HABERLER
Dini Haber
Enlil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Enlil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

SÜMER MİTOLOJİSİ VE İSLAM

Hazırlayan: A.Kara


SÜMER MİTOLOJİSİ VE İSLAM


Kutsal Ereşkigal tahtında yerini aldı,
Anunnaki, yedi yargıç, onun huzurunda hükümlerini bildirdiler, 
Ölüm bakışlarını, gözlerini ona diktiler,
Sözleri üzerine, ruha işkence eden sözleri,
Güçsüz kadın bir cesede dönüştü,
Ceset bir kazığa asıldı.

Özellikle Ur, Uruk ve Kiş gibi yerlerde yapılan arkeolojik kazı çalışmaları ve Dicle-Fırat vadisi'nin eski kentlerinin bulunduğu bölgelerdeki araştırmalar Sümerlerin MÖ 4000 dolaylarında buralarda yaşadığını kanıtlamıştır.
Yaygın olan görüşe göre Sümerlerin bu deltaya Mezapotamya'nın kuzeydoğusundaki dağlardan geldiği düşünülüyor.

Ur kazılarını gerçekleştiren Sir Leonard Woolley, Sümerlerin tarımsal alanda oldukça gelişmiş olduklarını, tapınaklara, rahiplere, edebiyata, düzenleyici yasalara ve oldukça zengin bir mitolojiye sahip olduklarını belgeleriyle anlatmaktadır.

Evet, Sümerler Fırat-Dicle deltasına yerleşerek orada bir uygarlık kurmuş ve bunu günden güne geliştiriyorlardı fakat bir süre sonra Sami halklarının Sümer ve Akad bölgelerine saldırıları başladı, ilk Sami akınları Sümer üzerine gerçekleşti.

Samiler Sümer ülkesini yavaş yavaş ele geçirirken aynı zamanda yenilgiye uğrattıkları Sümerlerin sahip olduğu kültürü ve onların çivi yazılarını özümsediler fakat Arapça'nın atası olan ve büyük Sami dil grubunun önemli dallarından biri olan Akadça dilini kullanan Samiler Sümer dilini benimsemediler.

Fakat istilalar devam etti. Samiler bir süre sonra Amoritler olarak bilinen bir halk kanalıyla ikinci saldırı dalgasını gerçekleştirip başarılı olunca Babilonya'da ilk Amorit hanedanlığı kuruldu. Böylece Babilonya, Hammurabi yönetimi altında Sümer ve Akad bölgesinde egemenlik kurmuş oldu.

500 yıl kadar sonra Dicle vadisinin üst kavşağına, Yukarı Zap ile Aşağı Zap bölgesine yerleşmiş olan başka bir Sami halkı Babilonya'yı fethederek Mezopotamya'daki ilk Asur İmparatorluğunu kurdu.

Bunları bilmek önemli çünkü tamda bu nedenlerden dolayı bir mitolojinin Sümerli, Babilonyalı ve Asurlu biçimleri arasında büyük benzerlikler varken küçük farklılıklar bulunur.

Tüm bu bilgiler sonrası Sümer mitoslarına ve bu mitosların İslamiyette nasıl yer bulduğuna sırası ile bakalım.

En önemli Sümer mitosu Dumuzi ile İnanna ve burada konu alınan İnanna'nın yer altı dünyasına inişidir. Sümerce olan Dumuzi ve İnanna'nın Sami dilindeki karşılığı Tammuz ve İştar'dır. Dumuzi, yani Tammuz (Temmuz) ilkbaharda bitkilerin ve doğanın yeniden canlanışını sembolize ederken İnanna göğün kraliçesidir.
Sümerlerdeki ilkbahar kutlamalarının ve Samilerdeki Tammuz ayinlerinin ana motifini de bitkilerin yeniden canlanışını temsil eden Dumuzi'nin yeraltı dünyasında tutsak tutuluşu alır.

Bu efsaneye göre esir tutulan kocasını kurtarmak isteyen göğün kraliçesi İnanna, kız kardeşi tanrıça Ereşkigal'in egemenliğindeki yeraltı dünyasına, ölüler ülkesine iner. Fakat buraya inmeden önce önlem almalıdır. Bu yüzden İnana, veziri Ninşubur'a "eğer üç gün içinde geri dönmezsem benim için yas törenleri yaptıktan sonra Nippur tanrısı Enlil, ay-tanrısı Nanna ve bilgelik tanrısı Enki'ye gidip yeraltı dünyasında iken öldürülmemi engellemeleri için onlara yalvar" der.

Akabinde İnanna kraliçelik kıyafetlerini giyip değerli takılarını takar ve ölüler dünyasına gider. Yeraltı dünyasının kapısına vardığında "7 kapı"nın bekçisi Neti ona meydan okur. Kız kardeşi Ereşkigal'in buyruğu doğrultusunda yeraltı dünyasının yasaları gereğince İnanna bu 7 kapıyı geçerken geçtiği her bir kapıda giysilerinin bir bölümünü çıkarır. 7 kapıdan geçen İnanna bunun ardından Ereşkigal'in ve yeraltı dünyası Anunnaki'sinin karşısına çıkarılır. Bunlar ölümün gözlerini İnanna'nın üzerine çevirince İnanna ölerek bir ceset olur ve kazığın üzerine asılır.

Aradan 3 gün geçer ve İnanna geri dönmeyince veziri Ninşubur daha önce onun emrettiği üzere harekete geçerek Enlil, Enki ve Nanna'dan yardım ister. Nanna ve Enlil bu işe karışmaya yanaşmazlar fakat Enki bir dizi sihir yaparak İnanna'nın tekrar dirilmesini sağlayacaktır. Enki, tırnaklarının dibindeki kirleri çıkarıp yaptığı efsun ile bunlardan, isimlerinin ne anlama geldiği bilinmeyen Kurgarru ve Kalaturru adında iki tuhaf varlık yaratır. Enki yarattığı bu iki varlık ile ölüler dünyasındaki İnanna'ya yaşam yiyeceği ve yaşam içeceği (âb-ı hayat) gönderir ve bu iki varlığa hayat içeceği ve yiyeceğini İnanna'nın cesedinin üzerine 60 kez serpmelerini emreder.

Kurgarru ve Kalaturru emri yerine getirince İnanna tekrar dirilir fakat ölüler dünyası kanunları gereği orada ölen biri yerine birini bulup koymadıkça yeryüzüne asla geri dönemez. Fakat İnanna'nın bir şekilde geri dönmesi gerektiğinden onu dirilten bu iki cin daha sonra yeryüzüne çıkarak onun yerine geçerek yeraltı dünyasına gelecek kurbanlar ararlar. 
Cinler tanrı Şara'yı, Latarak'ı hatta İnanna'nın veziri Ninşubur'u bile alıp İnanna'nın yerine geçsin diye yeraltı dünyasına götürmek isteseler de İnanna tarafından kurtarılırlar.

İnanna yeryüzüne dönmek için ölüler diyarından ayrılırken orada evleri olan ölülerin gölgeleri, gulyabaniler ve harpyalar da onun peşine takılır. Bu hayaletimsi ve korkunç orduyla sarılmış olarak Sümer’i kent kent dolaşır.

İlgili tabletin bundan sonrası kırık olduğundan ne yazık ki okunamayan kısımları olsa da mit bununla sona ermediğinden öykünün birkaç adım sonraki süreci-devamı tabletlerin kalan-okunabilen kısmından elde edilebiliniyor.

İnanna kendisine eşlik eden cinlerle birlikte kendi kenti Erek'e vardığında orada kocası Dumuzi'yi bulur. İnanna'nın cinlerin elinden kurtardığı 3 tanrı İnanna'nın önünde eğilerek ona saygılarını göstermişlerdi, fakat tablette yazana göre Dumuzi İnanna'nın önünde eğilmeyince İnnana öfkelenir ve cinlere kendinin yerine geçmesi için onu yeraltı dünyasına götürmeleri emrini verir.

Bunları duyan Dumuzi güneş-tanrı Utu'ya yakararak yardım dilenir.

Bu efsanede dikkat edilmesi gereken büyük bir nokta var: İnanna'nın 7 KAPI'dan geçerek yerin 7 KAT altına yani 7 KAT cehenneme inişi.
Kur'an'da Hicr suresi 43-44.ayetlerde şöyle yazar:  "Kuşkusuz cehennem, o sana uyanların tamamının buluşma yeri olacaktır. Onun yedi kapısı var; her kapıya da onlardan bir kısmı ayrılmıştır"

Dumuzi ve İnanna mitosundaki 7 Kapı ve 7 katlı yer altı dünyası ile Hicr suresindeki 7 kapının sadece bir rastlantı olduğunu düşünüyorsanız ilgili incelemeye Sümer Yaratılış Mitosu ile devam edelim.

Sümer tanrılarının isimlerinin yer aldığı bir tablette adı "deniz" yani su ile bağlantılı olan bir ideogramla yazılan tanrıça Nammu, "göğü ve yeri doğuran ana" olarak betimlenir. Öteki mitoslardan göğün ve yerin başlangıçta tabanı yer, tepesi gök olan bir dağı oluşturdukları anlaşılmaktadır.
Gök, tanrı An ile, yer ise tanrıça Ki ile kişiselleştirilmiş ve onların birleşiminden hava-tanrı Enlil doğmuştur. Enlil de gök ile yeri birbirinden ayırarak, dünyayı gökle yerin birbirinden hava ile ayrıldığı bir varlık biçimine sokar.

Burada dikkat edilmesi gereken çok önemli noktalar var:
İlk olarak görüyoruz ki Sümer efsanelerinde de canlı hayatı su ile başlıyor, sudan yaratılıyor.

Sümerleri istila eden Samiler ile bu efsanelerin Arapça gibi Akad alt dil gruplarına ve çeşitli kültürlere geçtiğini başlarda belirtmiştim. Bakalım Kur'an'da bunların izine ne şekilde rastlıyoruz:

Enbiya suresi, 30.ayette: "İnkâr edenler, gökler ve yer bitişik iken onları ayırdığımızı ve her canlıyı sudan yarattığımızı görmezler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?" yazar. Görüldüğü gibi bu anlatım Sümer efsanesindeki yaratılış sürecinin net bir kopyasıdır.

Önemli bir detayı belirtmekte fayda var ki Sümer mitoslarındaki bu yaratıcı, kadın, yani tanrıça iken, İslamiyet'teki yaratıcı her ne kadar cinsiyet atfedilmemiş dense de bir erkek görünümündedir. Peki neden? Bu süreç neden ve nasıl gerçekleşti? diye düşünüyor olabilirsiniz. Bu önemli konuyu başka zaman ayrıca ele alacağım.

Sümer Yaratılış Mitos'una geri dönelim.

Enlil bitişik olan yer ile göğü birbirinden ayırdıktan sonra gökler, ay-tanrı Nanna, güneş-tanrı Utu ve diğer gezegenler, yıldızlar tarafından aydınlatılır. 

Bitkiler, sığırlar (yani hayvanlar), tarım araçları gibi ögeler Enlil'in emirlerini yerine getiren daha küçük tanrılar ile yaratılmış olsa da bunların asıl yaratıcısı olarak Enlil'e inanıldı ve ibadet edildi.

Babilonyalı bilgelik tanrısı Ea'nın (Enki) önerisi doğrultusunda Enlil, tanrılara yiyecek ve giyecek sağlamaları için sığır-tanrı Lahar ve tahıl-tanrıça Aşnan olmak üzere iki küçük tanrı yaratır. Bu iki küçük tanrı sayesinde yeryüzünde büyük bolluk yaşanır. Ne var ki bu iki tanrı içip sarhoş olduktan sonra aralarında tartışmaya, kavga etmeye başlar, yaratılış görevlerini unutur ve yerine getirmezler. Böylece tanrılar ihtiyaç duyduğu şeyleri elde edemez olurlar. İşte tam da bu duruma çare olması amacıyla insan yaratılır.

İlgili dizelere bakalım:
O günlerde, tanrıların yaratış odasında,
Onların Dulkug evinde Lahar'a ve Aşnan'a biçimleri verildi; 
Lahar ve Aşnan'ın yapılışında,
Dulkug Anunnaki'si yediler ama doymadılar;
Katkısız koyun sütlerini... ve iyi şeyleri,
Dulkug Anunnaki'si içtiler, ama kanmadılar;
Katışıksız koyun sürülerinin sağlayacağı iyi şeyler hatırına 
İnsana nefes verildi.

İnsanın yaratılışında ona nefes verildiğini söyleyen çok tanrılı Sümer pagan dininden sonra bir de Kur'an'a bakalım:
Hicr suresi, 29. ayet: "Onun şeklini tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim vakit siz de hemen onun için secdeye kapanın."
Secde suresi, 9. ayet: "Sonra ona düzgün bir şekil vermiş ve ruhundan ona üflemiş; sizi kulak, göz ve gönüllerle donatmıştır."
Görüldüğü üzere bu iki ayette de "insanın Allah'ın ruhundan bir nefes olduğu" yazar.

Şimdi de evrenin düzenlenmesi mitosunda tanrıça İnanna yani İştar'ın yaptıklarına bakalım:

Antik Sümer inanışında "yazgıların tableti" adı verilen nesnelere sıkça rastlanır. Bu tablet oldukça önem arz eder çünkü tanrının niteliklerinden biri de ona sahip olmaktır.

İşte bu efsanede İnanna, uygarlaştırıcı bir tanrı olma özelliği taşıyan Enki'nin sahip olduğu bu yazgı tabletlerini almak ister. Çünkü kendi kenti olan Erek'i onlar sayesinde geliştirmek, uygarlaştırmak istemektedir. Fakat bunun için önce "Mi" denen şeylere sahip olması gerekmektedir; ki buradaki "Me (Mi)" yazgı tabletlerine sahip olduğunda kazanılan güçlerdir.

Yazdı tabletleri ve dolayısı ile Mi'ler Enki'nin elindedir. Bu yüzden tanrıça, babası Enki'nin yanına gider, Enki'de onun gelişi adına bir şölen düzenler. Fakat bu şölende İnanna babasını sarhoş eder ve ondan Me'leri yani tanrısal tüm kararları ve güçleri kendine vereceğine dair söz alır.
Tanrıça, babası Enki'den Mi'leri alarak göklerin teknesine yükleyerek kenti Erek'e doğru yelken açar.
Babası Enki kendine geldiğinde Mi'lerin olmadığını fark eder ve habercisi İsimud'u göndererek kızından onları geri vermesini ister. İsimud bu emri tam 7 kez tekrarlar fakat İnanna'nın veziri Ninşubur tarafından engellenir ve bu sayede tanrıça uygarlığın nimetlerini kenti Erek'e (Uruk) getirir.

7 rakamı tekrar karşımıza çıktı.
Peki neden 7 rakamı Sümerlerde bu kadar yaygın? Neden İnanna yerin 2-3 kat değil de 7 kat altına iniyor ya da Enki neden emrini 4-5 kez değil de 7 kez tekrarlatıyor.
Bunun cevabı da sonraları detaylıca ele alacağım Sümer Kozmolojisinde yatıyor olsa da kısaca bilgilendirmek istiyorum.

Sümer dininde en güçlü ve önemli tanrılar "Karar veren 7 tanrıydı". Yani yönetimde 7 baş tanrı olduğundan 7 sayısı kutsal kabul edilirdi. Bu 7 tanrı ise o dönemde çıplak gözle görülebilen gezegen ve yıldızlar olan "Venüs, Mars, Merkür, Jüpiter, Satürn, Güneş, Ay" dı. Gezegenlerle kişiselleştirilmiş olan bu 7 ilahın her birine bir kat-cennet atanmıştı ve bu katların değerli taşlardan yapıldığına inanılırken kat sayısının yüksekliğine göre taşın değerinin arttığı düşünülürdü. En üst cennet olan 7.kat en değerli taş olan luludānītu'dan yapılmıştı.   

İnsanın yaratılışına Lahar ve Aşnan adlı tanrıların yaratılış mitosu üzerinden değinmiştim.
Sümer mitolojileri Babilonya'da bölgeyi fetheden yeni topluluğun kültürel yapısı ve kullandığı dili sebebiyle değişiklik gösterir. Buna rağmen insanın yaratılışı mitosunun Sümer ve Babil versiyonları arasında farklılıklar olsa da insanın yaratılış amacının toprağı sürmek, tanrılara hizmet etmek ve onların geçimlerini sağlamak yani kulluk etmek olduğu yönünde ortak noktalar bulunmaktadır.

Gözden kaçırılmaması gereken nokta şudur ki; Sümer inancındaki insanın yaratılış sebebinin "tanrılara hizmet" oluşu ile Kur'an'da da karşılaşılmaktadır.
Örneğin Zariyat suresi 56. ayette: "Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" ve Bakara suresi 21. ayette "Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin" yazar. 

Bu detaydan sonra insanın yaratılışını konu alan Sümer mitosuna devam edelim. Tanrılar yeteri kadar yiyecek alamadıkları konusunda yakınırlar. Bu gibi durumlarda başvurdukları bilgelik tanrısı su-tanrı Enki uykuda olduğundan tanrıların anası olan Nammu onu uyandırır. Enki'nin isteği üzerine ilkel okyanus Nammu ile doğum tanrıçası Ninmah diğer iyi ve soylu yaratıcıların da desteğini alarak derin suların üzerindeki balçığı karıp insanı var ederler.

Bu mitosta dikkat çeken şey şu ki yaratılışta "su" ile ilişkili olan Nammu ile Enki başlangıçta baş rolü oynarken diğer tanrıların da desteği ile derin suların üzerindeki balçığı, yani sudan arındırılmış "kuru balçığı" karıp el birliği ile insan yaratılıyor. Bu mitosun Kur'an'a Hicr suresi 26.ayet ile "Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık." şeklinde dahil olduğu görülüyor.

İnsanın yaratılışı sonrası yaptıkları işi kutlamak isteyen Enki bir ziyafet düzenler. Enki ve Ninmah çok şarap içip sarhoş olduğunda Ninmah derin suların üzerindeki balçıktan biraz alıp kısır bir kadın ve hadım bir erkeği içeren 6 farklı insan yaratır. Enki hadım olan erkeğin görevinin krala hizmet etmek olduğunu bildirirken söz konusu mitos Enki'nin aklen ve bedenen zayıf bir insan yaratması ve Ninmah'a yarattığı bu acınacak yaratığın durumunu düzeltmesi için yakarması ile devam eder.
Ninmah hiçbir şey yapamadığı gibi böylesine kusurlu bir varlık yarattığı için Enki'yi lanetler.

Enki'nin aklen ve bedenen zayıf insan yaratması ile Nisa suresi 28.ayetteki "Allah (yükünüzü) hafifletmek ister; çünkü insan zayıf yaratılmıştır" arasında da bir çağrışım olabilir.

Söz konusu Sümer Tufan Mitosu olduğunda burada da azımsanamayacak detaylar ve ipuçları bulmak mümkün.

İnsanlığın tanrı tarafından büyük bir tufan ile öldürüleceği mitosu dünyanın her köşesinde farklı isim ve ufak motif farklılıkları ile görülebilen bir efsanedir. Bunun da en temel nedeni Mezopotamya üzerine sürekli gerçekleşen akınlar ve buradan diğer bölgelere gerçekleşen göç veya akınlardır.

Sümer Tufan mitosunda tanrılar insanları yok etmek isterken diğer yandan insanları kurtarmak isteyen tanrı Enki'dir. Enki, Sippar kentinin sofu kralı Ziusudra'ya bir duvarın kıyısında dikilip beklemesini söyler çünkü ona tanrıların korkunç planından bahsedecek ve kurtulma yollarını anlatacaktır.

Başlayan tufan tüm kült merkezlerinin altını üstüne getirir ve bu durum şöyle anlatılır:

Yedi gün (ve) yedi gece sürdükten sonra Tufan ülkenin altını üstüne getirdi, (Ve) büyük suların üzerindeki fırtınalar koca kayığı bir o yana bir bu yana salladı durdu. 
Göklere (ve) yere ışık saçan [güneş-tanrı] Utu göründü. 
Ziusudra koca kayığının bir penceresini açtı, Kahraman Utu ışınlarını dev kayığın içine getirdi.
Kral Ziusudra Utu'nun önünde yerlere kapandı,

Daha sonra Kral Ziusudra bir öküz öldürür ve bir koyun boğazlar; yani tanrılara kurban verir. Kral'a ne olduğu tablette şöyle anlatılır:

Kral Ziusudra, Anu'nun ve Enlil'in önünde yerlere kapandı,
Anu (ve) Enlil hoş davrandılar Ziusudra'ya, Ona bir tanrınınki gibi sonsuz yaşam verdiler,
Bir tanrınınki gibi sonsuz soluk indirdiler onun için.
Sonra, kral Ziusudra'nın, bitkiler dünyasının (ve) insanlığın soyunun adını sürdüren kişinin,
Karşı taraftaki ülkede, Dilmun ülkesinde, güneşin doğduğu ülkede oturmasını sağladılar.

Yine dikkat edilmesi gereken noktalara gelelim:
Enki'nin Ziusudra'yı uyarması ile Cebrail'in Nuh'u uyarması, tufandan sağ çıkmak için kayık veya gemi inşa edilmesi gibi noktalar tamamen ortak. Yani Enki'nin (Şeytan) yerini Cebrail almış. İbrahimi dinlerin bir çok mitolojiden beslendiği ve en çok Sümer, Babil ve Mısır'dan beslendiği her defasında öne çıkacak bir gerçektir.

Daha önce defalarca olduğu gibi Sümer dininin kutsal olan 7 rakamı bu efsanede "7 gün ve 7 gece" ifadesi ile ortaya çıktığı gibi bir başka mitosta tekrar kendini gösterecektir.

Örneğin Enki ile Ninhursag mitosunda Ninhursag çılgına dönerek Enki'ye korkunç bir lanet okur.  Öyle ki tanrılar bile dehşete kapılırlar. Ninhursag'ın bu büyük laneti üzerine Enki bedeninin 7 yerinden hastalığa yakalanır.

Son olarak bir diğer ve İbrahimi dinlerde bariz şekilde yer almış, oldukça önemli mitos, temelde tarımcı, yani çiftçi ile çoban arasındaki rekabeti anlatan Dumuzi ile Enkimdu mitosudur.
Bu efsanede Babilonya adı İştar olan İnanna kendine bir koca seçecektir. Önünde iki seçenek vardır, ya çoban tanrı Dumuzi yani Tammuz ya da çiftçi tanrı Enkimdu'yu seçecektir. Güneş tanrı Utu, kız kardeşine Dumuzi ile evlenmesini söylese de İnanna, Enkimdu'yu istemektedir.

Dumuzi eş olarak onu seçmesi gerektiğini ve İnanna'ya Enkimdu'dan daha fazlasını sunabileceğini söylerken diğer yandan Enkimdu rakibi olan Dumuzi'ye İnanna'dan vazgeçmesi için hayvanlarına ot sağlamak, ona buğday ve fasulye vermek gibi türlü tekliflerde bulunur. İkili arasında sözlü yarışma devam eder ve İnanna sonunda eş olarak çoban tanrı Dumuzi'yi seçer.

İşte bu mitos toplumdan topluma aktarılırken giderek değişir, her kültürün efsanelerinde ve inanışlarında farklılaşarak yer alır. Öyle ki Yehova'nın çiftçi olan Kayin'in ürünlerinden oluşan adakları reddetmesinin temelini oluşturduğu gibi Kur'an'da şu şekilde yer alır:

“Onlara Âdem’in iki oğlu hakkındaki haberi gerçek olarak oku. Hani her biri birer kurban sunmuşlardı da birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti..." (Maide suresi 27. ayet)

Sümerlileri yenen Sami'ler Sümer çivi yazısını benimsemiş olmakla birlikte, Sümerceden tamamen farklı olan bir Sami dili olan Akadça'yı yazabilmelerine olanak verecek uyarlamalar yaptılar. Tam da bu yüzden Babilonya ve Asurlularca benimsenen Sümer tanrı ve tanrıçalarının bir çoğu söz konusu Akad mitolojisi olduğunda uyarlanmış olan Sami adları ile görünürler. İnanna = İştar, Utu = Şamaş, ay-tanrı Nanna = Sin olurken tapınak isimleri ve ayin terimleri Sümerce biçimiyle değişmeden kalmıştır, tıpkı Latince'nin kilisenin dinsel tören dili olarak kalması gibi.

İşte bu yüzden ilerleyen süreçte Babil-İslam ilişkisini, Sümer ve Babil mitoslarının her birini tek tek ve daha detaylı şekilde ele alacağım gibi mitoloji ve arkeolojinin ortaya çıkardığı gerçekleri savuşturmak için sığınılan 124.000 peygamber yalanını da ayrıca işleyeceğim.

Mitolojiyi bilmek, geçmiş inanışlara dokunabilme, insan akıl ve hayal gücünün çalışma şeklini keşfedebilme ve dinlerin kökenine inebilme imkanı tanır.
Esen kalın.

MEZOPOTAMYA TANRILARI

"Kralların ülkesi" olarak bilinen Sümer, güney Mezopotamya'da (modern Irak) M.Ö. 4500 ve 4000 arasında kurulmuştur. Tarihte bilinen şimdiye kadar kurulan ilk medeniyetlerden biri haline gelmiştir. Bu medeniyet, tarım için bataklıkları süzmüş, ticareti geliştirmiş, dokuma, maden ve çanak-çömlek işleri için tesisler kurmuştur.

Her bir şehir, tanrı ya da tanrıça tarafından korunurdu ve kent merkezinde oturmaları için adlarına inşa edilmiş büyük tapınağa sahipti. Mezopotamya'nın tanrıları, hava, ateş ve gök gürültüsü gibi daha önceki ana rollerinin kalıntılarını hala koruyorlardı.

• Anu (cennetin tanrısı) Mezopotamya panteonunun orijinal hükümdarıydı. O, göklerin en yüksek bölgesinde yaşayan ve suç işleyenleri yargılama gücüne sahip olan, takımyıldızların efendisi ve ruhların efendisi olarak bilinen bir ruhani tanrı idi.

• Enlil (hava tanrısı), rüzgar ve açık alanlarla ilişkiliydi ve Nippur şehrinin koruyucusuydu. O cennette Anu'ya ulaşabilen tek tanrıydı, çünkü gökyüzüne hükmediyordu. İnsanları yaratmaya yardım eden Enlil'di, ama çok geçmeden onların kargaşasından rahatsız oldu ve onları büyük bir sel ile öldürmeye çalıştı.

• Enki (tatlısu tanrısı) Eridu şehrinin koruyucusuydu. O, dünya düzleminde yaşayan herkes üzerinde yaşayan bilgi, zanaat ve yaratılışın efendisi olarak biliniyordu. Taş tabletler üzerine yazılan “Me” olarak bilinen ilahi bir gücün koruyucusuydu. Sık sık boynuzlu bir taç ile tasvir edilir ve bir sazan derisi giymektedir.

• Enbilulu (Tanrılar Tanrısı), her ikisi de çok kutsal sayılan Dicle ve Fırat Nehri'nin yönetimindeydi. Tarım alanını yönetmiş, erkeklere sulama ve çiftçiliği öğretmiştir. Yeryüzünün üstünde ve altındaki suların sırlarını bildiği için bunun ona her şeyi geliştirecek gücü verdiği söylenir.

• Nergal (Ölüm Tanrısı), Cuthah'da iktidarda bulunan bir tanrıydı. Çoğunlukla “öfkeli kral” veya “öfkeli olan” olarak bilinen yarı insan yarı aslan olarak tasvir edilirdi. Öğlen vakti güneşi, karanlığı, kaosu, savaş, kıtlık ve haşereleri getireceğine inanılırdı. Ayrıca, sonraki yaşamın ölü ruhlarına yön veren cehenneme başkanlık ediyordu.

• Nanna (Ay Tanrısı) yaygın olarak Ur kentine başkanlık ediyor ve “bilgelik efendisi” olarak biliniyordu. Bilim, astronomi ve astroloji ile ilgili kutsal bilgileri temsil ediyordu. Nanna genellikle hilal boyunca uçan büyük, kanatlı bir boğa olarak tasvir edildi. Yıldız sistemde 30 rakamı ile temsil edilirdi (bir aydaki ortalama gün sayısı anlamına gelir).

• Ninurta (Savaş Tanrısı), genellikle Sharur adlı büyülü bir topuzla tasvir edilen Lagaş'ın efendisi idi. Sadece bir savaş efendisi değil, aynı zamanda insanların yaralanma, hastalık ve şeytani güçlerden kurtulmalarına yardım eden şifa ve tedavilerle ile de ilişkiliydi. Enki, Ninurta’ya savaş ve arkeolojik bilgilerin (muhtemelen Me'nin kutsal öğretilerine dayanan) yollarını öğretmişti.

• Utu (Güneş Tanrısı) hakikat, adalet ve hukuktan sorumlu idi. Genelde kask takan, güneş diski tutan ve tırtıklı bir kılıç taşıyan bir adam olarak tasvir edilir. Utu her gün doğuda bir dağdan doğar, batıda bir mağaraya dönmeden önce iki tekerlekli savaş arabasıyla dünya'ya doğru yol alır ve böylece şafak, gün ortası ve gün batımını yaratır. Her gece ölülerin akıbetine karar vermek için yeraltı dünyasına iner.

• Gerra (Ateş Tanrısı)'nın üstün bir bilgelik ve beceriye sahip olduğu öyle ki hiçbir tanrının bunu anlayamadığı söylenirdi. O takipçileri tarafından güçlü metalleri inceltebilen, insanları kötü ruhlardan arındıran ve insanların bildiği tüm silahlara hakim olan “ateş ve demir ocağı efendisi” olarak biliniyordu. Savaşta yenilmez olduğu iddia edilirdi.

• Tammuz (Bitki Örtüsü Tanrısı) yiyecek ve besin ile ilişkili bir ilahi devriyeydi. İlkbaharda bolluğu ve sonbaharda hayatın azalmasını temsil etti. Yaz mevsiminin geçişi Mezopotamyalı'nın ölümünü temsil etmek için geliyordu ve Tammuz’un adına birçok ayin yapılırdı. Bu ayinlerde Tammuz geçip gittiği için üzülünürdü ve gelecek yıl tekrar geri gelmesi için davet edilirdi.

• Marduk (Fırtına Tanrısı) Babil panteonunun başı olarak yavaş yavaş iktidara gelen tanrıçaydı. O kehanet, diriliş ve gök gürültüsü ile ilişkilendirilen karmaşık bir Tanrıydı. Tanrılar ve onların mucizeleri arasında çıkan bir iç savaş sırasında iktidara yükseldi. Tiamat'ı (bir ilkel tanrıça) öldürmesi ile Tanrı-Kral'ın statüsüne yükselten, Cennete ve Yeryüzüne egemen olan Marduk'du. İnsan da dahil olmak üzere tüm doğa onun varlığına borçluydu.

• Nabu (Tanrıların Katibi) bilgelik ve yazının ustasıydı. Marduk'un oğluydu, onun yazarı ve bakanı olarak hareket etti ve sonunda insanlığın kaderinin kaydedildiği Kader Tabletlerinin koruyucusu oldu. Nabu boynuzlu bir şapka takıyor, eski bir rahiplik jesti ile elleri birbirine kenetli duruyordu. İlk başlarda babası Marduk'a ait olan kanatlı bir ejderhaya biniyordu.

Yazan & Derleyen & Çeviren: Anu

TANRI VE TANRIÇALARLA TANIŞMAYA NE DERSİNİZ?

dinler, din ve mitoloji, mitoloji, sümer tanrıları, sümer mitolojisi, tanrı ve tanrıçalar, eski tanrılar, sümer kökenli tanrılar, dinlerin kökeni, tanrı inancı, gılgamış, Enlil,
Tarihin kökenine inmeye, Tanrıça ve Tanrılar ile Tanışmaya ne dersiniz ? Başlayalım o halde. Buyurun Hep birlikte Tanrılar sofrasına. Kendinize bir Tanrı ve Tanrıça seçebilirsiniz. Nitekim Tarih Sümerlerde başlar.
Sümerleri anlamadan günümüz dinlerini ve inançlarını anlamak mümkün değil.

MEZOPOTAMYA SÜMERLER (KARDUKLAR) TANRI VE TANRIÇALARI

Mezopotamya mitolojisi, Sümerlerin dini evrendeki güç, nesne ve varlıkları temsil eden Antropomorfik tanrı ve tanrıçalar
içerirdi. Sümerlerin inanışına göre insanlar başta tanrılar tarafından hizmetçi, köle olarak yaratılmış fakat daha sonra özgürleştirilmiştirler.

Mezopotamya dini yaklaşık olarak İ.Ö. 400lerde yok olmasına rağmen modern dünyada birçok Yahudilik, Hıristiyanlık İslam ve Mandaizm de de tekrarlanan birçok Tevrat hikayelerinin ana kaynağının Mezopotamya mitolojisi olması dolayısıyla güncel etkilere sahiptir. Özellikle yaratılış mitolojisi, Aden bahçesi, tufan, Babil kulesi, Nemrut ve Lilith figürleri bu konuda en net örnekleri oluşturur. (bkz. Gılgamış destanı)

Sümer kökenli tanrı ve tanrıçalar daha sonra gelen Mezopotamya dinlerince benimsenmiştir. Kuşkusuz bu sadece dini ve mitolojik anlamda gerçekleşmemiştir; Sümer kültür ve yaşayış tarzı da aynı din ve mitoloji gibi daha sonra iktidara gelen Akad, Asur ve Babillilerce benimsenmiştir. Ayrıca farklı kültürlerin din ve mitolojilerinde de bazı benzerliklere rastlanır:Yunan mitolojisi ve Anadolu mitolojisi gibi. Mezopotamya mitolojisi Sümer temelli olmakla beraber Mezopotamya'nın aldığı sürekli ve yoğun göç ile birçok farklı kavmin inanç ve kültüründen etkilenmiştir.

İ.Ö. IV. binyılda Aşağı Mezapotamya'da yaşayan halkların inançları. Sümer dünyası XIX. yüzyılda keşfedilinceye inanç alanının temel bilgilerinde bir hayli değişiklikler olmuştur. Sümerler Dicle'yle Fırat deltasına yerleşik çok becerikli ve bilgili ulus olmakla birlikte bölgelerinin kuzeyinde yaşayan Akad'larıda etkileyerek, olağan üstü bir uygarlık geliştirmiştir.

Sümer dini çoktanrılı bir dindi. Dünyada, evrende, doğada görülen, hissedilen her nesnenin bir Tanrısı vardı. Tanrılar insan görünümünde, fakat insanüstü güçleri olan ölümsüz varlıklardı. İnsanlar gibi, onlann da çocuklan ve eşlerinden oluşan aileleri bulunuyordu. Bu aileler kral gibi bir Baştanrı altında toplanmışlardı. Tanrılar da insanlar gibi sever, üzülür, kızar, kıskanır, kavga eder, kötülük yapar, hastalanır, hatta yaralanabilirlerdi. Yer, Gök, Hava, Su Tanrılan yaratıcı, diğerleri yönetici ve koruyucu Tanrılardı.

Her şehrin bir koruyucu Tanrısı vardı. O Tanrı, şehrinin iyi yaşam sürmesinden sorumlu idi. Onun gücü, şehrinin iyi veya fena olduğuna göre değişirdi. Bunlara aym zamanda diğer şehirlerde de tapılırdı. Bu şehir Tanrıları, evrenin yönetimini aralannda bölüşmüşlerdi. Tanrılara ait listelerde 1500 kadar Tanrı adı bulunması, Sumerlilerin ne kadar çok Tanrı yarattığını göstermektedir.

Tanrıları insan şeklinde algılamalan, Tanrıları şehirlerin dışında evren ve doğa Tanrısı olarak geliştirmeleri ve onlan uyumlu bir sistem içine almalan, Sumerlilerin önemli ruhsal başanları olarak kabul edilmektedir. Tanrılar yalnız evrende değil, insanlarm yaşamına da girerler. Örneğin, yorulmak bilmeden gezen Güneş Tanrısı Utu, her şeyi görür, adaleti korur, insanlara yardım eder, ciğer falı bakanlann piridir. Bilgelik ve Su Tanrısı Enki, insanlann ve sihirbazlarm koruyucusudur. Venüs yıldızını simgeleyen Tanrıça İnanna, âşıklann ve savaşçılann koruyucusudur

Sumer'de Tanrılar istediklerini yapar; onlar, insanlara ne istediklerini bildirmez. Ancak insanlar onlara, kendilerinden istenileni sorarak öğrenebilir. Bu, kurban edilen hayvanlann karaciğerlerindeki işaretlere göre anlaşılır. Bu işaretlerin ne olduğu, neyi anlattığı, bu hususta yazılmış kataloglarda bulunur; rahipler ona göre onlan yorumlar. Ayrıca rüya ile de Tanrı istediğini bildirir. Tanrının yapılacak bir işi uygun görüp görmediğini anlamak isteyen; mabede gider, kurban keser, dua eder ve uykuya yatar. Gördüğü rüyanın olumlu veya olumsuz olduğunu da ancak rahip yorumlar.

Sumerliler, bu Tanrılar dünyası üzerine pek çok efsane geliştirmişler; şiirler yazmış, ilahiler bestelemiş, törenler düzenlemiş ve bütün bunlan yazıya geçirerek zamanımıza kadar ulaşmasını sağlamışlardır. Onlann kurduklan çokTanrılı din, yavaş yavaş tektanrıya dönüşerek, bugünkü dinlerin temelini oluşturnuştur. Fakat bu arada diğer Tanrılar da tamamıyla yok olmayarak bu dinlerde melekler, şeytanlar, cinler olarak varlıklarını korumaktadır.

Patesi ya da Ensi adını verdikleri rahip-krallarla yönetiliyorlardı. Bugün için onlardan daha öncesi bulunmadığına ve bilinmediğine göre, keşfedildikleri tarihe kadar başka uluslara maledilen birçok uygarsal ve inançsal buluşların onların ürünü olduğu kabul edilmektedir. Onlardan kalan Gılgamış Destanı'yla Enuma Eliş(Gökyüzünde) adlı yaratılış efsanesi, başka uluslara maledilen birçok inançların Sümer kaynaklı olduklarını kesin olarak meydana çıkarmıştır. Örneğin artık bilinmektedir ki Yahudilerin sanılan Tufan tasarımı onlarındır, Suriyelilerin Adonis'e dönüştürdükleri Babillilerin Tammuz'u onalrın Dumu-zid'idir, Samilerin Anu ve daha sonra Yunanlıların Uranus'a dönüştürdükleri tanrıların babası onların An'ıdır, Akdeniz'in ünlü Kybelesi onların Ki (Toprak ana)'sidir, Samilerin ilkin İştar ve Asarte'ye dönüştürdükleri onların İnanna'sıdır. Samilerin Sin'i onların Nanna (Ay-tanrı) ve Şamaş'ı onların Utu(Güneş-tanrı)'sudur Samilerin Ea'sı onların Enkisi'dir. Yunanlıların Hades'i onların Kur(Ölüler ülkesi)'u ve Elysion'u onların Dilmun(Cennet)'udur, Yunanlıların Persephone'si onların Ereşkigal'idir, Yunanlıların ünlü yedi bilge'si Mezapotamya'nın en eski yedi kentine uygarlığı getiren Sümer bilgeleridir. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir.

Sümer uzmanlarından N.K. Sandars şöyle demektedir: "Gılgamış, elbette bir İskender, bir Odysseus, bir Herakles, bir Samson, bir Dermot ya da Gawain değildir. Ama Gılgamış'ın öyküsü anlatılmamış olsaydı bu kahramanların hiçbiri şimdiki ölçüde hatırlanmazdı." Çünkü çeşitli tasarımların ortaya koyduğu bu kahramanlar Sümer'li Gılgamış'tan pek çok şey almışlardır. Sandars'ın da belirttiği gibi örneğin "ortaçağın İskender'inde Gılgamış'ın birçok özelliğini bulabiliriz". Dermot'la dövüşen vahşi adam, Gılgamış'la dövüşen Enkidu'nun tıpkısı denilebilir. Birçok tanrıları Anadolu'ya maleden Halikarnas Balıkçısı(Cevat Şakir Kabaağaçlı) bile "Büyük ana tanrıçanın sevgilisi Attis'in menşeini bulmak için Sümer'lere gitmeli"(Anadolu Tanrıları, İstanbul 1962, s. 89) der ve onu Sümer'lerin Dumu-zid'ine bağlar.

Samiler, Mezapotamya'yı istila edince Sümer tanrılarını benimsemişler, ne var ki onların adlarını ve özelliklerin çoğunu değiştirmişlerdir. Kaldı ki Mezapotamya'nın çeşitli kentlerinde de ortak tanrılar aynı adla anılmazlardı. Ayrıca, her kentin koruyucu özel bir tanrısı da vardı. Kimi kaynaklarda bu adlar birbirlerine karıştırılmış ve Sümer tanrıları çoğunlukla Sami dilindeki adlarıyla tanıtılmıştır.

Sümer tanrılarının adlarını yeniden düzenleyen Prof. Kramer'e göre önce su vardı. Tanrı An (Gök. An-sar: Tüm gök)'la tanrı Ki(Toprak. Ki-sar: Tüm dünya) bu sudan doğdular. Onların birleşmesinden Enlil(Hava) meydana geldi, gökle toprağın arasını doldurdu. Enlil, karanlık göğü aydınlatmak için Nanya (Ay)'yı yarattı. Nanna da Utu (Güneş)'yla İnanna (Aşk ve savaş)'yı yarattı. Samilerde bu tanrılar Sin (Nanna), Şamaş(Utu) ve İştar(İnanna) adlarıyla anılırlar. Enlil ilkin An (Samilerde Anu)'ın buyrukalrını yerine getiriyordu, sonra dünyayı Ki'nin elinden alarak yönetmeye başladı, daha sonrada An'ın yerine geçti ve bütün evrenin egemeni oldu, aynı zamanda Nippur kentinin koruyucusuydu.

An'la Ki'den doğan bir başka tanrıda tatlı suların ve bilgeliğin tanrısı Enki (Samilerde Ea. Prof. Kramer "An'ın çocuğu olduğu söylenebilir" demekle yetiniyor, Enuma Eliş'de ileri sürülen bu doğumu kesin bulmuyor)'dir, sanatı koruyor ve derinde yaşıyordu.

Enlil toprağın egemenliğini eline geçirdiği sırada İnanna'nın ablası gök-tanrılaçalardan Ereşkigal'i Kur(Yeraltı ülkesi)'a kaçırmıştı. Bu yeraltı ülkesinde Annunaki (yargıçık yapan ve An'ı soyundan gelen yeraltı tanrıları)'ler vardı, ülkenin kapısını Neti(Samilerde Nedu) bekliyordu.

Gılgamış Destanı'nda bunlardan başka şu tanrıların adları anılmaktadır: Adad (Fırtına yağmur tanrısı), Antum (An'ın karısı), Absu (Tanrıları meydana getiren su), Aruru (Yaratıcı tanrıça. Endiku'yu kilden yarattı), Aya (Utu'nun şafağı ve gelini), Belit-Şeri (Yeraltı yargıçlarının zabıt katibi), Dilmun (Cennet. Sadece tanrılar gidebiliyor, bir de tufan'dan kurtulup ölümsüzleştirilen Utnapiştim ya da başka bir anlatımdaki adıyla Ziusudra orada yaşıyor), Dumuzi (Ya da Dumu-zid. Samilerde Tammuz ya da Temmuz. Verimlilik tanrısı. Çoban demek. İnanna'nın da kocası), Endukugga ve Nindukugga (Yeraltı tanrı ve tanrıçası. Enlil'in ana-babası), Enkidu (Aruru'nun yarattığı yabanıl yaratık. Daha sonra hayvanların koruyucu tanrısı oluyor), Enugi (Sulama tanrısı), Haniş (Kötü havayı haber veren göksel varlık), Humbaba ya da Huvava (Sedir ormanı bekçisi canava, Anadolu'lu bir tanrı olduğu sanılıyor), İgigi (Gök tanrılarının ortak adı), İnsan-akrep (Tanrıların karşıtı. Su tarafından tanrılarla savaşmak için birçokları yaratılmış. Güneşin battığı yerde nöbetçi), İrkalla ( Ereşkigalin bir başka adı), İşullana (An'ın bahçivanı. Aşkına karşılık vermediğinden ötürü İnanna tarafından köstebeğe dönüştürüldü), Lugabanda (Çoban-tanrı. Aynı zamanda kral. Gılgamış'ın babası ya da koruyucusu), Mammetum (Alınyazısı-tanrısı), Namtar (Uğursuzluk şeytanı, hastalık getirici. Yeraltı ülkesinin başpapazı), Nergal (Yeraltı tanrı.Ereşkigal'in kocası), Ningal (Ay tanrısının karısı, güneşin annesi), Ningirsu (Ninurta'nın eski adı. Verimlilik tanrısı), Nirnurta (Ningirsu'nun yeni adı. Savaş ve bereket tanrısı), Gizzida ya da Ningizzida (Bereket tanrısı. Hayat ağacının efendisi olarak niteleniyor. Büyü de yapıyor. Daha sonra Dumu-zid'le birlikte göğün kapısını bekliyor), Ninhursag (Ana tanrıça. Ki'nin başka adı. Enki'nin karısı),Ninki (Ninhursag ya da Ki'nin bir başka adı olduğu sanılıyor. Destanda Enlil'in annesi), Ninsun( Bilgelik tanrıçası. Lugulbanda'nın karısı ve Gılgamış'ın annesi), Nisaba (Tahıl-tanrıça), Puzur-Amurri (Utnapiştim'in dümencisi), Samukan (Sığırların tanrısı), Siduri ya da Sabit (Şarap yapımcı kadın. İnanna'nın bir başka adı olabileceği öne sürülüyor), Silili (Göksel kırsak, göksel aygırın da annesi), Şullat (kötü hava habercisi. Haniş'in bir başka biçimi) Şulpay (Şölen yöneticisi tanrısı) Ubara-Tutu (Utnapiştim'in babası, mitolojik kral), Utnapiştim (Sümerlilerin Ziusudra'sına Samilerin verdiği ad. Ünlü tufan kahramanı), Urşanabi (Utnapiştimin'in kayıkçısı. Dilmun'a gitmek için ölümcül suları hergün geçiyor), Yedi bilge (Yedi kente uygarlık getiren getiren Sümer bilgeleri)

TANRI VE TANRIÇALAR

Ab-zu: Yeraltı tanrısı. Apsu(ya da Absu)'da denir. İlk insanlar, yaşamın sarmal gelişimini mevsimlerde izlemişler, doğum-ölüm döngüsünü yeraltı sularına bağlamışlardır. Yeraltı suları, ilkbaharda bütün doğaya canlılık verirler, yazın göklere doğru yükselirler, sonbaharda yağmurlarla yeniden insanın yaşadığı toprağa düşerler, kışın da toprağın altındaki yerlerine dönerler. Bu döngü her yıl böylece tekrarlanır. Su mevsimi gelince, her yl doğayı yeniden canlandırır. Bu yüzden Ab-zu, canlandırıcı bir tanrıdır.

Akrep İnsanlar: Akrep insanlar ülkesi. Tufan varsayımının ilk biçimi Sümerler'in Gılgamış öyküsünde anlatılır. Tufandan kurtularak ölümsüzlüğe kavuşan Utnapiştim'in oturduğu yer, Akrep ülkesini aştıktan sonra varılan yerdir. Gılgamış, ölümsüzlüğe ulaşmanın çaresini öğrenmek için büyük dedesi Utnapiştim'e gitmek için bu ülkeden geçer.

An: Gök-tanrı. Anum da denir. Savaş tanrısı İştar'ın kocasıdır. Yunanlıların Zeus'uyla eşdeğerlidir, tanrılar tanrısıdır. Sümer inançlarında Enlil(toprak) vr Enki(okyanus) ya da Ea'yla birlikte büyük tanrılar üçlüsünü kurarlar.

Anşar: Gökyüzü tanrısı. Yeryüzü tanrısı tanrısı Kişar'la birlikte dişi yılan Lakamu'yla erkek yılan Lakmu'nun çocuklarıdır.

Annunaki'ler: (Sümer) İkinci derece tanrılar. Bunlar baştanrı Marduk'tan kendilerine bir hizmetçi vermesini istemişler, o da insanı yaratmış.

Arallu: Cehennem ülkesi. Sümer inançlarına göre, cehennem ülkesini yöneten önce tanrıça Ereşkigal'miş, sonra çok güçlü bir tanrı olan Nergal onunla evlenerek cehennem ülkesinin kralı olmuş.

Aruru: Sümer tanrıçası. Sümerlerin ünlü Gılgamış destanında adı geçen, A-Ru-Ru biçiminde de yazılıyor. Uruk kentinin genç kızları, nişanlılarını sabahtan akşama kadar çalıştıran kral Gılgamış'ı ona şikayet ederler. O da Gılgamış'ı başka konularda oyalasın diye Enkidu'yu yaratır.

Boğa: Bolluk ve güçlülük simgesi. Hayvan tapımının en önemli tanrılık hayvanlarından biri olan boğa'ya ilkin Sümer inanaçlarında rastlamakla birlikte boğanın kutsallığı inancının hemen bütün ilkel inançlarda yer aldığı görülür. Bütün mitolojilerde boğa, dölleme ve kuvvet olarak erkek gücünü simgeler. Sümerlerde boğa, erkek insan başlı olarak tasarımlanmıştır. Boğa tapımı, bütün sami dinlerinde süregelerek Antikçağ Yunan ve Roma inançlarına kadar gelmiştir. Boğa eski Yunan'da Zeus'ün, Roma'da Jüpiter'in simgesidir.

Ea: Su-tanrı. Enki adıylada anılır. Sümer-Akad inançlarında evrenin ana öğesi su'dur. Daha açık bir deyişle Sümer evreni gök (An), toprak (Enlil)ve su (Enki) olmak üzere üçe ayırmakla beraber bunların temel ve tümünün yaratıcı öğesi olarak su'ya tapmışlardır. Bu bakımdan, Ea büyük yaratıcı tanrıdır, göğü ve toprağı o yaratnıştır, aynı zamanda tüm bilgeliktir ve bundan ötürüde büyüsel etkiler onun yardımıyla elde edilir, yaşam kaynağı olduğundan ötürü bolluğuda simgeler. Sümer tapınaklarında Ea'nın kendisi olarak bir kap içinde kutsal su bulundurulurdu, bu sudan içen hastaların iyileşeceğine ve güçsüzlerin güçleneceğine inanılırdı. Tapınak rahipleri de balık biçiminde giysiler giyerlerdi. Hıritiyanların İsa'ya tasarladıkları balık niteliğinin de kaynağı Sümerlerin bu inancı olsa gerektir. Sümer inançlarında Ea'dan önce, bir su ilkesi olan Ab-zu(ya da Ab-su) inancı alır.

Enkidu: Gılgamış'ın arkadışı. Engidu biçimindede yazılmaktadır. Kimi incelemeciler onun bir insan olmadığını, belki de bir aslan olduğunu ileri sürmektedirler.(Örneğin, Bkz. Challaye, Dinler Tarihi, İstanbul 1960, s. 116). Vücudu kıllarla kaplı, çok bilgeli bir varlıkmış. Bir başka anlatıma göre de kralı olduğu kenti kalkındırmak isteyen Gılgamış, ülkesinin bütün erkeklerini işe koşarmış. Kadınlar kocalarını, genç kızlar nişanlılarını göremez olmuşlar. Bu yüzden kralı, tanrı Aruru'ya şikayet etmişler. Kadınları haklı bulan tanrı da krala bir arkadaş yaratarak onu başka serüvenlere yöneltmek istemiş ve tanrı Anum'a benzeyen toprak vücutlu, çok iri ve vahşi Enkidu'yu yaratmış. Bu yaratık Gılgamış'ın yaşamında büyük çapta etken olanlardan biridir ve sonunda da onun uğrunda ölür. Öyküye göre tanrıça İştar, krala aşık olmuş. Ama onun bütün sevgililerini öldürdüğünü bilen Gılgamış, tanrıçaya yüz vermemiş. İştar da ondan öç almak için üstüne azgın bir boğayı saldırtmış. Gılgamış ancak Enkidu'nun yardımıyla boğayı altedebilmiş. Buna çok kızan İştar da Enkidu'nun canını almış. Enkidu'nun ölümü, Gılgamış'ın ölümden korkup ölümsüzlüğü aramasının nedenidir. Bir başka anlatıma göre de Gılgamış, ölüler ükesinde arkadaşıyla görüşür. Enkidu'nun ona ölümün ne denli kötü olduğunu anlatması, Gılgamış destanı'nın en şiirli bölümüdür.

Enlil: Yeryüzü-tanrı. Bel ya da Belum adıyla da anılır. Baal'le birlikte bütün bu adlar, Mezapotamya'nın en büyük tanrısını dile getiren tanrı anlamındadır. Enlil, tanrı Anum'un oğluydu, zamanla babasının yerine geçerek baştanrı yerine yükseldi. Yeryüzüne hakim olan, onu yöneten odur. Sümer inançlarında bir tufan meydana getirerek insanları cezalandıran da odur. Atmosfer güçlerini de o yönetir; şimşekler fırtınalar, onun buyruğundadır. Karısı Ninlil ya da Belit'le birlikte Elam dağlarında oturur. Nippur sunağı ona adanmıştır. Özellikle sümerler en çok onu saymışlar ve en çok ondan korkmuşlar. Ne var ki Mezapotamya'nın çok uzun tarihinde tanrılar zamanla yer değiştirmekte, oğullar babalarının yerini almaktadır. Belli bir zamanda hangi tanrı sayılıyorsa, bütün tanrıların onun tarafından yaratıldığına inanılmaktadır.

Ereşkigal: Yeraltı ülkesi tanrıçası. Yeraltı ülkesi tanrısı Nergal'in karısıdır. Sümer inançlarına göre, ilkin cehennemi (Arallu) tek başına Ereşkigal yönetirmiş, tanrıların bir şölenine çağrılınca cehennemden ayrılmadığı için kendi yerine bir temsilci göndermiş, bütün tanrılar bu temsilciyi ayağa kalkıp selamlamışlar, sadece tanrı Nergal yerinden kıpırdamamış, bunu duyan ve çok kızan Ereşkigal, tanrı Nergal'i yakalatıp cehenneme getirmiş, ama Nergal, cehennemin için altüst ederek Ereşkigal'i tahtından indirmiş, cehennemin kralı olmuş ve Ereşkigal'le evlenmiş.

Kingu: Devler ve canavarlar ordusunun komutanı. Torunlarına kızan Tiamat, devlerden ve canavarlardan bir ordu kurarak tanrılara saldırır, bu ordunun başına getirdiği korkunç dev Kingu'ya kaderin iplerini verir. Tanrılarda kendilerini savunmak için tanrı Marduk'u başkomutan yaparlar. Marduk devleri yakalayıp cehenneme gönderir, kaderin iplerini de Kingu'dan alarak kendi boynuna takar. Marduk'un büyük ve evrensel eğemenliği böylece başlar.

Kişar: Yeryüzü tanrı. Ünlü Sümer tanrıları Anum, Enlil ve Ea, onun gökyüzü-tanrı Anşar'la birleşmesinden doğmuş ya da oluşmuştur. Kişar dişi, Anşar erkektir.

Lakmu: Erkek-yılan. Dişi-yılan Lakamu'yle birlikte dünyaya gelmiş. Sümerlerin yaratılış tasarımlarını anlatan Enuma Eliş (Gökyüzünde) adlı yapıta göre (bu yapıtın İ.Ö. VII. yüzyılda yazıldığı sanılıyor) bu iki yılan Apsu'yla Tiamat'ın birleşmesinden olmuşlar. Bu iki yılanın birleşmesinden de Aşar ile Kişar dünyaya gelmiş. Yeryüzüyle gökyüzü böylece oluşmuş.

Lilitu: Dişi gece demonu. Rüzgarla gelen felaketler, hastalıklar, veba ve ölümden sorumlu görülmekle birlikte, belkide daha fazla insanların cinsel yaşamlarına müdahalede uzmanlaştıklarına inanılır.

Moummou: Sonsuzuk-tanrı. Kimi metinlerde Apsu'yla Tiamat'ın oğlu, kimi metinlerde de Apsu'nun veziri olarak gösterilmektedir. Mummu biçiminde de yazılıyor.

Nana: Ana-tanrıça Kybele'nin adlarından biri. Nina ve İnnina da denir. Akad'lar kendi dillerinde onu aynı anlamda İştar sözcüğüyle çevirmişlerdir. Ana ve Anna sözcükleri de bu kökten türemedir. Mezapotamya mitolojisinde Nane adıyla tanrı Enzu'nun ve kimi yerde de tanrı An'ın kızı olarak gösterilir, aşk ve savaş tanrıçası sayılır. İ.Ö. V.I. yüzyılda Babil'de Annumitu adıyla anılmıştır.

Ningirsu: Savaş-tanrı. Urningirsu da denir. Tanrı Enlil'in oğludur. Anu'nun kızı olan tanrıça Bo'yla evlidir. Tanrıça Bo, tanrıça İştar'dan önce Lagaş bölgesinin toprak-ana'sıydı. Savaş tanrının yirmi dört çeşit silahı varmış ki bunlardan herbiri bir devi simgelermiş. Ningirsu'nun annesi de Ninlil adını taşır ki Enlil'in karısıdır.

Ninhur Sag: Kış bölgesi tanrıçası. İ.Ö.III. b.nyılda tapılmıştır. Ninlil ile kardeş çocuklarıdır.

Ninlil: Tanrı Enlil'in karısı. Nirginsu'nunda annesidir.

Pazuzu: Ateş-peri. Kuş ayaklı, kanatlı ve insan ellidir. Hastalıkları iyi ettiğine inanılır. Hastaların boynuna onun resmini taşıyan muskalar asılırmış. İkircikli özelliği olarak güneydoğudan estirdiği rüzgarlarla vebayıda beraberinde getirdiğine inanılan demon.

Sin: Ay-tanrı. Sümerlilerin en büyük kozmik tanrısıdır. Güneş-tanrı Şamaş'la yıldız-tanrı İştarın babasıdır. Evren-tanrı Enlil'le evren-tanrıça Ninhil'in oğludur. Akad'lar, eski Araplar ve Hitit'lerce tapılmıştır. Tevrat'ta da onun sözü edilir ve peygamber İbrahim'in çıktığı kent olan Ur'da onun egemen olduğu anlatılır. Sin, Sümer inançlarında birinci büyük tanrı üçlüsündendir. Kimi incelemeceiler bunu Mezapotamya'ya göçeden Sami ulusların etkisiyle bağlarlar.

Şullat: Fırtına ve kötü hava habercisi tanrıça.

Tiamat: Tuzlu su-tanrıçası. Tatlı su-tanrı Apsu (ya da Ab-zu)'yla birlikte evrenin ilk varlıklarıdır. Sümer'lerin Enuma Eniş (Gökyüzünde) adlı yaratılış efsanelerinde evrenin bomboş olduğu bir ön zamanda bu iki varlığın bulunduğu belirtir. Evren, bütün tanrılar ve insanlar bu iki varlıktan, eşdeyişle su'dan meydana gelmiştir. Tatlı ve tuzlu suların birleşmesinden ilkin erkek yılan Lakmu (Lagma biçiminde de yazılıyor)'yla dişi yılan Lakamu (Lagama biçimindede yazılıyor) doğuyor.Bunların birleşmesinden de Anşar (Gök. An-sar biçiminde de yazılıyor) ve Kişar (Toprak. Ki-sar biçiminde de yazılıyor) meydana geliyor. Tanrılar ve insanlar işte bu gökle yerin birleşmesinden doğuyorlar.

UR ZİGURATI : Yeni Sümer uygarlığı döneminden kalmıştır. İ.Ö 2150 -1950 tarihleri arasındaki bir dönemde Sümer ülkesi yeniden canlandırılmış, büyük boyutlu ziguratlar yapılmıştır. Ur ziguratı 3 katlıdır, katlar birbirine rampalarla bağlanmıştır. Diğer adı NANNA’dır.

Temmuz: Sümer'lerin Dumuzi'sinin Sami'lerdeki adı. Tamuz ve Tammuz biçimlerindede yazılır ve söylenir. Kaynağı Sümer tanrısı Dummuzi olan Temmuz giderek Anadolu'da Attis ve Adonis'e dönüşmüştür. Bütün bunlar bitkilerin ölen ve yeniden dirilen tanrısı'dırlar. Bu tasarım, doğanın sonbaharda ölüp ilkbaharda yeniden canlanışını simgeler. Bu tanrılarda doğa gibi, sonbaharda ölüp ilkbaharda yeniden dirilerek aşk ve bereket getirirler. Sonbaharda ölümleri aşk yüzündendir, kışı yeraltı ölüler ülkesinde geçirişleri aşk yüzündendir, ikbaharda yeryüzüne dönüşleri aşk yüzündendir. Sümerlerden Yunanlılara kadar çeşitli bölgelere ad değiştirerek süregelen bu temel efsanede aşk ve şehvet doğurganlığın, bereketin, bolluğun simgesi sayılmıştır. Doğal yılın en verimli ayı sayılan Temmuz ayı da adını burdan alır. Bu tanrının sevgili ya da karısı da Sümerlerde İanna ya da İnanas, Samilerde İştar ya da Aştart ya da Aştoret'tir. Kimi anlatımlarda yeraltı ülkesine giden Temmuz değil, Aştart'dır. Orada tutuklanmış, bu yüzdende yeryüzünde aşk ve bereket kalmamıştır. İnsanların ve hayvanların üremesi durmuş, bitkiler açmaz ve tohum vermez olmuştur. Tanrılar bunu önlemek için kadınsı bir erkeği yeraltına göndererek Aştar'ın yeniden yeryüzüne dönmesini sağlamıştır. Akad anlatımlarındaysa İştar, genç kocası Temmuz'u aramak için yeraltı evrenine iner. Sümer anlatımlarında İnanna, yeraltı evlerinden çıkabilmek için, kocası Dumuzi'yi rehin bırakır. Ama bütün bu anlatımlarda tanrı ve tanrıçalar kış aylarını yeraltında, yaz aylarını yeryüzünde geçirirler; ölür ve yine dirilirler, ölmekle doğadaki canlılığa son verir ve dirilmekle doğayı canlandırırlar.

Utu: Güneş-tanrı. Ud ya da Ut da denir. Mezapotamya metinlerde Babbar, Asur ve Hitit metinlerinde Şamaş adıyla anılır. Adalet-tanrı Kittu ve hak-tanrı Meşarru onun çocuklarıdır. Sümer zincirinde ilkin var bulunan su'dan An(Gök) doğuyor, sonra Ki(Toprak) ve bunalrın birleşmesinden Enlil(Hava) doğuyor, işte Nana(Ay)-Utu, (Güneş)-İnanna (Aşk ve savaş) onun çocuklarıdır.

Utnapiştim: Sümer'lerin Nuh'u. Babil diliyle yazılan tabletlerde bu adla anılan tufan kahramanına Sümer'lerin Ziusudra dedikleri sonradan anlaşılmıştır. Utnapiştim'e Sümer'lerin Nuh'u demekten daha iyisi Nuh'a Yahudilerin Ziusudra'sı demektir, çünkü bu öbüründen onbeş yüzyıl öncedir. Şurrupak kentinde kralmış, bilgeymiş ve rahipmiş. Adının sözcük anlamı "hayatı gören"dir. Ubara-Tutu'nun oğluymuş. Tufan'ı atlattıktan sonra ölümsüzlüğe kavuşan ve tanrılarca Dilmun(Cennet)'da yaşamasına izin verilen Utnapiştim aynı zamanda atası bulunduğu Gılgamış'a ünlü su baskınını şöle anlatır: İnsanlar çoğalıp gürültü yapmaya başlamışlar. Tanrıların gözüne uyku girmez olmuş. Bunun üzerine insanları yok etmeyi planlamışlar. Tanrı Ea "önceden verdiği sözü tutarak" bu karardan Utnapiştim'i haberdar etmiş ve bir gemi yapmasını sağlamış. Geminin yapımı bitince tufan patlamış. Öğlesine korkunç bir kasırga başlamışki "tanrılar bile korkularından göğün en yüksek katına kaçmışlar, orada sokak köpekleri gibi titreyerek duvar dibine sinmişler". Altı gün ve altı gün gece boyunca gök ve yer birbirine karışmış. Öyle ki " cennetin ve cehennemin tanrıları ağlayışıp durmuşlar". Yedinci gün başladığında tufan yatışmış, Utnapiştim'in gemisi de Nisir dağının tepesine oturmuş. Orada gemiden inip adak kurbanını kesmişler. "Tanrılar tatlı kokuyu alınca dağın başına sinekler gibi üşüşmüşler". Tufan'ın düzenleyen tanrı Enlil çok kızmış, tanrı Ea'ysa kendisinin haber veridiği yadsımış ve "bilge kral Utnapiştim olacakları düşünde görmüş" deyip işin içinden sıyrılmış. Çaresiz kalan tanrılar toplanmışlar ve Utnapiştim'le karısına ölümsüzlük bağışlayıp "çok uzakta" yaşaması için Dilmun'a yerleştirmişler. Bu yüzden Sümer'ler ona Uzaktaki de derler.

SİZDEN GELENLER | Derleyen: S.Ayabakan

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

* Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
* Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
* Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
NOT: Ayrıca sitemizde yazar olmak için de bize mail atabilirsiniz. Sitemizde yazarlara özel kategoriler açılacaktır.