HABERLER
Dini Haber

KUR'AN'IN İKİNCİ KEZ DERLENMESİ VE KEÇİNİN AYET YEMESİ

Yazan: Mehmet W. Gündoğdu
MWG, din, islamiyet, Kur'an'ın ikinci kez derlenmesi, Osman döneminde Kuran'ın derlenmesi, Keçinin ayet yemesi, Kuran'ın Hafsa'daki kopyası, Kuran'ın derlenmesi, Keçinin yediği sayfalar, KUR'AN'IN İKİNCİ KEZ DERLENMESİ VE KEÇİNİN AYET YEMESİ

Osman döneminde Kuran’ın ikinci derlemesi yapılıp, kitap haline getirildiğini bazı hadislerden öğreniyoruz. (Buhari, e's- Sahih, Kitabu Fedaili'l-Kuran/3- Suyuti, el itkan, 2/32.)

İslam kaynaklarına göre Medine dışındaki farklı yerlerde, Kuran’ın farklı olması dolayısıyla yeni bir derlemeyle, standart bir kitabın oluşturulması gündeme gelmiş. Kendisine başvurulan Osman, yine Zeyt başkanlığında bir kurul oluşturup bu görevi onlara veriyor. Daha önce olduğu gibi Hafsa’nın elinde bulunan ayetler istenir. Yeni bir derleme yapılırken çıkartmalar ve ekler yapılır. Hatta bir de keçinin ayet yemesi öyküsü vardır. Ayşe’nin anlattığına göre; bir keçi gelip Ayşe’nin yatağı altında saklı bulunan bazı ayetleri yemiş. Ayşe, bu ayetlerin “eve gelen yabancı bir erkeğin orada sürekli kalabilmesi için, kadın tarafından on kez emdirilmesi” hakkında olduğunu söylüyor. Keçi işte bu ayetleri yemiş. (El-İtkan (Suyûtî), c.2, s.25.  Dar-e Kutni, c.4, s.105, İbn-i Mâce, c.1, s.625.  Muslim c. 4. s. 167.  Tirmizî, c.2, s.309.  Buhari 53/5- 54/9- 83/3- 93/21.  Muslim, Hudud 8/1431-Ebu Davut 41/1-Itkan 2/34).

“Andolsun ki recmetme ayeti ve yetişkin kişiyi on defa emzirme (sebebi ile nikahlamanın haramlığı) ayeti indi. Andolsun ki bu ayetler karyolamın altında bir yaprakta (yazılı) idi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vefat edip biz Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ölümü ile meşgul olunca, evde beslenen koyun veya keçi girip o yaprağı yedi.”
[İbni Mace 1944, Ahmed bin Hanbel 5/131, 132, 183 ve 6/269]

İyi ki keçi böyle alengirli ayetleri yemiş! Kim bilir, ayetleri keçi yemeseydi neler olacaktı? Zaten ayetlerin kendileri bir hoş iken, ortaya bir de keçi öyküsünün çıkarılmasına ne demeli?

Kuran’ı ezbere bilenler nerede? Vahiy kâtipleri nerede? Hiç kimsenin elinde Kuran ayetlerinin tam metni yok. Ayşe ve Hafsa’nın elindeki Kuran’ın doğruluğu, yanlışlığı nasıl ortaya çıkacak? Bu konuda herkes bir şeyler ortaya koymuş; ama mantık ve akıl, Kuran diye yazılı bir metnin ortada olmadığını görüyor. 23 yıl boyunca vahiy kâtiplerine yazdırıldığı söylenilen Kuran, Kuran’ın tamamını 3-5 kişinin ezbere bildiğini söyleyen hadisler, Kuran’ın tamamı bu değildir diyenler… Çok şeyler söyleniyor ama bütün bunlara karşın Kuran’ın hiç değişmeden Allah tarafından korunarak günümüze kadar gelebildiğini de söyleyebiliyorlar. Gerçek olan şu ki; ondan bundan toplanmış, konuları tartışılır ayetlerle, eksiltme ve çıkartmalardan Kuran diye bilinen bir kutsal kitabın ortaya çıkmayacağını dağdaki çoban da bilir, aklı sınırlı deli de bilir. Zaten bu ikinci derlemenin ilk derlemede esas alınan birebir kopyası olmadığı da uzmanlar tarafından açıklanmaktadır. Hicr suresi 9. Ayet “o Kuran’ı biz indirdik. Onun koruyucusu da elbette biziz”  diye dursun…  Madem öyle, tek kalıptan çıkmış bir Kuran’ın olduğunu, bir harfinin bile değişmediğini iddia edin. İddia edebilirseniz, Kuran derlenirken çıkan sorunlara ne diyeceksiniz? Durum böyleyken kutsal kitap Kuran’ın; Ezra’nın (Üzeyir) yazdığı Tevrat’tan, sayısı beş binden dört kişinin yazıp dörde indirilen İncil’den bir farkı kalıyor mu? Kısacası; Kuran’ın, öteki kitaplarla farkı yok ve bu kitapların hepsinde kutsallık aramak boşuna.


Ebubekir dönemi Kuran ayetleri başka yerlere kitap olarak gönderilmemiştir ki farklı okumalar ortaya çıksın! Dahası; ilk derlenen Kuran’ın aslı Ayşe ve Hafsa’daysa ve bu kaynaklardan kitap oluşturulmuşsa, Ebubekir’in derlettiği Kuran’ın aslı ne oldu? Demekki Bu derleme de ellerinde yok ve ikinci derleme için Hafsa’ya başvurulmuş. Osman’ın derlettiği Kuran da ortada yok. Kısaca ortaya şu gerçek çıkıyor: Kuran diye bir kitabın aslı olmadığı gibi, Muhammed ve akıl hocalarının uydurdukları ayetleri hasbelkader bir araya getirip kitap yapmak da insanları uyutmaktan başka bir şey değildir. Bir ayetin ak dediğine, öteki ayette kara denilebiliyorsa, anlatılanlar çelişkiliyse; Kuran’ın yazdıklarına inanabilmek olanaksızdır. Okuyup düşünen bir Müslüman, bu gerçeği görüp, bu kargaşa içinde neye, neden inanacağını bile şaşırır.

Kuran’ın kutsal kitap olarak Allah tarafından geldiğini kabul ettik diyelim. Öyleyse bu kitabın aslı nerede, astarı ne oldu? Ebubekir, Osman ve Mervan birçok ayeti yakıp yok etmişler. Kuran tekse, hak dinini anlatıyorsa, aslı bozulmamışsa neden farklı Kuranlar ortaya çıkmıştır? Bunları diyen biz değiliz. Bakın hadislerde de var:
“Nafî İbn-i Ömer’den nakleder ki: Hiç biriniz ben Kur’an’ın tümünü öğrendim demesin. Çünkü ne biliyor Kur’an’ın birçoğu kaybolup gitmiştir. Sadece desin ki ben Kur’an’dan ortada olan kısmını öğrendim.” [El-İtkan (Suyûtî), c.2, s.25]

Heytemî Mecme-üz Zevâid, kitabında Ebu Musa Eş'arî'den şöyle nakletmektedir: "Berâet (Tevbe) suresine benzer bir sure inmişti ki sonradan kaldırıldı ve ben ondan sadece şu cümleyi ezberledim: "Hiç şüphesiz Allah, bu dini öyle kavimlerle teyid eder ki (bu dinde hiçbir) payları yoktur."

Hüzeyfe dedi ki: "Sizin Tevbe suresi diye adlandırdığız, azap suresidir. Oysa siz şimdi bu surede bizim okuduğumuzun ancak dörtte birini okuyorsunuz. Mecme-üz Zevâid (Heytemî)

“Keçinin yemesi sonucu Kuran’dan çıkan taşlama ayetini Ömer Kuran’a tekrar sokmak istedi; ancak halkın dedikodusundan korktuğu için cesaret edemedi"

[Buhari 53/5; 54/9; 83/3; 93/21; Muslim, Hudud 8/1431; Ebu Davut 41/1; Itkan 2/34]

“Kenz-ül Ummal’da Ömer b. Hattab’ın Müsned’inden naklen, Ömer’in Hüzeyfe’ye şöyle dediği nakledilmiştir. Ömer b. Hattab bana dedi ki: Ahzap suresinin (ayetlerini) kaç olarak sayıyorsunuz? Ben de 72 veya 73 olarak dedim. O da şöyle dedi: Oysa (büyüklükte) Bakara suresine yakındı! Recm ayeti de onun içindeydi.”
[Kenz-ül Ummâl, c.2, s.480.Aynı rivayet şu Müsned-i Ahmed’de Ubeyy b. Ka’b'dan nakledilmiştir.; c. 5, s.132. Yine Beyhaki de nakletmiştir Sünen’inde: c. 8, s.211. Müstedrek-üs Sahihayn, c.2, s.415, c.4, s.359]

Ayşe’den şöyle nakledilir: “Gerçekten de Ahzab süresi Peygamberin zamanında 200 ayet olarak okunurdu. Oysa şu an ondan elimizde bu olanlar kaldı.” Rağıbın naklettiği ayette 100 olarak gelmiştir. (Muhazırat-ı Rağıb İsfahani, c.2, s.4 ve 434)

“Übeyy b. Kab bana şöyle dedi: Ey Zerr, Ahzap suresini kaç (ayet) olarak okuyorsun? Ben de yetmiş üç dedim. O zaman şöyle dedi: Oysa Bakara suresine benziyordu; ya da ondan da uzundu! Biz onda recm ayetini de okuyorduk.”

“O (Ahzap suresinin) sonunda şöyle diyordu: Evli erkek ve evli kadın zina ettiklerinde, onları elbette recm edin! Allah’tan bir ceza olarak ve Allah aziz ve hâkimdir! Bu hesaba göre Ahzap suresinden 200′ü aşkın ayet eksilmiştir.”
[Kenz-ül Ummâl, c.2, s.567, Ed-Dürr-ül Mensûr (Suyûtî), c. 5, s180]

Hz. Ömer (ra)’i hutbe verirken dinledim. Şöyle demişti: “Allah Teala hazretleri Muhammed (sav)’a hak (din ile) gönderdi ve O’na Kitaba indirdi. Bu indirilenler arasında recm ayeti de vardı! Biz bu ayeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Resulullah (sav) zina yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: “Biz Kitabullah’da recm cezasını görmüyoruz (deyip inkara sapabilecek ve) Allah’ın kitabında indirdiği bir farzı terkederek dalalete düşebilecektir. Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinaları, -delil veya hamilelik veya itiraf yoluyla- sübüt bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah’da mevcut bir haktır. Allah’a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: “Ömer Allah Teala’ nın kitabına ilavede bulundu” demeyecek olsalar, recm ayetini (Kitabullah’a) yazardım.”
[Buhari, Hudud 31, 30, Mezalim 19, Menakibu’l-Ensar 46, Megazi 21, İ’tisam, 16; Müslim, Hudud 15]

Söz sırası Turan Dursun’a geldi.  Sağlam kaynaklara dayanarak Turan Dursun neler yazmış görelim.

“Kuran nüshaların ortaya çıkarırken, Hafsa'daki Mushaf'tan aynen kopya etmek söz konusu değildi. İleri sürüle gelen aynen kopya edildiği ileri sürülürken, neden kopya edildiğine de "ağız (şive) farklarından dolayi" diye gerekçe gösterilir. Ancak, Dr. Suphi e's-Salih, Mebahis Fi Ulumi'l-Kuran (Beyrut 1979) adlı eserinin 8O, 84, 85 sayfalarında bu gerekçenin inandırıcı olmadığını belirtiyor. Dr. Suphi'ye göre, o zaman aynı metni, aynı sözcükleri değişik okunacak nitelikte yazıp yansıtabilmek için gerekli işaret ve noktalama yoktu. O zamanki yazı harflerinin dışında işaretsiz harfler de noktasızdı. Kısacası, halife Ebubekir döneminde oluşturulan "mushaf", istenseydi bile, çeşitli kabile ağızlarını (şiveleri) içerir nitelikte yazılır olamazdı. Durum böyle olunca, şu sorular karşılıksız kalıyor: Ebubekir döneminde hazırlanan ve Hafsa'dan alıp getirilen "Mushaf" ile Osman döneminde meydana getirilen "nüshalar, mushaflar" arasındaki fark neydi? Yeni çalışma ile gerçekleştirilen nedir?... Birinci derlemenin yakılmasındaki amaç: Ölümüne değin sandığında saklayan ve alınıp yakılmasını önleyen Hafsa idi. Bu koruyucu ölünce, Kuran'ın Tanrısı "Kuşkusuz Zikr'i (Kuran'ı) biz indirdik; kuşkusuz koruyuculari da yine biziz" (Hicr, ayet:9) dese de koruyucusu kalmamıştı. Mervan Ibn Hakem, "sandıktan" aldırtıp getirmiş ve yaktırmıştı… Dayandığı kaynak: Ibn Ebi Davud, Kitabu'l- Mesahif, s.24.)… ilk derleme ile sonraki (Osman döneminde oluşturulan ve imam adı verilen) "Mushaf" arasında fark olmasa idi, ilkini yakma yoluna gidilir miydi? İlk derlemede bulunmayan eklemeler ya da Kuran'dan çıkarmalar yapılmamış olsaydı, neden korkulmuştu?” ( Turan Dursun’dan Seçmeler)

Bu işin aslı, faslı böyledir. Okuduğunuz gibi anlatılanların hepsi kaynaklara, İslam’ın kendi kaynaklarına dayanmaktadır ve sevgili okuyucularımız karar vermek yine size kalıyor.
« ÖNCEKİ YAYIN
SONRAKİ YAYIN »