Kazı yapan araştırmacılar İzmir'in kentsel alanı içinde bulunan bir tepe olan Kadifekale'nin yanında yer alan yaklaşık 2.400 yıllık antik kentin tiyatrosunun bir kısmını ortaya çıkardılar.
Kazılar sırasında İzmir Tiyatrosu'nda hayranlık uyandıran arkeolojik keşiflere imza atıldı. Bu kazıda dönemin ünlü sanatçılarının görünümünü gösteren pişmiş toprak figürleri buldular.
DEÜ Arkeoloji Bölümünün ve İzmir Antik Kent Kazı şefi Prof. Dr. Akın Ersoy yaptığı açıklamasında Kemeraltı ile Kadifekale arasındaki bölgenin İzmir'in 8.000 yıllık yerleşim tarihinin son zinciri olduğunu söyledi.
Tiyatro yaklaşık 19.000 kişilik bir kapasiteye sahipti ve üçüncü yüzyılda inşa edilmişti. Yapı 700 yıl boyunca halka hizmet etmişti ve birçok oyuna, dini ayine ev sahipliği yapmıştı.
Antik tiyatroda kazılar 2012 yılında başlamıştı ve bu kazılarla bulunan birçok görkemli yapı şehirler arasındaki rekabetin ilk izlerini ortaya çıkarmıştır. Prof. Ersoy’un da dediği gibi İzmir tiyatrosunun büyüklüğünün Efes’teki tiyatronun büyüklüğü ile rekabet edebileceği ve yapının özelliklerinin dönemin sosyal, kültürel ve politik yaşamına ışık tuttuğu gayet nettir.
Konuyla ilgili Prof. Dr. Akın şöyle diyor:
“Bu bir tiyatrodur ve oyunlar burada sahnelenmiştir. Arkeolojik kazılarda birçok figürün parçasını bulduk. Oyuncuların figürlerinin onların hayranları olan insanlar tarafından tutuldukları açıktı.
Bu tür figürler tiyatrolarda görülebilir. Geçmişte fotoğrafın olmadığını düşünürsek o dönemde yaşayan ve hayran olan insanların anılarını saklamasının bir yoluydu bu. Örneğin İzmir Agora'daki duvarlara resimleri ile birlikte gladyatörlerin isimleri yazılmıştı. Onları seven ve destekleyen bazı insanlar olduğu anlaşılıyor. Onları bir hayran kulübü olarak tanımlayabiliriz.
Ancak İzmir Tiyatrosu'nun sadece sanat etkinliklerine değil sosyal toplantılara ve ayinlere de ev sahipliği yaptığını belirtmek önemlidir. İzmir, Batı Anadolu’da inşa edilen en büyük yedi St.Jean kilisesinden birini barındıran ve ilk Hristiyan topluluklarına ev sahipliği yapan şehirlerden biridir. Bir Hristiyan piskoposu ve toplumun liderlerinden olan Polikarp da ikinci yüzyılda bu bölgede yaşamıştır.
Burada MS. 2.yy'da, Paganizm döneminde Romalıların inandığı tanrılar bulunmakta. Kıtlık olduğu zaman tanrılarına dua ediyorlardı. Fakat işe yaramıyordu. İnsanlar Polikarp'ın bu duruma bir çözüm bulmasını istediler. Bunun üzerine o da İzmir Tiyatrosu dua etmeye gitti. Daha sonraki yıllarda ise Polikarp öldürülmüştü."
DOĞA OLAYLARINI YÖNETEN GÜÇLÜ ESKİMO AY TANRISI IGALUK
Eskimo halkının ay tanrısı İgaluk'tur fakat bu onun birkaç isminden sadece bir tanesidir. Kanada'nın Kuzey Kutup bölgeleri, Alaska ve Grönland'da Aningan (Anningan) olarak bilinir ve yaşayan yerli halklara göre o doğa olaylarını yöneten en üstün ilahi varlıktır.
Pratik olarak her şeye hükmeder ve İnuit halklarının pantheonundaki en güçlü tanrılardan birini temsil eder.
İnuit inancında güzelliği, tutkusu ve cesareti ile tanınan güneş tanrısı Malina Igaluk’un kız kardeşidir ve onu çok sever. Fakat bu her zaman birlikte olmak zorunda oldukları anlamına gelmez. Bu ikili hakkındaki efsaneler değişkenlik gösteriyor ama ortak bir noktaya sahipler: Malina Igaluk'tan sonsuza dek kaçıyor.
Güzel bir İnuit efsanesi çok yakın olan, gençken birlikte oynayan ve gülen bu kardeşler hakkında bir hikaye anlatır. Çok uzun zaman önceydi, İgaluk ve kız kardeşi ölümlülerdi ve kuzeye uzak bir köyde yaşıyorlardı. Büyüdükçe ayrı yaşamaya başladılar.
Bir gün artık çocuk olmayan Igaluk etrafındaki kadınlara bakmaya başladı ve gözleri kız kardeşinin üzerine düştü. Onun en güzeli olduğuna kanaat getirdi.
Bir gece herkes uyurken kadınların çadırına gizlice girip kız kardeşine zorla sahip olmaya kalktı. Malina karanlık olduğu için saldırganın kim olduğunu tanıyamadı ancak ertesi gece için hazırdı.
Yine aynı şey olduğunda parmaklarını lamba isiyle kapladı ve gece tekrar gelen ziyaretçinin yüzünü onunla lekelendi.
Daha sonra lamba tekrar yandığında ırzına geçmeye kalkan gizemli adamın sevgili erkek kardeşi Igaluk olduğunu öğrenince şaşırdı.
Artık mantıklı davranamaz ve düşünemez hale gelen Malina çok utandı ve büyük hayal kırıklığı yaşadı. Meşalesini aldı ve gecenin karanlığına doğru kaçtı. Igaluk peşinden koştu, koşarken özür dilediğini haykırıyor ve af diliyordu. Fakat kız kardeşi onu dinlemedi. Elinde yanan bir meşale ile koşmaya devam etti, İgaluk da aynını yaptı ama meşalesini düşürdü. Alev kayboldu ve geriye sadece hafif bir parlama kaldı.
Kovalamaca uzun süre devam etti, ikisi de o kadar hızlı koştular ki sonunda gökyüzüne yükselerek ay ve güneş oldular.
İnanışa göre şimdi ikisi de cennetteler fakat iki ayrı odada yaşıyorlar ve sonsuza dek ayrı kalacaklar.
Igaluk yani Ay o zamandan beri parlayan kız kardeşi Güneş ile sadece bir güneş tutulması sırasında karşı karşıya geliyorlardı. Güneş’in ışığı daha ılık ve daha güçlüydü ve Ay onunla asla yarışamazdı çünkü ışığı çok daha soğuk ve zayıftı.
Bu efsane muhtemelen aile içi ilişkiyi doğru bulmayan bir İnuit topluluğunun uydurmasıdır. Bu efsaneyle hem bunu doğru bulmadıklarını, hem de bu durumun sonuçlarının sonsuz ayrılık gibi acı sonuçlarının olacağını vurgulamak istemiş ve bunu da Güneş tutulması ile betimlemiş olabilirler.
Kaynaklar:
Cotterell, A. A Dictionary of World Mythology
Freuchen P. Book of the Eskimos
ROMALILARIN EN BÜYÜK ASKERİ YENİLGİSİ VE ANTİK CERMEN HAYALET SAVAŞÇILARI EFSANESİ
Derin, karanlık ve yoğun ormanları hızla ve sessizce geçtiler. Ne görüldü ne de duyuldular. Çeşitli ölümcül silahlarla eğitilmiş olup Romalılara karşı en büyük orduyu oluşturan bu hayaletlere bugün elit savaşçılar deniyor. Efsaneye göre Romalı askerler ne olduğunu anlayana kadar Germen hayalet savaşçıları hava şeffaf bir şekilde görünüyor göz açıp kapayıncaya kadar Romalıları öldürüp karanlıkta kayboluyorlardı.
Düşmanlarıyla yüz yüze gelen Vikinglerin aksine Cermen hayalet savaşçılar doğadan ve sürpriz unsurlarından yararlandılar. Ham bir yöntem olabilirdi ama kesinlikle başarılı bir askeri taktikti. Eski Romalılar bölgelerine girdiklerinden kısa bir süre sonra Cermen hayalet savaşçılarının hiç kimseye boyun eğmediğini ve böyle bir niyetleri olmadığını öğrendiler.
CERMEN HAYALET SAVAŞÇILARI KİMLERDİ?
Birinci yüzyılın ilk on yılında Almanya bugün olduğundan çok farklıydı. Ülkeye dağılmış çeşitli kabileler, gevşek bir şekilde yapılandırılmış topluluklar yaşadı. Birbirlerinden bağımsız olmalarına rağmen özgürlüğü her şeyden daha önemli olarak değerlendiriyorlardı. Bundan dolayı bir istila ile karşılaştıklarında kendilerini örgütlediler ve farklılıklarını bir kenara bırakıp düşmanlarına saldırdılar.
Romalılar için eski Cermen savaşçıları korkunç vahşi adamlardan başka bir şey değildi ve doğal olarak Barbarlardı. Ancak “Barbarlar” terimi günümüzde büyük ölçüde yanlış kullanılmaktadır. Modern zamanlarda sık sık Barbarların medeniyetten yoksun veya kötü insanlar olduklarını söylüyorlar. Ancak kelimenin gerçek anlamı unutuldu. Bu kelime eski Yunanistan'dan gelmektedir ve başlangıçta yalnızca Yunanca bilmeyen insanlara atıfta bulunmak için kullanılmıştır (Bir nevi Yunanlıların kendini üstün görüp diğerlerini aşağılaması, ırkçılık durumu).
ESKİ ROMANIN EN BÜYÜK ASKERİ FELAKETİ: TEUTOBURG ORMANI SAVAŞI
Roma İmparatorluğu kısa süre sonra kuzey-orta Avrupa'daki coğrafi bölgenin fethedilmesinin son derece zor olacağını fark etti. Bölge çoğunlukla Cermen kabileleri tarafından işgal edilmişti fakat bölgede aynı zamanda Keltler, Baltlar, İskitler ve daha sonraki süreçte Erken Slavlar da vardı.
Eğitimli Romalı askerler ile ağır silahlar kullanan Cermen savaşçıları arasındaki çatışma korkunçtu.
Mitolojisi sihir ve şeytani karanlık güçlerin gücü ile ilgili hikayelerle dolu eski Romalılar gibi bir medeniyet için Teutoburg Ormanı çok yabancı ve korkutucu bir bölge olmalıydı. 9 Eylül'de Teutoburg Ormanı Savaşı sırasında üç Romalı lejyon Romalılarla savaşmak için bir grup Cermen toplayan Çerusker şefi Arminius tarafından yenildi.
Cermen kabileleri bir zaferden daha fazlasını başardı. Üç Roma lejyonunu tamamen imha ettiler. Çok az Romalı asker sağ kurtuldu fakat kurtulanlar da köle oldu. Romalıların katliamı İmparatorluğu daha dikkatli davranmaya itti. Zaman zaman yapılan baskınlar ve seferler olsa da Romalılar bir daha asla Ren Nehri boyunca geçemediler.
HAYALET SAVAŞÇILARIN SİLAHLARI
Roma askeri birlikleri eğitimli ve düzenliydi. Büyük cesaret sahibi bu askerlere duyulan saygının bir belirtisi olarak 'Merih lejyonu veya Merihliler' adı verildi.
Disiplinli Romalı askerlerinin Cermen savaşçıların yarattığı kaostan tamamen etkilendiği anlaşılıyordu. Cermen kabileleri, mızrak, sapan, cirit ve ilkel ama etkili olan tokmak gibi çeşitli silahlar kullanıyorlardı.
Adrian Ambrose'nin Antik Roma Tarihi adlı kitabında yazdığı gibi Cermen savaşçılar asla birleşik ve yapılandırılmış ordulara sahip olarak mücadele etmediler. Savaşları geniş şekilde yapılandırılmış bir saldırı planı olan topluluklar olarak savaşan yüzlerce savaşçıdan oluşuyordu. Yani saf bir kaos..
Saha ve askeri harekat düzeninde savaşmaya alışkın olan organize Roma ordusu için bu bir kabustu.
Tarih kayıtlarının yazdığı gibi Romalılar eski Cermen hayalet savaşçılarıyla karşılaşırlar ve bu birçok insanın ölümüne neden olan yıkıcı bir andır. Yani aslında bu efsanenin kaynağının Roma'nın şaşkılığı sonrası ortaya çıktığı nettir, dönemin Cermen savaşçılarına hayalet benzetmesi yapıp bunu bir efsane haline getirmişler. Romanın kaderi güçlerini birleştiren ve onları ülkelerinden kovan Cermen kabilelerinin saldırdıkları gün mühürlenmişti.
Kaynaklar:
Ambrose Adrian - Ancient Roman History, Barbarians at the Gate: Ghost Warrior: Ancient Rome VS Germanic Barbarian
Peter S. Wells - The Battle That Stopped Rome: Emperor Augustus, Arminius, and the Slaughter of the Legions in the Teutoburg Forest
Koyu bir sünni iken izlediğim videolar ve okuduğum kitapların etkisi ile yaşadığım inanç serüvenini anlatmaya devam ediyorum ;
Ve hemen hemen her düşünen insanın geçtiği yollardan geçtim. Nedir bu yollar ?
Muazzez İlmiye Çığ
Sümerler ve dinlerin tarihi
Sümerli Ludingira
Kuran, Incil ve Tevrat
Turan Dursun
Kutsal kitapların kaynakları
Din bu
Arif Tekin
Muhammed’in Ölümü
Sümerlerden Islam’a Kutsal kitaplar ve dinler
Bilinmeyen yönleri ile Kur’an
Din ve Mitoloji
Muhammed gerçekten yaşadımı?
Muhammed’in cinayetleri ( Olayları biliyordum ancak hiç bu açıdan bakmamıştım )
İlk dinden dönenler katiplerdi
Al-ilah
Ve daha bu konuda daha az bilinen bir sürü makale ve kitaplar..
Bu kadar hızlı geçen değişim sürecimde kendimi bir seyirci gibi izliyordum.
Acaba bu adam ne yapacak? Sonuca varacak mı? Yaşadığı düşünce ve inanç karmaşasının izahını yapıp duruşunu netleştirebilecek mi?
Benim için rahatlatıcı olan ise , izlediğim adamın ( Kendimin ) yalan söyleyip söylemediğini net olarak biliyor olmam ve ben (içimdeki beni) bir izleyici olarak O’nun üzerinde hakim ve yönetici konumda bulunuyor olmam. Yani yanlış yola girdiğini hissettiğim anda kendimi uyarabiliyor olmak benim rahatlama noktam.
Bence ben artık varlığıma bir açıklama getirmek, en azından yorumlamak durumundaydım.
Peki..
Bunu ben istedim. Hoş! Sanki ben herşeyi biliyormuşum gibi kendime karşı sağlam bir şekilde duruyordum. İçimdeki ben ile oturup bu konuyu konuşmak zorundaydım.
Sessizliği ilk ben bozdum. Ben bozdum çünkü biliyordum ki, içimdeki ben her görüşe açık ve iyi bir dinleyicidir. İyi tanıyorum O’nu.
Haydi herşeyi masaya yatıralım ve bir analiz yapalım. Çünkü bizim derleyip toparladığımız bu bilgileri ancak akıl yardımı ile bir anlam katabiliriz. Bunun tek yolu ise tarafsız bir şekilde tüm bilgileri masaya yatırıp olasılıklar hakkında fikir yürütmek.
MASAYA YATIRDIKLARIM
Tüm öğrendiğim bilgiler ışığında henüz bir karara varmış değilim. Ancak lokalden genele doğru bir yol alacağım bu izahı yapmaya çalışırken.
1 – Allah (cc) var, peygamberleri gerçekten göndermiş. Ancak insanlar dinleri değiştirmişler.
Allah (cc) var, Hz. Muhammed gerçekten peygamber olarak gönderilmiş. Kitap yazılmış, ancak Osman zamanından başlayarak Emeviler ve Abbasiler dönemlerinde Kuran’a eklemeler yapılmış, üzerine hadislerde eklenmiş. Yani aslında Kur’an bugün elimizde olandan çok daha az sayfaları olan bir kitap. Çünkü bazı ayetler varki hakikaten ilahi olduğunu hissediyorsunuz ruhunuzun derinliklerinde. Ancak bazı ayetler var ki bir çok çelişki baındırıyor. Ve mantık hataları içeriyor.
Bu varsayıma göre Hz. Muhammed gerçekten peygamber olarak görevlendirilmiş. Görevini de yapmış. Ancak insanlar O’nun vefatından hemen sonra, atalarının öğretileri doğrultusunda hareket ederek dini kendi istekleri doğrultusunda anlamlandırmaya çalışmışlardır. Ebubekir ile Ömer’in birlikte kumpas kurarak Hz.Muhammed’i zehirleyerek yaşamına son vermişler. Ve daha Hz. Muhammed defnedilmemişken iktidar kavgasına girişmişlerdir.
Şimdi bu durumda, bu insanların ( Ashabın ) islamı iyi anlamış ve uygulamış olacaklarına nasıl güvenebiliriz?
Adamlar daha peygamberlerini defnetmeden iktidar kavgasına girişmişler. Hz. Ömer hakkında aşırı hırslı olmasından kaynaklı bir çok suikast ve komplonun mimarı olarak söz ediliyor. Bu durumda bu insanlar Hz. Muhammed’e ve getirdiği kitaba aslında iman etmemiş , sadece iman etmişler gibi görünmüşler izlenimi veriyor.
…. Bir dakika oğlum hemen coştun. Dur bakalım.
Sen bu bilgileri neye göre yazıyorsun buraya? Delilin nedir?
Hadisler..
Başka ?
Tarih kitapları.
Başka ?
Günümüz tarihçilerinin kitapları.
Bu kadar mı?
Evet.
… Olmadı bunlar yeterli değil.
Eee? Yani bu durumda oturup herkesin inandığı gibi yapıp hayata devam mı edelim? O dönemde ne olmuş acaba? Bunu nasıl öğrenebiliriz?
Bu durumda 1 numaralı maddeyi yeniden ele almam gerekiyor.
1 – Allah (cc) var, peygamberleri gerçekten göndermiş. Ancak insanlar dinleri değiştirmişler.
Hz. Muhammed Kuran’ı getirmiş ancak insanlar Emeviler ve Abbasiler döneminde dinin bir çok kuralını değiştirmişler. Adına asrı saadet denilen bir dönem yaşanmış ve döneme ait her hangi bir kayıt elimizde maalesef yok. O döneme ait en yakın bilgi Hz. Muhammed’in vefatından yaklaşık 200 yıl sonra hadisleri toplayıp yazan Buhara şehrinde yaşamış olan Buhari’nin hadis kitapları var.
200 yıl.. İki yüz yıl.. Yahu anlamıyorum, bu ara dönemde yazı yeni mi icat edilmişti? Neden daha önce bu döneme ait herhangi bir kitap yazı vs yok? Kuran var ancak o konuda da okuduklarım canımı sıkmıyor değil;
Neymiş efendim Hz. Muhammed’e vahiy geldiğinde hemen oracıkta ne bulurlarsa kemik, deri vs. Onun üzerine yazarlarmış. Bu durumda insan düşünmeden edemiyor; muhterem o dönemde paşümen yokmuymuş? Hadi yokmuş diyelim. Kurutulmuş ve tabaklanmış deri üzerine yazılmamış mı ? Yahu dünyanın en mühim olayı gerçekleşiyor ve insanlar ne bulurlarsa onun üzerine kayıt ediyorlar. O dönemde Hz. Muhammed’in diğer ülkelere gönderdiği islama davet mektupları duruyor. Her ne hikmetse o dönemde yazılmış Kuran sayfaları yakılmış, toplatılmış vs. Bu durumda Hz. Muhammed gerçekten elçi olarak görvlendirilmiş ve bir dönem islam doğru şekilde tebliğ edilip yaşanmış. Ancak Hz. Osman’dan başlayarak göndeirlen Kuran değiştirilmeye başlanmış kafalar karıştırılmış ve Emevi sapıklığının yolu açılmış.
Yahu bu durumda İslam ve peygamber var demekki. Bize düşen dinimizi doğru şekilde öğrenmeye çalışmak ve tarihe ışık tutmak oluyor.
( Üst ben, saf ve her okuduğuna inanan ) Canım yaa, çok tatlısın :)
Bu işi bu seviyede tutan binlerce insan var biliyormusun? Neyse haftaya devam ederiz.
DİN VE MİTOLOJİLERDE ORTAK BİR SEMBOL : KOYUN | KUZU | KEÇİ
Elbette mitoloji ve din arasındaki fark kişinin kendi bakış açısına ve inançlarına bağlıdır. Bu özel makale sadece geçmiş ile ilgilidir dinler veya onların pratikeri ile ilgili herhangi bir kişisel yorum içermez.
Koyunların mitolojideki önemine ve hem modern hem de eski dinlerdeki durumuna göz atacağız. Din ve mitoloji örneklerini temel bir kronolojik sıraya dahil etmeye çalıştım ancak birçok mitin kökenleri ve başlangıçları bilinmediğinden kesin bir liste hazırlamak mümkün değildi.
Koyunların din ve mitolojideki rolüne ilişkin birkaç iyi bilinen ve bir iki az bilinen örnek seçtim.
Eski uygarlıklar çok tanrılıydı (birçok tanrıya inanıyordu). Bu eski insanların birçoğu tanrı olarak hayvanlara da tapıyorlardı ve hayvanları tanrılarını sembolik olarak temsil etmekte kullanıyorlardı. Ayrıca bu tanrıların bir hayvan biçimini alabilmek için şekil değiştirebildiğine inanıyorlardı.
M.Ö. 4000-2000 aralığında antik dünyadaki ilk yazma biçimini (çiviyazısı) geliştirdiği düşünülen Sümerlerin tanrı ve tanrıçaları sürüleri temsil ederek koyunu ölümsüzleştiriyor ve yaşam alanlarını koruyordu. En belirgin ve güçlü olanı Dumuzi'nin annesi, koyunların ve çobanların efendisi olan koyun tanrıçası "Duttur" du. Ayrıca Gestinanna da rüyaların yorumlanmasıyla ilişkili oraküler bir tanrıça olmasına rağmen o da koyunlar ve çobanlarla ilişkiliydi. Sümerlerin çok sayıda koyun sürüsü vardı ve koyunlar tüm nüfus için önemliydi çünkü et ve giyim kaynağıydılar. Bu da birçok antik kültürde olduğu gibi koyunu ekonominin de en önemli parçasından biri yapıyordu.
Aynı şekilde Mısırlılar da koyunlara değer verdiler. Süt, et ve giyim ihtiyaçları ve toprağı gübreleyecek gübre sağlamak konusunda koyunlara bağımlıydılar. En eski zamanlardan itibaren Mısırlılar hayvanlara tapıyorlardı ve çeşitli dönemlerde bazı hayvanları kutsal ilan ettiler, bu hayvanlar ile de tanrılarını ve tanrıçalarını temsil ettiler. Koyunlar da dahil olmak üzere bezle sarılmış hayvan kalıntılarını içeren birçok eski Mısır mezarı bulunmuştur.
Mısır'ın dini bağlamda koyunlarla olan ilişkisine ek olarak Tanrı Khnum bir koçun kafasına sahipti. Mısır medeniyetinin başlangıcından itibaren aslında Nil'in kaynağının tanrısı olan ve diğer tüm yüzlerce tanrı ve tanrıçayı yarattığına inanılan Khnum'a ibadet ediliyordu. Kendisine yaratıldığına inanılan tanrıların en önemlisi olarak saygı gösteriliyordu çünkü inanışa göre yaratılışı bütünüyle ortaya çıkaran ilk yumurtayı yapan oydu.
Eski Mısır'da ilkel sularda doğduğu söylenen bir yaratıcı ve doğurganlık tanrısı olan Heryshaf da koç ya da koç başı olan bir adam figürü ile temsil edilmiştir. Mısır mitolojisinde Ra ve Osiris, Yunan mitolojisinde ise Herakles olarak tanımlanmıştır.
Ayrıca ülkemizdeki Çatal Höyük’te yer alan antik Neolitik tapınaklarda bulunan koç kafaları onların bir miktar dini öneme sahip olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Yunanlılar, Romalılar ve diğer kültürler tanrıları yatıştırmak, onların gönüllerini yapmak için hayvanların kurban edilmesinde bir sakınca görmemiş ve birçok hayvanı kurban etmişlerdir. Koyun içeren hayvan kurbanları şükretme, iyi şeyler isteme gibi durumları içeriyordu ve kehanetler için hayvan iç organlarının kullanılması yaygın bir eylemdi. Bu gelecekten haber almanın bir yolu olarak görülüyordu. Bu nedenle koyun karaciğerinin en sık kullanılan organ olduğu görülmektedir. Eski kültürlerde hayvan kurban etmek dini pratiğin ayrılmaz bir parçasıydı ve bazı durumlarda insan kurban etmenin yerine geçiyordu. Mitolojiye göre Yunan kültüründe tanrılar insan kurban edilmesinden zevk alıyorlardı ancak görünüşe göre sembolik olarak birkaç damla kan damlatılması da kurban yerine geçebiliyordu.
Bu sembolizm İbrahim'e Tanrı'nın sadık ve itaatkar bir hizmetkar olduğunu kanıtlaması için Tanrının ondan tek oğlu İshak'ı öldürmesini istemesi ile İncil'de kendini gösterir. İslam geleneğinde İshak yerine İsmail kurban edilmek üzere seçilen oğuldur ancak bu Kur'an'da açıkça belirtilmez. Bu olay sonrası İbrahim'in inancı kanıtlandı ve olay gerçekleşmeden önce bir koç belirerek İshak'ın (İsmail) yerini aldı.
Koyunlarını korumaları için antik Yunan halkı da tanrılar üretti. Libya'daki Yunan Kirene kolonisinde tanrı Aristaios çoban ve arıcıların tanrısı olarak kabul edildi. Ona çobanlar tarafından ibadet edildi çünkü hem erkeklerin hem de sürülerinin koruyucusu olduğuna, onları kurtlar, hava durumu ve avcılar gibi kötü niyetli kuvvetlerden korumak için gözettiğine inanılıyordu.
Herakles ve Odysseus ile kıyaslanabilecek birçok Yunan mitolojisi kahramanlarından biri de altın koyun postunu arayan Yason'dur.
Hikaye Yason'un Selanik'teki Iolcus tahtının başına geçmek için ihtiyacı olan kanatlı koç Chrysomallos'un kanatları için gerekli olan efsanevi altın postu arayışını anlatıyor. Farklı varyasyonları da bulunan çok eski bir hikayedir bu.
Koyun tek tanrılı İbrani dinlerinde önemli bir rol oynar. İbrahimi dinler tek bir tanrıyı yani İbrahim'in Tanrısı olduğuna inanan ve aşağıdakileri içeren tüm dinleri içerir: Yahudilik, İslamiyet ve Hristiyanlık.
Koyunlar, kuzular ve çobanlar bu dinlerde belki de diğer dinlerden çok daha sembolik şekillerde yer alırlar. İbrahim, İshak, Yakup, Musa ve Kral Davut gibi bir çoğu çobandı. Koyun ve çoban kavramı İncil'de 247 kez dile getirilir. Eski zamanlardaki İbrahimi geleneklerinde kuzu bir varlığın değerinin yüksek olduğunu gösterirken koyun ise serveti temsil ediyordu. Bu nedenle kuzu kurban etmek yerleşmek, inanç ve itaat göstermek ya da Tanrı'nın daha değerli bir iyiliğini elde etmek için uygulanıyordu.
Daha önce de belirtildiği gibi İbrahim'in oğlu İshak yerine bir koç öldürüldü. Bu geleneğe göre inancının bir testi olarak Tanrı, İbrahim'in oğlunu feda etmesini istemişti ancak bunu yapmadan önce bir melek araya girerek bir koç getirmişti ve İshak yerine koç feda edilmişti.
Hz. Muhammed'in 570-632 yıllarında kurduğu İslam geleneğinde kurban bayramı sırasında bir koyun kurban edilir. Böylece İbrahim'in Allah için oğlu İsmail'i feda etmekten geri kalmadığı ve İblis'in İbrahimi oğlunu feda etmeye daha istekli hale getirdiği anılır. Allah'a olan bağlılığı anmak için bir kurban bayramında bir koyun öldürülürdü.
İnanışa göre İbrahim fedakarlık yaparak oğlunu kurban etmek üzereyken Allah müdahale etti ve bunun yerine Allah ona kurban etmesi için bir kuzu gönderdi. Bu olay daha sonra Kurban Bayramı olarak Müslümanlar tarafından kutlanmaya başlandı.
Yahudilikte ise Tevratın emirlerine uygun olarak Fısıh'da paskalya kuzusu olarak da bilinen kuzu kurban edilir. Fısıh'da verilen kurban ile tanrının Mısırlıların ilk doğan oğullarının hayatlarını alıp İsrailli kölelerin ilk doğan oğullarını bağışlaması anılır. Fısıh Bayramı sırasında her bir hanenin kapı eşiği İsraillilerin evlerini tanımlamak için kuzu kanıyla işaretleniyordu. Fısıh'da uygulanan bu kuzu kurban edilmesi olayı Kudüs tapınağında gerçekleşir.
Eski ahit aynı zamanda günahların bir kefareti olarak kuzuların kurban edilmesi gerektiğini ifade eder: [Levililer 4:32-34] 32) Eğer biri günah sunusu olarak bir kuzu getirirse, kuzu dişi ve kusursuz olmalı. 33 Elini günah sunusunun başına koyacak ve yakmalık sunuların kesildiği yerde onu günah sunusu olarak kesecek. 34) Kâhin sununun kanına parmağını batırıp yakmalık sunu sunağının boynuzlarına sürecek. Artakalan kanı sunağın dibine dökecek.
Başka bir deyişle Yahudi geleneğinde günah kusursuz, masum bir kuzunun kanının dökülmesiyle affedilebilir. Benzer şekilde Hristiyanlar Tanrı'nın kusursuz kuzusu olan İsa'nın kanı ile günahlarından kurtulduklarına inanmaya başlayacaklardı ve bu yüzden İsa "Tanrı'nın Kuzusu" olarak adlandırılacaktı. Eski Ahit'te hayvan kurban etmenin tek kefaret yolu olduğuna ve bunun yerine günahın yalnızca dua ve tövbe ile kefaretinin mümkün olabileceğine dair bir referans bulunmamaktadır. Aslında Musevi inancına göre kefaret modern zamanlarda genel olarak uygulanmayan hayvan kurban etmeye başvurulmaksızın da başarılabilir. Kudüs'teki tapınakta gerçekleştirilen kefaret için yapılan ayinler İsraillilerin rahip sınıfı olan Kohanimler tarafından yapılırdı. Ayin sadece hayvan kurban edilmesini değil aynı zamanda dua ve şarkı söylemeyi de içeriyordu.
Popüler ve iyi bilinen Mezmur 23'de Tanrı'nın bir çoban ve onun takipçileri de koyunlara benzetilir: [Mezmur 23] RAB çobanımdır, Eksiğim olmaz. 2) Beni yemyeşil çayırlarda yatırır, Sakin suların kıyısına götürür. 3) İçimi tazeler, Adı uğruna bana doğru yollarda öncülük eder. 4) Karanlık ölüm vadisinden geçsem bile, Kötülükten korkmam. Çünkü sen benimlesin. Çomağın, değneğin güven verir bana. 5) Düşmanlarımın önünde bana sofra kurarsın, Başıma yağ sürersin, Kâsem taşıyor. 6) Ömrüm boyunca yalnız iyilik ve sevgi izleyecek beni, Hep RAB’bin evinde oturacağım.
Koyun veya kuzu sembolizmi Hristiyan geleneğinin de önemli bir parçasıdır. İsa genellikle bir çoban, takipçileri ise bir sürü olarak anılır. İncil'den bir örnek: [Yuhanna 10:1-6] 1) Size doğrusunu söyleyeyim, koyun ağılına kapıdan girmeyip başka yoldan giren kişi hırsız ve hayduttur. 2) Kapıdan giren ise koyunların çobanıdır. 3) Kapıyı bekleyen ona kapıyı açar. Koyunlar çobanın sesini işitirler, o da kendi koyunlarını adlarıyla çağırır ve onları dışarı götürür. 4) Kendi koyunlarının hepsini dışarı çıkarınca önlerinden gider, koyunlar da onu izler. Çünkü onun sesini tanırlar. 5) Bir yabancının peşinden gitmezler, ondan kaçarlar. Çünkü yabancıların sesini tanımazlar. 6) İsa onlara bu örneği anlattıysa da, ne demek istediğini anlamadılar.
[Yuhanna 10:11-12] 11) Ben iyi çobanım. İyi çoban koyunları uğruna canını verir. 12) Koyunların çobanı ve sahibi olmayan ücretli adam, kurdun geldiğini görünce koyunları bırakıp kaçar. Kurt da onları kapar ve dağıtır.
İsa'ya ayrıca Tanrı'nın Kuzusu adı verilir. Daha önce de belirtildiği gibi Hristiyan geleneğinde İsa'nın, insanın günahını telafi etmek için çarmıhta ölme konusundaki nihai misyonu fedakar bir kuzuya benzer.
Birçok Hristiyan aziz koyun ve çobanların koruyucusu olarak kabul edilir. Örneğin Bernadette Soubirous, Cuthbert, Silos Dominic ve Regina.
Hristiyan kiliselerinde sık sık "Agnus Dei" yani Tanrının Kuzusu olarak tasvir edilen İsa sembolü göreceksiniz.
Dini sanatta Agnus Dei haç ve Hristiyan pankartı tutan bir kuzu olarak İsa'nın görsel bir sunumudur. Bunu eski Hristiyan toplumların flama ve bayraklarında görmek mümkündür. Haç genellikle kuzunun sol omzuna dayanır ve sol el ile tutulur. Haç George haçıyla benzer şekilde en çok kırmızı üzerinde resmedilir ancak farklı renklerin de işlendiği görülür. Mesela kiliselerde kuzunun kalbinden kan geldiği resmedilir. Bu çizimler dünyadaki günahları ortadan kaldırmak için İsa'nın kanının akmasını sembolize etmektedir.
Agnus Dei'yi antik pencerelerde, yastıklarda ve hanedanlık armaları üzerinde birçok değişik formda görebilirsiniz.
Agnus Dei Aşai Rabbani ayininde kullanılan "Tanrı'nın Kuzusu" ilahisidir.
Hem Katolik hem de Protestan Hristiyan kiliselerinde Mesih'in kanını ve vücudunu temsil etmek için kullanılan Konak, Ekmek ve şarabın dağıtımı sırasında söylenen Agnus Dei Tanrı'nın Kuzusu'na dair bir yakarma, duadır. "Dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı'nın kuzusuna bakın"
Hristiyan geleneğine ek olarak kuzu masumiyet, nezaket, huzur ve acı çekerken sabırlı olmanın simgesidir. Hristiyanlıkta da İsa'nın nazik nitelikleri ifade eder.
Hristiyan geleneğine göre İsa'nın çarmıhtaki ölümü günahlar için yapılan bir fedakarlıktı ve burada İsa'nın kurban edilen bir kuzu ile benzetilmesinden dolayı hayvan kurban etme kültürünün devam ettiği görülüyor. Yunanistan ve Romanya'daki Paskalya kutlamaları bir kuzu öğünü içerir.
Koyun ve kuzu özellikle kilise pencereleri gibi birçok Hristiyan ikonografisinde yer almaktadır.
a b c Staff, Writer. "Abraham". britannica.
a b Bate, John Drew (2009). An Examination of the Claims of Ishmael as Viewed by Muḥammadans. BiblioBazaar. ISBN 978-1117148366.
Firestone, Reuven (1990). Journeys in Holy Lands: The Evolution of the -Ishmael Legends in Islamic Exegesis. SUNY Press. p. 98.
Elias, Jamal J. (1999). Islam. Routledge. p. 75. ISBN 978-0-415-21165-9. Retrieved 24 October 2012.
Muslim Information Service of Australia. "Eid al – Adha Festival of Sacrifice". Missionislam.com. Retrieved 28 December 2011.
Stephan Huller, Stephan (2011). The Real Messiah: The Throne of St. Mark and the True Origins of Christianity. Watkins; Reprint edition. ISBN 978-1907486647.
Fasching, Darrell J.; deChant, Dell (2011). Comparative Religious Ethics: A Narrative Approach to Global Ethics. Wiley-Blackwell. ISBN 978-1444331332.
Quran 37:100–112 Abdullah Yusuf Ali translation
Quran 5:114. "Said Jesus the son of Mary: "O Allah our Lord! Send us from heaven a table set (with viands), that there may be for us—for the first and the last of us—a solemn festival and a sign from thee; and provide for our sustenance, for thou art the best Sustainer (of our needs).""
Hoerner, Ernest Milner; Frank (2010-09-03). A Dialogue on Christianity. iUniverse. ISBN 9781450249256.
a b c The Lamb of God by Sergei Bulgakov 2008 ISBN 0-8028-2779-9 page 263
a b c d The Christology of Anselm of Canterbury by Dániel Deme 2004 ISBN 0-7546-3779-4 pages 199–200
a b The Christology of the New Testament by Oscar Cullmann 1959 ISBN 0-664-24351-7 page 79
Karl Gerlach (1998). The Antenicene Pascha: A Rhetorical History. Peeters Publishers. p. 21. Long before this controversy, Ex 12 as a story of origins and its ritual expression had been firmly fixed in the Christian imagination. Though before the final decades of the second century only accessible as an exegetical tradition, already in the Pauline letters the Exodus saga is deeply involved with the celebration of bath and meal. Even here, this relationship does not suddenly appear, but represents developments in ritual narrative that must have begun at the very inception of the Christian message. Jesus of Nazareth was crucifed during Pesach-Mazzot, an event that a new covenant people of Jews and Gentiles both saw as definitive and defining. Ex 12 is thus one of the few reliable guides for tracing the synergism among ritual, text, and kerygma before the Council of Nicaea.
Matthias Reinhard Hoffmann (2005). The Destroyer and the Lamb: The Relationship Between Angelomorphic and Lamb Christology in the Book of Revelation. Mohr Siebeck. p. 117. ISBN 3-16-148778-8. 1.2.2. Christ as the Passover Lamb from Exodus A number of features throughout Revelation seem to correspond to Exodus 12: The connection of Lamb and Passover, a salvific effect of the Lamb's blood and the punishment of God's (and His people's) opponents from Exodus 12 may possibly be reflected within the settings of the Apocalypse. The concept of Christ as a Passover lamb is generally not unknown in NT or early Christian literature, as can for instance be seen in 1 Corinthians 5:7, 1 Peter 1:19 or Justin Martyr's writing (Dial. 111:3). In the Gospel of John, especially, this connection between Christ and Passover is made very explicit.
a b c d Reclaiming the book of Revelation: by Wilfried E. Glabach 2007 ISBN 1-4331-0054-1 pages
"CHURCH FATHERS: Homily 15 on First Corinthians (Chrysostom)". www.newadvent.org.
Holy Conversation: Spirituality for Worship by Jonathan Linman 2010 ISBN 0-8006-2130-1 page 148
Prayer Book Parallels: The Public Services of the Church by Paul Victor Marshall 1990 ISBN 0-89869-181-8 page 369
The Life and Ministry of Jesus by Douglas Redford 2007 ISBN 0-7847-1900-4 pages 100–101
Johannine Christology and the Early Church by T. E. Pollard 2005 ISBN 0-521-01868-4 page 21
Studies in Early Christology by Martin Hengel 2004 ISBN 0-567-04280-4 page 371
New Testament Theology by Thomas R. Schreiner 2008 Baker Academic ISBN 0-8010-2680-6 page 502
Studies in Revelation by M. R. De Haan, Martin Ralph DeHaan 1998 ISBN 0-8254-2485-2 page 103
Revelation by Ben Witherington ISBN 978-0-521-00068-0 page 27
The Johannine exegesis of God by Daniel Rathnakara Sadananda 2005 ISBN 3-11-018248-3 page 281
Revelation by William C. Weinrich 2005 ISBN 0-8308-1497-3 page 73
a b The Reading and Preaching of the Scriptures by Hughes Oliphant Old 2002 ISBN 0-8028-4775-7 page 125
a b Calvin's Christology by Stephen Edmondson 2004 ISBN 0-521-54154-9 page 91
The Lamb of God by Sergei Bulgakov 2008 ISBN 0-8028-2779-9 page 129
a b Symbols of Jesus: A Christology of Symbolic Engagement by Robert C. Neville (Feb 4, 2002) Cambridge Univ Pres ISBN 0521003539 page 13
The Lion and the Lamb by Andreas J. Kostenberger, L. Scott Kellum and Charles L Quarles (Jul 15, 2012) ISBN 1433677083 page 114
Encyclopedia of theology: a concise Sacramentum mundi by Karl Rahner 2004 ISBN 0-86012-006-6 page 74
See "Agnus Dei (in Liturgy)" article from The Catholic Encyclopedia
Lives of Orthodox Western Saints by Reader Daniel Lieuwen (St Nicholas Orthodox Church, McKinney TX)
The Harvard dictionary of music by Don Michael Randel 2003 ISBN 0-674-01163-5 page 28
The earliest settings of the Agnus Dei and its tropes by Charles Mercer Atkinson, University of North Carolina at Chapel Hill 1975 page 14