HABERLER
Dini Haber
Muhammed'in peygamberlik iddiası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Muhammed'in peygamberlik iddiası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

MUHAMMED ALEMLERE RAHMET DEĞİL, ZAHMETTİR |1

Yazan: The Guiding
Guiding, din, islamiyet, Hz Muhammed, Muhammed'in peygamberlik iddiası, Muhammed'e yakınlarının inanmaması, Alemlere rahmet olarak gönderdik, Kur'an'da kölelik, Muhammed'in peygamberliği,

MUHAMMED ALEMLERE RAHMET DEĞİL, ZAHMETTİR |1


Kur’an’ın Enbiya Suresi 107.ayetinde “Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.” der. Hadis kaynaklarından Müslim’in “Sünen” isimli kitabında yer alan bir hadise göre ise Muhammed, kendisinin lanetçi olarak değil, alemlere rahmet olarak gönderildiğini söylemektedir. Diğer hadis kaynaklarında bedduanın yasaklandığına dair  benzer ifadeler yer almaktadır. (Ebu Davud -Tirmizi)
Rahmet  sözlükte ; Birinin suçunu bağışlama, yarlıgama, merhamet etme anlamlarına gelmektedir. İslami kaynaklarda, Muhammed 'den önce insanların birbirlerini yediği, kuvvetlilerin zayıfları ezdiği, kadınların hakaret gördüğü, kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü, insanların elleriyle yaptıkları putlara tanrı diye taptıkları rivayet edilir. Dünyanın küfür ve sapıklık içinde olduğu ifade edilir ve devamla denir ki; Allah  İnsanları bu haksızlıklardan kurtarıp özgürlüğe kavuşturmak, zayıfları korumak, ruhlarını vehim ve hurafelerin etkisinden kurtarmak için Muhammed’i göndermiştir.

Ancak durum hiç de böyle olmamıştır. Bunun örneklerini az sonra sizlerle paylaşacağım.   40 yaşına kadar dürüstlüğü ile halkın güvenini kazanan Muhammed, bu yaşından itibaren Allah’ tan vahiy aldığını iddia etmesiyle birlikte, o gün Mekke ve çevresi için ; bugün de dünyamız için zulmün kaynağı olmuştur. Peygamber olduğunu ve tebliğe yakınlardan başlaması gerektiğini iddia ettiği : “Bundan böyle en yakın akrabalarını ikaz et” (Şuarâ Suresi-214) ayeti üzerine, akrabalarını davete başladı. Muhammed’in en çok yakınlığını gördüğü amcası Ebu Talip’in, İslam kaynaklarına göre, Şam’a Muhammed ile henüz o 12 yaşındayken birlikte yaptıkları  ticari yolculukta, Bahira isimli rahip ile konuştuğu ve Bahira’nın Muhammed’i övdüğü iddia edilmektedir. Ancak buna rağmen Ebu Talip  Muhammed’in peygamberliğine inanmamıştır. Diğer amcası; aynı zamanda iki kızını oğullarına verdiği dünürü Ebu Lehep ise, yeğeninin mecnun olduğunu söylemiş, evi Muhammed’in evine yakın olduğundan, onun evini sık sık taşa tutmuş veya başkalarına taşlattırmış, kapısı önüne her çeşit pisliği atmaktan çekinmemiştir. O’nun peygamberlik iddiasını hiçbir zaman kabul etmeyen Ebû Leheb, Muhammed’i her yerde takip ederek sözlerini yalanlamaya, onun bir sihirbaz ve yalancı olduğunu, kavmini birbirine düşürdüğünü, sözlerine itibar edilmemesi gerektiğini söyleyegelmiştir. Muhammed’in kendisi de dahil olmak üzere, ona inananlar , anne-babaları ve yakınlarının inançları ile ters düşmüş, bu yüzden  ailesini terkedenler ve savaşta akrabalarıyla karşı karşıya gelenler olmuştur. İnsanın anne-babasıyla, kardeşleri ve çocukları ile her zaman aynı şeyi düşünmeleri, aynı şeylere inanmaları elbette gerekmiyor. Ancak, çocukluğundan beri Muhammed’i en iyi tanıyan amcalarının bile , Muhammed’in peygamber olmadığını düşünmeleri bizler için önemli bir delil olsa gerektir. O Muhammed ki; 40 yaşına kadar müşrikler ile beraber yaşamıştır. Birden, “Ben peygamberim” diye ortaya çıkması, insanlara garip gelmişti, peygamberliği inandırıcı değildi. İslami kaynaklara göre, Muhammed’in dedesi Abdülmuttalib, Hira dağına çıkıp Ramazan ayında orada ibadet etmeyi adet haline getirmişti. Dedesi gibi, Ramazan ayının sonunda Şevval hilalini gördükten sonra dağdan inen müşrikler, Kabe’yi tavaf ediyorlardı.  Muhammed de bu adeti sürdürüyordu. Vahiy aldığını söylediği gün de; Hira dağında ailesinden uzak olarak geçirdiği  o günlerden birine tesadüf etmişti. Mekke halkı müşrik olmalarına rağmen, abdest, gusül, teyemmüm  gibi ibadetleri yerine getiriyor, namaz kılıyor, oruç tutuyor, kurban kesiyor, hac ediyorlardı. Onları müşrik yapan şey, Allah’a ortak koşmalarıydı. Allah’a yakın olmanın şartı olarak, putları aracı kılıyorlardı. Dolayısıyla Muhammed yeni bir şey getirmemişti. Getirdikleri eskilerin tekrarıydı. Tek yenilik, kendisinin peygamber olduğu iddiasıydı. O yıllarda Yahudilik ve Hıristiyanlık’ta olan ve Hz İbrahim’den beri var olduğu  düşünülen inanç ve ibadetler yaşanıyordu. Daha sonra da Muhammed bunların aynısını yaşamaya devam etti. Allah’ın, Yahudiliği ve Hıristiyanlığı tasdik eden bir kitap gönderdiğini de söylüyordu zaten. “O sana kitabı, gerçeğin ta kendisi ve öncekileri doğrulayıcı olarak indirmiştir; daha önce insanlara doğru yolu göstermek üzere Tevrat ve İncil’i indirmişti.” (Ali İmran Suresi-3)

Muhammed, Yahudilerin tuttuğu aşure orucunu öğrenip: "Aşûre orucunu tutun; ancak bir gün önce veya bir gün sonra tutmak sûretiyle Yahudilere muhalefet edin" demiştir. Eşi Ayşe’den gelen bir  rivayette ise, müşriklerin de Muhammed’in de Mekke döneminde bu orucu tuttukları ancak; Ramazan orucu farz kılındıktan sonra Muhammedin bu orucu tutmadığı bilgisi vardır.

Muhammed, yakınlarından başlayarak insanları, peygamberi olduğunu iddia ettiği İslam dinine çağırmaya başladı. İlk davet ettiği kişiler, farklı kabilelerden oluşan ve sözü dinlenebilecek, Mekke’de ağırlığı olan kişilerdi. Ayrıca  ezilen, borç altında inleyen, gömülmekten şans eseri kurtulan kadınlara ve kölelere çok cazip geliyordu bu yeni  din. Bazı köleler, zengin Müslümanlarca azad ediliyorlardı. Köleler bu dini sevmişlerdi ama Muhammed onları sevmiyordu. Onun derdi daha çok, nüfuz sahibi kişilerdi. Evliliklerini de bu siyaset üzerine yapmıştı. Kendisine maddi ve manevi  olarak destek olacak kişileri seçmeyi başarmıştı. Vefatından sonra halife olan 4 kişinin, (Ebubekir, Ömer, Osman, Ali) ya damadı ya da kayınpederi olmaları bu siyaseti anlamak için yeterli bir örnek olsa gerektir. Rahmet peygamberi olduğu söylenen Muhammed, bakın köleler ile ilgili hangi ayeti getiriyordu. “Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile, kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak Allah yolunda harcayan kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah’a mahsustur, fakat onların çoğu bilmezler.” (Nahl Suresi-75)
Aynı Muhammed, Veda haccındaki hutbesinde ise köleler ile ilgili olarak: “Onlara yediklerinizden yedirin, giydiklerinizden giydirin” diyordu. Yani köleler, hür insanlar ile aynı kıyafeti giyecekler, onların yediklerini  yiyecekler ama asla hür insanlar gibi bir statüye sahip olamayacaklardı. Muhammed hiçbir zaman köleliği ve cariyeliği kaldırmak için çaba sarf etmedi. Çünkü cariyeler, onun şehvet aracıydı. Etrafında o kadar varlıklı insan olmasına rağmen, bir savaş için neredeyse tüm mal varlığını bağışlayacak kişiler olmasına rağmen, o kölelerin, o cariyelerin tamamını hürriyetlerine kavuşturma gayreti hiç olmadı. İslamın ilk yıllarında taraftar toplama adına göstermelik azad etmeler oluyordu. Muhammed’in, her ne kadar sahip olduğu, sayıları 50-80  arasında değişen kölelerinin tamamını azad ettiği söylense de bu konuda kesin bir bilgi yoktur. Zeyd Bin Harise’nin azad edilme ve evlatlık sayılma konusu ise; ayrı bir başlıkta işlenebilecek kadar karmaşık bir konudur. Sizleri düşünmeye, sorgulamaya ve araştırmaya sevk etmesi açısından şu kadarının bilinmesinde fayda görüyorum: Muhammed ile Zeyd’in aralarındaki yaş farkı 10 dur.

Kölelerin ve cariyelerin varlığı Muhammed’in işine geliyordu. Ya değilse, ganimet ve cariye vaadinde bulunduğu inananlarını, yapacağı savaşa nasıl ikna edecekti?

Bakın her şey ortada iken, kendisi hakkında nasıl ayetler getiriyor, kendisini nasıl şirin gösteriyordu. Sırf yazdıkları şiirler yüzünden Muhammed’in öldürdüğü kişileri bir sonraki yazıma bıraktım. Kadınları öven sözlerine rağmen, 5 çocuklu bir kadını nasıl öldürdüğünü paylaşacağım sizlerle. Şimdilik sizleri kendini övdüğü sözde ayetler ile başbaşa bırakıyorum. Övülen kişi ile gerçek kişinin hiç de aynı olmadığını diğer yazılarımda birlikte göreceğiz. Şimdilik hoşçakalın.

“Andolsun, size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir, size çok düşkündür, müminlere karşı şefkat ve merhamet doludur.” (Tevbe Suresi-128)

“Sen onlara sırf Allah’ın lutfu sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onların bağışlanmasını dile, iş hakkında onlara danış, karar verince de Allah’a güven, doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever.” (Ali İmran Suresi-159)

“O, Allah’ın elçisi Muhammed’dir. Onunla beraber olanlar da kâfirlere karşı sert, kendi aralarında merhametlidirler.” (Fetih Suresi-29)

“Sarp yokuş nedir bilir misin? Köle azat etmek veya açlık gününde yakını olan bir yetimi, yahut aç-açık bir yoksulu doyurmaktır. Sonra, inanıp birbirlerine sabır tavsiye edenlerden, merhametlilerden olmayı tavsiye edenlerden olmaktır.” (Beled Suresi-11-17)

“Mü'minlerden sana uyanlara (merhamet) kanadını indir.” (Şuara Suresi-215)

“Andolsun, Allah'ın Resülünde sizin için; Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah'ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab Suresi-21)

“(Ey Peygamber!) Allah’ın izniyle seni kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik.” (AhzabSuresi-46)

“Ey iman edenler! Peygamberin evlerine vaktine bakmaksızın ve yemeğe izin verilmedikçe girmeyin. Fakat çağırıldığınız vakit girin. Yemeği yediğinizde de hemen dağılın. Sohbet etmek için de izinsiz girmeyin. Çünkü bu haliniz peygambere eziyet veriyor, ama o sizden utanıyor. Fakat Allah gerçeği söylemekten utanmaz.” (Ahzab Suresi-53)

“(Ey Peygamberim!) Şüphesiz ki sen (insanları) doğru yola iletiyorsun.” (Şura Suresi-52)

"Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin." (Kalem Suresi-4)