HABERLER
Dini Haber

TEK DİN İSLAM AMA ÜÇ FARKLI İSLAM

din, DP, islamiyet, İslamiyetin çelişkileri,Hangisi gerçek İslam, Gerçek İslam, 3 farklı İslam,Vehhabilik,Mehmet Şevket Eygi,Gazali,İbn Rüşd,İslam ve Kur'an apaçık değildir
Kimileri bizleri dinlere hakaret etmekle suçluyor. Ne hakareti? Sure, ayet, hadis paylaşmak ne zamandır hakaret oldu? Kur'an veya İslami kaynaklardan örnekler veriyorum hepsi bu. Sen bu paylaşımları hakaret olarak algılıyorsan bu senin sorunun. Mesela Zeyd'in eşi Zeynep’in bir ayet ile Hz. Muhammed'e eş yapılması konusunda hakaret ediyormuşum. Çarpıtma yapıyormuşum. Kuran veya sünnette yer almayan hangi hususu İslamiyette varmış gibi gösterdim? Hiç yüce Allah, peygamberine "kadınlar kendisini hibe etsin" der miymiş? "O’na teyzelerinin, halalarının, amcalarının kızlarını helal ettik" der miymiş? Yahu Kuran’da var. Ben demedim ki? Aç tefsirleri, mealleri oku be kardeşim! Hiç Kur'an'da kadın ve erkeği eşit yaratan ve eşit haklarla donatan yüce Allah kadınları Cariye yapar mıymış? Savaş ganimeti der miymiş? Açın ayetleri okuyun.

Hiç ravilerin sahih nitelendirmesinde bulunduğu hadislerde Hz. Muhammed’in yok 40 erkek gücünde olduğu, yok gecede kaç hanımıyla beraber olduğu ile ilgili hadis olur muymuş? Var be kardeşim, aç oku.

Tek bir yazımda Kuran veya Kütüb-i Sitte'de yer almayan, kaynağı olmayan/tamamen uydurma tek bir veri bulun, bu sitede yazı yazmayı bırakacağım.

Bu noktada Yalova Üniversitesi’nden İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Ebubekir SİFİL hocayı takdir edeceğim hiç aklıma gelmezdi. Adam İslamiyet’i olduğu gibi kabul ediyor. Ehl-i Sünnet Vel Cemaat doğrultusunda Sünni Hanefi İslam inancı neyi gerektiriyorsa aynen bunu söylüyor. Dışına çıkmıyor. Caner TASLAMAN ile tartıştıkları bir TV programında:  “Ayette kadını dövün diyorsa anlamı dövün ’dür. Ayeti eğip bükmeye gerek yok! Eğer hadiste sineğin bir kanadında zehir ötekinde panzehir var diyorsa bunu kabul edeceksin! ” diyor bu hoca. Var mı yanlışlık? Hele ki Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR ile tartışmaları var ki evlere şenlik. Onun sorduğu soruyu dinden sıyrılmış bir kişiden dahi duymadım. Hem İlahiyat fakültesinde doçent olacaksın hem de böyle bir soru soracaksın. Abdülaziz BAYINDIR Hoca’ya şöyle sordu: “Kuran-ı Kerim’in Kuran-ı Kerim olduğuna Kuran dışından bir delil getirin!”. Abdülaziz hoca kalakaldı. Bu bahsettiğim hususlarda Ebubekir SİFİL’in kendi videoları internet ortamında mevcuttur. Arama motorlarında araştırarak veya Youtube üzerinde arayarak rahatlıkla bulabilirsiniz.

Bu hususta bana kızabilirsiniz ancak eğer birisi İslamiyet’i yaşıyorum diyorsa eğip bükmeyecek. İslamiyet ne ise onu yaşayacak ve onu söyleyecek. Ağzı bir olacak. Tatlı su Müslümanlığı yapmayacak. “Aslında orada o denmek istenmemiş, Aslında orada anlatılmak istenen şöyle…” gibi cümleler kurmayacak. İşte bu nedenle Ebubekir SİFİL hocayı takdir ediyorum. Bizim bahsettiğimiz çelişkilerden (çelişki olarak adlandırmasa da) o da bahsediyor. Ancak o iman etme yolunu seçiyor. Yani “Allah böyle demiştir o halde böyle olmalı ve böyle yapmalıyız.” diyor. Kısacası Tatlısu Müslümanlığı yapmıyor.

Yani bizim bahsettiğimiz çelişkileri yaşayan ya da ortaya koyan sadece biz değiliz. Hakaret etmeden önce oku, araştır sonra eleştir.

Bu çelişkiler üzerinde o kadar çok yazı ve kaynak var ki. Yazıya girişten anlayacağınız üzere yine bu çelişkilerden devam edeceğim.

İhtiyarlık işte. İnsan yazı hazırlarken bazen konuları karıştırıyor bazen de aynı konuyu temcit pilavı gibi tekrar tekrar kaynatıp duruyor. Yazılarım arasında paralellik ve benzerlik olması doğal olacaktır. İhtiyarlığıma verin. Ancak bir husus var ki üzerine fasikül fasikül ansiklopediler yazılsa da cevabı yok. Bize göre yok. Dindarlara göre cevap var.

Dinden sıyrılanların çoğunluğunu aslında yaşadığı dini okuyup araştıranlardan çıkıyor. Tabi küçüklüğünden bu yana dinsel ögeleri reddederek ateist olanlar gibi istisnalar mevcut.

Dinden sıyrılma dönemine girenlerin yaşadıkları süreci bir cetvel haline getirsek, ilk bölümleri sorgulama aşaması kapsar.

Peki, insanlar sorgulama aşamasında kimi, neyi ya da kimleri ve neleri sorgular? Bu noktada birçok parametre var. Bu parametrelerden bir tanesi de din içi pratik çelişkiler.

Aslında bu çelişkiler bile kendi içerisinde dallanıp budaklanıyor. Ancak ben sadece biri üzerinde kafa yoracağım. Daha önceki bir yazımda “Mezhepler” hakkında yazmıştım. Mezhepleri açığa çıkaran hususlar ile ilgili bazı varsayımlarda bulunmuştum. Nasıl ve neden ortaya çıktılar vs.

Kendini “Elhamdülillah Müslüman” olarak nitelendiren her birey dinini en doğru ve en mükemmel haliyle yaşayarak gerçek bir “Mümin” olma peşindedir. Peki, en doğru ve en mükemmel dini nasıl öğreneceğiz? Elbette hocalar yardımıyla.

Hocaların hemen her hususa bir cevabı vardır. Bazen bu cevaplarına kaynak dahi getirirler. Kaynak olarak kimi hocaların veya İslam alimlerinin yüzyıllar evvel yazdıkları bilgiler ile bizi aydınlatırlar.

İçimiz sonsuz bir huzur kaplar. Hocalarımızdan öğrendiklerimizi hayatımıza uygular, bu doğrultuda sonsuz mutluluğu, cenneti, yani ahireti en güzel şekilde hak ederiz. Sanırım buraya kadar sorun yok. İbadetlerini yap, öğrendiğin bilgileri uygula, kendini Cenabı Hakka teslim et. Zaten cennetliksin. Mükafatların en güzeli seni bekliyor.

Şimdi Allah'ın dini ve emri tek olmalıdır. Bu konuda inançlı okurlarımız ile hem fikiriz. İbadetler olsun, pratikler olsun, sünnetler, yorumlar… Hepsi ortak olmalıdır. Sonsuz kudrete sahip yüce yaradan hiç bunlardan yoksun olur mu? Hiç yoruma açık olur mu? Her şey Hz. Muhammed vasıtası ile Kuran-ı Kerim’de şüphesiz ve apaçık bildirildiğinden dolayı ortada farklılık olamaz. Anca usul de belki farklılıklar olabilir ki bunlar da zaten işin tuzu biberi.

İşte tamda bu noktada sorun başlıyor. Küçükken İslamiyet tekti benim için. Yani Tüm Müslüman ülkeler aynı şekilde ibadet ediyor, aynı şekilde yaşıyor, aynı şekilde inanıyordu. İslamiyet’in mucizelerinden bir tanesi de buydu bana göre.

Ancak baktım ki tamda böyle değil. Hemen her İslam ülkesinin ayinleri ve inanç şekli ayrı. Mesela İran şii. Onlar farklı. Tesettür, Allah inancı ve Kuran aynı olmasına rağmen pratikler inanılmaz farklı. Resmen Siyah ve Beyaz gibi. Siyah ve Beyaz’ın ortak yanı bir renk çeşidi olmaları. Onun dışında ortak yanları yok. Yani, İran ‘da Müslüman, Türkiye’de Müslüman, Arabistan’da Müslüman. Ancak hepsi birbirinden farklı. Hangisine sorsanız diğerleri sapkın ve cehennemlik. Kendisinin ki cennete giden yegane yol.

Şimdi inançlı okurlarımız da cennet ile müjdelenene müminlerden olmak istiyorken şu soru akıllarına takılmıyor mu? : "İyi de doğrusu hangisi?"

Sünnilik, Şiilik, Vehhabilik… Hangisi doğru? Size göre Sünnilik ile cennete gideceğiz. Ya onlara göre? Onlara göre de onların mezhebi sadece Cennet'e gidecek. Şimdi Cennet'e giriş hakkını kim kazanacak? Hepsi kazanabiliyor mu? Mantıken hayır. Mantığı geçin, istediğiniz hocaya ve alime sorun, onlar sapkın.

Kısacası, birisi hak ise öbürlerinin cehennemlik olması lazım. Peki, HAK olan mezhep hangisi? Hak Din İslam ise Hak Mezhep hangisi? Allah’ın dini farklı farklı olur mu?
Resmen “Meksika Açmazı” var karşımızda.

Ülkemizde hâkim olan Sünni Hanefi İslamiyet ile Suudi Arabistan’da hâkim olan Vehhabi İslamiyet' i irdeleyelim:
Vazgeçtim. Şimdi irdeleyen ben olursam cahillik ile suçlanacağım.

İyisi mi İslami camiada saygı duyulan bir isimden, Mehmet Şevket EYGİ'nin bu konuda ki fikirlerine bakalım. Kendisinin 06.11.2008 tarihli Milli Gazete ’de yayımlanan makalesine bir göz atalım:

Türkiye de siyasi iktidar İbn Teymiyyeci, İbn Abdülvehhabçı Vehhabîlerin eline geçse ve aşağıda anlattığım işleri yapacak güçleri olsa mutlaka yaparlar:
(1) Başta İstanbul da Eyyub Sultan semtine şeref veren Ashab-ı Kiram ın büyüklerinden, mihmandar-ı Resûl-i Kibriya (Sallallahu Aleyhi ve sellem), gerçekten büyük mücahid Ebu Eyyub el-Ensarî radiyallahu anh efendimizin türbe-i şerifini yıkarlar. Mezarını düzleyip yerini bilinmez hale getirirler. Ülkede bir tek evliya türbesi bırakmazlar, dümdüz ederler.
(2) Sadece bununla yetinmezler, ne kadar eski yeni Müslüman kabri varsa kırarlar, düzlerler.
(3) Tarikatlar bizde zaten yasak, açıkça zikrullah yapılamıyor; onlar büsbütün yasaklar.
(4) Mevlid-i şerif okunmasını yasak kılarlar.
(5) En makbul ve muteber salavat kitabı olan Delail-i Hayrat ı yasak ederler, mevcut nüshalarını toplayıp imha ederler.
Gerçek mi söylüyorum .. Suudî Arabistan da bu dediklerim yapılmamış mıdır? Sadece Efendinizin (sallallahu aleyhi ve sellem) türbe-i şerifini yıkmadılar, daha doğrusu yıkamadılar.
Şimdi bazı kimseler itiraz edecekler ve "Onlar namazın ikamesi, cemaate devam, kadınların tesettürü, şer î hadlerin muhafazası gibi çok faydalı işler de yapıyorlar..." diyecekler. Elbette yapıyorlar, bunları inkâr eden yok. Namaza ve cemaate, tesettüre önem veriyor diye yanlış taraflarına, bilhassa akaid sahasındaki bozukluklarına göz mü yumalım
Akaid sahasındaki bazı bozuklukları nelerdir?
Müslümanların büyük kısmını şirk ve küfür ile suçluyorlar. Onlara göre dünya üzerindeki Müslüman sayısı pek azdır.
Allah-u Teâlâ hazretlerine cisim, cihet, el, ayak, yüz isnad ederek mücessime fırkasıyla paralellikler arz ediyorlar.
İslâm ın bir boyutu olan tasavvufu inkâr ediyorlar, tasavvuf ve tarikat büyüklerine müşrik, "Şeytan evliyası" diyorlar.
Tevessülü ve istigaseyi sapıklık olarak kabul ediyorlar.
Vehhabî isyanları esnasında, kendileri gibi inanmayan Müslümanların kanlarını heder, mallarını ganimet olarak kabul etmişler, çok Müslüman kanı dökmüşler, çok yağma yapmışlardır. (Eyüp Sabri Paşa nın "Tarih-i Vehhâbiyan" kitabını okuyunuz. Bugünkü Türkçeyle yanında Osmanlıcası hem İslam harfleriyle, hem latin harfleriyle hepsi tek kitap halinde baskısı vardır.)
Ehl-i Sünnet büyüklerinden Ruhü l-Beyan tefsiri sahibi Bursalı İsmail Hakkı Hazretleri, Şeyh-i Ekber Muhyiddin İbn Arabî hazretleri için "O hâtemü l-Evliyadır" buyurmaktadır. Vehhabîler ise, pîrleri İbn Teymiyye gibi ona "Şeyh-i Ekfer" (En kâfir şeyh) derler. Vehhabîlerin ve zihniyetlerinin hakim olduğu yerlerde İbn Arabî yi yüceltmek, açıkça sevmek yasaktır.
Vehhabîlik tek boyutlu ve çok bozuklukları olan bir İslâm anlayışıdır.
Onlar kendilerine Vehhabî denilmesinden hoşlanmazlar, kendilerini Selefî olarak tanıtırlar. Bu selefîlik, İslâm ın başındaki Sâlih Seleflere mi dayanır Hayır, kurucusu İbn Teymiyye olan bir fırka veya mezheptir.
Tarih boyunca dünyanın çeşitli coğrafyalarında çeşitli İslâmî uygulamalar olmuştu. Birkaçını zikr edeyim: Emevî uygulaması, Abbasî uygulaması, Fatımî uygulaması, Hindistan da İslâm sultanlığı uygulaması, Endülüs uygulaması, Osmanlı uygulaması, Vehhabî uygulaması, İran uygulaması...
Bu uygulamada, Kur ân a ve Sünnet e en yakını Osmanlı uygulamasıdır. Nitekim 19 uncu asırda yaşamış büyük alimlerden Mekke Şafiî Reisü l-uleması Zeyni Dahlan hazretleri Fütuhat-i İslâmiye Tarihi adlı eserinin Osmanlılar bölümünde "Hulefa-i Râşidîn den sonra Kitap ve Sünnete en uygun İslâmî devlet Osmanlı devletidir" demektedir. (Bu zatı Vehhabîler hiç sevmezler. Çünkü "Ed-Dürretü l-seniyye fi r-Reddi ale l-Vehhabiyye" adında bir reddiye kitabı yazarak Vehhabîliği çürütmüştür.)
Vehhabîlik konusunda Ehl-i Sünnet alimleri şu ana kadar binlerce red kitabı ve risalesi telif etmişlerdir.
Günümüzde birtakım ilahiyatçılar Vehhabîliği gerçek İslammış gibi yorumluyorlar. Gerçek İslam Ehl-i Sünnet İslamlığıdır ve onunla Vehhabîlik arasında hayli derin uçurumlar, büyük uyuşmazlıklar bulunmaktadır.
Suudî Arabistan, petro dolarla dünyanın her yerinde Vehhabîlik propagandası yapmakta, ekipler çalıştırmakta, kitaplar yayınlamaktadır. Bir ara Almanya daki imamların maaşlarını Mekke deki Râbitatü l-İslâmiyye teşkilatı veriyordu.
Keşke bu paralarla Kitap ve Sünnete uygun gerçek İslâm ın propagandası, daveti yapılsaydı... Heyhat!
Vehhabîlik mezhebi diyorlar. Doğrusu Vehhabîlik fırkasıdır.
Vehhabîlerin son devirde yaşamış, kendilerince büyük alimlerinden biri Medine-i Münevvere deki İslam Üniversitesi rektörü Abdülaziz bin Baz dır. Bundan kırk sene önce bu zat ile bir görüşmem olmuştu. Kendisinin iki gözü ama idi, yani görmezdi. Bir derste Kur'ân'daki müteşâbihatın tevil edilmemesi gerektiğini, zahirî ve lügavî manalarına alınmasını söylemiş. Talebelerinin biri de itiraz etmiş (Ne cesaret), hoca diretmiş, talebe de onu "Bu dünyada kör olanlar, ahirette de kör olacaktır ayetini sizin zihniyetinizle yorumlarsak, siz ahirette de kör kalacaksınız..." diyerek çürütmüş. Öğrencinin akıbeti acaba ne olmuştur
Bu Bin Baz cenaplarının, yer küresinin yuvarlak olmadığına, güneşin etrafında dönmediğine dair bir de matbu (basılmış) kitabı vardır.
Medine de iken duymuştum. Bu Abdülaziz bin Baz bir gün o kutsal caminin bir köşesinde şöyle vaaz ediyormuş: "Tarikat velileri, mesela Gazalî, Abdülkadir Geylanî, Ahmed er-Rufaî ve diğerleri evliyaurrahman değil evliyauşşeytandır..." Bunu duyan yerli Sünnî Müslümanlar kısık sesle "Neuzübillah (Allah a sığınırız)" diyerek oradan uzaklaşmışlar.
Ülkemizde şu anda hayli Vehhabî yazar, hoca, ilahiyatçı, yayıncı bulunmaktadır. Bunlar bilhassa internet siteleriyle propaganda yapıyor. Yayınladıkları kitap ve risalelerin sayısı da az değildir.
Böyle giderse, petro dolarlarla beslenen bu akım Ehl-i Sünnet i ikinci plana itebilir.

Yazının tamamına yer vermemin sebebi, eğer aradan belirli cümleleri seçsem hemen suçlamalar gelecekti “Yazının tamamına bakmadan cımbızla ayıklamışsınız, Ya öyle denmiyorsa!...” neden yazının tamamını buraya koyduğumu şimdi anlamışsınızdır.

Bizi eleştirenler Kuran’da yer alan ayetleri eğip bükmek ile suçluyorlar.
Bakın bakalım ayetleri eğip büken biz miyiz? Yoksa ayetleri eğip bükerek, farklı anlamlar çıkartıp İslamiyet’i mezheplere ve fırkalara bölen hocalarınız ve alimleriniz mi?

Bu yazıda yer alan hususlar ile ilgili türlü reddiyeler geliştirerek türlü türlü cevaplar verebilirsiniz. Hatta bu reddiyeleri "Yüce Öngörü sahibi, yıllar önce yaşamış bilmem ne hoca efendi hazretleri" de risalelerinde yazmış olabilir. Zaten bu hususlar yüzyıllardır tartışılıyor.

Eğer ki beyin kıvrımlarınızda bu sorular ve çelişkiler dolanıyorsa sizi şeytan kandırmıyor ya da nefsiniz size ihanet etmiyor. Mantığınız ile baş başa kaldınız. İster kendi öz mantığınıza uyarsınız, isterseniz başkasının mantığına. Size kalmış.

Ortada tek ve son olan din İslam var. Ama bu İslam aynı zamanda 3 farklı model almış. Sünni, Şii, Vehhabi… Ben çıkamadım bu Meksika açmazından. İnançlı arkadaşlar çıkar umarım.

Bu noktadan sonra dinden sıyrılmış okurlar yazıya devam etmeyebilirler. Ancak, inançlı okurlarımıza yönelik olarak midenize son bir küçük sinek, aklınıza bir Hin’lik düşürerek yazıma son vereyim. Normal tabi. Benim gibi sapkın, cehennemlik, şüphesiz zalimlerden olan birinden ne beklenir ki? Neyse sadede geleyim.

Şu meşhur Gazali’yi hepiniz bilirsiniz. Hani ülkemizde ne kadar Tasavvuf ehli varsa onların Piri. Ehli Sünnet Vel Cemaat Hanefi Sünni mezhebinin neredeyse kutbu olan Gazali.

Ya İbn Rüşd’ü bilir misiniz? Biliyor iseniz ya İbn Rüşd’ün Gazali’ye yaptığı o muhteşem reddiyelerden haberiniz var mı? Eğer İslam alemi vakti zamanında Gazali değil de İbn Rüşd’ü tercih etseydi şu an nasıl bir İslam coğrafyasından yaşıyor olunurdu?
Hadi bir araştırın bakalım.
Sağlıcakla kalın.

Yazan: Demon Product

TARİHTE BİR GİZEM : SODOM VE GOMORA'NIN YIKIMI

A, Anunnaki gizemi, Anunnakiler, din, hristiyanlık, Sodom ve Gomora, Sodom ve Gomora'nın yıkımı, Sodom ve Gomora'nın yıkımına dair gizem, Sodom ve Gomora'yı Anunnakiler mi yıktı?, yahudilik,
YARATILIŞ 19:
24 - RAB Sodom ve Gomora’nın üzerine gökten ateşli kükürt yağdırdı.
25 - Bu kentleri, bütün ovayı, oradaki insanların hepsini ve bütün bitkileri yok etti.
26 - Ancak Lut’un peşi sıra gelen karısı dönüp geriye bakınca tuz kesildi.
27 - İbrahim sabah erkenden kalkıp önceki gün RAB’bin huzurunda durduğu yere gitti.
28 - Sodom ve Gomora’ya ve bütün ovaya baktı. Yerden, tüten bir ocak gibi duman yükseliyordu.
29 - Tanrı ovadaki kentleri yok ederken İbrahim’i anımsamış ve Lut’un yaşadığı kentleri yok ederken Lut’u bu felaketin dışına çıkarmıştı.

Eski Ahit'e göre Sodom ve Gomora, eski çağlarda doğaüstü yollarla tahrip olan iki antik şehirdi.

Bu kentler, Ölü Deniz kıyılarında bulunan İncil'deki Pentapolis'in parçası olan iki şehir olarak tanımlanıyor. Ölü Deniz'in yanındaki Siddim vadisinde yer alan Gomora ve Sodom, Adma, Zoar, Zeboim ile birlikte ovadaki beş şehirden ikisiydi.

Sodom ve Gomora'nın hikayesi öncelikle, Yaratılış 19'da geçer. Bu bölümde Tanrı, bu şehirlere olan yıkımını ve bu bölgelerde oturan insanların sapkınlıklarından dolayı onları cezalandırdığını bildirilir.

YHWH Sodom'a yağmur yağdırdı ve Gomora'ya yanan sülfür göndererek bu şehirleri ve onların içindeki bütün insanları yok etti.

“(Yaratılış 19: 29) Tanrı ovadaki kentleri yok ederken İbrahim’i anımsamış ve Lut’un yaşadığı kentleri yok ederken Lut’u bu felaketin dışına çıkarmıştı (2 melek göndererek)."

Kutsal yazıların bu bölümünde, Gomora'nın meleklerin ziyaretlerinin bir parçası olması ya da Lut'un bu komşu şehir Sodom ile herhangi bir bağlantısı olduğu anlamına gelmez.


Musa, Tesniye 29:22-23 bölümlerinde Sodom ve Gomora'nın yıkımına değiniyor:
22 - Sizden sonraki kuşak, çocuklarınız ve uzak ülkeden gelen yabancılar ülkenizin uğradığı belaları, RAB'bin ülkeye gönderdiği hastalıkları görecekler.
23 - Bütün ülke yanacak, tuz ve kükürtle örtülecek; tohum ekilmeyecek, filiz sürmeyecek, ot bitmeyecek. Ülke RAB'bin kızgın öfkesiyle yerle bir ettiği Sodom, Gomora, Adma ve Sevoyim gibi yıkıma uğrayacak.

Sodom ve Gomorra kentleri hakkında Kur'an da dahil olmak üzere çeşitli metinlerde gerçekler ve efsanelerin bir karışımı olan açıklamaların ayrıntılarını bulduğumuz bir bilgi hazinesi vardır.

Sodom ve Gomorra'nın efsaneleri gerçekleşmesi kaçınılmaz olan bu felaketten dolayı ölüme mahkum edilmiş bu şehirleri terk etmeleri için onları açıkça uyarmış olan tuhaf kişiliklerden, melekler ve diğer tanrılardan bahsetmektedir. Bu hikayeler farklı açıklamaların bir karışımıdır.

Birçok İncil bilgini Sodom ve Gomora'nın dünya gezegeninde var olabilecek en kötü şehirlerden olduğunu söylemektedirler.

Bu şehirler bin yıllık dönemde kayboldu ve sadece son yıllarda, bu mistik şehirler ve onların kaderleri hakkında düzinelerce farklı teori öneren uzmanlar tarafından geçmişte bu şehirlerin bulunduğu bölgeler olarak düşünülen bazı sahalar belirlendi.

Fakat bu olaylar gerçekse geçmişte burada gerçekten ne oldu ve hikayeler tam olarak ne anlatıyorlar?
Sodom ve Gomora hakkında konuşurken bilmemiz gereken şeylerden bazıları da İncil'de anlatılmaktadır.

İncil, olanların hikayesini şöyle anlatıyor:
24 - RAB Sodom ve Gomora’nın üzerine gökten ateşli kükürt yağdırdı.
25 - Bu kentleri, bütün ovayı, oradaki insanların hepsini ve bütün bitkileri yok etti.
26 - Ancak Lut’un peşi sıra gelen karısı dönüp geriye bakınca tuz kesildi.
27 - İbrahim sabah erkenden kalkıp önceki gün RAB’bin huzurunda durduğu yere gitti.
28 - Sodom ve Gomora’ya ve bütün ovaya baktı. Yerden, tüten bir ocak gibi duman yükseliyordu.
(Yaratılış 19:24-28)

Coğrafi konumlarına dair bulgular karışıklık oluşturmaya devam ediyor. Ancak, bazı uzmanlar Sodom ve Gomora antik kentlerinin Bab edh-Dhra ve Numeira olduğuna inanıyorlar.

Bab edh-Dhra, Wadi Kerak'ın güney kıyısında, Ölü Deniz'in yakınında bulunan bir İlk Tunç Çağı yerleşmesidir. Bazı İncil bilginleri bunun “Sodom” antik kenti olduğunu iddia ediyorlar. Fakat birçok arkeolog aynı fikirde değil.

Bu iki önemli tarihi kentin konumu uzmanlar için bir gizem olarak kalırken, eski çağlarda dünya dışı ziyaretçi kuramcıları Sodom ve Gomora'nın 4000 yıl önceki uzak geçmişin Hiroşima ve Nagazaki'si olduğunu öne sürüyorlar.

İlkel zamanda dünya dışı varlıkların ziyareti (başka gezegenden gelen astronotlar) kuramcıları, İncil'de ve diğer dini metinlerde anlatılan bu eski açıklamalarda bu iki şehrin Tanrı'nın gazabı tarafından değil, dünya üzerinde var olan dünya dışı varlıklar tarafından gerçekleştirildiğine, onların son derece gelişmiş silahlarını kullanmasıyla şehirleri nasıl yok ettiğini gösterdiklerini düşünmektedirler. Dünyada var olan değil, varlıklar tarafından Dünya'ya getirilen gelişmiş silahlar.

Sodom ve Gomora'nın bulunduğu iddia edilen bölge de oldukça ilginçtir.

Ölü Deniz'in yüzeyi ve kıyıları, dünya'nın karadaki en düşük kotunu temsil eden, deniz seviyesinden 429 metre aşağıdadır.

Ölü Deniz, onu dünyadaki en derin hipersalin (deniz suyu tuzluluğundan daha yüksek derecede tuzluluk oranı) gölü yapan 304 m derinliğe sahiptir.


% 34,2 oranında tuzluluk oranıyla Ölü Deniz, dünyanın en tuzlu sularından biri olabilir, Antarktika'daki Vanda Gölü (% 35), Cibuti'deki Assal Gölü (% 34.8) ve daha küçük nehirler Ölü Deniz'e akar.

Ürdün nehri, Yahudilik ve Hristiyanlıkta, bir bakıma da İslamiyet'te büyük bir öneme sahiptir. Buranın, İsrail oğullarının Vaat Edilmiş Topraklara geçtiği ve Vaftizci Yahya'nın Nasıra'lı İsa'yı vaftiz ettiği yer olduğu söyleniyor.

İlginç bir şekilde, bilimsel ölçümlere göre, yanan güneşin altında buharlaşma, Ölü Deniz'in yüzeyinde günde 230 milyondan fazla küp hızda gerçekleşir.

Arap geleneğinin de belirttiği gibi, gölden buharlaşan çok tehlikeli zehirler vardır, o kadar tehlikelidir ki kuşlar bile onların üzerinden uçamazlar.

Şahsi kanaatimce kutsal atfedilen kitaplar (Tevrat, İncil, Zebur, Kur'an vb.) tamamen insan ürünüdür ve antik dönemdeki bu insanlar öğrendikleri, karşılaştıkları, hayal ettikleri olayları ve duydukları bazı efsaneleri bu kitaplarda yazıya dökmüşlerdir.

[BİR TEORİ] Böyle bir olay kesinlikle gerçekleşmiştir diyemem, fakat eğer olduysa, bana göre bu büyük ihtimalle bunun sebebi Anunnakiler ile homosapienler arasındaki sahip-köle ilişkisi olabilir. Enki'nin 14 tabletinde çok çalışmaktan sürekli isyan eden dünyalı köleler (homosapienler) Anunnakilere karşı ayaklanmış ve akabinde onlar tarafından nükleer silahlar ile vurulmuş olabilirler. Uzun bir süre yaptıkları dna ve gen çalışmaları ile eski ilkel insanı geliştirip rahimlerden daha gelişmiş halde "homosapien" olarak çıkaran ve onların gelişmesini sağlayan Anunnakiler isyanın cevabını ölümle vermiş olabilirler.

Eğer tüm dünyadaki, dünyanın farklı bölgelerinden dünya dışı yaşam formuna dair antik tabletleri, yazıtları, metinleri, heykel ve diğer bulguları takip ediyor ve çevirilerini okuyorsanız, kutsal kitaplarda geçen bu olayı anlamlandırmak daha kolay oluyor.
Lütfen bunları hiç araştırmamış antik dönemden beri insanın geçmişine ve onlardan geriye kalanlara hiç merak duymamış iseniz, okuduğunuz ve delil olarak gördüğünüz tek şey inandığınız dinin kitabı ise yukarıda yazdıklarım için "saçmalamışsın" demeyin, bunu demeden önce dünya dışı yaşam formlarının antik dönemde dünya ziyaretlerine dair dünyadaki tüm bulguları okuyunuz.

Bunlardan bazıları:
Dahası için, zaten evinizde internet var, tüm antik dönem bulgularını araştırabilirsiniz.
(Görmek istemeyen yine de görmez ama, en azından ben söylemiş olayım).

Yazan & Derleyen & Çeviren: Anu

TAPINAK ŞÖVALYELERİNİN SON BÜYÜK LANETİ

Yazan & Çeviren: A.Kara
A, din, hristiyanlık, tarih, Tapınak şövalyelerinin büyük laneti,Tapınak şövalyelerine neden komplo kuruldu,Fransa kralı Philip'in tapınak şövalyelerini öldürmesi, tarih, Tapınağın düzenine ait diğer şövalyelerin yanı sıra 18 Mart 1314'de yapılan işkence ve aşağılamaların ardından, tapınak şövalyelerinin son büyük üstadı olan Jacques de Molay bir iskele üzerinde yakıldı.

Jacques de Molay 1293 ile 1305 yılları arasında Müslümanlara yönelik bir dizi sefer düzenleyerek 1298'de Kudüs'e girerek Emesa kenti yakınlarındaki Mısır Sultanı Malej Nacer'i 1299'da yenilgiye uğrattı.

1300'de Molay, İskenderiye'ye bir saldırı düzenledi ve Suriye sahilindeki Tartus kentini kurtarmak üzereydi, ancak sonunda yenilgiye uğradı.

1307'de Papa 5.Clemens, Barbar Beltran ve Fransa kralı 4.Felipe , Jacques de Molay'ı tutuklattılar ve akabinde diğer şövalyeler kutsal haça karşı saygısızlık yapmak, kutsal eşyaları satmak, Baphomet ve Lucifer'a tapmak, sapkınlık ve putperestlik gibi suçlamalarla itham edildiler.

Molay, kendisine yüklenen suçlamaları uygulanan işkenceler yüzünden kabul etmek zorunda kaldı,  fakat daha sonra bu söylediklerini geri çekti.
Bu eylemi ise, işkence altında itiraf etmek zorunda kaldığı tüm suçlamaları kamuoyu huzurunda ve Notre Dame Katedrali'nin önünde bir kez daha tekrarlayarak zorla kabul ettiği, bir iskele üzerinde yakılarak öldürülmesi şeklinde son buldu.

Ölmeden önce, kendisinin ve adamlarının kendilerine verilen her görev için zafer kazandıklarını, Fransa'ya olan sadakati ile gurur duyduğunu ve Fransa Kralı'nın tapınak şövalyelerini yok etmek için zorlandığını biliyorlardı. Bu aldatıcı ihanete karşı ölmeden önce herkese lanet okudu.

Ölmeden önce Jacques de Molay, masumiyetini ilan etti ve efsaneye göre, komplo suçundan suçlu bulundu:
“Tanrı, kimin yanlış olduğunu ve günah işlediğini biliyor. Talihsizlik kısa süre sonra bizi kınamış olanları mahkum edecek; Tanrı bizim ölümlerimizin intikamını alacak. Hata yapmayın, bize karşı olan herkes bizim yüzünden acı çekecek. Yüzümü Efendimiz Mesih'imizin doğduğu Meryem Ana'ya doğru çevirmeniz için yalvarıyorum. ”(Geoffroi de Paris)

Bazıları onun lanetinin gerçek olduğunu çünkü olaydan bir ay sonra Papa Clemens'in öldüğünü ve Kral Philip'in ise yıl sonu gelmeden bir av sırasında kaza geçirerek öldüğü söylediler.

Tapınak düzeni 1129 yılında doğdu ve hızlı bir şekilde Orta çağ Hristiyanlarının en prestijli örgütlerinden biri olarak kuruldu.
Haçlı seferlerinde acımasızca savaşıyorlardı ve finans yönetiminin öncüsü olarak modern bankacılık sisteminin temellerini attılar.
Zamanla, bir çok devlete borç para verebilmek için çok daha fazla para ve güç kazandılar. Alacaklılarından biri Fransa Kralı Philip'in kendisi idi.

Paranın korunması ve örgütün sona erdirilmesi yönündeki düşünceleriyle 1307'de tapınak şövalyelerinin sonunu getirmek için Papa V.Clemens ile birlikte bir komplo kurduğuna inanılır.