HABERLER
Dini Haber

BÜYÜK İSKENDER : AMUN'UN OĞLU VE BİR FİRAVUN

A,tarih, Antik tarih, Büyük İskender,Büyük İskender'in firavun ilan edilmesi,Tanrı Amun'un oğlu Büyük İskender, Antik Mısır, Eski Mısır'ı kurtaran Büyük İskender,İskenderiye
BÜYÜK İSKENDER'İN FİRAVUN OLARAK TAÇLANDIRILMASI VE TANRI AMUN'UN OĞLU İLAN EDİLMESİ
Tüm firavunlar Mısır kökenli değildi. Büyük İskender (MÖ 356 - 323) olarak bilinen Makedonyalı III. İskender sonraları firavun olarak taçlandırıldı ve eski Mısır'da Tanrı Amun'un oğlu ilan edildi.

MÖ. Mayıs 334'te Büyük İskender Pers İmparatorluğu'nu işgal etmeye başladı. Biga Çayı Savaşı sırasında Ahameniş İmparatorluğu'nun son kralı olan III.Darius'u mağlup etti.

Savaş Küçük Asya'nın kuzeybatısında Truva sahasının yakınında gerçekleşti ve bu savaş Büyük İskender ile Pers İmparatorluğu arasında gerçekleşen üç büyük savaştan ilki idi.

Büyük İskender'in başarısızlığa ve ölüme yakınlaştığı bir savaştı. Ancak sağ salim kurtuldu ve zaferden sonra Mısır'a yöneldi.

Büyük İskender’in Pers’ler üzerindeki zaferi Persler tarafından daha önce fethedildikten sonra artık egemen bir krallık olmaktan çıkan eski Mısır’da memnuniyetle karşılandı. Bu yüzden Büyük İskender Mısır'a girdiğinde insanlar onu Mısırlıları Pers İmparatorluğunun ellerinde yıllarca süren acımasız baskıdan kurtarmış bir kurtarıcı olarak görüyorlardı.

MÖ. 332 Sonbaharında o zamanlar sadece 24 yaşında olan Büyük İskender Memphis'te firavun olarak taçlandırıldı. Libya sınırından çok uzakta olmayan Mısır'ın çölünün batısında bulunan Amun'un Tapınağı'nı ziyaret etti. Büyük Makedonyalı savaşçı İskender daha sonra tanrı Amun'un oğlu ilan edildi. Bu çok özel bir ünvandı çünkü Amun'a Mısır halkı yaratıcı tanrı olarak tapınıyordu. O tanrıların kralı ve tüm firavunların babası olarak kabul ediliyordu.


Mısır'ın hükümdarı olan Büyük İskender Perslerin aksine insanları kendi dinlerini uygulamaya devam etmeye teşvik etti. İlginç olan şu ki İskender Mısırlıların tanrılarına ona rehberlik etmeleri için dua ettiğini söylemiş ancak dualarında onlara ne söylediğini asla açıklamamıştır.

Büyük İskender iki ayını harcayıp sarayda tanrı gibi yaşadığı halde bir yönetici olarak görevini kesinlikle ihmal etmedi.

Bir firavun ve askeri komutan olarak görev yapan Büyük İskender ülkedeki siyasi gücü geri kazandı ve başına Mısırlıları atadı. Ancak Mısır ordusunun kendi komutası altında kaldığından emin olarak gereksiz riskler almadı.

Yeni toprakları fethetmek için ayrılmadan önce Mısır'ın kuzeyindeki Akdeniz kıyıları boyunca uzanan İskenderiye şehrini kurdu. Muhteşem deniz feneri ve ünlü kütüphanesi ile bilinen İskenderiye bir zamanlar antik Akdeniz bölgesinin Roma'dan sonraki en güçlü ikinci şehriydi.

Büyük İskender, MÖ. 11 Haziran 323'te Babil'de öldü ve ölümü Mısır tarihinde yeni bir sayfanın açılmasına neden oldu.

Büyük İskender'in generallerinden ve milletvekillerinden biri olarak görev yapan I.Ptolemaios (M.Ö. 366-282) Mısır kralı oldu. Ülkeye önemli değişiklikler getiren Ptolemaios Krallığı'nı kuran da oydu.

Eski Mısır halkı kısa süre sonra Ptolemaios'u bağımsız Mısır'ın firavunlarının halefi olarak kabul ettiler. Ptolemaios hanedanlığı Mısır'ı Romalılar fethedene kadar yönetti. VII.Kleopatra Mısır'daki Ptolemaios Krallığı'nın son aktif hükümdarıydı ve oğlu Caesarion sayesinde sözde firavun olarak hayatta kaldı.

Antik Sayfalarda daha önce de belirtildiği gibi, Küçük Sezar - Sezar, 23 Ağustos 30, yalnızca 17 yaşında öldürüldü. Mısır Ptolemies'in son kralıydı, büyük olasılıkla Julius Caesar'ın oğlu ve annesi Kleopatra VII idi.

Mısır'daki Ptolemaios hanedanlığının son kralı olan küçük Sezar (Caesarion) büyük olasılıkla Julius Sezar ve VII.Kleopatra'nın oğluydu ve henüz 17 yaşında iken öldürüldü.

Yazan: A.Kara

DÜNYANIN EN ESKİ MAAŞ ÇEKİ SÜMERLERDEN

A,tarih, Antik tarih, Sümerler, Maaş olarak bira, Sümer tarihi, Antik Mısırda bira, Biranın tarihi, Sümerlerde bira, İşçilere maaşları bira olarak ödeme, Arkeoloji, Arkeolojik keşif,

Antik Mezopotamya kenti Uruk'ta bulunan 5000 yıllık bu çivi yazısı tablette biraların işçilere günlük çalışmalarının karşılığı olarak dağıtımı gösteriliyor.

ÖDEME OLARAK BİRA

Londra'daki İngiliz Müzesin'de bulunnan ve tahminen 5.000 yıllık olduğu düşünülen bir tabletteki çivi yazıları işçilere günlük paylarının (yevmiye) sıvı altın (sıvı altın dedikleri şey bira) olarak ödenişini gösteriyor.

Bira ile ilgili en eski kanıtların Mezopotamya'daki bir Sümer tabletinde bulunduğunu zaten biliyordum ama bu bira çeki olayından haberim yoktu.

Sümerler döneminde bira o kadar popülerdi antik Sümer'de işçilere emeklerinin karşılığını bira ile ödediler ve bu uygulama antik dünyada yaygın olarak biliniyordu.

Bu tablet MÖ 3100 ila 3000 arasında yapılmıştır. Tablet Fırat nehrinin mevcut yatağının doğusunda bulunan eski bir Sümer ve daha sonraları Babil kenti olan Uruk’ta yapılan kazılarda "istihkak" anlamına gelen bir kaseden yiyen insan kafasını ve "bira" anlamına gelen konik bir kabı gösterir. Kuşkusuz ki Bira'nın Mezopotamya'da bu kadar popüler olmasının birkaç nedeni var. Bira birçok içeceğe göre daha güvenliydi ve sudan daha lezzetliydi.


Bira biçiminde ödeme alan tek işçi Sümerler değildi. Bira eski Mısır toplumu için de ciddi öneme sahipti. Eski Mısır işçilerinin ve esnafının temel içeceği bira iken zengin insanların içeceği ise şaraptı.

Eski Mısır'da da işçilerin ücretleri bira ve çeşitli malzemeler ile ödendi ve Giza'daki işçi köyünde yaşayan işçiler çalışmalarının karşılığı olarak günde üç kez bira alıyorlardı. Günlük istihkak miktarı ise dört ila beş litre bira kadar olabiliyordu.

Ayrıca tarihte II.Richard'dan şairlerin ve "İngiliz edebiyatının babası" olarak bilinen Geoffrey Chaucher'ın yıllık maaşını 252 galon şarap olarak aldığı da bilinmektedir.

Ücretleri alkol şeklinde almak tarih boyunca birkaç kez olmuştur ve bu eğilim bazı modern şirketler tarafından hala uygulanmaktadır.

Eski Mısırlılar da biraya çok değer verdiler ve onu sadece sarhoş olmak için değil aynı zamanda ilaç ve ödeme yöntemi olarak da kullandılar. Bira eski Mısır toplumunda büyük öneme sahipti ve varlığı kadınlara ekstra para kazanma fırsatı veriyordu.

Giza'daki işçi köyünde yaşayan işçilere yevmiyelerinin bir parçası olarak günde üç kez bira veriliyordu. Mısır'da kazı yapan arkeologlar birayla yapılan ödemelerin ülkenin çeşitli yerlerinde görüldüğünü yani zannedilenden çok daha yaygın olduğunu keşfettiler.

Yazan: A.Kara

ANTİK MISIR MEDENİYETİNDE EVLENME VE BOŞANMA

tarih, Antik tarih, Antik Mısır medeniyeti, Antik Mısır'da evlenme ve boşanma, Eski mısırda evlilik, Eski Mısır'da kadın ve erkek, Eski Mısır evlilik yasaları, A, Ptahhotep,
ANTİK MISIR TOPLUMUNDA AİLE KURMAK & BOŞANMAK
Eski Mısır halkı evlilik ve boşanmanın anlamını ve amacını tanımlayan özel terimlere sahip değildi. Eski Mısır metinlerine bakıldığında bir ev kurulmasının evlilik sayıldığı söylenebilir.

Eski Mısır'da evlilik ve boşanma önemliydi ancak bu beraberliği resmileştiren herhangi yasal bir belge gerekmiyordu. Daha sonra Üçüncü Orta Dönem'in başlangıcında finansal düzenlemeler ve destek yükümlülükleriyle ilgili belgelerin imzalanması zorunlu hale geldi.

Bir çift evlenirken yapılan dini ya da resmi bir tören yoktu. Evlilik basitti, iki insan bir arada yaşadıklarında ve bir aile kurduklarında evlenmiş olurlardı. Çoğu durumda ebeveynler gelinin bedeli üzerinde anlaştıktan sonra evlilik ayarlanırdı. Kadın erkeğin evine üzerinde anlaşmaya varılan mallar ile girdiğinde evlilik tamamlanmış olurdu.

Beşinci Hanedanlık sırasında (MÖ 2.500-2.350 zaman zaman I.Ptahhotep, Ptahhotpe veya Ptah-Hotep isimleri ile karşımıza çıkan Mısırlı Vezir Ptahhotep'in bilgeliği ve deneyimlerine dayanarak çeşitli talimatlar yazdığı görülmektedir.

Ptahhotep hayatlarını yaşamaları gerektiğini tavsiye ederken aynı zamanda bir kocanın karısını sevmesi gerektiğini açıkça belirtti. Ptahhotep "Karını sev, onu besle, giydir ve onu mutlu et ... ama üstteki elini kazanmasına izin verme" dedi.

Boşanma eşlerden birinin konuttan ayrılması ve mallarının bölünmesiyle oluyordu. Kadın ve erkek birlikte yaşadıkları sürece malları istedikleri gibi kullanabilirlerdi ancak eşyalarını almak istediklerinde malların bölünmeleri gerekiyordu. Erkek malların üçte ikisini alırken karısı malların üçte birini alırdı (İbrahimi dinlerde kadına neden az pay düştüğünün nedeni bu olabilir).


Boşanmak utanç verici olmadığı gibi sonrasında yeniden evlenmek yaygın bir davranıştı. Zina bir tehdit sayılıyordu ama nedeni sadakatsizlik değil ailenin sahip olduğu malların payıydı. Çünkü meşru olmayan çocuklar da en az yasal çocuklar kadar önemli kabul ediliyordu ve onların da miras hakları vardı. Bu da demek oluyordu ki eşiniz eşlerden biri diğerini aldatıp çocuk yaptığında aldatma sonrası doğan çocuk da mallara ortak oluyordu.

Ayrıca eğer ailenin çocuğu yoksa veya olmuyorsa evlat edinmek mümkündü.

Kardeş kardeşe evlilikler kraliyet ailelerinde yaygındı ancak bu durum nüfusun geri kalanının cesaretini kırıyor ve onları aile içi evlilik-ilişkiden uzak tutuyordu. Kraliyet ailelerinin kan bağlarını koruması beklenirken sıradan insanları ailelerinin bir parçası olmayan kişilerle evlenmeye teşvik ediliyordu.

Eski Mısır'da bir ailenin istikrarlı bir toplumun temeli olduğu kabul edildi ve insanların kurdukları ailede birlikte, uzun süre yaşamaları bekleniyordu bu yüzden uygun bir eş bulmak için her zaman sevmek, aşık olmak gerekmiyordu. Bir erkek karısını sevmek zorunda değildi, çalışan masaya yiyecek koyan ve çocuklarını büyüten iyi bir eşe sahip olmak daha önemliydi.

Eski Mısır kadınları erkeklerle eşit haklara sahip olduklarından evlilikleriyle de özgürlüğün tadını çıkarıyorlardı. Bu eski Mısır kadınlarının kolay bir yaşam sürdüğü anlamına gelmiyordu ancak örneğin antik Yunanistan'daki kadınlardan kesinlikle daha iyi haklara sahip olduklarını gösteriyordu. Bu durumu da eski Mısır’ın en önemli dini kavramı olan, adalet ve dengeyi temsil eden Ma'at’a borçlulardı.



Yazan: A.Kara

NASIL PARÇACIK OLDUM ? | 1

Nasıl parçacık oldum,Karmaşık, Dinden çıkış hikayesi, İslamı neden terk ettim?, İslamdan ayrılış, Dinden çıkış hikayesi, Gerçek hayat hikayeleri, İslamdan çıkış süreci
NASIL PARÇACIK OLDUM ?
BÖLÜM 1

Yani bu durumda Tanrı yok mu?
Saçmalama oğlum biraz bir şeyler okuyunca hemen yoldan çıktın!
Allah’ım ne olur beni doğru yola ilet..

2 yıl önce….
Durun bir dakika, daha eskiye gitmem gerekiyor, yaklaşık olarak 35 yıl önceye..
16 – 17 yaşındayım. Cuma namazına henüz başlamış olduğum dönemler. Zıpkın gibi bir delikanlıyım. Din ile ilgim henüz başlamış. Babam peygamberimizin hayatını anlatan 15 ciltlik bilmemne yayınlarının bilmemne hocanın anlatımıyla o yıllara göre oldukça sade bir dille yazılmış hayatı.

Birkaç kere baştan sona okuyup cuma namazına başladığım yıllar.  Güneydoğunun o artık aydınlanması mümkün olma şansını çoktan kaybetmiş atmosferinde, kendimce mezhepleri reddederek modern çizgiyle bağımı koparmamış bir gençtim.

Bu sitede okuduğum bir çok arkadaşımın aksine ailemin görüntüsü şöyle idi ; Babam cumadan cumaya esnafla birlikte camiye giden ancak birçok kadınla sürekli dostluk kuran bir baba. Annem bildiğiniz başı açık ev hanımı. Ve çevremizde yaklaşık olarak böyle tipler.

32-33 yıl içerisinde Allah ve peygamber sevgisi içimden hiç eksilmedi. Hatta iyice pekişti. Öyle anlar oldu ki 4 halifeyi eleştiren bir misafirimi evden kovmuştum.
(Şimdi düşünüyorum da, ben ki okumaya, kültüre değer veren birisi olarak bu tepkileri koyuyorsam eğer, günümüzdeki kitlenin tepkisine bir psikolog edasıyla yaklaşmak gerektiğine inanmaya başladım)


Bu süre zarfında ben 1 – 2 kez eşimin başını kapatmadığı için boşanma düşüncesine kapılmış olduğum günler geçirdim, veya sahip olduğum tek mal varlığım olan arabamı satıp hacca gitmeyi düşündüm. Ve saire..

Beynimde öyle bir peygamber imajı oluşmuştu ki yıllar içinde, O şu anda hepimizi görebiliyor biz dualarımızda O’na seslenirsek bu mesajlar O’na ulaşıyor. O bizi tek tek ismen tanıyor ve Muhammed peygamber yarı ilah bir görünüm arzediyordu.

Yolculuğum ilk defa Ahmet Murat Sağlam’ın yazdığı “Neden yalnız Kuran” isimli kitabı okumakla başladı. Hadislerin dinin kaynağı olamayacağını sağlam argümanlarla ortaya koyuyordu. Bu vesile ile Edip Yüksel’le tanıştım. Bir çok kez 19 mucizesi üzerine fikir alışverişinde bulundum. Ancak Tevbe suresi son 2 ayeti konusunda O’na katılmadığımı farkettim.

Oh be! Artık ben gerçek Müslümandım. Hadisleri  red ederek dinimi bir çok yanlış ritüelden sıyırmış ve tertemiz yapmıştım. Bu büyük ve radikal gelişme benim iç dünyamda muhteşem bir aydınlanmaya neden olmuştu. Artık gaz kaçırınca abdestimin bozulmadığını biliyordum.
Veya camide Allah yazılı tabelanın hemen aynı hizasına Muhammed yazılı tabela astıkları için ve Müslümanların camiye gidip Muhammed yazılı tabelanın önünde secde etmesinin şirk olduğu çıkarımında bulunuyordum.
Heyt beee, yahu bunca yıldır meğer ne çok günaha girmişim muhterem (!)
Neyse Allah affeder inşallah..

Artık hayatımda yeni bir dönem başlamış ve Kuran’ı farklı bakış açıları ile okuma dönemine girmiştim. Bir çok ayetin kilitleri birer birer önümde açılıyor ve o ayetlerin aslında ne demek istediğini çok net bir şekilde anlayabiliyordum.

Devamı haftaya..

Yazının Diğer Bölümleri

Yazan: Karmaşık

PİSAGOR VE TAKİPÇİLERİ FASULYE YEMEZ MİYDİ?

tarih,A,Pisagor,Pisagor fasulyeyi neden yasakladı?,Pisagor ve fasulye,Pisagor'un takipçilerine mesajı,tarih,Yunan filozof Pisagor,Felsefe,
PİSAGOR'DAN FASULYE YASAĞI
Matematiğe büyük katkıda bulunan ve Güney İtalya'da bir Yunan limanı olan Cortona'da bulunan Pisagor Matematik Okulu'nu kuran antik dönemin meşhur Yunan filozofu Pisagor vejeteryandı.

Ama Pisagor'un sadece etten değil fasulyeden de uzak durduğunu biliyor muydunuz? Vejeteryanların çoğu fasulye tüketir, ancak Pisagor takipçilerine fasulyeden uzak durmaları gerektiğini söyledi. Pisagor mide problemlerinden mi endişe duyuyordu yoksa beslenme menüsünden fasulyeyi çıkarmak için daha derin bir nedeni var mıydı?

Bunun arkasındaki neden tam olarak bilinmemekle birlikte büyük filozofun fasulyeye isteksizliği hakkında akılda oluşan soru işaretlerine biraz olsun ışık tutabilecek bazı teoriler var.

Pisagor bir kişinin huzur ve barışı elde etmek için çaba göstermesi gerektiğine inanıyordu. Fasulye Yunanca'da ruhun göçüne, özellikle de ölümden sonra yeniden doğuşuna değinen felsefi bir terim olan "metempsisis" ile ilişkilendirilmişti. Pisagorcular fasulyenin yaşam potansiyeline sahip olduğuna inanıyorlardı çünkü onları insan cinsel organlarına ya da fetüslerine benzetiyorlardı.

Pisagor insanların ve fasulyenin aynı kaynaktan üretildiğini göstermek için bilimsel bir deney yaptı. Biraz fasulye aldı ve onları çamura gömdü. Birkaç hafta dinlenip bekledikten sonra çıkarılan fasulye Pisagor tarafından incelendi ve Pisagor onun insan fetüsleri gibi göründüğü sonucuna vardı.


Eski Mısırlılar gibi Yunanlılar da fava fasulyelerinin ölümcül olabileceğini biliyorlardı. Pliny'e göre Pisagor'un takipçileri fava fasulyelerinin yer altı tanrı Hades ile ve yeraltı dünyası ile bağlantılı olduğuna inanıyordu. Bitkilerin siyah lekeli çiçekleri ve içi boş sapları insan ruhları için merdiven görevi gördü ve reenkarnasyonla ilişkilendirildi.

Aristoteles fasulyenin soğanlı şeklinin tüm evreni temsil ettiği için tüketilmediğini belirtti.

Başka bir teori daha var. Bu teoriye göre Pisagor fasulyeye karşı hiçbir görüşe sahip olmayabilir. Ancak eski Yunanistan'da fasulye oy sisteminde araç olarak kullanılmıştır. Beyaz fasulye evet oyunu, siyah ise hayır'ı temsil ediyordu.

Pisagor öğrencilerine "Fasulyeden uzak durun" derken onlara doğrudan ve açık bir şekilde fasulye yemeyin demediği için bu söylemle öğrencilerinin politikaya ya da hükümete bulaşmamalarını tavsiye etmiş olabilir.

H. L. Sumner'ın konuyla ilgili şöyle diyor: "Ne demek istediğini aslında takipçileri hemen anlamıştı, onlara politikanın entrikalarından ve politikanın peşine takılmaktan kaçınmaları gerektiğini söylüyordu"

Kısacası geçmişten kalan yazıtlardan Pisagor'un fasulyeyi onaylamadığını biliyoruz ancak bu tutumunun arkasında ne olduğunu tam olarak bilmiyor, sadece teoriler üretiyoruz.

Yazan: A.Kara