HABERLER
Dini Haber

MEZOPOTAMYA'NIN UGARİT EFSANELERİ

mezopotamya mitolojisi, Ugarit krallığı,Ugarit mitleri,Ugarit efsaneleri,Tanrının krala yardımı,Tanrı ile kral ilişkisi,Semitik inanış, Semitik mitoloji, sümer mitolojisi, mitoloji,
Eski Mezopotamyalılara göre, ışık ve karanlık, yaşam ve ölüm bir bütünün iki yarısıydı. Yaşayan dünyayı yöneten Inanna, cennet tanrıçası iken kız kardeşi Ereshkigal karanlık ve ölülerin kraliçesi idi. Hiçbir kız kardeş birbiri olmadan var olamaz, var oluşlarını birlikte sağlarlardı. Ancak Inanna insanlar tarafından dünyada görülebilirken, Ereshkigal görünmezdi. Mezopotamya sanatçıları Ereshkigal'ı asla doğrudan tasvir etmediler, ancak Ereshkigal'ın gönderdiği canavarların ve iblislerin görüntülerini tasvir ettiler.

Baal, bir dizi Ugarit efsanesinde Baal döngüsü ile belirir. Bu hikayeler Baal'ın iktidara yükselişini ve gücünün artışını, diğer tanrılara meydan okuyuşunu ve yüz yüze geldiği zorlukları anlatıyor. Baal döngüsünün altında yatan bir konu ise eski tanrı El ile genç ve güçlü Baal arasındaki gerginliktir. El yüceliğini sürdürmüş olsa da, Baal tanrıların kralı haline gelmişti. Baal, doğanın tahrip edici gücünü temsil eden, denizlerle ve tufanlarla ilişkili olan Leviathan olarak da bilinen Yam'ı yenmiştir. Baal ayrıca doğurganlığın ve bereketin tanrıçası olan kız kardeşi Anat ile barış yapmak zorunda kaldı ve kanlı bir savaşçı kurbanı gerçekleştirdi. Sonunda, Baal ve Anat yeryüzüne ölüm tanrısı Mot ile yüzleşmek için gittiler. El, Baal ve Mot arasındaki savaşa başkanlık etti. Fakat hiçbir tanrı kazanamadı.

Diğer Ugarit efsaneleri ise efsanevi krallarla ilgilidir. Bu masallar gerçekte bazı tarihsel temelleri olmasına rağmen ayrıntıları kayıptır. Bir efsane oğul hasreti çeken King Keret'in hikayesini anlatır. Gördüğü bir rüyada El, Keret'e komşu bir krallığın prensesini karısı olarak almasını söyler. Anat ve Ashera'yı onurlandıracağına söz veren kral bunu yaptı ve yeni karısı yedi oğul ile bir kız doğurdu. Ancak, Keret hastalandı ve tanrıçalara yapması gereken ibadetlerini ihmal etti. Sadece Baal'a yapılacak özel bir tören ile kral ve kraliyet eski sağlığına yeniden kavuşabilirdi. Bu efsane tanrıların kral aracılığı ile insanlara iyi veya kötü şans gönderdiğini söyleyen Semitik inanışı resmetmektedir.

Yazan: A.Kara

KORE ŞAMANİZMİ RİTÜEL VE UYGULAMALARI

şamanizm, Kore şamanizmi,Kore şamanizmi ritüelleri,Şamanizm ritüel ve uygulamaları,Şamanlık,Kadın şamanlar,Kore ve şamanizm,din,A,Kore inançları
Şamanizm Kore'de tarih öncesi çağlardan günümüze kadar geniş bir alanda uygulandı. Kuzeydoğu Asya ve Arktik kültürlerinden kaynaklanan bir inanç sistemidir ve şamanizm terimi pek çok farklı kültürde daha geniş bir anlam kazanmış olmasına rağmen, eski Kore'de kendi atadığı uygulayıcıların yaşamaya yardımcı olmak için ruh dünyası ile temas ve nüfuz etme sözü verdiği orijinal şeklini korumuştur. Şamanlara, değerlerine inananlar tarafından yetki verildi. Bu yüzden Şamanizm bir din değildir ve hiçbir hiyerarşik rahiplik sistemi, metni veya hiçbir dogması yoktur. Kore'nin kayıtlı tarihinin çoğu için, Budizm resmi devlet diniydi, fakat şamanizm sıradan büyük köylü nüfusu için önemli olmaya devam etti. Eski Kore kültürü üzerindeki etkisi, hayatta kalan sanat, mimari, edebiyat ve müzikte en somut olanıdır.

RİTÜEL VE UYGULAMALAR
Korece “yanlış” ya da “batıl inanç” olarak adlandırılan şamanizmde, yaşamın ötesinde başka bir dünya olduğu ve bu ruh dünyasında insan ilişkilerini etkileyebilecek iyi ve kötü varlıklar olduğu düşünülmektedir. Buna ek olarak, şamanizm, ağaçların, dağların, kayaların ve akarsular gibi doğal özelliklerin kendi ruhlarına sahip olduklarına ve yer, tapınak ve mezarların yerleştirildiği yer olan geomanlık düşüncesine sahip oldukları yerlerde, animizm unsurları ile karıştırıldı. Örneğin, dikkate alınacak ve bu ruhsal konutların ve yaşam kuvvetlerinin konumlarından en iyi şekilde yararlanacak şekilde dikkatle düşünülür. Bir şaman, en azından inananlar için, yalnızca bu ruhlarla iletişim kurmak değil, dünyalarına girmek için de bir yeteneğe sahiptir. Alternatif olarak, bir kut ritüeli içinde, bir ruhaniyet veya belirli bir tanrı şamanın bedenine geçici olarak sahip olabilir veya birlikte yaşayabilir ve bir konuşma yapabilir. Bunu, davul çalma ve zil çalma eşliğinde uzun süreli şarkı söyleme ve dans yoluyla ulaşılan değişmiş bir bilinç veya trans durumunda yapar. Son olarak, şamanlar iyileştirici güçler ve doğurganlık ve uzun ömür gibi vücut üzerinde olumlu etkileri teşvik etme yeteneği ile de ödüllendirilmiştir.

Kadın şamanlar “mudang” olarak bilinirken, erkekler “paksu” ya da “pansu” olarak biliniyordu, çünkü eskiden çok daha fazlası vardı, çünkü büyük bir kısmı kadınların takip etmesine izin verilen dört işten biriydi. Şaman olmak belirli bir tören, öğrenme veya inisiyasyon gerektirmiyordu. Mudang'ın kızları genellikle annelerinin ayak izlerini takip ettiler ve şamanlar oldular. Şamanların yeteneklerini yerine getirebilecekleri ama ihtiyaç duydukları her yerde gerçekleştirilebilecek özel bir yeri veya tapınağı yoktu fakat Dağ Tanrısı'na bağlı dağlık bölgelerdekiler gibi bazı şaman türbeleri de mevcuttu.

Şamanların herhangi bir özel kuruluşla ya da herhangi bir dini sorumlulukla hiçbir bağlantısı yoktu, inananlar onları bunu göze alarak görevlendirdiler. Ancak, birçok insan bu dünya ile ruh alanı arasında bir araç olarak hareket etme yeteneklerine inanmıştı. Bir grup ruh, özellikle de atalarından kalma ruhlardan olan "chosang" insanların baş belası olabilirdi ve her türlü olumsuz olay için suçlanırlardı. Daha sonra bir şaman bu ruhlarla temas kurmak ve huzursuzluklarının sebebini bulmak için kullanıldı, böylece yaşamın işlerinden ayrılmak üzere uğurlanırdı.

"Mudang" ve "paksu" nun Şamanlar için eski Kore halk toplumlarının toplum liderleri arasında yer aldığı düşünülüyordu, hatta belki de tek hükümdar olmuştu. Erken Silla krallarının şartlarından biri "chachaung" ya da şaman olmak idi. Bu olasılık, Silla krallığının 5. ve 6. yüzyıldan kalma kraliyet mezarları olan altın kronların tasarımlarıyla daha da ileri sürülmüştür. Bu kuronlar ağaç benzeri uzantılara, Şamanizm sanatında yaygın olarak bulunan bir motife ve Sibirya kabilelerinden gelenlere benzer. Çağdaş Baekje (Paekche) krallığı, kraliyet kronları için bir tür dallanma gibi süslemeler de üretti. Kore mitolojisi, Koreli ırkın Dangun'un kurucusu olarak şamanist niteliklere veya mirasa sahip olduğu gibi liderlerini tanımlamaktadır ve bazen sanatta Sansin olarak resmedilmiştir.

Yazan & Çeviren: A.Kara

UYANIŞ

GF, din, islamiyet, İslamiyetin aydınlık çağı, İslamiyetin son din olduğunun kanıtları, İslam son din mi?, İslamın karanlık dönemi, İslam ve zenci isyanı, İslam ve Afrika, Uyanış,

UYANIŞ


İslam felsefesi skolastik felsefe üzerine inşaa edilmiş  ve teorisyenliğini de Gazali  yapmıştır, tarihi dikkatli analiz eden herkes bunu bilir ve görebilir. Mesela 13. yüzyılda yaşayan Thomas Aquinas da Gazalî'nin bu skolastik felsefesinden etkilenmiş ve  Katolik kilisesinin teorisyenliğini üstlenmiştir. 1917 yılında bu adamın fikirleri Papalığın resmi görüşleri olarak kabul edilmiştir. Yani bu iki teorisyen yaklaşık bin yıldır skolastik düşünceleriyle insanlığı kararttılar , cehalete ve korkuya boğdular. Avrupa, Rönesans ve Reform hareketleri sayesinde bu karanlıktan kurtuldu.
Müslümanlar İslamın karanlık bir  dönemi olmadığını düşünürler ekseriyetle. Hatta bazı tarihçiler İslam Tarihinde en aydınlık döneminin 9. yy olduğunu iddia ederler. Bu tarihçiler(!) aydınlık dedikleri 9. Yüzyılda inanılmaz  ağır ve zor  koşullarda  bağda bahçede  çalıştırıldıkları için isyan eden 500.000 kölenin öldürüldüğü "Siyahi İsyanı"nı ne hikmetse yazmazlar. Bin yıl önce tartışılıp üstü kapatılan ve Kur'anın Ezeli mi Mahluk mu olduğunu tartışmasını yazmadıkları gibi! Aşırı bilgi eksikliğinden, bilgiye kapalı olduklarından ya da en doğrusu unutturmaya çalıştıkları için olabilir.

İSLAMİYETİN AYDINLIK ÇAĞI GERÇEKTEN YAŞANDI MI ?

Muhyiddin Arabi, İbn Haldun, Battani, İbn Rüşd, El Kındi, Farabi, İbn Sina, Harezmi, Nasreddin Tusi ve bir çok  Müslüman olduğu  düşünülerek müslümanların  övündüğü alimler ve yaşadıkları olayları düşünmek bile bu sorunun cevabını bulmak için yeterli olacaktır. Zira İslamiyetin karanlıktan hiç çıkamadığını biliyoruz.
Müslüman arkadaşlar, Müslüman  diye övündükleri  bu alimlerin fikirlerini ve nasıl bir hayat yaşadıklarını hiç araştırdılar mı acaba?
Bazı Müslüman arkadaşların , karşısında farklı fikirlere sahip insanları görünce , sürekli şerefleri ve  insanlık onurları aleyhinde  söylemler geliştirerek, hakaret, küfür ettiklerini ve  en nihayetinde de öldürmekle tehdit etmeleri , inandıkları ilkelerin ve inanç sisteminin  vahşetini göstermesi açısından ibret verici ögeler taşıyor.
Düşünün bir kez , Ol deyince kainatı yaratan, makro ve mikro evrendeki her şeyi tasarlayan, tüm zamanların, geçmişin ve geleceğin sahibi olduğu iddia edilen Allah'ın, Peygamberi Muhammed'e görev verirken Afrika kıtasını unutmuş olduğu gerçeğini İslam  dünyası neden hiç irdelemez. İlerlemenin hep kuzeye doğru gerçekleştiğinin sebeplerini neden hiç sorgulamaz ?
Kuzeyde yaşayan insanlar aynı Allah'ın gönderdiği kitaplara inanıyor ve yaşıyorlardı. Halbuki kendisine şirk koşulduğu için putlara çok kızan Allah ,  Güneyde, Afrika'da  puta tapan binlerce kabile olmasına  rağmen o insanlarla hiç ilgilenmedi.  İslamiyet o taraflara hiç gitmedi. Put düşmanı Allah oraları unutmuştu sanki. Yaşadığı iddia edilen Peygamber Muhammed ve Halifelerinin gözleri hep kuzeye baktı ve Allah’a inanan insanları hedef seçtiler.
Fethettiği  zengin ülkelerin ganimetleri de Kur’an’da hukuken düzenlenmişti üstelik. Afrika’da  ilkel bir şekilde yaşayan ve puta tapan kabilelerin ellerinde ganimet hiç yoktu oysa. Acaba para ve güç peşinde mi koşuyorlardı? Şuanda da yaptıkları gibi!


Müslümanların inancına göre bu dünya nimetleri haram, bu dünyanın bir değeri yok ve her Müslüman ahiret hayatı için hazırlanmak zorunda. Hal böyle olunca , dünya malının bir değeri yok, dünya malı dünyada kalıyor !
Peki bu durumda  Fey, Ayetnip, Humus, Ganimet ne olabilir ki?
Güneyde puta tapan kabilelerden  bunların hiçbiri elde edilemediği için Allah'ın yolu sadece ganimet merkezli  kuzeye ışık vermiş olsa gerek !

MÜSLÜMANLARIN , İNSANLIĞIN SON DİNİ OLDUĞUNU İDDİA ETTİKLERİ İSLAMİYETİN BELGELERİ NEREDE ? 
3500-4000 yıllık Mısır uygarlıklarının belgeleri bile günümüze ulaşmışken İslamiyetin belgeleri ne hikmetse yok!
İslamiyetle ilgili herşey 750-760 yıllarından itibaren başlıyor. Kur'an bile  henüz yok ortada.
En eski eksiksiz tam nüsha Kur’an Hicri 393 yılına bilimsel olarak kayıtlı. Bunun dışında bölük pörçük sayfalar halinde 715-720 yılına kayıtlı Avrupa’da çeşitli üniversitelerde bulunan Fragmentler var.

Kur’an için Harfi değişmemiş diyorlar ya , Türk-İslam dünyasında bu konunun en önemli uzmanı olarak kabul edilenlerden biri olan Dr. Tayyar AltıKulaç'ın İngilizce yazdığı(!) Al Mushaf Al Sharif Quran of Uthman Bin Affan adlı eserinde eski Kur’an Mushaflarında  binlerce değişiklik yapıldığını ve tutarsızlık olduğunu ispatlıyor. Hatta eski Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Bey eski Mushaflara erişimin yasaklanmasını ve uluslar arası bir komisyon kurularak Kur’an’ın güncellenmesini istiyor! Hep güncelliyorsunuz nedense harfi değişmemiş olduğunu iddia ettiğiniz Kur’an’ı !

SADECE KUR'AN MI ?
Müslümanların inandıkları herşey rivayet üzerine inşaa edilmiş durumda. İslamiyetin ilk 200 yılı karanlıkta , aslı astarı olmayan muğlak bilgilerle şekillenmiş.
Günümüze ulaşmış bir kemik parçası , bir taş , yazılı tek bir belge yok.
Kutsal emanetler diye gidip ziyaret ettikleri materyallerin tarihi 600-700 seneyi geçmez.. Kaldı ki kıla , saça , hırkaya bu denli tapınma kendi inançları ile doğru orantılı değil , müslümanlar inançlarına şirk koştuklarının farkında dahi değiller.
Muhammed hakkında yazılı bir belge yok, olmadığı gibi eş zamanlı bir sözlü rivayet zinciri de sağlıklı olarak kurulamıyor. Düşünün veda hutbesinde sözüm ona binlerce kişinin dinlediği söylenen Peygamber hakkında, kendisini dinlediği iddia edilen binlerce insan geriye tek bir sözlü nakil bırakmamışlar.
İlk sözlü rivayetler 710 yılı itibariyle ortaya çıkmaya başlıyor , onlarda silik - kopuk ne olduğu belli olmayan sözler.
Ancak 8. yy sonlarına doğru net rivayetler ortaya çıkmaya başlıyor yani Muhammed'in öldüğü rivayet edilen 632 yılından yaklaşık 150 yıl sonra.
Muhammed hakkında yazılan herşey koca bir yalandan ibaret. Rivayetlerin hiç biri sahih değil , birileri 150 yıl sonra uydurmuş uydurmuş yazmış ve milyarlarca insan buna inanmış.
Bir yalana milyarlarca insanın inanması onu doğru yapmadığı gibi , yaygın bir ruh hastalığı belirtisidir bu.
İlki 1850 yıllarında ve diğerleri 1950 yılında ortaya çıkan ve Muhammed'in olduğu iddia edilen mektuplardan çoğumuzun haberi vardır ama bunların hepsinin sahte , kurmaca olduğunu çoğu insan bilmez.. Çünkü bu mektuplara tarih isnad analizi yapılmamıştır ayrıca yazı dili ise döneme ait değildir.
Bu mektupların yaş ve tarih analizi yapılmadığı gibi üzerinde akademik bir çalışma ya da araştırma yapılmamıştır.
Sadece Muhammed Hamidullah'ın yazdığı bir kitap vardır bu mektuplar hakkında , o da mektupları övmekten öteye gitmeyen bir çalışma zira mektupların orijinalleri ortada yok !


Müslümanlarının büyük çoğunluğu zaman zaman bizleri yani nonteistleri yaşadığını iddia ettikleri Halife Ali argümanı ile korkutmaya çalışıyorlar "eğer sizin dediğiniz doğu ise bizim kaybedecek bir şeyimiz yok ama eğer bizim dediğimiz doğu ise siz zararlı çıkacaksınız"
İşte bakın bu bile Müslüman arkadaşların bilinç altlarında ki korkunun tezahürü ve itikat zayıflığından başka bir şey değildir.
Bu argümanla karşılaşınca ister istemez "Tanrı Zar Atmaz" argümanı geliyor aklıma. Oysa görünüşe göre Müslümanlar zarı atmış ve binlerce din , binlerce tanrı arasından doğru olanı bulmuşlar , acaba kaç tanesi diğer dinleri ve tanrı kavramlarını araştırıp sorguladılar ?
Peki ya diğer dinlerden ya da tanrılardan biri doğru ise !

Müslümanlara ve kutsal gördükleri kitaba göre Allah cehennemi insanlarla doldurmaya söz vermiş. Cehennem inancının antik pagan inançlara ait bir korku öğesi olduğunu ve binlerce yıl önce , şuan İsrail dediğimiz yerde ölülerin yakıldığı ve uzun süreli yanması için kükürt dökülerek sürekli bir sönmeyen ateşin sağlandığı Geihinnom diye bir vadinin bulunduğunu ve cehennem isminin de oradan geldiğini kaç müslüman biliyor ki ?

Müslümanların en büyük hatası kendi doğrularını kesin kabul edip , başka doğrulara gözlerini kapatmaları işte bu noktada diğer inançlara tahammülsüzlük ve nefret hat safhaya ulaşıyor.
13.5 milyar yaşında ki evrenin ve 4.5 milyar yaşında ki dünyanın düzeninin düzeninin 1400 (gerçeği 1000) yıllık İslamiyet tarafından düzenleneceğini sanmak cahillikten öte bir şey değildir.
Ufak tefek istisnalar haricinde bir Hristiyana İslamiyeti anlatamazsın , bir Budiste Muhammed'i sevdiremezsin , bir Yahudiye Kur'an'ı meşru gösteremezsin , İslamiyet'in çapı ancak diğer dinlerin çapının sınırına kadardır.
Mesela Hristiyan inancı doğru ise ve İsa geri dönerse Muhammed yalancı durumuna düşmeyecek mi ?
Mehdi inip Mesihle mi savaşacak !
Şuan kendine Müslüman diyen arkadaşlar çok değil 1500-1600 sene önce yaşamış olsalardı İslamiyetten haberleri dahi olmayacaktı yani sen neye inanırsan inan , inancın dönemseldir.
Bir süre sonra , bugünün inançları klasik dönem inançları adını alacaklar.
Kısacası dünün inançları bugünün mitolojisi olduğu gibi , bugünün inançları da yarının mitolojisi olacaklar.
Bugün nasıl ki Olymposta oturup yıldırımlar fırlatan bir Tanrımız yoksa , yarın da kendi yarattığını cehennemde yakıp , irinli sular içiren bir Tanrımız olmayacak !

Sevgili Müslüman arkadaşlar ben sadece bir Ateistim bundan ötesi değil.. Benimle aynı fikirde olmayanları tehdit edip onlara karşı savaşmıyorum , 9 yaşında bir kızdan tahrik olmuyorum , cinsiyet , ırk ve insan ayrımı yapmıyorum , benden - senden ayrımı yapmıyorum , kimseyi ötekileştirmiyorum..
Senden benim yaptığım şeyleri de istemiyorum, sadece okumanı , araştırmanı , sorgulamanı ve bir dinden de bağımsız iyi bir insan olunabileceğini idrak etmeni istiyorum.. Zaten okuyup sorgulayıp bunları idrak ettiğin gün iyi bir insan olmak için herhangi bir dine ihtiyacın olmadığını göreceksin !

Yazan: Gregoire de Fronsac