HABERLER
Dini Haber

EMPERYALİZMİN TARİHSEL GELİŞİMİ-1

Yazan: Sedat Karadayı
EMPERYALİZMİN TARİHSEL GELİŞİMİ-1
SOSYALİZM VE KOMÜNİZM

Orta çağın sonlarına doğru 1700’lerde dünyada sayılı imparatorluklar bulunuyordu. Toplam 10 tane sayılabilecek imparatorluk seviyesindeki devletlerden üçü Türk kökenliydi. Avrupa’da Britanya, Avusturya-Macaristan, Alman, Fransa İmparatorlukları ve Rus Çarlığı hüküm sürüyordu. Avrupa ve Asya’yı birleştiren Osmanlı İmparatorluğu yanında komşusu Safevi Devleti, Hindistan’da hüküm süren Babür Devleti (Mughal İmparatorluğu) ile Çin’de hüküm süren son hanedan Çing (Qing) İmparatorluğu son dönemlerine doğru yol alıyorlardı. Bunların içinde batılı imparatorluklar daha avantajlı durumdaydı. Çünkü bilim ve bilgi onlarla beraber olmasının yanında denizaşırı fetihleri ve ticaretleri ile sürekli büyüyorlardı. Çok geçmeden Asya’da İmparatorluk seviyesinde yalnızca Osmanlı ve Qing Hanedanları kaldı. Onlar da zayıflamayı ve toprak kaybetmeyi sürdürürken batıdaki İmparatorluklar büyümekteydiler.

Batıda en büyük gelişmeyi Britanya İmparatorluğu sağlıyordu. Özellikle denizdeki başarısıyla yeni yerler ve yeni topraklar ele geçirmesi devleti zenginleştirdiği gibi bilimdeki çalışmaları ile sanayi devrimine geçişi tetiklemekteydi. Sanayi devrimine geçiş ile ilgili her türlü yan etkiler İngiltere’de mevcuttu. İngiltere’deki anayasal monarşi kişisel mülkiyet hakkının ve bireysel hak ve özgürlüklerin sağlanması ve korunması açısından önemliydi. Bunun sonucu olarak gelişen ticaret ve üretim çalışmalarında ihtiyaç olan finansman, bölgeye yerleşen diasporadaki Yahudi bankerlerin sayesinde daha büyük gelişme gösteriyordu. Ülkede sanayi gelişmesini hızlandıran en temel hammaddelerden olan demir ve enerji kaynağı olan kömür bol miktarda bulunuyordu. Bunun yanında ihtiyacı olan diğer hammaddelere, sahibi olduğu sömürgelerden en ucuz şekilde tedarik edebiliyordu. Ayrıca kuvvetli donanması sayesinde denizaşırı ticareti kontrol edebilmekte sorun yaşamıyordu. Bu faktörlerin ışığında 1763 yılında İskoçya’da James Watt tarafından buharlı makinenin icat edilmesi ile makine çağının başlaması ve üretimin hızlanmasını sağladı. 1807’de İngiliz kökenli Amerikalı Robert Fulton buharlı makineyi gemilere uyarladı ve 1840’ta ilk kez düzenli okyanus aşırı gemi seferleri yapıldı. 1812’de buharlı motor lokomotiflerde kullanıldı. 1844’te Samuel Morse ABD’de telgraf servisini kurarken 1876’da Graham Bell telefonu kullanılmasını sağladı. Bu arada Almanlar da boş durmuyorlardı, pancardan şeker ürettiler, suni gübre ve 1834’te biçerdöverin kullanılmasını ile tarımdan daha çok verim alınmasını sağladılar. İngiltere’deki kömür üretiminin artırılması ile yüksek kalitedeki demir ve çeliğin üretimi sağlanabildi. Bunun sonucu olarak demir ve çelikten imal edilebilecek her türlü araç, gemi, köprü, kanal ve demiryolu üretimi artırıldı. Avrupa’nın bir köşesinde başlayan sanayi devrimi kısa zamanda Amerika’ya sıçradı ve hızla devam etti.

Sanayi devriminin bu denli gelişip büyümesi toplumlarda siyasi ve sosyal değişikliklere yol açtı. İşletme sahipleri, üretici yatırımcı ve tüccarların oluşturduğu seçkin burjuva sınıfının yanında yeni bir sınıf olarak işçi sınıfının doğuşu gerçekleşti. Zengin burjuva sınıfının her şeye sahip olmasına karşın işçi sınıfı siyasal ve sosyal haklardan mahrum ve gelir açısından düşük seviyede var olmaya çalışıyordu. İşçi sınıfının yanında köylü sınıfı da hak ettiğine sahip olamıyordu. Bu durum bir süre sonra sosyoloji bilimi ile uğraşan bazı bilim insanları arasında sosyalizm görüşünün ortaya çıkmasına ve farklı açılardan geliştirilmesine sebep oldu. Bu konuda çalışmalar yapan ve fikirler üreterek insanları etkisi altına alan akımlar yaratıcılarının isimleri ile anıldılar. Önceleri “Ütopik Sosyalizm” olarak başlayan düşünce akımları daha sonra Karl Marx, Friedrich Engels tarafından “Bilimsel Sosyalizm” olarak yorumlandı. Böylece zenginlerin sınıfı olarak ortaya çıkan “Burjuva” karşısında işçileri temsilen “Proleterya” sınıfı oluştu.

Sosyalizm genel olarak halkın yönetiliş biçimi olarak algılanabilir. Temel özelliği sınıfların eşitliği üzerinedir. Sosyalizm, ekonomide üretim gücünü devletin elinde tutmasını tercih etmesine rağmen burjuva rolündeki kapitalist yatırımcılara da engel olmamaktaydı. Bunu yaparken proleterya sınıfındaki işçilerin haklarını koruması gözetmesi en birinci göreviydi. Ancak farklı siyasal yapıdaki fikirlerle beraber sosyalizm bir süre sonra devletin mutlak gücünü varsayan komünizme dönüşüverdi. Komünizm sistemde tek patron ve yatırımcı yani tek burjuva devlet olarak var olacaktı. Diğer yatırımcı rolündeki kişiler en büyük patron olan devletin emrindeki yöneticilerden ibaretti. Komünizm sisteminde işçi ve köylü devlet yöneticilerinden sonra en kutsal varlıklar olarak kabul ediliyordu.

Sosyalizm ve Komünizm Avrupa’da sanayi devriminin yaşadığı toplumlarda konuşulmaya başlandı. En çok tartışılan yerler ise işçilerin ya da köylülerin haklarına sahip olamadıkları ülkelerdi. Sosyalizm ve komünizm ilk çıkışlarını Almanya’da yaptılar. Daha sonra çevresindeki diğer ülkelerde de birlikler oluşarak gelişmeyi sürdürseler de bu gelişme yeterince olamadı. Olmamasının en büyük sebebi genellikle demokratik haklara sahip olan batılı ülkeler bu tür sosyalizme soğuk bakmalarıydı. Oysa en büyük nüfus yapısıyla Rusya Çarlığında işçilerin ve köylülerin yaşam standartlarını Çarlık ailesinin huzuru ve rahatı yolunda hiçe sayılmaktaydı. Bu yüzden komünizmin ilk dalgası Lenin vasıtasıyla Rusya’da kabul gördü.

I Dünya savaşının patlak verdiği 1914 yılından itibaren savaşa İtilaf Devletleri saflarında giren Rusya, savaşın verdiği ağır ekonomik yükü işçi ve köylülerin sırtına atmıştı. Bunun yanında burjuva sınıfının zenginleri savaşın getirdiği sıkıntıları yaşamıyordu. Diğer İtilaf Devletleri olan Fransa ve İngiltere’nin Rusya’nın savaşa devam edebilmesi için silah ve teçhizat yardımı yapmaları zorunluydu. Ancak bu yardımın kara yolu ile yapılması Alman ve Avusturya-Macaristan orduları nedeniyle olanaksızdı. Tek çare savaş halinde oldukları Osmanlı İmparatorluğu topraklarındaki Çanakkale boğazından geçerek İstanbul ve Karadeniz üzerinden Rusya’ya silah yardımı yapmalarıydı. Ancak bunu Mustafa Kemal yüzünden başaramadılar. Rus Çarı siyasal olarak direnemedi ve 7 Kasım 1917 tarihinde Bolşevikler geçici hükümeti devirerek yönetimi ele geçirdiler. Böylece 19. Yüzyılda ortaya çıkan Sosyalizm 20. Yüzyılda Rusya’da Komünizm olarak yerleşmiş oldu.

Dipnot: Sovyetler Stalin ile komünizme geçmeyi denediyse de hiçbir zaman geçemedi. Yine de diğer ülkeler Sovyetleri komünist olarak adlandırdığı için onlardan bu şekilde bahsettim.
 
Yazan: Sedat Karadayı
« ÖNCEKİ YAYIN
SONRAKİ YAYIN »