HABERLER
Dini Haber
ST etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ST etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

AYETLERİN İNİŞ SIRASINA GÖRE İSLAM

Yazan: Set


AYETLERİN İNİŞ SIRASINA GÖRE İSLAM

Günümüzdeki modernist İslamcılar hariç Muhammed'in ölümünden sonra oluşan mezheplerin neredeyse tamamı aralarında farklar olsa da hadisleri yani İslam tarihini kabul ederler.Aynı zamanda yine neredeyse tamamı Kur'an'daki sureleri iniş sırasına göre okumak yerine sonrasında oluşturulan sıraya göre okurlar.Fakat önceden de belirttiğim gibi aralarında farklar vardır.Ben ülkemizde çoğunluğu oluşturan ehl-i sünnet hadislerini ele alacağım.

Ehl-i sünnet taraftarları sürekli olarak Kur'an'ı ve Muhammed'i övmek için bazı ayetleri ve hadisleri kullanarak inanmayanları eleştirirler.Örneğin bunlardan en meşhuru neredeyse her Müslüman tarafından dillendirilen kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesidir.Her ne kadar bazı tarihçiler böyle bir olayın İslam'ı yüceltmek için oluşturulduğunu düşünse de bu yazıda ehl-i sünnetin iddia ettiği gibi konuyu ele alacağım.Öncelikle Kur'an'da bu konunun geçtiği ayetleri incelemek istiyorum.
"Onlardan birine, Rahman olan Allah'a isnat ettikleri bir kız evlâd müjdelense, içi öfkeyle dolarak yüzü simsiyah kesilirdi." (Zuhruf, 43/17)

Bu aslında o kadar da yanlış bir şey barındırmayan nadir ayetlerdendir.İniş sırasına göre 63. suredir.
"Diri diri toprağa gömülen kız çocuğunun hangi suçla öldürüldüğü kendisine sorulduğu zaman... " (Tekvir, 81/8-9)

Bu ayet ise iddiaların asıl temelini oluşturuyor. İniş sırasına göre 7. suresidir. Şimdi insanın aklına sorular geliyor. Müslümanların sürekli dillendirdikleri bu ayet bu kadar önemli bir konuyu anlatmasına rağmen neden yedinci sure olarak iniyor? Yoksa kız çocuklarının toprağa gömülmesinden daha önemli bir olay mı var? İsterseniz ilk inen surelerde anlatılan konulara bakalım.İlk inen sure olan Alak suresinin ilk 5 ayeti Muhammed'e inen ilk ayetler iken diğer 14 ayet ise Ebu Cehil hakkında inmiştir.

Hayır! Gerçek şu ki insan, kendini kendine yeterli görerek çizgiyi aşar. Oysa (kuldaki) her şey yalnız rabbine aittir (O’na dönecektir). Gördün mü, bir kulu namaz kılarken engelleyen o adamı? Peki, düşündün mü (ey inkârcı), ya o kul doğru yolda ise? Yahut günahtan sakınmaya çağırıyorsa!  Düşündün mü (ey resulüm), ya o adam hakkı inkâr ediyor, sırt çeviriyorsa! Allah’ın her şeyi gördüğünü bilmiyor mu o? Hayır, hayır! Eğer vazgeçmezse mutlaka onu perçeminden yakalayıp sürükleriz! O yalancı, günahkâr perçeminden! O hemen kurultayını çağırsın. Biz de zebânileri çağıracağız! Sakın onun isteğine uyma! Secdeye kapan ve Allah’a yakınlaş.(Alak Suresi 6-19)

Yani Allah,Muhammed'e peygamberliğini bildirdikten sonra ona kötülüklerle mücadele etmesi gerektiğini söyleyen ayetler indirmek yerine kendi yarattığı kuluna kin döküyor ve bunun üstene 6 sure daha indirdikten sonra sıra kız çocuklarına geliyor. Bu süre zarfında gömülen kız çocukları onun bile umurunda olmuyor.

Alak suresinden sonra inen Kalem suresinin ilk ayetlerinde ise Allah,Muhammed'in deli olmadığını söyler.Daha sonrasında ise şu sure iner :

Olur olmaz yemin eden, aşağılık, daima kusur arayıp iğneleyen, durmadan laf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günahkâr, huysuz ve sert, bütün bunlardan sonra bir de ne idüğü belirsiz kimselere, serveti ve çocukları var diye sakın boyun eğme. (Kalem 10-14)

Allah bir insan tanımı yaptıktan sonra Diyanet tarafından "ne idüğü belirsiz" olarak çevrilen "zenîm" der. Bu kelimenin anlamlarından biri de babası bilinmeyendir.Bunun Türkçe'de hangi kelimeye denk olduğunu hepimiz biliyoruz.Yani Allah gönderdiği son kitapta kötülükleri engellemeden önce kendi yarattığı kuluna küfür etmektedir.

Şimdi ise Kur'an'ın eski toplumlarda var olan hikayelerden oluştuğunu öne süren inanmayanlara karşı öyle bir ayet okurlar ki sanki Kur'an'ın yazarı geleceği görüyormuş gibi hissedilir.

Ona âyetlerimiz okunduğu zaman, "Öncekilerin masalları!" der. (Kalem Suresi 15. Ayet)
Genellikle sorgulama döneminde olan insanları etkileyen bu ayet aslında bize anlatılandan çok farklı bir bakış açısıyla bakmayı gerektiriyor.Önceden de belirttiğim gibi Kalem Suresi Muhammed'e indiği iddia edilen ikinci sure.Önceki sure olan Alak Suresi ise ilk ayetleri ve Ebu Cehil'i anlatıyor.Yani anlayacağınız üzere şuana kadar eskilerin masalları olarak nitelendirilebilecek Nuh Tufanı,Mısır'dan kaçış gibi Tevrat'ta ve Kur'an'da ortak olarak geçen olayların bir tanesi üstü kapalı olarak bile anlatılmadığı halde kendisine ayetler okunduğu zaman ayetlere "öncekilerin masalları" diyor.Burada iki seçenek var.Ya Kur'an'da geçen bu iki surede anlatılan birtakım olaylar zaten o dönemdeki insanlar tarafından da bilinen bir kitapta vardı. Bu iddiaya dair yayını "Kur'an'ın Öncüsü Meçhul Kitap" başlığıyla yine Din ve Mitoloji'de bulabilirsiniz. Diğer bir seçenek ise Muhammed'in daha Kur'an'da yer alacak olaylar kendisine vahiy olunmadan insanlara anlatması. Bu olayları ise öğrenebileceği kaynak sadece Tevrat olabilir.Bu durumda ise İslam'ın iddiası olan diğer kitapların değiştirildiğini Muhammed bilmiyordur.Turan Dursun gibi yazarlar ise bu konuyu Muhammed'in tüccar olmasına ve Tevrat'taki hikayeleri duymuş olmasına bağlamışlar. Artık hangisini seçeceğiniz size kalmış. Fakat kesin olan bir şey varsa o da Kur'an'ı Müslümanların istedikleri yöne çektikleri.

KAYNAKLAR:
http://www.kuranmeali.com/Siralama.php?sira=nuzulsirasi
Râzî, XXX, 84-85
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Kalem-suresi/5281/10-16-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/96-alak-suresi

KUDÜS SENDROMU

Yazan: Set


KUDÜS SENDROMU NEDİR?


Kudüs bilindiği üzere semavi dinler için son derece önemli bir şehirdir. Hatta öyle ki geçmişte bu şehiri yönetmek için çeşitli din mensupları birbirleri ile savaşmıştır. Günümüzde bile bizzat bir savaş olmasa da birçok kişinin ölümüne sebep olmuştur. Hem tarihi ve kültürel bir öneme sahip olması hem de dinler tarafından bir kutsiyet atfedilmesi Kudüs’ü oldukça mistik bir yer yapıyor. Şehre gerek dini gerekse başka amaçlarla giden turistler de bu atmosferden oldukça etkileniyor. Hatta bu etkilenme sonucunda yaşadıkları şeyler öyle etkilere yol açıyor ki sonuç olarak akıl hastası olabiliyorlar. Kudüs sendromu ise bu insanların şehrin etkileyici atmosferinden etkilenmeleri sonucu tetiklenen dini temalı çeşitli düşünceler veya sanrılar gibi psikozların sebep olduğu sendroma denmektedir.

Turistlerin kimi kendini kutsal kitaplardaki bir karakter olarak görüyor kimi ise kendini doğrudan İsa, Musa gibi insanlardan biri olarak görüyor ve genel olarak beyaz kıyafetler giyerek çevreye vaaz vermeye çalışıyor. İsrail kaynaklarına göre her yıl 2 milyona yakın turist alan şehirde bu durum turistlerin sadece %2’sinde görülüyor ,bunlardan  küçük bir kısmı ise klinik müdahalesi görüyor. İlk kez 1930’larda psikiyatrist Heinz Herman şuan kabul edildiği şekilde bir sendrom olarak tanımlandı. Fakat önceden psikolojik problemleri olan insanların yaşayabileceği bir çeşit nöbet olduğu da iddia ediliyor.

Sendrom üç çeşit görülmekte:
Bir grup insan orada aydınlandığını düşünerek diğer insanlara doğru yolu göstermek için vaaz vermeye başlıyorlar.
Bir grup insan ise inandıkları dini sınıfı kurtarmaya ömrünü adamaya karar veriyor.
Diğerleri ise kendini dini liderlerden biri sanıyor. Genel olarak bu gruptaki insanlar kendini Mesih, Musa ya da Vaftizci Yahya sanıyorlar. Fakat insanların bir çoğu herhangi bir tedavi görmeden bunu atlatabiliyor.

Hristiyanlık’ta Mesih olan İsa’nın dünyaya ikinci kez geleceğine dair bir inanç vardır. Bu İncil’de şöyle anlatılır :

İsa tapınaktan çıkıp giderken, öğrencileri, tapınağın binalarını O'na göstermek için yanına geldiler. 2 İsa onlara, “Bütün bunları görüyor musunuz?” dedi. “Size doğrusunu söyleyeyim, burada taş üstünde taş kalmayacak, hepsi yıkılacak!”
3 İsa, Zeytin Dağı'nda otururken öğrencileri yalnız olarak yanına geldiler. “Söyle bize” dediler, “Bu dediklerin ne zaman olacak, senin gelişini ve çağın bitimini gösteren belirti ne olacak?”
4 İsa onlara şu karşılığı verdi: “Sakın kimse sizi saptırmasın! 5 Birçokları, ‘Mesih benim’ diyerek benim adımla gelip birçok kişiyi aldatacaklar. 6 Savaş gürültüleri, savaş haberleri duyacaksınız. Sakın korkmayın! Bunların olması gerek, ama bu daha son demek değildir. 7 Ulus ulusa, devlet devlete savaş açacak; yer yer kıtlıklar, depremler olacak. (Matta 24:1-7)

Musevilik’te ise Hristiyanlığın aksine Mesih’in dünyaya ikinci kez değil ilk ve son defa geleceğine inanılır fakat yine Kudüs’e geleceğine ve barış ile adalet getireceğine inanılır.

İslamiyet’te ise bu iki dinin aksine Mesih’in Kudüs yerine Şam’dan geleceğine inanılır. Bu konuda şöyle bir hadis de vardır:
"İsa Dımaşk (Şam)’ın doğusunda bulunan beyaz minareye iner ve Lud kapısının yanında deccalı öldürür.” (Ebu Davud, Melahim,14; Tirmizi, Fiten, 59, 62, İbn Mace, Fiten, 33)

Peki şimdi birkaç soru sormak istiyorum. Her yıl onlarca insan Kudüs’te yaşadıklarından deli muamelesi ile akıl hastanesine kapatılabiliyor iken kendisine peygamber gibi sıfatlar söylenen, meleklerle ve tanrıyla konuştuğunu iddia eden onlarca insanı bunlardan ayıran nedir? Veya bundan 2000 yıl önce Kudüs’te vaazlar vererek Mesih olduğunu iddia eden İsa’nın Eski Ahit’i okuyarak bu sendroma yakalanmadığı ne malum?

Ya da şuan Mesih Kudüs’e gelse ve vaazlar vererek Mesihliğini ilan etse onu insanlar nasıl ayırt edecek ve her yıl bir sürü insana yaptıkları gibi akıl hastanesine kapatmayacaklar?

Peki neden insanlar sürekli olarak kendilerine bir kurtarıcı arıyorlar? “Aslında cevabı basit. ‘Şuan kötü durumdayız ama ileri de iyi olacağız. Hem de hiç çaba sarf etmeyeceğiz çünkü Mesih bizim için yapacak!’ şeklinde düşünmek insana umut aşılıyor. Her peygamberlik iddia edenin de ‘Benden sonra X kişisi gelecek.’ Şeklindeki söylemler de bu insanlara umut veriyor. Dinin de insanlara öğrettiği bh değil mi zaten? Neyse bu dünyada çok iyi yerde değiliz ama üzülmeye gerek yok. Ne de olsa ölünce cennet var :’)

SEMAVİ DİNLERE GÖRE DİLLERİN KÖKENİ

Yazan: Set


DİLLERİN KÖKENİ VE DİNLER


Diğer her şeye zamanının doğrularına göre anlam veren dinler insanların neden farklı diller konuştukları üzerine de  bir açıklama getirmeye çalışmıştır.
Hikayeye göre Nuh Tufanı olduktan sonra insanlar birleşmiş bir ırk olarak bir tek dil konuşurlar.Doğuya göç ettikleri esnada Şinar denen yere yerleşirler ve burada Göklere erişecek bir kule yapmaya karar verirler. Bu olay Eski Ahit’te (yani Tevrat’ta) şöyle geçer:

Yaratılış 11:1-9: Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı. 2. Doğuya göçerlerken Şinar bölgesinde bir ova bulup oraya yerleştiler. 3. Birbirlerine, “Gelin, tuğla yapıp iyice pişirelim” dediler. Taş yerine tuğla, harç yerine zift kullandılar. 4. Sonra, “Kendimize bir kent kuralım” dediler, “Göklere erişecek bir kule dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız.” 5. RAB insanların yaptığı kentle kuleyi görmek için aşağıya indi. 6. “Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre, düşündüklerini gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar” dedi, 7. “Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki, birbirlerini anlamasınlar.” 8. Böylece RAB onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu. 9. Bu nedenle kente Babil adı verildi. Çünkü RAB bütün insanların dilini orada karıştırmış ve onları yeryüzünün dört bucağına dağıtmıştı.

Eski Ahit’te “Babil Kulesi” yerine “şehir ve kule” veya sadece “şehir” olarak geçer. Babil kelimesinin kökeni ise belirsizdir.Akadca’da şehrin adi Bab-ilim olmakla beraber “Tanrının kapısı” anlamına gelir Bununla birlikte, bu biçim ve yorumun kendisinin artık genellikle anlamsız ve muhtemelen Semitik olmayan kökenli Babilla isminin daha önceki bir biçimine uygulanan Akkad halk etimolojisinin bir sonucu olduğu düşünülmektedir. Eski Ahit'e göre, şehir İbranice fiilinden ā (bālal), karmakarışık ya da karıştırmak anlamına gelen "Babil" adını aldı. [1][2][3]

Bazı bilim adamları Babil Kulesi'ni bilinen yapılarla, özellikle de Babil'de Mezopotamya tanrısı Marduk'a adanmış bir ziggurat olan Etemenanki ile ilişkilendirdiler. Benzer unsurlara sahip bir Sümer hikayesi Enmerkar ve Aratta Kralı'nda anlatılmaktadır. [4]

Hikayenin Tanrı ve insanlar arasındaki rekabet teması Yaratılış Kitabı'nın başka yerlerinde, Adem ve Havva'nın Cennet Bahçesi'nde geçer. Flavius ​​Josephus'ta bulunan 1. yüzyıl Yahudi yorumuna göre kule kibirli zalim Nemrut'un emrettiği Tanrı'ya karşı kasıtlı bir meydan okuma eylemi olarak inşa ediliyor.Bununla birlikte, bu klasik yorumda, anlatıda belirtilen kültürel ve dilsel homojenliğin açık güdüsüne vurgu yapılan bazı çağdaş zorluklar olmuştur Metnin bu okuması Tanrı'nın eylemlerini gurur için bir ceza olarak değil, kültürel farklılıkların bir etiyolojisi olarak görür ve Babil'i medeniyetin beşiği olarak sunar. [5]

Enmerkar ve Aratta’nın Efendisi olarak adlandırılan Babil Kulesi’ne benzer bir Sümer efsanesi bulunmaktadır. Enmerkar Eridu’da büyük bir ziggurat inşa eder ve inşaatı için Aratta’dan değerli bir haraç ister ve bir nokta Tanrı Enki’yi Subur,Hamazi,Sümer,Uri-ki(Akkad) ve Martu toprakları olarak adlandırılan yerleşim bölgelerinin dilsel birliğini restore etmesini (veya bazı çevirilere göre bozmasını) teşvik eden bir büyüyü hatırlatır.Tüm evren,iyi korunmuş insanlar-hepsi Enlil’e tek bir dilde hitap ederler.Bunun yanı sıra,Yeni Asur İmparatorluğu sırasında M.Ö. 8. Yüzyıldan kalma bir başka Süryani efsanesi, daha sonra Eski Ahit’teki hikayeyle benzerlikler taşır. [6][7]

Aynı zamanda ismi verilmese de Kur’an’da da benzer bir hikaye vardır. Tevrat'taki ile benzer olmasına rağmen Babil'de değil, Musa'nın yaşadığı dönemde Mısır'da geçer.Firavun,Haman’dan bir kule inşa etmesini ister ve bu sayede Musa’nın Tanrısını göreceğini söyler.

Kasas Suresi 38-40.Ayetler: Firavun, "Ey seçkinler! Sizin için benden başka tanrı tanımıyorum. Ey Hâmân! Haydi benim için tuğla fırınını yak, bana bir kule yap. Belki oradan Mûsâ’nın tanrısını görürüm; ama kesinlikle onun bir yalancı olduğunu düşünüyorum" dedi. Firavun ve askerleri, bize döndürülmeyecekleri kanaatine kapılarak yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar. Biz de onu ve askerlerini alıp denizin içinde bıraktık. Bak işte, zalimlerin sonu nice oldu!

Kur'an'da Babil şehrinden Bakara Suresi, 102. ayette bahsedilir. Harut ve Marut isimli iki melek, insanları sihirle imtihan etmek için Allah tarafından Babil'e gönderilirler;

Bakara Suresi 102.Ayet: “Süleyman'ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tâbi oldular. Halbuki Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Lâkin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil'de Hârut ile Mârut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek, herkese: Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kâfir olmayasınız, demeden hiç kimseye öğretmezlerdi. Onlar, o iki melekten, karı ile koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa büyücüler, Allah'ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni öğrenirler.”

Babilden Yakut el-Hamavi'nin yazmalarında ve Lisan el-Arab'da bahsedilir. Öyküye göre tüm insanlar rüzgârın önüne katılarak bir yerde toplanırlar. Buraya sonradan Babil denir. Babil'de insanlara Allah tarafından değişik lisanlar tahsis edilir ve yeniden rüzgârla geldikleri yerlere dağıtılırlar.
9. yy İslam tarihçilerinden el-Tabari'nin "Peygamberler ve Krallar Tarihi" adlı eserinde daha detaylı bilgi verilir. Öyküye göre Nimrod Babil'de bir kule inşa ettirir. Allah bu kuleyi yıkar ve o zamana kadar aynı dili konuşan insanların dilini 72'ye ayırır. 13. yy. İslam tarihçilerinden Ebu el-Fida da aynı öyküden bahseder ve İbrahim'in atası Hud'un kendi dilini (İbranice) muhafaza etmesine izin verildiğini ekler. Zira Hud kulenin inşasına katılmamıştır.

Gerçekte ise dillerin kökeni bunlardan çok farklıdır.İnsanlık yaklaşık 60.000 yıl önce Afrika’dan başlayarak dünyaya dağılmaya başlayınca coğrafi koşullara ve dini inançlarına göre nesnelere önceleri basit sesler daha sonraları ise kelimeler takmışlardır. En büyük faktör ise coğrafi koşuldur.Örneğin deve olmayan bir coğrafyada yaşayan milletin dilinde deve kelimesi yoktu.Ancak günümüzdeki teknolojik gelişmelerle bu durum değişmektedir.