HABERLER
Dini Haber
Hz Muhammed etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hz Muhammed etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İKİNCİ VE YEDEK İLAH: MUHAMMED

Yazan: Mehmet W. Gündoğdu
MWG, din, islamiyet, Muhammed, Hz Muhammed, İkinci ilah Muhammed, İkinci ilah, Peygamberin şefaati, Şefaat, Salavat, Allah ve Muhammed, Allah'tan çok Muhammed, Peygamberin adını anmak,
İmamı Abdulrezzak rivayetinde şöyle der: "Cabir bin Abdullah El Ensari buyurmuştur ki; ya Allah’ın Resulü! Anam babam sana feda olsun! Allah Teâlâ hazretlerinin her şeyden önce yarattığı ne nesnedir, bana haber ver dedim. Buyurdu ki; Ya Cabir! Allah Teâlâ hazretleri, cümle eşyadan önce senin peygamberinin (Hz. Muhammed’in) nurunu kendi nurundan yarattı. Yine şöyle söyledi ki, o nur Allah Teâlâ’nın kudretiyle, Allah Teâlâ’nın dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zamanda ne levh, ne kalem, ne cennet, ne cehennem, ne melek, ne gök, ne yer, ne güneş, ne ay, ne cin ne de insan vardı. Hâsılı yaratıklardan hiçbir nesne yaratılmamıştı…"

Barnabas İncili 43. Ayette de; her şeyden önce Muhammed peygamberin ruhunun yaratıldığı yazmaktadır.

Durunuz daha bitmedi. İşte, Arbaz bin Sâriye’den nakil bir uydurma hadis daha. Hz. Muhammed şöyle demiş: “Gerçekten ben Allah’ın katında nebilerin hatemi idim. Şu halde ki, daha Âdem’in çamuru yeryüzünde bırakılmış yatıyordu, cismine ruh üflenmemişti.” Bir başka hadis: “Âdem canla ten arasındayken ben peygamberdim.” Daha bitmedi. “Ben insan ve cin cinsinin bütün fertlerine ezeli ve ebedi olarak peygamber gönderildim.” (Mevâhib-i Ledünniye, 1.cilt- İmamı Kastalani.)

Bu hadisler ve anlatılanlar hakkında söylenecek çok söz varsa da, şimdilik susuyoruz. Çünkü Allah’ın yanına yedek ya da yardımcı bir ilah katma düşüncesinin beyinlere katılmak istenildiğini görüyorsunuz. Uydurma hadislerle beyinlere ikinci bir ilah katılmıştır. Nasıl katıldığını az ileride göreceksiniz. Ne olur ne olmaz, iş sağlama almalı değil mi ya! Müslümanları Allah kurtaramazsa peygamberi kurtarıverecek! Çünkü ahirette, Müslümanların Muhammed Peygamber yardımıyla kurtulacaklarına ait yüzlerce hadis vardır. Ve Müslümanların yüzde doksan dokuzu bunlara inanır. Halen namazların içinde ve namaz aralarına, dualardan önce, hutbe okunmadan önce, Perşembe akşamından başlayarak Cuma namazı öncesi ve kandil gecelerinde peygambere salâvat okunmaktadır. Ettehiyyat’ın sonu, Allahümme salli ve barik duaları namazın içine de katılmıştır. Bu dua ve salâvatlar; İbrahim peygamber ve soyundan gelenlerden başka peygamber Muhammed’in kendisine, ailesine, eşlerine yapılan dualardır. Bu duaların namazın içinde ne işi var? Bu uygulamaların dinle ve Kuran’daki İslam’la hiç ilgisi olmadığı gibi, yedek Allah icat etmekten başka bir şey değildir. Kuran’da bu; Allaha ortak koşmaktır, şirktir ve cezası da büyüktür. Bir peygamberin salâvat ve duaya da ihtiyacı yoktur, olmamalı değil mi? Her namazda, adı her anıldığında kendisine salâvat getirilmesini isteyen ve bunu zorunlu kılan bir peygamber düşünebiliyor musunuz?


İmam Teberani ve Bey haki söylentisi bir hadis, buna en güzel örnektir. “Hiç şüphesiz rabbim bana ümmetimden yetmiş bin kişiyi hesabı sorulmaksızın cennete sokacağını vaat buyurdu. Gerçekten ben daha fazlasını istedim. Bunun üzerine, o yetmiş bin kişinin her birinin yanında yetmiş bin daha verdi.”

Oysa Kur'an ayetleri bunu yalanlar ve herkesin cezasını kendisinin çekeceğini, hiç kimseden hiç kimseye - peygamberden bile olsa da - bir yardım gelmeyeceğini defalarca vurgular. Hesap gününde kimsenin kimseye şefaat ve yardım edemeyeceğini anlatan Kuran ayetleri şunlardır: Bakara Suresi; 48- 123- 134- 254- 255. ayetleri. Âli İmran Suresi 255. Ayet.

Konunun uzayacağını biliyoruz, ama hadis diye yutturulan ve Kuran’a göre şirke bulanmış bazı söylentilere kısaca bakmadan geçemeyiz.

Bey hakî hadisi; “Kim bana salâvat okumayı unutursa, ona cennetin yolu unutturulur.”

Amr İbnu Rabia anlatıyor: "Resulullah buyurdular ki - Bana salâvat okuyan bir mümin yoktur ki, ona melekler rahmet duası etmemiş olsun. Bu, bana salâvat okunduğu müddetçe devam eder. Öyleyse kul bunu, ister az ister çok yapsın!"

Ebû Derda anlatıyor: "Resulullah buyurdular ki: "Cuma günü bana salâvatı çok okuyun. Çünkü o gün okunan salâvatlar meşhududur, melekler ona şahitlik ederler. Bana salâvat okuyan hiç kimse yoktur ki, o daha okumasını bitirmeden salâvatı bana ulaştırılmamış olsun." Bunun üzerine dedim ki: "Siz öldükten sonra da mı?" "Evet, öldükten sonra da. Zira Cenab-ı Hak Hazretleri toprağa, peygamberlerin cesedini çürütmeyi haram etmiştir. Allah'ın Peygamber’i her zaman diridir, rızka mazhardır." Buyurdular. “Bana salâtınız sizin için zekâttır.”

Tirmizi: Es-siracü’l-Münir, Bey hakî “Yanında ben zikrolunduğum zaman üzerime salât etmeyen kişinin burnu yere sürtülsün.”

Tirmizî: “Kim bana bir kere salât ederse; Allah ona on salât eder, on günahını siler, on kat derecesini artırır.”

Yine Nesâî'de Ebû Talha’dan gelen bir rivayet şöyle: "Bir gün Resulullah, yüzünde bir sevinç olduğu halde geldi. Kendisine: "Yüzünüzde bir sevinç görüyoruz!" dedik. -Bana melek geldi ve şu müjdeyi verdi: Ey Muhammed! Rabbin diyor ki: Sana salâvat okuyan herkese benim on rahmette bulunmam, selâm okuyan herkese de benim on selâm okumam sana (ikram olarak) yetmez mi?”

Ahmet Davudoğlu, Tibyan Tefsiri’nden: “Yanında ben zikrolunduğum zaman bana salât etmeyen ateşe girer.”

Elmalılı Hamdi Yazır’dan: “Allah Teâlâ benim için iki melek görevlendirmiştir. Ben bir Müslüman yanında anıldım da bana salâvat getirildi mi, mutlaka o iki melek ona - Allah seni bağışlasın derler. Allah Teâlâ ve diğer melekleri de o iki meleğe cevap olarak - Âmin derler. Bir Müslüman yanında adım zikrolunduğunda da bana salâvat getirmedi mi, mutlaka o iki melek: -Allah seni bağışlamasın, derler. Yüce Allah ve öteki melekleri de o iki meleğe cevaben -Âmin derler.”

Tirmizî’den: “Kıyamet gününde bana halkın en yakın olanları ve şefaatime hak kazananları, bana en çok salâvat getirenleridir.”

Ebû Davud: “Şüphesiz ki, benim üzerime salâvat getiren kimsenin selâmını almak için Allah bana ruhumu iade eder.”

Taberânî: “Dua eden kimse peygambere salât etmedikçe duası perdelenir, dergâh-ı icabete vasıl olmaz.”

Taberânî, İbni Mesud: “Sizden biriniz Allah’tan bir dilekte bulunduğu zaman evvela O’na, şanına lâyık tarzda şükredip selamlasın. Sonra peygambere salâvat getirsin. Çünkü bu suretle arzusuna daha kolay kavuşur.”

Hâkim, Beyhâki: “Cebrail ile karşılaştığımda bana şöyle dedi: Sana müjde ederim, Allah diyor ki: Kim sana selâm verirse ben ona selâm veririm. Kim sana salât getirirse ben ona salât getiririm."

Ebû Davud: "Hangi bir zümre bir mecliste oturup da Allah’ı anmadan, bana da salât getirmeden dağılırsa üstlerine Allah’tan bir hasret çöker. Dilerse onları korur.”


YEDEK İLAH MUHAMMED’İN ÖZEL OLARAK YARATILMASI

Şimdi de yedek ilah yapılmak istenen ve yapılmış olan peygamber Muhammed’in özel olarak nasıl yaratıldığına bir göz atalım. (Kaynak kitap: Mevâhib- i Ledünniye, 1.cilt, 25. Sayfa. Yazan: İmamı Kastalani.) Bu kitap da bir başka kitaptan alıntı yapmış ve söylentilere yer vermiş. Bu anlatılanlar Kuran’da geçmez ve tam aksine, ayetlerle çelişir.

“Abdullah bin Ebi cemre Behcetün- Nüfûs kitabında Kâbül Ahbar hazretlerinden rivayet edilmiştir: Hak Teâlâ’nın iradesi peygamber efendimizi halk etmeye iliştiği vakit, Cebrail aleyhi selama - arzın kalbi ve nuru olan topraktan getir, diye emretti. Cebrail aleyhi selam da Firdevsi Âlâ ve İlliyin makamı melekten bir avuç beyaz ve nurani toprak alıp geldi. Cennet ırmaklarının suyu ile onu yoğurdular. Ak inci gibi ağarıp öyle oldu ki, etrafına ışık verdi. Ondan sonra melekler onu aldılar; Arş ve Kürsi tarafında, göklerde, yerlerde, dağlarda ve deryalarda dolaştırdılar. Ondan sonra bütün melekler ve diğerleri, resulullah efendimiz hazretleri ve onun üstünlüğü hakkında bilgi edindiler. O zamanda henüz Hz. Âdem’den hiç kimse nam ve nişan bilmezdi, diye buyurdular.

Yine rivayet olunduğuna göre Allah Teâlâ hazretleri Âdem aleyhi selamı yarattığı zaman kalbine ilham etti ve Âdem; - Bana niçin Ebu Muhammed’in babası diye künye verdin diye sordu. O zaman Allah Teâlâ emredip; -Ey Âdem başını kaldır, dedi. Hz. Âdem başını kaldırıp bakınca, Arşı Âlâ’da resulullah efendimizin pak nurunu gördü. – Ya rabbi, bu nur hangi nurun aslıdır, dedi. Hak Teâlâ: - Bu nur, senin zürriyetinden bir peygamberin nurudur ki, Onun ismi göklerde Ahmet, yerlerde Muhammed’dir. Eğer o olmasaydı seni yaratmazdım. Yerleri ve gökleri de halk etmezdim, buyurmuştur.

Hadis imamlarından Hâkim’in Sahih’inde rivayet edildiği de buna şahittir ki, şöyle buyurmuştur: - Hiç şüphesiz Âdem aleyhi selam resulullah efendimizin şerefli ismini Arz üzerinde yazılmış gördü. Allah Teâlâ hazretleri; - Ey Âdem! Eğer Muhammed olmasaydı seni yaratmazdım, buyurdu.”

İşte böyle! Peygamberlere bile sınırlı yetki veren Kuran’a (bakınız Rad Suresi, ayet 38 vd.) zor inanılır da –hatta bazen inanılmazda- “büyük âlimlerin” yazdıklarına, “hadisçi” geçinenlere kayıtsız koşulsuz inanılır. Böyle saçmalıklara inanan saf ve cahil milyonlarca Müslüman vardır.

Peygamber Muhammed’in manevi ameliyat edilip, bütün organlarının günahlarından arındırılması da böyle söylentilere dayalı ayrı bir konudur. Ya peygamber Muhammed’in ölmüş olan babasını diriltip, Müslüman yapması olayına ne dersiniz? Ne yazık ki böyle konular kitaplara girmiş, hadis olarak yutturulmuş, milyonlarca okuyan ve inanan olmuştur.

MUHAMMED'İN EŞLERİ VE CARİYELERİ - 1

Yazan: A.Kara
hz muhammed evlilikleri, hz muhammed in çocukları,hz muhammed,Muhammed'in cariyeleri,Hz Hatice,Sevde,Aişe,Hafsa,Zeyneb bint Huzeyme,din,A, islamiyet, Reyhane bint Zeyd,Cüveyriye,Marya

MUHAMMED'İN EŞLERİ VE CARİYELERİ - 1
(Zifafa Girdikleri)


Bu çalışmada Buhari, Müslim, Tirmizi, İbn Sad, İbn İshak, İbn Hişam, Ahmed ibn Hanbel, Nesai, Ebu Davud gibi İslam kaynaklarında Muhammed'in eşleri ve cariyeleri hakkında yazanları özetleyerek sizlerle paylaşacak ve sizlerin fikirlerini öğrenmek istediğim için yazının sonunda konuyla ilgili birkaç soru yönelteceğim.

Önce 2 maddelik bilgilendirmede bulunayım:

1) Kaynaklardan bizzat kendiniz de açıp okuyabilirsiniz, ne yazıyorsa onları paylaşacağım. Bu yüzden "yalancı, iftiracı" gibi sözler sarf edecek veya tehdit mesajları yazacaksanız, hiçbir kaynağı olmadığı halde "o dönemde kadınların yaşı adet olduktan sonra sayılmaya başlanıyordu" gibi sözlere başvuracaksanız lütfen hemen şimdi bu içerikten çıkın.

2) Eğer "Hazreti" gibi yüceltici ya da "Allah ondan razı olsun" anlamına gelen "radıyallahu anh" gibi terimleri kullanmamayı saygısızlık, terbiyesizlik olarak görüyorsanız, insanların sizin kutsalınız hakkında konuşurken onu yüceltmek, övmek ya da ona dua etmek zorunda olduğunu düşünüyorsanız yine tekrarlıyorum, lütfen hemen şimdi bu sayfayı kapatın.

● EŞİ | Hatice bint Hüveylid || Evlenme tarihi : 595

Eski Arapların kullandığı Hatice ismi : "erken doğan kız çocuğu" demektir.

Kureyş kabilesinden olan Hatice Mekke'nin zengin tüccarlarından biriydi. Mekke'de doğmuştu ve Kureyş kabilesinin güçlü üyelerinden biriydi. Kabilelerinin lideri olan büyükbabası Esad Kabe'nin koruyucusu ve yöneticisiydi.

Muhammed'den önce 2 kocası olmuştu. İlk kocası Ebu Hale Hind b. Zürare'den Hind adlı bir oğlunun ve ismi belirtilmemiş bir kızı, ikinci kocası Atik b. Abid'den de Hind adında bir kızı olmuştu. Kimi kaynaklarda 2. kocasının ilk kocası olduğu, onun ölümü üzerine diğeri ile evlendiği de yer alır.  

2. kocasının ölümünden sonra kendi adına ticaret yapacak bir adam görevlendirmeyi tercih ediyordu. İstihdam ettiği bu adamlarla Şam'a ticaret kervanlarını gönderiyordu. Şam'a düzenlediği seferlerden birinde normalde verdiği paranın 2 katını ödeyerek Muhammed'i kervanı götürmesi için görevlendirmiş, daha sonra kölesi Meysere'nin de yönlendirmelerinin yardımıyla Muhammed ile evlenmiştir. Evlendiğinde 40 yaşında olduğu görüşü ağırlıkta olduğundan 37 veya 28 yaşında olduğunu belirten rivayetler zayıf kabul edilmektedir.

Rivayetlere göre Hatice bir gün rüyasında gökteki ayın hanesine girdiğini ve daha sonra koynuna girdiğini görmüş rüyasını kuzeni Varaka'yla paylaşmış ve kuzeni gelecek olan son peygamberin eşi olacağını müjdelemiştir. Kervanın dönüşünde Muhammed'in yanında bulunan Hatice'nin kölesi Meysere, Muhammed'in iki tarafında iki melek gördüğünü söylemiş Hatice de bu olaydan önce gördüğü rüyayı hatırlamış, Muhammed'in gelecek olan son peygamber olduğunu anlayıp evlenme teklif etmiştir.

Bazı kaynaklara göre Muhammed'e evlenme teklif eden o iken, farklı kaynaklarda ikinci bir ihtimal olarak Hatice’nin arkadaşı olup daha sonra sahabe arasında yer alan Nefîse bint Ümeyye’nin aracılık ettiği, Muhammed’e eğer Hatice ile evlenmeyi düşünürse bu konuda yardımcı olacağını belirttiği kaydedilmektedir.

Muhammed'in 6 çocuğunun annesiydi. Doğurduğu 6 çocuktan erkek olanlar Kasım ve Abdullah küçük yaşta hayatlarını kaybetmişti. Muhammed'in Ebu'l Kasım künyesini almasını sağlayan ilk çocukları olan Kasım'dır fakat çocuğun sadece 2 yaşına kadar yaşadığı söylenir. Muhammed'in Kızlarının adları sırasıyla; Zeynep, Rukiyye, Ümmü Gülsüm ve Fatıma idi.

Hatice'nin ölüm yılı 620'dir. Hacûn Kabristanı'na gömülmüştür. Yaşadığı süre boyunca Muhammed'in tek karısı olmuş, Muhammed o hayatta iken kimse ile nikahlanmamış, hep tek eşli yaşamıştır. Hatice'nin ölümünden 2,5 yıl sonra, 53 yaşındayken çok eşliliğe başlamıştır.

[Kaynaklar: İbn-İshak 82-83, 106-107, 111, 113-114, 160-161, 191, 229, 313-314 | İbn Hişam 918 | Ebu Cafer Taberi cilt 9, s. 128-130, cilt 39, s. 169-170 | İbn Sa'd 8:9-12, 17, 39, 151-152 | Müsned, I, 312; Abdürrezzâk es-San‘ânî, V, 320; Zübeyr b. Bekkâr, s. 25-27; Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, II, 673, 676; Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1988- , VII, 388; İbnü'I·Cevzi, Muntazam, 2/316; Halebi, insanü'l-Uyun, 1/156; Ebu Nuaym, Ma'rifetü's-Sahabe, 6/2751]

● EŞİ | Sevde bint Zem'a || Evlenme tarihi: 620    

Sevde bir dericiydi. Muhammed'in Hatice'den sonraki 2.eşiydi. Daha önce kocası Sekrân b.Amr el-Ensarî ile Müslüman olarak önce Habeşistan’a hicret eden, sonra kocası ile birlikte tekrar Mekke’ye dönen Sevde binti Zem’a, kocasının ölümü üzerine beş çocuğuyla yalnız kalmış bir kadındı.

Muhammed'in eşlerinin en kilolu ve yavaş olanı olarak tarif edilir. Yavaş olduğundan ve görüntüsüyle dikkat çektiğinden Muhammed'den izin alarak şeytan taşlamaya herkesten önce giderdi. Hatta onun bu iri yapısının ve yavaşlığının örtünme ayetinin nedenlerinden olduğu söylenir.

Ayrıca rivayetlere göre Muhammed'in çocuklarıyla ilgilenmiş, onları büyütüp yetiştirmiş, annelik yapmıştır.

Sevde yaşlanmaya başladığı için Muhammed'in onu boşayacağından korkmuş ve Muhammed'e giderek ahirete peygamber eşi olarak gitmek istediğini söylemiş, her ne kadar Muhammed ile evli olsa da O'na bir daha asla kendisi ile yatmayacağını, kendi ile yatması gereken günlerde Ayşe ile yatabileceğini söyleyerek onu nikahlı eşi olarak evinde kalmaya ikna etmiş ve böylece sırasını Ayşe'ye vermiştir. 

Buhari'nin Nikah kitabındaki hadis şöyledir:

141-.......Bize Zuheyr, Hişam'dan; o da babası Urve'den; oda Aise (R)'den tahdis etti ki, Sevde binti Zem'a, kendi nevbet gününü Aişe'ye hibe etmişti. Peygamber (S) de Aişe'ye bir kendi gününü, bir de Sevde'nin gününü ayırır olmuştu.

Konuyla ilgili olarak Muhammed, Allah'ın Nisa 128'i gönderdiğini söylemiştir: "Ve şâyet bir kadın kocasının ilgisizliğinden veya ondan yüz çevirmesinden korkarsa, artık ikisinin arasında sulh (anlaşma) yapılarak ıslah edilmesinde (uzlaşmasında) onların ikisine de bir günah yoktur ve sulh (anlaşma) daha hayırlıdır. Nefisler cimriliğe (kıskançlığa ve hırsa) hazır kılınmıştır (meyilli yaratılmıştır). Ve eğer ihsanla davranır ve takva sahibi olursanız, o taktirde, muhakkak ki Allah, yaptıklarınızdan haberdar olandır."

[Kaynaklar: Sahih Buhari 2:26:740; İbn-İshak 148, 309, 530; İbn Hişam 918; Ebu Cafer Taberi cilt 9, s. 128-130, cilt 39, s. 169-170; İbn Sa'd 8:39-42, 152; Ahmed İbn Hanbel, müsned, c.6, s.211; Buhârî, “Vuḍûʾ”, 13; İbn Hacer, el-İṣâbe, IV, 286; Buhârî, “Ḥac”, 98; A.g.e., hadis no: 817 Buhârî, “Hibe”, 15; A.g.e., hadis no: 1136; Hamidullah a.g.e., II, 677; Buhari, Nikah, bab 99, hadis 141]

● EŞİ | Aişe bint Ebu Bekir / Ayşe || Nişan (Sözleşme) tarihi: 620 , Evlenme tarihi: 623

Ayşe, Muhammed'in en iyi arkadaşı ve baş vaizi Ebu Bekir'in kızıydı. Bu evliliğin de güçlü ilişkiler kurma yani siyasi amaçlı olduğu, Ebubekir ile Muhammed arasındaki ilişkiyi güçlendirmek için yapıldığı düşünülür. Muhammed Aişe'nin yaşça daha büyük genç kız kardeşi olmasına rağmen 6 yaşındaki Ayşe'yi seçmiş ve Ayşe en sevdiği karısı olmuştu. Bu durum İslam'da küçük yaştaki kız çocukları ile yapılan evliliklerin resmileşmesine neden olmuştur.
Daha detaylı okumak için: TIKLA

Evlilik yaşına dair Buhari'de yer alan bir hadis şöyledir:

Fasil : İSRÂ` VE Mİ`RÂC HADÎSİ
Konu : Hz. Peygamber`in Hz. Âişe ile evlenmesi
Ravi : Ümmü`l-mü`minîn Âişe
HadisNo : 1553

"Peygamber benimle altı yaşında bir kızken nişanlandı. Medine'ye gittik ve Beni-el-Haris bin Hazrec'in evinde kaldık. Sonra hastalandım ve saçlarım döküldü. Daha sonra saçlarım büyüdü ve annem, Ümmü Rûmân, salıncakta kız arkadaşlarımla oynarken yanıma geldi. Beni çağırdı, yanına gittim, bana ne yapacağını bilmiyordum. Elimden yakaladı ve beni kapıda bekletti. Soluğum kesilmişti, nefesim yerine geldiğinde biraz su aldı ve yüzümle başımı bu su ile ovdu. Daha sonra beni eve aldı. Evde Ensâr`dan birtakım kadınlar hazır bulunuyordu. Bunlar bana: "Hayır ve bereket üzere geldin, hayırlı kısmet getirdin!" dediler. Annem beni bu kadınlara teslim etti. Bunlar da benim kılığımı, kıyafetimi düzlediler ve Resûlullah'a teslim ettiler. Ensâr kadınları beni Resûlullah`a takdim ettiklerinde ben dokuz yaşında bir kızdım. [Sahih-i Buhari 5.Kitap]"

[Kaynaklar İbn-İshak 116, 223, 279-280, 311, 457, 464-465, 468, 493-499, 522, 535-536, 544, 649-650, 667, 678-688 | İbn Hişam 918 | Ebu Cafer Taberi cilt 9, s. 128-131, cilt 39, s. 171-174, Sahih Buhari 5.Kitap; Buhârî, “Şehâdât”, 15; "Kefalet", 4; Buhârî, Nikâh 38, 39, 57, 59, 61; Müslim, Nikâh 69, (1422); Ebu Dâvud, Nikâh 34, (2121); Edeb 63, (4933,4934,4935, 4936, 4937); Nesâî, Nikâh 29, (6, 82). Ayrıca Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayın: 15/486.]

İslam peygamberinden tam 2210 hadis rivayet etmiş olan Aişe hakkında önemli birkaç olay vardır. Daha önce tüm bu olayları birebir İslam kaynaklarında yazdığı haliyle okuduğum halde tuhaf bir şekilde duyduklarından memnun kalmayan bazıları tarafından küfür ve hakaretlere maruz kaldım. Bu önemli birkaç olayı kısaca anlatacağım, dileyenler detaylı olarak araştırabilir ve kaynaklardan anlattığım ilgili videoları izleyebilir.

İfk Hadisesi

İlk olay İfk Hadisesi yani Ayşe'ye zina yaptığı yönünde atılan iftiradır. Nur suresinin 11-26. ayetlerinde anlatılan olay budur. Fakat söz konusu ayetlerde olayın detayları yer almamakta sadece Ayşe'ye bu suçlamayı yönelten kişiler lanetlenmektedir.

İfk hadisesi kısaca şudur: Ayşe Muhammed ile bir sefere çıktığı sırada gece vakti tuvalet ihtiyacı için devesinden iner. Geri geldiğinde boynundaki gerdanlığın koptuğunu fark ederek onu aramak için hacetlendiği yerin çevresine bakınmaya gider. Ayşe uzun süre kolyesini ararken askerler Ayşe içinde zannederek onun mahmilini devesine yükleyip yola koyulurlar. Geride kalan Ayşe gerdanlığını bulur, ordugaha gider ama kimseyi bulamaz. Nasılsa beni aramaya gelirler diyerek önce bulunduğu yere gider ve orada uyuya kalır. Geri gözcülüğü görevinde olan Safvan İbnu Muattal Ayşe'yi bulur, deveye bindirir ve ordunun konakladığı yere varırlar. Ayşe geride kaldığı için hakkında söylentiler çıkmıştır. Medine'ye döndüklerinde bir ay hasta halde yatarken dedikodular büyüyerek yayılmıştır ama Ayşe'nin bunlardan haberi olmasa da Muhammed'in tavırları onu bir şeylerin normal olmadığı konusunda şüphelendirmiştir. Bir kadından kendisi hakkında çıkan dedikoduyu öğrenir.

Muhammed'in onun masum olduğu konusunda şüpheli davranması, Allah'tan Ayşe'nin masum olduğu konusunda vahiy beklemesi ve vahiy geciktiği için Ali ile istişare etmesi ve Ali'nin bu konudaki tutum ve sözleri Ayşe'yi yıpratmıştı. Bu uzun süreç sonrası Ayşe ile Ali'nin arası açılmış, Muhammed ise gelen vahiy ile (Nur 11-14) Ayşe'nin masum olduğunu ilan etmiş fakat Ayşe bu süreç boyunca gördüğü muameleden dolayı Muhammed'e sitem etmiştir.

[Kaynaklar: Buhari, Şehâdât, 15, 30, Hibe 15, Cihad 64; Megâzi 11, 34, Tefsir, Yusuf 3, Nur 6, 11; Eyman 18, İ’tisan 28, Tevhid 35, 52; Müslim, Tevbe 56, (2770); Tirmizi, Tefsir, (3179); Nesâi, Tahâret 1194, (1, 163-164); İbn Hişam, es-Sîre, II, s. 298]

Diğer önemli olay Deve Savaşı'dır.

Cemel Vakası (Deve Savaşı)

Yukarıdaki olaya dair kaynaklar Ayşe ile Ali'nin arasının açıldığını işaret eder. Cemel Savaşı'nın muhtemel sebebinin Ayşe'nin iftiraya uğradığı Gerdanlık Vakası olduğu konusunda büyük ölçüde kabul vardır. Kısaca Ali ile Ayşe'nin kendi orduları ile Basra'da karşı karşıya gelmiş ve bu savaştan Ali zaferle çıkmıştır.

Ayşe 66 yaşında ölmüş ve Baki mezarlığına gömülmüştür.

[Kaynaklar: Buhari, Fezailu'l-Ashab 30, Fiten 17-18; Ebu Davud, Sünnet 13, (4666); Tirmizi,Tefsir, Ahkaf; Taberî, Târîḫ (de Goeje) Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Târîḫu’r-rusül ve’l-mülûk (nşr. M. J. de Goeje), I-XV, Leiden 1879-1901, 1964-65, s. 3011, 3057, 3069, 3082, 3183, 3091-3233.]

● EŞİ | Hafsa bint-i Ömer || Evlenme tarihi: 625

605 yılında Mekke'de doğmuş olan Hafsa, Muhammed'in varlıklı ve sözü geçen arkadaşı Ömer'in kızıydı. Kocası Huneys b. Huzâfe Bedir Savaşı'ndan dönerken hastalanıp Medine'ye vardığında ölünce Hafsa Ağustos 624'de dul kalmıştı. Ömer, Osman'a çocuksuz olarak dul kalan kızı Hafsa ile evlenmesini teklif etti fakat Osman evlenmek istemediğini söyledi. Daha sonra aynı teklifi Ebubekir'e de yöneltti fakat Ebubekir bu teklife sessiz kalınca Ömer gücendi. Rivayete göre Ebubekir'in sessiz kalmasının nedeninin Muhammed'in Hafsa ile evlenme niyetinde olduğunu bilmesi, fakat bunu açıklamanın ona düşmeyeceğini düşünmüş olmasıdır.

Ebubekir'e gücenen Ömer bu konuyu Muhammed'e açınca İslam peygamberi kızı için nikah teklif eder, 400 dirhem mehir verir, Ocak 625'te evlenirler. Evlenme tarihinden 624 olarak bahsedildiği de olur. Bazı kaynaklarda Muhammed'in yakın dostlarının kızları ile olan evliliklerinin amacının akrabalık ilişkileri kurarak güçlenmesini sağlamaktır.

Hafsa'yı Muhammed için önemli kılan noktalardan biri okuma yazma biliyor olmasıdır. Hatta Hafsa kendi el yazısı ile bir Kur'an yazmıştı.

Muhammed'in eşlerinden en çok Ayşe ile anlaşıyordu hatta Muhammed'e karşı birlikte hareket etmişlerdi.

Hafsa'nın Muhammed'i Mariye ile kendi odasında görüp tepki göstermesi üzerine Muhammed Mariye'yi kendine yasaklamış fakat bu olayın aralarında sır olarak kalması gerektiğini belirtmiş, Hafsa sır tutmayıp olanları Ayşe'ye anlatınca Muhammed, Allah'ın Tahrim suresi 1. ayeti vahiy ettiğini söyleyerek ettiği yemini bozmuş, Mariye'yi kendine yasaklamaktan vazgeçmiştir.

Bu sırrın ne olduğu konusunda iki rivayet daha vardır:
Biri Muhammed'in tekrar bal şerbeti içmeyeceği konusunda yemin etmesi, diğer ise kendisinin vefatından sonra devlet yönetiminin Hz. Ebû Bekir ile Ömer’e kalacağını bildirmesidir.

Fakat İslam alimlerince en çok kabul gören ve tefsirlerde yer alan sır Mariye ile ilgili olandır. Hatta bu rivayetler Tahrim suresinin ilk 5 ayetini anlaşılabilir kılmakta, aksi halde ayetlerde hangi kadınlardan, neden bahsedildiği anlaşılamamaktadır.

Bu sırrı Ayşe'ye anlattığı ve Ayşe ile bir olup karşı tavır aldıkları için Muhammed Hafsa ve Ayşe'yi boşamayı düşünmüştür. Bu durum sonrası Allah'ın vahiy göndererek şöyle dediği söylenir:

"4. İkiniz de Allah’a tövbe ederseniz (çok iyi olur), çünkü kalpleriniz eğrilmişti. Ama peygambere karşı bir dayanışma içine girecek olursanız bilin ki herkesten önce Allah onun dostu ve koruyucusudur, sonra da Cebrâil ve iyi müminler. Melekler de bunların ardından onun yardımcısıdır.
5. Eğer sizi boşayacak olursa rabbi ona, sizin yerinize sizden daha iyi olan, Allah’a teslimiyet gösteren, yürekten inanan, içtenlikle itaat eden, tövbe eden, kulluk eden, dünyada yolcu gibi yaşayan, dul ve bâkire eşler verebilir." (Tahrim 4-5)

Bazı rivayetlere göre Muhammed Hafsa'yı boşamış, iddet süresi içinde ona geri dönmüştür.

Hafsa'nın hicretin 45. yılında vefat ettiği ve Baki mezarlığına gömüldüğü rivayet edilir.

[Kaynaklar: İbn-İshak 218, 301, 679 | İbn Hişam 918 | Ebu Cafer Taberi cilt 9, s.131-132, cilt 39, s.174-175 | İbn Sa'd 8:56-60, 152 | Buhârî, “Meġāzî”, 12; Belâzürî, I, 422 | et-Tahrîm 66/3; Elmalılı, V, 5110-5116; İbn Sa’d, age., VIII, 86; VIII, 53-221; 36-38. Erkeğin Boşadığı Karısına Dönmesi babı, 2283. hadis; Dârîmi, talâk 2; Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 9/48-49]

● EŞİ | Zeyneb bint Huzeyme || Evlenme tarihi: 625

İslam peygamberi, Hafsa'dan sonra Zeynep b. Huzeyme (MS. 596-625) ile evlenmişti. Muhammed'in Kureyş kabilesinden olmayan eşlerinden ilkiydi. Babası Mekke'deki Hilal kabilesindendi. Zeynep henüz müşrik olduğu dönemde sadaka çalışmalarına olan bağlılığı ve aşırı cömertliği nedeniyle “Yoksulların Annesi” olarak bilinen orta sınıf bir duldu.

Zeynep'in ilk kocası aynı zamanda kuzeni olan Cehm ibn Amr ibn el-Haris'ti. İkinci kocası tanınmış bir Müslüman olan Abdullah ibn. Cahş'tı. Sonraki kocası Muttalib aşiretinden bir Müslüman olan Tufeyl ibn el-Harith'ti ancak bu evlilik de boşanmayla sonuçlanınca Tufeyl'in kendinden 30 yaş büyük olan kardeşi Ubeyde ile evlendi. Kocası Ubeyde b. el-Haris b. Abdulmuttalib, katıldığı Bedir Savaşı'nda ölmüştü. Kocası ölen Zeynep savaşta yaralananlara hemşirelik yapıyordu.

Güzel olup olmadığı ya da birçok evlilik teklifini reddedip etmediği konusunda çelişkili rivayetler vardır. Fakat ilk kocasının erkek kardeşi olan Kubeysa'nın ona 400 dirhem mehir veren Muhammed ile evliliklerini ayarladığı rivayet edilir. Bu sırada Zeynep henüz 30 ya da biraz daha küçük bir yaştadır. Muhammed'e kendiyle evlenmesini teklif ettiği rivayet edildiği gibi teklifi gönderenin Muhammed olduğunu yönündeki rivayetler yoğunluktadır.

İslam peygamberinin, hizmetlerinden dolayı mükafatlandırmak için onunla evlendiği düşünenler olduğu gibi evliliğin amacının kabilesi Amir b. Sa'sa'ah ile iyi ilişkiler kurmak olduğudur.

Muhammed ile evlendikten 2-3 ay sonra 625 yılında ölmüş ve Cennet'ül Baki Mezarlığı'na gömülmüştür.

[Kaynaklar: İbn Hişam 918 | Ebu Cafer Taberi cilt 9, s.138, cilt 39, s. 63-64 | İbn Sa'd 8:82, 152; Hamidullah, II, 680; İbn Sa'd, VIII, 116; (Translated by Bewley, A. (1995). The Women of Madina. London: TaHa Publishers, 82.; Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Târîḫu’r-rusül ve’l-mülûk. Translated by Landau-Tasseron, E. (1998). Vol. 39: Biographies of the Prophet’s Companions and Their Successors. Albany : State University of New York Press, 163-164; Prophet Muhammad for All, Hadrat Zainab; Bodley, Ronald V. "The Messenger: The Wives of Mohammed", 1946.; İbn Kesir. Hz.Muhammed'in Hayatı, cilt. 3. Translated by Trevor Le Gassick (2000). Reading, UK: Garnet, 122.; Ahmed, M. Mukkaram. "Encyclopaedia of Islam", 2005. p. 141; Wessels, Antonie (1972). "A Modern Arabic Biography of Muhammad".; Watt, W. M. (1956). Muhammad at Medina. Oxford: Clarendon Press, 287.]

● EŞİ | Ümmü Seleme / Hind || Evlenme tarihi: 626

Ümmü Seleme daha önce Ebu Seleme Abdullah b. Abdi'l Esed ile evliydi. Hep birlikte Habeşistan'a hicret edip daha sonra Medine'ye gitmişlerdi. Uhud harbinde yaralanan kocası ölmüştü. Ölen kocasından Seleme, Ömer, Dürre ve Zeyneb adında 4 çocuğu olmuştu.

Asıl adı Hind'di. İslam'ı istemeyen Mekke'deki aristokrat ailesi tarafından reddedilmişti. Çözüm üretebilen akıllı bir kadındı.

Rivayete göre kocasının ölümü sonrası Muhammed, Ümmü Seleme'ye evlilik teklif etmiş, kapısının eşiğine oturarak elbisesini koymuş ve "Eğer mehri artırmamı istersen, artırırım. İstersem, kadınları da artırırım (254) demişti.

Başka bir rivayete göre Muhammed evlilik teklif etmek üzere bir adam göndermişti. Ümmü Seleme yaşını, çocuk sahibi oluşunu ve kıskançlığını anlatarak evlenmekten çekindiğini belirtince Muhammed kendinin ondan çok daha yaşlı olduğunu, diğer konularda Allah'a dua edeceğini söyledi. Akabinde evlendiler.

Bilindiği gibi İslam peygamberi çok eşli olduğundan birlikte olacağı günleri eşleri arasında paylaştırıyordu. Muhammed'in Ümmü Seleme ile Şevval ayında evlendiği ve birlikte olduğunun anlatıldığı rivayette bu konuyla ilgili yazana bakalım:

Ümmü Seleme, Hz. Peygamber'e: "Benim yanımda yedinci geceni geçir .. " dedi. Bunun üzerine Rasulullah (S.A.V.): "Dilersem yaparım, arkadaşlarının yanında yedi gün kalırım. Dilersem üç günde bir kalır, sonra senin gününde onlara uğrarım." buyurdu. Ümmü Seleme: "Üç günde." dedi. 

Hicretin 61. senesinde, 84 yaşındayken ölmüş ve Baki mezarlığına gömülmüştür.

[Kaynaklar: Ahmed b. Hanbel, Müsned (Kahire, 1313), IV, 27-28; VI, 307; Müslim, “Cenâʾiz”, 3, 4; İbn-İshak 146, 147, 150-153, 167-169, 213-214, 462, 529, 536, 546, 589, 680; İbn Hişam 918; Ebu Cafer Taberi cilt 9, s. 132, cilt 39, s. 175-177; Siyer, İbn İshak, çev. : Sezai Özel, yayına hazırlayan Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Peygamberin Ümmü Seleme ile Evlenmesi, s.319-321, hadis no:382; Hamidullah, age., II, 681.; İbn Sa’d, age., VIII, 97; İbn Hacer, el-İṣâbe, VIII, 222.]

● EŞİ | Zeyneb bint Cahş [Evlatlık oğlu Zeyd'in eski karısı] || Evlenme tarihi: 627

Zeyneb b. Cahş ile ilgili tüm kaynakları daha önce detaylıca ele aldığımdan özet geçeceğim. Dileyen şuradan detaylı çalışmaya erişebilir: TIK

Deri el sanatlarında başarılı olan Zeyneb, Muhammed'in evlatlık oğlu Zeyd'in karısı, aynı zamanda Muhammed'in halasının kızıydı. Muhammed ile Zeyneb hicretin 5. yılında, Zeyneb 35 yaşındayken evlenmiştir.

Dönem toplumunda insanların evlatlık bile olsa oğlunun eşiyle evlenmesi hoş karşılanmadığı ve insanlar bu durumun lafını etmesi üzerine Muhammed, Zeyd'in öz oğlu olmadığını dolayısı ile Zeyneb'in onun kayınvalidesi sayılmadığını ve evlenmekte bir sorun olmadığını söylemişti ve arkasından konuşanları tehdit eden, vahiy olunduğunu söyleyen ayetlerle evliliğini bir gerekçeye dayandırmıştı.

Bu gerekçe Cahiliye Araplarının evlatlıkları öz oğul gibi görmesi, öz oğul gibi tüm haklara sahip olmasıydı. Dolayısı ile evlatlığın eşiyle evlenmek hoş karşılanmıyordu. Muhammed, Allah'ın emrettiğini söyleyerek evlatlıkların oğul değil sadece bir din kardeşi olarak görülmesinin emredildiğini, bu yüzden Allah'ın isteği üzerine Zeynep ile evlendiğini söylemiştir.

Zeynep ile evlilik sürecine, Zeyd ile boşanma süreçlerine dair 3 rivayet türü vardır:

1. türden rivayetlerde yazanlara göre Muhammed Zeyneb'e aşık olunca üvey oğlu Zeyd ondan boşanır. 2. türden rivayetler Zeyd'in zaten Zeynep'ten boşanma niyetinde olduğunu ya da şerefli bir aileye mensup olan Zeyneb'in kölelikten azatlı olan Zeyd'e bu yüzden ısınamadığını söyler.
3. türden rivayetler ise Zeyd'in, Muhammed'in Zeynep'ten hoşlandığını duyduktan ya da öğrendikten sonra Zeynep'ten uzaklaştığını, soğuduğunu ve onu boşamak istediğini yazar. 

Konuyla ilgili indiğine inanılan Ahzab 4-5, 37 ve 40'a söz konusu hadisler ile birlikte bakıldığında 3. türden rivayetlerin geçerliliği daha ağır basmaktadır. Hemen kısaca bakalım:

Ahzab 4: Allah bir kişinin göğüs boşluğunda iki kalp yaratmamıştır, annelerinize benzeterek haram olsun dediğiniz eşlerinizi anneleriniz kılmamış, evlâtlıklarınızı da gerçek oğullarınız yapmamıştır. Bunlar sizin kendi iddianızdır; hak ve hakikati Allah söyler, doğru yolu da O gösterir.

385. Zeyd b. Harise hastalandı. Rasulullah (S.A.V.) onu ziyarete gitti. Zeyd'in hanımı Zeyneb binti Cahş, Zeyd'in baş ucunda oturuyordu. Zeyneb, bazı işlerini yapmak üzere ayağa kalktı. Rasulullah (S.A.V.) onu gördü ve başını önüne indirerek: "Kalpleri ve gözleri ters yüz eden Allah, noksanlıklardan uzaktır." buyurdu. Bunu üzerine Zeyd: ''Ya Rasulullah, onu senin için boşuyorum." dedi. Rasulullah: "Olmaz." cevabını verdi. 
Bu olay üzerine Allah şu ayeti [Ahzab 37'yi] indirdi.

[Siyer-i ibn İshak, Peygamberin Cahş Kızı Zeynep'le Evlenmesi babı, 385.hadis, çeviren: Sezai Özel, yayına hazırlayan Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Akabe; Ayrıca bkz: İbn Sa’d, 1990, VIII, 80-81; Hamidullah, 1993, II, 682; Ayrıca bkz: Tefsir-i Taberi, cilt: 6, cüz: 22, sure: 33, sayfa 499, tercüme: Kerim Aytekin, Hasan Karakaya, Hisar Yayınevi]

Ahzab 37: Bir zaman, Allah’ın kendisine lutufta bulunduğu, senin de lutufkâr davrandığın kişiye, “Eşinle evlilik bağını koru, Allah’tan kork” demiştin. Bunu derken Allah’ın ileride açıklayacağı bir şeyi içinde saklıyordun; öncelikle çekinmen gereken Allah olduğu halde sen halktan çekiniyordun...

Ahzab 40: Muhammed sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir, fakat o Allah’ın elçisidir ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilmektedir.

Evliliklerine dair 2 rivayet vardır. Birinci rivayete göre Muhammed, Ayşe ile otururken vahiy geldiğini belirterek "Yüce Allah beni onunla evlendirdi, kim bunu gidip Zeynep'e müjdeler" der. Hizmetçilerinden Selma haber vermeye gider.

İkinci rivayete göre Muhammed, karısından boşanan Zeyd'i eski karısı Zeyneb'e göndererek kendine istetir. Bu olayda Zeyd'in şöyle dediği rivayet edilir: "Onu görünce içim kabardı öyle ki ona bakamayacak duruma geldim."

[Kaynaklar: İbn-İshak 215, 495 | İbn Hişam 918 | Ebu Cafer Taberi cilt 9, s. 134, cilt 39, s. 180-182 | İbn Sa'd/Bewley 8:72-81, 152; İbn Sa’d, c. VIII, s. 72-73, 101-115; Taberî, Târîh, c. II, s. 563; İbnü’l-Cevzî, c.III, s. 226; İbn Abdilberr, c. IV, s. 1851; İbn Kesîr, Bidâye, c. IV, s. 250; İbn Kesîr, Tefsir, c. XII, s. 6545; Ayrıca bkz. İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, c. VII, s.126; Nüveyrî, c. XVIII, s. 119; Zehebî, c. II, s. 217; Buhârî, Tefsir-ül Kur’ân: 27; Müslim, Cuma: 17; Sünen-i Tirmizi, 3212]

 CARİYESİ | Reyhâne binti Zeyd (Reyhane bint-i Şem'ûn / Reyhane bint-i Amr) || 627

Reyhâne bint-i Zeyd o dönemde Medine'de yaşamakta olan "Beni Kureyza" isimli Yahudi kabilesindendir. Onun ilk kocası olan Hakem, 627 Nisan'da başı kesilen veya idam edilen 600-900 Kureyza erkeğinden biriydi. Bütün Kureyza kadınları köleleştirilmiş ve ganimetler paylaştırılırken Muhammed hisseden pay olarak onu almıştı. Ahzab 26-27. ayetlerin bu olayla bağlantılı olduğu düşünülür. Şöyle yazar:

﴾26﴿ Allah, Ehl-i kitap’tan onlara destek verenleri kalelerinden indirdi, kalplerine korku saldı; artık onların bir kısmını öldürüyorsunuz, bir kısmını da esir alıyorsunuz.
﴾27﴿ Onların topraklarını, evlerini, mallarını, o zamana kadar ayak basmadığınız bir toprağı size Allah miras bıraktı. Allah her şeye kādirdir.

Güzel bir kadın olan Reyhane imkanı olmasına ve kendine teklif edilmesine rağmen hiçbir zaman Muhammed'in karısı olmayı tercih etmemiş, ısrarla onurlu bir kadın olarak köleler gibi giyinmek istemiş, bu yüzden Muhammed'in evlilik teklifini ve İslam'a gir çağrısını reddederek cariye statüsünde kalmayı yeğlemiştir. Konuyla ilgili hadiste Muhammed'e şöyle dediği rivayet edilir:

"Beni nikahlamaktansa, cariyen olarak muhafaza et! Ben bir cariye kadın olarak kalmak isterim, zira hür Müslüman kadınlar gibi başıma örtü ve yüzüme peçe takınmak istemiyorum." [Hamidullah, II, 774, nr. 1117]

Meğazi'de yazan başka bir hadise göre Muhammed ona "İstersen seni azat eder seninle evlenirim, bunu yaparım; istersen benim mülkümde olursun cariye olarak sana eş olurum, bunu da yaparım." demiş, Reyhane bu teklifi "Ey Allah'ın Resulü, durum şu ki, benim senin mülk-i yeminin olmam (cariyen kalmam) hem senin için hem de benim için daha hafiftir." diyerek cevaplamıştır.

Enteresan bir şekilde Reyhane'nin bu hadislerinden onun İslami sorumluluklardan kaçmak için Muhammed ile evlenmediği ve İslam'ı kabul etmediği görüşünün öne sürüldüğü olur. Halbuki tarafsızca, empati yaparak düşünebilen biri, kocası, akrabaları, tüm sevdikleri savaşta öldürülen gururlu bir kadının bu teklifleri reddetme sebebini daha mantıklı, gerçekçi iddialara dayandırmalıdır.

Başka bir rivayete göre Muhammed'in savaş ganimetleri arasından seçtiği kadın bir ay kadar bir Müslüman'ın evinde bekletilmiş, bir ay sonra Muhammed ona eğer Müslüman olursa kendisi ile evleneceğini söyleyince kadın bunu kabul etmiş, bunun üzerine azad edilerek kendisine mehir olarak 12 ukiyye yani 1,5 kg gümüş verilmiş, Mayıs 627'de Muhammed ile evlenmiştir.

Muhammed'in onunla cariyesi olarak ilişkiye girdiği, kadının "ben kavmimin dini üzerine kalacağım" dediği fakat daha sonra Müslüman olduğu ve ölene dek Muhammed'in yanında cariye olarak kaldığı da rivayetler arasındadır. Cariyelik hukukuna göre efendisi cariyesiyle nikah kıymadan ilişkiye girebilir.  Reyhane de Muhammed'in eşi olarak değil cariyesi olarak kalmıştır.

19 yaşındayken cariye olarak alınan Reyhane 631 yılında, 24 yaşındayken ölmüş ve Baki mezarlığına gömülmüştür.

[Kaynaklar: Köksal, İslâm Tarihi (Medine), V, 363-364; M. Yaşar Kandemir, “Ebû Reyhâne”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1988-, X, 213; İbn-İshak 466; Ebu Cafer Taberi cilt 9, s. 137, 141, cilt 39, s. 164-165; İbn Sa'd 8:92-94, 131, 153; cilt 10, bab 4966; Hamidullah, II, 774, nr. 1117; Belazuri, Ensab, I, 453-54; İbn Hişam, Siret, III, 256; İbn-i İshak, s. 251, nr. 406; İbn-i Hişam, III, 264, IV, 373; Vakidi, Megazi, II, 521; Diyarbekri, Tarihu'l- Hamis, I, 499.]

● EŞİ | Cüveyriye bint Haris / Berre || Evlenme tarihi: 628

Kızcağız anlamına gelen Cüveyriye adını ona veren Muhammed'di. Asıl adı Berre idi.

Bir Arap şefinin kızı olan Cüveyriye amcaoğlu ile evliydi. Lüks bir hayat sürdüğünden bir prensesin zarafetine sahipti. Hicretin 6. yılında Müslümanlar ile Beni Müstalik arasında gerçekleşen savaşta kocası öldürülmüş ve Cüveyriye Müslümanlara esir düşmüştü. Mustalik oğullarından alınan esirler bölüştürülürken Cüveyriye adlı kadın Sabit b. Kays'ın ya da onun amcaoğlunun payına düşmüştü. Cüveyriye tatlı, güzel, alımlı bir kadındı ve onu gören aşık oluyordu. Cüveyriye, hissesine düştüğü efendisiyle mükatebe yapmıştı.

Mükatebe ya da fidye bir köle ya da cariyenin özgürlüğüne kavuşabilmesi için ödemesi gereken fiyat konusunda efendisiyle yaptığı anlaşmadır.

Cüveyriye mükatebe konusunda yardım istemek için Muhammed'in yanına gittiği sırada onu gören Ayşe kadının güzelliğinden rahatsız olarak "Benim gördüğümü o da görecek" dedi.

Muhammed ile görüşürken "Ya Rasulallah, ben, kavminin efendisi olan Cüveyriye İbnetü'l Haris'im. Başıma senin bilmediğin bir musibet geldi. Mükatebe yaptım, bu hususta bana yardım et" dedi.

Bunun üzerine Muhammed daha hayırlı bir şey yapabileceğini, mükatebe ücretini ödeyerek onunla evlenebileceğini söyleyince Cüveyriye teklifi kabul etti ve evlendiler. Evlendiklerinde Muhammed 58, Cüveyriye ise 20 yaşındaydı.

Bu evlilik sonucu Cüveyriye'nin kabilesi Beni Mustalik ile Muhammed arasında akrabalık bağı kurulunca Muhammed'in adamları "Onlar artık Rasulullah'ın akrabasıdır" denip Mustalık oğullarından olan kölelerini azat ettiler. Yani Cüveyriye evliliği kabul ederek hem kendini kölelikten kurtarmış hem de kabilesinden köle olarak tutulan birçok kişinin salıverilmesini sağlamıştı.

Hicretin 50 veya 57. yılında ölmüştü.

[Kaynaklar: İbn-İshak 490-493; İbn Hişam 918; Ebu Cafer Taberi cilt 9, s. 133, cilt 39, s. 182-184; İbn Sa'd 8:83-85, 119-120, 152; Siyer, İbn İshak, çev. : Sezai Özel, yayına hazırlayan Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Rasulullah'ın El-Haris Kızı Cüveyriye ile Evlenmesi, s.322-323; İbn Sa’d, age., VIII, 117; Komisyon, Büyük İslam Tarihi, I, 330.;  İbn Hişam, age., II, 295.; Hamidullah, age., II, 685;]

● EŞİ | Ümmü Habibe Remle binti Ebu Süfyan || Evlilik tarihi: 628

Habibe daha önce Zeyneb b. Cahş'ın erkek kardeşi Ubeydullah b. Cahş b. Riab ile evliydi. Habibe isminde bir kızları olmuştu. Bu yüzden Ümmü Habibe olarak anılıyordu. Kocası Ubeydullah Müslüman olmuştu. Ümmü Habibe'de onunla birlikte Habeşistan'a hicret etmişti.

Hicret ettikleri Habeşistan'da bir süre Müslümanlara önderlik yaptılar fakat bir süre sonra kocası tekrar Hristiyan olunca boşandılar. Daha sonra kocası bir Hristiyan olarak öldü. Müslüman olan Habibe Mekke'deki ailesinin yanına dönerse ona Hristiyan olmaları konusunda baskı yapacaklarından korktuğu için Habeşistan'da kalmıştı.

Daha sonra Muhammed, Amr b. Ümeyye ed-Damri'yi 400 dinarlık mehir ile birlikte en-Necaşi'ye göndererek kendisini Ümmü Habibe ile evlendirmesini ve bölgedeki Müslümanları Medine'ye göndermesini istedi. Haberi alan Habibe sevinerek üzerindeki takıları çıkarıp Necaşi Ashame'nin cariyesi Ebrehe'ye verdi. Daha sonra Necaşi vekilen Muhammed ile Habibe'nin nikahını kıydı. Fakat bundan farklı olarak Habibe'nin Medine'ye döndükten sonra nikahlandığı da rivayet edilir.

Muhammed, Ümmü Habibe'nin hissesine Hayber gelirlerinden 80 vesk hurma ve 20 vesk arpa tahsis etmişti. Bu gelir Habibe öldüğünde bile devam ediyordu. 4 Yıl evli kalmışlar fakat evliliklerinden çocukları olmamıştı. Muhammed öldükten sonra 34 yıl daha yaşadığı rivayet edildiği gibi bazı rivayetlere göre Habibe, Muhammed'den sonra 32 yıl yaşamış, 664'te ölmüş ve Baki mezarlığına gömülmüştü.

Bu evlilik siyasi yönden oldukça önemliydi çünkü bu sayede Muhammed ile Emeviler arasında akrabalık bağı kurulmuştu. İslam'ın Emeviler arasında yayılması da kolaylaşacaktı.

[Kaynaklar: Siyer, ibn İshak, çev. : Sezai Özel, yayına hazırlayan Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Peygamberin Ümmü Habibe ile Evlenmesi, s.319; Şâfiî, el-Üm, Beyrut, ts. (Dârü’l-ma‘rife), V, 8, 15.; İbn Asâkir, Târîḫu Dımaşḳ (Şihâbî), VI, 70; Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, II, 220-222; İbn Hişâm, es-Siretu'n-Nebsviyye, Kahire (Tarihsiz), III, 197; İbn Abdi'I-Berr, ensâbe, IV, 297]

● EŞİ | Safiyye bint Huyey || Evlilik tarihi: 628

Yahudi şefi Huyey ibn Ahtab'ın güzel kızıydı. İlk eşi meşhur bir şair ve kumandan olan Sellam ibn Mişkem el-Kuradi idi. Bir süre sonra boşanmış ve ikinci evliliğini Hayber'in meşhur kalesi Şemmus'un kumandanı Kinane ile yapmıştı.

Hayber'in Müslümanlar tarafından fethi sırasında kocası, babası ve erkek kardeşi öldürülmüş, kendisi de Müslümanlara esir düşmüştü. Önceki saldırılarda ise üç amcası ve birkaç kuzenini kaybetmişti. Rivayete göre emir üzerine Bilal, Safiyye ile amca kızını Muhammed'e götürürken Yahudi ölülerine uğramış, Safiyye'nin amca kızı ölüleri görünce feryat edip çığlık atmış, başına toprak saçmış, bunun üzerine Muhammed "Şu şeytanı benden uzaklaştırın" demişti.

Arabistan'da yöneticilere yani kabile reisleri ve hükümdarlara düşen ganimet payına "Safiyye" denirdi. Yine savaş ganimetlerinin* paylaşıldığı bir sırada Zeyneb Muhammed'in hissesine düşmüştü. Peygamberin hissesine düşen bir ganimet olduğundan Safiyye olarak adlandırılmıştı.

Rivayete göre savaşın hemen ardından yapılan görüşmede Muhammed ona İslam ve Yahudilik hakkındaki görüşlerini sormuş, o da gönlünün İslamiyet'ten yana olduğunu söyleyince tüm akrabalarının öldürüldüğü savaşın gecesinde evlenmişlerdi. Kölelikten azad edilmiş olması da mehiri sayılmıştı.

Muhammed evlilikleri sonrası insanlara çekirdeksiz hurma, yağ, keş ve undan yapılan bir Arap yemeği olan hays ziyafeti düzenlemişti.

Bu evliliğin, birkaç yıl sonra Arabistan'dan sürgün edilen Safiye'nin yenilmiş kabilesine hiçbir faydası yoktu. Gerçek siyasi önemi, Safiyye'nin Muhammed'in hanesindeki varlığının Muhammed'in Yahudileri yendiğinin açık bir gösterisi olmasıydı.

Safiyye hicri 50-52 yıllarında ölmüş ve Baki mezarlığına gömülmüştü.

* Kur'an'da da yazdığı gibi savaşta ele geçirilen kadın ganimettir.

[Kaynaklar: İbn-İshak 241-242, 511, 514-515, 516-517, 520 | İbn Hişam, age., III, 350; İbn Sa’d, age., VIII, 120,121,129. | Ebu Cafer Taberi cilt 9, s. 134-135, cilt 39, s. 184-185 | İbn Sa'd 8:85-92, 153; Siyer, ibn İshak, çev. : Sezai Özel, yayına hazırlayan Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Rasulullah'ın Safiyye İbnetü Huyey ile Evlenmesi, s.323-324; Müslim, Nikah: 14; Nesâî, Nikah: 65]

● EŞİ | Meymûne bint Haris || Evlilik tarihi: 629

Muhammed'e evlenme teklif eden Meymune Mekke'den orta sınıf bir dul idi. Daha önce Ebu Rehm b. Ebi Kays ile evliydi. Çok düzenli ve sakin bir kadın olan Meymune kurallara ve ayinlere tamamen takıntılıydı. Meymune, Abbas bin Abdülmuttalib'in baldızıydı ve Muhammed'i onunla evlenmesi için teşvik ediyordu.

Muhammed, el-Fadl b. Abbas'ı ve beraberinde bir adamı göndererek Meymune'ye evlilik teklifinde bulunmuştu, kadının kabul etmesi üzerine el-Fadl, Muhammed ile Meymune'yi evlendirmişti. Evlendiklerinde Muhammed 60, Meymune 36 yaşındaydı.

İhramdan çıktığı sırada evlendiği Meymune ile bir çadırda beraber olmuştu.

Bu evlilik sayesinde Muhammed Meymune'nin kabilesi olan Âmir b. Sa’sa mensupları ile iç içe olma imkanı bulmuş, bu sayede onlardan İslam'ı seçenlerle çevresini büyütmüştü. Bu yüzden Meymune ile yapılan evliliğin sebebinin cinsellik ya da onu koruma fikri değil de daha fazla güç elde etmek olduğu düşünülür.

Rivayete göre asıl adı Berre idi fakat Muhammed ona "kutsanmış" anlamına gelen Meymune ismini vermişti. Yoğun görüşe göre ona bu adın verilmesinin nedeni Medineli Müslümanların Hudeybiye antlaşması uyarınca Umre yapmak için Mekke'yi ziyaret etmelerine izin verilmesi ve evliliklerinin hemen bu olay sonrası gerçekleşmesidir.

Muhammed'in ölümü sonrası Medine'de yaklaşık 40 yıl daha yaşayan Meymune birlikte oldukları çadırda öldüğünde 81 yaşındaydı.

[Kaynaklar: İbn İshak 531, 679-680 | İbn Hişam 918 | Ebu Cafer Taberi cilt 9, s. 135, cilt 39, s. 185-186 | İbn Sa'd 8:94-99, VIII, 132. 153; Siyer, ibn İshak, çev. : Sezai Özel, yayına hazırlayan Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Rasulullah'ın Meymune Bintü'l Haris El-Hilaliyye ile Evlenmesi, s.324-325;]

◌ CARİYESİ | Mariye / Marya (Mâriye el-Kıbtiyye) || Nikah tarihi: 629

Mariye ya da Marya, İskenderiye valisi olan Mukavkıs'ın Muhammed'e hediye olarak gönderdiği 20 yaşlarında, güzel ve genç bir Kıpti kadındı. Yanında bir hadım ağası, 1000 miskal altın, kıymetli elbiseler, kumaş, güzel kokular ve bir cariye daha göndermişti.

Muhammed onu mülk-i yeminle (cariye statüsünde) nikahlayarak yanında tutmuştu. Bir süre sonra Muhammed onunla nikah yaparak Mısır'daki Müslümanlar ile Bizans arasında çıkan savaşta avantaj elde etmiş oldu. Çünkü Mısırlılar kendilerinden biriyle evli olduğu için tarafsız davranarak Bizans'a destek olmamışlardı.

Tahrim suresinin ilk 5 ayetinin özellikle Mariye, Muhammed ve eşlerinin kıskançlıkları sonucu Muhammed'e vahiy edildiği rivayet edilirken 1 ve 2. ayetlerin Zeynep binti Cahş'ın evinde bal şerbeti içmesi ile ilgili olduğu da rivayetler arasındadır.

Mariye ve Tahrim suresi ilişkisini daha önce detaylıca ele aldığımdan bu kısmı oldukça kısa geçeceğim.

Tefsirlerde Tahrim 1-5'e açıklama getirilirken kullanılan hadislerde yazdığına göre Hafsa Muhammed'den babasının yanına gitmek için izin ister. İzni alan Hafsa yola koyulduktan sonra Muhammed, Mariye'yi çağırarak cariyesi Mariye'yi çağırır. Hadisteki ifade aynen şöyledir: "Hazreti Peygamber de kendisine hizmet için cariyesi Mariye'yi çağırmış ve ona hizmet ettirmişti." Fakat Hafsa bunu öğrendiğinde çok üzülmüş, tepki göstermiş, bunun üzerine Muhammed ona "Mariye'yi kendime yasaklarsam razı olur musun?" demiş ve Hafsa'nın olurum demesi üzerine onu kendine haram kılmıştır. Yine de Hafsa sözünü tutamayarak bunu Muhammed'in eşlerinden Ayşe'ye anlatmıştır.

Başka bir rivayete göre Hafsa babasının yanından erken dönmüş, eve geldiğinde kapının kilitli olduğunu, Muhammed ile Mariye'nin baş başa olduğunu görmüştür. Babasına gitmesine Mariye ile başbaşa kalmak için izin verdiğini söyleyerek ağlamaya başlamıştır.

Sırrını ifşa etmesine ve kadınlarının ona cephe almasına sinirlenen Muhammed kadınlarına bir ay yaklaşmamaya yemin etmişti. Bir ay sonra Ahzab 28-29'un vahiy olunduğunu söylemişti. Bu iki ayette şöyle yazar:

"Allah şöyle buyurdu: Ey Peygamber! Zevcelerine şunu söyle: Eğer siz dünya hayatını ve onun ziynetini istiyorsanız gelin size boşama bedellerini vereyim de, hepinizi güzellikle salıvereyim. Yok eğer Allah'ı ve Resulü'nü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, haberiniz olsun ki Allah içinizden güzel hareket edenlere pek büyük bir mükafat hazırlamıştır."

Mariye konusundaki yeminini de Allah'ın emri üzerine bozduğunu, Mariye'nin zaten Allah tarafından ona helal kılındığını söylemiştir.

Muhammed ile ilişkisi sonucu hamile kalmıştı. Taberi'de ve Tabakat ul-Kübra'da yazdığına göre Muhammed çocuğunu babasının yanına verdikleri hizmetli adam olduğunu düşünerek Ali'yi onu öldürmesi için göndermiş, Ali geri döndüğünde Muhammed'e adamın tenasül organı olmadığını, dolayısıyla zina yapamayacaklarını belirtmiştir. Böylece köle kılıçla öldürülmekten, Mariye de recm edilmekten kurtulmuştur.

Mariye İbrahim adını verdikleri bu çocuğu doğursa da çocuk küçük yaşta ölmüştü. Mariye'nin 30 yaşında öldüğü rivayet edilir.

[Kaynaklar: İbn İshak 653 | Ebu Cafer Taberi cilt 9, s. 137, 141, cilt 39, s. 193-195; Taberi: Camiu’l Beyan, 28/102; İbn Sa'd 8:148-151; Fahruddin Razi: 30/41 ve 43; Muhammed Ali Sabuni: Safvetu’t-Tefasir 3/406-407; Taberi, Milletler ve hükümdarlar Tarihi, MEB tercemesi 5/854; Ebu Davud, Hudud,32 no:4473; Tirmizi, Hudud 13 no:1441; El-Tabakat ul-Kubra C:6, S:160; Sahih-i Müslim C:17-18, S:123, 59. hadis; El-Mustedrek ala El-Sahiheyn C:4 , S:39; Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 745 vd; İbn-i Sad, Tabakat, 1.cilt, 'Resûlullah’ın (sas) Oğlu İbrahim babı'; Ömer Ziyaeddin Dağısfâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:811-813; A.g.e., Fatih Enes Yayınları, Tahrim suresi bölümü, 1169, 1170. hadisler; Sünen-i Tirmizi, Bölüm 21, 1201.hadis]

SORULAR
  1. Hatice'nin ölümü sonrası birçok kadın ile evlenen Muhammed, Hatice hayatta iken neden başka kadınlar ile evlenmemiştir? Hatice sonrası evlilik nedenlerine "sahip çıkmak için evlendi" gibi açıklamalar getirenler olduğunu biliyorum. Peki Hatice ile evli kaldığı yıllar boyunca hiç sahip çıkılması gereken kadın yok muydu?
  2. Siyasi yönden katkıda bulunacağı için yapıldığı söylenen evliliklerin benzerleri neden Hatice hayattayken gerçekleşmemiştir?
  3. Sevde kocasız kalmamak için bir kadın olarak Muhammed'e kendisi ile artık yatmak zorunda olmadığını söyleyerek sırasını Ayşe'ye veriyor. Bu durumdaki kişi sizin kız kardeşiniz ya da anneniz olsa nasıl hissederdiniz?
  4. Ayşe ile Ali'nin birbirleri ile savaştığını biliyor muydunuz, yoksa ilk kez mi duydunuz? Ayşe'ye zina yaptı diye iftira atılmasına, Ali'nin bu konudaki tutumuna ve ilerleyen süreçte Ayşe ile Ali'nin karşı karşıya gelip savaşmasına nasıl bakıyorsunuz? Allah dostu denen ve ulvilik yüklenen kişilerin birbirlerine karşı savaşmaları sizce normal bir durum mudur?
  5. Tahrim suresinin ilk 5 ayeti hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bunlar insanlara mesaj olarak gönderildiği söylenen ilahi kitapta yer alması gereken ayetler midir? Peygamberin yaşadığı çok eşlilik, bu konuda karşılaştığı sorunlar ve sonunda Mariye'nin ona helal kılınması insanlığa ne kazandıracak, doğru yola girmelerine nasıl hizmet edecektir?
  6. Muhammed, Bizans valisinin gönderdiği Mariye'yi neden yanındaki Sirin gibi sahabelerden biriyle nikahlamak yerine kendine eş olarak alıyor?
  7. Her şeyi yaratan, her şeyin üstünde olan bir yaratıcının mesajlarını yaysın, tebliğ etsin diye seçtiği peygamberinin eşleri ile olan ilişkilerine defalarca müdahale ediyor, hatta eşleri için "Eğer sizi boşayacak olursa rabbi ona, sizin yerinize sizden daha iyi olan, Allah’a teslimiyet gösteren, yürekten inanan, içtenlikle itaat eden, tövbe eden, kulluk eden, dünyada yolcu gibi yaşayan, dul ve bâkire eşler verebilir." mesajını gönderiyor olması hakkında ne düşünüyorsunuz? Tanrıya insani bir konuma sokmuş olmuyor mu?
  8. Muhammed, kızcağız yani Cüveyriye'nin fidyesini ödeyip onu özgür bırakarak yardımcı olabilecekken neden fidyesini öderse onunla evlenip evlenmeyeceğini soruyor? Siyasi amaçlı olması mantıklı değil çünkü bu savaşta Müstalik kabilesini zaten yok etmişlerdi.
  9. Savaşta ele geçirilen kadınların ganimet olması, Müslümanlar arasında bölüştürülmesi, dilediğinde satılması, köle ya da cariye yapılması veya evlenilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz? Allah neden böyle bir uygulamayı açık bir dille yasaklamamış, ele geçirilen kadını ganimet saydırmıştır?
  10. Eşleri, akrabaları, sevdikleri savaşta katledilen Reyhane ve Safiyye'nin İslam'a geçmeyi tercih ettiği rivayet edilir; ki rivayetler arasında Reyhane'nin bunu reddettiği de yer alır. Gerçekten İslam'a geçmeyi kabul etmiş olsalar bile bunda samimi olduklarına inanıyor musunuz? Empati yaptığınızda siz de hayatta kalma veya daha iyi bir hayat yaşama içgüdüsü ve korku ile istemeseniz bile size sunulanı kabul etmez miydiniz?
  11. Allah'ın evlatlıkların öz oğul gibi olamayacağını Zeyd'in karısını Muhammed ile evlendirmeden de bildiremez miydi? Muhammed'in bunu uygulamalı göstermesi şart mıydı? Şart ise neden şarttı?
  12. Rivayetler genel olarak Zeyd'in bu duruma içerlediğini hissettiriyor. Kölelikten azad edilmiş birinin ona babalık yapan ve güçlü konumda olan birine karşı çıkamayacağını düşünmek mantıksız olmayacaktır. Siz benzer bir durumu yaşasaydınız, üvey babanız eski eşinizden hoşlandığını, Allah'ın onunla evlenmesini emrettiğini söyleyerek eski karınızı üvey anneniz yapsaydı bunu nasıl karşılardınız?
  13. Cahiliye Araplarının babanın üvey evlatlığın karısıyla evlenmesini ayıp bulması bizim örf ve adetlerimiz ile de paralel değil mi?
  14. Anlatılanın aksine evlenilen ya da evlenilmek istenen kadınların çoğu yaşlı değil genç ve güzeller. Üstelik bir çoğunun siyasi yönden katkıda bulunamayacağı da ortada. Sizce bu kadar fazla kadınla neden evlenmiş, evlenmek istemiştir?
  15. Muhammed bazı hocaların anlattığı gibi fakir biri ise evlendiği ya da evlenmek istediği kadınlara mehir olarak yüzlerce dirhemi nasıl sunmaktadır? Beli bir dönemde fakir, sonrasında zengin midir?
  16. Söz konusu kişi peygamber bile olsa babanızı, aile ve akrabalarınızı öldüren biriyle evlenir miydiniz?

KUR-AN AYETLERİNİN KAYNAĞI İSLÂM ÖNCESİ ŞİİRLER

AY, din, islamiyet, Kuran ve Kuss bin saide, Kuranın kaynağı şiirler, Muhammed Kuss bin saidenin şiirlerini,Hz Muhammed,Kuss bin saidenin şirrleri Kur-an'a giriyor,Kuran ve şiir
Kuss bin Saide
Bir gün, şair Kuss bin Saide'nin bağlı olduğu kabileden bir heyet Muhammed'in yanına gelir. Kendisi sorar, 'Kuss b. Saide'ye ne oldu?' Onlar, vefat elti diyorlar. Bunun üzerine Muhammed onunla ilgili bir anısını anlatmaya başlar. Bir gün ben onu Ukaz panayırında gördüm, kırmızı bir deve üzerindeydi ve halka hitaben çok hararetli, ilginç bir konuşma yaptı. Onun o günkü konuşmasını hiç unutamıyorum. (Burada şu notu da ekleyelim ki, şair Kuss b. Saide miladi 600'de vefat ederken henüz Muhammed peygamberlik iddiasında bulunmamıştı; bundan on yıl sonra peygamber oluyor.)

Muhammed Kuss'la ilgili gördüklerine devam ediyor: Kuss, konuşmasının başında, giden bir daha gelmiyor, yaratılması gereken de sürekli yaratılıyor. Gidenler halinden memnunlar mı ki sesleri çıkmıyor veya unutuldular mı bilemiyorum, diyor. Kuss'un, gökte haber var, yerde ibret var sözünden sonra, Muhammed onun bazı önemli açıklamalarını o gelen heyete anlatıyor.
Bu konuşmada geçen bazı cümleleri Kur'an ayetleriyle karşılaştıralım:

Kuss tanrıyı tanıtırken, 'Öyle bir Allah ki erkekle kadını yarattı' diyor. Aynı cümle . Leyl suresi üçüncü ayet olarak Kur'an'da karşımıza çıkıyor. Yine, 'her canlı ölümü tadacaktır' cümlesini kullanıyor o panayır konuşmasında. Bu konuya da Kur'an'da birkaç surede yer veriliyor, işleniyor. Kuss, 'Akan nehirler'terimini kullanıyor. Kur'an'da da cennet tanıtılırken, 'Altlarından ırmaklar akan cennetler' deniliyor, Kur'an'da Arapçası, "Fecri inin tahtihel enhar' kalıbındadır. Kuss ise, 'linharün mecriyye' kalıbını kullanıyor. Sonuçla değişen bir şey yok: Eş anlamlı iki cümle. Kuss konuşmasında dağları işlerken, 'Dünyanın sallanmaması için bir nevi kazık görevini gören dağlar' diyor. Bu da defalarca Kur'an'da işleniyor. 'Ölçtüğünüz /.aman taslamam ölçün ve doğru terazi ile tartın' diyor Kuss. Aynı cümle olduğu gibi Kur'an'da da yer alıyor.

Kuss konuşmasında gökle ilgili bilgi verirken 'Ve Sakl'inmerfu' diyor. Yani gökyüzünün korunmuş bir tavan gibi yaratıldığını belirtiyor. Bu tür cümleye de Kur'an'da iki surede yer veriliyor. Kuss, "Ve eşreketi-l Ardii"diyor. Yani yeryüzünün aydınlanmasından söz ediyor. Aynı cümle aynı kelimelerle Kur'an'da yer buluyor. İnsanların ahiretteki durumlarıyla ilgili de, 'Ferikim li-l cenneti ve ferikti'm fi-s'Sair'; yani, bir kısım insanlar cennette, bir kısmı da cehennemdedir, diyor. Bu ifade de hiç değişikliğe uğramadan, Kur'an'da yer alıyor. Kur'an'da Leyi suresi var. Leyi gece demek ve bir surenin başında bu kelime geçtiği için o bölüme de ad olmuş. Hemen ilk başta "And olsun bürüdüğü zaman geceye"deniyor. Aynı cümle Kuss'un o günkü konuşmasında da geçiyor. Kur'an'da deniliyor ki, 'İnsanlar yıldızlarla yollarını bulurlar'. Aynı cümle Kuss'un o günkü konuşmasında var. Üstelik bunları anlatan da Muhammed'in kendisidir.

Kuss, 'Burçlar sahibi gökler' cümlesini kullanıyor. Kur'an'da aynı cümleye üç surede yer veriliyor. Kur'an'da 'Sema-i Zati-I buruc' şeklinde geçerken, Kuss, 'Sama'ün Zat-ü cbrac' diyor ki, anlamlan aynı. Kuss o konuşmasında kıyamet günü üfürülecek bir borudan söz ederken şu Arapça cümleyi kullanıyor: 'nül'iha fi-s-suri, nü-Qiıe l'i-n-nakuı: 'Aynı kelime kalıbı hiçbir değişiklik yapılmadan Kur'an'da da yer alıyor. Kuss konuşmasının bir yerinde, dünyayı beşik gibi tanıtıyor. Dünyanın bu şekilde tanımlanması Kur'an'da iki surede yer alıyor. Kuss, 'Andolsun ki siz kıyamet günü teke tek haşr olunacaksınız' diyor. Bu da Kur'an'da yer alıyor. Konuşmasında tanrıyı tanıtırken, 'O bir tanedir, ne doğurmuştur, ne de doğrulmamıştır' diyor. Bu da İhlâs suresinde yerini buluyor. Yine yaratıcıyla ilgili, 'Rabbii-1 ahiret-i be-1 ula' diyor. Yani hem ahiret, hem dünyanın rabbidir, diyor. Bu da değişikliğe uğramadan Kur'an'da yer alıyor. Muhammed, Kuss'un bu konuşmasını gelen o heyetin huzurunda anlatıyor. Bu bir örnektir.

Eğer Kuss'un tüm şiirleri ortaya konup da bir karşılaştırma yapılırsa eminim ki daha ilginç anlatımlar da bulunacaktır. Bu anlattıklarımı, Kur'an üzerinde tefsir yazan, aynı zamanda tarihçi olan İbn-i Kesir (h. 774. ö) yazıyor. Kitabı tahkik eden kişi, ayrıca birçok yazarın da bunları işlediğini ekliyor ve kaynaklarını sayfalarıyla birlikte yazıyor. Peki, Kuss'un bunları anlatmaktan amacı neydi? Kuss Hristiyan'dı; ancak arayışlar içindeydi, yeni bir din peşindeydi. Daha doğrusu, ben peygamberim, bana vahiy geldi demeye hazırlanıyordu. Ancak yaşlıydı, ömrü buna yetmedi. Demek ki o zaman ben peygamberim fikri bir kültür gibiydi. Bunu iyi yürüten, başaran kendini ilan ederdi. Hep söylüyorum; Müseyleme ve Tuleyha gibileri de o dönem peygamberliğini ilan edenler arasındaydı. İşte bu yüzden, Muhammed için Kuss, Ümeyye, İmr-ül Kays gibi şairler önemli birer ilham kaynağı olmuşlardır. Bunlar varken Muhammed henüz peygamber olmamıştı. Daha sonra peygamberliğini açıklayınca, bakıyoruz
Kuss'un bu bilgileri Mekke'de oluşan ayetlerde de yer alıyor.

Kaynaklar:
  • Süyuti, Dürrü-1 Mensur. A'raf suresi, 175. ayet. 
  • Kurtubi tefsiri, Şuan ı suresi, 224 . ayet. 
  • Müslim, Şiir bölümü , no: 225.5. 
  • İbn-i Abdi-I Bcr, Istiab, Faria b. Ebi salt kısmında , no: 4049 . 
  • İbn-i Asakir, Tarih-ü Mcdinct- i Dımaşk , 9/25 5 v e sonrası. 
  • İbn-i! Cevzi, el-Müntazam' ü fi-t-Tarih, 3. eilt. Ben i Kaynuk a baslığı altında. 
  • Askalani, İsabe, no : 522 . Ümeyy e b . Ebi Sait md . 5 6 
  • Al-i İmran 185, Enbiy a 35 , Kasa s 8 8 v e Ankebu t 57 .
  • Kch f suresi, 35 . 
  • Enbiy a 32 v e Tu r 5. 
  • Zünıe r suresi 69 . 
  • Şura suresi, 7.

PEYGAMBERLER HATA YAPAR MI ?

din, islamiyet, K, Peygamberler hata yapar mı?, Peygamberler, Hz Muhammed, Kur-an'a göre peygamberler, Sura suresi, Abese suresi, Ra'd suresi, Peygamberlikten önce Muhammed, PEYGAMBERLER HATA YAPAR MI?


«Beşer şaşar» diye bir laf vardır. Bu ata sözleri tarih boyunca insanların farklı meseleleri ve olayları gözlemleyerek ortaya çıkardığı bir şeydir. Ayrıca bu ata sözlerinin yaranmasındaki en etkin şeylerden biride yapılmış hataların periyodik bir şekilde tekrarlanmasıdır. Günümüz dindarlara bu ata sözünü söylersek eğer mutlaka «yanlışın var şaşmayan insanlarda olmuş» diye cevap verirler.  Bir tane misal göstermelerini istersen hemen mensubu oldukları mezhebin veya dinin peygamberinin ismini söylerler. Bu şaşırılacak bir durum değil. Çünkü insanlar Allah'ın kendisi hakkında, onun kişiliği ve sıfatları konusunda pek fazla bir şey bilmedikleri için bir nevi onun velilerini yani peygamberlerini kendilerine numune olarak kabul ederler. Bunu tabi insanların hep bir üst düzey akıllı ve imanlı bir lider tarafından yönetilme isteği de etkiler. Peygamberlerin hata yapmayan insan gibi gösterme çabasını en fazla din tüccarları gösterir.  Zira kendilerini peygamber ilan etme gibi bir şansları olmadığı için peygamberleri süper akıllı ve imanlı biri şeklinde kendilerini de ondan bir pille aşağı biri olarak göstererek bir nevi insanlarla Allah arasında peygamberlerden sonra ikinci vasıta olarak gösterirler. Böylecede insanları sömürürler. Bu yazımda sizlere peygamberlerin de senin ve benim gibi bir insan olduğunu ve dahası hata yapabileceğini anlatacağım.

İlk önce Kuranda peygamberlerin insan mı yoksa üst düzey bir varlık mı (yarı ilah gibi bir şey) olduğuna bakalım. Zira dincilerin dediği gibi peygamberler hiç hata yapmadıysa o zaman bizim gibi sıradan bir insan değil daha üst düzey bir varlık olması gerekiyor. Kurana baktığımızda peygamberlerin de bizim gibi sıradan bir beşer (insan) öldüğünü görüyoruz.

41/FUSSİLET SURESİ 6. AYET: De ki: "Ben sadece sizin gibi bir insanım."

Ayette dikkat edilmesi gereken iki konu var. Birincisi Allah ayeti peygamberin dilinden söyletiyor. Yani «De ki» sözüyle başlıyor. Bunun için dincilerin Allah katında peygamberde bir insandır diyerek kıvırmaları için hiç bir şansı yok. Ayet açık bir şekilde peygamberin kendi ağzıyla söyleniyor. İkinci nüans ise «sizin gibi» sözcüğüdür ki burada da peygamberin senden benden bir farkı olmadığını gösteriyor.  Eğer sen ve ben hata yapabiliyorsak yalan söyleyebiliyorsak o zaman demek ki peygamberlerde bunu yapabilir. Hata yaptı veya yapmadı bunu yazımızın ilerleyen aşamalarında tartışacağız. Şimdilik, hata yapabileceğini yani senin benim gibi bir insan olduğunu anladık.


Şimdi gelelim peygamberlerin Allah tarafından seçilmiş insanlar olması meselesine. Dincilerin sıkça peygamberleri yüceltmek ve putlaştırmak için «Allah peygamberleri milyonlarca insan içerisinden seçti ve onlara vahiy etti» lafını kullandıklarını görüyoruz. Yani Allah peygamberlere vahiy ediyorsa demek ki diğer insanlardan üstündür. Fakat Kur-an'a bakarsak eğer Allah'ın bal arısına bile vahiy ettiğini görebiliriz.

NAHL SURESİ 68.AYET: "Ve senin Rabbin, bal arısına, dağlardan, ağaçlardan ve onların (insanların) kurdukları çardaklardan, evler (kovanlar) edinmelerini vahiy etti."

Şimdi sizlere soruyorum eğer Allah'ın birine vahiy etmesi onun diğerlerinden üstün olması anlamına geliyorsa o zaman bal arıları şu an aramızda yaşıyor ve sizin evliyalar (Allah dostları) dediğiniz insanlardan üstün durumdalar. Peki neden bal arılarına tapmıyor da o evliyalara tapıyorsunuz? (kulluk ediyorsunuz)  Gördüğümüz kadarıyla insan üstü bir varlık olmak için Allah'tan vahiy almak yeterli değildir.

Hata yapan peygamberler oldu mu?
Birisinin karısına göz diktiği için onun kocasını öldürterek karısına sahip olma isteği olan peygamber isimleri tarihte bellidir. Fakat günümüz dincileri kendi kutsal sandıkları kitaplardan başka bir şeye inanmadıkları için onlara kendi kitaplarından örnekler vereceğim.

7/A'RÂF SURESİ 175. AYET: "Onlara, âyetlerimizi verdiğimiz kimsenin haberini oku (anlat). Sonra o, ondan (âyetlerden) ayrıldı, artık şeytan onu kendisine tâbî kıldı. Ve böylece o zarar görenlerden (azgınlardan) oldu."

Bu ayette de can alıcı iki püf nokta var. Birincisi «onlara ayetlerimizi verdiğimiz» sözü geçiyor ki burada bir peygamberden bahsedildiği apaçık bellidir. Bazı din hocaları bunu inkar etse de Allah'ın ayet verdikleri bir tek insan olabilir.(okuyup anlayan tek varlık insandır) Nitekim günümüz zamanına kadar gelen 3 büyük vahiy dininin muhatabı olanlar insanlardan seçilmiş peygamberlerdir ( Musa, İsa ve Muhammed) İkinci püf noktası «ayetlerden ayrıldı şeytana tabi oldu» sözüdür ki burada büyük bir günahtan bahsediliyor. Bir düşünün Allah bir peygamber seçiyor ona ayetler veriyor o ise ayetleri bırakıp şeytanın yoluna gidiyor. Buda  dincilerin savunduğu peygamberler büyük günahlar değil küçük hatalar yapmıştır tezinin yanlış olduğunu gösteriyor.

"Hiç şüphesiz ki peygamberlerin, küçük günahlardan değil de büyük günahlardan mâsum olduklarını söylemek, İslâm âlimlerinin çoğunluğu ve bütün tâifelerin görüşüdür... Bu, aynı zamanda tefsir, hadis ve fıkıh âlimlerinin çoğunluğunun görüşüdür.Hatta ilk Müslümanlardan, imamlardan, şahâbeden, tâbiînden ve onlara tâbi olanlardan,bu görüşe mutabık (uygun) bir görüşten başka bir görüş nakledilmemiştir." ( Şeyhül-İslam İbn-i Teymiyye, 'Mecmûu'l-Fetâvâ', cilt: 4, sayfa: 319 )

Çünkü Allah'ın ayetlerini terk edip şeytana uymak hiç küçümseyecek bir durum değildir.
Aslında peygamberlerin hata yapması gerçeği ilk peygamberin yaratılması, yani Ademin zamanından beri vardır. Zira yasak meyveyi yiyerek Allah'ın emirlerine karşı gelip hata yapan ilk insan ve ilk peygamber Adem olmuştur.

2/BAKARA SURESİ 35-36. AYET: "Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve esin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.” Derken, şeytan ayaklarını oradan kaydırdı. Onları içinde bulundukları konumdan çıkardı. Bunun üzerine biz de, “Birbirinize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve yararlanma vardır” dedik."

Muhammed hata yaptı mı?
İyi tüccar fakat kötü din hocaları  Muhammedin bırakın 40 yasından sonra hata yapmasını, peygamberlikten önce bile büyük hatalar yapmadığını savunuyorlar. Oysa Kur-an'ın kendisinde bize bellidir ki Muhammed kendini peygamber ilan etmeden önce Mekke'li müşriklerin en gözde adamlarından biriydi ve iman nedir bilmezdi. Muhammedin peygamberlikten önce Mekke'de yaşamı süresince halk arasında lakabı El-Emin (yani en güvenilir adam) olmuştur. Bunu en sahih (doğruluğu şüphesiz olan) hadisler bile söylüyor.

Muhammedin gençlik yıllarına denk gelen Kâbe’nin tamiri ve Hacerül esved’in yerine konulması olayındaki rolü ve bunları gördüğü kabul edilmektedir. Her kabilenin bu şerefli işte pay sahibi olmayı istemesi üzerine ihtilâf çıkmış, problemin çözümü ertesi gün Kâbe’nin önünde görülecek ilk şahsa bırakılmıştı. Yolu beklenen bu zatın Hz. Muhammed olduğu görülünce herkes, “el-Emîn geliyor” diye memnuniyetini belirtmişti. (Müsned, III, 425)


Şimdi sizlere söylüyorum Mekke'li müşrikler (çok tanrıcı putperestler) eğer Muhammed peygamberlikten önce bile tek Tanrıya inanıyor olsaydı neden ona bu lakabı taksınlar? Mantıken Mekke'li müşriklerin onların Tanrılarını Kabul etmeyen ve bir tanrıya inanan Muhammed'e nefret etmeleri gerekmez mi? Ama her ne hikmetse nefret etmek yerine ona inanılır adam lakabını takmışlar fakat Muhammed tek tanrıcılığı tebliğ etmeye başlayıp kendisini peygamber ilan ettiğinde Mekke'liler onun sözlerine güvenmediler. Bunun sebebi Muhammedin de 40 yaşına kadar Mekke'li müşrikler gibi çok tanrıcı olduğudur. Zira Kur-an'da bunu açık bir şekilde söylüyor:

42/SÛRÂ SURESİ 52. AYET: "Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin."

Ayette bahsi geçen «iman nedir bilmezdin» sözündeki imanın, İslami imanı anlattığını, yani tek Allah'ın - İlahın varlığına iman olduğunu herkes biliyor. Onun için ayette Muhammed'in peygamber olmadan önce İslami bir imandan habersiz olduğu açık bir şekilde anlatılıyor.

Yine başka bir olayda Muhammed Kureyş'in önde gelen insanlarıyla konuşurken yanına gelen bir kör insandan yüzünü çevirir ve onu dinlemez. Burada tabi ego söz konusudur. Kabilenin liderlerine «ben hiç de sizden küçük biri değilim bak her adamla muhatap olmam» mesajı vermek istemesi yüzünden böyle bir şey yapmıştır. Tabi birde bunun üzerine Muhammedi kınayan bir ayet inmiştir.

80/ABESE SURESİ 1-2-3. AYET: "Kendisine o âmâ (kör) geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü. (Ey Muhammed!) Ne bilirsin, belki de o arınacak, Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek."

Doğruyu söylemek gerekirse benim düşüncem insanların kınamasından kurtulmak için Muhammed bu ayeti vahiy ettirmeye mecburdu. Başkasını hor görme, aşağılama ahlaki açıdan da  hiçte iyi bir şey değildir.

Yazıyı bitirirken şunu söyleyeyim; İster Muhammed olsun isterse diğer peygamberler Kur-an'da onların hata yapabildiğini ispatlayan çok sayıda örnek var. Ama esas olan bu hataları görmek, ondan ders almak ve bir daha tekrar etmemektir. Peygamberler böyle yaptıysa ne ala. Ama günümüz dindarlarına peygamberlerin hata yaptıklarını delillerle göstermenize rağmen size hala kendi fikirlerini dayatmaları da bir hatadır. Biz ne kadar yazıp anlatsak ta eminim ki bu insanlar kendi hatalarını kendileri düzeltmek istemedikçe söylediklerimizin hiç bir faydası olmayacaktır. Zira bunun böyle olduğunu Kur'an dahi söylüyor:

13/RA'D SURESİ 11.AYET: "Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez."
Biz daha ne diyelim?

Yazan: Kirpi

KUR-AN VE KADINLAR İÇİN DEHŞET VERİCİ AYETİ

AY, islamiyet, din, Kur-an, Hz Muhammed, Bakara Suresi, Savaş esiri kadınlar ve İslam,İslamiyet ve kadın,Kur'an ve kadın,Nisa suresi,Cariye almak için savaşanlar,Savaşta ele geçirilen kadınla ilişkiye girmek,cariye
Kur’an'a göre (Bakara Suresi'nin 228 ve 234. ayetleri) eğer bir kadının eşi ölür veya öldürülürse, ikinci bir eşle evlenebilmek için en az 4 ay 10 gün veya üç ay hali-âdet görünceye kadar beklemelidir. Ama bu kural, savaş esiri cariyeler için geçerli değildir. Bunun sebebi şudur ki, Muhammed, hem kendisi hem de arkadaşları o kadınlarla bir an önce ilişkiye girebilsinler diye böyle bir imkânı sağlamıştır; yoksa başka ne amaç güdülmüş olabilir ki!

"Savaşta ele geçirilen bir kadınla ilişkiye girebilmek için, o cariyenin bir ay hali-adet görmesi yeterlidir." Bir ay hali âdet görme gerekçesini de şöyle açıklamıştır: O kadının doğuracağı çocuğun hangi erkekten olduğu bilinsin diye, Yani, neslin kime ait olduğu belli olsun, birbirine karışmasın demek istemiştir. Bir diğer ilginç nokta da şudur: Bazen öyle olurdu ki, bir cariye ile birden fazla erkek cinsi ilişkide bulunurdu. Bu arada o zavallı kadın hamile kaldığında, çocuğun hangi erkeğe ait olduğu tartışmalara, hatta kavgalara neden olurdu. Örneğin; bir cariyeyle cinsi münasebette bulunan üç erkek, kadının hamile kalması sonucu bir ara Ali'ye müracaat edip o çocuk için hak talebinde bulunurlar. Ali, çektirdiği kura sonucu onları uzlaştırır, Ali'nin uyguladığı yöntem Muhammed'e anlatılınca, kendisi sevinçten kahkahalara boğulur ve onun uygulamasını takdir eder.

Nisâ Suresi’nin 24. ayetinde özet olarak, "(Başkasıyla) evli olan kadınlarla evlenmeniz size haramdır; ancak eğer evli olan kadınlar cariye-savaş esiri iseler, sizler onları alabilirsiniz (bu durumda evlilik şartı aranmaz)" deniyor.Bu ayetin sebep sonuç ilişkisi üzerinde biraz durmakta yarar vardır, Ebu Sait el- Hudri şöyle diyor:

"Peygamber, Huneyn Savaşı'nda bazı insanları Evtas tarafı­na yolladı. Bunlar oranın halkını mağlup edip hanımlarım ele geçirdiler. Bu kadınlar, Muhammed tarafından Müslümanlara dağıtılınca, bazı sahabiler "Biz nasıl müşriklerin hanımlarıyla yatacağız, bu iş nasıl helâl olabilir?" şeklinde itiraz etmeye başladılar. Bu tartışmalar üzerine Nisa Suresi'nin 24. ayeti bu süreçte inmeye başladı. "Bilindiği gibi az önceki ayet, Müslümanlara savaş esiri kadınlan kullanma konusunda geniş yetki veriyordu. Özet olarak, "Evet, evli olan kadınlarla evlenmek haramdır, ama eğer evli olan kadınlar savaş esiriyse zaman Müslümanlara helâldir, sakıncası yoktur" anlamındaydı. Çok açıktır ki, Muhammed, etrafındaki insanlardan gelen itirazları bertaraf etmek için böyle bir ayete başvurmuş ve sonunda kendilerini bu işe alıştırmayı başarmıştır, yoksa çok adil diye tavsif edilen nitelenen bir Tanrı’nın böylesine bir zulme onay vermesi nasıl açıklanır ki!

Kur’an, az önceki ayetlerle yetinmeyip, Müslümanlara cariyeleri kullanma konusunda geniş imkânlar tanımaya devam etmiştir. Örneğin, yine Nisa Suresi'nin 25. ayetinde, "Şayet bir insanın, imanlı hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmiyorsa, o zaman elleriniz altında bulunan imanlı genç kızlarınız (sayılan) cariyelerinizden alsın" deniyor. Kur'an’da Müslümanlara cariyeler konusunda tam yetki verilince, bazen öyle oluyordu ki, ortada henüz savaş söz konusu değilken, Müslüman gençler, karşı tarafın kız ve kadınlarını gözden geçiriyorlardı. Mesela bir adam Muhammed'e, "Eğer siz Taif şehrini alırsanız haberiniz olsun falanca kadın çok güzeldir" deyip o kadının güzelliğini daha önceden haber vermişti. "Adamın bu sözü Muhammed'in zoruna gitmiştir" dense de, bizim için Muhammed’in ona kızıp kızmaması değil; tersine, Müslümanların başlangıçta, "Nasıl olur da biz müşriklerin kadınlarıyla yatarız?" şeklindeki olumlu itirazlarına karşı onun verdiği olumsuz yanıt önemlidir. (Nisâ Suresi'nin 24, ayetinde "Allah'ın emriyle siz onları kullanabilirsiniz” demişti.) Nitekim onlar, zaman içinde Kur'an'da ayetler görünce değiştiler ve öyle bir noktaya gelindi ki, artık bir an evvel cariyeleri kapmak için dört gözle savaş bekler duruma geldiler. İşte bizim için önemli olan, bu çok vahim ve dehşet verici ayetlerin Kur'an'da yer almasıdır. Mümin bir kişi için cariyeyi kullanma konusunda Kur’an'da bu kadar yetki varken, ister istemez İnsanlar bir an evvel savaşa girip bir kadın-cariye ele geçinmeyi canı gönülden isterler. Bu ayetler mevcutken "Muhammed adama kızmıştır" şeklindeki savunmalar pek inandırıcı olmuyor. Çünkü bir taraftan onlara cariyenin kullanımını sağlamak, diğer taraftan bazı durumlarda onlara kızmak tutumu birbiriyle çelişiyor.

Hatta kaynaklarda bunların ötesinde şeyler de geçiyor. Mesela; Sait bin Yesar, "Bazen cariyeleri satın alırken livata'da (makattan ilişkiye girme) dahi bulunurduk" diyor.

Kaynaklar:
(Buhari, Libas, 62. bap.) Sadece bu olay,
1) Müslim. Reda, No: ¡456; 2) Ebu Davud. Nikah, No; 2155; .3) Tirmizi, Tefsir,
Nisa, No: 3016-17; 4) Nesaî. Nikah. 59-6/MO; 5) Tac, Nisâ tefsin, 4/93.