HABERLER
Dini Haber

YUNAN ATEŞ VE DEMİR TANRISI VULCAN

Yazan: A.Kara
yunan mitolojisi, yunan tanrısı, ateş ve demir tanrısı, silah yapan tanrı, tanrı vulcan, tanrı ifestus, hephaistos, zeusun oğlu, zanaatkar tanrı, yunan tanrıları, mitoloji, din ve mitoloji, İfestus diğer ve en bilinen ismiyle Vulcan. Bu Yunan Tanrısı Zeus ve Hera'nın oğludur. Aynı zamanda güzellik Tanrıçası olan Afrodit'in de kocasıdır. Vulcan, İngilizce oyun ve kitaplarda blacksmith diye geçen, Türkçesi demircilik olan zanaat ile uğraşmakta, Tanrılara ve kahramanlara silah, zırh yapmaktadır. Fakat hem Tanrılığının, hem de babasının Zeus olmasının verdiği kudretle demircilik zanaatinde öyle iyidir ki, hiçbir şey onun yaptığı zırh ve silahlarla boy ölçüşememektedir.

Vulcan; hayvanları, tarımı ve insanları koruyan, işinde zanaatkar olduğu kabul görmüş, çirkin olmasına rağmen halk tarafından en sevilen Tanrı olmuştur. Demir ve ateş Tanrısı olduğundan, çağımız insanları genelde kötü ruhlu (örneğin: Loki) bir Tanrı olduğunu düşünürler, çünkü çağımızda, özellikle de İbrahimi dinlerin çıkışı sonrası "ateş = kötü" dür. Fakat Vulcan, bir ateş ve demir Tanrısı olmasına rağmen hem halkı gözetmekte, hemde kahramanlara ve Tanrı-Tanrıçalara yardımcı olmaktadır.

İşinde öyle iyidir ki, Tanrılar dağı Olimpos'taki görkemli sarayları inşa eden bile odur. Zeus insanları cezalandırmak için Pandora göndermek istediğinde, babasının isteği üzerine ilk kadın Pandora'yı yapmıştır.

NİHİLİZM NEDİR?

Yazan: N.Kara
nihilizm, nihilizm nedir, din ve mitoloji, felsefi akım ve inançlar, din felsefesi, hiççilik, hiççilik inancı, nihilist düşünce, din, nihilistlerde tanrı

Hiççilik ya da Yokçuluk anlamlarına gelen bir düşünce akımı olan Nihilizm 19. yüzyıl ortalarında Rusya'da, özellikle genç entelektüel kesim arasında taraftar bularak yükselen ve felsefi akımlar arasında yer edinen bir yaklaşımdır. Latincede 'Hiç' anlamına gelen Nihilizm, Nihil sözcüğünden türemiştir. Her şeyin anlamdan ve değerden yoksun olduğunu savunur. Nihilistler tanrının varlığını, iradenin özgürlüğünü, bilginin imkanını, ahlakı ve tarihin mutlu sonunu reddederler ve bu hiç bir iradeye boyun eğmeyen görüşler topluluğu anlamına da gelir. Nihilizmin kabul gördüğü alanlar:Siyaset,Bilgi Felsefesi ve Ahlaktır.

Nihilist düşünce sisteminin etkisinde kalan düşünürler: Friedrich Nietzsche,Neyzen Tevfik, Ludwig Andreas Feuerbach, Henry Thomas Buckle, Max Stirner, Albert Camus, Arthur Schopenhauer, Jean-Paul Sartre ve Herbert Spencer'dır. Bunlardan bazılarına göre Nihilizm şöyledir:

*Bir felsefi görüş olan nihilizm, hiçbirşeyin var olmadığını ve hiçbir şeyin bilinemeyeceğini savunur. Nihilizm bilgi,değer ve varlık felsefeleri üzerine kurulu bir öğretidir. Bu felsefenin savunucusu İlk Çağ Yunan filozofu Gorgias'dır. Gorgias'ın sofistike görüşüne göre 'hiçbir şey var değildir.' Bir şey var olsa bile o bilinemez. Var olduğu bilinse bile başka bir kişiye aktarılamaz. Çünkü sofistlere göre duyum ve algı, yani dil ve sembollerden oluşan iletişim güvenilir değildir. Onlara göre göreceli olması nedeniyle iletişim bu şekilde güçlü değildir.

*Bir diğer önemli kurucusu ise Nietzsche’dir. Var olan değerlere ve düzene karşı çıkan Nietzsche modern toplumların benimsediği değerlerin geleneksel olan yönlerinin dayandığı temellerin çöktüğünü ve güvenilir olmadığını söyler. Bu sebeple eski dayanaklara sahip olan değerlerin değişerek baştan oluşması gerektiğini benimser. Ona göre bunun en büyük yaratıcısı insandır. Çünkü insan yeni bir değer yarattığı derecede üstün varlık olarak tanınır.

Nietzsche’ye göre insanlar ikiye ayrılır; Güçlü ve zayıf insanlar. Mevcutta bulunan ahlak sistemini zayıf insanlar oluşturmuştur, bu ahlak sistemi köle ahlakıdır. Köle ahlakı insanların zayıflıklarını ön plana çıkaran, yaşam gücünün eksilmesine sebep olan ahlaktır. Bu ahlakın karşısında güçlü insanların oluşturduğu efendi ahlakı vardır. Efendi ahlakı güç istenciyle oluşan üstün insan ahlakıdır. Üstün insan çağının her türlü kokuşmuş değerlerini reddeden, kendisini aşmış ve yeni değerler oluşturabilme gücüne sahip insandır. Kendi değerini kendisi oluşturabilen insan kendi ahlakını kendi oluşturur. Bu nedenle evrensel ahlak anlayışı olamaz.

AGNOSTİSİZM NEDİR?

Yazan: A.Kara
agnostik, agnostisizm, bilinmezcilik, agnostizm nedir, agnostisizm nedir, bilinemezcilik, din ve mitoloji, din, felsefi akım ve inançlar, din felsefesi, tanrı bilinemez, ölüm sonrası hayat bilinemez, Bilinemez-Bilinmez cilik, daha bilinir adıyla: AGNOSTİSİZM
Agnostisizm teolojik anlamda evrenin var oluşunun nereden türediğinin, Tanrı'nın varlığının yada yokluğunun bilinmediğini ve bunun bilinemeyeceğini söyleyen bir felsefi akımdır. Bazıları karıştırsa da Agnostisizm ile Ateizm kesinlikle aynı şey değildir!

Ateizm Tanrı'nın asla var olmadığını ve var olamayacağını savunurken Agnostisizm bunun asla bilinemeyeceğini söyler. Ateizm ve Agnostisizm'in tek ortak noktası ikisininde felsefi akımlarla aynı kategoride olmasıdır. Agnostisizm'in en kabul gören, bilinmiş görüşü "bilinmezcilik" olsa da bazıları bu felsefi akım için "tarafsızlık" der.

Örneğin, Huxley, Agnostisizm için şu sözü söylemiştir: "Agnostisizm bir inanç değildir; ancak özü tek bir dinç uygulamaya yatan bir metottur. Bu ilke kesinlikle akıl olarak gösterilebilir; ancak sonuçlar kanıtlanmış veya kanıtlanabilir denebilecek kadar kesin gösterilmemelidir."

Agnostisizm'i mantıklı bulup bu felsefi akımı takip edenlere Agnostik denir, Ateizm'i takip edenlere ateist, Deizm'i takip edenlere deist denmesi gibi. Agnostiklerin inandığı iki farklı Agnostisizm felsefesi vardır.

1- Zayıf Agnostisizm: Hiç kimsenin Tanrı hakkında bilgi sahibi olmadığını fakat bunun belkide bilinebilir olacağını düşünür.

2- Güçlü Agnostisizm: Tanrı hiçbir şekilde bilinemez der, yani bilinmezlik ve Tanrı konusunda daha keskin ve nettir.

Agnostizim kelimesini ilk olarak Thomas Henry Huxley (İngiliz biyolog - yukarıda sözünü paylaştığım şahıs) kullanmış olmasına rağmen bir gerçek vardır ki, kendisinden çok daha önceki yazarlar ve düşünürlerden de bu felsefi akımı benimseyenler vardır. Tıpkı Huxley gibi onlar da Tanrı ve evren fikrine kuşkucu yaklaşmışlardır. Çoook eski bir agnostik bile vardır, tüm bunlardan önce; Yunan düşünür Protahoras. Protahoras'dan farklı da olsa ölümden sonraki yaşamın asla bilinemeyeceğini söyleyen Sanjaya Belatthaputta (Hint filozof) da eski, bilinir agnostiklerdendir.

Nasıl ki Deizm daha çok Thomas Paine ile anılıyor ise, Agnostisizm de daha çok Huxley ile anılır. Çünkü bu insanlar, bu felsefi görüşleri çok geniş kitlelere duyuran ve topluma bu akımları benimsetmişlerdir.

HİNDUİZM VE TARİHÇESİ

Yazan: A.Kara
hinduizm ve tarihçesi, hinduizm nedir, hinduizm nasıl, hinduizm tarihçesi, din, dini yazılar, hindistan din, din ve mitoloji, Hinduizmin doğuşu, Kutsal Vedalar, büyük dinler, hindu,hinduizm Sanatana Dharma, Vaidika-Dharma diye de bilinen din; Hinduizm. Tabi bizim ülkemizde bu isimleriyle değil de, Hinduizm ismiyle bilinir, bunun en temel sebebi adının egemen olduğu toplumdan yani Hindistan'dan almasıdır. Hindistan ile Hinduizm isimleri büyük benzerlik içerince, bizler için bu isimle anılması ve akılda kalması tabi ki daha kolay oluyor :)

Hristiyanlık ve İslam'dan sonra dünya çapında en büyük 3.din olma özelliğine sahip olan Hinduizm, Hindistan dışında özellikle Nepal ve Bangladeş'te yaygındır ve inanan kitleyi bu 3 ülke oluşturur denebilir. Bu inanan sayısı da 900.000.000 olduğundan, pek de azımsanmayacağı aşikar.

Hinduizm'in belli bir kurucusu yoktur, her ne kadar 19.yy nin ortalarında kabul görüp yaygınlaşmış olsa da başlangıcı belli değildir ve M.Ö. Vedaların yazıya geçirilmesinden çoook daha uzun zaman önce mevcuttu (M.Ö. 3000). Bunun kanıtı ise MÖ 3000 yıllarında İndus uygarlığından Şiva kalıntıları bulunmuştur ve İndus uygarlığı Hinduizm'e inanıyorlardı.

Hinduizme inanlara Hindu denir ve dinlerini tıpkı Müslümanlar ve Hristiyanlar gibi yaşam tarzı olarak belirlerler (Avrupalı Hristiyan ülkeleri hariç tutmak gerek, onlar artık daha çok ateist takılıyor, papa bile yaptığı açıklamada artık dinlere inanmadıklarını, kiliseye daha çok hobi olarak, bir arada toplanıp birleşebilmek için geldiklerini itiraf etmişti). Bu dine inananlara rehberlik eden kutsal yazıtlarının adı "Kutsal Vedalar" dır. TDK yumuşak "a" yı kaldırıp üstün başarı kaydettiği için bunu kazayla Vedaa (ayrılık) gibi okumuş olabilirsiniz, değil efendim, kısa ve kesik bir -a- (Tdk'ya çatmadan edemedim üzgünüm) Diğer büyük dinlerin aksine, onlardan farklı olarak Hinduizm çok Tanrılı bir dindir.

Bildiğiniz gibi Hindistan'da Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Budist, Jain olanlar var, işte eskiden bu dinlerden hiçbirinden olmayanlar vardı, hiçbirine inanmayanlar. İşte bunlar zamanla bir araya gelerek gruplaştılar ve Hinduizm hızla gelişerek İngilizce konuşulan ülkelerde bu kavram duyulmaya başlandı ve bunun hızla yayıldığı dönem 19.yüzyılın ilk yarılarıydı. Hindu köktenci hareketinin gelişimi ile kabul gördü ve bir ideoloji olarak toplumda yer aldı.

Hinduizm, tıpkı diğer dinler, özellikle de İbrahimi olanlar gibi mistik bir dindir. Hinduizm dininde kişi içindeki gerçeği tecrübe eder, sonunda da Tanrı ile insanın bir olduğu şuura ulaşmayı amaçlar.

İBRAHİM PEYGAMBERİN KARISINI FİRAVUNA SUNMASI

Yazan: A.Kara


İBRAHİM PEYGAMBERİN KARISINI FİRAVUNA SUNMASI


Bilindiği gibi, dinlerin temelinde mitoloji ve kendilerinden önceki inanışlar yatar. Bunun en basit örneklerinden biri de bu olaydır. Çünkü İbrahim'in karısı Sara'yı Firavuna sunması olayı, hem en eski bilinen uygarlık olan Sümerlerde, hem Hristiyan kaynaklarında, hem de bazı İslam kaynaklarında geçer. Yani her zamanki gibi, öncekinden alıp uyarlama durumu söz konusu olmuştur.

Muazzez İlmiye Çığ'ı hepimiz biliyoruz, ya da kadın programları izlemeyenlerinizden çoğu biliyordur diyeyim. Kendisi Türkiye'deki en değerli ve başarılı Sümerologlarından biridir, hatta farklı dillerdeki birçok yazıyı okuyabilen bu ülkedeki sayılı insanlardandır. Kendisi bu olayı yazdığı kitabında uzunca, detaylıca anlatmış.

İbrahim ile ailesi Muazzez Hanımın her zaman ilgi konusu olduğundan bu konunun üzerine düşüyor ve iyice araştırmaya koyuluyor. Yaptığı araştırma ve arkeoloji çalışmaları ve eski kitabeleri incelediğinde onu gerçekten şaşırtan bir hikaye ile karşılaşıyor. Özet geçmek gerekirse olay şu:

Tevrat araştırmacıları aslında bu hikayeden haberdar ve oldukça rahatsızlar, yüzyıllardır araştırıyorlar, çünkü bilindiği gibi İbrahim tüm ilahi dinler için önemli bir peygamber, hatta İbrahimi dinler diye geçiyorlar. Fakat dinlere ismini veren ve peygamber dedikleri bu zatın karısını firavuna sunmasını öncelikle Tevrat araştırmacıları, sonrasında ise bu olayı duyan kimse hazmedemiyor.

Bir peygamberin yalan söylemesi komik ve yanlış değil midir? Üstelik bir kerede değil. 2 kere karısı Sara için Firavuna "benim kardeşim" diyor, üstelik bunun en büyük sebebi de can korkusu. Yani İbrahim, önce can sonra canan lafını uygulayarak canı için karısı Sara'yı kardeşi olarak tanıtıyor ve Firavuna 2 kez yalan söylüyor, bu da yetmezmiş gibi hatalı olan kendisi olmasına rağmen, bu olayın sonunda Firavun cezalandırılıyor; ki bu da akla "Bu ne biçim adalet yahu" sorusunu getiriyor.

Tevrattaki bu hikayenin Sümerlere dayandığını fark eden Muazzez Hanım çok şaşırıyor ve iyice araştırmaya koyulup konuyu gün yüzüne çıkarıyor. Kumran Kitabeleri incelenince fark ediliyor ki Sümerlerdeki kutsal evlenme efsanesinden motif ve alıntılar var. İsrailli yazarlar Babil'lerin elinden kurtulup yurtlarına dönerken (Babil'ler, saldırı düzenleyerek Sümerlerin uygarlığına son vermiştir), daha önce tutsak oldukları yerin kültüründen, Sümerlerin bu efsanesini de beraberinde getirerek, akıllarında kalan kısımlarıyla yeni efsaneler üretmişler. Aynı şekilde İslam yazarları da bu efsaneden kendilerine hadisler üretmişler.

İbrahim için uydurulan bu serüven, bu öykü benzer şekilde İslam hadislerinde, Kumran kitabelerinde ve Tekvin (Baba) de geçiyor.

Tekvin Bab'da geçen olay:

Ve memlekette kıtlık oldu, ve Abraham orada misafir olmak üzere Mısır'a gitti. Çünkü memlekette kıtlık ağırdı ve vakii oldu ki Mısır'a girmesi yaklaştığı zaman karısı Sara'ya dedi "İşte, biliyorum ki sen görüşünü güzel bir kadınsın ve olur ki Mısır'lılar seni görünce bu onun karısıdır derler ve beni öldürürler fakat seni sağ bırakırlar. Senin yüzünden bana iyi davranılsın ve senin sebebinle canım yaşasın diye onun kız kardeşiyim de. Ve vakii oldu ki Abraham Mısır'a girdiği zaman Mısır'lılar kadının çok güzel olduğunu gördüler ve Firavunun emirleri onu gördüler.
Buradan sonra olay şöyle devam ediyor, Sara'yı gören Mısır'lılar gidip Firavuna kadını methediyorlar. Böylece kadın Firavunun sarayına alınıyor. Bu sayede İbrahim'e karşı iyi davranılıyor, daha doğrusu İbrahim, karısı olduğunu söylediğinde canından olacağını sandığı için böyle düşünüyor. Sonrasında İbrahim'in koyun, sığır, köle, dişi eşekleri, cariyeleri ve develeri oluyor.

Tekvin Bab'da yazan şekliyle devam:
Ve Rab, Abraham'ın karısı Sara'dan dolayı Firavunu ve onun saraylarını büyük vuruşlarla vurdu, ve Firavun Abraham'ı çağırıp dedi "Bana bu yaptığın nedir? Bu senin karın olduğunu niçin bana bildirmedin? Niçin bu benim kız kardeşimdir dedin? Ben de onu karı olarak aldım. Ve şimdi işte karın al ve git. Ve onların hakkında Firavun adamlarına emretti ve onu ve karısını ve kendisine ait olan her şeyi gönderdiler.

İbrahim peygamberin karısını firavuna sunuşu, ibrahimin karısı sarayı, İbrahim peygamber yalan, Firavunun İbrahimin karısı ile, din, islamiyet, yahudilik, İbrahim ve Sara, hristiyanlık,

İslam hadislerinde bu olay şöyle geçiyor, Ebu Hureyre, Muhammet'ten alarak aktarıyor.
Aktarılan ise şu:

İbrahim Sara ile sefer etmiş ve orada bir melik hükümdarmış. Bu zalime yeni biri çok güzel bir kadınla şehrimize katıldı diye haber gidiyor. Bunu duyan melik, şehrine giren İbrahim'e haber gönderiyor ve diyor ki "Ya İbrahim, yanındaki kadın neydi?" Bunun sonucunda İbrahim "Hemşirem" diyor. Sonra İbrahim dönüp Sara'nın yanına gidiyor ve "sözümü tekzip etme, ben bunlara senin için kız kardeşimdir dedim, Allah'a yemin ederim ki yeryüzünde benden senden başka iman eden hiç kimse yoktur" diyor. Hazreti Halil Sara'yı Melik'e gönderiyor ve Melik Sara'yı kıyam ediyor. Sara'da abdest alıp namaza duruyor ve "Ya Rab, ben sana ve peygamberlerine iman ettim ise, ben kadınlığımı zevcimden başkasına ebedi muhafaza eyledimse, benim üzerime şu kafiri musallat etme" diye dua ediyor. O an Melik'in boğazı tıkanıyor ve nefes almayıp tepinip yere vurmaya başlıyor, bunun sonrasında Melik hemen saraydaki kurenasına "siz bana muhakkak bir şeytan göndermişsiniz. Bu kadını İbrahim'e geri verin. Hacer'i de Sara'ya veriniz dedi. Sonrasında Sara İbrahim'in yanına döndü ve ona "Anladın mı zevcim? Allah kafiri cezalandırdı ve bir cariyeyi de bize hizmetçi verdi" diyor.

Bu konu Buhari'de şöyle geçer:
Rivayete göre Hz. İbrâhim eşi Sâre ile birlikte yolculuk sonunda bir şehre varmış, güzel bir kadının şehre geldiği haberi krala bildirilince İbrâhim’den yanındaki kadının kim olduğu sorulmuş, o da kardeşi olduğunu söylemiş ve Sâre’ye de kendisini yalancı çıkarmamasını tembih etmiştir. Kral bunun üzerine Sâre’yi saraya aldırmış ve ona sahip olmak istemiş, Sâre ise hemen abdest alıp namaza durmuş ve namazın bitiminde, “Yâ rab! Sana ve peygamberine imanım, bu güne kadar namusumu eşimden başkasına karşı muhafaza etmem hürmetine bana şu kâfiri musallat etme!” diye dua eder. Bu yakarış üzerine kralın derhal nefesi sıkışır, horuldamaya başlar, hatta nefessizlikten boğulacak hale gelir. Bunun üzerine Sâre, “Allahım! Eğer bu adam ölürse onu bu kadın öldürdü denilir” diye endişelenir. Bir süre sonra kral normal hale döner ve tekrar Sâre’ye yönelir. Her teşebbüsünde aynı hal başına gelince kral, “Siz bana muhakkak bir şeytan göndermişsiniz. Bu kadını İbrâhim’e geri gönderin ve Hâcer’i de Sâre’ye verin” der.

İbrahim peygamberin karısını firavuna sunuşu, ibrahimin karısı sarayı, İbrahim peygamber yalan, Firavunun İbrahimin karısı ile, din, islamiyet, yahudilik, İbrahim ve Sara, hristiyanlık,

Sara bu sefer de Kral ve Horkanos ile;
İsa'dan önce veya sonra 50 yıllarına ait Ölü Deniz yakınında Kumran mağaralarında bulunan yazma eserden Sara'nın hikayesi:

"Onun yüzüne bakınca o ne kadar güzel, saçları ne ince, gözleri ne kadar güzel, burnu ne hoş, bütün ışıltılar onun yüzünde, göğsü nasıl güzel (azgın herif), beyazlığı ne sevimli, kollarının görünüşü ne biçimli, elleri ne kadar uygun (neye?), avuçları ne hoş, parmakları uzun ve ince, bacakları ne güzel, kalçaları kusursuz, kızların ve gelinlerin hiç biri onun kadar güzel değil, hepsinin üstünde çok akıllı bir kadın" diyor ve kral ile iki arkadaşı Horkanos'un bu sözlerini duyuyor. Üçü de tek adam gibi konuşuyorlardı, kral onu çok görmek istedi, onu getirmeleri için adam gönderdi. onun güzelliğine hayran kaldı ve onu karılığa aldı ve beni öldürmek istedi. Sara krala "O benim erkek kardeşimdir" dedi. "Ben Abraham'ı kurtarmadım, onu öldürtmedim" Abraham "bu benim için iyi" dedi. Ve ben Abraham, Sara'nın benden zorla alındığı gece üzüntüyle ağlarken kardeşinin oğlu Lut'da benimle ağladı. Önce büyük bir üzüntüyle gözlerimden yaşlar akarak dua ettim."Bütün dünyanın efendisi sen, en yüce Tanrı, bütün kralların ve beylerin efendisi, onları yargılayan sen, kutsal! dinle şimdi. Mısır Firavunu Zoan benim karımı elimden aldığı için senin önünde ağlıyorum, onu benim için yargıla, güçlü elini onun ve evindekilerin üzerine indir ve bu gece karımla beraber olmasın. İnsanlar senin yeryüzü krallarının efendisi olduğunu bilsinler ve ben ağlıyorum, acı içindeyim". Duaları işiten Tanrı, O gece Firavunun evine bulaşıcı bir hastalık taşıyan rüzgar gönderiyor. Rüzgar öyle güçlü ki Kralı ve tüm evini yakalıyor. Sonrasında kral 2 yıl boyunca kadının yanına yaklaşamıyor. O sürede bu hastalık git gide güçleniyor ve daha acıklı, sert bir hal alıyor. Mısır'ın bütün doktor, sihirbaz ve bilginlerini çağırıyor fakat hiçbirisi iyileştiremiyor. Rüzgar onları da vuruyor ve kaçırıyor.
Yazıt devam ediyor;

Sonra Horkanos bana geldi ve kral için dua etmem, elimi onun üzerine koyarak yaşatmam için bana yalvardı. Lut ona dedi ki "Abraham benim amcamdır, karısı Sara kralla olduğundan kral için dua edemez, git krala karısını kocasına geri göndermesini söyle. O zaman dua edecek ve kral da yaşayacak." Bunu duyan Horkanos krala giderek "Kralım, beyimin başına gelen bütün bu felaket Abraham'ın karısı Sara'nın yüzünden, Sara'yı kocası Abraham'a geri ver. Bütün bu bela başından gidecek ve sen yaşayacaksın. Kral bana "Sara'nın uğruna bana neler yaptın, sen bana onun için kız kardeşim dedin, o yüzden ben onu karım olarak aldım, karını al, Mısır ülkesinden çıkıp git ve şimdi benim için dua etki evimden ve benden bu felaket uzaklaşsın."
Bunun üzerine Abraham dua etmeye başlıyor, elini başına koyuyor ve dua edince bela onun üzerinden ayrılıyor, fena rüzgar da geri çekiliyor ve o yaşamaya devam ediyor.
Yazıttan devam ediyorum;
Ve kral bana bunun bozulmayacağına yemin ettirdi, kral bana ince keten elbiseleri ve Hacer'i verdi (bonus hediye) ve beni götürecek insanları da belirledi. Ve ben bol sığırlar, gümüş ve altınla zengin oldum ve Mısır'dan ayrıldım. Kardeşimin oğlu Lut da benimleydi. Lut'un da büyük malları vardı ve oradan birde karı aldı.
Devamında Abraham, bu metinde Sara için neden kardeşi dediğini şu şekilde açıklıyor:
Biz ülkemizden geçtik, Mısır'a girdik, Ben Abraham Mısır'a girdiğimiz gece bir rüya gördüm, rüyamda birer sedir ve hurma ağacı vardı. Adamlar geldi, sedir ağacını kesip kökünü çıkardılar, fakat hurma ağacını bıraktılar. Hurma ağacı ağlayarak dedi ki "Sedir'i kesmeyin". Hurma ağacının hatırına sedir ağacı kurtarıldı. O gece uykudan uyanınca Sara'ya "karım ben bir rüya gördüm ve rüyadan çok korktum" dedim. Ve o bana "rüyanı söyle, bileyim" dedi.
Sonrasında eşine gördüğü rüyayı anlatmaya başlıyor, Sara ona rüyanın anlamı olarak "seni öldürmek için arayacaklar, beni bırakacaklar" diyor.
Metinde bozuk olan kısımlardan sonra yazı şöyle devam ediyor:
Sara, o benim kardeşim diyeyim, ben senin için yaşayacağım, ruhum seni kurtaracak. Ve Sara önce benim söylediklerim için ağladı...

Kaynak: Muazzez İlmiye Çığ
"İbrahim peygamber Sümer belgelerine ve arkeolojik buluntulara göre" yayını
Buharî, Enbiya 8; Müslim, Fezail 154
Buhârî, “Büyûʿ”, 100; “Hibe”, 26, 28

BUDİZM NEDİR?

Yazan: A.Kara


BUDİZM NEDİR?

Budizm, kurucusu kabul edilen "Buda" diğer adıyla Siddhartha'nın oluşturduğu bir dindir ve dünya üzerinde bu dine inanan yaklaşık 500.000.000 insan vardır. Çıkış yeri her ne kadar Hindistan olsa da zamanla Doğu ve Güneydoğu Asya bölgelerindeki ülkelere yayılmıştır (Japonya,Çin,Nepal,Kore,Sri Lanka, Tibet vb.)

Budizm bazılarına göre din, bazılarına göre ise bir felsefi akım olarak görülse de temelinde din olduğu aşikardır, çünkü dini ritüelleri bulunan bir uygulama felsefe değil temelinde "DİN" olmuş olur. Fakat Budizm bir dine göre içinde felsefeye ve felsefi düşünceye fazlasıyla yer vermektedir.
Budizm inananlara hayattaki tüm acı ve ızdırapların, tatminsizliklerin sebebini açıklamak ve bunların üstesinden gelmeyi öğretmek, bir nevi ruhsal yönden yardımcı olmaktır.

Felsefi bir akım gibi başladığından öğretileri daha çok içe bakış yöntemlerini, yani meditasyon vb. uygulamalar, karma inancı (neden-sonuç, eylemin karşılık bulması), yeniden hayata gelme döngüsüdür (reenkarnasyon).

Budizm dininin kurucusu Siddhartha hayatını bir sarayda geçirmiştir ve bu sayede dünyadaki tüm sorunlardan uzak kalıp içe kapanıp odaklanma şansı bulmuştur. Babası kendisinden sonraki kralın Siddhartha olmasını istemiş, aynı zamanda sarayda dış dünyadaki sorunlardan uzak yaşayan oğlunun sokaklara inmesini, ölüm, yaşlılık, hastalık vb. şeyleri görmesini istememiştir. 29-30 yaşlarında hayatı, zenginliği, fakirliği, hastalığı, ölümü, acılardaki anlamsızlığın farkına varan Buddha, babasına hayatını insanlığa, insanlığı acıdan kurtarmaya adayacağını söyleyerek saraydan ayrılmak için hazırlıklara başlamıştır. (Babası aşırı koruyucu biri olmalı ki Siddhartha'nın gerçek hayatı görmesini istemiyor, bir diğer ihtimal ise oğlunun mahalle tabiri ile biraz: çıtkırıldım, yani fazla naif biri olması olabilir. Bilemedim genelde Buddha'yı pembiş yanaklı ve tuhaf bir şekilde resmediyorlar :))

Sarayından dışarı çıkmayan Siddhartha Buda bir gün acılardan kurtuluş yolunu aramak için yola koyulmuş ve tek oğlu Rahula ve eşi Yasodhara'yı da bu yolculukta yanına almıştır. (Bu bilgileri okuduğumda iç sesim şunu dedi: Halkın içinde yaşasan daha iyi olabilirdi, böylece acılardan kurtulmanın bir çözümü olmadığını erken fark ederdin, acı hayatın gerçeği yahu, istesek de istemesek de bankaların bize itelediği hesap işletim parası gibi birşey "ACI")

Altı yıl boyunca Ganj'da dolaşan buda, bu gezisi sonrası Meditasyon tekniklerine odaklanmayı tercih etmiş ve buna "Orta Yol" demiştir. Bunun sebebi ise; 6 yıllık arayışı boyunca her dinden eğitmenle görüşüp bilgi almasına rağmen bu dinlerin hiçbirini mantıklı bulamamış, dinlerin amacının kendisininki ile örtüşmediğini düşünmüş olmasıdır. Bunun en temel sebeplerinden biri ise dinlerdeki "Aşırıcılık" tır. Böylece diğer dinlerden bilgi edinme ve acılardan kurtuluşu bulma yolundaki umudunu kesen Siddhartha, kendini tamamen derin düşünme tekniklerine yöneltmiştir.

Ölümünden sonra ise öğrencileri "Sangha Topluluğu"nu kurmuş ve Siddhartha'nın hayat hikayesini derleyip kayıt altına almışlar, ayrıca toplanan 6 Budist, konsey düzenlemiş ve bu sayede onun öğretilerinin yayılmasına, farklı düşüncelerin oluşmasına katkı sağlamışlardır. Bu akımın ABD ve Avrupa'ya gelmesi, okullara ve mezheplere ayrılması ise 20.yüzyıl da başlamıştır.

2500 yıllık geçmişse sahip olan bu din farklı farklı okulları ve sistemleri doğurarak değişik düşünceleri de oluşturmuştur. Bu oluşumlar sonrası, günümüzde kabul gören 4 akım vardır. Bunlar: Güney Budizmi, Doğu Budizmi, Kuzey Budizmi ve Batı ülkeleridir. Batı ülkelerindeki akım diğerlerinden farklı olarak dini yanından ziyade felsefi ve psikolojik yönleri ile kabul görmüştür. Buna bağlı olarak Batı Budizm'inde meditasyon her zaman daha da öne çıkmaktadır (Örneğin ABD kanallarında veya filmlerinde Budizm konu edilirken daha çok meditasyona yer verilmektedir. Hoş daha çok makara kukara, komedi filmlere konu oluyor ya neyse :))