HABERLER
Dini Haber
İskandinav mitolojisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İskandinav mitolojisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

TOLKİEN, ORTA DÜNYA VE MİTOLOJİ - 1

Yazan: A.Kara
TOLKİEN'E VE ONUN ORTA DÜNYASINA ESİN VEREN MİTOSLAR |1

Tolkien'in esin kaynaklarını ve bağlantılı mitosları anlatacağım bu makalede önem arz eden bir nokta varsa o da Tolkien'in okumayı seven, efsanelere, epik şiirlere, halk masallarına hatta tarihe ilgi duyan biri olduğudur.

Yüzüklerin Efendisi'nin yazarı J.R.R. Tolkien'in belki de en çok ilham aldığı bölgelerden biri İzlanda'dır. Bu bölgenin sahip olduğu eşsiz manzaralar, halk masalları ve İskandinav mitolojisi Orta Dünya evreninin şekillenmesinde büyük role sahiptir. Peki Tolkien bu bağlantıyı nasıl kurmuş, neden onca kültür ve yer varken İskandinav, Cermen mitolojisinden ve İzlanda'dan etkilenmişti?

1930'ların başında İngiltere, Oxford'da yaşayan Tolkien'in ailesiyle birlikte yaşayan bir dadısı vardı. Bu dadı Batı Fiyortlardan, İzlandalı bir kadındı. Yani nasıl ki farklı kültürden dadıyla yaşayanlar o kültürün diline, masallarına yönelik bilgiler edinebiliyor ise aynı durum Tolkien için de geçerliydi. İzlandalı dadısı sayesinde İzlanda halk masallarını ve İskandinav mitolojisini öğreniyordu. Ayrıca Birmingham'daki eğitimleri sırasında boş zamanlarını Eski İskandinav dilini okuyarak, onların efsanelerini tercüme ederek geçiriyordu. İşte Tolkien bu süreçte Hobbit (The Hobbit) adlı kitabını yazmaya başlamıştı. Dolayısı ile basit gibi görünse de ona ilham sağlayan en büyük kaynaklardan biri dadısıydı.

Yüzüklerin Efendisinde öne çıkan ögelerde bu kültürün efsanelerinin izlerini görmek mümkündür. Örneğin Völsunga Destanı, tüm güçleri barındıran bir yüzükten, yeniden dövülerek birleştirilen güçlü, görkemli bir kılıçtan bahseder. Bunlar Tolkien'in romanlarında, Yüzüklerin Efendisi'nde "hepsine hükmedecek tek bir yüzük" ve "Anduril, Narsil" adlı kılıçlar olarak karşımıza çıkar.

İskandinav mitoslarının anlatıldığı Manzum ve Nesir Edda'larda yüzük ve kılıç motifleri oldukça yaygındır. Hatta en büyülü ve güçlü olan yüzükleri cüceler dövmüştür. Bu yüzükler, Odin'in yüzüğü ve Niflungların (Almanca: Nibelung) yüzükleridir.
Niflung, diğer adıyla Nibelung Kraliyet Ailesini belirtmek için kullanılan bir terimdir. Bu terim İskandinav efsanelerinde cüce ve devlerin yaşadığı efsanevi topraklarda (Nibelungenlied) da karşımıza çıkar. Daha sonra bu Nibelung teriminin bir cüceyi veya cüce ırkını ifade eder hale geldiği görülür.

Bu yüzükler genellikle İskandinav şiirlerinde güç kullanılan bir metafordu. Bu yüzüklere sahip olmak,  güce sahip olmak demek iken bu yüzüklerden birini diğerleriyle paylaşmak, bir malı biriyle paylaşmak anlamı taşıyordu.

Kılıç konusuna gelirsek; İskandinav mitolojisindeki tüm ünlü kılıçların, Orta Dünya'nın birçok ana karakterine ait kılıçlara çok benzeyen, tarihlerini anlatan isimleri vardır.

William Morris'in, Volsung Sigurd'un 389. sayfasındaki metinler cücelerin yarattığı yüzüklerden ve ölü krallar tarafından taşınan kılıçlardan bahseder. Tolkien bunu öğrenci iken okumuştu.


Wagner'in "Der Ring des Nibelungen" yani "Nibelung Yüzüğü" adlı opera dizisi, büyülü ama lanetli bir altın yüzükten ve yeniden dövülmüş kırık bir kılıçtan bahseder. Völsunga adlı destanda bu öğeler sırasıyla Andvaranaut ve Gram'dır. Bunlar da tek yüzük ve tek kılıç olan Narsil'e (Andúril olarak yeniden dövülmüştür) karşılık gelirler.

Hikayelerin geçtiği fantezi dünyası olan Orta Dünya coğrafyası, İskandinav mitolojisindeki coğrafi anlatılara büyük ölçüde benzemektedir. İskandinav mitolojisinde 'Midgard', insanların, cücelerin, elflerin ve devlerin yaşadığı evreni oluşturan üç dünyadan biridir. Benzer şekilde, Tolkien’in evreninde Valinor adlı yer vardır. Tolkien'in Valinor adlı diyarına oldukça benzer şekilde, İskandinav mitolojisindeki Asgard, Midgard'ın üzerinde bulunur. Burası barış ve mutlu yaşamın yeri, Tanrıların ve en yüksek dünyanın evidir.

Tolkien, Eski İngiliz edebiyatı konusunda, özellikle de Beowulf destanı konusunda uzmandı ve Yüzüklerin Efendisi'nde bundan pek çok kez yararlanmıştı.


Beowulf Destanı'nda (epik şiir) Ogreler, Elfler ve İblis Cesetlerinden "eotenas [ond] ylfe [ond] orcneas," olarak bahsedilir. Bu destan da Tolkien'e Orklar, Elfler ve diğer ırkları yaratması konusunda ilham vermiştir. Elflerin tam olarak neye benzediğine dair fazla bilgiye sahip olmadığından bulabildiği Eski İngilizce dilindeki tüm kaynakları birleştirmek zorunda kalmıştır.

Yine Beowulf'ta "marifetli bir demirci ustası tarafından dikilmiş ağ (zincir zırh)" [searonet seowed, smiþes orþancum] ifadesi geçer. Tolkien buradaki "searo" sözcüğünü Mersiya* dilindeki formuyla *saru olarak kullanmış, bununla Orthanc hükümdarının, Saruman'ın adını yaratmıştır. Saruman, kurnaz, bilge ve teknolojik fikirleri olan büyücüdür.

Peki Entleri yani devasa ağaç adamları nereden esinlenmişti?

Entleri, başka bir Eski İngiliz şiiri, II. Maksimlerdeki (Maxims II) "devlerin becerikli eseri" (orþanc enta geweorc) ifadesinden türetmiştir. Buradaki Orþanc [Orthanc] ifadesine dikkat etmek gerekir çünkü bu ifade Orta Dünya evrenine Entlerin Saruman'ı hapsettiği Orthanc kulesi ve Entlerin Orthanc adlı ağaçlık alanı olarak girmiştir.

Tolkien, Rohan Süvarilerinin pek çok yönü için Beowulf ve diğer Eski İngiliz kaynaklarından yararlanmıştır. Örneğin Rohan topraklarının adı Mersiya lehçesindeki "Marc" dan türetilen Mark'tır.

Tolkien'in yazıp göndermemiş olduğu bir mektupta yazdıkları, Rohan'ın hem kurgusal hem de gerçek etimolojik kökenine ışık tutar:

... Rohan, Britanya'da, eski gururlu ve güçlü bir aile tarafından taşınan, ünlü bir isimdir. Bunun farkındaydım ve kelimenin bu şeklini beğendim. Ama aynı zamanda (uzun zaman önce) Elfçe "at" kelimesini icat etmiştim ve Rohan'ın atlılar tarafından işgalinden sonra Mark'ın (önceden Calenarðon '(büyük) yeşil bölge' olarak adlandırılıyordu) geç bir Sindarin adı olarak dilsel duruma nasıl uyum sağlayabileceğini görmüştüm. Britanya'nın tarihindeki hiçbir şey Éorlingas'a ışık tutmaz.

Peki ya Gandalf, onun esin kaynağı kimdir, nedir?

Gandalf, uzun-ak sakallı, yaşlı, geniş siperli şapka takan ve asa taşıyan gezgin İskandinav tanrısı Odin'in yeniden yapılandırılmış halidir. Bunu Tolkien kendisi söylüyor. 1946 tarihli bir mektupta, Gandalf'ı "Odin'e benzeyen bir gezgin" olarak düşündüğünü yazmıştır.

Balrog ve Moria'daki Khazad-dûm Köprüsü'nün çöküşü, İskandinav mitolojisinde, güneydeki ateş devlerinin başı, Surtr adlı dev ile ve Asgard köprüsü Bifröst'ün** yıkımı ile benzerlikler taşır. Orta Dünya'nın yaratıcı tanrıları Valar'lar, Aesir'e, Asgard tanrılarına benzer.
Orta Dünya'da tanrıların fiziksel olarak en güçlüleri Tulkas ve Orome ikilisidir. Tulkas ve Melkor'un yaratıklarıyla savaşan Orome, İskandinav mitolojisindeki Thor'a oldukça benzerken Valar'ın başı olan Manwe, Baba Odin ile benzerlikler taşır.

Işığın Elfleri, Kalakendi (Calaquendi) ve Karanlığın Elfleri, Morikendi (Moriquendi) tarzındaki ayrım, İskandinav mitolojisindeki ışık elfleri ve kara elflerin bölünmesini yansıtır. İskandinav mitolojisinde ışık elflerinin tanrılarla ilişkilendirilmesine benzer şekilde Kalakendi'ler de Valar'lar ile bağlantılıdır.

Tolkien'in etkilendiği mitoslardan diğeri ise Finlerin "Kalevala Destanı"dır. Buna ve ek olarak Yunan, Kelt, Slav mitoslarından temel aldığı ögeleri de makalenin 2. bölümünde ele alacağım.

DİPNOTLAR
* Merciya, 7 Anglosakson krallığından (heptarşi) biriydi. Günümüzde Midlands olarak bilinen bölgenin Trent nehir vadisinde bulunan Tamworth krallığının başşehriydi.
** Bifröst, Cermen mitolojisinde gökkuşağı şeklindeki köprüdür. Bu köprü tanrıların dünyalar arasında seyahat etmesini sağlar.

İSKANDİNAV MİTOSLARINDA EŞCİNSELLİK

Yazan: A.Kara

İSKANDİNAV MİTOSLARINDA EŞCİNSELLİK

"MİTOLOJİLERDE EŞCİNSELLİK" başlıklı videoyu izleyerek çeşitli toplumlarda eşcinselliği dair inanışları, tavrı öğrenebilirsiniz.

İskandinav destan ve efsanelerinde eşcinselliğe dair çeşitli motifler bulunur. Bu konuda yine hiç bilmediğiniz yönü ile önümüze tanrı Loki çıkar.

Çoğu İskandinav tanrısı gibi Loki de dilediğinde cinsiyet değiştirme özelliğine sahipti. Bunu kullanarak hile yapmak için sık sık kadın kılığına girerdi ama bu şekil değiştirmeler sadece şeklen kadın gibi görünmekle kalmıyordu. Aynı zamanda cinsiyetini de değiştiriyordu.

Örneğin bir efsanede Loki kendini kısrağa dönüştürerek Svaðilfari adlı aygır ile birlikte olduktan sonra sekiz bacaklı tay Sleipnir'i doğurur. Evet, erkek olan Loki, dişi hayvan şekline bürünmekle kalmaz aynı zamanda hamile kalıp doğurur.
[Margaret Clunies Ross (1998). Old Norse myths in medieval northern society, 36: 131-140]

Njal Destanında Flosi adlı adama Skarphedinn adlı diğer adamın sarf ettiği sözler önemlidir. Skarphedinn, Flosi'ye "Eğer adamların da dediği gibi seni [goblin] her dokuz gecede bir kadına çevirmiyorsa sen gerçekten de Domuz tepesi goblininin [erkek] sevgilisisin." der.

Yani Skarphedinn, Flosi'yi bir goblinle ilişkiye girmekle suçlayarak onun erkek olmadığını iddia eder. Bununla kalmayan Skarphedinn söylemlerinin devamında kanunda yasak olduğunu söyleyerek onun erkekliğine hakaret eder.

İskandinav şiirlerinde erkek kıyafeti giyen kadın temsilleri daha yaygındır ve kadın kıyafeti giyen erkek temsili görmek zordur. Örneğin bir şiirde (Þrymskviða) erkekliğin temsili olan Thor'un çekicini geri alabilmesi için kadın gibi giyindiğinden bahsedilir. Enteresan olan şiirde Thor'un süslü mücevherler takması gerektiğinin yer almasından çok kadın göğüslerine sahip olduğunun işaret edilmesidir. Thor'a kadınsı bir imaj çizilmiştir. Yani muhtemelen Thor da Loki gibi kılık değiştirmiştir.

Burada Thor isteyerek kadınsı giyinen ve erkeklerle ilişki yaşayan diğer erkekleri eleştirir. Şöyle yazar:

"Ardından güçlü Thor yanıtını verdi: "Eğer kadın kıyafetlerini üzerimde tutup çıkarmazsam tanrılar bana argan* desinler"

"Látum und hánum hrynja lukla ok kvenváðir um kné falla, en á brjósti breiða steina ok hagliga um höfuð typpum. Þá kvað þat Þór, þrúðugr áss: "Mik munu æsir argan* kalla, ef ek bindask læt brúðarlíni!

* Burada kullanılan kelime arg, argan'dır. Kendi isteği ile pasif olarak başka erkeklerle birlikte olan erkek anlamına gelir.

Lokasenna adlı şiirde baba tanrı Odin, Loki'yi sekiz kış boyunca yer altı dünyasında bulunmakla suçlar. Kendini gizlediği için korkak olduğunu söylenir ve korkaklığından dolayı kadına benzetilir ve kadınsı olmakla suçlanır.

Aynı şiirde tanrı Njördr devlerle cinsel ilişkiye girmek ve idrar içmekle suçlanır. Loki şöyle der:

"Kapa çeneni Njördr, buradan doğuya tanrılara bir rehine olarak gönderildin. Hymir'in hizmetçileri seni sidikleyip ağzına işediler."

"Loki kvað: Þegi þú, Njörðr, þú vart austr heðan gíls of sendr at goðum;
Hymis meyjar höfðu þik at hlandtrogi ok þér i munn migu."

YULE KIŞ GÜNDÖNÜMÜ ŞENLİKLERİ, CERMEN İNANIŞLARI ve NOEL

Hazırlayan: A.Kara

YULE KIŞ GÜNDÖNÜMÜ ŞENLİKLERİ

Yule kış gündönümünün kutlandığı bir Cermen bayramıdır. Kavimler Göçü ile Cermenler Avrupa'ya göç ederek yayılmışlardır. İskandinav halkları olan Danlar, Norveçliler, İzlandalı ve İsveçliler ayrıca Hollandalılar, Flamanlar, Almanlar, İngilizler, Avusturyalılar ve İsviçrelilerin bir kısmı (Almanca konuşanlar) Cermen halklarıdır.

Pagan kış festivali yılın en karanlık zamanında ya da yeni yılın başlangıcı sayılan bir dönemde kutlanırdı. Yaklaşık olarak 21 Aralığa denk gelen kış gündönümü, güneş ışınlarının oğlak dönencesine dik geldiği, Güney yarımkürede en uzun gündüz iken Kuzey yarımkürede en uzun gecenin yaşandığı ve akabinde gündüzlerin uzamaya başlayacağı gündür.
Cermen pagan halkları baharı müjdeleyen ve karanlık kışın bitişini bildiren uzun geceyi önemli gördüklerinden bunu Yul ya da Jul adını verdikleri bir kış festivaline dönüştürmüşlerdir. Gündüzlerin uzayacak olması ve kışın gidişi yeni bir dönemin başlangıcını, gelmekte olan bolluk ve bereketi, tabiatın canlanmasını simgeliyordu. İnsanlar yeni dönemin şans, barış getirmesini [Flateyar destanı, i. 318, 8] ve iyi bir hasat edebilmeyi diliyorlardı. [Heimskringla, p.3]

6. yüzyılın en önemli tarihçilerinden Bizanslı Prokopius İskandinavların "Thule (Yule)" adlı ziyafetini, yokluğunun ardından güneşin geri dönüşünü nasıl coşkuyla kutladıklarını anlatır.

Kimi araştırmacılar Yule festivalinin kökenlerinin Vahşi Av inancına, tanrı Odin'e ve pagan Anglo-Sakson'ların Mödranit inancına (Mōdraniht'e) dayandığını söyler.

Vahşi Av inancı başta İskandinav, Çerkes, Hint, Japon, Kızılderili ve Kelt mitolojileri olmak üzere Kuzey yarımküre'deki pek çok kültürde görülen bir inanıştır. Bu inanışa göre Vahşi Av başladığında koruyucu ruhlar ortaya çıkar ve hayalet atlılar, İskandinavlara göre Asgard'lılar gökyüzünde koşturmaya başlar. Bu ava her kültürde farklı bir tanrıçanın, dişi ruhun eşlik ettiği görülür. Örneğin İskandinavlarda bu Freya, Morrigan veya Odin'in karısı Frigg'dir.  Bu dişi ruhlara da onların eşleri olan erkek karakterler eşlik eder.

"Annelerin gecesi" yada "Anne'nin gecesi" denen Mödranit ise Anglosakson paganların yeni yıl şenlikleri arifesinde yaptıkları uygulamaları içerir. Bu durum ilk Anglosakson tarihçisi Bede tarafından da kaleme alınmıştır [14] ve Annelerin gecesi adlı bu ayinde insan kurban edildiğinden bahsedilir.

Bede'nin kitabında şöyle yazar:
...Rab'bin doğumunu kutladığımız 25 Aralık'ta başladı. Bizim kutsal kabul ettiğimiz o geceye, bütün gece yaptıkları törenler nedeniyle Mödranit, yani "Annenin Gecesi" derlerdi. [1][2]

Yani tüm bunlara bakıldığında her halükarda kutlanan şeyin bolluk ve bereketin geleceği inancı olduğu, kutsal annenin veya kutsal karı-kocanın birleşerek verimi getirip kışı ve uzun geceleri sonlandıracağı inancı olduğu açıktır.

Paganların Yule diye kutladıkları bu gün ve güne dair uygulamaların bir çoğu Hristiyan dünyası tarafından yeniden formüle edilerek Noel'e dönüştürülmüştür. Yani Noel aslında pagan kökenli bir gündür [3] Örneğin Yule şenliklerinde Yule kütüğü, Yule keçisi, Yule domuzu, Yule şarkıları gibi pagan gelenekleri vardır.

Yule kütüğü, gündönümü şenliklerinde, şenlik ateşi için yakılan kütüğe verilen isimdir. 12. gece olan 6 Ocağa kadar her akşam ağaçtan bir parça yakılır. Bu yakılan kütüklerden kalanlar daha sonra şans getirmesi ve ev halkını ateşten koruması için yatak altılarına yerleştirilir. Yule kütüğüne dair birçok inanış vardır. Yanan ağaçtan çıkan kıvılcımları sayarak yeni yılda sahip olacakları servetleri görmeye çalışmak bunlardan biridir. [4]

Kış gündönümü geleneklerinde yer alan Yule kütüğü yakmanın "ilahi ışığı" sembolize eden simgelerden biri olduğunu belirtenler de vardır. Buna benzer şekilde Yule kandilleri vardır ve Hristiyanlığa Noel mumları olarak geçmiştir. [4]

Cermenlerin kütük yakmalarının ve dev mumları her bir yana yerleştirip etrafı aydınlatmalarının temel nedenlerinden biri de etrafı aydınlatarak geceyi gündüze çevirmekti. Kütük yakmak muhtemelen gelmekte olan Güneş'i, onun ısısını ve uzayacak gündüzleri simgeliyordu. [5]

Yule keçisi de kış gündönümü kutlamalarındaki geleneklerden biridir. Genel olarak samandan yapılmış keçi figürleri ağaçlara, kayalara ve evlere asılırdı. [6] Eski Noel kartlarında Noel babanın tıpkı Yule geleneğinde olduğu gibi bir keçiye bindiği, veya keçiyi beslediği çizimler görülürdü. Daha sonra zamanla keçinin yerini geyikler aldı. Bunun da muhtemel nedeni keçinin Hristiyanlıkta günah ve kötülüğün simgesi olarak görülüyor olmasıydı.

Keçi, güneşin bereketinin ve hasat tanrısının onurlandırıldığı eski proto-Slav inançları ile de ilişkilidir. Onlarda Yule şenliğinin adı Koliada'dır. Bu festivalde Dazbog olarak da bilinen Devac adlı tanrı beyaz keçi ile temsil edilirdi. [8] Bu yüzden Koliada festivallerinde her zaman keçi gibi giyinmiş bir kişi bulunur, adak ve hediyeler talep ederdi. [9]

Yule keçisine dair popüler bir teoriye göre bu festivalde keçinin önemli rol oynamasının nedeni gökyüzünde arabası ile dolaşan tanrı Thor'un arabasını çeken Tanngrisnir ve Tanngnjóstr adlı iki keçidir. Hasatta toplanan son tahıl demetinin hasadın ruhu olarak büyülü özelliklere sahip olduğuna inanıldığından Yule kutlamaları ve keçisi için saklanırdı. [7]

İsveç geleneğinde mısır demetine de Yule keçisi denirdi. Eski İsveç'te insanlar Yule keçisini kış gündönümü kutlamalarından bir süre önce ortaya çıkıp kutlama hazırlıklarının doğru yapılıp yapılmadığını kontrol eden, görünmez bir ruh olarak görüyorlardı. [7] Hasırdan veya yontulmuş ağaçtan yapılmış nesneler Yule keçisi olarak adlandırılırdı. Eski İskandinav toplumunda yaygın bir Noel şakası vardı. Bu şakada komşusu fark etmeden onun evine Yule keçisi gizlenirdi. Şakalanan aile de aynı şakayı bir başkasına yaparak ondan kurtulmak zorundaydı.

19. yüzyılda Yule keçisinin tüm İskandinavya'daki rolü değişti. Ailedeki erkeklerden birinin Yule keçisi gibi giyinerek Noel hediyeleri dağıtan kişi olmasına doğru kaydı. [6]

Noel domuzu da özünde Yule domuzundan gelir. Kuzey Avrupa'da kış gündönümünde yenen bir yemektir. [10] Bu gelenek de Cermenlerin pagan ayinlerinden evrimleşmiştir. Yağmur, güneş ışığı, doğurganlık ve büyüme bahşeden, bereket ve barış için başvurulacak [Gylfaginning, bölüm 27.] tanrı olan Freyr için domuz kesiyor, ondan bir sunu olarak "Julgalti" adını verdikleri, ağzında elma olan pişmiş domuz yemeği yapıyorlardı. Domuz büyük ihtimalle toprağın döllenmesi ile bağlantılıydı. [Encyclopaedia Of Religion And Ethics, vol. 3, p. 609.]

Hasat şenliklerinde İskandinavların tanrı Freyr'e sunup kurban ettikleri yaban domuzu zamanla Noel'deki domuz yemeğine dönüşmüştür. [11][12][13] Bu geleneğin Hıristiyanlar tarafından benimsenmesine hız kazandıran olay ise Aziz Stefen Günü'dür.

Zaman içinde Julgalt adlı domuz sunusu kimi Cermen halklarında değişim geçirmiştir. Örneğin Danlar julgalt dedikleri bir hamurişi pişiriyor, kırıntılarını tohumlarla birlikte toprağa gömüyorlardı. Danların inanışına göre ölen çiftçinin hayaleti dedikleri "Julnisse" adlı varlık Yul gecesinde yulaf lapası ile beslenmezse hasadı bozacak ve sığırlara zarar verecektir. Bu yüzden ruhlar için sunu sofrası hazırlamak önemlidir. Bu geleğin yansıması olarak Danimarka'daki bir Noel ilahisinde meleklerin evde nezaketle karşılanması durumunda tarlada ekili durumdaki tohumlar ve gecelek tahıl ürünleri açısından verimli bir yıl geçirileceği söylenir.

Her ne kadar bu uygulamalar temelde verim ile ilgili olsa da söz konusu kış olunca Cermen Yul geleneklerinde farklı, karanlık bir yön belirir. İnanışa göre Yul, yılın en karanlık dönemi ve takvimin sonu olduğundan canlılar özellikle hava iblisleri tarafından tehdit edilirler. Tanrı Odin veya Frigga'nın,  Asgard tanrılarının ve ruhları avlayan Valkürlerin sesleri kuşların geçisinde, fırtınaların sesinde duyulurlar. Tanrı Odin'in kendisi bile "Yule'nin Efendisi" sıfatıyla anılır. Gündönümü kutlamalarının yapıldığı bu gecelerde yeraltı dünyasından çıkan canavarların ve kötü ruhların ortalıkta dolaşarak insanları yaraladığına, korkuttuğuna inanılır.

Kötü ruhların ortalıkta dolaşmasına ilişkin söylemler evin eski sakinlerinin hayaletlerinin eve musallat olacağı gibi bir dizi inancın ortaya çıkmasına neden olmuş; sonraları "mundus patet (Antik Roma'nın Cadılar Bayramı)" ismiyle Roma Katolik Kilisesi'ne bile geçmişti. "Tüm Ruhlar Günü" Kilise tarafından bu ölüler kültü için seçilen gündü. Fakat zamanla Roma Kilisesi tarafından devralınan bu inanış da değişmiş, daha iyimser hal almıştı. Artık kış festivali gecelerinde insanları tehdit eden kötü varlıklar yoktu; dost canlısı konukların iyi şekilde karşılanması yönünde evrilmişti. İnsanlar evi ve ahırları temizlemeli, keseceklerini kesmeli, mayalamayı, fırınlama ve yemek pişirmeyi, yıkama ve giyinmeyi, mumları yakmayı ve akşam yemeği servisi gibi tüm hazırlıklarını kiliseye gidecekleri Noel arifesine kadar tamamlamalıydılar. Bunların tek ve temel bir amacı vardı: Ev terk edildiğinde ölüler ziyarete gelecek, her şeyin yolunda olup olmadığını görmek için evde dolaşıp inceleyecek, hazırlanan sofradan yiyeceklerini alacak ve yemeklerin sadece önemsiz kısmını yiyip içeceklerdi.

Bu doğrultuda Kuzey İsveç'te köylüler gelecek varlık ötesi ziyaretçileri için özel bir sofra hazırlıyorlardı. Yeni yılın verimli olması ölülerin iyi karşılanmasına bağlıydı. Söz konusu inançları ve inanmanın insan zihnini nasıl etkileyebileceğini kanıtlar şekilde Almanya ve İskandinavya'da evde ya da ayinlerinin yapıldığı kilisenin önünde ölü gördüğünü söyleyen insanlar olmuştu. Söz konusu ziyaretçi ölüler kimi Cermen Hristiyan ilahilerinde bazen meleklere dönüştürülmüş ya da zaman zaman özellikleri meleklere atfedilmiştir.

İngiliz Noel gelenekleri bu animistik inançlardan ve Eski Roma'nın Saturnalia geleneklerinden etkilenmiştir, neşeli bir hava hakimdir. Noel arifesinde olağan ibadetler bittikten sonra büyük mumlar yakmak ve ocağın üzerine devasa bir Yul kütüğü atmak gelenekti. Zenginlerin evlerinde eğlenceleri denetlemesi için "Kötü Yönetimin Efendisi" adlı bir memur atanırdı. İskoçya'da "Akılsızlık Başrahibi" unvanı taşıyan benzer bir görevli vardı fakat 1555 yılında Parlamento tarafından kaldırılmıştı. Kötü Yönetimin Efendisinin saltanatı 2 Şubat'a yani İsa'nın Mabede Takdimi Bayramı'na [Luka 2:22-40.] kadar devam ederdi. Yani eğlencelinin hüküm sürdüğü bir ortam vardı. En sevilen eğlenceler arasında sihirbazlık, müzik, dans, su dolup kaptan ağızla fındık eya elma alma, başını birinin dizine yaslayıp sırtına kimin vurduğunu tahmin etme, körebe gibi oyunlar yer alırdı. Bu dönemde kahvaltı ve akşam yemeği için tercih edilen yemekler ağzında bir elma veya portakal olan pişmiş domuz kafası, erikli muhallebi ve kıymalı börekti. Evler ve kapılar yaprak dökmeyen bitkilerle, özellikle ökseotuyla süslenirdi. [Encyclopaedia Of Religion And Ethics, vol. 3, p. 609.]