HABERLER
Dini Haber

RUH'UN KANITI NEREDE?

DP,din,Ruhun kanıtı nerede?,Ruh var mı?,Ruh gerçek mi?,Ruhlar var mı?,Ruh kavramı,Ruh nedir?,Ahiret kavramı ve ruh, Kabir azabı, Azrail var mı?
Ruhunu şeytan ele geçirmiş… Yuh ruhsuz herif… Hacı bir takım bu kadar mı ruhsuz olur ya… Ben onun ruhuna âşık oldum… Ey ruh geldiysen 3 defa tıkla… Ruh ikizimi buldum sanırım… Bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla… Onun arabası var güzel mi güzel, maalesef ruhu yok (Mustafa SANDAL Araba şarkısı)… Ruh… Ruh… Ruh…

Hayatımızda o kadar çok kullanıyoruz ki bu kelimeyi. Dindar insanlara göre Ruh var, Dinsizlere göre yok.

Ruh kavramı ve konusu neredeyse insanlık tarihi kadar eski. Ruh kavramını ortadan kaldırırsanız zaten din dediğiniz şey uçar gider. Felsefe ve bilim o kadar çok uğraştı ki bu Ruh mevzusuna. Hepsi farklı bir açıdan yaklaştı olaya. Ruh neydi? Nasıl bir şeydi?

Ahiret inancından hareketle bilinç beyinde olamayacağına göre Ruh’ta olmalıydı. Beden fani dünya hayatı sonunda çürüyordu. Ruh baki kalıyordu. Ahiret hayatında Cenabı Allah’ın emri ile ruha tekrar beden giydiriliyordu. Oradan da ya cennet bahçelerinden bir bahçe ya da cehennem çukurlarından bir çukur bizleri bekliyordu.

Fakat bu inanışı çökerten husus sonradan gelişen akıl rahatsızlıkları idi. Madem bilinç beyinde değil Ruh’ta, o halde bazı hastalık ve travmalar bilince zarar vermemeli ve düşünce yetisini etkilememeliydi. O halde beyin-ruh ilişkisi nasıl gelişiyordu?

Ya akıl hastaları? Onların durumu?

Akıl hastalığından vazgeçtim. Hiç şizofreni bir birey gördünüz mü? Vakti zamanında zehir gibi aklı ve hafızası olan bireyler bir anda çok farklı tavırlar takınabiliyor, düşünceler üretebiliyor ve bunları gerçek gibi anlatabiliyor. Eğer bilinç, zekâ, akıl dediğimiz unsurlar beyinde değil ruhta olsaydı tüm bu rahatsızlıkların yaşanmaması gerekirdi. Eğer yaşanıyor ise Bilinç, zekâ ve akıl ruhta değil beyinde demektir. E beyin ölünce çürüyor?


Kabir azabı ve berzah âlemini kim yaşıyor? Ruh. Akıl, bilinç ve zekâ nerde? Beyinde. Beyin nerde? Çürüdü. Ruh nerde? Kabirde. Kabir azabı ve berzah âlemini kim yaşıyor? Ruh. Akıl, bilinç ve zekâ nerde? Beyinde. Beyin nerde? Çürüdü. Ruh nerde? Kabirde… Farkındaysanız dönüp duruyoruz bir paradoksun içinde. Yılmaz ERDOĞAN’ ın Organize İşler filmindeki “Araba Nerde? Para Nerde?” repliğinin bir benzeri söz konusu.

Ölünce beden mezara girdiğinde azap çeken fiziksel beden değil, ruh idi. Ahirete ruh gidiyordu. Azrail ruhumuzu alıyordu. Bu dünyadan göç eden Ruh idi. Beden tabiri caizse bir avatar görevi görüyordu.

Efendim daha önce “Kabir Azabı ve Berzah Âlemi Mitleri” adlı bir yazı yazmıştım. Bu yazıda Türk Tipi İslam Modelinde ölünce neler olduğuna dair inançlar ve kökenleri üzerinde durmuştum. Açıkçası inananların bile kendince sorduğu soruları sormuştum. Yani Kuran ayetlerine bakıldığında ne kabir azabı var ne de berzah âlemi. Ancak hadis külliyatı temel alındığında kabir azabı ve berzah âlemi hakkında bilgiler bol.

Kuran-ı Kerimde olmayan kavramlar bütünü nasıl olurda başka yerlerde İslam adı altında yer alır? Haşa Allah Kuran-ı Kerim’i eksik bırakır mı? Şüphesiz o (Kuran-ı Kerim) apaçık açıklayıcı bir kitap alarak eksiksiz bir şekilde resulü vasıtası ile bize indirilmişti.

Peki, bizi kıyamete kadar geçen süreçte alternatif bir yaşam modeline iten sebepler ne idi? Neden Kabir azabı ve berzah âlemine ihtiyaç duyduk? Bu bahsettiğim yazıyı okursanız çelişkiler yumağı zaten yazılı.

Önceki yazılarda olduğu gibi size maalesef bu yazıda da cevapları sunmayacağım. Cevap sunmak ve bilgi vermek Bilim insanları ve aydınların işi. Benim işim – aklı karışık cahil bir vatandaş olarak- sadece soruları sormak.

Öncelikle belirtmem gerekir ki bu yazıda ne Kurandan bir ayet, ne Tevrat, ne İncil ne de Sümer tablet bilgisi bulamayacaksınız. Kaynak ve alıntı olmayacak. Sadece mantığınızı çalıştırdığınızda soruları sizde keşfedeceksiniz.

Ruhun varlığının kanıtı nedir? Sakın bana “Efendim Japon bilim insanları, Alman bilim insanları, Rus Bilim insanları…” gibi başlayan cümleler kurmayın. Zaten İslam âleminden bir icat çıkmadığından, bilimsel bir çalışma olmadığından bütün icatları o kâfir dediğiniz adamlar yapıyor. Savunma cümlelerinizin referansları bile İslam dışı ülkelerden.

Bilim dünyasında maalesef Ruh kanıtlanmadı. O nedenle bu hususu pas geçebiliriz. Uğraşan bilim insanları var, ancak teorilerden ve varsayımlardan oluşan bir takım makaleler yayınlıyorlar.

Peki, ruhun kanıtı nedir? Yok. Ruh kanıtlanamıyor. Görülemiyor. Zamanında şöyle bir anti tez ile karşılaşmıştım: “İyi de elektrikte görülmüyor. Ama varlığını biliyoruz!”. Elektrik görülmüyor. Ancak varlığını ölçebiliyorsunuz. Bir enerji biçimi. Sizi çarpabiliyor. Nakledip depolayabiliyorsunuz. Üretebiliyorsunuz. Ya ruh?

Ruh hem bilim dünyası hem de felsefecilerin en büyük açmazlarından. Cevap yok. Hakkında ancak teoriler üretebiliyorsunuz.

Kısacası Ruh’un varlığının hiçbir ispatı ve delili yok. Ölçemiyorsunuz, test edemiyorsunuz, kontrol edemiyorsunuz.


Eğer siz inanmak istiyorsanız inanabilirsiniz. İsterseniz Uzaylılara ya da Pamuk Prenses ve Yedi Cücelere de inanın. Bana ve hayatıma karışmadığınız sürece sorun yok.

Bilim ve Din ekseninde incelemeye kalktığımızda çuvallıyoruz. Dini kitapların hiç birisinde bilimsel bir veri yok. Zaten din kitapları Bilim ve Fen kitabı da değiller. Size evrenin gizemli sırlarını ve ya işleyişi anlatmıyor. Yok, “Yanlış söylüyorsun! Anlatıyor!” diyorsanız o halde hiçbir “kutsal” kitabı okumadınız diyebilirim.

“Kutsal” kitaplarda bahsedilen -bilimsel- konular zaten o döneme değin hemen herkesçe bilinen şeyler. Yani yeni bir şey yok.

Aklıma gelmişken vakti zamanında nasılda hararetli hararetli savunuyordum: “ Efendim aslında İslam âlemi çok ileri gedecekti ama biz okuyup anlamadığımızdan böyleyiz. NASA’da eski bir Kuran varmış, Amerikanyalı bilim insanları Kuran’ı okuyup çözümleyerek teknoloji üretiyormuş. Hatta Ruslar ve Almanlar hep Kuran okuyup yeni icatlar yapıyormuş. Yaaaaa! Biz anca uyuyalım!”

“Kutsal” kitaplar sadece sizin yaşama ve inanma biçiminizi şekillendirip belirler. Ayrıca başkalarını, sizin inandığınız dine nasıl inanmalarını sağlamanız gerektiğini, inanmazlarsa yapmanız gerekenleri anlatır o kadar. Arada peygamberlerin özel hayatı da var ama olacak o kadar.

Ruh mevzusuna geri dönersek daha önce değim gibi Ruhu ne test edebiliyorsunuz ne de ölçebiliyorsunuz. Din size var diyor sizde var diyorsunuz. Aklınıza sorular geldiğinde de “Aman tövbe de! Hiç şüphesiz Allah en doğrusunu bilir.” Diye kendi kendinize içlenirsiniz.

Başkasına siz sorsanız aldığınız cevaplar aynı: “Kardeşim bu soruları ne sen ne de ben cevaplayamayız. Zamanın müceddidi hoca efendi hazretlerimize soralım. O bize doğru yolu gösterir!”

İyi de sorular o kadar basit, açık ve net ki.
1.   Ruhun kanıtı nedir?
2.   Ruhu nasıl ölçebiliriz?
3.   Ruhu nasıl test edebiliriz?

Bu soruların cevabını bulabilirseniz insanlık tarihinin en büyük gizemlerinden birisini aydınlattınız demektir.

Eğer cevabı hoca efendi hazretlerinizin web sitesinden alıntılar yaparak verecekseniz hiç kasmayın. O cevapları zaten biliyorum. O cevapların tatmin edici olmadığını mantığınız size de söylüyor. Korkmayın. O cevapların gerçek olmadığını size söyleyen şeytan veya onun uşakları değil. Bizzat öz benliğiniz.

Ruh konusu da aynı Din gibi inanç işidir. İnanabilirsiniz ve bunda bir sorun yok. Size saygı duyarım. Ancak bu hususu bilimsel bir tabana oturtmaya çalışmayın. Olmuyor.

Basitçe üç tane soru sordum ki bu sorular açıkçası inançlı veya inançsız herkesin kafasını kurcalıyor. Kurcalamasaydı Ruhu kanıtlamak için bu kadar bilimsel ve felsefi çalışma, bu kadar dini tartışma olmazdı.

Dinden sıyrılan bazı insanlarda da şöyle bir yaklaşımla karşılaşıyorum, onlara göre de ruh var ama bir enerji formu. Aslında doğada ki her şeyin bir enerjisi var. Bu enerjiler hayatı etkiliyor. Peki, bu etkileşime dair kanıt var mı? Yok. Ölçülebiliyorlar mı? Hayır? Kusura bakmayın ama siz de bir inancın peşindesiniz. Sadece semavi inançtan çıkıp başka bir inanca geçmişsiniz o kadar.

Beyinde keşfedilen bir enerji elbette ki var çünkü bilimsel olarak beyindeki elektriksel dalgalar kanıtlandı. Neden? Çünkü test edildiler ve ölçülebildiler. Ancak beyin faaliyetleri durduğunda onlarda duruyor. Sakın buna ruhun kanıtı demeyin. Adı üstünde elektriksel dalgalar. Şimdi buradan hareketle siz Ruha kılıf bulmaya çalışırsınız. Öyle olsaydı bu elektrik dalgalarının beyin ölümü gerçekleştiğinde durmaması gerekirdi.

Ona da cevabınız hazır. Beyin ölünce beyindeki elektrik dalgalarının, yani ruhun gitmesi normal çünkü ruhu-canı Azrail aleyhisselam gelip alıyor.


Yine çuvalladınız efendim… İslamiyet’e göre Azrail diye bir melek yok. Kuran-ı Kerim’ e göre “Ölüm meleği veya ölüm melekleri” var. Ama Azrail ismi yok. “İyi de Hadis-i Şeriflerde bahsediliyor!” demeyin sakın çünkü sahih olmayan hadislerde dahi Azrail ismi geçmiyor.

Sadece bazı “Haber” diye nitelendirilen rivayetlerde geçiyor.

Azrail ismi ve meleği İsrailliyattan geçmedir ki bunu “Gerçek” ilahiyatçı veya medrese eğitimi görmüş dindar arkadaşlar daha iyi bilirler.

Kısacası biz “Ey Ruh geldiysen üç kere tıkla!” demeye devam. Ne zaman gelecekse artık.

Cahil bir vatandaş olarak, cahilce sorularımı ve aklımdaki çelişkileri sıraladım. Aydın ve ileri görüşlü okurların bu sorularımı kolaylıkla cevaplayacağından; özellikle dindar arkadaşlarımın ustaca cevap vereceğine inancım tam.

İş dönüyor dolaşıyor ve o kadim soru paradoksuna takılıp duruyor. Bana soruyorlar “Olmadığını kanıtla o halde!”. O zaman bende size soruyorum “Olduğunu kanıtlayın!”

Bu arada konudan ayrı olarak geçenlerde başıma gelen küçük bir olayı paylaşmak istiyorum:

Bir alış veriş merkezinde sakarlığımdan ve dikkatsizliğimden dolayı yürüyen merdivenin son kısmında, taşıdığım alış veriş arabasının tekerleği takıldı. Eşim ya da hiçbir arkadaşım yanımda yoktu. Kendimi kurtarmaya çalışırken birisi apar topar yanıma koştu ve hemen yanı başımda duran ancak paniklediğimden fark etmediğim acil durdurma butonuna basarak bana yardım etti. Bu arkadaşın kafasında takkesi, üzerinde cübbesi vardı. Teşekkür ettim. O yoluna gitti ben yoluma gittim. Ben bu salaklığımı kimse yaşamasın, dikkatli olsun diye hikâyemi anlattığımda bir arkadaşım “O cüppeliler de bu kafa var mıymış!” diye kahkahalı bir cümle kurdu. Kanımın çekildiğini hissettim. Ulan kulağımda küpe, üzerimde Black Sabbath t-shirt’ü ile alenen ondan farklı şekilde düşündüğüm belliyken adam bana yardım etmiş senin verdiğin tepkiye bak. “En azından sendekinden daha iyi bir kafa varmış!” diye cevap verince ortam buz kesti. Üsteleseydi resmen o tanımadığım, belki de hiç görmeyeceğim takkeli ve cüppeli adamın avukatı olacaktım. Gerekirse arkadaşlığım sona erecekti. Konu uzamadı. Çaylar içildi ve konu kapandı.

İnsanlık veya iyilik inançlarla ya da kılık-kıyafet ile ölçülmez. Kimse kimsenin inancına veya hayatına karışmadığı sürece sorun yok.

Sağlıcakla kalın.

Yazar Notu: Uzunca bir süre yazılarıma ara vermek durumunda kaldım. Bir terslik olmadıkça her hafta en az bir kez olmak kaydıyla burada olmaya çalışacağım. Bu süreçte bana sabır gösteren sevgili dostum site başyazarı ve yöneticisi A.KARA’ ya teşekkürlerimi sunuyorum.

Yazan: Demon Product
« ÖNCEKİ YAYIN
SONRAKİ YAYIN »