HABERLER
Dini Haber

TARİHİN İLK BİYOLOJİK VE KİMYASAL SAVAŞLARI

Yazan: Sedat Karadayı

TARİHİN İLK BİYOLOJİK VE KİMYASAL SAVAŞLARI

Geçtiğimiz hafta bir Mardin gezisindeydim. Uzun süreden beri filmlerde izlediğimiz Mardin’in dar sokaklarını, ağaçsız, yeşil yoksunu topraklarını fakat bunun yanında milattan önceki dönemlerden bu yana yaşanan tarihini gözlerimle görmek istedim.

Mardin diye gittiğimiz topraklarda elbette ki Dara’yı, Nisibis’i (Nusaybin), Midyat’ı görmemek olmazdı. Süryanileri, Ezidileri, tanımamak olmazdı. Sasanileri, Romalıları hatırlamamak olmazdı. Ve tabii ki Selçukluların ünlü komutanlarından, Alp Arslan’ın gazilerinden Artuk Gazi’nin kurduğu devleti de hatırlamamak olmazdı.

Sırasıyla tüm konulara değinmek istiyorum ancak geçmişte de yazdığım iki konuyu burada birleştirerek yeniden anlatmak istedim.

Bildiğiniz üzere Mardin’in doğusundan toprak yüzüne çıkan Dicle nehrinin suları ile Urfa’nın batısından ovaya inerek Basra’ya doğru yol alan Fırat nehirlerinin arasında kalan topraklara Yunanlılar Mezopotamya yani “İki Nehir Arası” demişlerdi. Bu topraklar o kadar verimliydi ki birçok dünya insanı akın akın buralara yerleşip bir uygarlık oluşturdular. Onlar kendilerine başka isimler verse de (Kengerler) dünya onları Sümerler olarak tanımıştı. İlk sulu tarımı, ilk sanayi üretimini, ilk yazıyı, ilk kanunları, ilk şehir devletlerini onlar bulmuşlardı. Hatta ilk tanrıları da onlar yarattılar.

Mezopotamya işte bu bereketli toprakların kuzeyinde, Yunanlıların Anatolia dedikleri Türkçesi “Küçük Asya” olan toprakların güneyinden itibaren başlıyordu. Bu topraklarda bulunan Nisbis ise kendi döneminin ticaret ve finans merkezi olarak kabul edilmişti. Kral Süleyman döneminde kuzeyde toplanan vergiler Nisbis’de toplanıyordu. Roma imparatorluğu döneminde ise güneyde toplanan vergilerin saklandığı yerdi Nisbis idi. Nisbis aslında Arapların Diyar-ı Rabbia dedikleri eyaletin başkentiydi. Diğer eyaletler Diyar-ı Muta ve Diyar-ı Bekir’di. Nisbis’e daha önceleri Nabulah, Naşipina dedikleri gibi sonraları Sibeyn adını verdiler. En sonunda da bildiğiniz gibi Nusaybin oldu.

Bu kadar önemli olan kent, Romalıların elindeyken İran topraklarının hâkimi Sasani İmparatoru Şapur kenti ele geçirmek istedi. Büyük bir ordu ile Nisbis’in üzerine yürüdü. Kentin surlarının önüne geldiğinde teslim olmalarını istedi ama olmayacaklarından emindi. Her kralın, ordu komutanının yapacağı gibi kente su taşıyan ırmakları zehirleyerek kent halkını susuz bıraktı fakat bunda da başarılı olamadı. Çaresizce uzun yıllar sürecek kuşatmanın ilk startını vermek amacıyla o dönemlerde Romalıların Hermes, Sasanilerin Mitonya çayı dedikleri akarsuyun akış yönünü değiştirip önüne baraj kurarak sularını biriktirmeye çalıştılar. Romalılar ise bu süre zarfında gelecek için hazırlıklarını sürdürüyorlardı. Bölgenin Hristiyanlık konusunda önemli metropolitlerinden olan Mor Yakup, manastırın öğrencilerini toplayarak kalenin iç kısmına ikinci bir sur örüyordu. Birkaç yıl sonra Sasani imparatoru biriken baraj sularını serbest bırakınca Nisbis’in kale duvarları yerle bir oldu. Ancak hemen arkasında yeni yapılmış olan surları görünce hayal kırıklığına uğradı.

Şapur yine de Nisibis’i alma arzusundan hiçbir şey kaybetmemişti. Danışmanlarını toplayarak ne yapabilecekleri konusunda tartışıp konuştular. Alınan ortak karara göre İran’a gönderdikleri emirle binlerce küp dolusu zehirli çıyan, akrep ve yılan geldi. Bu küpler mancınıklarla kale surları içine atılınca Nisbis halkı bu kadar çok miktardaki zehirli hayvanla mücadele edemeden teslim olmak zorunda kaldılar. Nisbis savaşı dünyadaki ilk yapılan biyolojik savaş olarak tarihe geçti.

Savaşı kaybeden Roma İmparatoru Anastosius, 30 kilometre geri çekilerek eski bir yerleşim yeri olan Dara’da yeniden bir kent inşa etmeye başladı. Dara bir zamanlar Büyük İskender’e yenilerek kaybeden Pers Kralı Darius adına kurulmuş eski bir kentti. Yeniden kurulurken bir ordu kent olarak tasarlanan şehir, kaybedilen Nisbis’in hemen yakınında Sasaniler için yeni bir sınır kenti olarak tasarlanmıştı. Kenti kuran İmparatorun adı verilerek buraya Anastosiopolis denildi. Yeni kurulan kent 4 km uzunluğundaki surlar ve üzerindeki 28 adet kuleden oluşuyordu. İmparator bir süre sonra ölünce Anastosiopolis kenti yeni imparator Justiniaus’un yönetimine kaldı.

VI. Yüzyılda Sasanilerin başında bulunan Kavad Anastasiapolis’i ele geçirmek için çalışmalara başladı. Romalılarla yaptığı meydan savaşlarını kaybedince 18000 kişilik süvari, 23000 kişilik piyade ve 120000 kişilik köylüden oluşan bir ordu ile kenti kuşatmaya karar verdi. Kuşatma sırasında yine her zamanki gibi kente giden suların zehirlenmesi ile başladı. Ancak kent sakinleri buna hazırlıklıydılar. Bugün Aytepe olarak bilinen 7 km uzaklıktaki bir su kaynağından 20 cm genişliğinde 1,5 mt derinliğindeki kanallarla kente gelen suları damıtarak bekletip zor günlerde su ihtiyaçlarını uzun süre karşılayabiliyorlardı. Bu yüzden zehirlenmiş sudan etkilenmediler. Kavad’ın askerleri bir süre surların dibini kazarak yıkmayı deneseler de bunda da başarılı olamadılar. Sonunda Kavad da atası Şapur gibi danışmanları ile çözüm yolu bulmaya çalıştı. Yapılan toplantılardan sonra alınan kararlara istinaden büyük mancınıklarla binlerce zeytinyağı fıçısı kentin surları duvarlarında patlatıldı. Zeytin yağla yıkanmış surların üzerine bu kez ateş atılarak yağlar yakıldı. Surlar yanan zeytinyağlarla alev altında iken yeniden atılan zeytinyağı fıçıları kalker kayalardan yapılmış surların ateş altında kirece dönüşmesini sağladı. Henüz surlar soğumadan bu kez sirke fıçıları surların üzerine atılınca kirece dönüşmüş duvarlar sirkenin etkisi ile yerle bir oldu. Surların yıkılması ile savunmasız kalan Anastasiopolis Kavad’ın askerleri tarafından ele geçirildi. Hızını alamayan Kavad Urfa’ya kadar olan Roma topraklarını da ele geçirmişti. Böylece Mezopotamya’nın kuzeyi tamamen Sasanilerin eline geçmişti. Dara savaşı da dünyada yapılan ilk kimya savaşıydı.

NOT: Günümüzde Nisbis ve Dara antik kentlerinden çok fazla kalıntı yok. Dara'da eski antik kentin henüz %10 kadarı gün yüzüne çıkmış durumda o da Necropol kısmı.
« ÖNCEKİ YAYIN
SONRAKİ YAYIN »