KEMİK VADİSİNDE DİRİLTİLEN İSRAİLOĞULLARI
Kuru Kemikler Vadisi'nin görüsü Hezekiel'in en güçlü kehanetlerinden biridir.
  Bu vizyonda Hezekiel kendisini İsrail kökenli kuru insan kemikleriyle dolu bir
  vadide bulur. Tanrı onları diriltir ve İsrail topraklarına götüreceğini
  söyler.
Hezekiel 37:1-14 (Kuru Kemikler):
    RAB’bin eli üzerimdeydi, Ruhu’yla beni dışarı çıkardı, kemiklerle dolu
        bir ovanın ortasına koydu. Beni onların arasında her yöne dolaştırdı.
        Ovada her yere yayılmış, tamamen kurumuş pek çok kemik vardı.  RAB,
        “İnsanoğlu, bu kemikler canlanabilir mi?” diye sordu.
  
  
    Ben, “Sen bilirsin, ey Egemen RAB” diye yanıtladım.
  
  
    Bunun üzerine, “Bu kemikler üzerine peygamberlik et” dedi, “Onlara de
        ki, ‘Kuru kemikler, RAB’bin sözünü dinleyin! Egemen RAB bu kemiklere
        şöyle diyor: İçinize ruh koyacağım, canlanacaksınız. Size kaslar
        verecek, üzerinizde et oluşturacağım, sizi deriyle kaplayacağım. İçinize
        ruh koyacağım, canlanacaksınız. O zaman benim RAB olduğumu
        anlayacaksınız.’ ”
  
  
    Böylece bana verilen buyruk uyarınca peygamberlik ettim. Ben
        peygamberlik ederken bir gürültü oldu, bir takırtı duyuldu. Kemikler
        birbirleriyle birleşiyordu. Baktım, işte üzerlerinde kaslar, etler
        oluşuyor, üstlerini deri kaplıyordu. Ama onlarda ruh yoktu.
  
  
    Sonra bana şöyle dedi: “Rüzgara peygamberlik et, insanoğlu,
        peygamberlik et ve de ki, ‘Egemen RAB şöyle diyor: Ey rüzgar, gel dört
        yandan es. Bu öldürülmüşlerin üzerine üfle ki canlansınlar!’ ”
  
  
    Böylece bana verilen buyruk uyarınca peygamberlik ettim. Onların içine
        soluk girince canlanıp ayağa kalktılar. Çok, çok büyük bir kalabalık
        oluşturuyorlardı.
  
  
    Sonra bana, “İnsanoğlu, bu kemikler bütün İsrail halkını simgeliyor”
        dedi, “Onlar, ‘Kemiklerimiz kurudu, umudumuz yok oldu, bittik’ diyorlar.
        Bu yüzden peygamberlik et ve onlara de ki, ‘Egemen RAB şöyle diyor: Ey
        halkım, mezarlarınızı açıp sizi oradan çıkaracak, İsrail ülkesine geri
        getireceğim. Mezarlarınızı açıp sizi çıkardığım zaman benim RAB olduğumu
        anlayacaksınız, ey halkım. Ruhumu içinize koyacağım, canlanacaksınız.
        Sizi kendi ülkenize yerleştireceğim. O zaman, bunu söyleyenin ve yapanın
        ben RAB olduğumu anlayacaksınız.’ ” Böyle diyor RAB.
  
Kitaplarından mucizeler türetmeye çalışanlar sadece Müslümanlar değiller. Bazı Hezekiel savunucuları "Günümüzde kuru kemiklerden DNA'lar çıkarılabiliyor, böylece Hezekiel'in
  vizyonu gerçekleşmiş ve doğrulanmış oluyor" dese de yukarıdaki metnin
  anlattığı şeyin bu konuyla zerre ilgisi yoktur. Bilime, tıbba herhangi bir
  göndermede bulunmaz.
  Zaten bu metinlerdeki kuru kemikler ile vurgulanmak istenen şey tanrının
  yaratma gücüne vurgu yapmaktır. Yani bakın, tanrı öyle güçlü ki, ölmüş etli
  bedenlerden yada çevresinde et bulunan kemiklerden değil, öleli uzun zaman
  olmuş ve etrafında hiçbir et-kas kalmamış kemiklerden bile insan
  yaratabiliyor. Fakat her ne hikmetse, bu durumda mucize yada keramet arayanlar
  "tanrı onları yeniden diriltmek için kemiklerine neden ihtiyaç duydu?, Yoktan
  var edemiyor mu?" diye sormuyor.
  Hezekiel'in kehanetleri, Yahudilerin Babil'e sürgününden sonra 6. yüzyılda (MÖ
  601-582) yazılmıştır. Bu vizyonun Yahudi halkının sürekliliği konusundan
  bahsettiği düşünülmüş ve Talmud'da konuya dair iki yorum önermiştir.
  İlk yorum, bu metinlerin tamamen kinaye içerdiği (alegori olduğu) görüşüydü.
  İkinci yorum ise Babil sürgünlerinin İsrail'e geri döndüğü ve Yahudi soyunu
  sürdürdüğü görüşüdür.
  İncil'i gerektiğinde ihtiyaçlarına hizmet etmesi için kullanan Siyonizm
  hareketi, İsrail Devletini Hezekiel kehanetlerinin gerçekleşmesinin sonucu
  olarak gördü ve sürgünde yaşayanların toplanmasını istedi.
  Peki İlkçilerin (Primordiyalistler) iddia ettiği gibi günümüz Yahudilerinin
  soyu eski İsrailoğullarına mı dayanıyor? Yoksa Yahudiliğe dönmüş yada
  döndürülmüş, akabinde milliyetçi fikirlerin benimsetildiği insanlardan mı
  geldiler?
  Bazılarının bu soru için hazır cevapları vardır. Asimilasyona yenik düşen
  zayıf diaspora Yahudilerini eleştirir ve gerçek İsrailoğulları olarak
  kaldığını düşündükleri Yahudileri kucaklarlar.
  Hangi Yahudi topluluklarının eski İsrailoğullarını en doğru şekilde temsil
  ettiğine karar vermenin tek yolunu İsrail tarihini incelemektir. Bu nedenle
  19. yüzyılın sonlarında "Jüdische Typus" yani "Yahudi tipi" arayışı
  başlatılmıştı.
  Antropologlar Filistin'i araştırıp yerli halkı inceledi ve topladıkları
  antropolojik ölçüleri Yahudilerle karşılaştırdılar. Yani toplanan yüz
  ölçülerini, şekillerini, gözler arası mesafeyi, burun yapılarını, çeneleri ve
  birçok bölümü kıyasladılar. Fakat bu çalışmanın sonuçları, en azından bu
  çalışmaları yapan ve "Yahudi tipinin" yansımasını görmek isteyen Aşkenaz Yahudileri için inanılmaz hayal kırıklığı yarattı. Çünkü Yemenli Yahudiler
  antropolojik olarak en çok gezgin bedevilere benziyorlardı. Aşkenaz Yahudileri her şeyden çok Kafkas tipine benziyorlardı (Efron 1994).
  Tabi Siyonist liderlerin Yahudileri anavatanlarına dönmeye, savaşmaya ve belki
  de ölmeye çağıran  milliyetçi hareketlerinin oluşumunda duymak
  istedikleri şey bu değildi.
  Böyle olunca bir "Yahudi tipi" örneği görme amacını terk ederek yeni bir
  paradigma belirlediler: Günümüzdeki tüm Yahudilerin ortak olan özelliklerini
  incelemek ve "Yahudi tipi"nin özelliklerini onlardan türetmek (Elhaik 2016).
  Yani baktılar geçmişe yönelik yapılan incelemeler günümüzdeki Yahudi dediğimiz
  kişilere benzerlik göstermiyor, "o halde Yahudi olarak gördüğümüz kendi
  insanlarımızın özellikleri üzerinden bir "Yahudi tipi" çıkaralım dediler.
  Fakat çalışma sonunda Yahudileri Yahudi olmayanlardan ayırmayı sağlayacak,
  Yahudiliğe dair hiçbir biyobelirteç bulamadılar. Yine de akıllarda şu soru
  kaldı: "Din dışında hiçbir ortak yanı olmayan Yahudilerden hangisi Eski
  İsrailoğulları'nın en iyi temsiliydi?"
  Bu sefer 2 yöntem de tutmayınca başka bir yola girdiler. Aşkenaz Yahudi
  araştırmacılar arasındaki yeni yöntem neredeyse oybirliğiyle
  kararlaştırılmıştı: " 'Jüdische Typus'u kendi görüntülerimize göre
  şekillendirelim. "
  Genetikçiler bu yöntemi doğru göstermek için iki şeyi desteklemeyi ve
  kanıtlamayı amaçlayan geniş bir literatür üretmeye başladı:
1) Genetik üstünlükleri
  2) İsrail ile olan genetik bağları, bölge üzerindeki iddiaları daha sonra
  "işçi göçmeni" oldukları gerekçesiyle reddedilen Levanten (Avrupa asıllı yakın
  doğulu) popülasyonlarına benzerliklerini göstererek kanıtlamak. (Falk
  2017)
  Kirsh (2003), genetikçilerin ve hekimlerin sonuçları nasıl manipüle
  ettiklerini gösterdi ve bu çalışmaları sosyolojik ve tarihi yönden ulusal bir
  kimlik oluşturarak Siyonist anlatıyı doğrulamak için bir araç olarak
  kullandıklarını vurguladı.
  Odadaki mamut, eski İsraillilerin DNA'larının günümüz Yahudileriyle
  benzerliğini test etmeye izin verecek herhangi bir genetik kanıtın
  eksikliğiydi. Kimse mamutların canlanacağını hayal etmediği için bundan
  tamamen kaçtılar.
  Özellikle günümüz Yahudilerinin ve Aşkenaz Yahudilerinin, yalnızca
  birbirleriyle akraba olmakla kalmayıp aynı zamanda Yahudi olmayanların gen
  akışına tüm bu süre boyunca direnen eski İsrailoğullarının yaşayan kopyaları
  olduğunu varsaymak çok daha kolaydı. Günümüz Yahudileri ile eski İsrailliler
  arasındaki hayali bağlantıya rağmen ilkçi kampın iddiaları doğrudan kabul
  gördü.
  Bu kampın üyeleri tarafından üretilen "Kohen geni" (Skorecki et al. 1997) ya
  da "Dört mitokondriyal anne" (Behar et al. 2004) efsanesi, bir kişinin
  Yahudilik sertifikası almak için doğru şirketten genetik bir test istemesinin
  yeterli olduğu Genetik Yahudilik döneminin temelini oluşturdu.
  Paleogenomcular tüm bunları değiştirdi. Alandaki gelişmeler sayesinde, eski
  insanlardan DNA çıkarmak ve mitokondriyal haplogruplarını*
  ve hatta otozomal DNA'yı tanımlamak mümkün hale geldi. Bu dikkate değer
  ilerleme, düşünülemez olana izin verdi: Eski İsrailoğullarının kuru kemikleri
  sayesinde hikayelerinin yeniden canlanması.
  *Benzer haplotip gruplarının tümünde ortak atadan gelen aynı tek nükleotid
    polimorfizmi (SNP) mutasyonuna sahip gen serilerinin oluşturduğu
    gruba Haplogrup denir.
  Bu kemiklerden elde edilen DNA bu insanların kim olduğunu, neye
  benzediklerini, ne yediklerini ve hangi hastalıkları taşıdıklarını
  söyleyebilir (Nielsen et al. 2017; Prohaska et al. 2019). Yani eğer günümüz
  Yahudileri eski İsrailoğullarının soyundan gelmemişlerse onların gerçekte kim
  olduğunu bulmayı sağlayacaktır.
  Bu yüzden Eski İsrailliler de dahil olmak üzere günümüz insanlarının DNA'sını
  çeşitli insanların iskeletlerinden çıkarılan antik DNA'lar ile karşılaştırmaya
  izin veren İlkel DNA testi geliştirildi.
  Eski İsrailoğullarının izleri Rekafet nehri vadisinin yakınındaki Rakefet
  mağarası (Menaşe), Benjamin kabilesinin toprakları olan Motza Tachtit bölgesi
  ve Peki’in olmak üzere 3 yerde görüldü.
  Kimin eski İsrailoğullarına daha yakın olduğu sorusunun cevabı, eski
  İsrailoğulları ve Yahudilerin yaklaşık 50 kemiğinden çıkarılan DNA'da ve daha
  pek çok şeyde yatıyordu. Günümüz Yahudileri yada eski Yahudiler, Ostrer'in iddia
  ettiği gibi köken olarak çoğunlukla Orta Doğulular mıydı?
Çeşitli topluluklardan 80 Yahudinin test sonuçları incelenip bulgular netleştiğinde sonuçlar Yahudiler için biraz üzücüydü. İsrail'deki Rakefet Vadisi'ndeki kuru kemikleri bulunan eski İsrailoğullarına en çok benzeyen Yahudiler Yemen ve Mezopotamya Yahudileriydi. Ancak bu genetik benzerlik bile % 15'ten azdı. Bu sonuç, Aşkenaz Yahudileri ile Avrupa asıllı yakın doğulu soyları arasındaki benzerliğin ortalama %5 olması ile de uyumludur. (Das et al. 2017)
Yine de bu ortalamalar tüm Yahudi toplulukları arasındaki yüksek heterojenliği maskeler. Çünkü insanlık tarihi boyunca farklı milletler ile karışmamış topluluk kalmamıştır demek yanlış olmaz.
Bölgenin yaşadığı birçok popülasyon değişimi nedeniyle, zamanla değişen çok çeşitli mitokondriyal haplogruplar görülebilir. MS birinci yüzyıldaki Yahudiler üzerinde yapılan bir analiz, bugün Aşkenaz Yahudilerinin % 10'undan azında bulunan T haplogrubunun yaygınlığını doğrulamıştır. (Matheson et al. 2009) Şaşırtıcı olmayan şekilde tek bir iskelet bile, kökeni tarih öncesi Avrupa'da olan sözde dört Aşkenaz Yahudi annesi ile eşleşmedi. (Costa et al. 2013) Fakat Neolitik İspanya'da bu "annelerden" biriyle tam bir eşleşme bulundu (Haak et al. 2015).
Tarih öncesi çağlardan bugüne kadarki tek eşleşme bu, ancak Doğu Avrupa ve Kafkasya'dan antik DNA dizileri oluşturulacağı için çok daha fazlasının gelmesi beklenebilir. İlginç bir şekilde eski İsrailoğullarının Y kromozomal haplotipleri tipik olarak bugün Afrika'da, Orta Doğu ve Avrupa'da daha düşük frekanslarda bulunan E1b1 ve T1 haplotipleridir.
Gelecekte yapılacak dünyanın diğer bölgelerini kapsayan testler belki Yahudi soyunun geri kalan kısmını açıklamaya yardımcı olabilir. Fakat "Genetik Yahudiliğin", insanların Yahudiliklerini modern olanlar yerine eski İsrailoğulları ve Yahudilerle benzerliklerine göre tanımladıkları "İlkel Yahudiliğe" evrimleşmeyeceğini de ancak zaman söyleyecektir.
 

