HABERLER
Dini Haber
K etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
K etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ÖN YARGI

K,din,Ön yargı,Dr. Semmelweis,Ignaz Philipp Semmelweis, Loğusa hummasını çözen bilim adamı,Macar doktorun loğusa ölümlerini çözmesi,Bilim dünyasınca dışlanan insanlar,Ya dinler ve anlatılanlar yanlış ise?
Ön yargı bir insan veya bir konu hakkında bilgin olmadığı halde araştırmadan tümden yalanlamaktır (aksini iddia etmek). İnsanoğlu bazen araştırıp, bilgi edinmek, karşısında fikir söyleyen insanı dinlemek yerine en kolay yolu seçerek onun fikirlerini reddediyor. Ön yargı farklı sebeplerden dolayı ortaya çıkabilir. Anlatan ve dinleyenin birbirlerine muhalif olmalarından, birbirlerinden nefret etmelerinden veya en basiti olan dinleme ve saygı gösterme medeniyetinin olmaması gibi nedenlerden. Ön yargılı insanlar tarih boyu olmuştur ve olmaya da devam edecek. Günümüz dünyasında da bunun örnekleriyle her gün karşılaşıyoruz. Ön yargının bazı formları mevcut. Bunlardan en tehlikelisi insanlara zarar veren ön yargılardır. Size tarihte bu tarz yapılan ön yargılardan bir örnek yazacağım.

K,din,Ön yargı,Dr. Semmelweis,Ignaz Philipp Semmelweis, Loğusa hummasını çözen bilim adamı,Macar doktorun loğusa ölümlerini çözmesi,Bilim dünyasınca dışlanan insanlar,Ya dinler ve anlatılanlar yanlış ise?

Ignaz Philipp Semmelweis 1 Temmuz 1818 yılında doğmuş, Avusturya'nın başkenti Viyana'da yaşamış Macar asıllı bir kadın doğum uzmanıdır. o dönemde Viyana'daki hastanelerin birinde doktor olarak çalışmaktadır. Çalıştığı hastanenin iki doğum şubesi vardı. Bu şubelerden birinde kadınların loğusa humması sonucu ölüm olan diğer şubeye göre oldukça fazlaydı. Semmelweis gözlem yapma kararı alır ve ölen kadınların otopsi derslerine katılarak araştırma yapar. Bu ölümlerin otopsi dersine katılan tıp öğrencilerin kadavralara dokunduktan sonra doğum şubesindeki başka kadınlara da dokunduğunun şahidi oldu. Bu öğrenciler ellerindeki bakterilerle diğer kadınlara dokunuyor ve bakterilerin o hastalara geçmesiyle ölümlerine sebep oluyorlardı. Dr. Semmelweis bunu tespit ettikten sonra şubesindeki doktorlara ameliyattan çıktıktan sonra ellerini yıkamasını söyledi. Bunun üzerine 1847 yılında bir kitap yazdı ve ameliyat sonrası ellerin yıkanmasının gerekli olduğunu çünkü bir şekilde gözle görülmeyecek kadar küçük olan canlıların (bakterilerin) diğer hastalara bulaştığını, ölümlerin çoğunun bu yüzden olduğunu anlattı. Çok kısa zamanda haklı olduğu ortaya çıktı ve klinikteki ölüm oranı neredeyse yok seviyesine kadar inmişti. Fakat Dr. Semmelweis bu büyük buluş sonrası takdir edilmek yerine aşağılandı hatta çalıştığı klinikten bile kovuldu.

O dönemde Avrupa'da bakteriler hakkında pek çok şey bilinmiyordu hatta bu canlıların varlığına bile inanılmıyordu. Üstelik bir doktorun ellerini yıkaması utanç verici bir şeydi. Doktorun elleri ve üzeri ne kadar kanlıysa o kadar profesyoneldir gibi saçma bir olgu vardı insanlarda. Meslektaşları onunla "hani nerede senin gözle görülmeyen canlıların" diye alay diyorlardı. Sizinde anladığını gibi Semmelweis bilim çevresi tarafından ön yargıya uğradı. Bu ön yargının bir diğer sebebi ise o dönemde Avusturya ve Macaristan arasındaki gerilimdi. Dr Semmelweis'in Macar asıllı olması ona yapılan ön yargıyı daha da şiddetli hale getiriyordu. Tüm bu baskılara katlanamayan Semmelweis Viyana'da iş bulamayınca memleketi olan Budapeşte'ye dönüyor. Burada yaşadığı eve kapanıyor ve yeni bir kitap üzerinde çalışmaya başlıyor. "Loğusa hummasının nedenleri ve önlenmesi" başlıklı bir kitap yazıyor. Kitabı 1861 yılında yayımlanıyor fakat bu kitabı da pek fazla ciddiye alınmıyor ve bilim dünyasında alay konusu oluyor. Tüm bu yaşadıklarının ağırlığını kaldıramayınca akli dengesi de bozulmaya başlamıştı. Artık Budapeşte sokaklarını dolaşarak evli genç çiftlere "doktora gittiğinde ellerini yıkamasını söyle yoksa ölebilirsiniz" diyordu. Bunun üzerine insanlar onun deli olduğu kanaatine vararak Dr. Semmelweis'i bir akıl hastanesine yatırdılar ve 13 Ağustos 1865 yılında orada hayatını kaybetti.

Ölümünden çok kısa bir süre sonra Dr. Semmelweis'in haklı olduğu ortaya çıktı. İngiltereli doktor Joseph Lister ve Fransalı doktor Louis Pasteur'un araştırmaları onun haklı olduğunu ispat etti. Bununla da dezenfektenin insan hayatını kurtardığı gerçeği tüm dünyaya ispat edilmiş oldu.

Dr. Semmelweis teorisini ispatlayamadı ama onun ortaya attığı bu fikir günümüzde bile binlerce hatta milyonlarca insanın hayatını kurtarıyor. Ama şu da üzücü gerçek ki ona yapılan bu ön yargı bir çok insanın ölümüne sebep olmuştur. Maalesef ön yargılar bazen hayatları elden alabiliyor. Bunun acı örnekleri bugün de var. Bazı insan toplulukları inandıkları fikirleri eleştiren insanlara ön yargılı davranarak onları dışlıyor, fikirlerini dinlemeden bile reddediyor hatta bazen bu ön yargı ile başkalarının hayatını karartabiliyor. Bunun en acı örneklerinden biri dindir. Tanrının, peygamberlerin fikirlerini insanlara doğru diye dayatan din tüccarları onları eleştirenleri dinlemeden bile reddediyor, kafir, münafık isimleri takarak ölümlerine fetva veriyor. Dünya tarihinin en büyük zulümleri din maskesi altında yapılıyor. Bir şeyden çok eminim. Bu makaleyi okuyan dindar bir insan makalenin sonuna geldiğinde "bu kafir bunun sözüne itibar edilmez" diyerek acele bir şekilde kapatacak. Size sorum şu: "Ya bizler Dr. Semmelweis gibi haklı çıkarsak sizin bunca yıl din saçmalığıyla yaşadığınız yıllara yazık olmaz mı?" Oysa o yıllarınızı bilime adayarak insanlara ne kadar faydalı işler yapabilirdiniz. Geç olmadan bir daha düşünmeye değer...

Yazan: Kirpi

KUR'ANDAKİ ÇELİŞKİLER |2

Gönüllü Yazar: Kirpi

Kur'an Müslümanlar açısından Tanrının insanlara gönderdiği bir kitaptır. Bunu tartışmak bile suçken ben inanıyorum ki her Müslüman hayatında bir kez olsun bile korkarak bile olsa "Ya bunu Muhammed yazdıysa" diye kendi kendine sormuştur. Kur'anda insanları bu kitabın Allah tarafından gönderilmesine ikna etmek için birçok ayet vardır. Onlardan en etkilisi Nisa Suresi 82.ayettir. Ayet şöyledir:

Onlar bu Kur'ân'ı gereği gibi düşünmezler mi? Eğer O Allah'tan başkasından gelseydi, onda mutlaka birçok tutarsızlık ve çelişkiler bulurlardı.

İşte can alıcı nokta burası. Bu ayette Allah insanlara bir meydan okuma yapıyor. Muhtemeldir ki Mekke'nin önde gelen insanları Kur'an'ı Muhammed'in yazdığını söylemişlerdir. Bunun üzerine Muhammed Allah'ın diliyle bir meydan okuma yapıyor. Eğer bu insan tarafından yazılmış olsaydı onda tutarsızlık ve çelişki olurdu. İşte bu yazımızda Kur'an'daki tutarsızlıkları ve çelişkileri göstererek bu kitabın bir insan ürünü olduğunu kanıtlayacağız. Ama konumuza geçmeden önce bir şeyi netleştirelim. İçinizde bu tutarsızlıkları o dönemde ortaya çıkaran biri neden olmadı diye soran insanlar olacak. Kur'an 23 yılda tamamlanmış bir kitap. Tamamı okunmayan kitaba eleştiri yapılmaz. Kur'an'ın Muhammed döneminde değil de ondan sonra toplanarak kitap haline getirilmesi de bir başka neden. Ama muhakkak Kur'an'ı o dönemde de eleştirenler olmuştur. Bunun az bilinmesi eleştiren olmamıştır anlamına gelmez. Nitekim tarihte Mısır Firavunlarının masasında yemek menüsü bile belli olurken Muhammed'in hayatından çok az bir şey bilmemiz de bir başka soru işaretidir. Hatta bazı tarihçiler Muhammed isimli birinin olmadığını iddia ediyor. Gerd Puin tarafından Yemende bulunan Kur'an'ın radyoaktif karbon incelemesiyle M.S. 645-690 yıllarına ait olduğu ortaya çıktı. Daha da ilginci araştırmaların devamında bulunan bu Kur'an'ın yazılarının silindiği ve üzerine yeniden günümüz Kur'an ayetlerinin yazıldığı görüldü. Yeni yazılar eski yazılarla benzerlik içerse de tamamen farklı yazılar da vardı. Neyse fazla uzatmayalım, bu mevzuyu ayrıca ele alacağım. Dönelim asıl meselemize Kur'an'daki çelişki ve tutarsızlığa.

KUR'AN'DAKİ ÇELİŞKİ VE TUTARSIZLIKLAR

İlk önce Kur'an'daki sayısal hatalara göz atalım. Eğer Müslümanların dediği gibi Allah her şeyi biliyorsa, tüm evrenin sırrına vakıfsa o zaman böyle basit matematiksel hatalar yapması çok ilginç.
A'raf/7:54 "Şüphesiz ki Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istivâ eden, geceyi durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O'na mahsustur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir!
Ayetten anlaşıldığı gibi Allah yer ve gökleri altı günde yaratıp bitirdiğini söylüyor. Peki başka ayetlerde ne diyor bir bakalım.
Fussılet/41:9. "De ki: Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.
Fussılet/41:10. "O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti.
Fussılet/41:12. "Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, azîz, alîm Allah'ın takdiridir.
Hesap edelim: 2 gün yer + 4 gün yiyecekler + 2 gün gökler = 8 GÜN.

Gördüğünüz gibi yeri ve göğü 6 günde yarattığını iddia eden Allah bu yaratılışı izah ederken sayısal hata yapıyor. Bir başka çelişkiye bakalım.

Kur'anda birçok mesele yazıldığı gibi en çok verilen meseleden biri de ölmüş bir insanın vasiyetiyle mirasının paylaşılması meselesidir. Her konuda olduğu gibi burada da kadınlar arka plana atılmıştır. Önce ayetlere bakalım:
4/Nisa suresi 11: "Allah size, çocuklarınızın (mirası) hakkında şöyle tavsiye ediyor. Erkeğe, kadının payının iki katı, fakat, eğer kadınlar ikiden fazla iseler, o zaman terekenin (mirasın) üçte ikisi onlarındır ve eğer o (kadın) bir tek ise, o zaman yarısı onundur. Eğer ölenin çocuğu varsa, onun anne ve babasının her biri için, bıraktığı mirasın altıda biri pay vardır. Fakat onun çocuğu yoksa ve yalnız ana-baba mirasçı oluyorsa, o taktirde, üçte biri annesinindir (geriye kalan babanındır). Fakat eğer ölenin kardeşleri de varsa, o zaman, altıda biri annesinindir. Bunlar, borcu ödenip ve de vasiyeti yerine getirildikten sonradır. Babalarınızdan ve oğullarınızdan hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. (Belirlenen bu paylar) Allah'tan bir farzdır. Muhakkak ki Allah, Alîm’dir, Hakîm'di.
4/Nisa suresi: "Ve eğer eşlerinizin (kadınlarınızın) çocukları yoksa, onların bıraktıklarının yarısı sizindir. Fakat eğer onların (kadınların) çocukları varsa o zaman dörtte biri sizindir. (Bunlar) yapılan vasiyet veya (üzerindeki) borç ödendikten sonradır. Ve eğer sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (kadınlarındır), fakat eğer çocuğunuz varsa o taktirde bıraktığınızın sekizde biri onlarındır (kadınlarındır). Bu da yaptığınız vasiyet veya borç (ödendikten) sonradır. Ve eğer miras bırakan erkek veya kadının evlâdı ve ana-babası olmayıp, erkek veya kız kardeşi varsa, bu taktirde ikisinden her biri için altıda biridir. Fakat eğer bundan daha fazla iseler, o zaman onlar üçte bire ortaktırlar. Bunlar (kimseyi ) darlığa düşürmeden yapılan vasiyet ve de borç ödendikten sonradır. (İşte bunlar), (size) Allah tarafından vasiyettir. Ve Allah Alîm'dir, Halîm'dir.
4/Nisa suresi 176:  "Senden fetva istiyorlar. De ki: Allah, kelâle (annesi, babası ve çocuğu olmayan kişi) hakkında şöyle fetva veriyor. Eğer kişinin (erkeğin) ölümünde, onun çocuğu yoksa ve kız kardeşi varsa, o taktirde bıraktığının yarısı onundur. Ve eğer onun (ölen kız kardeşin) oğlu yoksa, o (erkek kardeş), ona (kız kardeşe) varis olur. Fakat, eğer iki kız kardeşi varsa, o taktirde bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Ve eğer kadın ve erkek birçok kardeşlerse, o zaman “iki kız kardeş payı” kadarı erkeğindir. Allah, şaşırırsınız diye size beyan ediyor (açıklıyor). Allah her şeyi en iyi bilendir.
Farz edelim ki bir Müslüman insan ölmüş ve geride üç kız evlat, bir ana, bir baba ve eşini bıraktı. Bu durumda mirasın 2/3'ü kızlarına, ana ve babanın her birine 1/6, eşine ise 1/8 pay kalacak.

Hesap yapalım: 2/3 + 1/6 + 1/6 + 1/8 = 1.125 (toplamın 1 olması gerekirdi)

Yani miras paylaşıldığı zaman her bir mirasçının aldığı payın toplamı mirasın kendinden fazla ediyor. Evrenin yaratıcısı Allah böyle basit bir hesap hatası yapmayacağı için bu ayet Allah'a değil hesap bilmeyen Muhammed'e aittir.

Gelelim Allah katında bir günün dünya zamanıyla kaç sene olduğuna. Bu meselede diğerleri gibi çelişkilidir, zira ayetlerin biri diğeri ile örtüşmüyor.
Secde suresi 5: Gökten yere kadar bütün işleri Allah yürütür. Sonra bu işler, süresi sizin hesabınızla bin yıl olan bir günde O’na yükselir.
Bu ayette Allah bir günde yaptığı işin insanların zamanıyla bin yıla denk geldiğini söylüyor. Bir diğer ayete bakalım:
Mearic suresi 4: Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir.
Bu ayette ise Cebrail'in Allah'ın yanına bir günde gittiğini söylüyor ve bu bir günün elli bin yıl olduğunu net olarak söylüyor. Muhammed zamanında Kur'an ayetleri yalnızca sözle sözlendiği (yazılmadığı) için önceki ayetteki söylediği sayıyı bir sonraki ayette unutması ve başka sayı söylemesi gayet mantıklı. Nasıl olsa o da bir insan.

Kur'an'a göre kaç tane cennet var?
Kur'an bazı ayetlerde cennet sözcüğünü tekil manada işlemiştir. Bu ayetlere bakan her hangi bir insan kolaylıkla bir tane cennetten bahsedildiği kanaatine varır.
Zümer 73: "Rablerine karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük cennete götürülürler... (ayrica bakiniz 41/Fussılet:30-32, 57/Hadid:21, 79/Naziat :40-41.)
Yukarıdaki ayetlere göre cennetin sayısı birdir. Ama şimdi göstereceğimiz ayetlerde Allah cennetten bahsederken çoğul şekilde sözler kullanır. Bu da cennetin birkaç tan olduğu manasına gelir.
Kehf 31:  İşte onlara (onlar için) Adn cennetleri vardır. Onların altından nehirler akar. (Ayrıca bakınız Ayrıca bak. 22/Hacc:23; 35/Fatır:33; 78/Nebe:31-34.)
Yüce yaratıcı önce yazdığını sonra unutamayacağı için demek ki bu Muhammed'in yanlışıdır.

Hristiyanlar cennete (cennetlere) girebilir mi?
Günümüz din adamları (tüccarlar) İslam'dan başka bir dine mensup olan hiç kimse cennete giremez diyor. Bu konuyla ilgili olarak Kur'an'da olumlu ve olumsuz (girer ve giremez) manalarında ayetler vardır. Şükürler olsun ki günümüz Müslümanlarının kafası Muhammed'inki ve Allah'ın ki kadar karışık değil, yani cennete giremeyecekleri konusunda daha netler. Çünkü Kur'an'da bir kaç ayet Hristiyanlar cennete girebilir derken bir başka ayet giremez diyor.
Bakara 62: Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîlerden (her bir grubun kendi şeriatında) “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükâfat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır” (ayrıca bakınız 5/Maide:69)
Yukarıdaki ayetlere göre Hristiyanlar ve başka dinden olanlar cennete girebilirler.
Ali Imran 85: Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.
Bu ayet ise açık bir şekilde İslam dışında başka dine mensup kimsenin cennete giremeyeceğini anlatıyor.

Hesap gününde şefaat (kayırma) var mıdır?
Müslümanların en çok söyledikleri şey Allah'ın kimseye torpil yapmayacağıdır. Ben de tüm kalbimle buna inanıyordum ama biraz araştırınca bunun böyle olmadığını gördüm. Bir düşünün eğer tüm insanları Allah yaratsaydı o zaman hesap gününde onları sorguya çekince hiç kimseyi kayırmaması gerekirdi. Kur'an'ın bazı ayetleri bunun böyle olacağını söylerken bazı ayetlerde torpile izin verildiğini görüyoruz.
Bakara suresi 48: Kimsenin kimseden faydalanamayacağı, kimseden bir şefaat kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korunun.
Ayette açıkça hesap günü hiç kimsenin bir başkasına şefaat edemeyeceğini belirtiyor. Aslında olması gereken de bu zaten. Zira Allah bir başkasının lafıyla birinin günahlarını bağışlarsa o zaman Tanrının adaleti şüphe altına girer. Ama bir başka ayete baktığımızda şefaate izin verildiğini görüyoruz:
Meryem suresi 87:  Rahman’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır.
Ayet hesap gününde Allah'ın konuşmaya izin vereceği kişilerin şefaat edebileceğini anlatıyor. Muhtemeldir ki Muhammed hesap gününde söz alacak olan insanlardandır. Şimdi size soruyorum: Eğer Muhammed söz alarak dinsiz olan amca Ebu Lehebe (asıl ismi Abdüluzza b. Abdulmuttalib b. Haşim'dir) şefaat ederse nasıl olur? Bir Müslüman şefaat edeni yok diye cehenneme girsin ama Ebu Leheb'in Muhammed gibi amcası var diye paçayı cehennemden kurtarsın. Bu ne kadar adaletli?

Kötülük Allah'tan mı gelir?
Nisa suresi 78: Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size yetişecektir. Onlara bir iyilik gelirse: “Bu Allah’tandır” derler, bir kötülüğe uğrarlarsa “Bu, senin tarafındandır” derler. De ki: “Hepsi Allah’tandır”. Bunlara ne oluyor ki, hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar?
Ayeti çok iyi okuyun. Ayette Allah "iyilik Allah'tandır, kötülük kendinizdendir" lafını eleştiriyor ve akabinde hem iyiliğin hemde kötülüğün Allah tarafından olduğunu açıkça söylüyor. Bir diğer ayete bakalım:
Nisa suresi 79: Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir. Seni insanlara peygamber gönderdik, şahit olarak Allah yeter.
Bir ayet sonrasında ise dediğini inkar edip bu defa tam aksini söylüyor. Bu şaka olmalı. Buradan iki şey anlaşılır. Ya Muhammed çok unutkan yada Kur'an'ı birbirinden habersiz iki Allah yazmıştır.

Allah'ın velisi var mı?
Şimdi bakacağımız ayetler Kur'an'da çelişkileri en net şekilde gözler önüne seren ayetlerden biridir.
Isra suresi 111: Ve de ki: “Övgü, Allah’adır. O çocuk edinmemiştir, yönetimde ortağı ve muhtaçlıktan ötürü de bir velisi de yoktur.” O’nu alabildiğine yücelt.
Yunus suresi 62: Açın gözünüzü! Allah velilerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar!
Geleneksel dinciler ve ateistlerin aksine ben bu ayetin neden böyle çeliştiğini kendi düşüncelerimle aktaracağım. Düşüncem şu yöndedir ki Muhammed İsra suresi 11.ayeti yazarken insanları bu ayetten etkilenip onu veli olarak görmeyeceklerinden korkarak sonrasında Yunus suresi 62. ayeti kendisine vahiy etmiştir.

Allah sözünden döner mi?
Dincilerin Allah tanımına bakarsak eğer (geleceği bilir, her şeyden haberdardır, her şeyin en doğrusuna karar verir) Allah'ın herhangi bir hükümde hata yapıp sonradan düzeltme gibi bir şansı yoktur. Zira böyle bir şey olursa Allah'ın yukarıda saydığımız vasıfları şüphe altına girer. Kur'anda da bu konuda kesin hükümler vardır.
Fatr suresi 43: Hayır! Sen Allah’ın kanununda değişiklik bulamazsın. Sen Allah’ın kanununda asla bir döneklik bulamazsın. (bakınız Rum suresi 6, Zumer suresi 20 , Ali Imran suresi 9)
Buraya kadar anlaşılmayan hiçbir şey yok. Peki o zaman diğer ayetlerde neden Allah sözünü değiştirebileceğinden bahsediyor?
Bakara suresi 106: “Herhangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya unutturursak, onun yerine daha hayırlısını veya benzerini getiririz. Allah’ın her şeye gücü yettiğini bilmez misin?
Eminim ki dinciler mutlaka burada konu farklı diyecek ve unutursak lafını delil olarak sunup bak işte "unutturduk demiyor unutturursak diyor" diyecekler. Bu yüzden Allah'ın "unutturarak" sözünden döndüğüne dair hadislerden birkaç örnek sunacağım sizlere:

"İçinizden kimse, Kur’an’ın tümünü elinde tutuğunu söylemesin. Bunu diyen bilir mi Kur’an’ın tümü ne kadardı, nasıldı? Kesin olan o ki, Kur’an’ın çoğu yok olup gitmiştir." (Bkz. Süyuti, el İtkan, 2/32)

Ebu Ümame’ye bir grup sahabînin anlattığına göre, onlardan biri geceleyin kalkarak ezbere bildiği bir sûreyi okumak ister, ancak besmeleden başka bir âyeti okuyamaz. Sabahleyin bu durumu sormak üzere Peygamber (asm)’in kapısına varır. Derken başkaları da oraya gelip toplanır. Birbirlerine ne için geldiklerini sorarlar. Aynı sûreyi unutma sebebiyle geldiklerini söylerler. Sonra, Resulullah (asm) onları kabul eder ve haberlerini anlatırlar. Unuttukları sûreyi sorarlar. O da bir müddet suskun vaziyette cevap vermeden bekler. Sonra şöyle der: “O sûre, geceleyin neshedildi. Bu yüzden ezberleyenlerin göğsünden ve yazılı bulunduğu her şeyden silindi” (Ebû Ubeyd, s.13-14; İbnu’l-Cevzî, Nevâsih, s. 33.)

İbn-i Mes’ud’un şöyle dediği rivâyet edilir: “Rasulullah (asm)’a bir âyet indirildi. Ben de onu mushafıma yazdım. Sabahleyin bir de baktım ki, kâğıt (varaka) bembeyaz! Bu durumu Rasulullah (asm)’a haber verince şöyle buyurdu: “Bilmiyor musun, o âyet bu gece kaldırıldı” (İbnu’l-Cevzî, Nevâsih, 34)
Şimdi sizlere soruyorum: Kur'an'ı kabul ediyorsunuz, hadisleri de kabul ediyorsunuz peki o zaman Allah'ın sözünden caydığını da kabul ediyor musunuz? Allah bir ayeti vahiy edip sonra onu kaldırıyorsa demek ki bu onun her şeyi bilmediği, en doğru kararı veremeyeceği anlamına gelir.

Konuyu çok uzatmadan burada bitirmek istiyorum. Bu saydığım çelişkiler Kur'anın üzerindeki 2-3 saatlik araştırmanın neticesiydi. İyice bakılırsa Kur'anda tutarsızlık olmayan neredeyse tek bir ayet bile bulamazsınız. Siz de Kur'anı sadece sevap için okumak yerine araştırarak okursanız bunları bizzat şahidi olursunuz. Din tüccarları tarafından daha fazla sömürülmemek için şimdiden okumaya ve araştırmaya başlayın.
Gönüllü Yazar: Kirpi

ZERDÜŞTLÜK VE İSLAM

Yazan: Kirpi
din, islamiyet, K, Zerdüştlük, Zerdüştlük ve İslam, İslamiyet'in Zerdüştlükten alıntıları, Zerdüşt İslam benzerliği, Zerdüşt ve Muhammed'in michracı, Kıble, Ölümden sonra sorgu, Vahiy meleği,

ZERDÜŞTLÜK VE İSLAM, BİR ELMANIN İKİ TARAFI


Zerdüştlük günümüzden 3500 yıl önce Zerdüşt tarafından yaratılmıştır. İran'da kurulan bu din M.O 6 yüzyıldan M.S 7 yüzyıla kadar 3 büyük Pers İmparatorluğunun dini olmuştur. Dünyanın en eski tek tanrılı vahiy dinidir. Bu dinin ortaya çıktığı topraklar İran olmasına rağmen günümüzde İran'da yaklaşık 30 bin kadar Zerdüşt kalmıştır. Müslümanların İran'ı işgalinden ve İslam'ın bu topraklarda hakim olmasından sonra Zerdüştlerin büyük bir kısmı Hindistan'a irtica etmek zorunda kalmıştır ve coğrafi kökenleri nedeniyle bu insanlara Persi denilmiştir. Zerdüştlük Budizm gibi felsefi tarafı ön planda olan bir dindir. Diğer bazı dinlerde olduğu gibi bu dininde temelinde iyilik ve kötülüğün savaşı vardır ve iman etmiş her bir insanın iyilik için savaşması gerekir. Zerdüştlük dininde Tanrı olarak Ahura Mazda Kabul (Aklin Efendisi) edilir ve kötülüğün simgesi olan Ehriman'la savaşır. Tabi diğer tüm dinlerde olduğu gibi bu dinde de insanlarla tanrı arasında bir olumlu Tanrı (vasıta) var ki onunda ismi Zerdüşt Espantaman'dır. Bu anlattıklarım şimdiden İslam ile aynı görünmeye başladı değil mi? Baş tanrı olarak Allah, kötülüğün simgesi Şeytan ve Allah'la insanlar arasındaki vasıta Muhammed. Ama benzerlikler bunla da sınırlı değil.

Zerdüştlükte ve İslam'da yaratılış hikayesi
Zerdüştlükte dünyanın «altı evrede» yaratıldığına inanılır(Kuranda tıpkı Zerdüştlük gibi evrenin altı günde yaratıldığını söylüyor) "Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek arşa istiva eden Allah'dır." (Yunus suresi 3.ayet) Ve insanoğlunun tarihini(geçmişini ve geleceğini) tasvir ederken dört döneme bölüyor. Birinci dönemde iyilik ve kötülük ortaya çıkar(Allah'ın insanı yaratıp kendini belli etmesi ve Habil Kabil formatında iyiliği kötülüğü ayırt etmesi gibi), ikinci dönemde dünya karanlığa felaketler ve kötülüklere bürünür (Lut kavmi gibi günahkar kavimlerin olması ve Nuh tufanı gibi felaketlerin bas vermesi), üçüncü dönemde iyilik ve kötülük savaşında iyilik kazanır (iyi olan Muhammed'in kötü olan Mekke'li müşriklerle savaşı gibi) ve Zerdüşt halklara doğruyu ve adaleti gösterir (tıpkı Muhammed'in insanlara İmanın yolunu öğretmesi gibi), dördüncü dönemde ise her tür kötülük ve karanlık kayıp olacak (tıpkı kurtarıcı Mehdinin peyda olup kötülüğü yok etmesi ve İslam'ı yer yüzünde tek din haline getirmesi gibi). Ne kadar çok benziyor değil mi? Oysa benzerlikler bununla bitmiyor.

Zerdüştlükte ve İslam'da inanç sistemi
Çoğu insan Zerdüştlerin «ATEŞE» taptığını düşünür. Oysa bu doğru bir bilgi değildir. Zerdüştler de Müslümanlar gibi Tek Tanrıya inanırlardı. Ateşi Tanrı Ahura Mazda'nın fiziksel bir yansıması olarak kabul ederlerdi. Müslümanlar buna TECELLİ der. Allah'ın yarattıkları yoluyla insanlara görünmesi ve insanlarla konuşması. Bunun örnekleri Kur'an'da da var. Misal Musa peygamberin Allah'la bir ağaç vasıtasıyla konuşması. Kur'an'da bu olay şöyle anlatılır.

"Böylece oraya geldiği zaman vadinin sağ tarafından, mübarek yerdeki ağaçtan nida edildi: "Ey Musa! Muhakkak ki Ben, âlemlerin Rabbi Allah’ım." KASAS 30

Gördüğünüz gibi Zerdüştlerin ateşi Allah'ın tecellisi olarak görmesi hiç de yanlış değil. Kuran'a göre de Allah yarattığı nesnelerde tecelli edebilir (görüne-konuşabilir).

Zerdüşt peygamber ve Muhammed'in miracı
Rivayete göre Zerdüşt yanına bir grup müridini de alarak Belh'e gitmiştir. Yolda karşılarına çıkan Gaitya nehrini Zerdüşt'ün gösterdiği mucize ile yürüyerek geçmişlerdir. (Musa'nın denizi ikiye ayırmasına ne kadarda benziyor değil mi?) Daha sonra Avaital gölü yakınlarında 45 günlük bir ibadetin sonunda Miraca çıkmıştır. Zerdüşt, Vahumenah isimli vahiy meleği (İslam'daki ismiyle Cebrail) ile ve başkalarıyla görüşerek tanrı Ahura Mazda'nın yanına çıkmıştır. İyi bakın Muhammed'in Miraca çıkarak meleklerle ve kendisinden önceki peygamberlerle görüştükten sonra Allah'ın huzuruna çıkmasına ne kadar da benziyor değil mi?

"Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir."  (İsra suresi 1.ayet)

“O (peygamber), Cebrail’i bir başka inişinde de görmüştü. Sidretü’l- Müntehâ’nın yanında. Ki Cennet’ül-Me’va da onun yanındadır. O zaman ki, o Sidre’yi bürüyen bürüyordu. Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı. Andolsun o, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını gördü.” (Necm, 13-18)

İslam dünyasının neredeyse tümü Muhammed'in Miraca çıkıp Allah'la görüştüğünü kabul eder. Örnek kaynak göstermek lazımsa: Taberi, Camiu’l-Beyan fi Te’vili’l-Kur’an, c: 11, s: 519; Fahru’r-Razi, et-Tefsiru’l-Kebir, Beyrut, 1999, c: 10, s: 246; Ebu Hayyan, el-Bahru’l-Muhit fi’t-Tefsir, Beyrut, 1992, c:10, s:14; Kurtubi, el-Cami’ li Ahkami’l-Kur’an, Beyrut,1988, c: 17, s: 65; Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, c: 7, s: 297

Muhammed'in Miraç (Allah'la görüşme) olayı Hadis kitaplarında da geçer ve sahih(şüphesiz doğru) hadisler sayılır. (Ahmed, I, 285; Heysemî, I, 78) (Müslim, Îman, 292)

Zerdüştlükte ve İslam'da iyilik-kötülük kavramları
Zerdüştlük inancına göre her insanın yaptığı iyilik ve kötülük onun kitabına yazılır. Bu da İslam'ın amel defteri kavramıyla (iyiliği ve kötülüğü yazan melekler) aynıdır. İslam'a göre de insanın sağ ve sol taraflarında birer tane melek bulunur. Sağ tarafındaki melek iyi şeyleri, sol tarafındaki melek kötü şeyleri yazar:
"İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında onu gözetleyen, dediklerini zapt eden bir melek bulunmasın." (Kâf, 17-18) Zerdüştlük dinine göre kötülük yapan kötü ruh ile birlikte olur (İslam'a göre şeytan) iyilik yapan ise Ahura Mazda'nın (Müslümanlarda Allah) tarafına geçmiş olur. Ne kadarda benziyor değil mi?

Zerdüşt'lükte ve İslam'da ölümden sonra sorgu
Tıpkı İslam inanışında olduğu gibi Zerdüştlük dininde de insanların öldükten sonra bir muhakemeye tabi tutulacaklarına inanılıyordu. İnanca göre insan ölümünden sonra Çinvat isimli bir köprüden geçer ve bu köprüden geçerken de sorgulanır. İslam dininin Sırat köprüsüne çok benzedi biliyorum.

"Cehennem üzerine Sırat köprüsü kurulur. Buradan ümmetiyle ilk geçecek Peygamber benim." [Buhari]

“Mahşerde muhakeme ve muhasebe işlerinden sonra Cehennemin üzerinde bir köprü (Sırat) kurulur. Allah şefaate izin verir. (Mü’minler) ya Allah selamet ver, selamet ver, diye dua eder durur”. Ya Rasulallah, köprü nedir? diye sorulduğunda; “Kaypak ve kaygan bir yoldur. Orada; kancalar, çengeller ve Necidde bilen sa’dan denilen sert dikencikler gibi dikenler vardır. Mü’minler amellerine göre kimi göz açıp kapayıncaya kadar, kimi şimşek gibi, kimi rüzgar gibi, kimi kuş gibi, kimi iyi cins yarış atları gibi, kimi deve gibi süratle geçerler. Mü’minlerden kimi sapasağlam kurtulur. Kimi de tırmalanmış (hafif yaralı) olarak salıverilir. Kimileri de Cehennem ateşi içerisine dökülür” (Buhari, Müslim, Tirmizi’den naklen Mansur Ali Nasıf, Tâc, V, 394-395).

Bu hadislere dayanarak Müslüman din adamları Kurandaki Saffat suresi 23.ayeti ( “Onları cehennemin yoluna (sırata) sürün.”) ve Meryem suresi 71.ayetlerini ("İçinizden hiçbiri istisna edilmemek üzere mutlaka Cehenneme varacaktır. Bu, Rabbinin katında kesinleşmiş bir hükümdür. Ancak cennetlikler yanmadan geçecekler, cehennemlikler ise ateşe düşeceklerdir") Sırat köprüsüne işaret gibi anlamış ve anlatmışlar.

Zerdüştlükte ve İslam'da ibadet ve kıble
Zerdüştlük dininde de tıpkı İslam'da olduğu gibi gün içinde beş defa ibadet vardır. (Sabah-Havaan, Öğlen-Rapithwan, İkindi-Uziren, Akşam-Aivisuthrem, Yatsı-Uşaen) Bu ibadetler içinde sabah ibadetinin özel yeri vardır ve erkenden insanları ibadete kaldıran Horoz da bu yüzden kutsal sanılıyordu. Zerdüştlerde ibadetin yönü (yani kıble) Güneş olarak belirlenmiştir. Geceleri güneş olmadığı için kıble Ateş Kabul edilirdi. Günümüz İslam dünyasında da gün içerisinde beş ibadet vakti (sabah namazı, öğlen namazı, ikindi namazı, akşam namazı, yatsı namazı) vardır ve Zerdüştlerde olduğu gibi ibadet ederken yüzlerini dönecek kıbleleri de (Mekke) var.

Tüm bunları göz önünde bulundurarak İslam'ın Muhammed tarafından yeni bir din olarak değil de, eski Zerdüştlük dininin reform edilerek insanlara sunulduğunu söyleyebiliriz. Zerdüştlük dini bir tek Müslümanlığı değil bir çok dini etkilemiştir ve o dinlerde Tek Tanrılığı ön plana çıkarmıştır. Bunlara misal olarak İran ve Orta Doğu'da Manescilik, Mazdekcilik, Mitracılık gibi dinleri ve mezhepleri de etkilemiştir.