HABERLER
Dini Haber

DİONYSOS VE ANTİK YUNAN DİNİ

Hazırlayan: A.Kara

DİONYSOS VE ANTİK YUNAN DİNİ

Paganizm inanışı ve ayinleri binlerce yıl boyunca var olmuş, birçok uygarlıklarda değişik şekillerde ortaya çıkmıştır. Hem yaşanan etkileşimlerden hem de insanların doğayı, doğuşu, ölümü, gökyüzü, gezegen ve yıldızları anlama çabalarının sonucu olarak farklı coğrafyalarda benzer inanış ve anlayışlar var olmuştur. Bunun örneklerinden biri İsa figürünün oluşumunda pay sahibi olan Dionysos kültüdür.

Dionysus, şarap ve ekmek tanrısıdır. Antik Yunanlı'nın gözünde her türlü bitkiye yaşam veren, onları büyüten görünmez güçlerin toplamıdır. Bu yüzden üzüm ve şarabın önemli olduğu antik dönem insanının gözünde onun sembollerin biri asma oluvermiştir. Ek olarak boğa, yılan, kaplan, leopar da sembolleri arasındadır. Kabul görmüş sembollerinden biri de incirdir. Genellikle leopara binerken, leopar derisi giyerken veya panterlerin çektiği bir arabada iken resmedilmiştir. Onu tanımlayan en önemli sembollerinden biri elinde tuttuğu thyrsos yani ucunda çam kozalağı takılı olan ve asma dalları ile bezenmiş değnektir. Değneğin ucundaki çam kozalağı onun bir Anadolu tanrıçası olan Kibele ile ilişkili olduğunu düşündürür.

"Şarap veren" sıfatına ek olarak "efendi", "tanrı", "ağaçların olan" gibi sıfatları vardı. Başka ve en önemli sıfatı "kurtarıcı"ydı; tıpkı İsa gibi.

Paganizm toplumlar arasında uygulanış olarak farklılık gösterebildiğinden kimileri çılgınca uygulanan kanlı hayvan kurbanları ile kimileri ise meditasyon benzeri yöntemleri ile öne çıkıyordu. Bugünün aksine geçmişte uzun zaman boyunca bu tapınma biçimleri hor görülmemiş hatta devlet tarafından bile onaylanmıştı. Bu yüzden tapınma ve ibadetler -ufak istisnalar hariç- gizli saklı yapılmıyor ve kişiler ayıplanmıyordu. İlerleyen süreçte farklı dini görüşe sahip baskıcı liderlerin başa geçmesi ile zulüm yaşamaktan korkan pagan halklar ibadet ve ayinlerini daha küçük ölçekte tutup gizli yapmaya çalışıyorlardı. Konum ve dil değişse de inanışın merkezinde ölüp yeniden dirilen bir tanrı ya da insan miti bulunuyordu; tıpkı Dionysos gibi.

İnanışa göre Dionysus, Roma adıyla Bacchus tıpkı diğer bitki örtüsü tanrıları gibi şiddetli bir ölüme maruz kalmış, tekrar dirilmiştir. Şarap ve bereketle ilişki olan tanrının ayinlerinde onun çektiği acılar, ölümü ve yeniden dirilişi canlandırılırdı. Ayinleri özünde, asma yetiştiriciliği ve onun yaşam döngüsü ile ilgilidir. Tıpkı doğa gibi onun bir parçası olan bağ bahçeleri de yaşayan tanrı olarak somutlaştırıldığından şarabın fermantasyonu parçalanarak yeraltına inen tanrının özü ile ilişkilendirilmiştir.

Kültü yani insanların ona tapınması çok eskilere dayanır, öyle ki Miken'lere kadar uzanır. Atina'daki Dionisya (Dionysia) ve Lenaia festivallerinde fallisizm yani cinselliğini, cinsel organını kutsallaştıran törenler düzenlenirdi.

Eleusis, diğer adıyla Elefsis, Yunanistan'da Atina'nın batısında yer alan bir bölgeydi. Burada ana tanrıça ve tanrı-insan Dionysus şerefine kutlamalar yapılıyordu. Burada yer alan Elefsis Tapınağında yaklaşık 1.100 yıl boyunca kutlamalar yapılmıştı. Fakat buradaki tapınakları M.S. 396'da bir grup Hristiyan keşişin yardım ettiği Vizigot kralı Alaric tarafından yok edilmişti. [1]

Her tanrının, tapınıcılarının, antik dinlerin bir yükseliş ve düşüş dönemleri vardır. İşte Elefsis'deki Dionysos kutlamalarının zirvede olduğu zamanlar, ruhani gelişim yaşamak ya da gizli öğretileri öğrenerek öğretici olmak hevesiyle kadın-erkek, zengin-fakir, köle-imparator fark etmeksizin herkes tapınağa akın ediyordu. [2] Sulla, Mark Anthony, Cicero, Augustus, Claudius, Domitian, Hadrian ve Marcus Aurelius gibi birçok Romalı asil ve İmparator kutlamalarda yer almıştı. Kutlamaların ünü öyle yayılmıştı ki Hindistan'da yaşayan bir Brahmin rahibi olan Zarmaros bile Elefsis'e gitmiş, tapınak açıldığında yanan büyük alev harlandığında alevlerin içine doğru yürüyerek izleyenleri büyülemişti. [3]

Hacca gitmek ya da oruç tutmak İbrahimi dinlere özgü değildir, bu dinler ortada yokken çoktanrılı birçok topluluk hac yapmış, oruç tutmuş ve her biri bunlara farklı anlamlar yüklemiştir. 

Örneğin yaklaşık 30.000 kadar Yunan vatandaşı Dionysos adına kutlamalar yapmak için kıyıda yer alan Elefsis'e gitmek amacıyla 30 kilometrelik bir yolu yalınayak yürüyerek hacca giderdi. [4] Hac görevini tamamlayarak bölgeye ulaşan Yunan hacılar Dionysos için kurbanlar sunuyor, arınma ritüelleri yapıyor ve oruç tutuyorlardı.

Yunan pagan dininin gizli sırlarına erişmek isteyenler bu bölgeye kadar uzanan Kutsal Yol boyunca ilerlerken zil ve tef sesleri eşliğinde dans ediyor, kendilerine kötü davranan maskeli adamlar tarafından taciz ediliyor, hatta bazen sopalarla darbe alıyorlardı. [5] Yani tanrının yaşadığı acı, çilecilik yolu ile deneyimlenmeye çalışılıyordu. Kutsal Yol üzerinde gerçekleşen bu hac yürüyüşünün başında Dionysos'un heykelini taşıyan görevliler bulunurdu. Dolayısı ile yolculuk tanrının rehberliği ile gerçekleşirdi.

Temizlikte kullanılan su tarih boyunca, sıklıkla arındırıcı olarak görülmüştür. Vaftiz inancının temelini de bu inanış oluşturmaktadır. İşte Ana Tanrıça ve Dionysos'a hac yolculuğunu tamamlayan insanlar da çıplak olarak denizde yıkanır, arınma törenleri yapar, daha sonra gizli sırları öğrenme hevesiyle kalabalıklar halinde 3.000 kişilik kapasiteye sahip, Elefsis Gizemlerinin merkez ve kutsal alanlarından biri olan Telesterion'un büyük kapılarına gelirlerdi. Her hacı içeriye girme hakkına sahip değildi. İçeriye girecek kişiler ya seçilmiş ya da daha önce buraya gelip öğretilere aşina olmuş insanlar olmalıydı.

Peki içeri girmek neden bu kadar önemliydi? Önemli devlet isimlerini bile heyecanlandıran bu törende neler yapılıyordu?

İçeri giren herkes gördüklerini ve öğrendiklerini sır olarak tutmaları için kutsal bir yemin ediyordu. Girdikleri bu yerde etkileyici, tiyatral bir törene eşlik ediyorlardı. Törenin başrahibi Hierophant yani kutsal gizemlerin koruyucu ve yorumlayıcısı, insanları kutsal sayılan şeylerin huzuruna çıkaran kişi Dionysos'un hikayesini dramatik bir şekilde canlandırırken Dionysos gibi giyiniyordu. [6]

Yeni Ahit ve Kilise Tarihi profesörü Samuel Angus şöyle demişti:

"Bir Gizem Dini, ayrıcalıklı izleyicilerin hayret dolu gözleri önünde, mücadelelerin ve ıztırapların hikayesi ile, koruyucu bir Tanrının zaferini, yaşamın eninde sonunda ölüme galip geldiği ve acıdan neşenin doğduğu doğanın meşakkatini tasvir eden ilahi bir dramaydı. Gizemlerin ritüellerinin bir bütün olarak amacı, özellikle, duygusal hayatı hızlandırmaktı. Bu tutku-oyununda duyguları kışkırtacı hiçbir araç göz ardı edilmiyordu, ya ölçülü eğilimleri uyandırmak yolu ile ya da dış uyaranlar sağlamak yolu
ile. Gergin zihinsel bekleyişlerin etkisi, oruç tutmak, derin sessizlikler, görkemli alaylar ve karmaşık törenler, yüksek sesli ve vahşi ya da yumuşak ve büyüleyici müzik, çılgınca danslar, spiritus likörlerin içilişi, vücudu suya daldırmak,, yoğun karanlığı izleyen göz kamaştırıcı ışık, harika tören cüppelerinin görünüşü, kutsal amblemlerin verilişi, Hierophant'ın kendi telkinleri ve sözleri ile artırılıyordu-bunlar ve duygusal coşkunun birçok sırları rağbetteydi." [7] 

Birçok araştırmacı ve bilim insanı Dionysos mitinin dramatize edilmesinin tiyatronun kökenini oluşturduğunu söyler. [8] Dionysos törenini tiyatrodan farklı kılan yönü izleyicilerin pasif olmamasıydı. Tiyatroya katılan bir kişi sadece sahnelenen oyunu izlerken Dionysos törenine katılmaya hak kazanan insanlar insan-tanrının ölümünü ve yeniden doğuşunu temsil etmek için onun yaşadığı çileye ortaklık etmek, tutkusunu paylaşmak zorundaydılar.

Bu konuda otorite olmuş olan çağdaş yazarlardan Otto W. F. şöyle demiştir:

"Dioynsus, en kutsanmış esriyişin ve en coşkulu aşkın Tanrısı idi. Ama o, aynı zamanda, eziyet edilen Tanrı idi, acı çeken ve ölen Tanrı idi ve onun sevdiği herkes, ona hizmet eden herkes, onun trajik yazgısını paylaşmak zorundaydı." [9]

Dionysos'un acısına ortak olan insanlar bunu tiyatral bir gösteri amacı ile yapmıyorlardı. Caferilerin kendilerini kamçılaması, Atargatis yani Kibele'nin rahibelerinin kendilerini keserek kanatması gibi onlar da kendilerine zarar veriyor ve ruhsal bir arınış, katarsis yaşıyorlardı. Kendini kaptıran bu insanlardan kimileri huşu ile dolarken, kimileri kendilerini kutsal semboller ile bağdaştırır, kimileri ise tanrılar ile birlikteymiş gibi hissederlerdi. [10]

MÖ 200 dolaylarında Dionysos tapınımı Roma'ya yayıldığında tanrının adı Bacchus olmuştu. Kadınlar 16 ve 17 Mart tarihlerinde Roma'nın üzerine kurulduğu ünlü yedi tepeden biri olan Aventine Tepesi'ndeki koruya giderek Dionysos yani Bacchus için kutlama ve ayinler yapıyorlardı. Bu kutlamanın adı Bacchanalia idi. Sonraları erkeklerin de katılmasına izin verilmiş ve kutlamalar ayda beş kez yapılmaya başlanmıştı.

« ÖNCEKİ YAYIN
SONRAKİ YAYIN »