HABERLER
Dini Haber

NASIL PARÇACIK OLDUM ? | 4

din, Dinden çıkış hikayesi, Allah din göndermedi mi?, islamiyet, Karmaşık, Hangi din?, Nasıl parçacık oldum 4, Allah var mı?, Kur'an'da yazan din, Emirler tanrıdan mı geldi?,
NASIL PARÇACIK OLDUM SON BÖLÜM

Koyu bir sünni iken izlediğim videolar ve okuduğum kitapların etkisi ile yaşadığım inanç serüvenini anlatmaya devam ediyorum ;

1 – Allah (cc) var, peygamberleri gerçekten göndermiş. Ancak insanlar dinleri değiştirmişler.

Yani bu durumda İslam ve peygamber var demek ki. Bize düşen dinimizi doğru şekilde öğrenmeye çalışmak ve tarihe ışık tutmak oluyor.

Burada kalmıştım..

2nci olasılık ise ;

2 – Allah (cc) var, peygamberde var ve gönderilen din şu anda Kuran’da yazan din . İşine geliyorsa uyarsın gelmiyorsa ateşe hazır ol !

Bu şık kafadan bir sürü hataları, yanlışları, çelişkileri barındırıyor zaten.
Zaten ben bu şık yüzünden bitip tükenmeyen arayışlara girdim ya!
Eliyorum bu olasılığı.

3 – Allah var, ancak hiçbir din göndermemiş. Bunların hepsi insanların uydurması.

Şimdi.. Bu konuda neler söylenebilir ?

Tevrat ve Kuran hemen hemen aynı emirleri veriyor. Ama Sümerlerde de benzer hikayeler ve emirler var. Hadi bunu da şöyle açıklayalım;
Zaten sizin bilmediğiniz bir sürü toplumlara da elçiler gönderilmiş ve hepsine aynı emirler bildirilmiş. Sümerler de bunlardan bir tanesi.

Peki tamam da, yer tanrısı ile gök tanrısı birleşip insanı  yarattı diye mi  bildirilmiş? Adamlar öyle yazmışlar tabletlere. İlahi bir emir olmuş olsaydı eğer, Tanrı tek derdi. Öyle demediğine göre bu emirler Tanrı tarafından gönderilmemiş olma ihtimali var.

Sümerler böyle, ancak Aztekler de ki durumu nasıl izah edebiliriz ?


Aztekler de anlatılan olaylar nedir peki ?
Maymuna dönüştürülenler,  ( Bakara: 65-66) ( NAHUI EHECATL )
Yağmurların her tarafı sele boğması  ( Nuh:25) ( NAHUI QUIAHUTIL ) + ( NAHUI  ATL )
Depremler sonucu dünyanın yok olması?  ( Mürselat:10) ( NAHUI OLLIN )
Bu adamlar birbirlerinden binlerce km uzaktalar ve 3-4 bin yıl fark var aralarında.

Yani bu mahallede ( Dünya ) oldum olası dilden dile dolaşan hep aynı hikayeler. Kuşaktan kuşağa aktarılmış bir şekilde.

Bu durumda aklıma şöyle bir şey geliyor ;

Tanrı gerçekten de dönem dönem emirler göndermiş ve her gönderim sonrası insanlar işin suyunu çıkarmışlar.

Ancak bir dakika!

Sümerler de olsun, Aztekleklerde olsun anlatılan efsaneler yaklaşık olarak örtüşüyor. Ama bu anlatılanlar yaşanan büyük olaylar. Fakat hukuk kuralları da örtüşüyor.
Örneğin Sümerler de darp suçunun karşılığı kısastır. Yani birisinin kolunu kırmışsan senin de kolun kırılır gibi.  Kuran’da da kısas hükmü var ; Eğer sen bir adamın kadını öldürmüşsen O’da senin kadınını öldürebilir veya sen diyet ödersin.
Kadının ne suçu var ? Bakış açısına göre kadın zaten mülkiyeti erkeğe bırakılmış canlı mal.
Ancak Sümerler de durum aynı.

Kadın o zamandan günümüze kadar sürekli mülkiyeti erkeğe verilmiş mal muamelesi görmüş toplumlar da.

Peki aldım bunu bir kenarda bekleteyim.  Ya ibadet ile ilgili emirler ? Onlar aynı mı?

İbadetler de benzerlik veya farklılık var mı bilemiyorum. Çünkü okuduğum tüm kaynaklar suç ve ceza karşılaştırması yapmışlar, ancak ibadet şekilleri konusunda bir açıklama veya belge niteliğinde bir doküman bulamadım.

Ancak şöyle bir sonuca vardım ;

Sümerler – Yahudiler – Müslümanlar  bu 3 seri hemen bir çok konuda birbiri ile örtüşen kanunlar,  ceza hukuku, sosyal hukuk  ve dini rivayetlere sahipler. Hristiyanlık bunlardan farklı bir yaklaşım sergiliyor.

Evet dostlar,
Ben rumuzumu “Karmaşık” olarak belirlerken aslında ruh halimi yansıtmak istedim.

Koyu bir sünni iken , sorgulayınca ve buna bağlı olarak araştırınca “şimdilik “ kaydıyla şu noktaya geldim ;
Yaratan var.. Kesinlikle var. Ve hayatımıza küçük dokunuşlarla katkıda bulunuyor.
Kutsal kitap içinde yaşadığımız evren.
Kutsal emirler ruhumuza doğarken işlenmiş doğrular ( Öldürme, sevgi göster, sev, paylaş, çalma, aldatma vb )

Bunun dışındaki kitaplar resmen tanrı tarafından gönderilmemiş olma ihtimali bende daha ağır basıyor. Belki bazı ayetler gerçekten de Tanrı tarafından gönderildi. Ancak bu temelin üzerine insanlar yüzlerce ayet ekleyip bozmuş olabilirler.
Bilemiyorum..

Başka bir yazıda görüşmek ve tartışmak ümidiyle özgür kalın.

Yazının Diğer Bölümleri

Yazan: Karmaşık

SÜMER BİRA VE ALKOL TANRIÇASI NİNSAKİ

sümer mitolojisi, Sümerler, Biranın tarihçesi, Antik dönemde bira ve alkol, Ninsaki, Bira tanrıçası Ninsaki, Sümer tabletlerinde biranın yapılışı, Eski toplumlarda bira, Sümer efsaneleri, Sümer tabletleri,
BİRA VE ALKOL TANRIÇASI NİNSAKİ

Ninkasi günümüzde Irak'ta Dicle ve Fırat olarak bilinen büyük nehirler arasında yer alan Mezopotamya'da tapınılan Sümer bira ve alkol tanrıçasıydı.

Günümüzde bile ne kadar fazla insanın alkollü içki içtiğini, sevdiğini düşünürsek Ninkasi'nin de Mezopotamya tanrıları arasında çok sevilen bir tanrı olduğu açıktır.

TANRIÇADAN BİR HEDİYE : BİRA
Ninkasi antik dönem insanları tarafından tapılan tek bira tanrıçası değildi. Eski Mısır'da tanrıça Hathor ve Menket de birayla ilişkilendirilmişti.

Bira Ansiklopedisi'nde şöyle diyor:
"Mayalanmış içecek tanrıçalarının Afrika ve Hindistan'daki izole kabile grupları arasında görüldüğü gibi günümüze kadar hayatta kaldıklarını öğreniyoruz. Tüm biralara her ikisi de İnka medeniyetinin yükselişinden çok önce var olan dünya tanrıçası Mama Sara ve Pauchua Mama'ya edilen dualar ve sunulan teklifler eşlik ediyordu.

Tıpkı tanrıçaların insanlara bira armağan ettiğine inanıldığı gibi tarihsel olarak kadınlar bira yapıcıları olmuşlardır. Kadınların erkek egemen avcı-toplayıcı topluluklardaki güç ve statülerini korumak için bira yapma becerilerini kullandıkları açıktır. Modern dünyanın bazı uzak köşelerinde kadınlar hala bira yapımı sayesinde hâkimiyetlerine devam ediyor."

BİRA TANRIÇASI NİNSAKİ'NİN İLAHİSİ İLE BİRA TARİFİ
Ninkasi Uruk'tan bir kralın kızı ve Asurlarda iştar olarak bilinen Mezopotamya tanrıçası İnanna tapınağının rahibesiydi. Ninkasi'nin birkaç sorumluluğu vardı. Tanrı Enki’nin sekiz yarasından birini iyileştirmek zorunda kalan sekiz çocuktan biriydi ve her gün bira hazırlardı.

Irak'ta kazı yapan arkeologlar tarafından "Ninkasi'nin ilahisi" olarak bilinen antik bir şiir keşfedildi. Bir kil tablete yazılmış olan bu şiir aslında bira yapımını anlatan bir tariftir. Aynı zamanda bira üretimiyle kadınların haneye hem ekmek hem de bira sağlama konusundaki sorumlulukları arasındaki bağlantıyı ortaya çıkaran en eski kayıttır.

Bilindiği gibi kil tabletler Sümerler tarafından icat edilen en eski yazma sistemlerinden biriydi.


NİNSAKİ'NİN İLAHİSİ
Okumadan önce önemli not: Bappir bir tür antik Sümer ekmeğidir.

Akan suların kaynağı
Ninhursag tarafından şefkatle bakılıp ilgilenilen,
Akan suların kaynağı
Ninhursag tarafından şefkatle bakılıp ilgilenilen,

Kasabanı kutsal gölün yanında kurmak,
O senin için harika duvarlarını inşa edip bitirdi.
Ninkasi şehrini kutsal gölün yanında kurdu.
O senin için duvarlarını bitirdi.

Baban Enki, Lord Nidimmud.
Annen, kutsal gölün kraliçesi Ninti.
Ninkasi, baban Enki, Lord Nidimmud,
Annen, kutsal gölün kraliçesi Ninti.

Hamuru büyük bir kürekle işleyen tek kişisin,
Bappir çukurunda tatlı aromalar karıştırarak,
Ninkasi hamuru işleyen tek kişi sensin ve
Bir çukurun içinde bappiri bal ile çırpan,

Büyük fırında bappir yapan kişi sensin,
Kabuğu soyulmuş tahılları mayalayan,
Ninkasi, bappirleri büyük fırında pişiren sensin,
Kabuğu soyulmuş tahılları mayalayan,

Yerde duran maltı sulayan sensin,
Asil köpekler potentaları bile uzak tutuyor.
Ninkasi, yere düşen maltı sulayan sensin,
Asil köpekler hükümdarları bile uzak tutuyor.

Malt'ı bir kavanozun içine sokan sensin,
Dalgalar yükseliyor, dalgalar düşüyor.
Ninkasi, maltı kavanozun içine sokan sensin,
Dalgalar yükseliyor, dalgalar düşüyor.

Pişmiş püreyi büyük kamıştan hasırlara dağıtan sensin,
Serinlik üstesinden gelir,
Pişmiş püreyi büyük kamıştan hasırlara dağıtan sensin,
Serinlik üstesinden gelir,

İki eliyle büyük tatlı arpa mayasına sahip olan sensin,
Onu bal ve şarapla mayalayan
Sen, kabın tatlı mayası
Ninkasi, (...) Sen kaba giden tatlı maya

Hoş bir ses çıkaran filtre kabı,
Sen uygun şekilde büyük bir toplayıcı fıçıya yerleştirirsin.
Hoş bir ses çıkaran filtre kabı,
Sen uygun şekilde büyük bir toplayıcı fıçıya yerleştirirsin.

Sen toplayıcının fıçısından süzülmüş birayı döktüğünde,
Bu, Dicle ve Fırat'ın saldırısı gibidir.
Ninkasi, toplayıcının fıçısından filtrelenmiş birayı döken sensin,
Bu, Dicle ve Fırat'ın saldırısı gibidir.

BİRA SÜMER TOPLUMUNDA DEĞERLİYDİ
Amerika Arkeoloji Enstitüsü tarafından yayınlanan "Antik Bir Bira Mayalamak" dergisinde “kil tabletlerde korunan eski metinlerin en eski biranın Sümer yapımı olduğunu gösterdiğini, belirlediğimiz kadarıyla biranın Sümer toplumunda önemli bir rol oynadığını gösteriyor. Tüm sosyal sınıflardan erkekler ve kadınlar tarafından bira tüketiliyordu.

Araştırmacıların derlediği Sümer ve Akad sözlüklerinde bira kelimesinin tıp, ritüel ve mit ile ilgili konularla ilişkili olduğu görülmektedir. "Bira salonu" kavramının 18. yüzyılda Hammurabi tarafından oluşturulan yasalarda özel bir şekilde ifade edildiği görülmektedir.”

Daha önceki bir yazıda da belirttiğim gibi bira ve mayalı içecekler eski toplumlarda o kadar popülerdi ki Sümerler'de işçilere maaş olarak bira veriliyordu. Benzer şekilde Mısır'lılar da birayı çok değerli bir içecek olarak kullanmışlardır.

Bira muhtemelen M.Ö. 7000'de Orta Doğu'da doğmuş olsa da antik Çinlilerin pirinç, bal ve meyveden yapılmış, Kui olarak bilinen biraya benzer bir içecek tükettiklerini unutmamak gerekir.

Diğer alkollü içeceklerin tarihi ise çok daha eski olabilir. Araştırmacılar eski uygarlıkların yaklaşık 10.000 yıl önce alkolü icat ettiğini düşünüyor.



Yazan: Anu

FİL SURESİNİN BİLİNMEYEN GERÇEĞİ

sizden gelenler, din, islamiyet, Fil suresi, Fil suresi gerçeği, Efrem'in ilahisi, Fil suresi ve Sasaniler, Fil suresinin alt metni, Fil suresi hakkında bilinmeyenler, Fil suresi ve anlamı,
FİL SURESİ'NİN ANTİ-SASANİ BAĞLAMDA ALT METNİ

Kuran'ın 105.suresi olan Fil Suresi , geleneksel İslami kaynaklara göre  Hristiyan Ebrehe ve ordusunun, Müşrik Araplar'ın o dönemde Putlar'la doldurduğu İslam'ın en Kutsal Mekanı olan Kabe'ye saldırması sonucu , Ebabil kuşlarıyla Ebrehe ve ordusunun saldırısını Allah'ın defedişini anlatmaktadır. Ebrehe'nin ordusunda kullandığı Fil/Filler nedeniyle bu adı almıştır. Oysa tarihsel açıdan delilden yoksun bu anlatım geleneksel anlatımın güvenilirliğini zedelemektedir. Üstelik fillerin Arabistan çöllerinde savaş için kullanılmasının Ebrehe gibi bir lider tarafından tercih edilmesi konusu hala büyük soru işaretidir.

Bu Sure'nin Makkabiler adlı apokrif kitaptaki Fil Ordusu ve Makkabiler motifiyle anlaşılması ve onun yeniden yorumlanışı olduğunun kabul edilimesi kolaylıkla problemi çözülecektir. Ebabil Kuşları ise melekler olarak anlaşılmalıdır ki direkt Arapça'daki anlamı Babil Kuşları demektir ve Jübileler Kitabı'nda bir Babil halkı olan Kildaniler ve İbrahim bağlamında yer almaktadır. Bütün bunları aktardıktan sonra Daniel Beck'in bu konu hakkında önerdiği Fil Suresi'nin Anti-Sasani perspektifinden alt metnine bakabiliriz.

FİL SURESİ'NİN ANTİ-SASANİ ALT METNİ

Kuran'ın 105.Suresi olan Fil Suresi yaygın bir Hristiyan tasviri olan ''zalim Pers ordularının yenilgisini '' Makkabiler-Fil  Ordusu hikayesindeki (Bkz: Makkabiler Kitapları) motiflerle resmetme uygulamasını sürdürüyor. Bu tür Makkabiler anlatılarında , Sasani yenilgisi ,  etrafı putperest Pers zulmüyle kuşatılmış inancında azimli  kulların, ilahi kurtuluşla ödüllendirilmesine bir örnek olarak kavramsallaştırılmıştır.

(Örnek Aziz Efrem'in memleketi Nusaybin'in kuşatılması hakkında ilahileri/ örnek bir ilahi için yazının sonuna bakınız.) .

Milattan Önce  312'de Makedonya İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra kurulan imparatorluklardan biri olan Selevkos Hanedanlığı'ndan(Pers),  Sasani Hanedanlık'ının düşüşüne dek Hint Savaş Filleri Kraliyet Pers Ordusu'nun yaygın bir simgesi olmuştu.  Pers hükümdarları literatürde ''elephas maximus indicus'' olarak geçen Hint Savaş Filleri'ni Araplar'ın Sasaniler'i yıktığı 651 yılına değin savaş alanlarında kullanıyordu. Buna karşın Afrika Savaş Filleri'nin (Loxodanta African ) kullanımı, tarihsel olarak Milattan Önce 46'daki Kuzey Afrika'da gerçekleşen Tapsus Savaşı'ndan sonra kayda geçmemiştir. (Tabi Ebrehe'nin 570'de Mekke'ye yaptığı iddia edilen saldırı göz ardı edilirse)

Geç Antik Çağ Yakın Doğu'sunda,  savaş fillerini içeren bir ordunun yenilgisini ilan etmek bütün bu nedenlerden dolayı aslında Pers/Sasani ordusunun yenilgisini ilan etmek demekti.

Fil Suresi muhattaplarına , Allah'ın Pers askeri kuvvetlerine yakın zamanda nasıl zarar verdiğini hatırlatıyor. Allah'ın Sasani/Pers karşıtı duruşunun bir kehaneti olarak,  bu görünür işaret  (Pers ordularının yenilgisi) ,  şunu gösteriyor ki  şiddetli yargı zamanın Pers hükümdarı 2. Hüsrev'e karşı tümüyle açığa çıkacaktır. Yani Allah yakın zamanda yenilgiye uğrayan Pers ordusu üzerinden ileride 2. Hüsrev'in yeniden hüsrana uğrayacağını bildirmektedir.

Fil Suresi'nin 3. ayetindeki ''tayran ababil'' kavramının İslam geleneği içinde güvenilir bir açıklaması yapılmamıştır. (bu yüzden normal olarak anlamının ''kuş sürüleri '' olduğu söylenmiş veya Ebabil Kuşları olarak bırakılmıştır.) Oysa ifadenin basit okunuşu direkt ''Babil Kuşları'' dır ve Sasani hükümdarının melek ordularıyla kararlaştırılmış cezasını betimler.

Babil Kuşları tarafından cezalandırılma ,  Apokrif Jübileler Kitabı 11. Bölüm'de de görülmekte ve burdan kaynaklanmaktadır.  Bu öyküde şeytanî kuşlar  Keldani putperestleri cezalandırmakta,  bu azabı genç peygamber İİbrahim püskürtmekte ve böylece İbrahim'in Keldani Diyarı'ndaki itibarı artmaktadır. İbrahim bu cezalandırıcı Babil kuşlarını püskürtebilmektedir çünkü o kendini yalnızca Tanrı'ya adamaktadır(putperest değildir), Keldani putperestlerin aksine Tanrı'nın sadık  kuludur.

Fil Suresi'nin bu Jübileler Kitabı'na dayanan cezalandırma tasviri,  Pagan Sasaniler'in nasıl kendi zamanlarının Keldanileri olduğunu ve kararlaştırılmış cezadan kaçamayacaklarını veya onu püskürtemeyeceklerini  Tanrı'nın Babil Kuşları olarak betimlenen melek ordusunca hezimete uğrayacaklarını vurgular.Buna karşın Allah'ın kendi zamanlarındaki İbrahim benzeri olan kulları ( örneğin Kuran'ın peygamberi) , Allah'ın bu emri açığa çıktığında kurtulacaklardır.

Tarihsel olarak Fil Suresi'nin yakın zamanda yıkıma uğradığını hatırlattığı,  Sasani hezimeti İslam kaynaklarında geçen Arap kabileleriyle Sasani ordularının savaştığı Zu Kar Savaşı olabilir. Bu savaş 604-611 tarihleri arasında  kuzeybatı Irak'ta gerçekleşmiş ve Arap orduları Sasaniler'i  ilk kez yenmiştir. Bu denli bir savaşta Savaş Filleri'ni içeren devasa Sasani ordusu,  Kuran'ın peygamberi tarafından  ilk kez bu yenilgiyi tattığı için, Fil Suresi'nde bu yenilgi eli kulağında olan son yargının bir ön kehaneti olarak görülmüştür.

Ayrıca bu Makkabi tasviriyle anılan Fil Sahipleri (Sasaniler) 570 yılında 1. Hüsrev'in Anadolu'ya seferinde Bizans tarafından püskürtülmüş,  en büyük Sasani Şahı olarak anılan 1. Hüsrev Bizans tarafından yıkıma uğramış, ordusunu ve savaş fillerini gerisinde bırakarak başkent Tizpon'a kaçmıştır. Bu yüzden Kuran'ın bu Makkabi Kitabı'na dayalı olan Fil Sahipleri tasvirini Sasaniler için kullanması gayet doğaldır.

EFREM'İN İLAHİSİ

4. yüzyıl Süryani Azizi Efrem memleketine yapılan son Sasani İşgali'nin püskürtülmesini şöyle anlatır:
'' Kurtuluşunuzun günü sizi tembellikten uzaklaştırsın!  Duvarın tamamiyle kırıldığı , fillerin ezdiği,  mızrakların yağmur gibi uçuştuğu,  adamların yiğitçe öldüğü o günde,  göksel olanlar (inananlar) için bir görüm vardı. Günah orda savaştı;merhamet orda zafer kazandı;  şefkat hüküm sürdü yeryüzünde,  gözcü melekler haykırdı gökte! ''

Görüldüğü üzere, Efrem de Persler'in yenilgisini Kuran'daki gibi Makkabiler Kitabı'nda yer alan  Makkabiler'in Fil Ordusu'na Sahip Yunan ordularını yenerken yardıma gelen göksel güçlerle tasvir ediyor.

Kaynaklar: Ephrem the Syrian, Nisibene Hymns, Hymn 2, verse 17, tr. J. T. Stopford, Nicene, and Post-Nicene Fathers, Second Series, Vol. 13, eds. P. Schaff and H. Wace (Buffalo: Christian Literature Publishing, 1890)

SİZDEN GELENLER | Yazan & Çeviren: A-gnostic

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

KUR'AN'DA EŞCİNSELLİK VE EVLİLİK

Livata, Kur'an'da eşcinsellik, İslam'da eşcinsellik, din, islamiyet, İslam ve eşcinsellik, Gey ve müslüman, Kurana göre eşcinseller, A, Eşcinsellik ayetleri, Eşcinselliğin cezası nedir?,
İSLAMDA EŞCİNSELLİK VE EVLİLİK
Eşcinsel olmasam da hem eşcinsel olup hem de müslüman olan, hatta absürd bir şekilde İslamiyeti savunup ağzından Allah'ı düşürmeyen eşcinsel arkadaşların gerçeği görmesi için bu makaleyi yayınlamakta fayda görüyorum. Bir insanın celladına "adamsın be" demesi gibi bir şeydir gey olup İbrahimi dinleri, İslam'ı savunmak ve hatta dindar takılmak. Çünkü eşcinsellerin helak edildiğini ve cehennemlik olduğunu anlatır İslamiyet.

İslam eşcinsel eylemlerin yasaklanması konusunda oldukça açıktır. İslam alimleri Kur'an ve Sünnet öğretilerine dayanarak eşcinselliğin yasak olduğu ile ilgili şu nedenleri gösteriyor:
  • Tanrı'nın insanları yarattığı “doğal” halleri ile çatışıyor (Bilim gösteriyor ki psikolojik etkiler sonucu eşcinsel olanları saymazsak doğuştan eşcinsel olarak doğanlar da var. Yani eğer yaratan Allah ise, onu eşcinsel olarak yaratan da o. Kendi yarattığı şeyi "yokmuş gibi" görüp onları cezalandıracağım demesi absürd bir durum)
  • Ailenin ve evlilik kurumlarının yıkımına neden oluyor (Ne alaka anlamadım, ben evli barklı biriyim, bir de oğlum var. Demekki eşcinseller yuva dağıtmıyor çünkü çevremizde hatta işyerimde bile eşcinsel arkadaşlar var. Yuvamı yada başka yuvaları nasıl yıksınlar ki? Eşcinselsen eşcinselsindir, değilsen değilsindir, 2x2=4. Yani hetero olan biri için eşcinsel ne gibi bir tehlike oluşturabilir ki yuva yıksın? :) Hetero olan adam karısını bırakıp adama mı bakacak mesela?)
  • İnsanların Tanrı'nın yaşamın diğer alanlarındaki rehberliğini göz ardı etmelerine yol açıyor (Buna neden olan bundan daha güçlü yüzlerce neden sayabilirim. En başta Kur'an'daki hatalar, bilimle çelişen ayetler, Muhammed'in özel hayatının anlatılması gibi durumlar İslam'ın tanrısını ve söylediklerini göz ardı etmeye zaten yeter)
İslami terminolojide, eşcinsellik alternatif olarak al-fahsha '(müstehcen bir eylem), shudhud (anormallik) veya' amal qawm Lut (Lut Halkının davranışı) olarak adlandırılır. İslam müslüman olanların eşcinsel olmalarını ve olanları desteklemesini yasaklar.

KUR'AN'DAN
Kur'an, İncil'in Eski Ahitinde paylaşılan hikayeye benzeyen Lut (Lot) halkının hikayesini anlatır. Yaygın eşcinsellik içeren müstehcen davranışlarından dolayı Tanrı tarafından tahrip edilmiş bir ulus olduklarını söyler.

Bir peygamber olarak Lut'un bu konuda halkına vaaz verdiği anlatılır:
Lut'u da gönderdik, milletine "Dünyalarda hiç kimsenin sizden önce yapmadığı bir hayasızlığı mı yapıyorsunuz? Siz kadınları bırakıp erkeklere yaklaşıyorsunuz, doğrusu çok aşırı giden bir milletsiniz" dedi. [A'raf Suresi]

Başka bir ayette Lut'un onlara şunları söylediği anlatılır:
Kardeşleri Lut, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin için yarattığı eşleri bırakıp da, insanlar arasında, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz azmış bir milletsiniz" dedi. [Şuara Suresi]

Efsaneye göre insanlar Lut'u reddetti ve şehirden attılar. Buna cevaben Tanrı onları, onların itaatsizliklerinin bir sonucu olarak helak etti.

Konuyla ilgili birkaç hadis:

‘Lut kavminin amelini (livatayı) yapanları bulduğunuz zaman livata yapanı da, kendisine livata yapılanı da öldürün’ buyurdu.”
[Ahmed bin Hanbel Müsned 1/300, Albânî Sahihu’l-Cami 6565]

Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Allah, erkeğe yahut kadına arkasından gelen kimseye asla bakmaz’ buyurdu.”
[Nesei İşretü’n-Nisa 115, Tirmizi 1165, İbnu’l-Carud 729, İbni Hibban 4203, Albânî, Zifaf 105]

İSLAM'DA EVLİLİK
Evlilik kurumu, tüm insanların içinde yaşadığı doğal devlet olan İslam toplumunun temeli olarak kabul edilir. Kur'an her şeyin birbirini tamamlayan çiftler halinde yaratıldığını açıklar. Erkek ve dişinin eşleştirilmesi bu nedenle insan doğasının ve doğal düzenin bir parçasıdır (tabi burada tanrının yine kendi yarattıklarından haberi yokmuş gibi bir durum var. Çünkü bazı hayvanların eşcinsel olduğunu, bazı hayvanların erkek erkeğe çiftleşmeyi deneyip erkeğini zorla dişiye çevirip onu kullandığını, hatta komik bir şekilde bazı hayvanların diğerinin kafasını becerdiğini bile biliyoruz -bazı balina türlerinde görülür-).

Evlilik ve aile bir insanın duygusal, psikolojik ve fiziksel gereksinimlerinin karşılanması için İslam'dan kabul görmüş bir uygulamadır. Kur'an karı koca ilişkisini sevgi, hassasiyet ve destek olarak tanımlar deseler de kadının dövülebildiği, mirastan az pay aldığı, tek başına şahitliğinin yetmediği gibi onlarca nedenden ötürü bu durum biraz çelişkilidir.

EŞCİNSELLİĞİN CEZASI
Müslümanlar genel olarak eşcinselliğin şartlanma ya da maruz kalmadan kaynaklandığını ve eşcinsel dürtüyü hisseden bir kişinin değişmeye çalışması gerektiğine inanır. İslam'da eşcinsel dürtüler hisseden ancak bunlara karşı hareket etmeyen insanlara karşı hukuki bir yargı yoktur densede şeriatla yönetilen ülkelerde bu insanların binaların çatılarından aşağı atıldıklarını, türlü işkenceler yaşadıklarını çokça gördük.

Birçok Müslüman ülkede eşcinsel olanlar mahkum edilmek ve yasal olarak cezalandırılmak zorundadır. Hapis ya da kırbaçlama ya da ölüm cezasına kadar değişen cezalar içerir. Bazı hukukçular İslam'da ölüm cezası yalnızca toplumu bir bütün olarak yaralayan en ağır suçlara mahsustur deseler de eşcinselleri öldürmekten geri kalmıyorlar.

Bununla birlikte eşcinsel suçların tutuklanması ve cezalandırılması çok sık görülmez çünkü İslam'ı baskın şekilde yaşayan ülkelerdeki insanlar ulu orta, eşcinsel olduğunu belli etmez, kişiliklerini gizlerler. Bazı İslam ülkelerin kamusal alanda bir "suç" gerçekleştirilmezse birey ile Tanrı arasındaki bir sorun olarak görülür.

Uzun lafın kısası, İslam ülkelerinin bazıları eşcinseller ne halt yiyorsa yesin yeterki gözüme görünmesin derken, bazıları "yakalarsam muahhh" der ve cezalandırır. En önemlisi ise Kur'an onların cehennemlik olduğunu ve "normal olmadıklarını" söyler.

Aslında Kur'an'a bakıldığında eşcinsel olanların öldürülmesini uygun gördüğü çok açıktır.
O yüzden müslüman olan eşcinsel arkadaşları gözlerini açmaya, gerçeği görmeye davet ediyorum.

Yazan: A.Kara

POCAHONTAS GERÇEKTEN YAŞAMIŞ BİRİ MİYDİ?

Pocahontas, tarih, Pocahontas gerçek mi?, Tarihi karakterler, Sömürgeci İngilizler, İngiliz kolonileri, Amerikan yerlileri, Kızılderililer, Pocahontas'ın hikayesi, A, Powhatan,
POCAHONTAS (MATOAKA)

Pek çoğumuz Pocahontas'ı duymuşuzdur, hatta bir dönem ülkemizdeki birçok çocuk onun çizgifilmini izleyerek büyümüştür. Ancak öyküsü Walt Disney'in 1995'te yayınladığı animasyon filminde anlatıldığı gibi değildir. Pocahontas Kızılderili bir kadındı ve asıl adı Matoaka (Amonute olarak da bilinir).

Canlı ve meraklı doğası nedeniyle kabilesi tarafından ona "oyuncu, zıpır" anlamına gelen "Pocahontas" takma adı verildi. Yaklaşık 1595 doğumlu olan Pocahontas Virjinya, Jamestown'daki sömürge yerleşimi ile olan ilişkisiyle bilinmektedir ancak kısa bir süre için de olsa tarihi değiştiren bu sıradışı kadın hakkında araştırmacıların elinde çok fazla bilgi bulunmamakta.

Araştırmacıların edindiği bilgiler başkaları tarafından yazılmış ve bu yazılarda Pocahontas'ın kendi düşünce ve hisleri kayda geçirilmiştir.

Pocahontas, İngilizler tarafından "Kral" veya "Baş" olarak adlandırılan ve erken sömürgecilerin karşı karşıya kaldığı ana siyasi ve askeri gücü yöneten olağanüstü güçlü lider Powhatan'ın (1545-1618) kızıydı. Powhatan'ın şefliği sırasında Kızılderililer zirvedeydi, 25.000 civarında bir nüfusa sahipti ve 30'undan fazla Algonkin dili konuşan kabile içeriyordu - her biri kendi şeflerine sahipti. Powhatan Kızılderilileri vatanlarına "Tsenacomoco" adını verdiler.

Sömürgeci İngilizler Mayıs 1607'de Jamestown'a gelip yerleştiklerinde Pocahontas yaklaşık on bir yaşındaydı. Pocahontas büyük oranda Nisan 1607’de yüzlerce yerleşimciyle birlikte Virginia’ya gelen İngiliz sömürgeci Kaptan John Smith ile ilişkilendiriliyor. Aralık 1607’de Smith Chickahominy Nehri’ni keşfederken Powhatan’ın küçük kardeşi Opechanough tarafından düzenlenen bir av partisi sırasında yakalanıp ele geçiriliyor ve Powhatan'ın Werowocomoco'daki başkentine getiriliyor.

Tarihçiler Pocahontas'ın Smith ve Jamestown kolonisi ile dost olduklarını doğruladılar. Sık sık yerleşimi ziyaret ettiği ve oradaki çocuklarla oyun oynadığı yazılmış. Sömürgeciler açlıktan ölmek üzereyken Pocahontas Smith'i serbest bıraktı, dört ya da beş günde bir defa olmak üzere de kolonisini ziyaret etti ve onlara yiyecek taşıdı. Bu sayede bir çok İngiliz sömürgecisinin açlıktan ölmesini engelledi.

Fakat sömürgeciler yerleşimlerini daha da genişlettikçe Powhatan topraklarının tehdit altında olduğunu hissetti ve çatışmalar yeniden patlak verdi.

1609'un sonlarında barut patlamasından kaynaklanan bir yaralanma Smith'i tıbbi bakım için İngiltere'ye dönmek zorunda bıraktı. İngilizler Powhatanlara Smith'in öldüğünü söyledi. Pocahontas bu anlatılanlara inandığı için sonrasında Jamestown'u ziyaret etmeyi bıraktı. Çok sonraları John Rolfe'in karısı olarak oraya gittiğinde Smith'in aslında ölmediğini ve İngiltere'de yaşadığını öğrenecekti.


Pocahontas 18 yaşındayken İngilizler tarafından yakalanarak rehin alındı ve fidye için kullanıldı. Onu elinde tutan İngilizler karşılığında babasından elinde tuttuğu bütün İngiliz sömürgecileri serbest bırakmasını istedi.

Pocahontas yakalandıktan sonra Jamestown'a getirilmişti. Daha sonra ne olduğu tam olarak belli değil ancak bazı metinlere bakıldığında Richmond yakınlarındaki küçük bir İngiliz yerleşimi olan Henrico'ya götürüldüğü anlaşılıyor. Babası kızının yakalandığını ve fidye bedelini öğrendiğinde onun serbest bırakılması için İngilizlerin birçok talebini kabul etti. Hemen müzakereler başladı.

Bu sırada Pocahontas Henrico'da yaşayan Rahip Alexander Whitaker'ın sorumluluğuna verilmişti. İngilizce konuşmayı, onların din ve geleneklerinı öğreniyordu. Pocahontas için her şey olmasada birçok şey Powhatan dünyasından farklıydı.

Dini öğretisi sırasında Pocahontas dul bir erkek olan John Rolfe ile tanıştı ve çift 1614'te evlendi. Fakat bu gerçekten onun istediği bir şey miydi? Bu soruların cevabı Pocahontas'ın yaşam hikayesinin hangi versiyonuna güvendiğimize bağlıdır.
Bütün İngiliz kayıtları onun ve Rolfe'un aşık olduklarını ve evlenmek istediklerini belirtirken, diğer kaynaklar onun bu İngiliz adamla evlenmeye zorlandığını iddia ediyor.

Evlilik sonrasında Pocahontas için hayat kesinlikle değişmişti. Thomas adında bir oğlan doğurdu, Hristiyan dinine tabi edildi ve "Rebecca" ismi verilerek vaftiz edildi. Bu evlilik "Pocahontas Barışı" denen bir sürece yol açtı. Bu süreçte İngilizlerle Powhatan yerlileri arasındaki çatışmalarda bir durgunluk oldu. Rolfe ailesi ise 1616'da İngiltere'ye taşındı.

Bir anda her şey sona erdi. 1617'de Rolfe ailesi Virjinya'ya geri dönmeye hazırdı. Thames Nehri'nden aşağıya doğru yolculuk ederken ağır hasta olan Pocahontas'ın karaya çıkarılması gerekiyordu. Pocahontas'ın hastalığına neden olan şey belirsizdi ve Gravesend kasabasında öldü ve 21 Mart 1617'de Aziz George Kilisesi'ne gömüldü. Öldüğünde sadece 21 yaşındaydı.

Birçok tarihçi zatüre gibi üst solunum yolu rahatsızlığından muzdarip olduğuna inanırken diğerleri onun bir çeşit dizanteriden öldüğünü düşünüyor.

John Rolfe Virjinya'ya döndü ancak genç ve hasta olan Thomas'ı İngiltere'deki akrabalarıyla terk etti. Bir yıl içinde Powhatan da öldü. Böylece "Pocahontas Barışı" yavaş yavaş bitmeye başladı. Onun insanları (kızılderililer) için hayat asla tekrar aynı olmayacaktı.

Pocahontas'ın mirası yaptığı evliliğinin Jamestown yerleşimcileri ile Amerikan yerlileri arasındaki anlaşmazlığı durdurmasıydı. Ne var ki bu süreç tekrar canlanacaktı.

Kaynaklar:
Helen C. Rountree - Pocahontas, Powhatan, Opechancanough: Three Indian Lives Changed by Jamestown
Sarah J Stebbins - Pocahontas: Her Life and Legend
Wikipedia

Yazan: A.Kara