HABERLER
Dini Haber
KTZ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KTZ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

GARİP VE TARTIŞMALI AYETLER #2

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
KTZ, din, islamiyet, Tartışmalı ayetler, Garip ayetler, Tuhaf ayetler, İslamda kadını dövmek, Maide 51, Dinler ayrıştırıcıdır, Kur'an'da aşağılık olarak nitelenen canlılar,

GARİP VE TARTIŞMALI AYETLER 2.BÖLÜM

Garip ayetlerin 25 konudan oluşan birinci bölümünü bitirdikten sonra sıra geldi ikinci bölüme. Burada da bir birinden garip, absürt ve çoğu bilindik ayetlerden oluşan 26 konuya ve tabi ki bir birinden garip ayetlere değineceğim. Hemen ayetlere geçelim:

Tanrı sözü 26 – Kim onları dost edinirse onlardandır
Maide 51: Ey inananlar! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez.
7 - 8 - 9 yaşındaki çocuk gurupları bir birlerine küstükleri  zaman bu tür ifadeler kullanırlar. Meselâ, kendi guruplarındaki arkadaşlarına derler ki: “Sakın o gurup ile konuşmayın, eğer onlarla konuşursanız artık onlardansınız, bizden değilsiniz…” ve bu küskün ve hırçın ifadeleri ayet olarak gönderen, Tanrının bizzat kendisi imiş. Dostluğun öylesine güzel yanları vardır ki! Bu güzel özelliklerden bir tanesi, karşındakini ya da arkadaşını, arkadaşının kendine has özellikleri ile kabul edip saygı duymaktır. Onu olduğu gibi kabullenmektir. İnsanların farklı özelliklerine tahammül edemeyen ve insanı   hayat görüşüne, inanışına yönelik özellikleri ile gurup gurup ayırmaya çalışan kişilerin tahammülsüz ve dar görüşlü olduklarını görürsünüz. Kendinden çok farklı  yapıdaki bir insanla arkadaş ve dost olabiliyorsan, insani açıdan kendini yetiştirmiş ve olgunlaşmışsın demektir. Eski dönemlerde bu tür düşünceler ve insani eğilimler sadece felsefi düşünürlerde görülen özelliklerdendi. Şimdi ise bütün insanlarda olması beklenen davranış özelliklerine dönüştü. Farklı olanı farklılıklarıyla kabul edip sevebilmek ve kabullenmek büyük bir erdemdir ve nitelikli bir kişilik özelliğidir. Ancak kapasitesi dar olan insanların bunu algılaması zordur. Bu ayet, eski dönem çöl Araplarının zihniyetini ve insana bakış açısını olduğu şekli ile ifade  ediyor.

Tanrı sözü 27 – Karını dövebileceğin sebepler
Nisa 34: Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırmasından endişe ettiğiniz  kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün. Eğer itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür.
Bu ayet de zaten Müslümanlar içinde hâlâ tam olarak hazmedilemeyen, yanar döner lâmba gibi evirilip çevirilip makûl anlamlara erdirilmeye çalışılan ama aklı selim insanlar tarafından yine de mantıklı bir sonuca oturtulamayan ifadeleri içeriyor. Bu ayetle ilgili açıklayıcı ve bilgilendirici nitelikte çok sayıda yazı ve video olduğu için ayrıntıya girmiyorum. Bir de son dönemlerde ortaya çıkan  Erkek karısını başka bir adamla yatakta yakalayınca istemsiz olarak tokat atarmış da, bu ayet de erkeğe o anda verilen bir tokat ruhsatı imiş. Cahil kandırmak diye buna denir her halde. Arapların ilahı olan Allah, Maide suresi 89’uncu ayette “Allah, boş bulunarak ettiğiniz yeminlerle sizi sorumlu tutmaz.  Ama bile bile yaptığınız yeminlerle sizi sorumlu tutar…” gibi açık bir ayet gönderirken Nisa 34’te “Allah, erkeği karısına haksız yere vurduğu tokatla  sorumlu tutar  ama bir ihanet durumunda atılan tokat başkadır” gibi bir ifadeyi kullanmayı akıl edememiş ama bizim modernistler böyle bir sonuca ulaşmayı başarmışlar. Ayette, bir öfke anında istemsiz olarak kadına atılan bir tokattan bahsetmiyor, açıkça “dövün” emri var. Dahası, kadına şiddet göstertilmemesi ile ilgili hiçbir ayet yok. Evlilik huzurunu bozan erkeğe karşı yapılacak bir yaptırım da yok. Ayette ayrıca kadının başkaldırdığı bir durum da yok. Eğer erkek karısının baş kaldırmasından ya da iffetsizliğinden şüphe duyarsa ya da bundan korkuyorsa bu davranışları icra ediyor. Farz edin adam Paranoyak, bir şeyler görmesine, bir şeylere şahit olmasına gerek yok. Paranoyaklığı gereği şüphelenmesi ve korkması, karısını dövmesi için  yeterli.

Tanrı sözü 28 – Aşağılık olarak nitelenen canlılar
A’râf 179: Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.
Kalpleri olup anlamayanları, gözleri olup görmeyenleri, kulakları olup işitmeyenleri kim yaratıyor? Allah! Bu kişilerin bir çoğu ne için yaratılmış? Cehennem için! Bundan daha açık nasıl ifade edilir? Allah birilerini sırf cehennem için yaratmış. İşte bu yaratılanlar hayvanlar gibiymiş ve hatta hayvanlardan daha da aşağıdalarmış. Hayvanlar, aşağılık varlıklar mı dır? Bütün hayvanların ve hayvanlar da dahil olmak üzere bütün canlıların, ekolojik sistem içinde mükemmel bir görevi vardır. O yüzden bitkiler de dahil olmak üzere her hangi bir canlıyı mecazi anlamda dahi kullanılsa bu günün, bu çağın felsefe ve bilim insanları  “aşağılık” olarak tarif etmekten imtina ederler. Her canlı, kendi sınıfında önemlidir ve değerlidir. İman etmeyen insanları hayvanlara benzetirken belki zekâ ve akıl olarak bir benzetim yapılabilir çünkü hayvanların akıl kapasiteleri, belirli bir seviyenin altındadır fakat böyle bir benzetim yapıldığında da inanmayan insanların zekâlarının düşük olduğu varsayılır ki böyle bir durumda ise zekâsı düşük olarak varsayılan insanın, kendi yapısına mahsus olan bu  durumundan dolayı hiçbir günahı, kabahati yoktur. Günümüzde, modern ve insancıl yaklaşımda, hayvanlar artık aşağılık varlıklar olarak görülmüyorlar fakat güçlünün zayıfı her zaman ezdiği ve bunu gururlanarak marifet olarak yaptığı eski dönem zihniyetinde insanların düşünce sisteminde bir çok hayvan, aşağılık canlılar olarak görülürdü. Bu düşünce sisteminin bir yansıması olan bu ayet, Tanrı kelâmı olduğuna inanılarak bu zamana kadar gelmiş.

Tanrı sözü 29 – Farklı dinlerle imtihan edilmek
Maide 48: …Her birinize bir şeriat ve bir yol yöntem verdik. Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat size verdikleriyle sizi denemek istedi…
Bir anne baba düşünün. Kardeşleri birleştirip, bir araya getirip, tam bir aile yapmak yerine bir birine küstürüp ayrıştırıyor ve diyor ki: “Evlatlarım, biz bunu sizi denemek için yaptık.” Ey adının Allah olduğuna inanılan İlâh, bütün insanları tek bir ümmet yapsaydın eğer, şu an bütün dünya insanları Müslüman olmuştu fakat sen kullarını denemek için farklı ümmetlere böldün? Sonuç olarak ne oldu?...  Sınavı kazanamayacak  kullarını, İslâm dışındaki dinlere mi gönderdin? Çünkü fark ettiysen Hıristiyan toplumlarının insanları, çocukları Hıristiyan, Yahudi toplumlarının insanları ve çocukları da Yahudi, Müslüman toplumlarının insanları ve çocukları da Müslüman. Eeeeee? Ben bu sınavdan bir şey anlamadım. Hıristiyanlar ve Yahudiler şu an seni bulmak sınavında mı? Belli ki bir çoğu seni bulamamış. Onların hepsi günahkâr mı şu an?

Tanrı sözü 30 – Cehennemi hak edenler
Gâşiye 6: Onlara, acı ve kötü kokulu bir dikenli bitkiden başka yiyecek yoktur.
En’âm 70: … İnkâr ettiklerinden dolayı onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır.
Bu ayetlerde,  açıkça görüldüğü üzere  cehennem sakinlerinin menüsünden bahsediliyor. Bu işkence ayetlerini yazan bir Tanrı! Bu menünün verilme sebebi ise cinayet değil, tecavüz değil, hırsızlık değil, çocuk istismarı değil, toplu katliam değil, işkence değil,  inkâr. Tanrı olduğu iddia edilenin  ayetlerini  inkâr.

Tanrının sözü 31 – Çadıra gel, cennet çadırı bunlar!
Rahman 72:  Çadırlar içerisinde gözlerini yalnız kocalarına çevirmiş hûriler vardır.
Bu ayet,  cenneti anlatan ayetlerden biridir ve cennette çadırlar içinde bekleyen huriler var. Kâinatın yaratıcısı olduğuna inanılan Allah, kıyamete kadar geçerli olan kitabında her  çağın insanlarına hitap ettiğini  hesap etmiş midir bilinmez,  Cennetteki hurilerin  çadırlar içinde olduğunu müjdeliyor. Çadırlar, eski dönem Arap bedevilerinin evi olarak kullanılırdı. Yüce Tanrı, Cennete saraylar inşa etmek yerine Arap bedevilerin zevkine ve yaşam kalitesine uygun olan çadırları koymuş cennete ve içlerine de hurileri doldurmuş.

Tanrı sözü 32 – Allah ve melekler Peygambere salat ederler
Ahzâb 56: Allah ve melekler peygambere salât ediyorlar; ey iman edenler, siz de ona salât ve selâm okuyun.
Öncelikle bu ayette kula seslenen kimdir? Yani “Allah ve melekler, Peygambere salat ediyorlar” diyen kimdir kardeşim!  “Ben ve meleklerim Peygambere salat ediyoruz, siz de ona salat edin” denmesi gerekmez mi?  Tabi yaaaa, burada Araplara özgü iltifat sanatı yapıldığından böyle bir hitap kullanılmış. Tamam, hitap şeklini, iltifat sanatı ile hadi yırttınız diyelim. Allah ve melekler, Peygambere niye salat eder? “Başlar ayak, ayaklar baş olmuş” diye bir deyim var, tersi miydi acaba! Şirki yasaklayan Allah, Peygamberini kendisine Şirk aracı mı yapmaya çalışıyor acaba? Bu ayetin Tanrı katından gönderildiğine gel de inan!

Tanrı sözü 33 – Allah, eş seçeneği konusunda Peygamberine level atlatıyor
Ahzâb 4:   … Yine evlatlıklarınızı da öz çocuklarınız (gibi) kılmamıştır. Bu, sizin ağızlarınızla söylediğiniz (fakat gerçekliği olmayan) sözünüzdür. Allah ise gerçeği söyler ve doğru yola iletir.
Ahzâb 5:   Onları babalarına nispet ederek çağırın. Bu, Allah katında daha (doğru ve) adaletlidir. Eğer babalarını bilmiyorsanız, onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Hata ile yaptığınız bir işte size hiçbir günah yoktur. Fakat kasten yaptığınız şeylerde size günah vardır. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Ahzâb 37:    …Zeyd onunla beraber olduktan sonra müminlere, evlâtlıklarının -kendileriyle beraber olup ayrıldıkları- eşleriyle evlenmeleri hususunda bir sıkıntı gelmesin diye seni o kadınla evlendirdik. Allah’ın emri elbet yerine getirilecektir.
Bu ayetleri okuduğumuzda Tanrı olduğuna inanılan Allah, önce evlatlık kurumunu ortadan kaldırarak Zeydi, Peygamberin evladı olmaktan men ediyor  sonra da Zeyd’in karısını elçisine gıyabında nikâhlıyor. Bir Tanrı böyle bir rezilliği, elçisine niye yaptırır bilinmez ama Müslüman alemi bu ayeti sorgulamak yerine inandırıldıkları Allah’ın bu kararını haklı çıkartmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Tanrı sözü 34 – Küfre saplananların kalpleri
Bakara 6: Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar.
Bakara 7: Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır.
İslâm’ın İlâhı, kullarına azap etmeye bayağı hevesli görünüyor. Kalpleri, kulakları mühürleyiveriyor. Bu ayetlerde garip olan diğer bir durum ise  küfre saplanmak, uyarmak, inanmak ya da inanamamak gibi  beyinsel işlevler kalp organı ile anlatılmaya çalışılmış. Kalbin görevi  vücuda kan pompalamaktır fakat yıllar içinde bu zamana kadar evrilip gelen tefsir ilmi, kalp olarak nitelenen organın Kur’an’da mecazi anlamda kullanıldığını iddia  eder ve bu şekilde kendine çıkış yolu bulmaya çalışır.

Tanrı sözü 35 – Allah’ın emin olamadığı insan sayısı
Sâffât 147: Bir defa daha onu yüz bin ya da daha fazla kişiye elçi olarak gönderdik.
Bu ayette İslâm’ın ilâhı, insan sayısından emin değil fakat tefsircilere sorarsanız aslında bu emin olamama durumunun farklı sebepleri var. Yani aslında o ayet, o şekilde bir şey demek istemiyor. Bizler de Kur’an’ın bu ayetini, anlamına uygun okuyup yorumlayamıyoruz.

Tanrı sözü 36 – Mucizeye gel
A’raf 107: Bunun üzerine Musa asasını yere attı. O hemen apaçık bir ejderha oluverdi!
Bu mucize masallarının hiç birisi de inandırıcı değil.

Tanrı sözü 37 – Birliktelik sırası
Ahzab 51: Onlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini de yanına alırsın. Bıraktığın hanımlarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda, senin üzerine bir günah yoktur. Böyle yapman onların mutlu olmalarına, üzülmemelerine ve hepsinin, senin verdiklerine razı olmalarına daha uygundur. Allah, kalplerinizde olanı bilir. Allah hakkıyla bilendir, halîmdir.
Elçisi Hz Muhammed’in,  eşleri ile olan birliktelik sırasına müdahele etmek gereği duyan yüce ruhlu, merhametli Tanrının sözlerini ve iznini içeren meşhur ayet. “Onlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini de yanına alırsın” ifadesine dikkat edilirse,  Allah sanki normal bir kadından değil de kölelerden bahsediyor. Kadın erkeğin zevk aracı. Öyle önemli bir zevk aracı ki koskoca İlâh Peygamberinin geçici olan bu dünyadaki zevkinin en ince detaylarını bile düşünüp müdahale etmiş. Çok duygulandım.Tefsircilerin bu ayetin anlamına yönelik getirdiği açıklamaya ben de katılıyorum, Allah’ü Teâlâ,  Aile kurumunun birliğine, dirliğine çok önem veriyor canım!

Tanrı sözü 38 – Sperm nereden çıkar!
Târık 5-6-7: İnsan neden yaratıldığına bir baksın. O, atılan bir sudan yaratıldı. O su, bel ve göğüs kafesi arasından çıkar.
Bu ayetten anlaşılan o ki İslâm’ın İlâhı olan Allah’a göre erkeğin organından fışkıran meni, kişinin bel ve göğüs kafesi arasından çıkıyor.

Tanrı sözü 39 – Allah’ın kolay yaptığı işlerden birisi
Nisa 30: Kim haddi aşarak ve zulmederek bunu yaparsa, onu cehennem ateşine atacağız. Bu, Allah’a pek kolaydır.
Bu ayeti bir Tanrı mı yazdı yoksa bir çocuk mu? Kolay olan duruma bak! Kişiyi cehennem ateşine atmak Allah için çok kolaymış. Ne demeli buna? Bir de bu tip ayetleri aklayıp paklayıp uzuuuuuun uzun metinler yazıp açıklama getirmeye çalışanlara ne demeli!

Tanrı sözü 40 – Kara balçık ve güneş
Kehf 86: Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu kara bir balçıkta batar buldu…
Güneşi, kara bir balçıkta batar vaziyette gören Zülkarneyn’dir.  Güneş aslında kara bir balçıkta batmaz. Bu ayette ilginç olan şu ki eğer bu ayetteki durum Zülkarneyn’in gözünden ve onun bakış açısından aktarılıyorsa doğru olan aktarım “…onu kara bir balçıkta batar buldu…” şeklinde değil “…onu sanki kara bir balçıkta batıyormuş gibi gördü…” şeklinde olması gerekirdi. Ayette, güneşin kara bir balçıkta batması durumu, gerçek bir durummuş gibi ifade edilmiş. Ayetlere yönelik bu tür düzeltmeler yapıldığında hemen “Allah’a neyi nasıl yazacağını sen mi öğreteceksin?” gibi sesler yükseliyor. Aslında evet, evreni yaratan Allah ise, lisanı ve dilbilgisi kanununu yaratan Allah ise, yarattığı kulunun beyninde şüphe oluşturmamak ve ayetlerine insanların inanmasını sağlamak için yazdığı cümlelerin mantık sahası içinde olması gerekiyor. Ben iman sahibi birisi olmadığım için söz konusu ayetleri objektif bir şekilde değerlendirebiliyorum fakat sen imanlı birisi olduğun için yani bu dine kör kütük iman ettiğin için  objektif bir şekilde değerlendirme yapman mümkün değil.
   
Tanrı sözü 41 – Yıldızlarla şeytan taşlatan Allah
Mülk 5: Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve (ahirette de) onlara alevli ateş azabını hazırladık.
İslâm’ın doğduğu yıllarda, gökyüzünde görülen yıldızların aslında güneşimiz gibi devasa birer yıldız oldukları, bazılarının gezegen oldukları, Araplar tarafından bilinmiyor ve İslâm’ın İlâhı olduğu düşünülen Allah, gökyüzündeki kandilleri yani devasa yıldızları, şeytanlara atılan taşlar yaptığını anlatıyor. Bu kadar basit!

Tanrı sözü 42 – Şirk ve öldürme emri
Tevbe 5: Haram aylar çıkınca Allah'a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
Tanrının egosu büyük oluyor. İslâm’ın en büyük günahı şirk yani Allah’a ortak koşmak. Öyle büyük bir günah ki daha o dönemde bile cezası ölüm ama bu kişiler tövbe edip namaz kılarlarsa ve zekat verirlerse serbest bırakılıyorlar. Ya bana ortak koşmayı bırakıp tam inanacaksın, Allah da biz de seni affedeceğiz ya da kelleni alacağız.
         
Tanrı sözü 43 – Hırsızın cezası
Maide 38: Yaptıklarına bir karşılık ve Allah’tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin.
Hırsızlık zorunlu mu yapılmış keyfi mi yapılmış yoksa küçük ve değersiz bir şeyler mi çalınmıştır bu konuda bilgi yok ama Allah’ın kesin hükmü var. Ve ayrıyeten bu ayetin fesh olunduğuna dair ya da artık geçersiz olduğuna dair Kur’an’da bir bilgi veya emir yoktur. Burada önemli olan, bu cezanın şu anki çağda uygulanıp uygulanmaması değil, böyle bir cezanın, hem de bir insanın hayatını toptan değiştirecek bir cezaya yönelik suçun, ayrıntıya yer vermeden hükmünün verilmesi. Peygamberinin eşleri konusunda nice ayrıntılar veren Allah, hırsızlığı yapan çaresizlik içinde mi yapmış, mecbur mu kalmış, zevkine mi yapmış, tembellikten mi çalmış, hırsızlığı yapan çocuk mu, genç mi yetişkin mi, hangi hırsızlıkta ne yapılması gerek  belli değil. Ulemanın vicdanına, kararına  kalmıştır.

Tanrı sözü 44 – Mallar ve oğullar
Kehf 46: Mallar ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin katında, sevap olarak da ümit olarak da daha hayırlıdır.
Bu ayette mallar ve evlatlar denmiyor. Mallar ve oğullar dünya hayatının süsü imiş. Bunun anlamı erkek evlatları değerlidir. Kız çocuğuna verilen değer ortadadır. Ne de olsa Arabın Tanrısı!

Tanrı sözü 45 -  Oruç gecesi
Bakara 187: Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı…
O dönemlerde çok büyük bir sıkıntıydı galiba oruç gecesi haşna fişne yapamamak ama merhametli Tanrı, kadınları önce ekinlik yaptı sonra “ekinliğinize dilediğiniz şekilde varın” diyerek mümin erkeklere serbest pozisyon izni verdi dahası oruç gecesinde de haşna fişne  izin verdi. Daha ne olsun! 

Tanrı sözü 46 – Devenin yaradılışı
Gâşiye 17: Deveye bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmıştır!
Bence de bakmak lâzım. Bilime ilime yönelik ilk işim, deve gördüğüm zaman uzun uzun ve dikkatlice o deveye bakmak olacak. Bu bakış esnasında ya da sonrasında, devenin nasıl yaratıldığını ya da ne kadar harikulade yaratıldığını anladığım zaman ortaya büyük bir soru çıkacak. Hemen o soruyu da ekleyeyim: O deveyi adının Allah olduğuna inanılan İlâhın yarattığının kanıtı nedir? Ya adı başka isimle anılan bir Tanrı ya da oluşum yarattıysa ve başka bir durumun ya da varlığın yarattığı canlıya Allah sahip çıkmaya çalışıyorsa!

Tanrı sözü 47 – Üstünlük ve barış
Muhammed 35: Sakın za’f göstermeyin. Üstün olduğunuz hâlde barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. Sizin amellerinizi asla eksiltmeyecektir.
Bu ayetten anlaşılan şudur ki: Eğer üstün olunmasa imiş barışa çağırmak caiz vacip olacakmış  ama üstün olununca unut barışı marışı… Barış da kimmiş?

Tanrı sözü 48 – Kadına verilen değer
Bakara 223:  Kadınlarınız sizin ekinliğinizdir. Ekinliğinize dilediğiniz biçimde varın.
Bir ilâh, kendini insan zanneden ve hatta gerektiğinde kocasına hayır diyebileceğini zanneden kadına karşın, erkeğe böyle bir ayet gönderiyor. Ey Müslüman kadını, bu ayeti oku da, kendini her nimetten sayma! Sen ancak evli olduğun ya da evleneceğin erkeğin zevkine ve ihtiyacına binaen yaratılmış bir mahlukatsın. Bunu ben demiyorum, senin inandığın Allah diyor.

Tanrı sözü 49 – Eşeğin anırması
Lokman 19:  "Yürüyüşünde ölçülü ol, sesini yükseltme; çünkü seslerin en çirkini eşeğin anırmasıdır."
Bu ayetten anlaşılıyor ki Allah’a göre, kendi yarattığı eşeğin sesi ya da anırması en çirkin olanı imiş.Adının Allah olduğuna inanılan sayın İlâh, yarattığın eşeğe neden çirkin bir ses verdin? O eşeğin dili olsa, Yaradanı tarafından böylesine nahoş bir kavrama benzetilmeye karşın üzüntü duyardı. Keşke yarattığın hayvanları, iyi özellikleri ile övseydin ya da yarattığın hayvanların sadece iyi özelliklerini insanlara benzetse idin. Hem eşeğin anırması sana göre çirkin olabilir ama belki başka bir insana göre hoş bir sestir. Bir insanın yüksek sesi, eşek anırmasına benzetmesini anlayabilirim fakat bir Tanrının bu benzetmeyi yapmasını anlayamam. Hatta konuya derinlemesine dalarsak güzellik ve çirkinlik diye bir şey yoktur çünkü bunlar görecelidir. Anladığım kadarıyla senin tıpkı insanlar gibi göreceli bir zevkin var. Bu konu ile ilgili seni savunan müdavinlerin sakın bana, “O dönem Araplarını ikna etmek için Allah böyle sözler sarf etmiştir” gibi sözlere sığınmasınlar çünkü bu sözler aynı zamanda bir Tanrı olan senin seviyeni belirliyor, sonuçta bu sözler senin sözlerin, senin seviyen, senin kaliten! Nasıl ki cemaat hocayı örnek alırsa, kulların da sarf ettiğin bu sözleri okuyarak seni örnek alır.

Tanrı sözü 50 – Erkeğin boşanma kepazeliği
Bakara 230: Eğer erkek karısını (üçüncü defa) boşarsa, kadın, onun dışında bir başka kocayla nikâhlanmadıkça ona helâl olmaz. (Bu koca da) onu boşadığı takdirde, onlar (kadın ile ilk kocası) Allah’ın koyduğu ölçüleri gözetebileceklerine inanıyorlarsa tekrar birbirlerine dönüp evlenmelerinde bir günah yoktur. İşte bunlar Allah’ın, anlayan bir toplum için açıkladığı ölçüleridir.
Bu ayet ilk kez duyanların şaşırıp kaldığı, daha önceden zaten bilenler için ise pek dile getirilmemeye çalışılan bir ayet. Allah’ın emri odur ki: Bir erkek, karısını üç kez boşarsa ki kadını boşayan erkeğin bizzat kendisidir, işte o erkek eski karısı ile dördüncü kez evlenmek istediğinde o kadının başka bir erkekle evlenip boşanmış olması gerekir. Bu ayet güya mümin erkeğe “doğrudur, karını zırt pırt boşama yoksa dördüncü seferde artık o kadını başkasının koynuna sokman gerekir” diye uyarı yapılıyor.

Tanrı sözü 51 – Alay eden Allah
Bakara 14: İman edenlerle karşılaştıkları zaman, “İnandık” derler. Fakat şeytanlarıyla (münafık dostlarıyla) yalnız kaldıkları zaman, “Şüphesiz, biz sizinle beraberiz. Biz ancak onlarla alay ediyoruz” derler.
Bakara 15: Gerçekte Allah onlarla alay eder (alaylarından dolayı onları cezalandırır); azgınlıkları içinde bocalayıp dururlarken onlara mühlet verir.
Ayete bak sen! Birileri iman edenlerle alay ederken Allah da asıl onlarla  alay ediyormuş. Tanrı dediğin böyle olur. Sözün bittiği yer!
Yazan: Kainatta Toz Zerresi

GARİP VE TARTIŞMALI AYETLER #1

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
KTZ, din, islamiyet, Allah'ın düşmanlık gütmesi, Garip ayetler, Tartışmalı ayetler, Allah yaratıldı mı?, Allah çarpar, Işık hızında iman, Hortumunu yada burnunu damgalamak, Tuhaf günahlar,

GARİP VE TARTIŞMALI AYETLER 1.BÖLÜM

Kur’an’da geçen bazı ayetler özellikle de anlam itibari ile bana çok garip geliyor, haliyle de sonsuz zekâ ve kudrete sahip bir Yaratıcıdan gelmiş gibi değil de  acemi bir insanın ağzından çıkmış düşüncesine kapılıyorum.
Bu ayetlerin çoğunluğu aynı zamanda İslâm alimlerinin açıklama çabasına girerek farklı anlamlar yükledikleri ya da “o ayette aslında şunu demek istiyor, şunu anlatmak istiyor, çeviri yanlış, doğru tercüme etmek lâzım” gibi izahları getirmeye çalıştıkları ayetler. Garip, mantık dışı, absürt, aykırı  olarak tarif edebileceğim 50 ayeti bir araya getirdim. Tek bir yazı içinde 50 ayet ile sizi sıkmamak için konuyu iki bölüme ayırdım. Üçüncü bölüme ise tamamen yorumsuz ve değerlendirmeye gerek görmediğim diğer bazı ayetleri naklettim.  Bu ayetler güya Kâinatı yaratan sonsuz kudret, ilim ve zekâ sahibi olan Tanrı Allah  tarafından gönderilmiş. Sözü fazla uzatmadan hemen  1 inci bölümün ayetlerine  geçelim:

Tanrı sözü 1 – Düşmanlık güden Allah
Bakara  98:  Her kim Allah'a, meleklerine, elçilerine, Cibril'e ve Mikail'e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır."
Düşmanlık güden bir ayet. İnsanlar, devletler, milletler bile bir birlerine olan düşmanlıklarını bitirmeye çalışırken koskoca Tanrı  yukarıdaki ayette “Kim bana düşman ise, ben de onlara düşmanım” diyor. Düşmanlığa karşı düşmanlık güden bir Tanrı!

Tanrı sözü 2 – Allah yaratıldı mı!
Zuhruf 45: Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor: Rahmân’dan başka kulluk edilecek ilâhlar var etmiş miyiz?
Bu ayette Rahmân’ı yani Allah’ı var eden kimdir? Eğer bu ayette konuşan Allah’ın kendisi ise kendisinden bahsederken “Rahman’dan başka…” diyerek kendisini neden üçüncü tekil şahısla belirtmiştir? Yoksa bu ayette de, şu Araplara özgü olan iltifat sanatını mı icra etmiştir? Tam da iltifat sanatının icra edileceği bir konuymuş. Tefsircilerin iddiası o ki ayette önce şahıs zamirleri değiştirilerek iltifat sanatı yapılmış sonra da “Rahman’dan başka kulluk edilecek ilâhlar” derken “tapılacak tek Tanrı Allah’tır ve Allah, kendisi dışında insanların tapabileceği varlıklar yaratmış mıdır?” anlamına geliyormuş. Tefsircilerin açıklama getirirken bile bocaladıkları bu ayeti, onların iddia ettiği gibi anlamlandırmaya çalışırsak bakalım ayet nasıl olmalı? “Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize bir sor: Kâinatı ve içindeki her şeyi  yaratan Allah, kullarına kendisi dışında  tapılacak  ilahlar, varlıklar yaratmış mıdır?”. Eğer ayette buna benzer bir ifade şekli olsa idi gariplik olmazdı fakat ayette Allah’ı ve diğer ilâhları birilerinin yarattığı izlenimi var.

Tanrı sözü 3 – Allah çarpar
Rad 13: Gök gürlemesi O’na hamd ederek tespih eder. Melekler de O’nun korkusundan tespih ederler. O, yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Onlar ise Allah hakkında mücadele ediyorlar. Hâlbuki O, azabı çok şiddetli olandır.
Tanrıya bak hele, Zeus gibi Maşşallah. Dilediğini çarpıyormuş.

Tanrı sözü 4 – Ayette  ifade edilemeyen anlam karışıklığı
Yunus 37: Bu Kur’an Allah’tan başkası tarafından uydurulmuş bir şey değildir. Ancak kendinden öncekini doğrulayan ve o Kitab’ı açıklayandır. Onda şüphe yoktur, o âlemlerin Rabbindendir.
Ayetteki anlama göre Kur’an Allah’tan başkası tarafından uydurulmuş bir şey değil imiş. Yani bizzat Allah tarafından uydurulmuş. Acaba lisanların efendisi  olması gereken Allah,  bu ayeti “Bu Kur’an bir fani tarafından uydurulmuş bir şey değildir.” Ya da “Bu Kur’an Yaratılmışlar tarafından uydurulmuş bir şey değildir.”  Diye yazmayı akıl edememiş mi? Acemiliğine gelmiştir diyeceğim ama Kur’an’dan önce bir sürü kitap göndermiş, bu da sonuncusu. Son kitabı hazırlamanın yorgunluğundan  herhalde!

Tanrı sözü 5 – Işık hızında iman
Al-i İmran  193: "Rabbimiz, biz: "Rabbinize iman edin" diye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür."
Bu ayette kesin bir yanlışlık ve saçmalık var. Bu gün birisi yanımıza gelse dese ki “kâinatı yaratan  bir Tanrı var, adı Roman, sizleri imana çağırıyor, ona iman edin” dese hemen iman mı edeceğiz? Bu nasıl bir mantık! Çağrıda bulunan çağrıcıyı işitmişler ve hemen iman etmişler. Muhtemelen bu adamlar koyun akıllıymış ve iman etmeye ya da kendilerine her söylenene hemen inanmaya aşırı derecede meyillilermiş  ve İman’a çağırılan varlığın yani Tanrının adı Allah değil de Vallah olsa yine de iman edeceklermiş. Adının Allah olduğuna inanılan bir İlâh, insana akıl fikir verip de akla fikre böylesine ters bir ayet gönderir mi?

Tanrı sözü 6 – Hortumunu ya da burnunu damgalamak
Kalem 15:  Ona âyetlerimiz okunduğu zaman, "Öncekilerin masalları!" der.
Kalem 16:  Yakında biz onun burnunu damgalayacağız.
Diğer bir meali ise şöyle:
Kalem 16: Yakında biz onun hortumunu damgalayacağız.
Tefsircilere göre burnunu ya da hortumunu damgalamak mecazi bir anlam imiş ve kişinin cehennemlik yapılacağı ima ediliyormuş. Ben saftirik de evrensel olduğuna inanılan Kur’an’dan, her dildeki insanın rahatça anlayacağı cümleler okumayı bekliyorum.

Tanrı sözü 7 – Kadının kocasıyla barışması günah değilmiş hele şükür!
Nisa 128: Eğer bir kadın kocasının kötü muamelesinden yahut yüz çevirmesinden endişe ederse aralarında bir uzlaşmaya varmalarında onlara günah yoktur ve sulh hayırlıdır…
Yani bir kadın, bu ayete göre kocasının kötü muamelesinden endişe ederse kocası ile anlaşıp arasını düzeltmek günah değilmiş. Yok bir de günah olacaktı!

Tanrı sözü 8 – Günaha gel
Nûr 33: Evlenmeye güçleri yetmeyenler de, Allah kendilerini lütfuyla zengin edinceye kadar iffetlerini korusunlar. Sahip olduğunuz kölelerden “mükâtebe” yapmak isteyenlere gelince, eğer onlarda bir hayır görürseniz onlarla mükâtebe yapın. Allah’ın size verdiği maldan onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde etmek için iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları buna zorlarsa bilinmelidir ki hiç şüphesiz onların zorlanmasından sonra Allah (onları) çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
Bu ayette, istemediği halde sahibi tarafından zorla fuhuş yaptırılan kadının fuhuş günahını, Allah’ın affedeceğinden bahsediyor. Allah’ın bu ayetteki affediciliği, sahibi tarafından zorla fuhuş yaptırılan köle kadındır. Yani bu ayette cariyesini zorla fuhuşa sevk eden sahibin yaptığı bu işten dolayı hem bir cezası yok, hem bir günahı yok dolayısıyla affedilecek bir şey yok ama fuhuşa zorlanan zavallı cariye, buna zorlanmış olmasına rağmen günaha girmiş oluyor, Allah da bu cariyenin zorlama fuhuş günahını affediyor. Ne yücesin, ne merhametlisin YA RAB! Buna olsa olsa “üvey Tanrı merhameti” denir.

Tanrı sözü 9 – Elbiseyi yaratan Allah’tır
A'râf 26:  Ey Âdem oğulları! Size mahrem yerlerinizi örtecek giysi, süsleneceğiniz elbise yarattık. Takvâ elbisesi, işte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın âyetlerindendir. Umulur ki düşünüp öğüt alırlar.
Ben bu ayetin  mantığını çözemedim. Kıyafetler, insanların icat ettiği şeylerdir fakat kıyafet icat edilmemiş olsa bile yani insanoğlu geçmişten günümüze kadar kıyafetsiz ve her daim çıplak olarak yaşayan bir canlı olsa ne olur ki? Ahlâksızlık olabilecek bir durum çıkmaz ortaya çünkü insanların bu duruma gözleri alışır ve normal gelmeye başlar. Nitekim bazı balta girmemiş ormanların içinde yaşayan kabilelerde elbise giyme geleneği yok. O kabile insanları çırılçıplak dolaşıyor ve yaşamlarına bu şekilde devam ediyorlar. Ey İslâm dininin ilâhı olan Allah! Madem insanın çıplaklığının görüntüsünü başkalarına haram kılacaktın, insanı neden çıplak yarattın?  Hadi çıplak yarattın ve farzet kıyafetleri de sen yarattın, yaratmayıp ne yapacaktın? İnsanı çıplak yarat sonra çıplak gezmeyi günahtan sayıp örtünme emrini gönder ve ondan sonra da de ki “size mahrem yerlerinizi örtecek giysi yarattık”. Eeeee?  Çıplağı yaratan sen, kendi yarattığın çıplağı örtmemizi emreden sen, bir de üstüne, “Size örtünmeniz için kıyafet yarattım” diye böbürleniyor musun? Yok artık!

Tanrı sözü 10 – Allah’ın insanlara verdiği nimetlerden bir kaçı
Nahl 81: Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı ve dağlarda da sizin için barınaklar var etti. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar verdi. Böylece Allah, Müslüman olasınız diye üzerinizde olan nimetini tamamlıyor.
Bu ayette sıcağı yaratan Allah, sıcaktan koruyacak elbiseler verdiğini ve müminler ölmesin diye savaşta koruyacak zırhlar verdiğini söylüyor. Sıcaktan koruyacak elbiseleri hadi insanlar dokuyup dikmedi de Allah verdi olsun lakin savaşta koruyacak zırhlar ne alaka? Bu zırhlar bütün Müslümanları savaşta ölmekten ya da yaralanmaktan korumuş mu ki? Küçük bir çocuğun arkadaşına “Ayakkabımı babam aldı, elbisemi de annem aldı” demesi gibi bu ne kardeşim böyle. Bu ayeti Tanrı göndermiş olamaz.

Tanrı sözü 11 – Şefkat ve lütuf
İsra  66: Sizin Rabbiniz, fazlından aramanız için denizde gemileri sizin için yürütür. Gerçekten O, size karşı merhametli olandır.
Hac  65: Görmedin mi, Allah, yerdekileri ve denizde onun emriyle akıp giden gemileri, sizin yararınıza verdi. Ve izni olmadıkça, göğü yerin üstüne düşmekten alıkoyar. Şüphesiz Allah, insanlara karşı şefkatlidir, çok merhametlidir.
İsra 66’da insan yapımı gemileri suyun üzerinde Allah’ın yürüttüğü, Hac 65’de ise Allah’ın kendi yarattığı göğü, yerin üstüne düşmekten alıkoyduğu belirtiliyor. Yani Rab diyor ki “Ben size bir gök yarattım, eğer istersem o göğü üstünüze düşürürüm ama bunu yapmıyorum, yani şükredin ki sizinle kedinin fareyle oynadığı gibi oynamıyorum, kendi yarattığım göğü üstünüze düşmekten alıkoyuyorum, kıymetimi bilin ha!”  Gemilerin suda yürütülmesine gelince, 1400 yıllık köklü Kur’an tefsiri ilmi, bu tür ayetlere yönelik çareyi bulmuş ve “Kâinatta var olan bütün kanunlar ve yasalar Allah’ın yasalarıdır ve dolayısıyla Gemiler denizde giderken ortaya çıkan fizik kuralları Allah’ın yarattığı fizik kuralları olduğu için dolayısıyla o geminin denizde ilerlemesi Allah’ın sayesindedir…” gibi bir sonuca varmışlar. Helâl olsun, güzel açıklama. Bir de inandıkları İlâh, yarattığı kullara verdiği nimetleri niye başa kakar onu açıklasalar ya! Soğukta üşüyen evsiz bir fakiri sıcak bir eve yerleştiriyorsun ve diyorsun ki “Benim kıymetimi bil, bana iltifat et, beni an, bana iman et. İsteseydim eğer sana verdiğim bu sıcacık evi başına yıkardım”. Şu an Tanrının sözünü ve tavrını eleştirdiğim için günahkâr olduğumun ve kâfir olduğumun farkındayım.

Tanrı sözü 12 -  Tanrının kul ile didişip hırs yapması
Müddesir 11: Beni, yarattığım kişiyle baş başa bırak.
Müddesir 12-13:  Kendisine geniş bir servet ve gözü önünde duran oğullar verdiğim;
Müddesir 14-15: Önüne nimetleri serdikçe serdiğim, arkasından daha fazla vermemi bekleyen kişiyi!
Müddesir 16:  (Daha fazla vermek mi?) Asla! Çünkü o bizim âyetlerimize karşı inatla direnmektedir.
Müddesir 17:  Ben de onu sarp bir yokuşa süreceğim!
Oh, iyi edersin, Tanrı dediğin böyle konuşur, böyle yapar, bir de hırs yapar. Aferin!

Tanrı sözü 13 – Kur’an korkutmak için indirilmiş
Yasin  70: (Kur'an,) Diri olanları uyarıp korkutmak ve kafirlerin üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir).
Dikkat ederseniz diri olanları sadece uyarmak değil, Uyarıp korkutmak için indiriliyor Kur’an. İslâm’ın korkutmaca dini olduğunu, var olduğuna inanılan Allah, açıkça söylemiş.

Tanrı sözü 14 – Kuşu gökyüzünde kim tutar?
Nahl 79:  Gökyüzünde Allah’ın emrine boyun eğerek uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları gökte ancak Allah tutar. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır.
Göklerde süzülen uçakları, helikopterleri, planörleri, yelken kanatları, uçurtmaları kim tutuyor?

Tanrı sözü 15 – Yüce Tanrının hitap adabı
Münafikun 4: Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa  sözlerine kulak verirsin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kereste gibidirler. Her kuvvetli sesi kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) çevriliyorlar!
Allah’ın kitabında, “Allah onları kahretsin” diyen kimdir bilinmez ama kahretmek yerine merhameti sonsuz bir Tanrıya yakışır şekilde “Allah onları doğruya iletsin” veya “İnşallah hak yolunu bulurlar” gibi temenniler, yardım cümleleri yok ne yazık ki! Eğitimde bile işini iyi yapan bir öğretmen, en ümitsiz öğrencisinden bile ümidini kesmez, Tanrı kesiyor ümidi yazık!

Tanrı sözü 16 – Mümin erkeğin kuşuna verilen seçenekler
Nisa 3: Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.
O dönemin Arap toplumunda kocaları öldürülüp esir alınan kadınlar, erkekler tarafından cariye yapılıyor. Yani o dönem erkeklerinin  bir sürü cariyesi var ve üstüne üstlük bir de evlenme sıkıntısı var ama seçenek çok. Yetim kızlar ile ilgili bir birinden çok çeşitli  iddia olduğu için ve dolayısıyla bu ayet ile ilgili bir çok farklı tercüme söz konusu olduğundan  işin o kısmına girmek istemiyorum. Genel İslâm inancında bir erkek evlenmek için üçer dörder hanım alabilir fakat adaleti sağlayamayacağını düşünüyorsa bir tane ile evlenir, onu da yapmak istemiyorsa zaten elinin altında cariyeleri var onlarla beraber olur. Vay babasını yav! Şöyle düşünceli Tanrı başka hangi dinde var? Kainatın yaratıcısına bak, ne düşünceli.

Tanrı sözü 17 – Savaşan mümin  erkeğin kuşuna bir seçenek daha
Nisa 24: (Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı…
Yani bir kadın savaş sırasında esir düşerse evli bile olsa sahibine helaldir. Bak bu da Müslüman erkeğe kadınsız kalmaması adına bir kıyak daha. Bu Allah’a Müslüman erkekler ne kadar dua etse, ne kadar şükretse azdır. Benim anlamadığım, kadınlar da şükrediyor, onlar da razı demek ki?

Tanrı sözü 18 – Adet görmemiş çocukların boşanması
Talak 4: Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların bekleme süresi ise, yüklerini bırakmaları (doğum yapmaları)dır. Kim Allah´tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.
Bu ayette üç farklı kadının boşanma sürecinden bahsediyor. Birisi hamile, birisi menapoza girmiş ve bir diğeri de henüz adet görmemiş kız çocuğu. Kız çocuğunun biyolojik olarak bir erkekle beraber olması sakıncalıdır fakat koskoca Allah böyle bir ayet gönderdiğine göre vardır bir bildiği. Ha bir de, bu adet görmemişler iddia o ki adet göremeyen hasta kadınlarmış falanmış filanmış. Bizim modernistler adet görmemiş olanlara çeşitli kılıf uydurmaya devam ededursunlar, bazı Arap ülkelerinde gelenek üzere küçük yaştaki kız çocukları ile yapılmakta olan  evlilikler, bu tür ülkelere sonradan getirilen  medeni yasalarla bir bir ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.

Tanrı sözü 19 – Ruhların alınması
Zümer 42: Allah, (ölen) insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykularında alır. Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye (ömürlerinin sonuna) kadar bırakır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.
Gerçekten de ibret verici bir durum, diyeceğim ama ibret almam gereken durumu hakikaten anlayamadım.Ayetin yorumunu yapabilirim, içsel olarak anlayabilirim ama bu ayetten çıkartılacak ibretlik durumu, iyi bilen birisi varsa lütfen yorum kısmına yazsın.

Tanrı sözü 20 – Bir erkeğe karşın iki kadının şahitliği
Bakara 282: …(Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir…
Borç şahitliği için gönderilen bu ayeti uzun uzun yazmadım, kısa bir bölümünü paylaştım  fakat iki erkek şahit bulunamaz ise bir erkek ile iki kadın şahit  tutulması emrediliyor. Matematik alanında bu zamana kadar üniversite sınavlarında ve çeşitli sınavlarda birincilik, ikincilik, üçüncülük almış olan genç kızlarımıza bu ayeti nasıl açıklamak lâzımdır? Hesap kitaba, matematiğe aklı eren ve hafızası yüksek kadınlar da vardır erkekler de, buna karşın hesap kitaba, matematiğe aklı ermeyen ve hafızasında tutamayan kadınlar da vardır erkekler de. Anlaşılan o ki adının Allah olduğuna inanılan İlâh, kadınları akıl ve zekâ olarak erkeklerden daha zayıf yarattığını zannetmiş. Bu ayet yine Tanrı katından gelen bir ayet. Yine de tefsir ilminde sınır yok. Mesela o dönem Arap kadınlarının gelenek gereği, para işleri ile ilgilenmedikleri için bu tür konulara şahit olmak konusunda yetersiz olduklarını iddia ediyorlar. Yani Hz Hatice gibi Ticaretle uğraşan kadınların olduğu bir dönemden bahsediyor. Velev ki dedikleri gibi olsun ve o dönemin kadınları, para işlerinde ve matematik işlerinde yetersiz kalsın ve biz gelelim bu döneme. Bu döneme geldiğimizde karşımıza medeni yasalar çıkar. Kadın ve erkek bu yasalar karşısında eşittir. Eşit eğitim alır, hak ve hukuk açısından da eşittir. Zeka açısından da eşittir çünkü insanlara eğitim ve matematik verilirken kadın erkek ayırımı yapılmaz fakat eğer bu ayetteki  bir erkeğe karşın iki kadını şahit tutmak isterseniz ülkeyi şeriata teslim etmelisiniz ki, kadınlar ve kız çocukları eve kapatılsın, eğitimden uzak tutulsun ve sadece erkeğin hizmetkârı olsun. Beyinleri uykuya yatırılsın. İşte o zaman bu ayetin hükmünü uygulayacak şartlar ortaya çıkabilir.

Tanrı sözü 21 – Peygamberinin yemek saatini düşünen duyarlı Allah
Ahzab 53: Ey iman edenler! Peygamberin evine size yemek için izin verilmediği vakit asla girmeyin, fakat çağrıldığınızda -erkenden gidip yemeğe hazırlanmasını beklemeksizin- girin, yemeğinizi yiyince hemen dağılın, söze dalıp oturmayın; bu davranışınız peygamberi rahatsız ediyor, size söylemeye çekiniyor, Allah hak olanı açıklamaktan çekinmez…
Her Peygambere böyle koruyucu kollayıcı, yemek saatinden sonraki anlarını bile ayarlayan düşünceli, fikirli firasetli TANRI gelmez. Evreni ve nice evrenleri yarattığı düşünülen Tanrının işine gücüne, derdine bak. Kıyamete kadar hükmü sürecek olan kutsal kitaba, adının Allah olduğuna inanılan İlâhın yerleştirdiği kelâma bak. Neysem, öğrensin Müslümanlar, belki işlerine yarar.

Tanrı sözü 22 – Allah’ın Peygamberine yaptığı eş torpili
Ahzab 50: Ey peygamber! Mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verip de elinin sahip olduğu kadınları, seninle birlikte hicret eden amca kızlarını, hala kızlarını, dayı kızlarını, teyze kızlarını, kendini peygambere mehirsiz olarak bağışlar da peygamber de onunla evlenmek isterse böyle bir mümin kadını -ki sonuncusu diğer müminlere değil, zatına mahsustur - sana helâl kıldık. Müminlere eşleri ve sahip oldukları kadınları hakkında hangi kuralları geçerli kıldığımızı biliyoruz. Sana mahsus olanı güçlük çekmeyesin diye meşrû kıldık. Allah çok bağışlayıcı, pek esirgeyicidir.

Bu ayeti de Müslümanların İlâhı olduğuna inanılan Allah göndermiş. “…Zatına mahsustur, sana helâl kıldık… Sana mahsus olanı güçlük çekmeyesin diye meşrû kıldık.” İfadelerine takılan ben deniz de geçmişte bu ayeti okuyup okuyup akıl erdirmeye çalışıyordum. Sorgulama yapmıyordum, aksine bir Tanrı, böyle bir ayeti niye göndermiş olabilir diye mantıklı bir sebep bulmaya, inandığım dini kendi içimde aklamaya  çalışıyordum. Ayetin sonundaki  “Allah çok bağışlayıcı, pek esirgeyicidir.” Cümlesi de bir hayli garip geliyordu, hâlâ da garip. Allah zaten sülalenin bütün kızlarını, üstüne üstlük mehirsiz olarak kendini hibe eden kadınları elçisine helal etmiş, ondan sonra da neyi bağışlıyor, neyi esirgiyor anlayamadım ki! Allah kulağımı gözümü kalbimi mi mühürledi ne!

Tanrı sözü 23 – Kur’an kimin kelâmıdır?
Hâkka  40: Hiç şüphesiz o (Kur´an), çok şerefli bir elçinin sözüdür.
Bu ayette dikkat edilmesi gereken husus şudur: Ayette “Hiç şüphesiz Kur’an, çok şerefli bir elçinin tebliğidir” veya “Hiç şüphesiz Kur’an, çok şerefli bir elçinin bildirdiği bir kitaptır/Allah sözüdür” demiyor  “…çok şerefli bir elçinin sözüdür” diyor.  Tabi tefsircilere göre Allah, burada elçisi ile ilgili meramını ifade edecek kelimeleri doğru seçemediğinden bu ayet açıklanırken “Kur’an’ı indiren Allah’tır, sözle bildiren Peygamberdir” şeklinde yorumlayarak ayetteki garip ifadeyi kurtarmaya çalışıyorlar!  Dünyadaki bütün dil bilgisi, paragraf bilgisi öğretmenlerini, uzmanlarını toplayın ve bu ayeti okuyun, bu ayete göre Kur’an, Allah’ın değil, elçinin yani Peygamberin sözüdür. Şimdi Kur’an Tanrı kelâmı mı yoksa kendini Peygamber ilân edip Allah’tan vahiy geldiğini iddia eden Hz Muhammed’in kelâmı mı?

Tanrı sözü 24 – Aşağılık maymunlar
Bakara 65: Şüphesiz siz, içinizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. Biz onlara, “Aşağılık maymunlar olun” demiştik.
Dikkat ederseniz bu ayette “Maymunlar olun” ifadesi yok. “Aşağılık maymunlar olun” ifadesi var. Belirli bir kapasitenin altında olan ve özgür düşüncesi, iradesi olmayan bir canlı ne kadar aşağılık olabilir ve bunu söyleyen RAB! Yani  “Aşağılık” olarak tarif ettiği canlıyı bizzat yaratan RAB söylüyor bunları.

Tanrı sözü 25 – Allah ölüleri böyle diriltir
Bakara 73: “Sığırın bir parçası ile öldürülene vurun” dedik. (Denileni yaptılar ve ölü dirildi.) İşte, Allah ölüleri böyle diriltir, düşünesiniz diye mucizelerini de size böyle gösterir.
İşte düşünmek ile ilgili bir ayet. Hadi aklımızı kullanalım, düşünelim ve sığırın bir parçası ile bir ölüye vurunca Allah nasıl diriltir, hatta Allah bir ölüyü diriltmek için kuluna neden böyle abuk subuk bir şey yaptırır ve bu abuk sabuk yöntemi, koskoca kutsal kitabın içine niye yerleştirir? İnceden inceye düşünelim.
Yazan: Kainatta Toz Zerresi

KUR'AN'IN İLK EMRİ OKU!

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
KTZ, din, Kur'an'ın ilk emri, Kur'an'daki eksikler, Kur'andaki çelişkiler, islamiyet, İslami yorumlar, Kur'an mealleri,

Kur’an’ın İlk Emri OKU!

Kur’an-ı Kerim’in ilk Suresi ve ilk emri:
Alak Suresi 1’inci ayet: Yaratan rabbinin adıyla oku!
Kimilerine göre kitap okumak, kimilerine göre kutsal kitaba akıl erdirmek ve kafa yormak, kimilerine göre ortada henüz kitap olmadığı için “oku” değil  Yaratan rabbinin adıyla “Söyle”  manasına gelen “İkra”.

Türkiye’de kaç Müslüman var? Bütün Müslüman kardeşlerimiz, hepiniz okuyun. İnandığınız dinin kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’i kaç kez anlayabileceğiniz bir dille okudunuz? Şöyle başından sonuna kadar, ders çalışır gibi not alarak, akıl erdirerek.
“…Düşünmüyor musunuz?...”
“…Hiç akıl erdirmez misiniz?...”

Kur’an-ı Kerim’in bir çok ayetinde geçen düşünmek ve akıl erdirmek ile ilgili onca cümle varken siz hâlâ, “Kur’an-ı Kerim’i anlamak herkesin harcı değil, O mukaddes kitabı ancak Âlimler, İlâhiyatçılar anlar, bizlere anlatır” inancıyla mı yaşıyorsunuz? Adının Allah olduğuna inandığınız ya da inandırıldığınız İlah, Müslümanlara “…düşünmez misiniz, akıl erdirmez misiniz?...” sözlerini, sadece Âlimlere, Peygamberlere, İlâhiyatçılara hacılara hocalara mı göndermiş? Eğer bu cümleler sadece Âlimlere gönderildi ise sizin korkacak bir şeyiniz yok. Ne yaparsanız yapın, ne günahı işlerseniz işleyin cennetliksiniz, yani Kur’an’ın emir ve yasaklarından  muhafsınız. Ya da inandığınız hoca size nasıl bilgiler veriyorsa o bilgilerle yükümlüsünüz. Yok eğer hepiniz kutsal kitabınızı okuyup anlamakla sorumlu iseniz yani bu akıl erdirme ile ilgili cümleler herkese gönderilmiş ise sen ne yapıyorsun?

Kutsal kitabın olan Kur’an-ı Kerim’i kaç kez okudun Türkçe meali ile? Nasıl okuyorsun peki?
Kur’an-ı Kerim’i okumak sevaptır, kutsaldır”  deyip mevlüt okur gibi düşünmeden dümdüz mü okuyorsun?

Yoksa “bana Kur’an-ı Kerim’i okumak emredilmiştir, ömrümde bir kez bile olsa şu Kutsal kitabı başından sonuna kadar bir okuyum da Müslümanlık görevimi yerine getireyim, üstümdeki şu yük de kalksın” niyeti ile mi okuyorsun?

Sana doğuştan öğretilen bir dini, hakkını vererek öğrenmeden iman ediyorsun, inanıyorsun, aslında inandırılıyorsun farkında mısın? Aklını kullanmıyor musun? Hakkında çok fazla bir şey bilmediğin belki de hiç bilmediğin ve sana birilerinin “bu böyledir” diye öğrettiği bir şeylere dayanarak içinde sağlam bir inanç oluşturulmuş. Bu senin beyninde  bir şeyler uyandırmıyor mu? Hıristiyan, Yahudi, Hindu ve Budist olanlar da senin gibi dini bütün bir dindar olarak yetiştiriliyorlar. Bir çoğu kendi kitapları ya da dinleri hakkında hiçbir şey bilmeden inandırılıyorlar. Şu an bir Müslüman ailede değil de bir Yahudi ailesinde doğmuş olsa idin dinini sonuna kadar savunan bir Yahudi olacaktın? Yani Maide Suresi 51’inci ayette yazdığı üzere “…Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin…” denilenlerden olacaktın. Bunu hiç düşünmedin mi? Senin inandığın ve adının Allah olduğuna inandırıldığın İlâh,  Maide 48’inci ayette “Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat size verdikleriyle sizi denemek istedi” derken Maide 51’de “Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin” derken ne demek istiyor hiç düşündün mü? Araştırdın mı? Yani bütün Hıristiyanlar ve Yahudiler şu an Allah’ın imtihanındalar. O imtihanda olan Yahudi ve Hıristiyanlardan kaç tanesi Müslüman oldu? Onların Müslümanlığa geçebilmesi için dünya Müslümanlarına baktıklarında nasıl bir sebep görüyorsun? Böyle bir imtihanın adaletini hiç düşündün mü? Nasıl adalet bu?

Kamer suresi 17 nci ve 22 nci ayette “Andolsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?” derken milyonlarca insanın akıl erdiremediği Kur’an’a yönelik binlerce soruyu hacılara hocalara, İslâm âlimlerine neden sormak zorunda kaldıklarını düşünmedin mi hiç? Bu nasıl kolaylaştırma, hiç aklını kullanmadın mı? Biz ilâhiyatçı olmayanların aklı ermiyorsa bile bu kolaylaştırılan kutsal kitap ayetlerinin tefsiri söz konusu olduğunda neden o kadar okuyup üfürmüş olan İlâhiyatçılar âlimler bir biri ile ittifak yapıp aynı görüşü paylaşamıyor? Hiç düşünmüyor musun bunları?

İnandırıldığın ilâh, dost edinmeyin dediği Hıristiyan ve Yahudileri, bugün dünyanın yöneticileri konumuna getirip de Müslüman alemini de açlıktan sefaletten sürünen ve adeta Hıristiyan aleminin kölesi  haline sokan bir dünya düzenine nasıl müsaade ediyor hiç mi düşünmüyorsun?
Müslüman ülkeler başta olmak üzere bugün dünyadaki bir çok kadın koca şiddetinden hayatını kaybederken, bu şiddete şahitlik eden çoluk çocuk, alt üst olmuş psikolojileriyle  berbat bir hayat yaşarken adının Allah olduğuna inandırıldığın İlâh,  kocasından dayak yiyen ve kimisi de bu dayakla hayatını kaybeden milyonlarca kadına yardım için “Kadınlara asla şiddet uygulamayınız” gibi bir ayeti,  bir tanecik ayeti niye göndermemiş hiç düşünmedin mi? İnandırıldığın Allah, çocuğunun gözü önünde dayak yiyen anneyi korumak için bir ayeti bile çok görürken Maşallah Ahzab suresi 50’inci ayetinde biricik Peygamberine hangi kadınların helal olduğunu anlatmak için en ince ayrıntısına kadar tarif etmiş, bu seni düşündürmüyor mu?  İnandırıldığın İlâhın, kadına ve çocuğa yönelik şiddeti önleyici tek bir ayeti bile göndermediğini ama buna karşın Nisa suresi 34 üncü ayette “…baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve onları dövün…” emrini, milyonlarca erkeğin gönül rahatlığıyla ve sorunsuzca uyguladığını görmüyor musun? Bırak bizim İlahiyatçılarımızın “o kelime dövmek değil, evden göndermek anlamındadır” açıklamalarını kardeşim. Koskoca bir ilâh yaaaa, kâinatın en muhteşem zekâsı olduğuna inandığın bir ilâh, bu kadar önemli bir konuda hangi kelimeyi ayetine yazacağını ve o kelimenin nasıl anlaşılacağını düşünemedi de bizim İlâhiyatçılar mı fark etti? İnandığın İlâh bu kadar mı düşüncesiz, bu kadar mı geleceği görme yetisinden uzak?

Hayır hayır, İslâm böyle bir din değil, İslâmı yanlış yorumluyorlar… Siz de yanlış yorumluyorsunuz, bile bile ayetleri cımbızlayıp çarpıtıyorsunuz, iftira atıyorsunuz” diye naralar atıyorsun, sosyal medyalarda yorumlar yapıyorsun. Madem İslâm böyle bir din değil, sen bu ayetlerin doğrusunu araştır, öğret bize kardeşim, biz de öğrenelim. Allah, kadından iki kat güce sahip olan ve kadına kuvvetli bir tokadında, kadının beyninde kanama gerçekleştirebilecek güce sahip olan erkeğe hangi ayetinde “kadına vurma, kadına çocuğa şiddet uygulama” ayeti göndermiş, oku bana da öğret, aydınlat beni. Aydınlat ki, karısını döven en cahil adam bile okuduğunda hemen anlayabilsin karısını dövemeyeceğini. Ben de öğreneyim ve diyeyim ki “Aaaaa, gerçekten de ben İslâmı yanlış öğrenmişim, karısına tokadı indiren adama bu dünyada Allah’ın verdiği bir ceza hükmü olduğu gibi  öte dünyada da o adamın yatacak yeri yok, Kur’an’da yazıyor, falanca alim söylememiş filanca halife söylememiş bizzat kadını yaratan Allah söylemiş ” diyeyim.
Ülkemizde son yıllarda şahit olduğumuz ağaç katliamı, hiç ulaşmadığı seviyeye ulaştı. Yangınların bile neden çıktığını bilmeyen yok. Binlerce zeytin ağacı katledildi. Bazılarınız “Bunlar gerçek Müslüman değiller” naraları atmaya devam etsin. Hadi sizinle birlikte bir kampanya başlatalım. Hele şu Arap şeyhlerine peşkeş çekilen ağaçlık  alanları koruma altına almak için lüzumsuz ağaç katliamını önlemek için yazılmış olan Kur’an ayetini bulup sosyal medyada paylaşalım ne dersiniz? Peygamberin “kıyametin kopacağını bilseniz bir fidan dikiniz” hadisinden bahsetmiyorum. Bunca kâinatı, gezegeni ve bu gezegende hem insanlar hem de hayvanlar için inanılmaz öneme sahip olan ağaçları yaratan koskoca ilâh,  yarattığı bu kadar ağacı korumak için bir ayet göndermiş olmalı değil mi? 6000 sayfalık kitapta onca ayeti tekrar tekrar yazdırırken ağaç katliamını önleyen bir tanecik ayeti göndermiştir herhalde. Haydi Müslüman kardeşim, bul o ayeti de ağaçlık arazileri üç kuruş paraya peşkeş çeken  bürokratlara ver Allah’ın cevabını. Ney? Yoksa Allah, kendi yarattığı ağaçların korunmasına ya da sayılarının muhafaza edilmesine yönelik tedbir amaçlı dahi olsa ayet göndermemiş mi? Nasıl olur? Senin bahçeli bir evin olsa ve kiraya versen, kira sözleşmesine yazmaz mısın, “bahçedeki ağaçların bakımının sağlanması, eve düzgün bakılması gibi” anlaşma şartlarını yazmaz mısın? Koskoca bir ilâh yarattığı kuşların ve bir çok hayvanın tek yuvasının, insanların adeta akciğeri görevi gören bu eşsiz canlıların, müteahhitlerin hırsı uğruna hor görülmesini önlemek için bir ayet dahi göndermez mi? Adının Allah olduğuna inandırıldığın İlâh bu kadar mı fikirsiz, bu kadar mı aciz? Yoksa yorumlarını izlediğin İlâhiyatçıların Allah’ın kolaylaştırdığını söylediği kitaptan ağaç katliamının önlenmesi için gereken sonucun çıkartılmasına yönelik sana hiç ilgisi alakası olmayan bir sürü ayet okuyup matematikteki olasılık hesabı yapar gibi dolaylı yollardan sonuç çıkartacağın bir yol mu tarif edecekler? Aklını kullanmıyor musun Müslüman kardeşim?

Bugün İslâm dünyası bir sürü dini cemaate ve tarikata ayrılmış durumda ve üstelik hepsi de bir biri ile kavgalı ve hiç birisi bir birini sevmiyor. Birinin gittiği camiye öteki sınıf Müslüman gitmiyor. Dahası bu dini sınıflar, cemaatler ve tarikatların büyük kısmı bir birlerini kesip işkence ederek öldürüyorlar. Adının Allah olduğuna inandırıldığın İlâh, Maide suresi 38’inci ayette hırsızlık eden kadın ve erkeğin ellerinin kesilmesini emrederken bugün sırf alevi diye Allah’a inanan, tekrar ediyorum Allah’a inanan bir kızcağızın ırzına geçip onu öldüren ve kendine Müslüman diyen mahlukatların çükünün kesilmesini emreden bir ayet göndermiş mi? Okudun mu kutsal kitabını? İnandırıldığın ilâhtan geldiği söylenen kutsal kitabın adaletini araştırdın mı hiç? Yoksa sen bu dine inandırılırken bu dünyada hesabı görülmeyen bir çok şeyin hiç görmediğimiz öte aleme bırakıldığını mı anlattılar sana? Belki de doğrudur Müslüman kardeşim. Bugün ultra lüks bir Müslüman dindar ailesinde doğan bir erkek, lüks içinde yaşarken, bol parası ile de fakirlere bol bol yardımda bulunup bol bol sevaba girecek. Sen ise senin Allah’ının imtihan için verdiği fakir fukara hayatı içinde debelenirken bırak birilerine maddi manevi yardımda bulunarak sevaba girmeyi, aileni geçindirmek için gününün 12-13 saatini düşük ücretle çalışıp eve yorgun argın gelip uyuya kaldıktan sonra ve hayatını bu şekilde geçirdikten sonra ömrün tamamlanacak ve öte aleme gittiğinizde, dünya hayatında ultra zengin yaşayan Müslüman kardeşin ile fakir fukara hayatı yaşayan sen, cennetin hangi köşesine yerleştirileceksiniz? Belki de o zengin kardeşin, bol parasıyla çok insana ve aileye yardımda bulunduğu için, binlerce ailenin evine ekmek götürdüğü bir iş potansiyeli sağladığı ve bunu devam ettirdiği için yani o ultra lüks ailenin kucağında doğduğu için cennetin daha güzel yerine yerleştirilecek. Sen sadece ailenin karnını doyurup çocuk yetiştirebildin. Parayı kötü amaçlar için ve sadece çıkarı için kullanan zenginler de var fakat iyi kalpli bir zengin Müslüman adam ile iyi kalpli fakir Müslüman adam aynı sevabı işleyebilir mi? Düşündün mü hiç? Belki diyeceksin ki, o zengin kişinin işleyeceği sevapla benim işleyebileceğim sevap Allah katında aynıdır. Olabilir. Bir zenginin parasal durumuna göre 50 kişiye yardımda bulunması ile senin sadece aileni geçindirmen Allah katında belki de aynı hesaba geliyordur. Sen böyle devam et. Zengin Müslüman kardeşim de böyle devam etsin. Hiç görmediğimiz öte aleme gittiğinizde, aynı cennet katına yerleşirsiniz. İkinizin arasındaki tek fark ise dünya hayatı içinde senin fakirlikle cebelleşmen, zengin Müslüman kardeşinin ise dünya hayatı içinde bol para ile lüks ve sefa içinde yaşamış olması olur. Ya inandığın din gerçek değil ise. Öte aleme gittiğinizde seni hiç inanmadığın, haberdar olmadığın bir durum karşılayacaksa, zengin Müslüman kardeşin ile senin arandaki fark ne kadar olacak biliyor musun? Dünyalar kadar. Sen boş vakitlerini dinlenerek geçirmek yerine, ek iş yaparak, biraz daha para kazanmak için çareler arayıp hamallık yaparak geçirirken zengin arkadaşın boş zamanlarını, lüks tatil beldelerinde şezlonglara uzanarak geçirdi. Dünyanın en güzel şehirlerini gezdi. Tatmadığı lezzet kalmadı. Sen ise sefalet içinde süründün ve bu sefalete “haksızlık” veya “eşitsizlik” veya “adaletsizlik” deyip bu düzeni değiştirmek için, en azından çocukların ya da torunların için bu düzeni değiştirmek için bir şeyler yapmak yerine “kaderim, imtihanım bu” deyip öylece yaşantına devam ettin. Zengin insanların küfre düşmeleri, şeytana hizmet etmeleri daha kolay, onların durumu daha kritik değil mi? O kadar para ile şımarabilirler. Ya fakir insanlar? Fakir insanların da cehalete saplanmaları ya da o parasızlık içinde sırf para kazanmak için ahlâksızca ve insanlık dışı işlere girişmeleri kolay değil mi? Hele bir de ergen çocuklarınız varsa!  Şu durumda fakirin yoldan çıkması, zenginin yoldan çıkmasından daha mı zor? Düşünmüyor musun Müslüman kardeşim bunları? Kur’an’ın değimiyle akletmezmisin? Bu imtihan saçmalığını sana neden yutturmaya çalışıyorlar farkında değil misin?

İnandığın kutsal kitabın yarıdan fazlası geçmiş peygamberlerin yaşantısını anlatıyor. “…Onlar şöyle şöyle yaptılar, biz de onlara karşı şöyle şöyle yaptık. Onlara şunu şunu dedik. Onlar da bize şöyle dediler, sırt çevirdiler. Onlar Peygamberimize şunu şöyle dediler biz de Peygambere dedik ki onlara şöyle söyle, yapmazlarsa onların hesabını bize bırak dedik… Şunu dedik, bunu dedik, şöyle yaptık, böyle yaptık…” Müslüman kardeşim, dost edinmemeniz emredilen milletler bugün hem yazılımda hem robotik teknolojide hem ilaç üretiminde hem enerji kaynaklarının kullanılmasında ve hem dahası… dünyayı değiştiren yöneten geliştiren işlerle meşgulken sen inandığın kutsal kitabının yarıdan fazlasını meşgul eden ve şu an hiç birimizin bir yarasına merhem olmayan tarihi olayları “…şu şunu yaptı, bu bunu yaptı, biz de böyle böyle yaptık…” gibi mahalle dedikodusu anlatır gibi, masal anlatır gibi anlatan bir kitapla zaman geçirip kafa yoracaksın, anlamaya çalışacaksın. Akletmiyor musun? Hâlâ mı sorgulamayacaksın?

Seni anlıyorum. Ben de bir zamanlar senin gibiydim. Anamdan, babamdan, atamdan öyle gördüm. Okullardaki  öğretmenlerimizin çoğu ise tam bir dinci idi. Dindar demiyorum bile dinci. Benim de beynime öyle kazınmıştı. “İslâm yer yüzünün tek gerçek dini. Yobazlar bizim dinimizi kirletiyorlar” inancı sapasağlam oturmuştu beynime. Eninde sonunda sen de göreceksin gerçeği. 1400 yıl öncesinin çöl Araplarının hayalleri ve arzuları ile kurulmuş olan cennet ayetlerini okuyacaksın ve yine o dönem Araplarının geleneklerine uygun şekilde yazılmış olan Kur’an ayetlerini şu zamanın medeniyetine uyarlamaya ve ardından kafanda oluşan soru işaretlerine cevap armaya başlayacaksın. Nisa 34 üncü ayette bir erkeğin maddi açıdan karısına baktığı için karısından bir derece üstün olduğu belirtilen cümleyi okuduktan sonra bu çağda çalışma hayatının içinde olan kadınların Kur’an’daki yerini, hukukunu bulmaya çalışacaksın, bulamayacaksın. Ve ardından kadınların çalışmasını istemeyen ve bunun dine, Kur’an’a aykırı olduğunu haykıran onca İslâm ülkesine, Kur’an’dan verecek bir cevap ayeti olmadığını göreceksin. İşte o Arap ülkelerini cehaletle suçlayacak delilleri, kutsal kitabında bulamayacaksın. Bizler de bulamadık çünkü.

Okul yıllarından itibaren sana Türklerin geçmişte Talas savaşı sırasında  Araplara yardım ettiğini daha sonra da kültür ve inanç benzerliği nedeni ile Türklerin kendi rızası ile Müslümanlığa geçtiği masalını okudular. Şu an, senin göreneklerine ve dini inancına benzer bir toplulukla dost olsan, onların dinine geçer misin, güzel kardeşim. Niye Türkler Arapların dinini seçmiş de Araplar, biz Türklerin dinini seçmemiş? Biz Türklerin nasıl Müslüman yapıldığının hikâyesini araştırdın mı Müslüman kardeşim? Gözü kara ve adet göreneklerine, dinine aşırı bağlı bir Türk topluluğundan bahsediyoruz. Bizim Tarihsel kökenimizde gelenek ve göreneklerimize ve dinimize ne kadar bağlı olduğumuzu bilmeyen var mı? Özüne, dinine bu kadar bağlı  bir gurup atamız Araplara bir savaş sırasında yardım etmiş de ardından kendi dinini bırakmış ve Arabın dinini kabul edivermiş. Aklınızı kullanmıyor musunuz? Tarihi nereden okuyup nereden öğreniyorsunuz? İkra, oku, söyle!
Onca internet sitesi, video paylaşım sitesi, kulaktan dolma dini bilgilerle ve bebeklikten itibaren inandırılmış bir dini savunma sistemi ile yüzbinlerce dindarın yorumlarını yayınlıyor. Bu yorum yazanlarınızın çoğu, dinsiz olan insanlara Kur’an’ı okuyup araştırmalarını ve 6000 sayfalık kitabın ayetlerini cımbız ile seçerek bir şeylerin çarpıtıldığını iddia ediyor. O yorumları yazan dindar kardeşlerimiz, siz bize öğütlediğiniz kutsal kitabınızı bizzat kendiniz okudunuz mu? Bütün sayfalarını teker teker akıl süzgecinizden geçirdiniz mi? Biz okuduk hem de kaç defa! İkra! Siz de okuyun, siz de akledin.

Eğitime önem veren ve milli kaynaklarının çoğunluğunu eğitime harcayan ülkelerin vatandaşları, statüsü yüksek işlerde çalışıp bol para kazanıp yıllık tatillerinde dünyayı dolaşırken o ülkelerin tuvaletlerini, sokaklarını temizleyip çöp toplamak gibi ayak işlerini yaptırmak için gelişmemiş ülkelerin insanlarını göçmen olarak ülkelerine çağırıyorlar. Ayak işlerini yapan işçilerin çoğunluğu Müslüman. Adının Allah olduğuna inandırıldığın İlâhın, kendisine inanan bu kullarının durumuna ne diyor sence? Geleceği gören bir İlâh, bu günleri de hesap edip, eğitimin önemi ile ilgili ya da çocukların eğitim alması ile ilgili bir tek ayet bile göndermeyen İlâhının sana gönderdiğini düşündüğün kitabı aklederek okumadın mı hiç? Yoksa herkesin dilinde dolaşan “Allah, Kur’an’da bir çok bilimsel ayet indirmiştir” nakaratını mı söyleyeceksin. O zaman bu gün şöyle bir şey yap. O bilimsel dediğin ayetlerin hepsini bul, oku bakalım, ne anlayacaksın? O bilimsel dediğin ayetler, bilim dünyasına ne kazandırmış, bilim adamlarının hangi icadı bulmasını sağlamış bir düşün. Ya da o bilimsel dediğin bilgileri, İslâmiyetten binlerce yıl önce hangi kavimler keşfedip kullanmış bir de bunu araştır ve ardından bana bir Kur’an ayeti göster: “Ey iman edenler, ilimde bilimde yarışınız” gibi bir ayet yok mu? İnandığınız Allah, “Takvada yarışınız” diye ayet göndermiş. Yani bana kulluk ve ibadet konusunda yarışınız demeyi hiç unutmamış ama “Benim yarattığım kâinatın yasalarını öğrenin, ilminizi biliminizi geliştirin” gibi şu dönem Müslümanları için hayati öneme sahip olacak bir ayeti göndermeyi akıl edememiş Müslüman kardeşlerim. Sizler de bunları hiç akletmezmisiniz? Düşünmez misiniz?

Kur’an’da “kadınlara tecavüz etmeyin, onlarla zorla cinsel ilişkiye girmeyin, çocuklarla cinsel ilişkiye girmeyin” gibi uyarılar yoktur dediğimiz zaman hemen kükremeye başlıyorsunuz.  “6000 sayfalık Kur’an’ı okumuyorsunuz, dininizi Tv’lerden, kendine hoca diyen sahtekârlardan öğreniyorsunuz” açıklamasına sığınıyorsunuz. Siz okudunuz mu 6000 sayfalık kutsal kitabınızı? Hadi bize göstertin kadınların çocukların cinsel istismara uğramasını kesinlikle ve açık bir dille yasaklayan ayetleri. Biz cahilsek bulun bu ayetleri de bize öğretin Müslüman kardeşlerimiz. Ananızı, kızınızı, karınızı, bacınızı, çoluğunuzu çocuğunuzu  sağdan soldan sakındığınız kadar sakınıyorsunuz başlarına bir şey gelmesin diye Müslüman kardeşlerimiz. Bu kadar korktuğunuz bir cinsel saldırıyı engellemek için adının Allah olduğuna inandırıldığınız bir İlâh bu konuda hangi ayetleri göndermiş bilmiyor musunuz? Zinadan bahsetmiyorum, cinsel saldırıdan bahsediyorum. Hadi bize o ayetleri okuyun da öğretin. Apaçık bir ayet olmalı ama. Öyle evelemeli, gevelemeli, anlamı farklı şeylere de yorulabilecek bir ayetten bahsetmiyorum. Okuma yazması olmayan birisine bile okuduğunuzda şakkadanak hemen anlamalı.

Söyleyecek daha çok şey var aslında. Herhangi bir sosyal ortama girip sohbet etmeye başlıyorsun. Konu dine geliyor ve herkesin ağzında aynı cümleler, aynı nakaratlar, tıpkı değişmeyen telefon melodisi gibi, “Doğru tercümeyi bulmak lâzım, işte o cahil Araplar var ya İslâm dinini mahfeden onlar, biz dinimizin doğrusunu yaşıyoruz” gibi klişeleşmiş sözleri kullanmaktan ileri gitmeyen ondan sonra da yerinden kalkıp “Şükür Allah” çektikten sonra cebinde taşıdığı Arapça Kur’an’ı, hiç anlamını bilmediği Arapça okunuşu ile okuyan bir sürü Müslüman. Kimisi annemiz, kimisi komşumuz, kimisi arkadaş kimisi de akraba. Kur’an ayetleri ile ilgili gram bilgisi olmamasına rağmen karşısında birisi “Ben Allah’a inanmıyorum” dese, üstüne atlamaya hazır ve kendisini çok bilgili zanneden ateşli Müslüman topluluğu! Bu Müslüman topluluğunun inandığı Kutsal kitabın ise en önemli ihtiyacı okunmak! Anlaşılır şekilde ve hazmedilerek okunmak sadece.

ADET GÖRMEMİŞ ÇOCUKLARIN EVLİLİĞİ

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
KTZ, din, islamiyet, Adet görmemiş çocukların evliliği, Pedofili, İslamda pedofili, Çocuk yaşta evlilik, Talak 4, Ahzab 49, Kur'an'da adet görmemiş kız, Kuran'da pedofili, Nisa suresi, Nisa 6,

ADET GÖRMEMİŞ ÇOCUKLARIN EVLİLİĞİ

2009 yılında, Yemende 12 yaşındayken doğum yaparken hayatını kaybeden kız çocuğunun dünya gündemine oturmasının ardından Yemen hükümeti 17 yaş altındaki kızların evlendirilmesini yasaklamaya kalkınca ülkedeki İslamcı kesim ayaklandı bu yasa tasarısına karşı çıktı. Karşı çıkmalarının bahanesi ise bizzat Kur’an’ın küçük yaştaki çocukların evliliğine geçit vermesiydi. Oldukça muhafazakar ve dindar olan kesim, “Allah’ın yasaklamadığı bir şeyi siz neden yasaklıyorsunuz” diye ayaklandılar. Peki bir Müslüman Arap ülkesi olan ve geçmişten gelen bir geleneği, bu günkü modern bakış açısına inat hâlâ eskisi gibi devam ettirmek isteyen Yemenlilerin evlilik geleneği nasıl?... Yemende yetişkin bir erkek, 7, 8 veya 9 yaşından itibaren bir kız çocuğu ile başlık parası karşılığında evlenir. Bu gelenek Kur’an’daki Talak Suresi 4’üncü ayet ile mümkündür. Evlenen küçük kız ile yetişkin kocası aynı evde yaşarlar. İlerleyen zamanlarda evlenen adam, kız çocuğunun biraz büyüyüp olgunlaştığını fark ettiğinde ya da kızın olgunlaştığına kendince kanaat ettiğinde evlendiği kız çocuğu ile cinsel ilişkiye girer. Kız çocuğunun ilişki için cinsel olgunluğa ulaşıp ulaşmadığının kararı tamamen kocanın insiyatifindedir. Fakat bu karar, her zaman doğru bir karar olmaz ve ne yazık ki o ülkede henüz cinsel olgunluğa ulaşmadan evvel yani çocuk yaşta maruz kaldığı cinsel ilişki nedeni ile rahmi patlayan ya da durdurulamaz vajinal kanama nedeni ile hayatını kaybeden kız çocuklarının çok azı haber konusu olur. Eğer adam evlendiği kız çocuğu ile henüz birleşmemişse ve boşanmak isterse ilgili ayet Ahzab suresi 49’uncu ayettedir. Bu ayetleri okuyalım.

Talak 4: Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların bekleme süresi ise, yüklerini bırakmaları (doğum yapmaları)dır. Kim Allah´tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.


Ahzab 49:  Ey iman edenler! Mümin kadınları nikâhlayıp da, henüz zifafa girmeden onları boşarsanız, onları sayacağınız bir iddet süresince bekletme hakkınız yoktur. O halde onları (bir bağışla) memnun edin ve onları güzel bir şekilde serbest bırakın.

Yemenlilerin, evlilik geleneklerini dayandırdıkları ayetler bu şekilde. Aslında Arap ülkelerinin çoğunluğu  yani anadili Arapça olan Müslüman ülkeler bu ayetleri ve bu ayetlerin ne anlama geldiğini çok iyi biliyorlar. Talak suresi 4’üncü ayette bahsedilen “adet görmeyenler” ifadesinin henüz adeti başlamamış kız çocuklarından bahsettiğinin farkındalar. Bazı İslâm ülkelerinde her ne kadar bu ayetleri bizim ülkemizin ilahiyatçıları gibi kıvırmaya çalışan modernist yorumcular çıkmaya başlamışsa da  geleneksel yapıdan gelen ve Kur’an’ı çok iyi bilen İmamlar, İlâhiyatçılar  işin gerçeğini  gözler önüne seriyorlar. Onların söylemi şu şekilde:

Her ne kadar günümüzde küçük yaştaki kız çocuklarının evlenmeleri artık uygunsuz görülüyorsa da ki bizce de artık uygunsuz görülüyor fakat eski dönemlerde böyle değildi. Özellikle toplumların çoğunluğu eskiden tarım toplumu idi ve eğitim hayatı yoktu. Küçük yaşta evlilik normal karşılanıyordu. Hz Muhammed’in dönemindeki geleneklerde de henüz adet görmemiş kız çocuklarının evliliği normal karşılanıyordu. Kimileri, Hz Ayşe’nin bile evlilik yaşını hesaplarken, “O dönemlerde kız çocuklarının yaşı adet görmeye başladıktan sonra sayılırdı. Bu hesaba göre Hz Ayşe evlendiğinde 18 yaşında idi”  dese de bu kez Hz Muhammed ile evlenen Hz Hatice’nin yaşı 10 yaş büyük oluyor yani Hz Hatice Hz Muhammed ile evlendiğinde 50 yaşında oluyor. Türkiye şartlarında bir kadın 50 yaşında menapoza girerken çöl şartlarında bir kadının menapoz yaşı 40-45 arasıdır. Bu durumda Hz Hatice Hz Muhammed ile evlendiğinde 50 yaşında olmuş oluyor ve o yaştan sonra 10 çocuğu nasıl doğuruyor? Bu imkânsız, tarihi gerçekleri inkâr edemeyiz. Çocuk yaşta evlilik, Ehlibeyt döneminde gelenekti, bunu inkâr etmenin  bir anlamı yok. Kız çocukları küçük yaşta eş olarak alınır ve evlendirildiği eşinin evinde büyürdü, o kız çocuğunda yeteri kadar bir bedensel büyüme ve olgunlaşma görüldüğünde de eşi ile cinsel birleşme gerçekleşirdi…


Geleneksel yapıyı,  tarihi kaynakları, hadisleri yok saymayan gerçekçi yaklaşımın, Talak 4’te Henüz adet görmeye başlamamış olan kız çocuklarının evliliğini kast ettiğini ve bunu inkâr etmediklerini fakat pek dile getirmek istemediklerini de  biliyoruz.  Zaten dindarlar arasında önemli bir kesim, bu ayetin henüz adet görmeyen kız çocuklarını kastettiğini  inkâr etmiyor fakat günümüz şartları değiştiği için ayetin uygulanmasına gerek duyulmadığını söylüyorlar.

Peki boşanma ayetlerinde geçen iddet  nedir? İslâm hukukunda iddet, evliliğin herhangi bir sebeple sona ermesi durumunda nikâh hükümlerinin tamamen ortadan kalkması ve kadının yeni bir evlilik yapabilmesi için beklemek zorunda olduğu süreyi ifade eder. İddet süresi, bir erkeğin karısını boşadıktan sonra boşadığı kadını,  üç adet dönemi boyunca hiç dışarıya çıkarmadan yaşadıkları evin içinde tutmasıdır. İddet süresinin iki farklı sebebi vardır.
Birincisi, eski dönemlerde hamileliğin tespiti zor olduğundan öncelikle bu süre içinde yani üç ay hali dönemi içinde kadının hamile olup olmadığının  tespit edilmesidir.
İkincisi ise kadın ve erkeğin boşandıktan sonra tekrar bir araya gelme ihtimallerinin olup olmadığının tespiti içindir. Eğer erkek boşanırken fevri karar vermişse ve karısını hâlâ seviyorsa boşandıktan sonra karısını 3 ay dışarıya bırakmaz çünkü kadının boşandıktan sonra evden ayrılması, başka bir erkekle bir araya gelmesine ya da başka erkeklerle dedikodusunun çıkmasına neden olabilir. Bu da boşanan kocanın, boşadığı karısına tekrar dönmesine engel olur. Bu yüzden erkek, boşadığı karısını 3 ay boyunca hiç dışarıya çıkarmadan birlikte yaşadıkları evin içinde tutar.

Peki Talak suresi 4’üncü ayetteki iddet süresi kadının hamile olma ihtimalini mi hesaplıyor yoksa karı kocanın tekrar bir araya gelme olasılığını mı hesaplıyor?  Hemen yapalım o hesabı.

Bakara 228: Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç ay hâli (hayız veya temizlik müddeti) beklerler. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri onlara helâl olmaz. Kocaları bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almağa daha çok hak sahibidirler. Kadınların, yükümlülükleri kadar meşru hakları vardır. Yalnız erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Bu ayette bahsedilen iddet süresinin amacı, açıkça görüldüğü üzere boşanan kadınların hamile olup olmadığının tespiti içindir.

Gelelim Talak suresi 4’üncü ayete:
Talak 4: Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların bekleme süresi ise, yüklerini bırakmaları (doğum yapmaları)dır. Kim Allah´tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.

Görüldüğü üzere bu ayetteki iddet süresinin, hamilelik ihtimalinin tespiti  ile uzaktan yakından alakası yok çünkü Ayetin ikinci cümlesi zaten hamile kadınların iddet süresinin yani boşandıktan sonraki bekleme süresinin doğuma kadar olduğunu söylerken ilk cümlede adetten kesilmiş yani menapoza girmiş ve adet görmeyen kadınları anlatıyor. Üç tane kadın: Biri hamile, biri menapozda, diğeri de adet görmemiş. Adet görmemiş ile menapoza giren kadının hamile kalması mümkün değil. Dolayısı ile Talak suresi 4’üncü ayette bahsedilen iddet süresinin kadının hamile olup olmadığının tespiti ile alakası yok. Bu ayet direkt olarak karı kocanın tekrar bir araya gelme ihtimalinin tespiti  olan  iddet süresinden bahsediyor.

Kimileri,  Talak suresi 4’üncü ayetteki adet görmemiş kadınlar kısmını yorumlarken Arap dilinin ve gramerinin  iyi  bilinmesi gerektiğini,  ayette kız çocuğu kelimesinin  değil kadın kelimesinin  yani “Nisa” kelimesinin  kullanıldığını ve dolayısıyla da ayette henüz adet görmemiş kız çocuklarının  kast edilmediğini savunur. O savunucular şunu iyi bilmeliler ki, Arap dili ve Arap grameri kadar  Arap geleneklerini de iyi bilmek gerekir. Zira Arap geleneklerine göre yaşı kaç olursa olsun evlenen bir kız çocuğu evlendiği ve eşinin evine yerleştiği andan itibaren çocuk değil, kadındır ve artık ona kadın gözü ile bakılır. Benzer bir  gelenek, Müslüman oluşumuzun bir sonucu olarak bize de aksetmiştir. Fazla geriye gitmeye gerek yok. Henüz anneannelerimizin döneminde hele bir de tarımsal alanlarda 11, 12, 13 yaşlarındaki kız çocukları adet görüp görmemesine bakmaksızın fiziksel gelişimi hesaba katılarak evlendirilirdi. Gelenek  üzerine, evlenen bu kız çocuğu gerdeğe girdiğinin ertesi günü, yaşını başını almış yaşlı ve deneyimli bir kadının karşısına oturtulur ve nasihate çekilirdi. Nasihat şu şekilde  başlardı: “Sen artık çocuk değilsin, evli bir kadınsın…” ve nasihat bu şekilde devam ederdi. Halen ülkemizin bazı bölgelerinde bu gelenek devam eder. Hatta halkımız  içindeki “kız mı - dul mu” ya da “kız mı – kadın mı”  deyimi,   söz konusu kızın ya da kız çocuğunun yaşının küçüklüğü ya da büyüklüğünü ifade etmek için değil, cinsel ilişkiye girmiş olup olmamasını yani bakire olup olmadığını ifade etmek için kullanılır. Eğer söz konusu olan kız bakire değilse o artık kadındır. Eski dönemlerde bu hitaba dayalı gelenek tam olarak uygulanırken günümüzde modern aklın oluşturduğu düşünce ve değer yargıları değişmiş ve haklı olarak kadına yönelik böyle ayrımcı ifadeler ortadan kalkmaya başlamıştır. Asıl konuya dönecek olursak,  taa ehlibeyt döneminde 40 yaşın üstünde olup da bir birlerinin küçücük kızları ile evlenen  Arapların geleneğinde kız çocukları nikâhlandığı andan itibaren, bazı bölgelerde  de gerdeğe girdiği andan itibaren artık  kadındır. Ve onlar kız çocuğu olarak değil yaşı küçük kadınlar olarak ifade edilir.

Ahzab suresi 49’uncu ayette ise erkeğin henüz zifafa girmemiş yani henüz cinsel ilişkiye girmemiş karısını boşarken ne yapması gerektiğini anlatır. Mantıklı bir şekilde düşünelim. Bir erkek ve bir kadın evlenir de cinsel ilişkiye girmez mi? Belki nadir görülen durumlar olabilir mesela kadın adetli olur veya birisi hastalanır veya adam evlenir ama evlenişinin hemen ardından gerdeğe girmeden önce yani sadece birkaç saat içinde boşanmaya karar verir. Sizce bu ne kadar mantıklı?  Bu ayet, bu kadar nadir görülen durumlardan bahsetmiş olabilir mi? Belki bu tür durumlara da işaret etmiştir fakat geçmişte bu zamana kadar bazı Arapların sekteye uğratmadan devam ettiregeldikleri gelenek ortadadır. Küçücük kız çocuğu ile evlenirsin ve o çocuğun kendi evinin içinde kendi kuralların ile büyüyüp olgunlaşmasını ya da adet görmeye başlamasını beklersin, belki de beklemezsin ve kız çocuğunun birazcık boyunu atıp fiziksel olarak geliştiğini gördüğün an yatağına alırsın. Yok eğer bu süre içinde o kız çocuğuna ilişmemişsen ve boşanmaya karar vermişsen işte aşağıdaki ayeti oku:

Ahzab 49:  Ey iman edenler! Mümin kadınları nikâhlayıp da, henüz zifafa girmeden onları boşarsanız, onları sayacağınız bir iddet süresince bekletme hakkınız yoktur. O halde onları (bir bağışla) memnun edin ve onları güzel bir şekilde serbest bırakın.

Gelelim modernistlere! Talak suresi 4’üncü ayette geçen “adet görmeyen” ifadesi nasıl anlamlandırılıyor:
· Bir kısım modernist yorumculara  göre “adet görmeyen” ifadesi ile kastedilen durum aslında bir kadının doğum yaptıktan sonra belli bir süre adet görmediği zaman dilimini ifade eder.
· Bir kısım modernist yorumculara  göre  ise “adet görmeyen” ifadesi ile kastedilen şey doğuştan yapısal bozukluğu nedeni ile  kısır olan yani hiçbir zaman adet görmeyecek olan kadınları ifade eder.
· Bir kısım modernist yorumculara  göre  ise “adet görmeyen” ifadesi ile kastedilen şey, Sibirya, Rusya gibi soğuk ülkedeki kız çocuklarının fiziksel olarak epey bir olgunlaşıp geliştikten sonra yani sıcak ülke kızlarına göre geç yaşta adet gördüklerinden, fiziksel olgunluğu hesap edilerek evlenmiş olmasına rağmen adet dönemi henüz başlamamış olan genç hanımlardır.

Yukarıdaki onca tahminsel fikirlere rağmen ayette “adet görmeyen” ifadesi ile ne kastedildiği hiçbir şekilde tam olarak belirtilmemiştir yani ilgili ayet anlam olarak tek başına muallaktır. Soğuk ülke kızlarının geç adet görmesi gibi bir bahanenin Talak 4’le ilişkilendirilmesi de mümkün değil çünkü Kur’an Arapça olarak ve Arap geleneklerine uygun olarak indirilmiş bir kitaptır ve modernist ilâhiyatçılar çelişkili gibi ya da garip görünen bir çok ayeti açıklarken Allah’ın dinini yayma döneminde cahil Arapları ikna etmek için daha çok o dönem Araplarının zihniyetine, geleneğine ve yaşam tarzına uygun olabilecek kuralları ve ayetleri indirdiğini ve Kur’an’ı bu şekilde algılamamız gerektiğini savunurlar. Bu durumda hayatı boyunca soğuk ülke kadınlarını hiç görmemiş hatta haberi bile olmayan o dönem Araplarının “adet görmeyen” ifadesinin hayatları boyunca hiç görmedikleri bir insan ırkı için anlamlandırmaları mümkün değil. İddialardan birisi de doğum yapan kadının doğumdan bir süre sonra ve emzirirken adet görmediği ve “Adet görmeyen”  ifadesinin bunu kast ettiği iddiası. Diğer iddia ise kısır olan yani hayatı boyunca hiç adet görmeyen kadınları ifade ettiği iddiası. Bu iddianın ikisi de tam anlamıyla çürüktür. Hatta çürük oğlu çürük. Neden çürük hemen izah edeyim?

Birincisi, ehlibeyt döneminde zaten çocuk evlilikler sıklıkla yapılıyor. Hatta o dönemde bir kız çocuğunun evleneceği erkeğin evinde olgunlaşması, o dönem Araplarının sıklıkla uyguladığı bir gelenektir. Yani aslında ayet, o dönemin geleneklerine ve bu dönemin bazı İslâmi kesimlerinin uygulamalarına aynen  uygundur.
İkincisi, bazı güvenilir İslâm Alimlerinin, Talak suresi 4’üncü ayete dayanarak yaptıkları ayet tefsirinde ve açıklamalarında henüz adet görmemiş olan kız çocuklarının evliliğinin ve boşanmasının nasıl olacağına yönelik İslâm kaynakları bulunmaktadır ki bir kısmını yazının sonunda  paylaşacağım.
Üçüncüsü,  İlgili ayette  adet görmeyen ve adetten kesilmiş olmak üzere bir birine zıt iki ayrı uç noktanın ifade edildiği çok net bir şekilde anlaşılıyor.
Dördüncüsü ise bu ayetin indiği eski dönem Araplarının, zaten küçük yaştaki kızları harıl harıl evlendiren geleneksel yapısı ile kalkıp da bu ayeti taaa bu zaman dilimindeki ilâhiyatçıların gerekçelerine göre yorumlamaları ve uygulamaları mümkün değil.
Beşincisi ise Talak suresinden önce inmiş olan Ahzab suresi 49’da, bir erkeğin henüz dokunmadığı yani gerdeğe girmediği kadını nasıl boşayacağı tarif ediliyor. Bu durum, Araplardaki çocuk evliliğin gerektirdiği geleneğin bir parçasıdır zaten.
Altıncısı ise her zaman söylediğimiz gibi koskoca ilâh, insanların kendi ayetlerini eleştirmesini mi istiyor yoksa sık sık tekrar ettiği gibi aklımızı kullanma becerimizi gösterip ayetlerinden yüz çevirmemizi mi istiyor?  Eğer eleştirdiğimiz ayet, küçük kız çocuklarından bahsetmiyor ve farklı sebeplerle adet görmeyen kadınlardan bahsediyor olsa ve bu ayeti normal zekâda birisi yazmış olsa  derdi ki: “Ya bu ayet aklı başında insanlar tarafından yanlış yorumlanabilir o yüzden ben tedbirli davranıp hem de çocukların evliliğine engel amaçlı olup tam anlaşılır ve kesin bir ayet yazayım” derdi. Ben de şimdi bu durumla ilgili aklı başında bir insan nasıl anlaşılır net bir ayet yazar onu yazıp paylaşayım. Aşağıdaki ayette kırmızı ile yazılmış olan yerler benim eklediğim ifadeler.

Benim ayetim: Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, herhangi bir sebeple adet gör-emeyenler  hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların bekleme süresi ise, yüklerini bırakmaları (doğum yapmaları)dır. Kim henüz adet görmemiş çocuklarla ya da ergenlik dönemindeki kız çocukları ile evlenirse veya cinsel birliktelik kurarsa Allah’ın laneti üzerine olur. Allah´tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.

Şimdi elinizi vicdanınıza koyun, Allah’ın gönderdiği ayet mi adet görmemiş kız çocuklarının evliliğine karşı çıkmak için net ifadeler içeriyor yoksa sıradan birisi olan benim yazdığım ayet mi  adet görmemiş kız çocuklarının evliliğine karşı çıkan net ifadeler içeriyor? Bu durumda Talak suresi 4’üncü ayeti, Kâinatı yaratan yüce Yaratıcının veya diğer bir isimle Yüce Zekânın gönderdiğine nasıl inanalım? Eğer bu ayeti Peygamberin bizzat kendisi düşünüp yazmış ise buna inanabilirim çünkü o dönemin çöl Arapları nereden bilsinler 1400 yıl sonrasının modern insanlarının ve eğitim çağının geldiği insan ve çocuk hakları bilincinin oluşturacağı yapıyı?

Modernist denilen ilâhiyatçıların Talak suresi 4’üncü ayeti aklamak adına sık sık ısıtıp ısıtıp önümüze sürdükleri gerekçelerden bir tanesi de Nisa suresi 6’ıncı ayet. Hemen okuyalım:

Nisa 6: Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri (gözetip) deneyin, eğer onlarda akılca bir olgunlaşma görürseniz hemen mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (de geri alacaklar) diye o malları israf ile ve tez elden yemeyin. Zengin olan (veli) iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da (ihtiyaç ve emeğine) uygun olarak yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman yanlarında şahit bulundurun. Hesap sorucu olarak da Allah yeter.

Bu ayette, yetimlerin evlilik çağına geldiklerinde mallarının kendilerine verilmesine yönelik bir emir var. Bu ayette konu boşanma değil, yetimlerin mallarının verilmesi mevzusu fakat ilâhiyatçıların bağlantı kurmaya çalıştığı durum ise Nisa suresi 6’ıncı ayetteki “…Evlilik çağına gelinceye kadar…” ifadesi ve  “…onlarda akılca bir olgunlaşma  görürseniz…” ifadeleridir. Evet doğru söylüyorlar. Zaten Yemenli Arapların ve eski bir çok Arap kavminin geleneği de bu yöndedir. Küçük kız çocuğu evlendirilir. Evdeki diğer büyükler ya da kocası, küçük kız çocuğunda bir olgunlaşma görür ise onunla birlikte olur. “Evlilik çağı”  ya da “Rüşd” denilen ifade ise kesin bir yaş ifade etmez ve bölgeye göre değişiklik göstertir. Özellikle göçebe şeklinde yaşayan tarım toplumlarında 11, 12, 13 yaşındaki kız çocukları evlilik çağında olarak görülür. Biraz daha kentsel bölgelerde evlilik yaşı 18 civarında iken daha modern ve eğitimin daha önemsendiği bölgelerde ise evlilik çağı 25-30 arasında olarak değerlendirilir. Yani evlilik çağı ve olgunlaşma olarak ifade edilen kavramlar aslında kişiye ve topluma göre göreceli olan ifadelerdir. Bir Arap, 12 yaşına gelmiş bir kız çocuğunu olgun olarak ifade edebilirken bizler ancak 22-25  yaşındaki bir genci evlilik için olgun olarak ifade edebiliriz. Yani tamamen görecelidir.

Sıra geldi bu konu ile ilgili en önemli meseleye. Modern hayatın gerektirdiği düşünce yapısına, çocuğu ve kadını koruma altına alan modern yasalara sıkı sıkıya sarılmış olan ve İslâm’ın da modern düşünceye uygun olduğunu iddia eden dindar Müslümanlar, belki bu ayetlerin, geçmişteki çarpık evlilik durumlarını bir anda bitiremeyeceğini fakat bir düzene sokacağını ve o dönemler için mecburen gönderilmiş olabileceğini savunabilirler. Ya günümüze gelecek olursak? Sadece Yemen’de değil, Afganistan gibi geri kalmış ülkelerdeki ve hatta bir çok dini tarikat ve cemaat içindeki küçük yaş evliliklerini bitirmek için ne yapacaksınız? Çocuk evliliklerini bitirmek istiyor musunuz? Böyle bir niyetiniz var mı? Eğer böyle bir niyetiniz var ve çocuk evliliklerine yeter artık demek istiyor iseniz bu sübyancı geleneği devam ettiren ve modern yasaları reddeden,  bunun yerine Allah’ın yani Kur’an’ın yasalarına sarılan yüzlerce dini sınıfın, tarikatın, cemaatin ve Müslüman ülkelerin yobaz kafalarını nasıl ikna edeceksiniz? O yobazlar medeni kanunlara Şeytan gözü ile bakarken sadece Kur’an’ı dikkate alırlar. Hadi onlara Allah’ın bir ayetini göstertin de onları bu yobaz yoldan geri çevirin. Açın Kur’an’ı, gösterin onlara ayeti ve deyin ki: “Kur’an’ın şu şu ayeti, çocuk evlilikleri kesin bir dille yasaklıyor. O yüzden adet görmemiş kız çocuklarınızı evlendiremezsiniz. O çocuklarınızın okumaya, tahsil görmeye ihtiyacı var. O çocuklarınız sadece birer rahimle, vajinayla gelmediler dünyaya. Değer verilecek ve geliştirilecek beyinleri, karakterleri  var”  deyin. Hadi Kur’an’dan örnek ayet göstertin, Allah’ın çocuk evliliklerini yasaklayan ayetlerini okuyun ve bitirin bu sübyancılığı. Koskoca Allah, bir erkeğin hangi kadınlarla evlenip hangi kadınlarla evlenilmeyeceğini teker teker sayan ayetler gönderdiğine göre evlilik için bir yaş sınırı da göndermiş olmalı. Evet, sizi anlıyorum… Kâinat kendi kendine yaratılmamıştır, mutlaka bir Yaratıcı var fakat bu Yaratıcı, sürekli değişen ve gelişen toplum ve düşünce yapılarına karşın hiç değişmeyecek bir kitap göndermiş olabilir mi? Sizce kâinatı yaratan Yaratıcının adı Allah mı?

İslâm Âlimlerinin henüz adet görmemiş kız çocuklarının iddetine yönelik sözleri:

…Âyet-i kerimede: "Hiç âdet görmeyenler de böyledir." buyurulmaktadır. Bundan maksat, küçük yaşta evlenen ve zifafa girdikten sonra boşanan kadınlar dır. Bunlar âdet görmedikleri için iddetleri aylarla ölçülür. Bu da üç aydır. Nitekim Süddi, Katade ve Dehhak bu kısmı aynı şekilde izah etmişlerdir… Taberi

…Ebû Osman Ömer b. Salim dedi ki: Bakara Sûresi'nde boşanmış ve kocası vefat etmiş kadının iddeti ile ilgili hüküm nazil olunca Ubeyy b. Ka'b: Ey Allah'ın Rasûlü dedi. Bazıları; haklarında hiçbir şey sözkonusu edilmemiş kadınlar var, dediler. Bunlar da küçük yaştakiler ile hamile olan kadınlardır. Bunun üzerine: "Kadınlarınız arasından ay halinden kesilmiş olanlar..." âyeti nazil oldu…  Kurtubi

“Asla ay hali olmayanlar” ile kastedilen küçük yaştakilerdir. Bunların da iddetleri üç aydır. Buna göre haber hazfedilmiştir. Bu durumdakinin iddetinin ay hesabı ile yapılmasının sebebi bunda âdetin olmayışıdır. (İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 17/437-438)

…Ve o kadınlar ki altmış veya elli beş yaşında oldukları için hayzdan kesilmişler veya pek genç oldukları için henüz hayz görmeğe başlamamışlardır. Eğer bunların boşandıkları vakit iddetleri hususunda şüpheye düşmüş iseniz biliniz ki onların iddetleri 3 aydır. Bu kadar müddet bekleyince kendilerini boşamış olan kocaları ile bağları tamam kesilmiş olur; artık başkaları ile evlenebilirler. (Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran Tefsiri, Talâk/4)

Cenâb-ı Hak “Ey iman etmiş olanlar. Mümin kadınlarla evlendikten sonra onlarla temas etmeden onları boşadığımızda onların size iddet saymasına lüzum yoktur” buyurmuştur. Eğer kendisiyle gerdeğe girilmiş ise o zaman bu kadın ya adet gören, ya da görmeyen kadınlardandır. Adet görmeyen kadınlar da ya küçüktürler, ya da yaşlı oldukları için artık âdetten kesilmişlerdir…”. (İbn Rüşd Kadı Ebu’l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/75 – Talak, İddetin Çeşitleri)

…Buluğa ermediği için hayız görmeyen veya bazı nedenlerle geç hayız gören ya da çok büyük bir istisna olup da hiç hayız görmeyen kadınlar, hayızdan kesilmiş kadınlar gibi talaktan sonra 3 ay iddet beklerler. (Mevdudi, Tefhimu’l Kuran, Talâk/4)

…Bu yüzden, henüz hayız görmeye başlamamış kızların, iddetinin beyan edilmesinden anlaşıldığına göre, bu yaştaki kızlarla evlenmek ve kocalarının kendileriyle cinsel ilişkide bulunması caizdir. Dolayısıyla Kur'an'ın caiz gördüğü bir davranışı hiçbir Müslümanın yasaklamaya hakkı yoktur…” Mevdudi - Tefhim’ul Kur’an / Talak Suresi / 4.ayetin Tefsiri

“Küçük kıza ne zaman cima edilebileceği hususunda görüş ayrılığı vardır. Bazı âlimler “Bulûğa erişinceye kadar ona cima yapılmaz”, bazıları ise “Dokuz yaşına varınca ona cima edilir” demişlerdir. Bahrü’r -Râık’ta da böyledir. Âlimlerin ekserisine göre bu hususta yaşa itibar edilmez; gücünün yetmesine itibar edilir. Eğer kız şişman, gelişmiş, cimaya tahammüllü ve erkeğin kendisine cima etmesinden dolayı hasta olmasından korkulmaz ise dokuz yaşına varmamış olsa bile ona cima edilebilir. Ancak kız zayıf ve cimaya tahammülsüz olursa vaya cima sebebi ile hastalanacağından korkulursa yaşı büyük olsa bile ona cima etmek helâl olmaz.
Sahih olan görüş de budur.”  (Fetevayı Hindiyye, Akçağ Yayınları, Nikâh, 4. Nikâhta Velayet, Bu Konu İle İlgili Diğer Bazı Mes’eleler)  

Eğer bir kadın çok yaşlı ya da çok genç olduğu için adet görmezse o zaman bekleme süresi 3 aydır.  Şeyh Muhammad ibn ‘Uthaymeen (Arap sünni alim)

Hiç bir Müslüman’ın Kuran’ın izin verdiği bir şeyi yasaklamaya hakkı yoktur. Sayyid Abul Ala Mevdudi (Pakistanlı Sünni alim)

Henüz bulûğ çağına gelmemiş olanların iddeti de hayız çağını geçmiş olanlar gibi 3 aydır. (Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları, Talâk/4)

Sizden birisi âdetten kesilmiş bir kadın alır da iddetinde şüphe ederse onun bekleme müddeti 3 aydır. Bunu işiten bir sahabi ise şöyle sordu: “Ya Rasulallah! Buluğa ermemiş bir kızın iddeti ne kadardır?” demesiyle de âyetin devamı geldi. Onlar da âdetten kesilmiş kadınlar gibi 3 ay bekler.  (Ebül-Leys Semerkandi, Tefsirü’l-Kur’an, Talâk/4)

…Aynı şekilde küçüklüğünden dolayı hayız görmeyenlerin iddeti de 3 aydır. Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t Tefasir (Ensar Neşriyat), Talâk/4