HABERLER
Dini Haber
DP etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DP etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KUTSAL SAPIKLIKLAR (+18)

DP, yahudilik, Talmud, Yahudilerin Talmud'u, Talmud ve cinsel içerikleri, Tevratta kızların babalarıyla yatması, Talmud'da kadın, Tevratta cinsellik, Kutsal sapıklıklar, din,
Merhabalar. Normal şartlarda yazar notları ve açıklamaları yazı sonlarında yapılır. Fakat yazı içeriği detaylar mide bulandırıcı ve sapkın ifadeler içerdiğinden şimdiden uyarmak istedim. Sonuçta Türk aile yapısı içerisinde ve İslami (toplumumuzdaki vicdani İslam) koşullar içerisinde yetiştirildim. Terbiyemin ve vicdanımın el verdiği bölümleri sizlere aktarıyorum. Sadece bu bölümler bile çok ağır.

Bu yazıda sunacağım metinler tamamen aslından alınma bilgilerdir ki, İngilizce veya İbranice kaynaklarına bakıldığında rahatlıkla görülebilir. Eğer İngilizce veya İbranice’ niz yeterli değil ise “Google Translate” ile asıl metinleri çevirebilirsiniz. Bu bile yeterli olacaktır.

Toplumumuzun dinamikleri ve yaşam tarzı temel alındığında insanlara bilgi aktarmak için şimdiye dek genelde kendi inanç ve din düzenimizden örnekler verdik. Yazılarımızın temelinde ve eleştirilerimizin odak noktasında bu nedenle İslamiyet vardı. Ancak diğer dinler çok mu masum? Açık konuşmak gerekirse semavi dinler içerisinde neredeyse en masumu İslamiyet.

Bu yazının odak noktasını TALMUD oluşturacak. Peki, Nedir TALMUD? Wikipedia tanımına bir göz atalım önce:

“Talmud (İbranice: תלמוד), Yahudi medeni kanunu, tören kuralları ve efsanelerini kapsayan dini metinlerdir. İbranice lamad (öğrenmek) kökünden gelir. Mişna ve Gemara bölümlerinden müteşekkildir. Talmud'un iki versiyonu vardır: 3. ila 5. yüzyıla ait olduğu kabul edilen ancak daha eski dökümanları da içeren Babil Talmudu ve daha eski olan Filistin ve Yeruşalayim (Kudüs) Talmudu.

Musevilik'te önceleri Sözlü Tevrat olan Tora Şebealpe daha sonraları Mişna ismiyle yazılı hale getirilmiştir. Mişna temel olarak Musevi Ceza hukuku olarak tanımlanabilir daha sonraları Hahamlarca Mişna'nın daha derinlemesine açıklamaları yapılmış ve buna Gemara adı verilmiştir.”

Kısacası TALMUD, Yahudiler açısından, Tevrat’ın Musa tarafından yapılan rivayeti olduğu savunulur. Bu rivayetler, sonraki zamanlarda Tevrat’a bağlı kalınarak tekrar uyarlanmış ve açıklanmıştır. Bir nevi Yahudilerin hadis külliyatı sayılabilir. Bazı din bilimciler Talmud için “Yahudi Şeriatı” tanımını getirirler. Onlar için Talmud olmadan Tevrat bir şey ifade etmez.

Ilımlı, demokratik ve çağdaş Yahudiler her ne kadar bu tip TALMUD yasalarını reddetse de bu reddiyeleri geçersizdir. Talmud’un asla Yahudi kaynaklı olmadığını ve Tevrat ile asla uyuşmadığını söyleseler de Yahudi din alimleri tam tersini ifade etmektedir. Bu noktada reddetmelerinin sebebi, onlarında vicdanları bu söylevleri kaldıramamaktadır.

Şimdi aşağıda Talmud’ dan yapılan bazı alıntılar ile baş başa bırakacağım. Bu yazıda ne bir yorum ne de bir açıklama olmayacak; sadece, “Sapıklık Talmud’da ise Tevrat’ın ne suçu var?” diyenler için son bölümde Tevrat’tan da alıntılar yapacağım;

TALMUD’ dan:
Sanhedrin sayfa 400; “ emir 59 a” da; Rabbi Johanan emirleri şöyledir:

“Talmud Torah’ı tetkik eden bir gayri Yahudi’nin hak ettiği şey ölümdür. Çünkü bu onun için değil bizim için yazılmıştır. Bu bize bırakılan mirastır”.

Talmud’un Baba Bathra 54 kısmında şöyle denir:
“Gayri Yahudi’nin sahip olduğu mal, çölde ayağınızın altındaki sahipsiz araziye benzer, kim evvel alırsa onun olur”.

Kethuboth 11 b:
“Bir büyük, küçük bir kız ile cinsi temas yaparsa bu göze girmiş bir parmak gibi kabul edilmeli. Keza bir çocuk bir kadınla temas ederse buda kadının cinsi uzvuna bir çubuk girmiş olarak kabul edilmeli. Bir büyük tarafından bir çocuk baştan çıkartılıp ırzına geçirilirse bu ırza girme hadisesi olarak kabul edilmeli, bir büyük tarafından bir çocuk baştan çıkartılıp ırzına girilirse bu ırza geçme hadisesi olarak değerlendirilmemeli; “Nasıl ki gözyaşı tekrar ve tekrar yeniden insanın gözüne gelirse üç yaşından küçük iken cinsi temasta bir kızanda bekareti geri gelebilir”. Küçük yaşlarda erkeklerle yatmış bir kız çocuğu evlenirken bu vaziyeti kocasına bildirmeli aksi halde kan gelmez ve kocası da bu vaziyetten hoşlanmaz.”

“Bir Yahudi kızının bekâreti iki yüz zuz (eski Yahudi parası) değerindedir. Bu pazarlıkla daha evvelinden verilebilir.”

Kethuboth 51b:
“Bir kadın kocasının izni ile parasını vererek kendisi ile cinsi bir şekilde alakadar olacak bir şahıs kiralarsa, bunda hiçbir kabahat yoktur fakat bu kiraladığı şahıs gayri Yahudi ise bu kabahattir zira kazançlı çıkan gayri Yahudi’dir. Fakat aynı vaziyet, bir Yahudi erkeği ile gayri Yahudi bir kız arasında vuku buluyorsa zararı yoktur fakat Yahudi erkeği bu gayri Yahudi kızla evlenmemeye çok dikkat etmelidir”.

Kethuboth 56 a:
“Bütün cinsi işler akşam karanlığında yahut karanlık odada yapılmalıdır. Sebebi açık havada böyle işler yapılsa herkes işini gücünü bırakır seyre dalar ve daha fenası işlerini yapacak yerde cinsi temas yapan adamı taklit etmeye çalışır. Fırıncının ekmeği yanar, üzümcünün üzümlerini gayri Yahudiler çalar, çanakçının çanağı elinden düşer kırılır, nöbetçinin gözü döner şehri düşman basar. Karanlıkta bu işi yapmanın bir başka sebebi de, eğer bu cinsi teması bir gayri Yahudi ile yapıyorsanız bu gayri Yahudi kimseyi şahit olarak gösteremez hatta kendisi bile yüzünüzü iyi göremez.”

Kethuboth 111b:
“Dünyada hakimiyet sağlayacak en önemli unsurlardan biri çok üremektir. Bütün yeryüzündeki gayri Yahudiler eşektir. O gün geldiği zaman bunlar yer altında kendileri için kazılmış olan yerlere girip ebediyen yer altında yaşayacaklardır”.

Kethobuoth 76 a:
“O adam ki kız kardeşi ile beraber yatıp, kendilerini cinsi zevklere bırakırlar ve kız kardeşi bunu şikayet etmez, bunda bir kabahat yoktur fakat kız kardeş şikayette bulunursa bu işi tekrarlanmaması bu adama bildirilir”. O şahıs ki daha annesi yaşlı değildir ve babası ölmüştür ve validesi yabancı erkeklerin koynuna girmek istemez ve kendi oğlu ile yatmak ister ve keza oğulda validesi ile yatmak isterse böyle bir vaziyette eğer bu işler zor kullanılmadan yapılıyorsa, bize düşen bir vazife yoktur t ki oğul evlenme yaşına gelip de başka bir kızla evlenmek talebinde bulunur ve validesi buna mani olmak isterse, oğul kendi karısının cinsi arzularını hem de annesinin cinsi arzularını tatmin etmeli ta ki validesi başka bir erkek buluncaya kadar.”

Kethuboth 61 b:
“bir gayri Yahudi, Yahudi kızından istifade ederse, bir Yahudi kadınını baştan çıkartırsa bir Yahudi çocuğunu kirletirse, Yahudi umumi bir Yahudi kadını ile temas edip kadına parasını vermezse cezaya çarptırılır. Eğer bir Yahudi umumi kadını kullanıp parasını vermemiş ise parası alınır ve değnekle dövülür, bir Yahudi kadınını baştan çıkarttı ise ölünceye kadar taşlanır. Bir Yahudi kızını kirleten gayri Yahudi’nin başı yarım kesilir ve yavaş yavaş öldürülür. Bütün bunlar bilhassa gayri Yahudilerin önünde yapılmalı ki bunlara müthiş bir ibret olsun ve bizim dehşetimiz karşısında titresinler ve Yahudi’ye dokunmaya bir daha yeltenmesinler.”

Talmud’un Yebamoth kısmı 59 a ve 59 b:
“Bir dul kendini tatmin için her türlü usullere başvurabilir”. Bir kadın sebepler göstererek hayvan ile hayvani münasebetleri ilerletirse bunda münasebetsiz bir şey yoktur. Böyle işlere zevklere heveslenmeyen kadın bulunmaz. Bu sebepten bu gibi zevklere kedini verip de sonradan evlenmeyi düşünen kadını bir haham bile alabilir.

Rabi Shimi b. Hiyya ya göre bir hayvanla ya da insan olmayan bir şey ile cinsi temas yapan kadın bir haham bile alabilir… Rabi R. Dimi’nin anlattığı bir misal ise şöyledir: harikulade çok güzel bir kadın sıcaktan biraz açık giyinmiş bir şekilde yeri silerken maruf köpeklerden biri kapıda zuhur etmiş… Kısa bir zaman sonra da kadın bir rahiple evlenmek için izin alabilmiş. Fakat para ile kendisini satan bir kadın para mukabilinde müşterilere zevk vermek için bir köpekle cinsi münasebet yaparsa bu başka türlü kabul edilir ve Hahamlıkça hoş görülmez.”

Yevamot 60 b:6:
“Yahudiliğe döndürülmüş bir kız, üç yaşından bir gün fazla olursa bir haham onunla evlenebilir.”

Yevamot 63 a:
“Elazar şöyle ilave etti: Âdem bütün hayvanlar ile çiftleşmiş fakat Havva’nın verdiği tadı hiç birinde bulamamıştı”.

Yevamot 103 b:
“Yılan Havva’nın içine müthiş bir şehvet sokmuştur”.

Yevamot 55 b:
“O şahıs ki akrabası kız ile cinsi temas edip bekaret zarını yalnızca gevşetir. O adamdan şikayet edilmemelidir”. Ölmüş kadın ile temas o kadının hayattaki vaziyetinde iken yapılan temas gibi kabul edilir. Kadın evli ise her ne kadar ölmüş olsa bile gene evli bir kadın olarak kabul edilir ham de ölmüş bir kadınla çiftleşmek meniyi ziyan etmek demektir”.

Orijinal metinler için: https://halakhah.com/

TEVRAT’ tan:
"Ve Lut Tsoardan çıkıp dağda oturdu ve iki kızı
onunla beraberdi; çünkü Tsoarda oturmaktan
korktu; ve o, ve iki kızı bir mağarada oturdular. Ve
büyük kızı küçüğüne dedi: 'Babamız kocamıştır, ve
bütün dünyanın yoluna göre yanımıza girmek için
mem­lekette erkek yoktur; gel, babamıza şarap
içirelim, ve babamızdan zürriyeti yaşatmak için
onunla yatarız.'
Ve o gece babalarına şarap içirdiler ve büyük kız
girip, babası ile yattı... Ve ertesi gün dedi: İşte dün
gece babamla yattım, bu gece de ona şarap içirelim,
sende gir onunla yat... Ve küçük kız kalkıp onunla
yattı." (Tekvin Bölüm 19/30-36)

Kaptın günlümü, kız kardeşim, yavuklum!
Gözlerinin bir bakışı ile...
Okşamaların ne güzel, kız kardeşim, yavuklum!
Şaraptan ne kadar hoştur okşamaların,
(Neşideler Neşidesi Bölümü, 4/9-10)


"Memelerin üzüm salkımları gibi olsun, Fahişelik ettikleri zaman kızlarınızı ve zina ettikleri zaman gelinlerinizi Cezalandırmayacağım." (Hoşca bölümü, Bab 4/14)

Her yazımın sonunda olduğu gibi “Sağlıcakla Kalın” diyeceğim ancak bu yazıdan sonra ne düşünürsünüz neye inanırsınız bilemiyorum. İçinizde öfke ile karışık isyan olacak. Belki bana çok kızacaksınız. Ben bu yazıları okuduğumda kaç gün kendime gelemedim. Artık Yahudi inancına dair kitap ve söylevleri okumayı tümden bıraktım. Sizce Hristiyanlığın din olarak ortaya çıkmasında yukarıda bahsetmiş olduğumuz sapkınlıkların payı var mıdır? Bunların sapkın ve gayri insani olduğunu savunan insanlar mı Hristiyanlığı kurdular? Bilmiyorum. Artık bilmekte istemiyorum.

Onları araştırarak daha detaylı bir yazı yazmayı düşünüyordum. Ama yapamadım. Daha öteye gidemedim. İnternet üzerinden araştırma yapmaya ilk başladığımda ulaştığım bilgiler bunlar ki benim “hal-i ruhiye mi” bozmaya yetti. İlk defa detaylı araştırma yapmadan bir yazı yazıyorum. Umarım birileri çıkar ve bu araştırmayı yaparak daha derine ve asıl gerçeklere ulaşır.

Yazılanların aşırı pornografi ve cinsellik içerdiğini biliyorum. Umarım haddimi aşarak sizi duygusal yönden incitmemişimdir. Sadece bilin istedim.

İki konuda sizlerden özür diliyorum:
  1. Daha derine inme cesareti gösteremediğimden ancak bu kadar bilgiyi derleyip aktarabildim.
  2. Eğer sizi ve duygularınızı incitmiş isem özür dilerim.
Sonuç olarak; sizce alemleri yaratan ve dengeyi kuran, akıllı tasarım ve kudret sahibi bir yaratıcı bu sözleri söylemiş olabilir mi?

Ya yaratan bu tip semavi dinlerde bahsedilen yaratan değil ve bu tip dinler sapkınlar tarafından çıkarları için evrildi ya da ateizm doğruyu söylüyor. Karar sizin. Ben karar vermek istemiyorum.

Benim yaratıcım asla bu tip şeylere izin vermez. (Bu noktada Site Başyazarı ve Admin’i dostum A. KARA’nın “Benim Tanrım” adlı yazısını okumanızı tavsiye ederim. Beni aydınlatmış ve içimdeki sorulara bir nebze cevap olmuştu.)
Sağlıcakla kalmaya çalışın.

Yazan: Demon Product

DİNLERİN EVRİMİ

DP, din, Dinlerin evrimi, Dinlerin birbirine evrimi, Dinlerin kendi içlerinde evrimi, islamiyet, Dinlerin iddiaları, Kuran çelişkileri, Şura suresi, Sebe suresi, Hicr suresi, Mezmur, Matta, Petrus, “Kesin olarak bilesiniz ki bu zikri (vahyi, Kur'an’ı) kuşkusuz biz indirdik ve onu mutlaka koruyan da yine biziz.” (Hicr, 15/9)

"Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur'ân'ın âyetleridir." (Hicr, 15/1; bk. Elmalılı, Hak Dini, ilgili ayetin tefsiri)

“Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamberine ve ona indirdiği kitaba ve ondan önceki indirdiği kitaplara gereği gibi inanın.” Nisa (4) Süresi, 136. ayet

“Senin sözün göklerde, Devirler boyu durur ey Yehova.” (Mezmur, 119/89)

“Gök ve yer ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır.” (Matta, 24/35)

“Çünkü ölümlü değil, ölümsüz bir tohumdan, yani Tanrı'nın diri ve kalıcı sözü aracılığıyla yeniden doğdunuz. Nitekim 'İnsan soyu bir ota benzer. Tüm yüceliği de kır çiçeği gibidir. Ot kurur, çiçeği düşer. Ama Rabbin sözü sonsuza dek kalıcıdır.' İşte size müjdelenmiş olan söz budur.” (Petrus, 1/23-25)

Dinlerin evrimini iki ayrı kategoride inceleyebiliriz:
  1. Dinlerin Birbirlerine Evrimi
  2. Dinlerin Kendi İçlerinde Evrimi
Bunları ayrı ayrı inceleyecek olursak;

1) Dinlerin Birbirlerine Evrimi:
Bu savı inanan ve inanmayan tüm çevreler kabul eder. İnanların bu evrime inanmalarının sebebi, yaratıcının tek din üzerine olduğu, dinlerin birbirini tekrar etmesinin bu yüzden mümkün olduğudur. Dolayısı ile bu savı reddetmez, aksine desteklerler. Farklı bir biçimde inanmayanlarında en çok savunduğu sav budur ki, her dinin bir öncekinden etkilenerek devamı niteliğinden olduğu, mitolojik dinlerden evrildiği yönündedir.

Burada inananlar için aslında bir sorun vardır. Bu sorun da, gelen yeni dinin gelme sebebinin bir öncekinin yozlaşmış olduğu, aslında bozulduğudur. Hatta önceki kitapta aslında kendinden sonraki gelecek kitabı ve peygamberi desteklemiş olduğunu savunulur ki bu durumun kanıtları hiçbir zaman yoktur (Tevrat, İncilden bahsetmez, İncil, Kurandan bahsetmez). Bazı çevreler örneğin “Aslında gerçek incilde yazıyor. Vatikan biliyor ama söylemiyor.” gibisinden yorumlar yapsa da bunun ne dini ne de bilimsel hiçbir dayanağı yoktur. Yazının başında Tevrat ve incilden alınan ayetler bunu açıkça belirtmektedir. Bu yönde daha birçok sözde bu kitapların kendi söylevlerinde bulunmaktadır. Dolayısı ile her kitap kendinin yegâne göklerde yazılı kitap olduğunu, kendinden sonra bir kitabın gelmeyeceğini savunur. Fakat farklı bir yerde çıkan kitap aslında öncekinin devamı olduğunu savunur. İnanlar için bu bilinmezlik ve paradoks (ki aslında bilinir) sürer gider.

Dolayısı ile tüm semavi dinler “Dinlerin Evrimi” savını kabul eder, ancak hak dinin kendisi olduğunu savunur. Bu açıdan bakıldığında bile her din “Yaratanına” şirk koşmaktadır. Çünkü yaratıcı madem mükemmel, kusursuz, evrensel denge sağlayıcı, sorgulanamaz ve her şeyi bilen ise indirdiği kitabın daha sonra kusurlu hale getirilmesine ses çıkarmaz? İstese kusursuz bir sistemi getirebilirdi ki tüm kitaplar kendini kusursuz ilan ederken sonrakiler onları yozlaşmış kabul ediyor. Demek ki “Yaratılanlar” “Yaratandan” daha kudretli ve zeki ki onun indirdiğini sorgulayabilip değiştirebiliyorlar.

Gerçi her inanç bu duruma karşıda hazırlıklı olarak bir reddiye geliştirmiştir. Nedir bu reddiye mekanizması, “Yaratıcı aslında bizi sınıyor. Acaba onun kelamından çıkacak mıyız diye. Ne zaman biz sapkınlaşırsak o zaman bizi yeni bir peygamber ve kitap ile uyarıyor.”. Her peygamber kendini son peygamber ilan ediyor ve kendini öncekilerden üstün addediliyor. Bu reddiyenin sebebi şudur; eğer gelen din bir öncekini tamamlayıcı veya düzeltici değil ise bu yeni gelen dinin varlık sebebi ortadan kalkar. Sağlam bir dayanak bulunmalıdır. Yoksa insanlar peygamber olduğunu söyleyen kişiye inanmazlar. Bahsettiğimiz bu husus nedeni ile her semavi din bir öncekini kabul ederken kendinden sonrakileri kabul etmez, ayrıca kendinden sonra gelen dinlerin, kendi dinlerinden çıkarları nedeni ile ayrılan gruplar olduğunu ilan eder. (Yahudilerin İsa’ yı reddi, Musevi ve Hristiyanların Muhammed’i reddi).

Bu durum inanlar için (hangi dine mensup olursa olsun) baştan aşağı şirk ve eş koşmak kokmaktadır. Kitaplarda bahsedilen kudretli Tanrı inancına bakarsak. Beşer olan insanoğlu “Yaratanın” kelamını değiştiremez, değişmesine vesile olamaz. O halde ya yaratan “kudretli” değil, ya da bu sözler insan ürünü. Yaratan koşulsuz ve şartsız kudretli olduğuna göre… Yorum sizin.

Bu noktada yazının buraya kadar olan kısmına (ya da geriye kalan kısmı da) yönelik cevap ve eleştirileriniz varsa ki pozitif ve yapıcı eleştiriler bizim kazancımızdır, eleştiri yapmadan önce bu site de yer alan makale ve pdf kitapları okumanızı tavsiye ederim. Onlardan örnek alıntıları yaparak yazıyı uzatmak istemediğim için yer vermedim. Yoksa yazımızın kanıtları sitede ekli olan makale ve pdf kitaplarda geniş ve açıklayıcı bir biçimde bulunmaktadır.

Mevcut durumu tahlil edersek her din bir önceki/-lerin devamı konumundadır. Öncekini reddetmeden, kötülemeden veya yok saymadan –ancak bozulduğunu ve yozlaştığını söyleyerek- kendisini devam din olarak niteler. Semavi dinlerin kökeni antik mısır ve sümer dinleridir ki bu durum tüm akademik ve bilimsel çevreler tarafından kabul görmüştür. Antik Mısır ve Sümer dinlerinden evrilen ilk semavi din olan Yahudilik, devamında Hristiyanlığa, Hristiyanlıkta Müslümanlığa evrilmiştir.

2) Dinlerin Kendi İçlerinde Evrimi:
Dinlerin kendi içlerinde evriminin çeşitli sebepleri vardır. Çağlar ilerledikçe, teknoloji geliştikçe, eski adet ve dinler terk edilemediğinden, coğrafi sebepler, yeni yapılan keşifler ve benzeri sebeplerle dinlerde yenilenmeye ihtiyaç duyulur. Bu yenilenmeler farklı inanç felsefelerinin ve gruplarının oluşması ile sonuçlanır. Örneğin Hristiyanlıkta Ortodoksluk, Protestanlık, Katoliklik, Presbiteryenlik, Evanjelistler vb. fraksiyonlar her birbirlerinden farklı olabilmekte ya da birbirleri içinden türemektedirler. İslamiyet’te de durum pek farklı değildir. Sünniliğin içinde 4 hak mezhep kabul edilen Hanefilik, Hanbelilik, Şafiilik ve Malikilik ile Şia ve içerisinde yer alan fraksiyonlar (Caferilik gibi) bunun kanıtıdır. Bu bölüngüler içerisinde yaşayan insanlara şu sorulduğunda, örneğin bir Müslümana:” Peygamber ve 4 halifenin mezhebi nedir?” diye sorulduğunda sağlıklı net bir cevap alamazsınız. Dinlerin kendisinde şu mantık vardır: İbadetlerde ve inançta yorum olmaz, yaklaşım sergilenmez veya mantığa göre ya da ihtiyaca göre şekillenmez. İbadet ve inançta peygamber ve kitap ne yapıyorsa o yapılmalıdır. Ancak bu görüşe reddiye geliştirenlerin en büyük savunması şudur:

“İyide bizim mezhepte kan abdesti bozuyor, ancak öteki mezhepte bozmuyor. Sebebi coğrafi sebepler. Peygamber şöyle olduğunda kan akmış ancak abdest almamış onlar onu örnek almışlar, ama bir keresinde kan çıkınca abdest almış, biz onu uyguluyoruz.”

Burada sorun şudur. Peygamber semavi inanca göre hatasız ve eksiksizdir. Yaratanın rahmeti ondadır. O yaratıcının yeryüzündeki gölgesi ve elçisidir. Dolayısı ile o zaman ya abdesti tazelersin ya da tazelemezsin. Tazelersen bir mezhebe göre namazın kabul olmuyor, tazelemezsen öteki mezhebe göre namaz kabul olmuyor. Sen yorum getiremezsin. Senin imamın ve şeyhinde yorum getiremez. Onlar gereğini yürütmek ile sorumludur. O halde ya yaratıcı mükemmel değil, ya da sen, hocaların ve şeyhlerin sorunlu. Yaratıcı mükemmel olduğuna göre… Yorum yine sizin. Daha bu hususlara örnek çok. Eğer örnek yok diyorsanız o halde hiç Müslüman olamadınız demektir. Müslüman iseniz kuranı anlayarak okumuş ve hadis külliyatı ile desteklemiş olmalısınız. “Yok, ben hocama sorarım!” diyorsanız, Hocanız sizi öteki dünyada (!) kurtarsın da görelim. Ayet bu konuda açık. Anlayarak okumamış iseniz hükmünüz kesin. Önceki yazılarımızı okuyun, pdf kitaplara bakın. Bu hususa defalarca değinildi.

Konumuza geri dönersek insanlar kendi keyfiyetleri, yönetim ihtirasları ve güç için dinleri kendi ihtiyaçları doğrultusunda yoğurup değiştirmişler, adına da mezhep demişlerdir. Bu durumun farkına varıp “Dünyada Peygamber dönemindeki İslamiyet yaşanmıyor. İslamiyet te mezhep olmaz, olamaz. Peygamber bunu yasaklamıştır. Din de Allah gibi birdir ve tektir!” diyen Konca KURİŞ, insanları uyandıracağı (!) endişesi ile canavarca katledilmiştir.

Bu bahsettiğimiz hususa da reddiye geliştirebilirsiniz ki amacım sizi değiştirerek “inanma inanma din diye bir şey yok” demek değildir. İster inanırsınız ister inanmazsınız. Bu sizin bileceğiniz ve özgür iradeniz ile seçebileceğiniz bir olgudur. Sadece doğru araştırın.

Bu noktaya kadar iki ayrı başlıkta Dinlerin Evrimini bir nebze olsun incelemeye çalıştık. Dinlerin Evrimi şüphesiz gerçektir. Okundukları zaman tüm semavi din kitaplarının söylevlerinin hemen hemen benzer olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. Bunu için okuma-yazma bilmeniz ve objektif olmanız kâfidir.

Başka bir husus burada karşımıza adeta dikilir. Dinler kesinlikle “Evrimleşiyor”. Değişiyor ve gelişiyor. Kendilerini ortadan kaldırmaktan ziyade kendi iç fraksiyon ve dinamiklerini geliştirerek evriliyorlar. Örneğin Pensylvania’ nın ağlak imamı, peşinde koşan primatlar ve müritleri. Bu primatlar ve müritler, o ağlak imamı “Kurtarıcı Mehdi” ilan ederler ki mehdi inancı Kuran açısından değerlendirildiğinde tümden bid’at’ tır. Muhammed ve 4 halife döneminde “asla” mehdi/mesih inancı olmamıştır. Hristiyanlıktan geçmedir.

Konumuzdan biraz farklı olmakla beraber, Dinlerin Evrimi ile bağlantılı farklı bir konuya da değinelim.

Yazının başında bahsettiğimiz gibi her kitap, kendisinin sabit ve değiştirilemez olduğunu ısrarla belirtir; kendisinin yaratıcı kelamı olduğunu, “şüphesiz” doğru bir elçi sözü olduğunu söyler. Bu elçiler hep kendi kavimlerine ve bölgelerine gelmiştir. Musa ve İsa İsrail oğullarına ve Muhammed Arap oğullarına.

“Biz sana Arapça bir Kur’an vahiy ettik ki, sen anakent olan Mekke ile bütün etrafını uyarıp irşat edesin.”(Şura 7)

Demek ki amaç, Mekke ve çevresini uyarmak. Sorun Mekke ve çevresinde. Diğer yerlerde Allah’ın kelamı önceki dinler ile sabitenmiş. Ancak durum böyle olursa İslamiyet nasıl yayılacak?

Taberi bu ayeti açıklarken “bütün etraf” tan kastın dünya olduğunu belirtir. Yoksa Kuran sadece Mekke ve çevresinden ibaret olacak. Sistem çökecek. Diğer dinlerin tamamlayıcısı olması için bu dinin tüm coğrafya ya gelmesi gerekiyor. Ne yapıyor Taberi? “Etraftan kasıt dünyadır” diyor. İlginç olan şudur ki, Allah tüm dünya diyemiyordu da, aklı ermiyordu da, Taberi Allah kelamını düzeltiyor. İslami Terminolojiye göre kendini Allah’ın yerine koyuyor. Burada İslami açıdan şüphesiz şirk vardır.

Bu sözlere reddiye olarak şunu söyleyebilir ve kanıt olarak sunabilirsiniz ki:

“Resulüm! Biz seni bütün insanlara/insanlığa rahmetimizin müjdecisi, azabımızın uyarıcısı olarak gönderdik; lakin insanların ekserisi bunu bilmezler.” Sebe Suresi 28. ayet

Ya da

“Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.”(Enbiya, 21/107). Yalnız ALEM kelimesi coğrafi yerleri tanımlamaz. ALEM “kimse” demektir.

İnsanlar Kuranı kendi dilleri ile okumuyorlar ki? Nereden bilecekler kime gönderildiğini? Ayrıca her kitap kendini insanlara geldiğini söylüyor? Ayetler bile bu noktada çelişki taşıyabiliyor.

İnanlar için ayetler arasında hükmü kalkan olmaz. Her ayet geçerlidir. Allah tüm ayetleri bir düzen ve mükemmellik üzerine kurmuş ise yukarıda belirttiğimiz Şura 2 ile Sebe 28’i bir karşılaştırın. Birbirlerinden farklı şeyler söylüyorlar. (Site Başyazarı ve Admini Dostum A.KARA’ nın “Neden Deist oldum 2” adlı yazısında, ayrıca İlhan ARSEL kitaplarında bu çelişkiler bolca örneklendiriliyor. O yüzden daha fazla örnek görmek isteyenler bu makale ve kitaplara göz atsınlar)

Şöyle bir durum bizi bekler ki, aslında tüm kitaplar insanlığa gönderilmiştir. Ancak Irkçı ve faşist yaklaşımlarından dolayı İsrailliler Yahudiliği ırk/din haline getirmişlerdir. Örneğin Yahudi baba Hristiyan anneden olan bir çocuk Yahudi olamaz. Ancak Yahudi anne ve Müslüman babadan doğan çocuk Yahudi kabul edilebilmektedir. Anne din ve ırk aktarıcısı durumundadır.

Hristiyanlıkta ise Yahudiliğe göre daha hümanist bir bakış açısı vardır. Bu kapsamda misyonerlik faaliyetlerine girişilmiş ve dünyanın geri toplumlarında seri bir Hristiyanlaştırma politikası gütmüşlerdir.

Kısacası her din, bu “Din Evrimi” hususunu kabul eder, ancak kendisinin kesin ve doğru olduğunu söyler. Bu nedenle yayılmacı bir politika güderler. Yani her din, kendisinin “İnsanlığın koşulsuz şartsız en son kurtarıcı dini” olduğunu iddia eder. Ancak dinler zaman ilerledikçe çağına uymadığından iç fraksiyonlara bölünmeye mahkûm olur. Demek ki “Yaratılanlar”, “Yaratandan” daha bilge ve kudretli ki onun hatalarını düzeltiyorlar. İnançlarını çağa uyduruyorlar. Yaratıcı kusursuz ve kudret sahibi olduğuna göre birileri ortada bariz bir biçimde yalan söyledi ve birileri yalan söylemeye devam ediyor.

Sonuç olarak ister inançlı olun ister inançsız. Dinler Evrilmiştir, Evrilmeyede devam ediyordur. İnanlara göre, Yaratıcı tek kitap ve tek peygamber ile (tüm dinler önceki peygamberleri kabul eder ancak son ve en geçerli peygamberi kendi peygamberi görür) insanlığı (!) uyarmıştır. O halde bu ayrılıkların sebebi nedir?... Bu ayrılıklardan kimlerin ne çıkarları olabilir? Din ile insanlar kandırılabilir mi? İnsanlar Din ile kandırılıyor ise bu kandırmanın amacı nedir? Cevaplar sizde saklı.
Aklımda Deli Sorular:
  • Muhammed ve 4 halife kandil gecelerini kutladı mı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde mevlit okundu mu? Tatlı dağıtıldı mı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde 3 aylar kutsal mıydı?
  • Muhammed ve 4 halife teravih namazı kıldı mı?
  • Muhammed ve 4 halife hadisleri yazdırdı mı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde minare var mıydı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde türbeler ziyaret edilir miydi?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde mezarlık ziyaretleri var mıydı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde saltanat var mıydı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde kefaret orucu var mıydı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde tespih çekiliyor muydu?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde mezar taşı üzerine ayet, dua, şiir vb. yazılıyor muydu?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde ölülerin ardından 7’ si 40’ ı 52’ si yapılıyor muydu?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde yatırlara mum yakılıp dua edilir miydi?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde ücrete kuran okunur muydu?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde kuran nağme ve musiki ile mi okunurdu?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde bir yerlere cevşen asılır mıydı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde cenaze bildirimi için sala okunuyor muydu?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde bugün kılınan namaz mı kılınıyordu?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde kurban kanı alına sürülür müydü?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde recm var mıydı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde “Azrail” adlı bir meleğin adı geçiyor muydu?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde muska takılır mıydı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde namaz 3 vakit mi? Yoksa 5 vakit miydi?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde takke takılır mıydı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde kadının erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığı söylenir miydi?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde kabir azabından bahsedilir miydi?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde İsa’nın tekrar yeryüzüne geleceği inancı var mıydı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde mehdi kavramı var mıydı?
  • Muhammed döneminde, Kuran kitap halini almış mıydı?
  • Ebubekir hiç kitap formatından Kuran okumuş muydu?
  • Hiçbir kutsal kitap peygamberinin özel hayatına karışır mı? Karışsa bile bunda “âlemleri” ilgilendirecek nasıl bir bilgi olabilir ki?
  • Ana dili Arapça olan araplar bu dini “Şüphesiz apaçık arapça” olarak indirilen Kuranı okuyarak ve anlayarak yaşıyor ise bizim din yaşantımız neden farklı?
  • Dinlerini okuyarak ve anlayarak yaşayan araplar mı daha doğru dinlerini yaşıyor, yoksa dini okumadan ve anlamadan okuyan bizler mi daha doğru yaşıyoruz?
  • Eğer dini biz doğru yaşıyorsak, araplar neden Kuranı okuyup anladıkları halde farklı yaşıyorlar? Bir insan veya topluluk bilerek ve isteyerek KÂFİR olur mu?
Sağlıcakla kalın.
Yazan: Demon Product

APAÇIK AYETLER

DP, Apaçık ayetler, Kur'an apaçık mı?, Apaçık olmayan ayetler, Kuran, din, islamiyet, Din ile büyütülen gençlik, İslamiyet gerçekleri, Kuran gerçekleri, Kuran çelişkileri, Ayetler,
1990’ ların ortalarında iyi giyimli, orta halli olduklarını gösteren moda tasarımına sahip, nispeten “üniversiteli” okumuş çocuk izlenimi veren gençler sokaklarda bir takım kitaplar dağıtmaya başlamıştı. Dağıtılan kitap konusuna daha sonra tekrar geri döneceğiz.

Ülke de sessiz sedasız bir devrim hareketi yürütülüyordu. Bu devrim hareketi gücünü farklı dinamiklerden alıyordu. Söz konusu devrim ülke yönetimine veya idareye talip olmak için değildi. Toplumsal bir dönüşüm hedefleniyordu. Bu dönüşümün gerçekleşmesi için bu kitaplar sadece bir basamaktı.

90’ ların başı zaten çok sancılı geçmişti. Turan DURSUN, Bahriye ÜÇOK, Uğur MUMCU, Çetin EMEÇ, Eşref BİTLİS ve Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL gibi birçok isim cinayet veya şüpheli ölümlerin kurbanı olmuştu. Madımak Yangını (katliamı) ve Başbağlar katliamları ile çok sayıda insan toplu “SOYKIRIM” a uğramışlardı. PKK terörü gün geçtikçe güçleniyor, ülke siyasal sorunlar ile boğuşuyordu. Enflasyon ve pahalılık nedeni ile günden güne sinir sistemi yıpranan halk,  yerel yönetimlerdeki yolsuzluk haberleri ile iyice kızgınlaşmıştı. Adeta bir dönüşüme zemin hazırlanıyordu. Sanki 12 Eylül 1980 öncesi senaryolar farklı biçimlerde tekrar ediyordu. Ancak bu dönüşümün amacı ne askeri bir darbeye zemin hazırlamak ne de ülkenin dış güçlere teslim edilmesiydi. Amaç, farlı bir yönetim sisteminin ülke genelinde egemen olmasıydı. Zaten zemin müsaitti.

Ülkenin “okumuş” büyük çoğunluğu 12 Eylül öncesi sağcı-solcu diye iki farklı kampa ayrıldığından beyinleri yıkanmıştı. 12 Eylül de yaşanan işkenceler ile bu “okumuş” bireyler devre dışı kalmıştı. Üniversitelerdeki “sağlam” akademisyenler dönemin “Kurtarıcısı” Evren Paşa tarafından kurulan YÖK ile görevlerinden uzaklaştırılmışlardı. Üniversitelerin özerk yapısı devre dışı kaldığından bu “bilim” kurumları sadece kodlanmış ve “istenen komutlara yanıt veren” öğrencileri mezun ediyordu. Eğer sistemi eleştirir veya farklı bir tonda ses çıkartır ise bu öğrenciler “anarşist, terörist, allahsız, kitapsız, vatan haini, eşcinsel, satılmış, gâvur uşağı vb.” ithamlar ile isimlendiriliyor, ya okuldan ayrılmaları sağlanıyor ya da mezun edilmiyorlardı. Söylenenlere koşulsuz biat edecektiniz. Eğer bu “çatlak” ses çıkaran öğrenciler grubunda iseniz mezun olmanın yolu, uğraşılamayacak seviyede zekâya sahip olmanız veya “vicdanlı” öğretim görevlilerine denk gelmenize bağlı idi.

Ülkenin değişmeyen tek sistemi din idi. Yıllardır geleneksel sistem aynı düzende devam ediyordu. Bu sistemde, 7-8 yaşlarına gelen kız-erkek çocuklar yaz tatillerinde kuran kurslarına gönderilir, Allah yolunda Muhammed’in rehberliği ve Kuran kılavuzluğunda inançlı bir birey olmaları sağlanıyordu. 10-11 yaşlarına gelindiğinde eğer çocuk hatim ederse ödüllendirilir, başka çocuklarla “örnek çocuk” misali ile mukayese edilirlerdi. Anne ve Babalar kendi çocuklarına: “ Bak arkadaşın ne güzel hatim etmiş. Allah onu cennete koyacak. Sen böyle gâvur gibi gez.” Diye suçlamada bulunurlardı. Hatim eden çocuğun ailesi ise “Romalı muzaffer kumandan” edası ile mahallede kasıla kasıla gezerdi. Annesi “gün” tabir edilen mahalle altın borsalarında diğer annelere çocuğunun nasıl kuran okuduğunu ballandıra ballandıra anlatır, “Ayol sizin çocuk daha okuyamadı mı? Gâvur olur kız bu!” gibisinden cümleler kurarak diğer annelerin moralini bozardı. Okumayan çocuğun düştüğü psikolojik travma ise bambaşka idi. “Sanırım Allah beni sevmiyor. Ben gâvur olacağım. Cennete gidemeyeceğim. Annem babam beni sevmeyecek” korkusu ile başbaşa kalıyordu. Okuyan çocuğun durumu ise adeta bir Popstar ile ancak mukayese edilirdi. O prototip’ ti. Yaratılmış tek kişi idi. Üstün insandı. O Kuranı hatim etmişti. Başkaları alt sınıftaydı artık. Onun yeri camide namaz saflarında en önlerde olmalı idi. Arkadaşları ona bakarak gıpta etmeli, onu örnek almalıydı. Her şeyin en iyisine o layıktı çünkü.

Eğer aile biraz muhafazakâr ise çocuk İmam-Hatip okullarına gönderilir. Bu sayede inançlı, cenneti garantilemiş, sevap işleme konusunda hem kendine faydası olan hem de başkalarının sevap kazanmasına da vesile olabilecek bir birey olacaktı. Onların evine cin, şeytan, peri vs. paranormal mahlûkat uğrayamayacak, evde adeta muazzam bir bolluk yaşanacaktı. Evde yangın, sel gibi afetler olmayacaktı. Çünkü bu çocuk az önce bahsettiğimiz durumlara karşı tüm korunma ve muhafaza dualarını okumuştu. Eğer olurda bu aksiliklerden birisi veya birkaçı gerçekleşirse bu sınav idi. Daha sıkı bağlanmamız için yaratıcımız bizi sınıyordu.

Hele çocuk ilahiyatı da bitirirse artık onun üstüne kimse yoktu. Onunla ancak okul arkadaşları veya hocaları mukayese edilebilirdi. O örnek mümindi çünkü. Bu din anlamındaki kariyer ve öğrenim esnasında akıl hocaları hangi fraksiyondan ise çocuk o yola yönelebiliyordu. Ancak bu durum rahatsız edici değildi. Sonuçta Ehli Sünnet Vel Cemaat yolunda hangi cemaate takılırsa takılsın sadece usul veya düşünce tarzı yönünden farklılık oluyordu. Ortak yol aynı idi.

Bu gelişim sürecine göz attığımızda, istisnalar hariç, 10-11 yaşlarında adeta bir “Popstar” olan çocuk yıllar geçtikçe değişim yaşamaya başlar. 13-14 yaşına geldiğinde o Popstar’ lığın getirdiği şan ve şöhret artık kalmamıştır. Arkadaşları birbirleri ile doğum günü kutladıklarında veya herhangi bir eğlenceye katıldıklarında onlar katılamazlar. Mevcut statüleri buna engeldir. Yeni arkadaş çevreleri veya aileleri hemen sözlü baskıyı kurar: “Çocuğum onlara özenme onların ailesi de Gâvur gibi zaten. Onlar cehennemlik. Kızlar fuhuşiyat peşinde. Erkeklerin elinden içki şişeleri düşmüyor. Onlar şeytanı kılavuz edinmişler. Aman onlara özenme. Seni kandırmalarına izin verme. Duyduğun istek şeytanın vesvesesi!” gibisinden sözler karşılar bu ergen çocuğu. Bir süre sonra zaten kendi iç dünyasındaki “Ben” onu dizginler. Bu diğer “Ben”, onların şeytanın yolunda olduğu, pişman olacaklarını ve hiç şüphesiz zalimlerden olacaklarını söyler.

Yaş 18-20’ lere geldiğinde bu genç, artık iyice dinsel erişkinliğe ulaşmak üzeredir. Artık çevresinde “danışılabilir” bir konumdadır. Sohbetlerde din adına konuşabilir, yorum yapabilir durumdadır.

Bu gencin daha 9-10 yaşlarından 20’ li yaşlarına kadar geçen sürede öğrendikleri, yaşam standartlarını belirleyen, dinsel öğretilerinin tabanını hazırlayan kişiler “sorgulanamaz” olan hocalarıdır. Nadiren sorgulanırlar. Hocaların sorgulandığı bölümler de onların kişisel görüşlerini kapsar. Öğrenci, onlara katılmayabilir. Ancak genel ve ortasında buluşulan hususlar kesindir. Değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez.

Buraya kadar bireye kim çengel atarsa onların elinde kalır. O cular, Bu cular, bilmem ne cemaati vs. Daha 13-14’ lü yaşlarında olan birey, adeta dini işçi pazarındaki (Halk arası tabir ile amele pazarı) yerini alır. Orada cemaat menajerleri onlara kapak atar. Ya onların beynini çelerler ya da ailelerinin. Bu sistemin böyle yürümediğini yanlış aktardığımı iddia edebilirsiniz ki o halde size diyeceğim tek laf Türkiye’de yaşamıyorsunuz ve hiç yaşamadınız. Hansel ve Gretel in aklını çelebilmek için kekten ev yapıp çikolata ve şekerlemeler ile onları kandıran cadı misali bunlarda onların veya ailelerinin hoşuna gidecek masallar ile kandırıp kendi saflarına çekerler. Arada “ne oluyor burada dostum” diyerek bir takım gerçekleri fark eden, ancak yine de kendi iç çekişmelerini aşamayan Edip YÜKSEL gibi din adamlarına ya da tümden hepsini terk eden Turan DURSUN veya Arif TEKİN gibi din adamlarına rastlanır. O Turan DURSUN ki İsmail Ağa medreselerinde hocalık dahi yapmıştır.

Bu sıyrılışlarda BİLİM ön plana çıkabiliyor bazı durumlarda. Gencimiz bay olduğunda yakışıklı veya bayan olduğunda güzel ve alımlı ise, aynı zamanda gelir düzeyleri ve toplumsal statüleri yüksek ise o halde Level 2 cemaatler devreye giriyor. Bu cemaatler bilimsel veriler ışığında İslam’ın “eksik(!)” görülebileceği, bu nedenle yeniden bilimsel veriler ışığında yorumlanması gerektiğini söylüyorlardı. Ana görüşleri şu idi, aslında Kuran çağlar gerisinden çağlar ötesine her şeyi anlatıyor ve kanıtlıyor. Yeter ki doğru açıdan bak. Bu cemaatler “kedicikleri” ile piyasa da belirli bir kitleye hitap ederek aslında ne kadar yozlaşmış olduklarını kanıtlıyorlardı.

Eğer daha ciddi, sistematik vs. başrole soyunan bir cemaat söz konusu olmalı ise o zaman Level 3 cemaatler devreye giriyor ki bunların inandırılmışlık seviyeleri bir hayli yüksek. Aralarında profesör, hâkim, subay, doktor, avukat, mühendis, siyasetçiler gibi üst ve elit tabakadan insanlar vardı ki zaten bunlar daha küçükten angaje edilerek o konumlara getirilmişlerdi. Hatta bunların duygusal zekâ seviyeleri yerlerde olduğundan evlenecekleri kişileri bile bir “albümden” abileri ve ablaları seçiyordu. Rüya âleminde yaşayan bu primatlar ülke yönetimine de bir darbe ile talip olmuşlar, ancak çok geçmeden yel değirmenlerine saldıran Don Kişot gibi yerle yeksan olmuşlardır.

Az önce bahsettiğimiz “kedicikleri” ile meşhur Level 2 cemaatler, “bilimsel” olduğunu iddia ettikleri yayınları ile yazımızın başında bahsettiğimiz sistemde kitap ve yayınlarını dağıtarak ve ya bazen satarak, hesapta dine bilimsel taban arayan inançlılara hitap ediyorlardı. Bunları okuyan gençler evrenin sırrına nail olmuş edası ile hemen aile ve yakın çevrelerine koşup “evreka evreka (buldu buldum!)” diyerek aslında bir üst seviye primat olduklarını kanıtlama derdine düştüler. Evrim Teorisi çökmüştü. Yaratılışın kanıtları her yerde idi. Yeter ki doğru bakın. Her şey O’ nu anlatıyordu. Kurtlar kuşlar O’ nu tespih ediyordu. Ancak bizlerin kalp gözü kapalı olduğu için “hiç şüphesiz” göremiyorduk. Bizler zalimlerdendik. Karılarımız kızlarımız cariye idi. Mallarımız ve kanlarımız ise onlara analarının ak sütü gibi helaldi (Sakın tersini iddia edip Kuran’da böyle bir şey yok demeyin dinden çıkarsınız. Allah’ın kelamına ters düşüp mürtet olmayın. Bunlar aynen Kuran’da var).

Bir takım bilim adamı ve profesörler dahi çıkar ve statü uğruna bu yalanlara ortak olmuşlar, gerçek ve bilimsel tabanını sağlamlaştırmış bilim adamlarına denk geldiklerinde ise devasa bir çöküş yaşayıp Ak Gandalf karşısında fena bir mağlubiyet yaşayan Ak Saruman misali kendi hezeyanlarında yitip gitmişlerdir.

Yazının başından beri bahsettiğimiz durumlar ile karşılaşmamızın sebebi sizce ne olabilir? Cehalet? Bilim dışı öğretim sistemi? Yabancı dış güçlerin üzerimizdeki oyunları? Masonlar ve İllüminati? Atatürk ve arkadaşları? Ne ya da Kim?

Cevap aslında o kadar açık seçik önümüzde duruyor ki. Gülmemek elde değil. Dünya üzerinde inandığı dinin kitabının tek bir kelimesinin anlamını bile bilmekten aciz bir topluluğuz da ondan olabilir mi? Sorduğunuz zaman “Hiç Kuran okudun mu?” cevap şu olabilir: “Ohoooooo ben 6 kere hatim indirdim”. İyi de ne anladın? Kureyş suresinde nelerden bahsedilmiş? Nahl suresi neyi anlatmış? Alak? Fatiha? Hacı bunlar sende yok? Yahu ne ile sınav olacaksın bilmiyor musun?

Cevap hazır: “E bizim ilmimiz ona yetmez.” Yahu Allah kelamına ters düştün bre zındık, Kuran “Bu apaçık bir Kurandır” diyor ya? O zaman cevap şudur: “E hadis sünnet bilmeden nasıl yorumlayacağız?” Yahu yine Allah kelamına ters düştün be çükübik, şu ayetlere bir de ANLAMLARI ile bak güzel Müslüman:

…Ey inananlar! Açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. KUR’AN indirilirken bunları sorarsanız, size açıklanır. ALLAH onları affetmiştir. ALLAH Bağışlayandır, Yumuşak Davranandır. Maide Suresi/101

…Yeryüzünde hareket eden her canlı, iki kanadıyla uçan kuşlar dâhil sizin gibi birer toplumdur. Bu Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra onlar RAB’ lerinin huzurunda toplanacaklardır. Enam Suresi/38

RABB’ inin sözleri doğruluk ve adaletle tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O işitendir, Bilendir. Enam Suresi/115

Bu Kitap’ı sana her şeyin açıklayıcısı, doğru yola iletici, RAHMET ve teslim olanlara bir MÜJDE olarak indirdik. Nahl Suresi/89

Kendilerine okunan bu Kitap’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz bunda inanan bir toplum için bir rahmet ve bir hatırlatma vardır. Ankebut Suresi/51

…Gerçekten de O, senin ve toplumun için bir Hatırlatıcıdır. O’ndan sorumlu tutulacaksınız. Zuhruf Suresi/44

Kısacası nerden bakarsanız bakın. Olmuyor. Eğer Zuhruf-44 hükmünü okumuş iseniz durumunuzun vahim olduğunu anlarsınız. “O’ndan sorumlu tutulacaksınız” ne anlam ifade ediyor? Sakın bana “E senin ilmin ne ki yorumluyorsun, haddini bil kitapsız” derseniz size yine Kurandan cevap veririm:

… Böylece biz Kur’an’ı apaçık âyetler hâlinde indirdik. Şüphesiz Allah, dilediğini doğru yola iletir. (Hacc/16)”
Dolayısı ile Kuran’ın ilave açıklamaya veya yoruma ihtiyacı yoktur. O eksiksiz ve apaçıktır.

Şu ayetlere bir bakalım:

Sebe’ Sûresinin 3 . Ayetinde İnkar edenler, “Kıyamet bize gelmeyecektir” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile ondan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.”

Mâide(*) Sûresinin 15 . Ayetinde Ey kitap ehli! Artık size elçimiz (Muhammed) gelmiştir. O, kitabınızdan gizleyip durduğunuz gerçeklerden birçoğunu sizlere açıklıyor, birçoğunu da affediyor. İşte size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap (Kur’an) gelmiştir.

Neml Sûresinin 1 . Ayetinde Bunlar Kur’an’ın, apaçık bir kitabın âyetleridir.
Kasas Sûresinin 2 . Ayetinde Bunlar apaçık Kitab’ın âyetleridir.
Nûr(*) Sûresinin 1 . Ayetinde Bu, bizim indirdiğimiz ve (hükümlerini) farz kıldığımız bir sûredir. Düşünüp öğüt almanız için onda apaçık âyetler indirdik.

Bu konuyu burada kapatıyorum. Gerçek Müslüman olmak istiyorsanız, anlamını bileceksiniz. Yoksa söylediğiniz/okuduğunuz kelimelerde kutsallık yoktur, bir şey ifade etmez. “Bu şekilde içim rahatlıyor ve ferahlıyorum” diyorsanız psikolojik terapinizde başarılar dilerim.

Site Admin’i ve Baş Yazarı A. KARA dostumun tabiri ile gerçekleri toplum kaldıramadığından, “yumuşatıcı ile yumuşatılıp üzerine gül suyu sıkılmış” bir inanca uyumak bize daha doğru geliyor.

Anlamı bilerek okunduğunda ne olacağı, anlamını bilmeden okunduğunda neler olacağı açık ve seçik önümüzde durmaktadır.

Anlamı bilinirse:
  1. Suudi Arabistan gibi oluruz, bayanlar araba kullanma özgürlüğü aldıklarında bayram yaparlar.
  2. Kimi uymayı terci eder kimi uymamayı. Ancak sorgulama potansiyeli ciddi ciddi artar. Bilim ve neden sonuç ilişkisi ön plana alınır.
Anlamı bilinmez ise:
Cevabı zaten biliyorsunuz çünkü cevabı yaşıyorsunuz. Rüyalar ile yaşayan cemaatler, Peygamber terliğini 130 tl. ye satan cemaat liderleri, Nihat HATİPOĞLU’na “hocam oyunda adam öldürdüm günah mı?”, madımak ve Başbağlar…. Daha devamını getirmek istemiyorum çünkü etrafına anlayarak ve yorumlayarak bakan herkes için durum “APAÇIK!”.

Yazan: Demon Product