HABERLER
Dini Haber

ARES

12 Olimpos tanrısından biri olan Ares savaş tanrısıdır. Zeus ve Hera'nın oğludur. Edebiyatta Ares, savaşın şiddetini, fiziksel ve vahşi yönünü temsil ediyor. Bu yönüyle zekânın tanrıçası olan, askeri stratejilerde uzman bir generali temsil eden Athena ile zıtlık oluşturuyor.

Ares savaşta başarı için gerekli olan fiziksel saldırganlığı somutlaştırmasına rağmen, Yunanlılar ona karşı kararsızdı çünkü savaşta doyumsuz olan tehlikeli, ezici bir güçtü.

Ares, Hephaestus ile evli olan Afrodit'in sevgilisi olarak bilinir ve Ares, edebiyatta sınırlı bir rol oynasa da, mitlerde ortaya çıktığı zaman, genellikle aşağılanma ile karşı karşıyadır. Örneğin, Ares ve Afrodit'in ünlü bir hikayesinde, Afrodit'in kocası Hephaestus'un yaptığı akıllı bir cihaz ile yatakta çıplak bir şekilde onları tuzağa düşürülürler ve tanrılar tarafından alay konusu olurlar.

Ares'in Sembolleri:
Mızrak, kask, köpek, savaş arabası, domuz, akbaba ve yanan meşale.

Madde madde Ares:
  • Ares en çok savaş tanrısı olarak adlandırılırdı; savaşın hoş olmayan yönlerini temsil etti.
  • Her ikisi de ondan nefret eden Zeus ve Hera'nın oğluydu (Homer'e göre).
  • Ares, savaşla olan bağlantısına rağmen çoğu kez kinci bir korkak olarak nitelendirildi.
  • Bazı kaynaklara göre Ares, Afrodit’in sevgilisi olarak tanımlandı ve kocası Hephaestus tarafından hor görüldü. Aralarındaki ilişki, Olimposlular arasında bir sır değildi.
  • Ares erkekler ve diğer ölümsüzler arasında asla çok popüler değildi. Sonuç olarak, Yunanistan'daki ibadeti önemli veya yaygın değildi.
  • Yunanistan'ın kuzeydoğusunda kızgın bir halkın yaşadığı Trakya'dan geldi.
  • Kuşu akbaba idi.
  • Amazonlar, savaşçı kadınlar onun kızlarıydı. Anneleri Harmony adında barışsever bir su perisiydi.
  • Otus ve Ephialtes adındaki ikiz devler, Ares'i bir pirinç zinciriyle bağlayarak bir ay yılı boyunca tutukladılar; Sonunda Hermes tarafından kurtarıldı.
  • Ares Truva Savaşı'nda hep Afrodit'in tarafını tuttu. Bir Yunan savaşçısı onu Athena'nın rehberliğinde bir mızrakla delene kadar Hector (bir Truva atı) için savaştı. Daha sonra, Zeus’a Athena’nın şiddeti hakkında şikayette bulunmak için savaş alanından ayrıldı.
  • Harmonia, Uyum Tanrıçası, Ares ve Afrodit'in kızıydı.
  • Ayrıca Eros (daha çok Cupid olarak da bilinir) Ares ve Afrodit'in çocuğuydu.
  • Ares'in oğlu Tereus'a babasının miğde bulandıran mutlak niteliklerinden miras kaldığı biliniyordu.
  • Ares, Herkül'ün düşmanlarının en az üçünün biyolojik babasıydı: Cycnus, Lycaon ve Diomedes.
  • Ares'in anlaşmazlık Tanrıçası olan Eris adında bir kız kardeşi vardı.
  • Bir başka kız kardeşi olan Hebe, gençlik Tanrıçasıydı.
  • Ares mitoloji öykülerine nadiren girerdi ve öykülerde genellikle aşağılanırdı.
  • Ares iki başka savaş tanrısı ile ilişkiliydi: Enyalius ve Enyo.
  • Ares'in, çok sayıda Yunan tanrısının hemen hemen hepsinin karakteristik özelliği olan çok sayıda çocuğu vardı. Daha ölümlü çocukları tanrısal çocuklardan daha iyi kavramıştı.
  • Ares sanatta genellikle bir mızrak ve bir kask takar şekilde tasvir edilmişti.
  • Ares'in Roma mitolojisindeki adı Mars'dır.
Yazan: Anu

MELEKLERİN İNSANIN YARATILIŞINA İTİRAZI VE TALMUD'DAKİ KÖKENİ

Meleklerin insanın yaratılışına itirazı, Tanrı insanı yaratmak isteyince melekler, Bakara 30, Meleklerin isyanı, TaNah Mezmurlar 8:4, sizden gelenler, din, islamiyet, HC,
Bakara 30: "Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım." demişti. (Melekler): "A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz." dediler. (Rabb'in): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi."

Aşağıdaki fotoğraflarda Talmud Sanhedrin 38b'de Tanrı insanoğlunu yaratmaya karar verdiğinde ilk ve ikinci melek grubunun insanların yapacağını öğrendikten sonra ( doğasını, kötü doğasını) insanın yaratılışına itiraz edip Tanrı tarafından yok edildiğini 3.grubun ise buna itiraz etmeyerek boğun eğdiğini görüyorsunuz.

Meleklerin insanın yaratılışına itirazı, Tanrı insanı yaratmak isteyince melekler, Bakara 30, Meleklerin isyanı, TaNah Mezmurlar 8:4, sizden gelenler, din, islamiyet, HC,

Ayrıca Talmud bu itirazı Mezmurlar 8:4'le temellendiriyor onu meleklerin ağzına yerleştiriyor.

TaNaH Mezmurlar 8:4
 Soruyorum kendi kendime: 
“İnsan ne ki, onu anasın, 
Ya da insanoğlu ne ki, ona ilgi gösteresin.

Özetle Kur'an Yahudi-Hristiyan geleneğinin doğal bir uzantısıdır  (ağırlıklı Hristiyan temellidir) bunu bu örnekte bir kez daha görüyoruz ona karşıt veya ters değildir. Onun Geç Antik Çag' a ait vaazsal-ders verici yeni ve şiirsel  bir yorumudur.

SİZDEN GELENLER | Yazan: A-gnostik

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

AHRUF-İ SEB'A MESELESİ VE KUR'AN METİNLERİ ÜZERİNE

Yazan: Gregoire de Fronsac
Ahruf-i Seb'a, Ahruf-i Seb'a meselesi, Cebrailin kullandığı dil, din, GF, islamiyet, Kur'an ihtilafları, Kur'an katipleri, Kur'an nasıl yazıya geçirildi?, Kur'an'ın derlenişi, Zeyd bin Sabit,

AHRUF-İ SEB'A MESELESİ VE KUR'AN METİNLERİ ÜZERİNE


Bu yazıyı hazırlarken , erken islam tarihini anlatan eserlerin, inanmamakla birlikte,  doğru olduğunu varsayarak konuyu ele aldığımı baştan belirtmeliyim.

Ahrûf-i Seb'a meselesi ve kıraat sorunu İslamiyet'in ilk dönemlerinde ve Kur'anın derleme sürecinde ciddi sorunlara yol açmıştır. Bu konu hakkında kesin bir görüş birliği sağlanamamıştır. Kimi âlimler bunun 7 lehçe olduğunu iddia ederken , kimi âlimler ise bunu kabul etmezler.
[Buhârî, Fadâilü'l-Kur'an, 27, Tevhid, 53, Bed'ül-Halk, 6, Mürteddin, 9, Husumat, 4; Müslim, Misâfirîn, 270; Ebu Davud, Vitr, 22; Tirmîzî, Kur'an, 9; Nesâi, İftitah, 37; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, V, 16,41, 114, 124, 127, 128, 132]

Bazı rivayetlere göre Cibril Kur'anı tek harf üzerine indirmiş ancak Muhammed'in ricası üzerine 7 harfe çıkarmıştır:
"Cebrâil bir harf üzere bana okuttu. Ona müracaat ettim ve tekrar tekrar mürâcaatımı yeniledim, nihayet yedi harfe ulaştı."
[Buhârî, Fedâilu'l Kur'an, V; Müslim, Müsafrin, 272; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 264, 299, 313]

Bir başka iddia ise, sahabeden olmayan müminlerin Kur'anı öğrendikten sonra kendi kabilelerinde ki lehçelere göre okumaları , öğretmeleri ve o dönem noktasız , herekesiz olan Arapçaya lehçe farkı da eklenince, farklı okuma ve anlamalara açık hale gelmesiyle muhtelif kıraatlerin ortaya çıktığı yönündedir.

İslam kaynaklarına baktığımızda Kur'anın nasıl derlendiği açıkça anlatılır. İlkin Ebubekir döneminde Zeyd bin Sabit'in başkanlığının yaptığı bir kurul toplanır ve bu kurul tahta , taş , deri vb materyallere yazılı Kur'an ayetlerini toplayarak bir yıl içinde yazıya geçirirler. Bu kurulun başkanı Yesribli Yahudi genci Zeyd henüz 21 yaşındadır.

Bir süre sonra bazı kişilerin Kur'anı değişik şekilde okumaları karışıklığa sebep olunca ilk derleme çalışmasından 17 yıl sonra, Osman döneminde yine Zeyd başkanlığında ikinci kurul toplanır ve yeniden bir derleme, düzenleme çalışması yapılır.

Bizim Kur'an'dan anladığımız şey , onun Muhammed'in dili ile indirildiği yönündedir. Muhammed'de Kureyşli olduğuna göre haliyle Kureyş dilinde indirilmiş olması gerekir.
Hatta bazı kaynaklara göre Osman'ın "herhangi bir ayet hakkında ihtilafa düşerseniz onu Kureyş dilinde yazın , çünkü Kur'an onların diliyle inmiştir" dediği aktarılır.
[İbn Ebî Dâvûd, age., s. 19. Bk. Suyûtî, age., I, 61. Taberî, Muhammed b. Cerîr, Tefsirü’t-Taberî, Câmiu’lBeyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, Matbea’tu’l-Bâbî’l-Halebî, Kahire 1954, I, 21-25]
Bu aşamada bazı sorular çıkıyor karşımıza ; Kur'an ilk başta hangi dilde derlenmiş ki , ümmet ihtilafa düşüyor ?


Sonra ikinci derleme çalışmasında ihtilafa sebep olan farklılıkların , Kureyş lehçesinde yazılarak ortadan kaldırıldığı ifade edilir . Oysa bunun ilk derleme çalışmasında zaten yapılmış olması gerekir . Bakın burada bir tutarsızlık ortaya çıkıyor . Kaldı ki Kur'an ayetlerinde onun hangi dilde indirildiği açıkça yazılıdır.

Bunların yanında göz ardı edilen bir sorun daha var aslında , Kur'an ayetleri halihazırda katipler tarafından yazılmış olduğu halde bunları tekrar derlemenin amacı nedir ?
İnsanlar Kur'anı farklı okuyorsa bu Kur'an dan değil başka sebeplerden kaynaklı olmalı.
O dönem Arapça henüz emekleme dönemindedir , ancak basit cümleler yazılabilmektedir. Noktasız , herekesiz şuan ki Arapçayla alakası olmayan son derece ilkel bir yazı dili yani.
Günümüzde dahi gelişmiş bir dilin içinde bile farklı lehçeleri yazmak bir hayli zordur. Örneğin Anadolu'da var olan bir lehceyi konuşursunuz ama birebir yazıya dökemezsiniz. 7. yy Arap yarımadasında  ve çok basit düzeyde bir yazı dili ile Arapça'nın lehçelerini yazıya dökmek ise imkansız bir olaydır.

Ayrıca İslami kaynaklara göre Kur'an ayetleri geldikçe, vahiy olayından hemen sonra Muhammed tarafından katiplere yazdırılmış yada ezberletilmiştir.
Mekke dönemi sözlü , Medine dönemi yazıya geçirildiği dönem olarak kabul edilir. Hatta 40 kadar vahy katibi olduğu aktarılır ve bunların yaklaşık 10 tanesinin adı sıklıkla söylenir fakat hiç biri Kureyşli değildir.

Kur'anın derleme çalışmalarına iki kez başkanlık yapan Zeyd bin Sabit'in Kureyşli olmadığını Yahudi kökenli olduğunu söylemiştim ve onun hakkında ki bilgiler bununla sınırlı değil elbette.
Mesela Kenz'ül Ummal'a göre , Muhammed Medine'ye hicret ettiği zaman Zeyd bin Sabit 11 yaşındadır [Kenz’ül Ummal. Hadis No: 37055] ve Muhammed'i karşılayanlar arasında o da vardır.

Muhammed'i karşılayanlar "Bu çocuk sana gelen surelerden 17 tanesini bilir" derler ve Zeyd surelerden bir kısmını Muhammed'e okur. Muhammed bunu görünce çok şaşırır. [Kenz’ül Ummal, Hadis No: 37056; el-İsâbe, 1: 561]
Henüz yaygınlaşmamış, 150 civarında inanırı olan bir dinin kutsal metinlerinin ezberleyen 11 yaşında Yahudi kökenli bir çocuk !

Bu çok tuhaf ve şaibeli bir durum. Bu çocuk aslında Tevratın bazı bölümlerini ezberlemiş olmasın !
Bu konuları neredeyse tüm İslam kaynaklarında bulabilirsiniz.
Bunun doğru olduğunu kabul edersek bugün 1.5 milyar Müslüman ilk derleme başkanlığını 21 , ikinci başkanlığını 38 yaşında yapan Yahudi kökenli Zeyd bin Sabit'in derlediği ve yazıya döktüğü Kur'ana inanıyor.
İşte burada bir savunma yapılmaya başlanıyor ; Kur'anın ezberlemiş olduğu , anlamının değiştirilmesinin imkansız olduğu , bir hata söz konusu olsaydı Müslümanların itiraz edeceği yönünde bir savunma bu.

Oysa durumun böyle olmadığı, farklı lehçelerde mana birliğinin sağlanamadığı  kayıtlara geçmiş binlerce olaydan bellidir.
Bugün bile bu konuda anlam birliği sağlanamamışken, bin yılı aşkın bir süre önce yazılı bir alfabesi bile olmayan bir dilde anlam birliği sağlanabilir mi ?

Kur'an da anlamı bilinmeyen , dönemin sözlü dilinde karşılığı olmayan yüzlerce kelime vardır . Oysa Kur'an kendisinden apaçık ve saf Arapça olarak bahseder ve ne hikmetse saf Arapça olan bu kitabı anlamak üzerine onlarca ilim dalı icat edilmiştir. Aslında mezhepler de ayetlerin farklı yorumlanmasından başka bir şey değildir.

Kime sorsanız , Kur'anın indiği dönemden itibaren ezberlendiği, hiç değişmediği argümanını ileri sürerler. Peki madem değişmedi de onca ilim dalı neden var, bunların tamamı Kur'anı anlama ve yorumlama üzerine değil mi ?

Bin yıldır İslam üzerine yazanlar herekelerin , Kur'anın anlamını değiştirmediği yalanının arkasına saklanırlar ama bu mümkün değildir, yapılan her müdahale ve işlem anlamı değiştirmiştir.
Kur'anın yazımı 70 ila 130 yıl sürdü ve bunlar raviler aracılığı ile parça parça kabilelere dağıtıldı. Üstelik farklı okunuşların çok uzun bir zaman sonra yazıya döküldüğü ve kelimelere her kabilenin kendi meşrebine göre farklı anlamlar kazandırdığı aşikârdır.

Sosyal bilimlerde sözlü aktarımın bir kuşak sonra bozulduğunu biliyoruz ayrıca dönemin şartları da ortada, her kabilenin kendi lehçesi ile okuduğu sözlü bir Kur'an oluşturulmuş ve bunların da sure ve ayet sayıları değişkenlik gösterir  zira Kur'an hiç bir zaman bugünkü anlamda tek bir kitap olmadı.
Kabilelerin ellerinde ki Kur'an metinleri daha kısa metinlerdi ve bu metin aktarımını kendi örflerine göre eklemelerle yaptıklarını anlayabiliyoruz.10. yy başlarında bu eklemelerin tamamı tek bir kitap olmuştur. Asıl derleme o zaman yapılmıştır. Kur'anın bölgede ki her inanca göz kırpmasının sebebi de budur.

İslam kaynakları Kur'anın 23 senede Muhammed'e vahy yoluyla geldiğini , onun ağzından katiplerin farklı materyallere yazdıklarını ve ezberlediklerini iddia ederler . Bu materyaller içinden günümüze ulaşan bir belge yoktur ( kutsal emanetler yalanına değinmek bile istemiyorum) İslam kaynakları bunların yok edildiğini yazar.

Allah'ın sözlerinin yazılı olduğu iddia edilen materyallerin yok edilmesi akla mantığa sığar mı ?
Bu yalanları gizlemenin basit yollarından biridir .
Dil bilimi açısından Kur'anın 600 lü yıllarda yazılmasının mümkün olmadığını ve bu tarihlere ait bir Kur'anın var olmadığını net şekilde biliyoruz.

Kur'anı objektif olarak ele aldığımızda o kadar fazla çelişki , tekrar ve hata görürüz ki bu çok şaşırtıcıdır.

Örneğin bazı ayetler rastgele yazılmış gibi , bazı ayetler alakasız yerlerde , bazı surelerin orta yerinde yarım kalan bir konu , başka bir konuyu anlatan surelerin orta yerinde karşımıza çıkıyor.
Bunları objektif bir zihinle ele alınca derleme , toplama , kolaj bir kitap olduğunu anlayabiliriz.
Ancak bütün olarak baktığımızda ise çok detaylı ve karmaşık bir metin olduğunu görüyoruz. On binlerce kelime mevcut , Arapça olmayan yüzlerce kelime var içinde.
Kısacası 7. yy Arapçası ile değil böyle bir edebi eseri yazmak hayal dahi edilemez..

Her daim umut ve sevgiyle kalın dostlar.