HABERLER
Dini Haber

HABİL İLE KABİL ve DUMUZİ İLE ENKİMDU

Hazırlayan: A.Kara

SÜMER MİTOLOJİSİ VE İBRAHİMİ DİNLER :
ÇİFTÇİ VE ÇOBANIN MÜCADELESİ


Antik Sümer ve Babil toplumlarının birçok dini etkilediğini, birçoğu için kaynak olduğunu Sümer Mitolojisi ve İslam, Babil Mitolojisi ve İslam gibi araştırma makaleleri ile anlatmaya çalışmıştım.

İbrahimi dinlerin kitaplarında kendine yer edinmiş olan ve kökeni antik Sümer olan bir başka efsane ise Dumuzi ile Enkimdu yani Habil ile Kabil (Kayin) mitosudur. Çoban ile çiftçinin yaşam tarzlarına ve tanrıça İnanna'nın aşkını elde edebilmek için aralarında oluşan rekabete değinen bu efsane özellikle Tevrat'ta kendine geniş yer bulmuşken, Kur'an ve İncil'de daha kısa şekilde geçmektedir.

İsrailliler Dumuzi'yi Babilli adıyla Tammuz (Temmuz) olarak biliyorlardı.
Tanah'ta, Hezekiel 8:14-15'te şöyle yazar:
14) Bundan sonra beni Rab'bin Tapınağı'nın kuzeye bakan kapısının giriş bölümüne götürdü. Orada oturup Tammuz için ağlayan kadınları gördüm.
15) Bana, “İnsanoğlu, bunu gördün mü? Bundan daha iğrenç şeyler de göreceksin” dedi.

Dumuzi ve Enkimdu olarak bilinen Sümer efsanesine göre tanrıça İnanna kendine bir eş seçecektir ve önünde 2 seçenek vardır: Çoban tanrı Dumuzi ve çiftçi tanrı Enkimdu.
İnanna'nın erkek kardeşi ve güneş tanrısı olan Utu, ona çobanı yani Dumuzi'yi tercih etmesini söylemektedir fakat İnanna'nın gönlünden geçen isim çiftçi olan Enkimdu'dur.

Çoban ve çiftçi, İnanna'yı ikna etmeye çalışmaktadır. Dumuzi İnanna'ya Enkimdu'nun sahip olduğu her şeye, hatta fazlasına sahip olduğunu söyler. Enkimdu'da İnanna'yı istediği için Dumuzi'yi bu sevdadan vazgeçirmeye çalışarak ona türlü tekliflerde bulunur fakat Dumuzi İnanna ile evlenme arzusundan vazgeçmemektedir.

Tablette yazan şiirde Enkimdu'nun çoban tanrıya şunları dediği görülür:

"Sen ey çoban , niye bir kavga çıkarıyorsun ?
Ey Çoban Dumuzi niye kavga çıkarıyorsun ?
Benle seni, ey çoban , benle seni niçin karşılaştırıyorsun ?
Koyunların yerin otlarını yesin,
Benim otlaklarımda senin koyunların otlasın,
Zabalam tarlalarında ot yesinler,
Tüm koyun sürülerin ırmağım Unun'un suyunu içsin "

Dumuzi şöyle cevap verir:

"Ben , çoban [diyorum ki] evliliğim ey çiftçi 
dostum olarak girme [burnunu sokma]
Ey çiftçi Enkimdu , dostum olarak, ey çiftçi [evliliğimi] çiğneme"

Enkimdu'nun ise vereceklerini sıralamaya devam ederek ikisini de ikna etmeye çalıştığı görülür:

"Sana buğday getireceğim, fasulye getireceğim sana,
... fasulyesi getireceğim sana,
Genç kız İnanna (ve) sen neden hoşlanırsan o şeyi
Genç kız İnanna ...getireceğim sana ."

Enkimdu'nun bu uğraşlarına rağmen Sümer efsanelerinde kendisinden İnanna'nın kocası olarak bahsedildiğinden ve tablette yer alan şiirlerden bu çekişmenin kazananının çoban tanrı Dumuzi olduğu açıktır. İnanna başta çoban olduğu için Dumuzi'yi küçük görür ve şöyle der:

Çobanla evlenmeyeceğim, asla!
Yünü kaba giysileri kabadır onun.

Fakat çoban Dumuzi hitabeti ve sundukları ile bereket tanrıçası İnanna'yı kendine aşık eder ve çiftçi Enkimdu geri planda kalır.

Bu efsanede çoban tanrı Dumuzi'nin çiftçi tanrı Enkimdu'nun armağanlarından hiçbirini kabul etmemesinin Tevrat'ta Yehova, Kur'an'da ise Allah'ın çiftçi Kayin'in tarım ürünlerini kabul etmemesinin temelini oluşturduğu açıktır. Kökeni antik Sümer olan birçok efsanenin semavi dinlerde yer aldığı gerçeği göz önündeyken bu efsanenin de Sümer'den ve onları işgal eden Samilerden çevre topluluklara yayılmış olması oldukça büyük bir olasılıktır.

Tevrata göre yeryüzünde ilk başta sadece Adem ile Havva ve Kayin ile Habil yaşamaktadır ve tıpkı Sümer efsanesinde olduğu gibi tanrı Yehova'nın kendine adaklar sunan Kayin ile Habil'den çiftçi olan Kayin'in mahsullerini kabul etmediği görülür. Bunun üzerine Kayin kıskançlık hissine kapılarak kardeşi Habil'i öldürür.

Tevrat ve Kur'an'dan ilgili ayetlere bakalım:

Yaratılış 4:1-9:
Adem karısı Havva ile yattı. Havva hamile kaldı ve Kayin’i doğurdu. “RAB’bin yardımıyla bir oğul dünyaya getirdim” dedi.
2) Daha sonra Kayin’in kardeşi Habil’i doğurdu. Habil çoban oldu, Kayin ise çiftçi.
3) Günler geçti. Bir gün Kayin toprağın ürünlerinden RAB’be sunu getirdi.
4) Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi. RAB Habil’i ve sunusunu kabul etti.
5) Kayin’le sunusunu ise reddetti. Kayin çok öfkelendi, suratını astı.
6) RAB Kayin’e, “Niçin öfkelendin?” diye sordu, “Niçin surat astın?
7) Doğru olanı yapsan, seni kabul etmez miyim? Ancak doğru olanı yapmazsan, günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. Ona egemen olmalısın.”
8) Kayin kardeşi Habil’e, “Haydi, tarlaya gidelim” dedi. Tarlada birlikteyken kardeşine saldırıp onu öldürdü.
9) RAB Kayin’e, “Kardeşin Habil nerede?” diye sordu.
Kayin, “Bilmiyorum, kardeşimin bekçisi miyim ben?” diye karşılık verdi.

Maide Suresi 27-30. Ayetler:
27) Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini gerçeğe uygun olarak anlat: Hani ikisi de birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, diğerine, "Andolsun seni öldüreceğim!" dedi. O da dedi ki: "Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder.
28) Andolsun ki sen öldürmek için bana el uzatsan bile, ben öldürmek için sana elimi kaldıracak değilim! Zira ben âlemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım.
29-30) Ben diliyorum ki sen hem benim günahımı hem de kendi günahını yüklenesin, cehennemliklerden olasın! Zalimlerin cezası işte budur."
Sonunda içindeki duygular onu kardeşini öldürmeye itti; onu öldürdü ve böylece hüsrana uğrayanlardan oldu.

Habil ile Kabil mitosu Tevratın yazanlar tarafından büyük ölçüde değiştirilmiştir ve efsanenin Tevrat varyantında yer alan Kayin ile Habil her biri kendi kurban törenlerini uygulayan iki farklı toplumu temsil etmekte kullanılmıştır. Antik dönemdeki birçok topluluk doğa olaylarını olağan dışı şekilde yorumlar, mahsül bakımından verimsiz geçen yılları tanrının onlara duyduğu öfke ve kızgınlık, hatta lanetlemesi olarak düşünürlerdi. İşte çiftçinin adaklarının kabul edilmemesi de o yılın mahsul bakımından verimsiz geçtiğinin bir işaretiydi ve bu gibi verimsiz dönemlerde insanlar bu durumu düzeltmesi için tanrıya bir nevi bir kefaret olarak kurban verirlerdi.

Yaratılış 4:6-7 bu bağlamda okunduğunda üzerindeki bulanıklık ortadan kalkacaktır. Zira bu bölümde İbrani tanrısı Yehova, Kayin'e böyle bir törenin gerekliliğini vurgulamaktadır:
6) RAB Kayin’e, “Niçin öfkelendin?” diye sordu, “Niçin surat astın?
7) Doğru olanı yapsan, seni kabul etmez miyim? Ancak doğru olanı yapmazsan, günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. Ona egemen olmalısın.”

Tevrat'ın İ.Ö. 3.yy'da yapılan Yunanca çevirisinde (septuagint) yazan fakat İbranice metinde yer almayan önemli bir cümle vardır:
"Ve Kayin kardeşi Habil'e tarlaya gidelim" dedi. Bu ayrıntıdan sonra Sümer efsanesi ile arasındaki bir diğer bağlantıyı fark ettiniz mi?
Sümer mitosunda da çiftçi tanrı çoban tanrıyı koyunlarını getirip tarlalarında otlatması için çağırıyordu.

Dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki bu efsanenin Yahudi uyarlamasında çoban verimsiz olan, çiftçinin iyi mahsul alamadığı sürülmüş topraklar üzerinde öldürülür ve bu durum bahsi geçen öldürmenin ritüel yönden önemli bir niteliğe sahip olduğunu gösterir.
Çünkü anlatıda şöyle yazar: "Yer senin kardeşinin kanını alabilmek için ağzını açtı"
Tüm bunlara bakıldığında öldürmenin düşüncesizce, sadece kıskançlık hissi ile yapılmadığı ortadadır. Asıl vurgulanan şey verimsizliği ortadan kaldırmak adına tanrıya kurban sunmak ve kurbanın kanıyla verimsiz toprağı ıslatarak döllemek, bu yolla onu verimli hale getirmektir; ki bu da komünal bir ayindir.

Tevrattaki hikayede tanrının Kayin'i hem lanetlemesi hem de onu kimse öldürmesin diye üzerine koyduğu bir işaretleme koruması tuhaf değil mi? Çünkü Tevrata göre bu durum yaşandığında yeryüzünde kardeşini öldüren Kabil ve onun akrabaları dışında kimse yaşamamaktadır. O halde Yahudilerin tanrısı Yehova o dönemde başka insan topluluklarının yaşamadığını unutmuş mudur? Hayır, bu aslında Babil geleneklerine dayanan bir uygulamanın izlerinin bulunduğu anlatıdır.

Babilonya Yeni Yıl Şenliği olan Akitu ve Atina Bouphonia ayini gibi mevsimsel ayinlerin uygulanışına baktığımızda duruma açıklık getirebiliriz.
Babil toplumunun özellikle daha verimli hasat elde etme amacıyla kutladığı Akitu şenliğinde kurbanı kesecek olan bir rahip ve bir cin kovucu öldürülmüş koyunun kanını tanrı Marduk'un oğlu Nabu'nun sunağının duvarlarına sürerek dinsel anlamda arındırırdı.
Fakat bu ritüeli yapanların kirlendiğine inanıldığından ayinin hemen akabinde toplum tarafından zorla sürgüne gönderilir ve Akitu şenliği bitene kadar çölde kalırlardı.

Çıktığı dönemde sonbaharda kutlanan Yeni Yıl Şenliğinin bir bölümünü de İbrani Kefaret Günü ritüeli oluştururdu ve bu ritüelde tamamen dinsel-ritüel amaçlı bir öldürme ve kaçışın var olduğu görülmektedir. İbrani örneğinde baş rolde insanın değil de biri öldürülen diğeri çöle sürülen iki keçinin olduğu görülür. Öyle ki "günah keçisi" deyişi bile bu gelenekten türetilmiştir.
Benzer şekilde, Atina Bouphonia ayininde bir öküz öldürülüp kanı sunulurdu ve ayinin kurban verme sürecini yürüten iki kişi yine sürgüne gönderilir, bir süre uzaklaştırılırdı.

Tüm bunlar dikkate alındığında Tevrattaki Kayin ve Habil efsanesinde Kayin'in kaçışı onun ritüel nitelikli bir eylem gerçekleştirdiğini gösterir. Tevrattaki bu anlatının kökeni olan Babil mevsimsel ayinlerinde töreni uygulayan, kurban veren kişi kutsal bir iş yaptığından arınıp temizlenene dek sürgün edilirdi. Bu yüzden öldüren kişi aynı zamanda kutsal bir koruma altına girerdi çünkü inanışa göre o tanrının onları görmesini, topraklarını ve hasatlarını bereketlendirmesini sağlayan yani topluluk yararına çalışan biriydi. Fakat kurban ayini sonrası dokunulmazlığa sahip olsa da törensel anlamda kirlenip murdar sayıldığından topluluktan uzaklaşması gerekirdi.
Tevratta Yehova'nın katilin üzerine öldürülmemesi için işaret koymasının temeli de Babildeki bu ayinlerde yatar. Ayin sonrası sürgüne giden rahiplerin kutsal kişiler olduğunun, tanrının mülkü olduklarının bilinmesi ve öldürülmelerini engellemek adına yüzlerinde bir dövme yada vücutlarında çeşitli işaretler taşırlardı.

Eski Ahit'teki bir anlatı da peygamber olduğuna inanılan kişilerin bu tür işaretler taşıdığından bahseder, böylece ilahi kişiler olduğu, tanrının mülkü oldukları anlaşılacaktır:

Zekeriya Kitabı 13:4-6:
"Ve o gün vaki olacak ki, peygamberler utanacaklar, peygamberlik ettiği zaman herkes kendi niyetinden utanacak ve aldatmak için kıl kaftan giymeyecek ve diyecek: Ben peygamber değilim, ben toprak işçisi bir adamım; çünkü gençli­ğimde bir adam beni köle edindi. Ve biri ona diyecek: kollarının arasındaki bu yaralar ne? (Kitabı Mukaddes (1981 Türkçe baskısı)

Tüm bunların ışığında Tevrat'ta Kayin'in Habil'i öldürmesi hikayesinin temelinin Sümer ve Babil'e dayandığı, bu ayetlerin özgün biçiminin aslında ürün bolluğu için ayinsel bir kan akıtmayı-öldürmeyi anlattığı, öldüren ve sürgüne giden din adamının kutsal işaretlerle koruma altına alındığı mevsimsel kutlamalardan bahsettiği açıktır.

Tevratı yazanlar Sümer ve Babilden devşirdikleri bu efsaneyi kısmen değiştirmişti. Kur'an'ın yazarları da bu anlatıyı Tevrat'tan alırken kendilerine göre uyarladığından Kur'an'da yüzeysel olarak anlatılan Habil ile Kabil hikayesi Babildeki asıl halinden tanınamayacak derecede uzaklaşmış ve Kabil, kardeşini öldürerek günah işleyen, yeryüzünde ilk kanı döken insana dönüşmüştür.

« ÖNCEKİ YAYIN
SONRAKİ YAYIN »