Efrem- Mısırdan Çıkış 32:2 Üzerine Tefsir]
(Parantezler bana aittir.)
Okuduğunuz için çok sağ olun esenlikler.
Kaynaklar: James Kugel- Traditions of The Bible : A Guide To The Bible As It Was At The Start Of the Common Era, Tevrat, Kur'an
Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
Öncelikle bu yazıya teslis inancı nedir? ile başlamak daha doğru olacaktır. Hristiyanlığı diğer ibrahimi dinlerden ayıran teslis inanışı tanrının baba, oğul ve kutsal ruhtan oluşan üçlü doğasını simgeler. Hristiyanlara göre birbirinden ayrılamayan bu üçlü, tanrının yansıması olarak görülür.
Daha basit bir söylemle birin içinde üç diyebiliriz, yani tanrıyı oluşturan, birbirinden farklı 3 parça. İnanış gereği tanrı 3 farklı şekilde betimleniyor yani.
Peki ama birbirinden farklı olan 3 kişilik nasıl olurda tek tanrıyı oluşturur?
Bu hem Hristiyan mezhepleri hemde Hristiyanlığın oluşturduğu yeni akım dinlerinde çeşitli çelişkilere, inanç farklılıklarına neden olmuştur. Örneğin ortodoks, katolik, protestan gibi mezheplerin tanrıya, meleklere vb. birçok konuya olan inanışları farklılık gösterebilir. Geçmişten günümüze tanrı ve teslis konusunda yaşanan bu kavram karmaşıklığı eski metinlerde bile görünmektedir. Hemen aşağıdaki 2 metne bakalım:
Eski Ahit, Tesniye 6.4'de şöyle yazar: "Dinle, ey İsrail: Tanrımız olan Rab, tek bir Rab'dır."
Görüldüğü üzere burada yaratıcının tek olduğu söylenmektedir.
İncil, Matta 28:19'da ise şöyle yazar: "Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin."
Eski Ahitte yazanın aksine burada tanrının 3 farklı kişiliğinden bahsedilir ve tek olduğu vurgulanmaz. O yüzden de "onları baba, oğul ve kutsal ruhun adıyla vaftiz edin" denir. Tek tanrının yada yaratıcının adıyla demek yerine üçlemeden bahseder.
Oldukça kafa karıştırıcı bir kavram değil mi? Hem tanrı tektir diyorsun, hemde baba, oğul, kutsal ruh diyerek tek dediğin tanrıyı üçe bölüyorsun. Yani İsa hem tanrı, hemde tanrı değil. Baba, Oğul, Kutsal ruh dediğinde hem baba tanrıdır diyorsun hemde Meryemin doğurduğu İsa. Ortada öyle bir karşama var ki, istediğin kadar kulaç at içinden çıkamıyorsun.
Çünkü mezhepler ve görüş farklılıkları, netlik içermeyip karmaşaya izin veren bu ifadelerle harmanlanıyor. Bu yüzden de bazı toplumlar İsa'nın hem tanrısal hemde insani doğasına karşı çıkmışlardır, örneğin: Yehova Şahitleri, Mormonlar vs.
Birçok Hristiyan bile aslında teslisi tam olarak anlamamaktadır. Hatta bazı Hristiyanlar biz insan olduğumuz için tanrıyı anlayamayız, dolayısı ile teslisi de anlamamamız normal diyerek bu konuya kafa yormaktan kurtulmak, vicdanlarını rahatlatmak için aşağıdaki iki metni öne sürüyorlar:
1. Korintliler 1:9: "Tanrı'nın, kendisini sevenler için hazırladıklarını
hiçbir göz görmemiş, hiçbir kulak işitmemiş, hiçbir insan yüreği kavramamıştır."
1. Korintliler 1:14: "Doğal haliyle kişi, Tanrı'nın Ruhuyla ilgili gerçekleri kabul etmez. Çünkü bunlar ona saçma gelir. Ruhça değerlendirildikleri için de bunları anlayamaz."
Peki teslis inancı paganlardan etkilenilerek oluşmuş bir terim ve yeni bir tanrı anlayışı olabilir mi? Çünkü bilindiği gibi hristiyanlar uzun zaman boyunca paganlar ile savaşmış, ticaret yapmış yani bir şekilde iç içe girmiş, onların inançlarını ve tanrılarını da öğrenmiştir. Birçok antik pagan toplumunda ve birbirinden farklı coğrafyalardaki bazı eski toplum inanışlarında teslis inancı bulunmaktadır.
TESLİS HRİSTİYANLIK İLE ORTAYA ÇIKAN ORJİNAL BİR TANRI İNANIŞI MIDIR?
Daha Hristiyanlık yokken farklı zamanlardaki toplumlarda zaten teslis inancının türevlerinin olduğu görülmektedir:
Bâbil geleneğinden üçlüler:
A) Birinci üçlü: Gök tanrısı Anu, yer tanrısı Enlil, ırmaklar tanrısı Ea.
B) İkinci üçlü: Ay tanrısı Sin, güneş tanrısı Şamaş, bereket tanrıçası İştar (Tammuz'un sevgilisi)
C) Şeytan üçlüsü: Labartu - Labazu - Ahatsu
Guatemala geleneği: Bitol - Alom - Quhalom,
Kelt geleneği: Teutates - Taranis - Esus,
Peru geleneği: Paçakamak - Kon - Virakoça,
Antik Mısır geleneği: İsis – Osiris – Horus,
Dogon geleneği: Nommo die - Nommo tityayne - O nommo,
Hitit geleneği: Teshup - Hepatu - Sharruma,
İndo - Aryen geleneği: Mitra – İndra – Varuna,
Mitanni geleneği: Mitrassil – İndar – Uruvanassel,
Sabiî geleneği: Hibil - Şitil - Anuş,
Etrüsk geleneği: Tinia - Uni - Minerva,
Grek ezoterizmi: Phanes - Ouranos - Kronos,
Grek mitolojisinde: Silene (Selene) - Hekate - Artemis,
Antik İran'ın Ehli Hak geleneğinde: Güneş'in efendileri olan üç kardeş ilah.
Ek olarak Sümer ve İskandinav geleneklerinde ve neo-platonizm'de de bu tür üçlü ilah gruplarına rastlanır.
Kaynaklar:
a b "Trinity". Britannica.com | İncil | Tevrat
Bilindiği gibi İbrahimi dinlerin arasında oldukça benzer yönler vardır. Bunlardan biri de Tanrının dinlenmesi olayıdır. Özellikle Tevrat ve İncil'de açıkça geçen bu olay tıpkı dinini savunmaya çalışan herkes gibi bu dine inanan insanlar tarafından üzerinde kelime oyunları yapılarak kurtarılmaya çalışılmaktadır.
Öncelikle bakalım İncil'de Tanrının dinlenmesi nasıl geçiyor: 1) "Gök ve yer bütün öğeleriyle tamamlandı. 2) Yedinci güne gelindiğinde Tanrı yapmakta olduğu işi bitirdi. Yaptığı işten o gün dinlendi. 3) Yedinci günü kutsadı. Onu kutsal bir gün olarak belirledi. Çünkü Tanrı o gün yaptığı, yarattığı bütün işi bitirip dinlendi." [Yaratılış 2]
Burada açıkça görüldüğü gibi Tanrının göğü ve yeri tamamen yarattığı, sonrasında ise dinlendiği yazıyor. 2.ayete "bakarsanız yapmakta olduğu işi bitirdi" yazdığını görürsünüz. Yani Tanrının dünyayı yaratması bitti, peki akabinde ne diyor: "Yaptığı işten o gün dinlendi."
Dolayısı ile "yaptığı işten o gün dinlendi" sözünü "yaptığı işten çekildi" yada "bitirdi" gibi tercüme ederek, anlayarak burada mantık hatasını düzeltmeye çalışmak akıllıca değildir. Çünkü bir önceki cümlede zaten "yapmakta olduğu işi bitirdi" diyor. Bunu söyleyen bir yaratıcı neden bir cümle sonra tekrar aynı manaya gelecek cümleyi kursun ki? Mantıksız...
Kaldı ki 3. ayette zaten yarattığı bütün işi bitirip "dinlendi" yazıyor. Buradaki dinlendiyi de aynı şekilde "yaptığı işten çekildi" anlamında yorumlamak sağlıklı olmaz, bu sefer tanrısı sürekli aynı şeyleri tekrarlayan bir spamcı durumuna düşürürsünüz.
Bariz bir şekilde işi bittikten sonra Tanrının dinlenmeye çekildiği ve bunun da 7.gün olduğu açıktır. 7 rakamı ise rastlantısal değildir, yani Hristiyan inancına göre laf olsun diye 7. günde dinlenmemiştir tanrı. 7 Hristiyanlık ve birçok dinde kutsal olarak nitelendirilen bir rakamdır.
FİLİPİN DEVLET BAŞKANINDAN HALKA ÇAĞRI
Daha önceleri "Tanrının varlığını ıspatlayan olursa istifa edeceğim" diyen, popüler liderler arasında adını duyuran Filipin Devlet Başkanı Rodrigo Duterte, belediye aşkanlığı yaptığı Davao kentindeki bir törende halka seslenerek katolik kiliselerinin ayinlerine gitmeyin çağrısında bulundu ve sebep olarak ise kilisenin öğretilerinin bulunduğumuz çağdan kopuk, geri kalmış olmasını ve din adamlarının da sürekli yolsuzluk yaptığını gösterdi.
Rodrigo, kiliseye gitmeyin dedikten sonra ise şu tavsiyede bulundu:
"Kendi evinizde bir ibadethane kurun, o budalalara (din adamları) para ödemek için kiliseye gitmeyin" dedi ve öğretilerine çağdışı dediği Vatikan için şunları ekledi:
"3000 yıl önce yaşamış olanlar nasıl olacak da bugün yaşananları öngerecek yada yansıtacaklar? Bugünün dünyası hakkında ne biliyorlar ki?"
Rodrigo D. daha önce Papa Françis'e O.Ç. ve tanrıya da salak diyerek bazılarını şaşırtmıştı, bu sefer ise kiliselerin cemaatlerine seslenerek onlara piskoposlara para vermeyin dedi. Sebep olarak ise piskoposların hem yolsuzluk yaptığını hem de bu da yetmezmiş gibi devlettten makam arabası talep ettikelerini dile getirdi.
Bazılarınız neden özellikle katolik kilisesi hakkında konuşmuş diyebilir, bunun sebebi Filipinlerin en kalabalık katolik nüfusuna sahip olan ülke olması. Sırf katolik öğretilerinden dolayı insanların büyük çoğunluğu birbirinden boşanamıyor veya kürtaja başvurmuyor.
BU NASIL DİN?
Rodrigo yazın gerçekleştirdiği bir konuşmasında ise şöyle demişti:
“Adem onu (elmayı) yedi ve sonra kötülük doğdu… Kim bu aptal Tanrı? Eğer durum buysa o (Tanrı), aptal bir o… çocuğu. Mükemmel bir şey yaratıyorsunuz ve sonra baştan çıkartan ve işinizin üstünlüğünü yok edecek olan bir olay tasarlıyorsunuz.”
“Bu anneniz ve babanızın günahıydı. Siz daha doğmamıştınız ama yine de ilk günaha sahipsiniz. Ne biçim bir din bu? Bunu kabul edemem.”
Sad Suresi(38.Sure) 34-35 34 - Andolsun ki Süleyman'ı imtihan da ettik ve tahtının üzerine bir ceset bıraktık. Sonra tekrar tevbe ile önceki haline döndü. 35 - Süleyman: "Ey Rabbim! Beni bağışla ve bana öyle bir mülk ihsan et ki, ardımdan hiç kimseye yaraşmasın. Şüphesiz, bütün dilekleri veren sensin." dedi.
Şimdi arkadaşlar bu olayı anlamak için müfessirler çok uğraşmış. Tahtının üzerine bırakılan cesed ne ? Oğlu diyen olmuş , gerçekten Talmud'taki öyküdeki gibi şeytan diyen olmuş gibi gibi..
Şimdi metinlerarası bir bakışla bu durum açık görülüyor aslında.
Talmud'un Gittin Bölümü 68. maddesinde bir hikaye var uzunca. O hikayenin bizi ilgilendiren kısmında kısaca şöyle bir anlatım yer almakta:
Aşmoday adında şeytanların(demonların,cinlerin) lideri bir varlık var. Bu varlık Süleyman'ı yanıltıp bağlı olduğu zincirleri çıkarttırıyor (Süleyman bu cini Tapınak'ı yapmak için kullanıyormuş ve bağlamış tehlikeli olduğu için ) ve içinde Tanrı'nın Kutsal İsmi yazan (YHWH-Yahve) Süleyman'ın yüzüğünü de çıkarmasını sağlıyor. (Süleyman bu yüzükle korunuyor bu kötü varlıklara karşı sanırım.)
Daha sonra Süleyman'ın yüzüğünü yutup onu dünyanın öbür ucuna fırlatıyor ve onun tahtına geçiyor. İlgili Talmud bölümünde Süleyman'ın sonra Sanhedrin adlı Yahudi dini kurulun/mahkemenin/konseyin de yardımıyla tahta döndüğü de yer almakta. İki haham arasında da tartışılmış Süleyman'ın akıbeti.
Biri demiş ki ''Hayır Süleyman hikayenin sonunda halktan biri olarak öldü, yani tahtı son yıllarında Aşmoday adlı cin ele geçirdi''.
Diğeri de karşılık olarak demiş ki: ''Yok öyle bir şey önce kraldı, sonra Aşmoday yüzünden tahtan indirildi ama en sonunda tekrar kral oldu''.
Kuran'ın bu hikaye çerçevesinde hangi görüşte olduğu da açığa çıkıyor çünkü Kur'an'a göre Süleyman kafir olmadı ve tevbe etti. (Bakara Suresi 102 ve Sad Suresi 35)
Durum açıkça görülüyor.. Kur'an bir kez daha Talmudik ve diğer hikayelerde görüldüğü gibi (örneğin Zulkarneyn/İskender hikayesi) Süryani geleneğin yoğun etkisinde olduğunu bize gösteriyor.
Kaynaklar:
●GİTTİN 68 B:14 "Solomon kept Ashmedai with him until he completed building the Temple. One day he stood with Ashmedai alone. He said to Ashmedai: It is written: “For him like the lofty horns of the wild ox” (Numbers 24:8), and the Sages say in explanation of the verse: “Like the lofty horns”; these are the ministering angels. “The wild ox”; these are the demons. In what way are you greater than us? Why does the verse praise your abilities and powers over those of human beings?"
●KUR'AN (SAD SURESİ, BAKARA SURESİ)
Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
Takiyeci hanım burada Meryem suresinin uzaydan hatta ilk uzay yolculuğundan bahsettiğini yani bunun önceden bilindiğini ve Kur'an'da yazdığını söylemiş. Peki bakalım Meryem suresinde ne yazıyor: 54 Bu kitapta İsmâil’i de okuyup an. O gerçekten sözüne sadıktı; elçi-peygamberdi. 55 Halkına namazı ve zekâtı emrederdi ve rabbinin rızâsına ermişti. 56 Kitapta İdrîs’i de okuyarak an. Hakikaten o, pek doğru bir insandı ve bir peygamberdi. 57 Onu üstün bir konuma getirdik.
Şimdi ayetlere bakınca olayın hiçte iddia edildiği gibi olmadığı aşikar. Birini üstün bir konuma getirdik demek onu uzaya gönderdik anlamına gelmez. Kaldı ki uzaya gönderdik desin, 56.ayette üstün konuma getirilen kişinin İdris olduğu söyleniyor. Yani 57.ayette üstün konuma getirdik dediği kişi babam değil, 56.da da yazdığı üzere İdris.
Peki Kur'an bu ayette Rusların yaptığı ilk uzay yolculuğundan bahsediyor diyen hanımefendiye sormak istiyorum İdris Rus muydu? İdris 1900'lerde mi yaşadı?
Yani Kur'an bu ayette uzay yolculuğundan falan bahsetmez. Rusların uzaya gidişini falan bilmez. Burada İdris'e makam olarak verilmiş ayrıcalıktan bahsedilir (bilindiği üzere İbrahimi dinin tanrısı sürekli birilerini diğerlerinden üstün kılmayı sever).
Yani 57. ayete bakıp böyle bir anlam çıkarmak neyin kafasıdır bilmiyorum. Komik bir şekilde Rusların Sputnik 1'inden haber veriyor demeye getirmişsiniz ama yukarıda da yazdığım şekilde her yönden FOS bir iddia.
Komik olan ise Sputnik'in fırlatılma tarihini de yanlış biliyor olmaları, doğru tarih 4 Ekim 1957, saat 19:28'dir.
Yani sizin mantığınızla gizem aramaya kalkarsak bu tarihe göre 19, 28 yapıyor.
Peki bakalım Meryem suresi 28. ayetinde uzaydan mı bahsediliyor: 28 "Ey Hârûn’un kız kardeşi! Baban kötü bir adam, annen de iffetsiz değildi."
Evet hakikaten uzaydan bahsediyormuş... Çoğu zaman olduğu gibi iffet, namus, cinsellik vs. Yani konu uzay değil, cinsellik...
Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
Hilal ve yıldızın birlikte (ortak) kullanımı ilk olarak İsrail'dir ve antik İsrail krallığında yanyana kullanılmışlardır. MÖ. 13-14. yüzyıllarda Moabites tarafından kullanılmış olan bu sembol kendisine ait olan mühürlerde sıkça göze çarpmaktadır.
İslamiyetin sembolü olan hilal ve yıldız figürü aynı zamanda antik Sümer'de de en çok kullanılan öğelerdendir. Hilal, Ay Tanrısı "Sin"i temsil ederken yıldız ise Ishtar (İştar)'ı aynı zamanda Roma mitolojisindeki Venüs'ü sembolize eder.
Antik Sümer'de bu iki sembole ek olarak "Şamaş" adı verilen bir güneş diskinin de kullanımı yaygındır. Sümer medeniyetinde bu 3 sembol kullanılırken:
Ay: Sin'i, yıldız: İştar'ı, güneş: Şamaş'ı temsil etmektedir. (Arap diline Şems -güneş- olarak geçen Şamaş Asur ve Babil'de güneş tanrısı olarak tapınılmış bir ilahtır)
Hilal ve yıldızın bir arada kullanımı Mezopotamya medeniyetlerinde de görülmektedir. M.Ö. 147'de Kral 1. Mithridates, M.Ö. 58-38'de 2. Orodes ve M.Ö. 38-2'de 4. Phraates tarafından basılmış olan antik paralarda bu semollerin kullanılmış olduğu görülmektedir.
Kaldı ki yukarıda sayılan kişiler kullanmadan tam 2 milenyum yıl önc Elam devleti tarafından da kullanılmış, Babil mitolojisindeki zamanın ve ayın tanrısı Sin, güneşin kudretli hakimi, yeryüzü ve cennetin yargıcı olduğuna inanılan Şamaş ve yıldız tanrısı İştar sembolize edilirken bunlar babil krallarının güçlerinin kaynağı olarak kullanılmıştır (antik Mısır'da firavunların gücünü tanrıdan aldığını söylemesi gibi).
Fakat bu sembollerin İslam öncesi kullanım yerleri ve onlara ne şekilde tapınıldığı bilinmesine rağmen hiçbir Müslüman:
"Neden İslamiyet'in sembolü de "hilal"dir?
"Putperestliğe tepki olarak doğduğu söylenen bir din neden kendinden önceki putperestlerin kullandığı sembolleri aynen kullanmaya devam eder?"
diye düşünmüyorlar...
Kaynaklar:
Irving L. Finkel, Markham J. Geller, Sumerian Gods and Their Representations, Styx, 1997, p71,
André Parrot, Sumer: The Dawn of Art, Golden Press, 1961,
A.H. van Zyl, The Moabites, Brill, 1960, pp 111-112, pp 157-158,
Othmar Keel, Christoph Uehlinger, Gods, Goddesses, and Images of God in Ancient Israel, Fortress Press, 1998, p322,
John Hansman, "The great gods of Elymais" in Acta Iranica, Encyclopédie Permanente Des Etudes Iraniennes, v.X, Papers in Honor of Professor Mary Boyce, Brill Archive, 1985, pp 229-232,
Michael R. Molnar, The Star of Bethlehem, Rutgers University Press, 1999, p78
İslamistler İslam dininin her döneme ve bölgeye hitap edebileceğini öne sürerler. Acaba bu iddialarının doğruluk payı ne kadar? Dedikleri gibi evrensel bir kitap mı yoksa 6-7. yy. Arap kültürüne mi ait?
En’am 92. ayete bakacak olursanız Kur’an ın tüm dünyaya hakim olmak gibi bir amacının olmadığını fark edersiniz. Bahsi geçen ayette Kur’anın Mekkeye (oradaki deyim ile şehirlerin anasına) ve çevresine indiği anlatılmaktadır. Eğer Kur’an dedikleri gibi evrensel bir kitap ise Tanrı neden bu kadar yerel bir amaçla konuşmuştur?
Hicab. Yani baş örtüsü veya türban. Bu İslamiyet öncesinde Arapların kullandığı bir kıyafettir. İslamiyetten sonra ise kullanımı erkeklerin kadınları görüp etkilenmemesi için kadınlara zorunlu kılınmıştır(!). Yine Tanrı Arap kültüründen bir ögeyi kullanarak kendi istediğini gerçekleştirmiştir. Üstelik amacını başaramamıştır bile. Tesettür giymenin asıl amacı kadını gösterişten uzak tutmak ve erkeklerden sakınmasını sağlamaktır. Ancak günümüz Müslüman erkeklerinin kızları ve eşleri (Müslüman kadın demedim farkındaysanız çünkü Müslüman kadın diye bir şey yoktur. Müminlerin hanımları ve kızları vardır ki bu da başka bir günün konusu) tesettür takmakla beraber bir kova makyaj malzemesi kullanmaktadır veya sadece baş örtüsü takıp günlük giyilebilecek kot pantolon veya tişört giymektedirler. Bu durumda tesettürlü olmanın ne anlamı kaldı ki?
Diğer bir İslamiyet öncesi Arap kültürü ögesi ise cinlerdir. Bildiğiniz üzere cinler Kur’anda büyük bir yer kaplamaktadır. Ancak onlar da diğer birçok içerik gibi İslamiyet ile birlikte gelmemiştir. İslamiyetten önce de var olan “Marid” vb. Arap mitolojisi varlıklarındandır. Arap mitolojisinde cinler elementlerle özdeşleştirilmiştir. Ancak bu elementler bizim şu anki kullandığımız elementler tabloundakiler değildir elbet. Su, toprak, ateş ve havadır. Marid dediğimiz varlık da su cinidir. Diğer cinlerin arasında en güçlü olan ama en az bulunan cindir. Eğer İslamiyet dedikleri gibi eski cahiliye dönemini yıkıp yerine daha akılcı bir durum getirdiyse dilekleri yerine getirdiklerine inanılan ve varlıklarına dair hiçbir bilimsel kanıt bulunmayan bu varlıkları neden kendi sözleri içerisine sokmuştur?
İslami cezalar da yine eski yüzyıllardan kalma cezalardır. Suçluyu yere yatırıp falakaya tutmak, taşlayarak öldürmek, kafasını kesmek, ellerini çapraz şekilde kesmek. Tamamı ya canicedir ya da anlamsız ve çocukçadır. Tanrı resmen utanmasa kafalarını bir tahtaya geçirip domates fırlatın diyecektir. Günümüzde ötenazi hakkında tartışmalar yapılırken İslam zina cezası olarak ayaklara halk arasında sopa vurulması cezasını uygun görüyor. Şimdi lütfen söyler misiniz bunun neresi evrensel?
Zuhruf suresi 3. ayete bakacak olursanız Tanrı bizim Kur’anı daha iyi anlamamız için onu Arapça indirdiğini söylediğini görürsünüz. Günümüzde bile 7.53 milyar insan arasından sadece 220 milyon kişi konuşuyor. Yani dünyanın büyük bir kısmı Arapçadan bihaber. Peki bu durumda Tanrı neden Kur’an ı en çok konuşulan dillerden birinde göndermedi? Mesela Çinceyi konuşan 1.3 milyar kişi var. Tanrı en azından Çince gönderseydi dünyanın yaklaşık olarak çeyreği sıkıntı çekmeden Kur’anı anlayabilir ve üzerine düşünebilirdi.
Ayrıca Kur’anın Türkçeye çevrilmemesi, çevrilse bile Türkçe okunmaması da bu dinin bir Arap dini olduğunun diğer bir göstergesidir. İlla Kur’an ı Arapça okuyacaksın. Türkçe veya başka bir dilde okursan anlamını mı yitiriyor? Ya da tam çevrilemiyor diye mi Arapça okuman lazım? İyi de zaten çevrilemiyorsa nasıl bu anlamadığımız kitaptan sorumlu tutuluruz?
Kur’an 6-7. yy. Arabistan yarımadası yaşamını günümüze ve ülkemize aşılamayı günümüzde gayet iyi de başarıyor. Normal bir günde bedevi gibi gezenler mi dersiniz, karalar içinde suratı bile görünmeye kadınların etrafta korku filmi unsuru gibi gezmesi mi dersiniz her şey var.
Bir sonraki yazıma kadar modern kalın, mantıklı kalın.