HABERLER
Dini Haber
Yehova etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yehova etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

MÜSLÜMANLARIN TANRISI KİM?

Yazan: Generalfeldmarschall


MÜSLÜMANLARIN TANRISI KİM?


La ilahe illallah Muhammeden resulullah.

Kelime-i tevhid, İslam’ın dininin temel taşıdır. Allah’tan başka ilah olmadığı, Muhammed’in onun elçisi olduğu anlamına gelmektedir. İslam dinine geçen kişiye bu söz ile beraber kelime-i şehadet söyletilerek Allah’ın tek ilah olduğuna şahitlik ettirilir. Ayrıca günlük hayatta Müslümanlarca sık sık zikredilerek Allah’a övgüler edilir. Tek tanrı olduğu her fırsatta dile getirilir.

Allah kelimesi, Müslüman alimlere göre lafz-ı celal yani “kayıt ve kıyas kabul etmeyen, azamet ve yüceliği ifade eden kelime” dir. Gayr-i müştak olduğuna yani özel bir isim olup ve hiçbir yerden türememiş, yaratıcıya has bir isim olduğuna inanılır. Halbuki bu büyük bir yanılgıdan ibarettir. Semitik dillerde tanrı anlamına gelen ‘ilah’ kelimesinin başına ‘el’ takısının eklenmesiyle oluşturulmuştur. Allah kelimesinin çeşitli Semitik dillerde telaffuzu şöyledir: Ugarit, Fenike ve Kenan dilinde ‘El’ Akadça ‘İlu’ Keldanice ‘Laha’ Aramice ‘Elaha’ Süryanice ‘Alaha’ şeklindedir. Arapça’da ise el-ilah ya da Ellah’tır. Görüldüğü gibi bütün Semitik dillerde teleffuzu benzerdir.

Bilindiği gibi Mekke’de İslamiyet’ten önce Kabe’de 360 civarında put bulunmaktaydı. Bunlar arasında en büyüğü el-İlah’tı. Kabe’de el-İlah’ın Lat , Menat ve Uzza adlı üç kızını tasvir eden putlar da bulunmaktaydı. İslâm öncesi Araplar’ı bazı dualarında, deyim, atasözü ve özellikle şiirlerinde Allah kelimesini oldukça fazla kullanmışlardır. Muhammed Arap paganlığını Yahudi öğretileriyle harmanlayıp yeni bir din oluşturmuştur. Diğer bütün putları devre dışı bırakmış El-İlah’ın yani Allah’ın tek tanrı olduğunu ve putların hükmünün olmadığını ilan ederek bütün putları kırdırmıştır.

İslam tanrısının, Allah ile beraber 99 ismi bulunmaktadır. Müslüman çocuklarına isim konulurken Allah’ın 99 adından herhangi birisi alınıp başına ‘abd’ yani kul, köle anlamına gelen benzer kelimeler eklenerek isimler türetilir. Örneğin Abdullah yani Allah’ın kulu, Seyfullah (Allah’ın kılıcı), Nurullah (Allah’ın nuru) ve bunlardan başka Abdussamed, Abdülhamid, Abdülkadir, Abdülmecid gibi isimler sıkça kullanılır.

Bu tür tamlama şeklinde isimlere, peygamber ve melek isimlerinde de rastlamaktayız. Fakat bunların başında ya da sonunda Allah değil, Kenan tanrısı El ile İbrani tanrısı Yahve’nin isimleri bulunmaktadır. Fakat Allah’ın 99 adından hiçbirisi El, Yehova ve ya da Yahve değildir. Allah’ın böyle sıfat ve zatları da yoktur. El Fenike, Ugarit ve Kenan tanrısıdır. El aynı zamanda İbraniler tarafından da benimsenmiştir. Musa’ya kadar İbraniler’in taptığı tanrının adı El’di. Musa’dan sonra ise İbraniler Yahve’ye tapmaya başlamışlardır. Eski Ahit’in Çıkış bölümünün 3/13-15 babında bundan bahsedilir. Burada tanrı, Musa’ya isminin Yahve olduğunu bildirdi diye yazılır. Musa’dan önceki peygamberlerin El’e taptıklarını isimlerinden de anlamaktayız.
Musa’dan önce yaşayan İbrahim’in oğlu olan İsmail ya da Yişma’el’in adı İbranice’de yişma ve el kelimelerinin birleşiminden meydana gelmektedir. Yişma duydu anlamına gelir. El ise İbrahim’in tanrısının adıdır. İnanışa göre İbrahim’in ve yaşlı karısı Sara’nın çocukları olmamış ve İbrahim’in Hacer ile evlenip Tanrı El’e dua etmesi sonucu bir erkek çocuğu olmuştur. İsmini de ‘tanrı olan El duydu’ anlamına gelen Yişma’el koymuştur.  Fakat İsmailin kendisi ve babası İbrahim, İslam’a göre Allah’ın peygamberleri oldukları için Arapça gramere göre adı İsmail değil İsmaullah olmalıydı. Çünkü Müslümanlar’ın tanrısı El değil Allah’tır. Ayrıca İsmail yani Yişma’el’in oğlunun adı da Adbeel’dir. Dahası İbrahim’in birkaç atasının adı da Mehuyael, Metuşael, Kemuel ve Acimael’dir. Yahudilerce peygamber olarak bilinen fakat Kur’an’da ismi geçmeyen, yalnız İslam alimlerinin peygamber oldukları konusunda hemfikir oldukları Samuel ve Daniel adlı kişilerin de isimleri bu mantıkla meydana gelmiştir. Görüldüğü gibi isimler hep Allah’a değil tanrı El’e nisbet edilmiştir. Bunlardan başka dört büyük meleğin isimleri de bu şekilde oluşturulmuştur. Örneğin Cebrail’in İbranice adı olan Gabriel, ‘El’ in güçlü adamı anlamına gelir. ‘Geber’ İbranice’de güç anlamına gelir ki aynı kelimenin Arapça’sı da ‘cebr’ şeklindedir. İbranice’de ‘g’ Arapça’da ‘c’ olarak telaffuz edilir. Örneğin; Gag-Magog/Yecüc-Mecüc’de olduğu gibi. Burada önemli olan detay geber ya da cebr değil Cebrail’in kimin adamı olduğu çelişkisidir. Cebrail Allah’ın mı yoksa El’in mi meleğidir. Şayet Allahın meleği olmuş olsaydı ismi Cebrail değil Cebrullah olmak zorundaydı. Aynı şekilde Mikail adlı meleğin adı da İbranice’de Mikael olup "Kim 'El' gibidir" anlamına gelmektedir. İslami akideye göre bu meleğin adı da Mikail değil içinde tanrı El'in yerine İslam'ın tanrısı Allah'ı barındıran bir isim olmalıydı. Azrail ve İsrafil’in adları da benzer bir mantıkla oluşturulmuş olup tamamı Allah’ın değil tanrı ‘El’in yardımcı melekleri anlamına gelmektedir.

Musa’dan sonra ortaya çıkan peygamberlerde ise El yerine Yahve ya da Yehova’ya nisbet vardır. Örnek vermek gerekirse İlyas peygamberin İbranice’si ‘Eliyahu’ olup ‘Yahve benim tanrımdır’ anlamına gelmektedir. Zekeriyya’nın İbranicesi ‘Zekeryah’tır ve ‘Yahve hatırladı’ anlamına gelir. Yahya’nın İbranice’si ‘Yahonan’dır ve ‘Yahve lutfetti’ anlamına gelir. Yuşa ve İsa’nın isimlerinin İbranice’si de ‘Yehoşua’dır ve ‘Yahve kurtuluştur’ anlamına gelir. Burada başka bir tezat da Yuşa ve İsa’nın isimleri aslında aynı olmasına rağmen İslam literatürüne biri Yuşa diğeri de İsa olarak geçmiştir. Bunun sebebi ise Müslümanlar’ın İsa ismini Yahudiler’den değil de Hristiyan dinine mensup Semitik milletlerden İesous ya da Yesu olarak duymuş olmalarıdır. İki farklı Semitik dil olan ve birbirine çok benzeyen Arapça ve İbranice dillerindeki s ve ş harflerinin geçişkenliği söz konusudur. Örneğin Arapça olan selam kelimesinin İbranice’si ‘şalom’dur. Aynı şekilde Arapça Musa olarak bilinen peygamberin İbranice adı kurtarıcı yani mesih anlamına gelen ‘Moşeh’tir. Burada ayrı bir parantez açmak gerekirse İbraniler’e göre mesih isminden de anlaşılacağı üzere İsa değil Moşeh yani Musa’dır. Ayrıca isimlerinden de anlaşılacağı üzere bütün peygamberlerin adları sonradan verilmiş gibidir. Mesela Musa ya da Moşeh yani ‘kurtarıcı-mesih’ İsrailoğulları’nı Mısır’dan kurtardığına inanılan kişi olduğu ve Yahudilerce çok önemli bir kişi olduğu için isminin böyle olması son derece ilgi çekicidir. Demek o ki peygamber olarak bilinen bu kişilerin yaptığı şeyler ve başarıları kendilerine isim olmuştur. Bu da peygamberlerin kurgu olabileceği düşüncesini aşılamaktadır. Bu konu daha sonraki videolarımızın konusu olacaktır.

Kur’an’da geçen peygamberlerden bazıları ve dört büyük meleğin isimleri Allah yerine başka tanrıların isimlerini taşıması İslam için büyük bir çelişki olmuştur. Nedense bu konu Müslümanlar tarafından pek dile getirilmez. Hatta çoğu Müslüman tarafından bilinmez. İsmi İsmail, İlyas, Zekeriyya, Yahya, Yuşa, İsa olup da bu çelişkinin farkında olan acaba kaç Müslüman vardır bilinmez ama tanıdığım bu isimleri taşıyıp da İslam’ın kusursuz olduğunu söyleyen çok Müslüman var. Gerçek olan şu ki farkında olsalar bile yine de bu dine inanmaktan pek kolay vazgeçmeyeceklerdir. Yeryüzünde hiçbir düşünce ya da ideolojiye bu denli körü körüne bir bağlılık görülmemiştir. Üstelik okumadan, öğrenmeden, bilmeden şüphesiz bir şekilde inanılmaktadır. Biz de bu Müslüman arkadaşlarımıza soruyoruz! Siz kime tapıyorsunuz? Allah’a mı ? El’e mi? Yoksa Yahve’ye mi? Eğer cevap hala Allah ise büyük bir çelişki bataklığındasınız demetir. Şayet Yahve ya da El’e tapıyorsanız bu da sizin Müslüman olmadığınız anlamına gelir. Yani nereden tutarsan tut insanın elinde kalan bir durum söz konusu.

Düşünün ismi Allah olan bir tanrı gerçekten var ve kainatı o yaratmış. İnsanlara elçiler vasıtasıyla emir ve yasaklarını tebliğ etmiş. Böyle bir şey olmuş olsaydı en azından dünyanın farklı yerlerinde illa ki Allah kelimesinin izine rastlardık. Amerika ve Avustralya kıtalarında, Çin’de, Hindistan’da, Sibirya’da, Avrupa’da, Avustronezya, Polinezya, Sahraaltı Afrikası, Eskimo ve Aleut haklarının yaşadığı kuzey bölgeleri gibi yerlerde her ne kadar dinde aşınma olsa bile illa ki Allah’ın izini bulurduk ve buralara illa ki peygamber gönderilirdi. Kur’an tanrı kelamı olsaydı bu bölgelerden çıkan bir peygamber mutlaka Kur’an’da yazılırdı. Fakat peygamberler Ortadoğu’ya ait bir motif olup ya bir meslek ya da mübalağa, mitoloji ve efsanelerle bir kartopu gibi büyüyerek günümüze kadar gelen kurgusal karakterlerdir. Hemen hemen tamamının yaşayıp yaşamadığına dair en ufak bir ipucu bulunmamaktadır. Aslında peygamber ve uyarıcı gönderilmesi ile ilgili Kur’an bize çok net bir çelişki sunmuştur. Birbirini yalanlayan ve çok açık bir tezat oluşturan iki ayet şöyledir:

Nahl Suresi 36. ayetinde der ki:
“Andolsun ki biz her ümmete, "Allah’a kulluk edin, sahte tanrılardan uzak durun" diyen bir elçi gönderdik. Onlardan kimini Allah doğru yola iletti, kimileri de saptırılmayı hak ettiler. Yeryüzünü dolaşın da hak dini yalanlayanların âkıbetinin ne olduğunu görün.”

“Furkan Suresi 51. ayetinde ise:
Eğer isteseydik her şehre bir uyarıcı gönderirdik.”

Bu iki ayet bile tek başına Allah’ın gerçek tanrı, İslam ve Kur’an’ın ise tanrıdan gelmiş olamayacağına kanıttır. İki ayet de birbirini açıkça yalanlamaktadır.

1400 yıl önce Araplar pagan inançlarını İbrani ve Zerdüştlük öğretileriyle harmanlayarak yeni bir din oluşturduklarında bu kadar etkili olacaklarını acaba düşünüyorlar mıydı? İslam adı altında medeniyetin ilk ortaya çıktığı Ortadoğu’yu kasıp kavuran, bölgenin gelişmesinin önündeki en büyük engel olan bu dini, Müslümanlar acaba ne zaman tam anlamıyla okuyup öğrenecek? Din adı altında halkları birbirine kırdıran bu köhne zihniyet ne zaman son bulacak?

İnsanlar dinlerin bu yalanlarına ne zamana kadar inanacak?

Tebliğ adı altında insanların duygu ve korkularını istismar edip, rant devşiren din adamlarının tahakkümünün yıkılacağı aydınlık bir geleceğe ulaşma ve dinlerin dogmalarından kurtulmamız dileğiyle esen kalın.

ŞABAT GÜNÜ

yahudilik, A,din,Şabat, Şabat günü, Yahudilerin tanrıyla anlaşması, Yahudilikte Şabat,Musevilerin Şabat günü,Yahudilerle anlaşma yapan tanrı,Yehova, Yehovanın Şabat emri,Musevilikteki çelişkiler
Bilindiği gibi neredeyse her dinin özel günleri vardır. İnsanlar kendi dinlerini oluştururken içine halka kendini özel hissettirecek yada onları manevi olarak besleyip kendi dininden olmayanlardan ayıracak gün ve ayinler belirlemişlerdir. Aynı durum Musevilik'te de mevcuttur.

Musevilik inancında tanrı tıpkı bir insanmış gibi ve sanki tapınılmaya ihtiyacı varmış gibi yahudi halkı ile karşılıklı bir anlaşma imzalamıştır (bu anlaşmanın imzası da sünnet olmaktır denebilir). Bu anlaşma yahudiler arasında Şabat isimli özel günü oluşturmuştur.

TANRI TARAFINDAN EMREDİLEN ŞABAT GÜNÜ
Şabat yahudilerin dinlenme günü olan Cumartesi günüdür. Her hafta dindar yahudiler, yahudi kutsal gün olan Şabat'a uyar, yasalarını ve adetlerini muhafaza ederler.

Şabat, Cuma günü akşam vakti başlar ve cumartesi günü akşam saatlerine kadar sürer. Pratik açıdan anlatılacak olursa Şabat Cuma günü gün batımından birkaç dakika önce başlar ve cumartesi günü güneş battıktan sonra bir saat kadar daha devam eder yani yaklaşık 25 saat sürer.

Yehova (yahudi tanrısı), yahudi halkına Şabat'a uymalarını ve on Emir'in dördüncüsü olarak onun kutsallığının bilinmesini emretti.
10 Emir'in dördüncüsü şu şekildedir:
"Cumartesi günü hiçbir iş yapmayacaksın!"

Dinlenme günü fikri Tevrat'taki Yaratılış hikayesinden gelir: Tanrı evreni 6 günde yarattıktan sonra haftanın yedinci gününde dinlenir ve bu günü yahudilere hediye eder, dolayısıyla Yahudiler Şabat günü hiçbir iş yapmaz ve dinlenirler.

Yahudiler genellikle Sabbath için İbranice olan ve din için İbranice kelimeden gelen Şabat gününü ararlar.

SÖZLEŞMENİN HATIRLATICILARINDAN BİRİ
Bilindiği gibi Yahudi inancında, kutsal saydıkları kitapları Tevrat'ta da yazdıkları gibi tanrı ile yapılmış bir anlaşma vardır. Şabat, tanrı ile yahudi halkı arasındaki bu anlaşmanın bir parçasıdır, o günü kutlamak yapılan antlaşmanın bir hatırlatıcısı olduğu gibi tanrının vaadlerini, verdiği sözleri tuttuğu için bir sevinme günüdür.


TANRIDAN BİR HEDİYE
Çoğu yahudi hafta boyunca Şabat'ı dört gözle bekler. Çünkü Şabat gününü Tanrı'nın, seçtiği insanlara, gündelik şeylerden özel hissetmek için zaman ayırdıkları bir "gün hediyesi" olarak görüyorlar.

Bu özel gün bir durgunluk zamanıdır. Şabat, televizyonun olmadığı, telefonlara bakmak ya da yoğun bir çalışma programına koşmak zorunda kalınmadığı bir gündür. İnsanlar o gün iş veya başka stres verici şeyler hakkında düşünmezler.
Bu güne özel geleneksel selamlar vardır. Bunlar İbranice "Şabat Şalom" Yidiş (Eskenazi) dilinde "Gut Shabbos"dur.

ŞABAT GÜNÜ GELENEKLERİ
O gün iş yapmamak için ve Şabat'ın özel olmasını sağlamak için Şabat günü gelmeden alışveriş, temizlik ve yemek pişirme gibi tüm işler cuma günü bitmiş olmalıdır.

İnsanlar Şabat için giyinir ve Şabat'ı bir zevk haline getirme emrini yerine getirmek ve her şeyin düzenlendiğinden emin olmak için büyük sıkıntıya girerler.

Şabat mumları cuma günü gün batımında yakılırlar. Genellikle bu ayini yerine getiren kişi evin kadınıdır. Bu bölüm yahudi gelenek ve töreninin ayrılmaz bir parçasıdır.

Mumlar şamdanlara yerleştirilir. Her bir Şabat'ın başlangıcını işaret ettikleri gibi aynı zamanda iki emir olan Zachor (Şabat'ı hatırlamak) ve Shamor'u (Şabat'a uymak) temsil ederler.

Mumlar yandıktan sonra yahudi aileler şarap içmeye başlarlar. Şabat şarabı tatlıdır ve genellikle Kiddush Kupası olarak bilinen özel bir kadehden içilir. Şabat'ta şarap içmek sevinç ve kutlamayı sembolize etmektedir.

Ayrıca o gün örgü şeklindeki yumuşak, yumurtalı bir ekmek olan "challah" yemek de bir gelenektir. Bizim pastanelerimizdeki açmaya çok benzemektedir, tek farkı şeklinin örgü gibi olmasıdır. Challah sadece Şabat günü ve yahudi dini bayramlarında yenir fakat yahudilerin "hamursuz günü" bunların dışındadır.

Yahudi kanunları gereğince Şabat günü her yahudi üç öğün yemek zorundadır. Bu yemeklerden biri mutlaka ekmek içermelidir. İtaatkar olan yahudiler genellikle Şabat yemeğinin en başında challah ekmeği yerler.

Challah yenilmeden önce aşağıdaki dua okunur:
"Baruch atah Adonai, Eloheinu Melech ha'olam, hamotzi lechem min ha'aretz."
Anlamı şudur:
"Yüce tanrınız, Efendimiz, Dünyaya ekmeği getiren kâinatın kralı."

Bunun dışında iyi dilekler dilenir, çeşitli dualar edilir, şarkılar söylenir. Ailelerin ise çocuklarını Şabat gününde kutsaması bir gelenektir.

Kaynaklar: BBC, Wikipedia, Wikiwand ve bazı yahudi platformları.

Yazan & Çeviren & Derleyen: A.Kara