HABERLER
Dini Haber
A etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
A etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

TÜRKLERDE ÇAM SÜSLEME VE YILBAŞI KUTLAMASI "NARDUGAN"

Yazan: A.Kara
Türklerde yılbaşı kutlaması, Türklerde çam süsleme, Nardugan, Müslüman yılbaşı kutlar mı?, Eski Türkler'de yeni yıl kutlamaları, Çam ağacı süslemek, Noel, mitoloji, sümer mitolojisi, A, Nardoqan,

NARDOĞAN BAYRAMI VE AĞAÇ SÜSLEME GELENEĞİ

Tüm dünyada 25 Aralıkta Noel adı altında İsa'nın kutsal sayılan doğuşu kutlanır, buna "Milat Yortusu" da derler. Zamanla Hristiyanlığa ait olan Noel, 20.yy itibari ile Hristiyanlığa özel olmaktan çıkıp dini içeriğinden arınarak tüm dünyada, Hristiyan olmayan kişilerce bile kutlanmaya başlanmıştır. Fakat Noel kutlamalarının temeli paganizm olduğundan (paganlarda kış festivalleri ve Yule kutlanırdı) bidat olarak görülür. Ne var ki pagan uygulamaları gerçekten de Noel'in temelini oluşturmaktadır.

Hristiyanlık öncesi dönemde putperestlik inancında olan eski Roma'da 25 Aralık tarihi güneş tanrısının doğum günüydü. Büyük Konstantin'in toplumsal barış ve refahı korumak adına Roma'nın yeni geçtiği Hristiyanlık dinine pagan geleneği olan Güneş Gününü'de eklediği ve bunu İsa'nın doğum günü olarak kabul ettirdiği iddia edilir. Zaten dönemin birçok Hristiyan'ı tarafından İsa evrenin nuru, güneşi olarak algılanıyordu. 

Bilindiği üzere Noel kutlamaları öncesi hazırlık yapılır, süsleme, hediye derken, renkli geçen bir etkinliğe dönüşür, hatta bu etkinliğe asıl renk getiren ve bir sembole dönüşen şey Noel ağacıdır.

Yıllardır yapılan araştırmalar Noel ağacının paganlardan gelen bir uygulama/ritüel olduğunu gösteriyor. Ayrıca yine bu araştırmalar göstermektedir ki, Hristiyan toplumlarca İsa'nın doğuşu olarak kutlanan Noel, eski Türklerin bayramı olan Nardoğan'a başta biçimsel özellikleri ile oldukça benzerlik gösterse de ikisi kesinlikle aynı şey değildir.

Kış eski dönem halkları için en ağır dönemlerdendir. Çünkü sert soğuk ve rüzgarlar sürüleri beslemenizi zorlaştırır, meraları kurutur, sık yağan kar ve ciddi soğuklar hayvanların ölmesine neden olur. Diğer yandan halk mecburen sakladığı erzakları yemek zorundaydı ama bunları uzun süre yettirmek zor olduğundan çok az yiyerek yaşamak gerekiyordu. Yani dönem insanları için kış, kıtlık, kaos, kötü güçlerin canlanması yani yılın ölümüdür. Hatta çadırlarda yaşadığınızı düşünürseniz, sert kış şartlarında çadırdan dışarı adım bile atamazsınız, her tarafınız kar ile kaplı olur, kimse çadırından dışarı çıkamaz. İşte bu yüzden Türk ve Moğolların kış için "Ölüm Mevsimi" dediği görülmektedir.
Tüm bu zorluklar sonrası gelen baharın kutlanması, ona dair türlü mitoslar üretilmesi tabi ki kaçınılmaz olacaktır.

Nardoğan veya Nardugan'ın (Azeri Türkçesi: Narduqan) Sümer geleneğinden gelen bir Türk tatil kavramı olduğu düşünülür. Bu kelime günümüzde çoğu Orta Asya dilinde kış gün dönümü için kullanılmaktadır. Aynı zamanda bazı Türk toplumlarında Noel bayramı için eşdeğer bir isim olarak da kullanılır.

"Nar" Güneş demektir. Nardogan'da "Doğan Güneş" anlamına gelir. 

Muazzez İlmiye gibi bazı araştırmacılara göre Nardugan'ın kökeni Sümerlerdir ve Türklerdeki temeli budur. Fakat böyle olmayıp, bu benzerlikler doğa ile iç içe yaşayan farklı toplumlarda da görüldüğü üzere benzer şartlarda yaşayan insanların bilincinin ortak evriminin bir sonucu da olabilir. (İskandinav ve Türklerin ağaç, Kızılderililer ile Türklerin doğaya, elementlere dair birçok inanışının benzer olması gibi)

İslamiyet öncesi Türklerde ve hala bazı günümüz Öz Türklerinde yeni yıl bayramı olan Nardoğan kutlanmaktaydı ve kutlanmaktadır. Bu yeniden doğuş kutlamasının sebebi Türklerin eski inancındaki gece ile gündüzün savaşmasıdır. Ay yılı esasına dayalı takvim kullanan Türkler için en uzun gece olan 21 Aralık çok önemliydi, bu günü takiben ilk dolunayın çıktığı gün (22 Aralık) yeni yılın ilk günü sayılırdı (ay yılı takviminden dolayı).

Çin'in Song hanedanlığından Wang Yen-te seyahatnamesinde Uygur Türklerinin yaz ve kış dönenceleri için festivaller düzenlediğini belirtir.

Kutlamaları şu sözlerle anlatır:
"Onların (Uygur Türklerinin) adetlerine [göre] büyük bir kısmı ata binerler ve ok atarlar. Kadınlar başlarına Yu-mao giyerler. Su-mu-ehe diye de bilinir. K'ai-yüan [devrinin] yedinci senesine (719) ait takvim kullanırlar ve üçüncü ayın dokuzuncu günü Han-shıh festivalini kutlarlar. Diğer iki She ve Tung-chıh* için aynı şeyi yaparlar." [2] Buradaki Tung-chıh, kış dönencesi olan 21 Aralıkta yapılan kutlamadır.

Eski Türk inanışında, birçok antik medeniyettekine benzer şekilde gece ile gündüzün sürekli savaş halinde olduğuna inanılırdı. 21 Aralık son uzun gece olduğundan gündüzün artık geceyi yendiği düşünülürdü çünkü gündüzler uzamaya başlayacak yani güneş galip gelecekti. İşte bu yüzden kutlamanın adı "Doğan Güneş". 21 Aralık gecesi bu yüzden insanlar tanrı Ülgen'e şükranlarını sunardı.

Gece ile gündüzün savaşı sonrası Ülgen gece ile gündüzü yeniden tanzim edip gündüzler uzamaya başlayınca halk Akçam ağaçları süslenerek Yeniden Doğuş bayramı kutlanır, ağaç etrafında geleneksel oyunlar oynanır, kopuz eşliğinde şarkı söylenir, ateş yakılır ve güneşi temsil etmesi adına daireler çizilerek güneşi çağırırlardı.

Türk şaman inancında ağacın önemi büyük. Farklı Türk topluluklarının yaşadığı farklı bölgelerden dolayı değişik ağaç türleri ön plana çıkabiliyor. Örneğin kimisinde kayın ağacı, akçam kimisinde selvi.

Ağaçlar Türk Şamanizm'inde hem alt dünya ile üst dünyayı, hem de tanrı ile insanları birbirine bağlayan nesneler olarak görülmüştür. İnsanların ağaç etrafında toplanıp coşkularını, isteklerini dillendirme nedeni de bu inanıştır.

Kayın ağacının tanrı Ülgen ve tanrıça Umay ile gökten indiğine inanılırdı. Şamanlara göre ağaçlar aynı zamanda gökyüzüne, yani tanrılara ulaşmak için birer araçtı. Bu yüzden Yakut şamanlarında her şamanın bir ağacı olur, ölen şamanın ağacı kesilirdi.

Uzun yaşayan, büyük ebatlı ağaçlar Türklerce kutsal görülmüştür. Bu yüzden çam ağaçları, akçam ağacı da İslamiyet öncesi eski Türkler için her zaman mukaddes bir ağaç sayılmıştır. Eski Türk toplumlarına, örneğin Altay Tatarlarına göre yeryüzünün tam ortasında, göğe kadar yükselen bir akçam ağacı bulunuyordu ve bu ağacın tepesinde Gök Tanrısı Ülgen oturuyordu.

Türkler buna "hayat ağacı" diyor, bu ağacın motiflerini halı, kilim gibi materyallere işleyerek yansıtıyorlardı.

Bu kutsiyet inancından dolayı Türkler kutsal bildikleri çam ağaçlarını evlerine alıp onun şerefine bayramlar düzenliyorlardı.

Akçamı evine getiren Türkler, Tanrıya seslerini duyurabilmek için ağaç dallarına kurdeleler bağlayıp onu süsler, dileklerini yazıp dallarına asar, altına hediyeler bırakırdı.

Özel bir gün olduğundan günümüz bayramları gibi, bu bayramda da insanlar özel kıyafetler giyip bayram temizliği yapar, aileler bir araya gelip yemek ve şeker yerdi.

İnanıyorlardı ki Ülgen için yapılan bunca eğlence, süslemeler ve sunulan hediyeler hiçbir zaman boşa gitmez. Ülgen tüm bunları kabul edip güneşin gökyüzünde daha uzun süre kalmasını ve gecelerin kısalmasını sağlayacaktır.

Akçam ağacı sadece Orta Asya'da yetiştiği için Filistinlilerin bu ağacı bilmediği, eğer bu ağaçtan haberdar olsalardı muhtemelen onların da bu uygulamalardan etkileneceği söylenir. Yani belki de şuan işin aslını bilmeden yılbaşı kutlamalarına karşı çıkan birçok Müslüman aynı kutlamaları yapıyor, güneşi selamlıyor olacaktı. Yani bu uygulamayı Hristiyanlardan almış değiliz. Onlar bunu tanıştıkları İskandinavlardan almışlardır, bunda da en büyük etken Avrupa'ya gelen Hun'lardır. Çünkü böylece Cermenler göç edip dünya üzerindeki farklı yerlere dağılmaya, dolayısı ile bu geleneği de yaymaya başlar. Hristiyanlar İsa'nın doğuşunu kutluyor olabilir fakat Türklerce kutlanan doğum İsa'nın değil "Güneş"in yeniden doğuşudur.

KAYNAKLAR
[1] Uygarlığın Kökeni Sümerler - Muazzez İlmiye Çığ
[2] Çin Elçisi Wang Yen - Te'nin Uygur Seyahatnamesi /Prof. Dr. Özkan İzgi Türk Tarih Kurumu Basımevi-Ankara 1989

CEHENNEMİN SÜMER'DEKİ KÖKENİ

Sümerlerde cehennem,Cehennem inancının kökeni,A,mitoloji, sümer mitolojisi, Sümer,Sümerler,Dumuzi,İnanna,İshtar,İnanna'nın cehenneme inmesi, Semitik mitoloji, Dinlerdeki cehennem inanışı
Semitik dinlerdeki cehennem kavramını bilmeyenimiz yoktur. Bu kavram kendilerinden çok önce yaşayan Sümerlerin Tanrılarından ve onların kendi yazıtlarından esinlenilmiştir. Cehennem (Yer altı dünyası) kavramlarında karşımıza birçok Sümer efsanesinde olduğu gibi yine tanrıça İnanna ve Dumuzi çıkıyor.

Eski Sümer tanrıçası olan İnanna, zaman geçtikçe Akadlar tarafından İştar olarak bilinmeye başlamıştı. Dumuzi de, daha sonra farklı isimler almaya başladı, eski İsrail'de ona Tammuz diyorlardı. İnanna ve Dumuzi hakkında yaygın bir hikaye İnanna'nın yeraltı dünyasına (cehennem) indiği ve orada bir cesede dönüştüğüdür. Tanrılar onun hayatını kurtarmayı başardı, ancak Dumuzi onun yerini alarak onu kurtarabilmek için yer altı dünyasına inmek zorunda kaldı. Bu efsane sonrasında her yıl ölen ve yeniden doğan bir bitki tanrısı olarak görülmeye başlanmıştır. Yunan mitolojisindeki Adonis de dahil olmak üzere ölmekte olan tanrılarla ilgili birçok efsane, İnanna ve Dumuzi'nin hikayesine benzemektedir.

Yazan: A.Kara

SEMİTİK MİTOLOJİ

Semitik mitoloji,Sümerler,Akadlar,Asurlar,Dinlerin mitolojik kökenleri,Mezopotamya,Babiller,Sümerlerden gelen din,Babillerden gelen din,Mezopotamya uygarlığının dine etkileri,A,mitoloji, Semitik mitoloji, modern Irak'ta Mezopotamya'dan Akdeniz'in doğu kıyısına kadar uzanan eski Yakın Doğu'da gelişen birkaç kültür arasında ortaya çıktı. Bu gruplar Semitik diller konuştu, benzer dinler geçirdi ve ilgili tanrılara ibadet etti.Üç büyük din - Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam - Semitik geleneklerden büyüdü.

Semitik insanlar aynı efsanelerin ve efsanelerin çoğunu paylaştı. Onların önemli tanrı ve tanrıçaları arasında yaratılış, doğurganlık, ölüm ve öbür dünyadan sorumlu olanlar vardı. Tanrıların adları kültürden kültüre farklılık gösteriyordu. Semitik mitlerin ortak temaları dünyayı yaratmak, büyük bir sel ve bir meydan okumanın üstesinden gelen bir kahraman. Doğurganlık tanrılarının ölümü ve yeniden doğuşu gibi bazı temalar, bu Yakın Doğu halklarının tarımsal yaşam biçimine dayanıyordu.

Kökeni M.Ö.3000-300 yılları arasında, eski Mezopotamya, ilk şehir devletlerini kuran Sümerlerle başlayarak bir dizi medeniyete ev sahipliği yapıyordu.Sümerler, Dicle'nin Fırat nehirleri arasındaki bölgenin güney kesiminde yaşıyorlardı. Ardından kuzeye yerleşen Akadlar, Babiller ve Asuriler izledi. Daha sonra Sümer ve Akad, Babil olarak bilinir hale geldi. Asurlular Dicle boyunca daha da kuzeye yerleştiler.

Sümerler, Semitik bir dil bilmiyordu. Bununla birlikte, daha sonraları Mezopotamya'da iktidara gelen Akadlar ve diğer Semit halkları, Sümer kültürünü, mitolojilerini ve din alanlarının birçoğunu benimsediler. Bu Sümer efsaneleri, binlerce yıldır bölgedeki düşünce ve öykü anlatımını şekillendirmiş ve etkilemiştir.

Yazan: A.Kara

MORMONİZM'E KISA BİR BAKIŞ

Mormonizm, Mormon Kitabı, din, A, İsa Mesih'in Son Günler Azizleri Kilisesi, İsa Mesih Kilisesi, Mormon nedir?, Mormonizm nedir?, Mormon inanışları, Tanrı aramızda yaşıyor inancı,
İsa Mesih'in Son Gün Azizleri Kilisesi 19. yüzyıl Amerika'sında kuruldu ve dünya çapında 13.5 milyon üyeye sahip bir dindir (LDS 2008 İstatistik Raporu).

Mormonizm 1837 yılından bu yana Birleşik Krallık'ta bulunmaktadır ve 190.000 üyesi vardır (LDS 2008 rakamları).
  • Kiliselerine, Son Gün Azizleri İsa Mesih Kilisesi veya İsa Mesih Kilisesi denir.
  • Mormonlar, kiliselerinin İsa tarafından tasarlandığı ve restore olduğuna ayrıca diğer Hristiyan kiliselerinin de yanlış yöne gittiğine inanıyorlar.
  • Kilise Joseph Smith tarafından kurulmuştur (1805 - 1844).
  • Daha sonra yeni Mormon'larla birlikte 1847'de Salt Lake City'ye göç eden Brigham Young tarafından geliştirilmiştir.
  • Mormonlar Tanrı'nın fiziksel bir bedeni olduğuna , evli olduğu ve çocuk sahibi olabileceğine inanmaktadır.
  • Ayrıca insanların öbür dünyada tanrı olabileceğine inanıyorlar.
  • Mormonlar geleneksel aile yaşamı ve değerleri üzerinde yoğunlaşmıştır.
  • Onlar kürtaja, homoseksüelliğe, bekar cinsel eylemlerine, pornografiye, kumar, tütün,  alkol, çay, kahve ve ilaç kullanımına karşıdırlar.
  • Yaygın yanlış anlamalardan biri, İsa Mesih'in Son Gün Azizleri Kilisesinin çok eşliliği savunmasıdır. Kilise çok eşlilik uygulayan herkesi yaklaşık bir asır önce durdurarak tahrip ederek bu uygulamayı durdurmuştur.
  • Kitapları Mormon kitabıdır, buraya tıklayarak okuyabilir veya indirebilirsiniz.

Yazar görüşü:
Bana göre Hristiyanlık temelleri ile, Hristiyanlığı farklılaştırarak oluşmuş bir dindir. Hristiyanların tabiri ile "sapkın" oldukları söylenir. Dikkatimi çeken şey, herkesin Tanrı olabileceği inancı ve Tanrının aramızda yaşayıp aile sahibi olmasıdır. Bu daha çok ilkel inançlardaki mitlere benziyor, İskandinav tanrılarının ailesi veya Valhalla'ya gidenlerle aynı masada oturup kavisli boynuzlardan şarap içmesi gibi bir şey. Bence çok insani bir düşünce.

İnsan aile sahibi olabiliyor diye, çocuk yapıyor diye Tanrı'da neden bunları yapıyor ve insan gibi bir varlık olsun ki, diyordum ki beynim sinyal çaktı ve adamların İsa'nın kiliselerini kurduklarına ve restore ettiklerine inandıkları aklıma gelince, Tanrı'nın neredeyse boya badana yapacağına inanıyorlar, aile kurup evleneceğine niye inanmasınlar değil mi?
Fakat anlamadığım şey, Tanrı İsa ise ve Tanrı insanlar arasında ailesi ile yaşayıp yiyip içiyor ise, nasıl oluyor da herhangi birisi Tanrı olabiliyor? Kendi açtığı kapıya kafasını çarpan adamın hissettiği uyuşma var şuan beynimde.

Kaynak: http://www.bbc.co.uk

Yazan-Derleyen-Çeviren: A.Kara

SÜMER TANRISI DUMUZİ VE KIŞ GÜNDÖNÜMÜ

Hazırlayan: A.Kara
mitoloji, sümer mitolojisi, Sümerler, Sümer Tanrısı Dumuzi,Sümerlerde yılbaşı kutlamaları,Nardoqan,Nardugan,Dumuzi ve Inanna,Çoban tanrısı Dumuzi,Yule kütüğü,Paganlardan yılbaşı kutlamaları,A

DUMUZİ (TAMMUZ) VE KIŞ GÜN DÖNÜMÜ

Dumuzi (Dumuzid / Tammuz=Temmuz) antik Sümerler arasında "Çoban Tanrısı" olarak adlandırılmıştır. Bu genç tanrının yer altında mahsur kaldığına inanılırdı. İnanışa göre daha sonra İnanna inip onu kurtararak yeryüzüne geri dönmesini sağlar.

Fakat Sümer efsaneleri gösteriyor Dumuzi, yani Temmuz'un yılın 6 ayı boyunca yer altında kalacağı, kalan 6 ay ise yeryüzüne çıkacağına inanılırdı. Yani Temmuz Yaz gün dönümü başlayınca 6 ay boyunca ölür, sonra kış gün dönümü ile tekrar dirilip 6 ay boyunca yaşar. Bu inanış doğanın canlanmasını, bitkilerin yeşermesini simgeler.

Zaten Dumuzi adı "Yaşam oğlu" olarak tercüme edilir. Dumu: oğlu veya çocuğu, Zi: yaşam gücü veya sadakati demektir. Bu yüzden "Sadık oğul" olarak da tercüme edilir.

Çobanların, balıkçıların ve bitki örtüsünün tanrısı olarak görülmüştür. Bu yüzden 21 Aralıkta yeniden doğumu kutlanır, kutlamalarında her daim yeşil kalabilen hayat ağacı kullanılırdı. Halk böylece onu onurlandırmaya çalışırdı.

Neden hayat ağacı? derseniz, sebebi kışın ölmemeleri ve ölümün yaşam tarafından ele geçirilmesini temsil etmeleridir.

Buna benzer kutlamalar eninde sonunda eski doğu, Akdeniz ve Avrupa'da da görülür. Dünyanın birçok yerinde ölüm gecesi ve Güneş'in yeniden doğuşu ile ilgili gelenekler türemiştir.

Bunların arasında Yule kütüğü de vardı. Daha sonraki Sümer kültüründe bu kütük Güneş tanrısı Nimrod'u temsil etmiştir ve kutlamalar sırasında ağaçların altına Nimrod için hediyeler bırakılmıştır.

Bu kutlamalar Babil toplumundaki Akitu adlı bahar kutlamalarında da görülür. Zaten Akitu'nun Sümer dilindeki karşılığı "Arpa kesme", "Arpa ekme", Akad dilinde ise "Yılın başı" yani Yılbaşıdır. Fakat bu yılbaşı, bildiğiniz 1 Ocak değildir; Sümer takviminin 2 yarım yılını esas alır.

Akitu ayrıca Babil dininde Marduk'un Tiamat'ı öldürüp parçalara ayırmasına, onun mutlak zaferine adanmış bir isimdir. Zaten Tiamat'ın öldürülmesinin de başlayacak refahı ve verimliliği simgelemesi güçlü bir olasılıktır çünkü onun ölümü aynı zamanda bitki örtüsünün, yer ve göğün oluşmasını sağlayacaktır.

BAHAİ DİNİNDE TANRI İNANCI

bahailik, Bahai dininde Tanrı, din, A, Bahailikte Tanrı, Bahai dini, Bahailik ve İslam benzerliği, Bahaullah, Bahai,
Tanrı insan aklını aşar ve doğrudan bilinemez. Tanrı büyük peygamberlerinin hayatları ve öğretileri ile bilinir ; en yakını da Baha'u'llah'tır.

Bütün insanlar sonsuza kadar yaşayan bir ruha sahiptirler. Bütün insanlar tek bir küresel toplulukta yakında birleşecek tek bir yarışa üyedirler. Tüm insanlar farklı fakat eşittir; ırklar veya cinsiyetler arasında eşitsizlik olmamalıdır. Açıkça farklılıklarına rağmen, tüm dinlerin ruhani temelleri aynıdır.

Bahai dini, diğer tüm inançları doğru ve geçerli kabul ediş şekliyle diğer dinlere göre benzersizdir. Bahailer İbrahim , Musa , Zerdüşt , Buda , İsa ve Hz.Muhammed'in görevlerinin ilahi niteliğini kabul ederler. Her birinin Tanrı'nın vahyinde daha ileri bir aşama olduğuna inanmaktadırlar. Diğer peygamberler de kabul edilir.

Tanrı hakkındaki Bahai inançları
  • Bahailer, bir Tanrı olduğuna, bütün evrenin ve yaratma eyleminin kendisine ait olduğuna inanır.
  • Tanrı her şeye kadirdir, mükemmel ve yaşam hakkında eksiksiz bir bilgiye sahiptir.
  • Bahailer, yalnızca tek Tanrı'nın olduğuna fakat farklı dinlerde farklı isimler tarafından çağrıldığına inanmaktadır.
  • Tanrı sınırlı insan zihni tarafından anlaşılamayacak kadar büyüktür.
  • Tanrı bilgisi, Tanrı'nın nitelikleri hakkında bilgi anlamına gelir.
  • Bahailere göre Tanrı hakkında aslında bilinen tek şey Tanrı'nın varlığıdır.
  • Bahailer, Tanrı'nın bir insanda enkarne olamayacağına inanmaktadır.
Bu yüzden sıfatları Tanrı'ya bağlarken aslında insan düşüncelerine dayanan yanlış bir benzetme yapıldığına - ancak yapabilecekleri en iyi şeyin bu olduğuna inanırlar.


Tanrı hakkında bilinenler
Tanrı'yı doğrudan anlayamayacağımızdan, Tanrı hakkında bir fikir edinmenin en iyi yolu, elçisinin (Tanrı'nın Belirtileri) yaşamlarına ve öğretilerine ve Tanrı'nın yarattığı dünyaya bakmaktır.

Tanrı ve diğer dinler
Tanrı'nın tanımı, açıklamayı yapan kişinin görüşleri ve kültürel altyapısı ile renklendirilmiş ve sınırlandırılmıştır. Bahaullah, bu sınırlandırmanın farklı dinlerin Tanrı üzerinde farklı fikirleri olduğunu düşünüyordu.

Bahaizme göre diğer dinlerin bahsettiği Tanrı, farklı bir gerçekliğe sahip değildi, aynı gerçeği tanımlamaya çalışıyordu, fakat açıklamaları kendi deneyimlerinden ve kültürlerinden inşa edildiği için farklıydı.

Abdu'l-Baha şöyle diyor:
"Dünyanın dinleri arasındaki farklılıklar zihinlerin çeşitliliklerinden kaynaklanmaktadır."

Dolayısıyla bir Bahai için, farklı dinler tarafından inanılan farklı Tanrı görüşleri, o belirli kültür ve zamanın, Tanrı'nın mutlak gerçekliği fikrine gelebileceği ve bu kültüre sahip insanlara yardımcı olması için en yakın olanıdır.

Ancak Tanrı'nın bu düşünceleri, Tanrı'nın asıl gerçekliğine benzemez, çünkü insanlar gerçekliği anlamaya zihinsel yeteneğe sahip değildir.

Tanrının Cinsiyeti
Bahailer, Tanrı'nın cinsiyetini önemsemez ve cinsiyeti olduğuna inanmazlar. Bahai yazıları, Tanrı'ya atıfta bulunmak için erkeksi bir zamir kullansalar da, bunlar orijinal olarak yazıldığı dile uyum sağlayabilmesi içindir.

Yazar görüşü:
Göründüğü üzere Bahailik, İslamiyete oldukça benzerdir, hatta İslamiyetin tekrar ambalajlanıp daha iyimser sloganlarla piyasaya sunulmuş şekli gibidir. Bir nevi piyasaya daha önceden sürülmüş olan dinlerin hepsini bünyesinde toplayarak voltran oluşturmuştur. Fakat Tanrı inancı, gözlemlerime göre daha çok İslamiyet temellidir. Ayrıca, Tanrıyı anlama konusunda bazı Müslümanların da söylediği gibi "Tanrı insan zihni tarafından anlaşılamaz", "insanız oğlum biz, anlayamayız" tarzında söylemlerle ufak çaplı da olsa nihilist'tir.
Bir konuda da "Yiğidi öldür hakkını yeme" sözüne uymak zorundayım, Bahailik her ne kadar önceki dinlerin birleşimi ve büyük çapta İslam temelli bir din olsa da, kendisinden önceki dinlere göre "tüm dinleri kabul ederek" sanırım önceki dinlere "alın işte, hoşgörü böyle olur" yada "Yaratıcının önceki işlerini niye karalıyorsunuz?" diyor gibiler (gerçek veya değil, tecrübe etmeden bilemeyiz).

Kaynak: http://www.bbc.co.uk

Yazan-Çeviren: A.Kara

ALLAH'IN KUR'AN'DAKİ "BİZ" İFADELERİ

A,din,islamiyet,Allah neden biz diyor?,Allah'ın biz yarattık biz yaptık demesi,Allah'ın ben yerine biz demesi, Cin suresi, Hicr suresi, Ahzab suresi,Kur'an'daki karmaşıklıklar,Kur'an'daki çelişkiler Apaçık olduğu söylenen Kur'an tam aksine her sayfasında karmaşıklık içerir ve sadece bir sayfayı anlayabilmek için günlerinizi vermeniz gerekebilir. Barındırdığı onlarca çelişkiden en çok kafa karıştıran ve sık karşılaşılan ise Kur'an'daki Allah'ın bazen tekil bazen çoğul zamirler kullanarak hitap ediyor olmasıdır. Örneğin:

Cin suresi 5.ayet
"Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah hakkında asla yalan söylemeyeceklerini sanırdık."

Hicr suresi 15/9
"Kur'ân'ı kesinlikle biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız."

Yukarıdaki gibi onlarca ayette "biz" dendiği görülüyor, halbuki bazı ayetlerde de "sadece Allah", tekil kişi "O" vurguları yapılıyor. Yani bunlar bile başlı başına Kur'an'ın apaçık olmadığının en basit ispatıdır.

Peki kimdir, nedir, neyin sonucudur ayetlerde geçen bu "BİZ" ?

BİZ KELİMESİ ÜZERİNE İHTİMALLER:
  1. Yaratıcı, apaçık dediği kitabı karmakarışık gönderecek kadar çelişki sahibi olması (Günümüz ÖSYM yetkilileri veya yazı yazamayan Binali Yıldırım gibi),
  2. Kur'an'ı yazan yazıcı katipler, Osman ve Kur'an'ın oluşumunda rol oynayan farklı lehçelere sahip Arap kabileleri içine kendi görüşlerini koyup dilediğince yazmış olmaları,
  3. Kur'an'ı keyfine göre "Tanrı'dan vahiy geldi" diyerek yazdıran, hatta çevresindekilerin keyfine göre bile ayet var eden Muhammed ve çevresindekilerin yazım karmaşa ve hataları (Örneğin Ömer'in karısı ile ters ilişki yaşaması sonrası Muhammed'in yanına gelerek durumu anlatması ve hemen Kur'an'a konuyla ilgili ayet eklenmesi | Bakara suresi 223.ayet),
  4. Belki de bir kaç tane tanrı var, vahiy gönderirken egoist olan sadece "O" diyerek kendini överken, egoist olmayan diğer tanrı "biz yahu, biz muhterem, bencil olma" diyerek kendi vahiylerini "Biz" şeklinde göndermiş olabilir,
  5. Kur'an'ın birçok bölümünün çok daha önceden yazıldığına daha doğrusu eski metinlerden araklandığına dair bulgular gün yüzüne çıkalı çok oldu, belkide bu "biz", o parşömenleri yazan kişilerin yazdığı dil ve onların anlatım şeklinin sonucu olabilir,
  6. "Allah" birden fazla kişi-tanrı yada birden fazla yaratıcıyı tek isim altında toplamak için oluşturulmuş bir çatı isim olabilir,
  7. Kur'an'ın yazılırken ve derlenirken sürekli el değiştirmesinin sonuçlarından biri olabilir,
  8. Son ihtimalle Muhammed kendini de tanrıyla bir görerek "biz" diyor olabilir.
BOŞ SAVUNMALAR
1) BİZ DE BAZEN BİZ DİYORUZ
Bu "BİZ" ifadesini bazıları "evet ama, biz de bazen kendimiz hakkında konuşurken "biz" demez miyiz?" diyerek savunmaya çalışmış. Cevabı basit ve nettir; Ruh hastası değilsen demezsin!
Biz kelimesini bir insan normal şartlar altında ya kurumsal bir firmada çalışıyor ise kullanır yada birden fazla kişiyle (çalışma ekibi, arkadaşları, ailesi vb.) birlikte yaptığı bir şeyden bahsediyorken kullanır.

Yani hiç kimse, tek başına oturup çay içiyor iken, annesi "ne yapıyorsun?" diye sorduğunda "biz çay içiyoruz" demez, derse de annesinin bir sonraki lafı "ne bizi kız deli misin sen?" olur. Dinlerdeki çelişkileri inatla savunmak için bu kadar dansözlük yapmak akıl işi değildir, bu inat NEDEN?

2) ALLAH İŞİN İÇİNDE OLAN DİĞER VARLIKLARA DA DİKKAT ÇEKMEK İSTİYOR
Bazıları, Allah'ın Kur'an'da "biz" demesini diğer varlıklara dikkat çekmek istemesine bağlıyorlar. Örneğin "Kur'an'ı biz indirdik" ayetini de bu doğrultuda, Cebrail ile ilişkilendirmiştir diyorlar.
Peki, o halde tüm vahiyleri Cebrail getirmiyor mu? Farklı bir kanal daha mı vardı e-posta gibi, ne bileyim e-kainat falan?
Neden? Çünkü tüm Kur'an zaten vahiyle geliyor, o zaman neden tüm Kur'an'da biz demiyor da bazı ayetlerde "biz" diyor?

"Biz yeri, göğü ve içindekileri yarattık" diyor mesela, burada yaratılış sırasında olaya melekler şahit olduğu için biz diyormuş. Yahu böyle saçma mantık olur mu? Melekler sırf oradaydı diye Allah biz yarattık der mi?
Evin kapısını çalıyor olsan, tam o sırada komşun da koridorda duruyor olsa, "kim ooo" diyen eşine "biz" mi diyeceksin? "Ne bizi nan değişik" diye cevap verirse de "E olaya şahit oldu, kapıyı çalarken o da vardı neticede" dersin artık...

Eğer meleklerin içinde ve yetkisi olduğu şeyler için "biz" diyor ise, Ahzab 50'de neden hala "biz" diyor, yoksa meleklerin de helal kılabilme, ayrıcalık tanıyabilme yetkileri mi var? Ayrıca görüldüğü gibi, ayette sürekli "biz" diyor iken sonunu sadece kendinden bahsederek "Allah" diye bitiriyor. Fakat ayetin sonuna kadar hep "biz"di.
Diyanet Vakfi (33/AHZÂB-50: Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helâl kıldık. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini peygambere hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helâl kıldık). Kuşkusuz biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Bu hususta ne yapmaları lâzım geldiğini onlara açıkladık) ki, sana bir zorluk olmasın. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.)

3) ALLAH MÜTEVAZİ OLDUĞU İÇİN BİZ DİYOR
Peki, mütevazi ise, neden sürekli emirler gönderip, uymayacakları yakacağını ve kavurup haşlayacağını söylüyor? Neden yapılan ibadetler ile adının günde yüzlerce kez anılmasını istiyor? Bu mütevazilik değil egoistliktir.

Yazan: A.Kara

İNCİL'İN TANRISININ ŞEYTANDAN FARKI YOK

Hazırlayan: A.Kara


İNCİL'İN TANRISININ ŞEYTANDAN FARKI YOK


Tek tanrıcılığın gelişinden önce tanrıların karakterlerinin iyi ve kötü yönleri olduğuna inanılıyordu. Aynı standartları Hristiyanların İncil'deki tanrısına uygulayacak olursak, İncil'in varsaydığı çelişkilerin çoğunun kolayca anlaşılabilir olduğunu görürüz. Aşağıda, Şeytan'ı RAB yada İsa'nın egosu olarak gören kitaptan bazı metinler bulunmaktadır.

1) İncil'in Tanrısı Hiçbir Zaman Köleliği Yasaklamaz-Ancak, Var Olduğu İçin Yasalar Koymuştur.
Koloseliler 3: 22-24: "Siz köleler, yerdeki efendilerinize her konuda itaat edin, bunu insanlara yaranmak isteyenler gibi göz boyayan bir hizmetle değil, tüm içtenliğinizle, Yehova korkusuyla yapın. Yaptığınız iş ne olursa olsun, insanlara değil Yehova’ya yapar gibi candan çalışın. Çünkü karşılığınız olan mirası Yehova’dan alacağınızı biliyorsunuz. Efendimiz Mesih’e kulluk edin"

Kutsal Kitap ve onun tanrısı, insan köleliğini tam olarak desteklemektedir ve sıradan bir insani statüymüş gibi daima destek olmuştur (Aynı şekilde Kur'an'da köleliği desteklemektedir, Nahl 75'de birinin malı olan köle ile Allah yolunda harcama yapan birinin eşit olmadığı yazar). Günümüz dünyasında farklı şekillerde devam etmekte olan kölelik aslında İncil tarafından da desteklenmektedir. Medeni ya da başka türlü herhangi bir insan hakları hareketi için İncil'den kullarına destek yoktur. O yüzden "Bize neden bu kadar kötü davranıyorlar?" diye söylenmeyin çünkü İncil size "efendilerinize itaat edin" diyor! Ve kitabı dikkatle okursanız Tanrının daima insanlığın siyasi konularına karıştığını, neredeyse tümünde eli olduğunu görürsünüz.

2) Yerli Amerikan Soykırımı
"İnsanlar sıklıkla bu insanlar nasıl gelip arazimizi alır?, Nasıl olur da atalarımızı sürgün edebilir ve buna rağmen İncil'e inandıklarını söylerler?" diye düşünürler. Bazıları ise "Ohooo, bunlar çok uzun zaman önceydi" derler. Halbuki İncil'i okuduğunuzda sadece yerli halka karşı işlenen suçların tam olarak desteklendiğini değil aynı zamanda yüzyıllardır sömürgecilerin kullandığı planı da onlara sağladığını görebilirsiniz.

Yasanın Tekrarı 20: 10-14: "Bir köye saldırırken, öncelikle halkına barış şartlarını sunun. Şartlarınızı kabul ettikleri ve kapılarını size açarlarsa içerideki tüm insanlar size zorla çalıştırılacaktır. Fakat eğer barış yapmayı kabul etmez ve savaşmaya hazırlanırlarsa, kasabaya saldırmalısınız. Tanrın RAB'bin elini sana verdiği zaman, kasabadaki her insanı öldür. Fakat kendiniz için tüm kadınları, çocukları, hayvanları ve diğer yaşam kaynaklarını yağmalamayı bırakamazsınız. RABbin, sana verdiği düşmanlarınızın tadını çıkarıp şımarabilirsiniz."

3) İncil, Malezya Parlamentosundaki Datuk'un Tecavüz Hakkındaki Yorumlarını Onaylıyor
Tecavüz, başlı başına korkunç bir suçtur. Daha da kötüsü, siyasetçiler, hukuk sistemi ve diğer savunucuları tarafından konuyla ilgili olarak ifade edilen bazı tutumlardır. Malezya Parlamentosu üyelerinden olan Datuk Shabudin Yahaya tecavüze uğrayanların tecavüzcüleriyle evlenmeleri durumunda "kederli bir gelecek" yaşamak zorunda kalmayacaklarını söyledi. Zaten bildiğiniz Diyanet'de aynı açıklamayı yaparak kadına tecavüzcüsü ile evlenmeyi mantıklı bir yol gibi sunmuştu.
Konumuza dönersek Datuk'un tecavüzle ilgili bu tutuma sinirlenen birçok Hristiyan aynı tutumun aslında İncil tarafından da desteklendiğinin farkında değil ve boşuna öfkeleniyor.

Yasanın Tekrarı: 22: 28-29. ayetler:
"Bir erkek, nişanlı olmayan genç bir kadına tecavüz ettiği sırada yakalanırsa, kızın babasına elli adet gümüş ödemelidir. Sonra genç kadınla evlenmelidir çünkü onun kızlığını bozmuştur ve asla boşanmasına izin verilmeyecektir."

Yasanın Tekrarı 21: 10-14. ayetler:
"Düşmanlarınızla savaşmaya çıktığınızda ve Tanrınız RAB onları elinize teslim ettiğinde, tutsaklar alır ve aralarında sevdiğiniz güzel bir kadın görürseniz, onu kendinize eş olarak alabilirsiniz. Onu evinize götürün. Başını tıraş etsin, tırnaklarını kessin. Üzerinden tutsaklık giysilerini çıkarsın. Evinizde otursun. Anne babası için bir ay yas tutsun. Sonra kadını alan kişi onunla yatabilir. Erkek ona koca, kadın da ona karı olacak. Kadından hoşnut kalmazsa, onu özgür bıraksın. Kadınla yattığı için onu parayla satmasın, ona köle gibi davranmasın.»"

Benzer ayetleri konu aldığımda Müslümanlara sorduğum sorunun aynısını Hristiyanlara'da sormam gerekir: "Sizin vicdanınız bu ayetleri onaylıyor mu? Hayvanın biri kızına tecavüz etse, biricik kızının tecavüzcüsü ile evlenmesine onay verir misin? Ya da bu durumun kadın üzerinde yaratacağı travmayı bilmeyecek kadar cahil ve akılsız mısın? Bir savaş çıksa ve kaybetsen, kazanan taraftan bir adamın gelip karını elinden alıp onu adeta evcil hayvanı yapmasını, temizleyip, süsleyip püsledikten sonra onunla yatmasını vicdanın ve aklın onaylar mı? Eğer onaylamıyor ise inandığın dini ve kitabı sorgulamalısın...

4) İncil'in Tanrısı Mısır'ın Düşüşünü ve İnsanların Katliamını Yazdığını İtiraf Ediyor.
Mısır halkının ölümünün nedeni olmaktan övünen bir "Tanrı" ya ibadet etmeye adanmışken aynı zamanda bu insanların bugün soykırım kurbanları olmasının nedeni önem taşıyor mu? İncil'in Tanrısı Mısırlıların çocuklarını, kimsenin Mısırlıların çocukları olduklarına inanamayacağı kadar kötü bir yere koyacağıyla övünmüştür. Ayrıca semavi dinlerin tanrılarında sıkça gördüğümüz durum mevcuttur. Ol dese olduracak gücü olan Rab ne hikmetse insanları diğer insanlar aracılığı ile öldürtür. "Öl" diyip hepsini doğrudan oldukları yerde öldürmeye gücü yetmiyor sanırım.

Yeşaya bölüm 19, şöyle der:
"Ben de Mısırlıları Mısırlılara karşı ayaklandıracağım; kardeş kardeşe, komşu komşuya, kent kente ve krallık krallığa ...Ve Mısırlıları acımasız bir efendinin eline vereceğim; ve ağır bir kral onları yönetecek, RAB, her şeye egemen Rab böyle buyuruyor ... Elbette ki, Soan kentinin prensleri aptallar; Firavun'un bilge danışmanları saçma sapan öğütler veriyorlar. Nasıl olur da Firavun'a, biz bilgelerin oğulları, eski zaman krallarının torunlarıyız diyorlar? Ey Firavun hani nerede bilgelerin? Her şeye egemen Rab Mısır'a karşı neler tasarladı, bildirsinler bakalım sana eğer biliyorlarsa"

5) İncil, Tanrı ve Şeytanın Aynı Tanrının İki Yarısı Olduğunu İtiraf Ediyor.

Aşağıda Tanrı ve Şeytanın aynı varlığın iki yüzü olduğunu onaylayan İncil'de geçen pasajların listesi verilmektedir:

Örnek 1
1.Tarihler 21: 1-2: Şeytan İsrailliler’e karşı çıkıp İsrail’de sayım yapması için Davut’u kışkırttı. 2 Davut Yoav’la halkın önderlerine, “Gidin, Beer-Şeva’dan Dan’a dek İsrailliler’i sayın” dedi, “Sonra bana bilgi verin ki, halkın sayısını bileyim.”

2. Samuel 24: 1-2: RAB İsrail halkına yine öfkelendi. Davut’u onlara karşı kışkırtarak, “Git, İsrail ve Yahuda halkını say” dedi. 2 Kral, yanında bulunan ordu komutanı Yoav’a şu buyruğu verdi: “Dan’dan Beer-Şeva’ya dek İsrail’in bütün oymaklarına gidip halkı sayın ki, halkın sayısını bileyim.”

Şimdi kendinizi Davut'un yerine koyun. Şeytan gelip İsrail'de sayım yap diyor. Sonra Rab Davut'u kışkırtıp İsrail'de sayım yapmasını söylüyor. İyi de İncil metinleri şeytanın insanı aldatabileceğini ve kendine ışık meleği süsü verebileceğini söylüyor. O halde Davut onunla konuşan Rab mi yoksa şeytan mı nereden bilecek? Canı sıkılan Rab Davut ile hem şeytan hem de tanrıymış gibi konuşup eğleniyor mu yoksa Şeytan da Rab de aslında tek bir varlık mı? Sanırım bu tanrıyı tasarlayanlar yazdıkları metinlerin böyle bir algıya ve kargaşaya neden olabileceğini düşünmediler.

Örnek 2:
2. Korintliler 4:4: Tanrı’nın görünümü olan Mesih’in yüceliğiyle ilgili Müjde’nin ışığı imansızların üzerine doğmasın diye, bu çağın ilahı (şeytan) onların zihinlerini kör etmiştir.

Ek olarak aşağıdaki Tanah ve İncil ayetlerine bakıldığında kulun Tanrı ve Şeytan arasındaki savaşta oyuncak olduğu açıktır:

İşaya 45:7: “Işığı oluşturan, karanlığı yaratan, barış sağlayan, felaket getiren, bütün bunları yapan benim, ben Yehova.”

2. Korintliler 11: 14-15: Buna şaşmamalı. Şeytan da kendisine ışık meleği süsü verir. 15 Ona hizmet edenlerin de kendilerine doğruluğun hizmetkârları süsü vermesi şaşırtıcı değildir. Onların sonu yaptıklarına göre olacaktır.

ESKİ SÜMER METİNLERİNE GÖRE İNSANOĞLUNUN KÖKENLERİ

Hazırlayan: A.Kara
sümer mitolojisi, Sümer, Sümerler, Sümerlerde yaratılış, İlk insanın yaratılışı, Adem ve Havva, Sümer yaratılış, mezopotamya mitolojisi, Enuma Elish, Dünyanın yaratılışı, A, mitoloji, Eden
BULGULARA GÖRE ANTİK SÜMER DİNİNDE İNSANIN YARATILIŞI

Mezopotamya'da, günümüzde modern Irak'ta M.Ö. 4500 yıllarında Sümer ülkesi gelişti. Sümerler, kendi dili ve yazı sistemi, mimarlık ve sanat, astronomi ve matematik gibi gelişmiş bir medeniyet yarattılar. Onların dini sistemi, yüzlerce tanrıdan oluşan karmaşık bir sistemdi. Eski metinlere göre, her Sümer şehri kendi tanrısı tarafından korunuyordu; İnsanlar ve tanrılar bir arada yaşarken, insanlar tanrılara hizmet ediyorlardı.

Sümer yaratılış efsanesi M.Ö. 5000 yıllarında kurulmuş eski bir Mezopotamya kenti olan Nippur'da bulunan bir tablette görünmektedir.
Sümer tabletlerine göre Dünya'nın yaratılması şöyle başlar (Enuma Eliş) :

Cennetin yüksekliği belirlenmediğinde,
Ve altındaki dünya henüz bir isim taşımadığında,
Ve onlardan doğan ilkel Apsu,
Ve kaos, Tiamut, ikisinin de annesi
Suları bir araya getirildi,
Ve hiçbir alan oluşmadı, bataklık görülecek değildi;
Tanrıların hiçbiri yaratılmaya başlanmadığında,
Hiç kimse bir isme sahip değilken ve hiçbir kader belirlenmedi;
Sonra tanrıların cennet ortasında yaratıldığı,
Lahmu ve Lahamu varoldu ...

Sümer mitolojisi, başlangıçta, insan benzeri tanrıların Dünya üzerinde hüküm sürdüğünü iddia ediyor. Dünyaya geldiklerinde yapılacak çok iş vardı ve bu tanrılar toprağı toplayıp, yaşayabilir hale getirmek ve minerallerini madenciliği için kazdılar.
Metinler, bir noktada tanrıların emeklerine karşı ısrar ettiklerini belirtiyor.

Tanrılar erkeklerden hoşlandıklarında
İşi tamamladım ve parası vardı
Tanrıların işi harikaydı,
İş ağırdı, sıkıntı çoktu.

Tanrıların tanrısı Anu, emeğinin çok büyük olduğunu kabul etti. Oğlu Enki ya da Ea, emeği üstlenmek için insan yaratmayı önerdi ve böylece, kız kardeşi Ninki'nin yardımı ile yaptı. Bir tanrı öldürüldü, vücudu ve kanları kil ile karıştırıldı. Bu materyalden ilk insan tanrılara benzer şekilde yaratılmıştır.

Birlikte bir tanrı öldürdün
Onun kişiliğiyle birlikte
Senin ağır işini kaldırdım
Ben de erkeğe zorluk verdim.
...
Çamurda, tanrı ve adam
Bağlanacak.
Bir araya getiren birlik için;
Böylece gün sonuna kadar
Et ve Ruh
Hangi bir tanrıda olgunlaştı -
Kanındaki bu ruhta akrabalık bağlıdır.

Bu ilk adam Eden'de, 'düz arazi' anlamına gelen bir Sümer kelimesi yaratılmıştır. Gılgamış Destanı'nda Eden, tanrıların bahçesi olarak anılır ve Mezopotamya'da Dicle ve Fırat nehirleri arasında bulunur.

sümer mitolojisi, Sümer, Sümerler, Sümerlerde yaratılış, İlk insanın yaratılışı, Adem ve Havva, Sümer yaratılış, mezopotamya mitolojisi, Enuma Elish, Dünyanın yaratılışı, A, mitoloji, Eden
(Enki'yi yaratılış mitinde tasvir eden Sümer tableti.)

Başlangıçta insanlar kendi başlarına üreyemedi, ancak daha sonra Enki ve Ninki'nin yardımıyla değiştirildi. Böylece, Adapa tamamen işlevsel ve bağımsız bir insan olarak yaratılmıştır. Bu 'değişiklik' Enki'nin kardeşi Enlil'in onayı olmaksızın yapıldı ve tanrılar arasındaki çatışma başladı. Enlil insanın düşmanı oldu.

Sümer tabletleri insanların tanrılara hizmet ettiğinden, çok sıkıntı ve acı çektiğinden söz eder.

Adapa, Enki'nin yardımıyla Anu'ya yükseldi ve burada 'yaşam ekmeği ve suyu' hakkında bir soruyu cevaplamadı. Bu yaratılış öyküsündeki Eden'in Adem ve Havva'nın yaratılış hikayesine oldukça benzer olduğu görülmektedir.
Hazırlayan: A.Kara

Kaynak: Eden Tanrılar Kitabı | William Bramley

PANTEİZM TÜRLERİ

Panteizm, Panteizm türleri, din, A, Klasik panteizm, İncil panteizmi, Kozmoteizm, Pananteizm, Panteizm nedir?, Panenteizm nedir, Doğacı panteizm, Felsefi akımlar, Spinoza, Spinozist, Spinozaya göre Tanrı,
Klasik Panteizm : Varlık ile Tanrı'yı yeniden tanımlamaya ya da en aza indirme girişiminde bulunmadan denk düşen panteizm biçimidir. Kişisel, bilinçli ve küresel bir Tanrı'ya inanır ve bu Tanrı'yı tüm gerçek dinleri birleştirme biçimi olarak görür. Klasik Panteizm birçok yönden Mozim'e benzer; enerji, maddeden düşünceye, zamana kadar her şeyi, tamamen kucaklayan kişisel bir tanrının bakış açısı olarak görür. Öncelikle basitliği ve diğer dünya inançlarına karşı tutum ve uyumluluk nedeniyle farklıdır. Klasik Panteizm, Hinduizm ve Kabalistik Musevilik gibi birçok dini gelenek tarafından temsil edilmektedir.

İncil Panteizmi : Bu tür panteizm (birçok geleneksel Hristiyan tarafından şiddetle kınanmıştır) İncil'in yazılarında bazı panteistik yönlerinin ifade edildiğini savunmaktadır. Doğanın eylemlerine Tanrı'nın İncil Denklemi ve Yeni Ahit'in içindeki Tanrı'nın tanımı, bu inanç sistemine itirazın temelini oluşturmaktadır.

Doğacı Panteizm : Bu, bütün olarak bilinçsiz ve bilinçsiz olmasına rağmen, evrenin mistik bir yerine getirme için anlamlı bir odak olduğunu savunan panteizm biçimidir. Böylece Doğa, yalnızca geleneksel olmayan, kişisel olmayan bir anlamda Tanrı olarak görülür. Eleştirmenler bunun terminolojinin kasıtlı bir kötüye kullanımını ve ateizmi (ya da bir çeşit manevi doğalcılık) yanlışlıkla panteizm olarak adlandırarak haklı göstermeye çalıştıklarını iddia ediyorlar. Doğalcı panteizm, Baruch Spinoza'nın (İncil Panteizmi tarafından etkilenmiş olabilecekleri) ve John Toland'ın ve çağdaş etkilerin nispeten yeni görüşlerine dayanır.

Kozmoteizm : Bu, 18. yüzyılın sonlarında başlayan, Tanrı'nın insan tarafından yaratılan bir şey olduğu ve insanlardan önce var olmadığı ve hatta sosyal planlama, öjenikler (öjenik: insan ırkını iyileştiren) ve diğerleri yoluyla insan evriminin uç bir hali olduğu duygusunu ifade etmek için başlatılan küçük ve tartışmalı bir harekettir.

Panenteizm : Panenteizm, Tanrı'nın yalnızca evrenden daha büyük olduğunu ve fiziksel evrenin sadece onun doğasının bir parçası olduğunu iddia etmesine rağmen, bu inanç, panteizmle ortak özelliklere sahiptir; örneğin, evrenin Tanrı'nın bir parçası olduğu fikri ortaktır.

Yazan: Anu

ÇEŞİTLİ DİNLERDE MELEKLER

Melekler, din, A, budizm, islamiyet, hristiyanlık, yahudilik, hinduizm, Mormonizm, Katolik, Ortodoks, Protestan, Dinlerde Melekler, Melek inancı, Cebrail,Mikail,Gabriel,Devaslar,Koruyucu melek
Melekler genel olarak kanatlı insanlar gibi bilinse ve en yaygın görsel ve çizimler o şekilde olsa da, var olduğuna inanılan bu melekler aslında dünya dinlerinde birçok form alıyor. Budizm'de devalar , Müslümanlıkta Cebrail veya Mormon dininde ruhlar ve melekler önemli roller oynarlar. Meleklerin çeşitli işlevleri, biçimleri ve şekilleri hakkında bilgi edinmek için okumaya devam edin.

BUDİZM
Budizm'de meleklerin eş değeri göksel varlıklar olan Devaslar'dır.  Budizm'in bazı okulları ayrıca Dharmapalas veya Dharma koruyucularına atıfta bulunur. Örneğin Tibet Budizm'inde Devas bazen gövdesi ya da aydınlanmış varlıkların yayılımı olarak düşünülür. Budizm'in farklı okullarında, Budist felsefeden değil, Budist öncesi kültürlerden ve dinlerden türetildiği için farklı önemli devalar vardır.

Form:
Devaslar doğası gereği manevi varlıklardır - biçimleri genellikle ışık veya enerjinin bedenleri veya yayılımları olarak tanımlanır. Bununla birlikte, bunlar genellikle fiziksel formda tasvir edilmektedir ve özellikle Tibet Budist ikonografisinde Devas ya da Darmarmalu'ların birçok resmi bulunmaktadır.

Müdahale:
Devas normalde insan ilişkilerine müdahale etmez, ancak Budist öğretmen Lama Surya Das'ın belirttiği gibi, dünyada yapılan iyi işlerden dolayı sevinçle dolan, çiçekleri öven ve alkış tutan bir melek olarak biliniyor. Tayland'da Devas'ın meditasyon yapan kişileri onayladığı ve davranışlarını onaylamayan insanları rahatsız edeceği düşünülmektedir.

Önemli melekler:
Çin'de Kwan Yin ve Tibet'te Chenrezig adıyla bilinen merhamet dolu bir Budist melek olarak görülür. Bodhisattva'nın orijinal Sanskritçe adı olan Avolokiteshvara, "10.000 çığlığın dinleyicisi" anlamına gelir - yani o (olağanüstü Budist metinlerdeki Bodhisattva erkektir, ancak birçok Budist okulda kadın olarak temsil edilir) tüm insanların acısını kavrayan duygusal varlıklardır.

HRİSTİYANLIK
1) KATOLİK 
Katoliklerin melekleri, Tanrı ve insanlar arasındaki aracılardır. Hizmet etmek ve mesaj iletmek rollerine ek olarak, melekler de Tanrı'nın tahtında görev yapıyorlar. Katolik teolojisi, dokuz koroda üç gruba ayrılmış melekler hiyerarşisini özetlemektedir: Seraphim, Cherubim ve Thrones; Hakimler, erdemler ve yetkiler; Beylikler, Başmelekler ve Melekler.

Katolik Kilisesi Katek Tarikatı şöyle diyor: " Kutsal Kitap'ın genellikle 'MELEKLER' olarak adlandırdığı manevi, bedensiz varlıkların varlığı imanın bir gerçeğidir." Melekler, Hristiyanlık tarihinde büyük bir role sahiptir - İsa'nın doğumunu ilan ederek, Mesih'i vahşi doğada korurlar, Vahiy Kitabı'nda Şeytanlarla savaşırlar ve daha fazlası.

Form:
Melekler saf ruhlardır ve maddi biçimleri yoktur. Onlar sonsuza dek bedensiz olarak kalırlar. Geleneksel Katoliklik, meleklerin bir insanın "içinde" konuşabildiklerini fakat yine de insan olmadıklarını, dolayısıyla manevi yapılarını koruduğunu öğretir.

Müdahale:
Katolikler, her bireyin kendi koruyucu meleğinin olduğuna inanmaktadır. Koruyucu melekler insanlara yardım etmek için insanlık meselelerine müdahale edebilirler. Aynı zamanda insanların duygularını ve hayal gücünü de etkileyebilir, ancak iradelerini etkilemezler. Cennette bile suçlamalarıyla kalırlar. İlmihal, "Bebeğin doğumundan ölüme kadar, insan hayatının dikkatli bakımı ve şefaatiyle çevrilidir." Katolikler meleklere insanlık konularında yardım ve şefkat istemek için dua ederler.

Önemli melekler:

Baş melekler olarak adlandırılan melekler; Gabriel (Cebrail), Raphael ve Michael(Mikail)'tır. Gabriel, Tanrı'nın oğlunu doğuracağını Meryem'e ilan etmiştir. Michael'ın rolü, kötülük ve Şeytan ile savaşmak ve ölüm saatinde sadıkların canlarını kurtarmaktır. Deccal'in zamanında ve dünyanın sonuyla buluşacaktır. Tıpkı Tobiah'ın babasının körlüğünü Tobit kitabında iyileştirmesine yardım eden melek gibi Raphael de sadece Apocrypha'da görünür. Eski Ahit'te İsimsiz olan Rab'bin Melekleri, bazıları tarafından enkarnasyon öncesi Mesih olarak söylenir. Lucifer, gururunun günahı yüzünden cennetten atılan düşmüş baş melektir. Cehennemi yönetir ve insanoğlunun günah işlemesini ister.

2) ORTODOKS
Melekler ve baş melekler, Ortodoks geleneğinde dokuz bedensiz güç hiyerarşisinin bir parçasıdır. Melekler, işçilerdir ve Tanrı'nın peygamberleridir.

Form:
Melekler genellikle insan biçiminde veya altı kanatlı olarak fiziksel bir biçimde açıklanmaktadır. Bununla birlikte, meleklerin aslında fiziksel bedenleri yoktur.

Müdahale:

Dokuz türdeki ruh varlığından melekler insana en yakın olanlardır. Korumak ve müminlere yardım etmek için görevlendirilmişlerdir. 

Önemli melekler:

Ortodoks Hristiyanlar, Katolik'e benzer melekler hiyerarşisini takip eder ve aynı zamanda üç seviyeye ayrılırlar. Seraphim, Kutsal Üçlemeye en yakın kişidir. Bütün meleklerin en önemlisi Başmelek Mikail'dir. Diğer baş melekler arasında Gabriel, Raphael, Uriel, Selaphiel, Jehudiel, Barachiel ve Jeremiel bulunur. Düşen melek Şeytan, diğer Hristiyan mezheplerine benzer bir rol oynamaktadır.

3) PROTESTAN
Melekler peygamberlerdir ve Allah'ın isteğini yerine getirirler. Bazı melekler koruyucu meleklerdir. John Calvin melekleri koruyucular ve yardımcılar olarak görmüştür. Melekler çok güçlü varlıklar olarak tanınırlar. Müjde, doğumunun habercileri olarak İsa ile ilgilenen meleklerin örnekleriyle doludur, vahşi doğada ona bakar ve fazlasını yaparlar.

Form:
Melekler, insan olarak değil, ruh varlıkları olarak yaratılır. Yaptıkları yeryüzünde çalışmalarına yardımcı olacaklarsa, bedensel bir form alabilirler. Cinsiyetsiz ve görünmezlerdir.

Müdahale:
İnananlara rehberlik ve güvence sağlarlar. Koruyucu melekler insanları zarar görmemelerine yardım eder. Ancak tüm melekler iyi değildir.

Önemli melekler:
Bütün İncil melekleri önemlidir. Bununla birlikte Protestan birçok teolog, ancak Katoliklerin meleklere (meleklere ibadet olarak gördükleri) ve Katolik melek hiyerarşisine karşı Katoliklerin uygulamasına karşı uyarıda bulunurlar, çünkü bu gelenekler kutsal değildir ve meleklere ibadet etmek putperest kökleri olarak görülmektedir. Hristiyanlık, Şeytan Lucifer'in Tanrı'ya isyan eden ve cennetten atılmış düşmüş bir melek olduğunu da öğretir.

HİNDUİZM
Özellikle melekler olarak anılmamasına rağmen, Hinduizm benzer nitelikte hareket eden birçok farklı türde ruhani varlığa sahiptir. Örneğin, astral düzlemde yaşayan minik Tanrıları ya da kelimenin tam anlamıyla "parlayan insanlar" olan Devas'lar. Tanrılar, Devas, Sani (Satürn), gurular (öğretmenler) ve atalar gibi gezegenlerin hepsi insanlar için koruyucu bir rol oynayabilir. Ayrıca Hinduizmde Asuralar , kötü ruhlar veya iblisler bulunmaktadır. Asuralar var oluşun zihinsel düzleminden alt astral düzleme düşmüşlerdir. Asuralar iyiyse, Devaslar onları reenkarne edilebilirler ve alt düzlemde ebedi kalmamaları gerekmez. Hinduizm ayrıca kurbanlara başkanlık eden göksel nimfler, angiriler olan apsaraları ve karmayı düzenleyen lipika'yı da içerir.

Form:
Devas ve apsaralar manevi varlıklardır, ancak çoğu zaman fiziksel biçimde tasvir edilmektedir. Apsaralar baştan çıkarıcı derecede güzeller ve devaslar genellikle görkemli ve yakışıklıdırlar.

Müdahale:
Devas ve asuralar insanın ruhsal yolculuğuna yardım eden, onlara ilham veren veya onları engelleyen varlıklardır.

Önemli melekler:
Özel bir melek yok.

İSLAM
İslam'da 4 büyük melek vardır; Azrail, Cebrail, İsrafil, Mikail. Allah'ın emirlerini vahiy yoluyla Muhammed'e ileterek Kur'ân'ın oluşumunu başlatan melek olarak Cebrail'e inanılır. İslamiyet'te melekler Allah'ın verdiği emirleri yerine getirmekle vazifelidirler. Cebrail vahiy iletmekle, Azrail can almakla, Mikail doğa olaylarını yönetmekle, İsrafil ise suru üflemekle görevlidir.

Form:
İnanışa göre melekler gerçek fiziksel şekle sahip değildir, bazı zamanlarda melekler rüyalarda veya vizyonlarda farklı şekillerde görünebilirler ancak gerçek biçimleri insanlar için anlaşılmazdır.

Müdahale:
Her insanın hayatlarında iki melek vardır (Munkar, Nakir). Bu melekler insanların yaptıkları her şeyi izler ve kaydederler. Ayrıca düşmüş melek "Şeytan" insan hayatına müdahale edebilir, onları günah işlemeye ve kötü şeyler yapmaya zorlayabilir.

Önemli melekler:
Bu meleklerin en önemlileri, Müslümanların Kur'an'ı Allah'tan Muhammed'e bildirildiğine inanılan melek Gabriel'dir (Jabra'il-Cebrail). Diğer İslam baş melekleri Mika'il (Michael), son gün suru üfleyecek olan Israfil, ve ölüm Meleği olan Azrail'dir. Munkar ve Nakir, mezarları ziyaret eden ve yakın tarihli ölenin imanını test eden iki melektir. Şeytanın Müslüman eşdeğeri olan Shaitan, İslam'da da önemlidir. İblis olarak da bilinir, Shaitan (Şeytan) dünyadaki kötülüğün kaynağıdır. Bir melek olarak düşünülmez, bunun yerine iyi ya da kötü olabilecek cinsten, görünmez ruh varlıklarına mensuptur. Şeytan insanları yanıltmaya çalışır.

YAHUDİLİK
Yahudilikteki melekler ya da malakim , Tanrı'nın işini ve planlarını gerçekleştirmeye yardım eden Tanrı peygamberleridir.

Form:
Melekler, fiziksel biçime sahip olmayan yalnızca manevi varlıklardır. İncil melekleri fiziksel form alırlar, ancak büyük Yahudi adayı ve İncille ilgili yorumcu olan Maimonides daha sonra meleklerin fiziksel tariflerinin metaforik olduğunu yazdı.

Müdahale:
Melekler, melek İbrahim'in oğlu İshak'tan fedakarlıktan vazgeçmesi gibi Tora'daki hikayelere (İncil'in ilk beş kitabı) Allah'ın elçisi olarak müdahale eder. Yakup'un bir melekle güreşmesinin ünlü hikayesi de vardır. Ancak genel olarak, melekler Tanrı'dan gelen iletişimi başlatır, tersi değildir. Yahudiler, melekler sadece Tanrı'nın iradesini yerine getirir, belirleyici olan tek Tanrı'dır derler.

Önemli melekler:
Geleneksel olarak Micha'el, İsrail halkının koruyucusudur. Allah'ın iyilik misyonunu yerine getirir. Gabriel, yargı ve güç meleğidir. Uriel, doğru yolu aydınlatan bir melektir. Raphael ise şifacıdır.

MORMONİZM
Melekler, Doktrinde ve Ahit'te cennetteki iki cisimden biri olarak tanımlanmaktadır. Bunlar "dirilen şahsiyetler" olarak tanımlanır. Mormonlar tarafından Tanrı'nın peygamberleri ve "vekil ruhlar" oldukları düşünülür.

Form:
Melekler ya vekil ruhları ya da et ve kemik sahibi daha gelişmiş insanlardır.

Müdahale:
Son Günler Azizleri, meleklerin insana görünebileceğini ancak her insanın kendine has bir koruyucu meleği bulunduğuna inanmayacağına inanıyor. Melekler, Mormon dininin kuruluşunda olduğu gibi belirli görevler için talimat veya yetki vermek suretiyle Rab'bin eserini ilerletmeye hizmet eder. Melekler aynı zamanda rahatlık, uyarı, koruma veya bilgi verebilirler, ancak asla insan özgür iradesine müdahale edecek şekilde olmazlar. Mormonlar, "Kutsal Ruh'un fısıldaması" nın Tanrı'nın bireylerle iletişim kurması için daha yaygın ve nihayetinde daha etkili bir yol olduğuna inanmaktadır.

Önemli melekler:
Mormonlar'ın kurucu peygamberi Joseph Smith'in kendisini Mormon Kitabı'na götüren melek Moroni tarafından ziyaret edildiğine inanırlar. (Moroni, bir zamanlar insanmış, peygamber Mormon oğludur ve ölünce melek olmuştur.) Moroni'nin altın bir heykeli Mormon tapınaklarının çoğunun üzerinde oturuyordu.

Yazan: Anu

HOCAM NAPIYIM?

Artık dini programlarda mutasyon geçirdi. Enteresan muhabbetler dönmeye başladı.
"Sonra aldı eline kırbacıııı, ben orta dünyanın efendisi Lord Melkor'um sende elf prensesi Arwen'sin birazdan seni boz geyiğinin üzerinde kırbaçlayacağım ve ben bunu yaparken daha çekici görünmen için cüce dostlarım üzerine yağ dökecekler" dedi, olay öyle başladı hocam. Tamam tamam, tabi ki kadın böyle demedi. Arkadaş bu dini programlar ne kadar garip olmaya başladı nan. Kadın canlı yayına bi bağlandı:

- Hocam ben çok kötü bişey yaptım (hell yeah, ateş seni çağırıyo)
- Ne gibi yavrum? (açıl amcana)
- Başka bi adamla birlikte oldum (tüm gece olaylar olaylar)
- Nası yani? Sen evli misin kızım? (tezek yedinde, boyutu ne onu anlayalım)
- Evet 
- Adam evli mi ? (evli değilse, seni de kuma alsın diyecek herhalde)
- Evettt (he la heee)
- Yuhhh... pardon kızım eee, peki asıl soru ne? ("Yuh"u ben ekledim)
- Benim o adamdan çocuğum oldu, ama kocam kendi çocuğu sanıyo, ne yapabilirim? (tutmuşlar Gollum'u, Thorin Meşe Kalkan'a götürüp bu senin evladın demişler resmen babasını satayım)
- Babanın toplarını.... töbe töbe... ne diyim, buna ben ne diyim yavrum? (Topları ben ekledim dememe gerek var mı?)
- Hayır hocam yani söylemesem günah mı? (yani istasyon başında doldur boşalt yaparken yaptıklarımız günah değildi de, hani söylemesem bu çocuk başka adamdan diye, günah olur mu? demeye getiriyo)
- Günahı bilmem de, söylenecek adam var, söylenmeyecek adam var?
- Yani ?
- Yani birisi boş ol der bitirir, diğeri de seni keser, çocuğu keser, en son kendini keser bide Mustafa Keser (tamam nan Mustafa Keser'i ben ekledim, soğuk espri olsun ki kendinize gelin diye).

Olaya bak, milletin ne enteresan hayatı var nan :) Evli kadın evli adamdan çocuk yapmış, doğan çocuğu da kocasına "aşkımızın meyvesi" diye yedirtmiş, hocayı arayıp yardım istiyo, akıl danışıyo. Hayır hoca ne yapsın yani size, ondan ne yardımı istiyorsun... "Hocam zina yaptık ne olur yardım et" diye istek mi olur arkadaş...

Asıl komikliğe dikkat edelim "Günah mı?" diye soruyor. Yani yaptığının yanlış olup olması, ahlaki ve vicdani kısmı, çılgın gecelerde boynunda oluşan morlukların gerçek sebebi falan kadının çokta kukusunda değil...
Din insana ahlak ve erdem vermez, sen kendin alırsın!

Yazan: Anu

KADININ ÇALIŞMASI VE KADINLARIN DÜNYA DİNLERİNDEKİ ROLLERİ

Hazırlayan: A.Kara
A, din, Kadınların dünya dinlerinde rolleri, Din ve Kadın, Din ve kadının çalışması, islamiyet, hristiyanlık, musevilik, yahudilik, hinduizm, budizm, Kadın çalışabilir mi?, Dinlerde kadın, Kadın, A, din, Kadınların dünya dinlerinde rolleri, Din ve Kadın, Din ve kadının çalışması, islamiyet, hristiyanlık, musevilik, yahudilik, hinduizm, budizm, Kadın çalışabilir mi?, Dinlerde kadın, Kadın, A, din, Kadınların dünya dinlerinde rolleri, Din ve Kadın, Din ve kadının çalışması, islamiyet, hristiyanlık, musevilik, yahudilik, hinduizm, budizm, Kadın çalışabilir mi?, Dinlerde kadın, Kadın, A, din, Kadınların dünya dinlerinde rolleri, Din ve Kadın, Din ve kadının çalışması, islamiyet, hristiyanlık, musevilik, yahudilik, hinduizm, budizm, Kadın çalışabilir mi?, Dinlerde kadın, Kadın,
Kadınlar için, bazı dinler diğerlerine oranla daha fazla özgürlük sağlar ve kadınlara güç pozisyonu ve erkeklerle yazılmış esasta eşitlik sunar. Beş büyük dindeki kadın rollerine bir göz atalım. Her ne kadar tüm dinlere inanmayan, gereksiz ve insan ürünü olduklarına, kısacası din olgusuna karşı olsam da (Hristiyanlık'ta buna dahil) Hristiyanlık inancına sahip kadınlar iş hayatında daha aktif oldukları bir gerçek. Tabi burada daha büyük bir GERÇEK var, o da şuan birçok Avrupa ülkesinde yaşanan Hristiyanlığın, haçlı seferleri düzenleyen, kadına yüzlerce kısıtlama getiren Hristiyanlık ile aynı olmadığı, bu dinin zamanla halk tarafından yumuşatıldığıdır (çünkü Hristiyan ülkeler bizim aksimize tarihlerinden ders çıkarıp dinlerin onlar üzerindeki kötü etkilerinden kurtulma yoluna girdiler).

Unutulmamalıdır ki, bizim ülkemizde de çalışan kadınların diğer İslam ülkelerine oranla fazla olabilmesinin de temel nedeni; İslamiyetin Türkiye'de diğer İslam ülkeleri gibi yaşanmaması, yumuşatılarak, halk tarafından şekillendirilmiş, işine gelen kısımlarının görülüp, işlerine gelmeyen taraflarının göz ardı edilmiş olmasıdır. Yani Türkiye'deki İslamiyet'te yumuşatılmıştır. "Gerçek İslam bu değil" lafının 4 bir yandan duyulduğu ülkem insanının asıl kendi yaşadığı "gerçek İslam değildir". Türkiye'de yaşayan bir Müslüman, sayısı onları geçen diğer İslam ülkelerindeki uygulama ve yaşam şeklini gerçekten içine girerek görür ve şahit olursa vicdan tutulması yaşayacaktır (tabi gerçekten vicdanlı, kadın ve erkeğin eşit olduğuna inanan ve vicdanını sadece kendi önem sırasına ve inancına göre şekillendiren biri değil ise...)

Bir çok araştırma, başta İslamiyet ve Hinduizm olmak üzere birçok dinden kadının çocuk bakıp evi temizlemek dışında bir rolü olmadığını gösteriyor. Gerçi araştırmalar göstermese de, vizyonu açık, yersiz taraf tutup boş fanatiklik yapmayan birisi zaten bu araştırma sonucuna pek itiraz etmeyecektir. Yani ister dindar olun ister dinsiz, 6 yaşındaki çocuğa bile sorsanız İslam ülkelerinde kadınların çalıştırılmadığını (bizim ülkemiz için kötünün iyisi diyebiliriz, çünkü diğer İslam ülkelerine oranla bizim ülkemizde çalışan kadın sayısı fena değil), eğitilmediğini, hatta bazı İslam ülkelerinde çalışma ve eğitim haklarının bile olmadığını bilir, umarım ölüsü-dirisi herkesin bildiği bu gerçek hakkında yersiz ve saçma bir savunmaya girmez bu yazıyı okuyan Müslüman arkadaşlar. Zaten hadisler olsun, kulak verdikleri hocalar veya eteğine takıldıkları tarikat liderleri olsun, hepsi tek noktada birleşiyor "Kadın çalışamaz"

Pew Araştırma Merkezi tarafından yapılan bir ankete göre (1)
ABD'deki kadınların% 86'sı bir dine bağlı.
% 63'ü dinin hayatının önemli bir parçası olduğunu söylemektedir.
% 44'ü en az haftalık olarak ibadet hizmetlerine katılmaktadır.

Hristiyanlık (1,2,3)
ABD nüfus yüzdesi:% 70.6
Dünya nüfus yüzdesi:% 31.5
Kadınların yüzdesi:% 55 (Protestanlık)
Kutsal yazıda dikkate değer kadınlar: Meryem, İsa'nın annesi ve Elizabeth, Vaftizci Yahya'nın annesi.
Pozisyonlarında güçlüler mi? Evet, vaaz, öğretme ve misyonerlik rollerinde güçlüler.
Kadınların temel sorumlulukları: Çocukları yetiştirmek ve öğretmek, aileyi korumak, aileye ve dini konularda kocaya atıfta bulunmak, kilisede sosyal grupları korumak.

İslam (1,4,5)
ABD nüfus yüzdesi:% 0.9
Dünya nüfus yüzdesi:% 23.2
Kadınların yüzdesi:% 35
Kutsal yazıda dikkate değer kadınlar: Hz Muhammed'in karısı Aişa ve Adem'in karısı olan Havva.
Pozisyonlarında güçlüler mi? Evet, siyasette ve Müslüman Kardeşliği gibi dini örgütlerde aktifler.
Kadınların temel sorumlulukları: Çocuklara bakım, gelenekleri çocuklara geçirme, evde kocaya hizmet etme, cinsiyete özgü emirleri takip etme, eş ve diğer erkek aile üyelerine siyasi ve dini kararlarda yardımcı olma, ailevi varlıkları koruma ve bakım.

Yahudilik (1,6)
ABD nüfus yüzdesi:% 1.9
Dünya nüfus yüzdesi:% 0.2
Kadınların yüzdesi:% 48
Kutsal Kitapta Dikkat Çeken Kadınlar: Musa'nın kardeşi Meryem.
Pozisyonlarında güçlüler mi? Evet.
Kadınların temel sorumlulukları: Tanrı hem kadın hem de erkektir ve ilk insan, her iki cinsiyete ait olduğu için belirli cinsiyet rollerine daha az vurgu yapılır. Fakat erkekler daha fazla entelektüel görev yapmaları beklenirken erkekler daha fazla fiziksel görev yapar.

Hinduizm (1,7,8)
ABD nüfus yüzdesi:% 0.7
Dünya nüfus yüzdesi:% 15
Kadınların yüzdesi:% 38
Kutsal yazıda dikkate değer kadınlar: Shakti, Evrensel Anne ve Sita, Tanrı'nın bir parçası.
Pozisyonlarında güçlüler mi? Hayır, çok zengin, güçlü aileler haricinde tipik değil. Kadınlar törenleri yönetemezler.
Kadınların temel sorumlulukları: Çocukları yetiştirmek ve bakım yapmak, düzenlenmiş bir evliliğin parçası olmak, kocanın geleneksel törenleri gerçekleştirmesine yardımcı olmak, yaşlı aile üyelerine bakım vermek, eve bakmak.

Budizm (1,9,10)
ABD nüfus yüzdesi:% 0.7
Dünya nüfus yüzdesi:% 7.1
Kadınların yüzdesi:% 49
Kutsal kitapta dikkate değer kadınlar: Abhirupananda ve Buda'nın takipçisi Jenti.
Pozisyonlarında güçlüler mi? Evet.
Kadınların temel sorumlulukları: Eve bakmak, çocukları yetiştirmek için yardım etmek, eşin olmadığı durumlarda karar vermede kocanın yerine yardımcı olmak, çok eşli evlilik yapıyorsa eşinin "diğer eşleri" ile barış içinde, bir arada bulunmak.

Kaynaklar:
1. http://www.pewforum.org
2. http://www.theopedia.com
3. http://www.womeninthebible.net
4. http://www.pbs.org/
5. http://islam.about.com
6. http://www.jewfaq.org
7. http://www.hinduwebsite.com
8. http://hinduism.iskcon.org
9. http://www.buddhanet.net
10. http://www.urbandharma.org

PANDEİZM'İN DÖKÜMHANESİ VE TEMELLERİ

pandeizm, Pandeizmin temelleri, Pandeizmi'n dökümhanesi, Pandeizm'e göre Tanrı, Tanrı neden yarattı?, Tanrı insanı niye yarattı?, Tanrı neden var?, Pandeistlere göre Tanrı, din, A,
Panteizm ve Deism'in unsurlarının üniter bir kuram olan Pandeizm ile bileşimi, muhtemelen 200 yıldan da önce, özellikle arkaik Alman metinlerinin yorumlanmasına bağlı olarak önerildi.

Pandeizm teorisi tam olarak nedir? Evrenimizin Evrenden önce gelen ve fizik ve Evrensel sabitlerin davranışını düzenleyen kanunlarının karmaşıklığı (yaşam, gerçekten akıllı yaşam) ortaya koyma ihtimalini yüksek bir hassasiyetle sunan, yaratıcılığını gösteren bir tasarımcısı vardır ve bunun ötesinde kendinden yansıtıcı ve kendini hızlandıran akıllı bir yaşam vardır.

Ancak, bu Yaratıcı, Evrenimizi yarattığı enerjiyi nereden buluyordu? Pandeist'lerin bir çoğuna göre bunun cevabı şudur: "Kendisinden".
Big Bang'te tüm varlığını Evrene aktardığına, enerjisini tüketirken, tamamen şu anda var olduğumuz ve bizim parçası olduğumuz Evren olduğu görüşü Pandeist'lere göre en büyük onay alan görüş ve düşüncedir.

Peki neden böyle müthiş ve korkunç bir gücü olan bir varlık onu bu şekilde kullansın?
"Tanrı bunu yapmak zorundaydı ve kendi sınırlamaları zorladı" derler. Evet inanılan bu Tanrı, çoğu dindeki gibi "ol deyince olduran" bir Tanrı değildir. "Her şeye gücü yeten, her yerde var olan, sonsuz" bir Tanrı değildir. Bu, Evrenin soğuk, sert gerçekleri tarafından açığa çıkarılan bir Yaratıcıdır. Yine çoğu Pandeist'e göre evren sonsuz değildir (maddesel olarak); Zaten bu, yaratıcıda olması gereken bir özellik değildir. Buna göre Evrenin herhangi bir bölümü Yaratıcı tarafından her şeyi bilinçli olarak talep etmez ve Evrende hiçbir gerçek sonsuzluk gözlemlenmez.

Pandeist'ler bu nedenle Yaratıcının mutlaka yaşamsal bilgi eksikliği olduğunu, bu yaratma ve varoluşun, sınırlamanın kendisi ile yüzleşmek ve üstesinden gelmek amaçlı olduğunu iddia ederler. Yalnız yaşayan bir varlık, korku, cesaret gibi korkuları deneyimleyebilir mi? Keder, öfke, umutsuzluğun üstesinden gelebilir, rahatlık, memnuniyet ve zafer yaşayabilir mi? İşte tam burada, Pandeizm şunu söyler: "Bunu, ancak bu duygulara sahip olan varlıklarla doldurulabilecek bir Evren olarak varoluş yoluyla yapabilir". Yaratılışın herhangi bir kısmı bu varlıkları herhangi bir dereceye kadar asgariye indirgemek için Yaratılış dışında bırakmaz. Ve böylelikle, bu tür bilgi eksikliğinin bizler için de olduğu gibi, Yaratıcı'yı da, onu elde etmek için gerekli fedakarlığı üstlenmeye zorlayacağına inanılır.

Yazan: Anu

PANTEİST'LERE GÖRE PANTEİZM İÇİN KANITLAR

A,din, Panteizm, Panteizm için kanıtlar, Panteizm nedir?, Tanrı doğadır,Doğa ilahidir,Tarı inancı, Panteizmde Tanrı inancı, Panteist,Panteistlere göre Tanrı,Tabiat ana,Kozmos, evren Tanrıdır, Evren ilahidir
İki Önemli Nokta
Bu tanımda iki önemli hususa işaret etmek istiyorum. Birincisi, Panteistlerin "Tanrı'nın bir kişilik olmadığını" söylediğine dikkat edilmelidir çünkü eğer Tanrı'nın bir kişi olduğuna inanıyorsanız, bir Panteist değilsinizdir. Panteistler, İlahi Doğa'yı Yüksek Güç, Bir Kuvvet, Bir Yoldan Birlik olarak görme eğilimindedirler. Bu, Presokratikler, Taoizm, Plotinus ve Bruno gibi panteistlerin görüşleri idi. Spiritüel Tabiat İlmi, bu Tabiat'ı "N" başkentiyle aramayı yeğler.

İkincisi önemli nokta, Panteist'lerin "Tanrı ve evrenin bir olduklarını" savunuyor olmasıdır. Pan , "herkes" ve teizm ise "tanrı" anlamına gelen Yunanca " Theos " sözcüğünden geliyor. Dolayısıyla panteizm kelimenin tam anlamıyla "tamamı Tanrı" anlamına geliyor. Panteistler için Tanrı ve Evren, var olduğu ölçüde "bir tane ve aynıdır." Yani, Evren ve Tanrı Ontolojik olarak eşdeğerdir.

Bu önemli bir nokta. Eğer Panteist'in Tanrısı Ontolojik olarak Evrene eşitse, yani Evren Tanrı ise, o zaman Evren varsa, Panteist'in Tanrısı var demektir. Felsefe Ansiklopedisi Michael P. Levine çıkışları buna işaret eder gibidir “Ve:“var olan her şey dahil aralarında ilahi bir birlik oluşturur. Panteizm aslında iki iddia içerir”diyor. Panteizmin farklı versiyonları biraz daha iyi bir tanım verir 'birlik' ve 'ilahi olma' anlamlarının farklı hesaplarını sunar. Çoğu insanın evrenin birlik olduğu gerçeğiyle mücadele ettiği sanılmamaktadır. Çoğu insanın sahip olduğu sorun "Tanrı" dır.

Panteizme İlişkin İki Madde

Evreni "Tanrı" olarak adlandırmakla ortaya çıkan iki konu vardır. Birincisi, Evrenin Tanrı ile özdeşleştirilmesi ile ilgilidir. İkincisi, böyle bir atamanın uygunluğuyla ilgilidir. İlk madde ile başlayalım.

Evren Tanrı ve Tanrı Evren ise, neden sadece Evren diye adlandır mıyorsunuz? Neden işleri zorlaştırıyorsun? Kabul edelim ki, "Tanrı" sözcüğü, beyaz sakallı bir adam gibi anlık görüntü getiren yüklü bir kelimedir. Bu yüzden buradan sonra "Tanrı ya da tanrı benzeri" olarak tanımlanan "İlahi" kelimesini kullanacağım.

Neyse konumuza dönelim, eğer Evren İlahi ve İlahi Evrense, neden sadece Evren diye adlandır mıyorsunuz? Çünkü panteizme göre Evren ve İlahi tamamen aynı değildir.

Evet, varlığa gelince, Evren ve İlahi, ontolojik açıdan eşdeğerdir. Ancak bu hikayenin yalnızca yarısıdır. Sadece objektif ve entelektüel niteliklere sahip değil aynı zamanda öznel ve deneyimsel bir nitelik taşıyoruz. Nesnel olarak Evren, Kozmos ve Doğa'dır; ama öznel olarak birlik olduğumuz bir birliktir, İçimizde derin hissettiğimiz İlahi bir bağlantıdır.



Gerçekliğin İlahi olduğunu gösteren kanıt

Dolayısıyla Panteistler, Evrenin ilahi ve saygıyı hak etmeye uygun kılan belirli özelliklere sahip olduğuna inanıyorlar. Bu bir nevi baba gibidir. Objektif olarak bir adamdır, ancak ilişkisel olarak o bir baba gibidir. Aynı şey Evren için de geçerlidir. Nesnel olarak Kozmos'dur, ancak öznel olarak Tabiat Ana'dır.

Evren, genellikle Tanrı için ayrılmış bazı kişisel olmayan özelliklere sahiptir:
  • Yaratıcı - Evren bizi yarattı, bu yüzden bir Yaratıcıdır. 
  • Sürdürücü ve Sağlayıcı - Doğa sadece varoluşa varmakla kalmaz, varlığımızın devamı sağlar. 
  • Birincil - Doğa, alabildiğiniz kadar güçlüdür. 
  • Her yerde varolan - Evren her yerde mevcuttur. 
  • Her Şeye Kadar - Evren bilinçli varlıkları içererek bilendir. 
  • Birlik - Evren her şey dahil bir birliktir. 
  • Aseity - Kozmik kendiliğinden varolur ve kendi kendine yeterlidir. 
  • Ebedi - Evren sonsuzdur, her zaman bir şekilde var olmuştur. 
Son madde bilimden ziyade inanç ifadesidir. Mevcut bilim, büyük patlamadan önce ne olduğunu bize söyleyememektedir. Bu açık bir sorudur. Düşünüldüğünde Evrenin aslında ebedi olması, sonsuza kadar genişlemesi ve daralması mümkün gibidir. Ya da çoklu biçiminde ebedi olabilir.

İlginç bir gerçektir ki, Teistik Tanrı'nın öznitelikleri dünyaya eşit derecede hitap eden ve ideal süper insana ait olan iki bölüme ayrılabilir. Görünür ki, insanlık, Evrenin özelliklerini ve mükemmel insanın ideallerini birleştirerek Tanrı'yı ​​yaratmıştır. Teistik dinlerin bizzat erkekler tarafından, erkekler için inşa edildiği kabul edilmelidir.

Büyük Şeylerden Birinin Kanıtı

Çoğu insanın ateist olmamasının nedeni, Kozmik Güç, Yüksek Güç ve var olan bir Şey olduğunun hissedilmesidir. Bunun için yeterli kelimeler olmayabilir, ancak insanlar bunu hissediyor ve inanıyorlar. Her şeyin birbirine bağlı olduğunu hissediyorlar. Başka bir deyişle, İlahi bir şey hissederler. Duygu, tüm insanlar için aynıdır, ancak yorum farklıdır.

Tüm deneyimler, dünya görüşümüz aracılığıyla yorumlanır. Hristiyan bir ulusta yetişirsem, daha büyük bir şey duygusunu Tanrı olarak yorumlanacaktır. İslami bir ulus da yetişirsem, daha büyük şey hissini Allah olarak yorumlanacaktır. Eğer Yahudi'ysem, o Elohim olacak. Hindu olursam Brahman, Vishnu ya da belki Shiva olacaktır. Eğer bir Taocu isem de Tao olacaktır. Eğer bir Budist isem, Buda olacaktır. Mesele şu ki, duygu gerçekte var olan şey hakkında size bir şey söylemez.

Panteizmde evrenin İlahi olarak kabul edilmesinin bir başka nedeni, onunla sağlıklı bir ilişki kurulması gerektiğidir. Sadece ekolojik nedenlerle değil, aynı zamanda kendi psikolojik refahları için bu yapılmalıdır.

Doğa Gizemciliğinin Kanıtı
Mistisizm: "nihai gerçekliğin doğrudan ve acil deneyimi anlamına gelir. Panteistler için, doğrudan doğruya doğanın bir tecrübesi demektir. Ve Richard Dawkins'in de dediği gibi, "Doğa ve evrene yarı-mistik bir yanıt vermek bilim adamları ve rasyonalistler arasında ortaktır. Bunun doğaüstü inançlarla hiçbir bağlantısı yoktur "

Panteist'lerin mistik tecrübeyi neden Tanrı'dan ve Doğa'dan alabildiğinin açıklaması, tecrübenin aynı kaynağa sahip olmasıdır. Onunla bir ilişki kurabilmek için tövbe ve Tanrı'ya iman gerektiğinden dolayı, mümin olmayanların mistik bir tecrübesi olmamalıdır. Ama oluyor. Öyleyse panteizme göre diğer tek seçenek, hem mümin hem de inkarcının yaşadığı ortak şeydir: Doğa.

Kaynaklar:
Buzzell, Linda ve Craig Chalquist. Ekoterapi: Zihinle Doğa İle Şifa . Berkeley: Karşıt nokta, 2009.
Dawkins, Richard. Tanrı Yanılgısı . New York: Mariner Kitabı, 2008.
Doherty, Thomas J. Ekoterapi: Teori, Araştırma ve Uygulama . Martin Jordan ve Joe Hinds, eds. New York: Palgrave Macmillan, 2016.
Felsefe Ansiklopedisi . "Panteizm" Encyclopedia.com. 16 Şubat 2017'de erişildi. Http://www.encyclopedia.com/humanities/encyclopedias-almanacs-transcripts-and-maps/pantheism
Harrison, Paul. Panteizmin Elemanları: Doğa ve Evrenin Bir Maneviyatı . 3. baskı. Shaftesbury, Dorset: Element Books, 2013.
James, William.Dini Deneyimin Çeşitleri: İnsan Doğusunda Bir Çalışma . New York: Collier Books, 1961.
Levine, Michael P. Panteizm: Bir Tanrısal Olmayan Kutsallık Kavramı . New York: Routledge, 1994.
Lewis, CS Komple CS Lewis İmzası Klasikleri . Grand Rapids, MI: Zondervan, 2007.
Mercadante, Linda A. Sınır Tanımayan İnançlar: Ruhsal Olmasa da Dini Olmazsa . New York: Oxford University Press, 2014.
Teasdall, Wayne. Mistik Kalp: Dünya Dinlerinde Evrensel bir Spiritüelin Keşfi . Novato, CA: Yeni Dünya Kütüphanesi, 1999.

Yazan & Derleyen & Çeviren: Anu