HABERLER
Dini Haber
din ve bilim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
din ve bilim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

DİN VE BİLİM

DP, Din ve bilim, din, İslamiyet, Siyaset Meydanı Celal Şengör, Kutsal metinleri bilimsel tabana oturtma çabası, Kuran-ı Kerim'i savunurken reddetmek, Kuran, Kaos kuramı, Kaotik düzen, Kur'an-k Kerim, 19.Mart.2009 tarihli Ali KIRCA’ nın sunduğu Siyaset Meydanı adlı programın konukları Prof.
Dr. Celal ŞENGÖR, Prof. Dr. Abdülaziz BAYIDIR ve Prof Dr. Mehmet BAYRAKTAR’ dı. Celal
Hoca Ateist görüşleri ile Darwin’ci kanadı temsil ediyordu. Abdülaziz Hoca ve Mehmet Hoca
ise Din ve Bilim kanadındaydı. Abdülaziz Hoca programın hemen başında uluslararası bir
komisyonda yer aldığını, görevlerinin ise Dini Ayetleri sorgulayarak bilimsel tabana oturtmak
olduğundan bahsediyordu (tam kelimeler böyle olmasa da iması bu yönde idi, isteyen
youtube’da bu programı bulup izleyebilir).

Mehmet Hoca, evrimin Kuran’ da yer almış olabileceğini, bu destekleyen ayetler olduğundan
bahsediyordu. (Radikal Hoca)

Program, Celal Hoca’nın hem diğer konuklara hem de izleyen katılımcıların sorduğu sorulara
verdiği bilimsel ve gerçekçi cevaplar ile gösterisine dönüştü. Milleti adeta ezdi geçti. Soru
sorarak Celal Hoca’yı rezil etme (!) gafletine düşen üniversite öğrencilerinin düştüğü durum
adeta bir dramdı. O cevaplar karşısında dona kalmalar, ezilmeler ve uzay-zaman eğrisinde
bükülmeler…. Daha neler neler.

Aslında üst perde de programa damga vuran isim Abdülaziz Hoca idi. Almanya’dan bilmem
nereden bilmem ne üniversitelerinden Katolik ve Ortodoks Hristiyan ilahiyat profesörleri ile
bir araya gelmişler, dinleri bilimsel tabana oturtma gayreti içerisindeydi. Çalışmaları kutsal
metinlerde yer alan bilgi ve verileri bilim ile açıklamaktı. Kısacası “Sorguluyorlardı”.
Burada şöyle bir fay çatlağı var ki büyük deprem üretme olasılığı yüksek; madem kutsal
metinler tartışılmaz bir biçimde gerçek, neden bilimsel tabana oturtma çabası var? Allah’ın
kutsal kitaplarında verdiği bilgilerde çelişki duyulmaz ki? Sorgulanamaz ki? Sadece kabul
edilir. Bu ispatın çabası kime ve neye?

Özellikle Vatikan’da bu tarz çalışmalar büyük hız kazanmış durumda. Bilim ve Din kavramlarını yan yana getirme çabası. Bu iki kavramın bir biri ile uyuştuğu çabası. İnsanlarla bu konuları tartışmaya açtığınızda cevap hazır: Kuran kusursuz düzeni anlatıyor. Ayetler çok açık. Her şey bilimsel. Sanırız ki Kuran-ı Kerim bilim, yaşam, cinsellik, sosyal düzen, iş hayatı, statüler, uluslar arası ilişkiler vb. birçok kavramı barındıran bir kitap. Maalesef hiç kimse bu kitabı okumamış. Tefsir ve mealler karşımıza çıkıyor. Neden? Çünkü ayette apaçık bir kitap olduğunun ve anlaşılmasının basit olduğunun belirtilmesine rağmen: “ sen anlayamazsın, ilmin yetmez anlamaya” gibisinden cevaplar alıyoruz. Yani karşınızdaki kişi kendini Kuran-ı Kerim’i savunurken Kuran ayetini reddediyor (ironi nin kralı). “Aslında sizin amacınız….” Diye başlayan cümleler ile tipik bir Ad Hominem tartışması alıp götürüyor bizleri.

Kuran-ı Kerim’i veya inandığı inanç her ne ise onun kutsal kitabını açıp okuyan veya dininin
gereklerini kendi kişisel düzeyinde yaşayan, “bana göre çelişki yok. Adeta kusursuz” diyen biri
var ise bu kişi üstün insandır. En azından inandığı kitabı okumuş, inanç felsefesini değerlendirerek özümsemiş ve kendi mantığına göre kabul etmiş. Burada sorun yok. Aslında kimse kimsenin neye inanacağına da karışamaz (Bkz. İnanç Özgürlüğü). Ancak kişi inandığı inanca ait bilgi ve verileri taşımıyor, ayrıca kulaktan dolma sapmış fikirleri barındıran dinimsi inancı ile başkalarına saldırırsa durum başka. Bu kişisel hem toplumun hem de düşüncenin bir numaralı düşmanıdır.

Celal Hoca’ nın savunduğu Kaos Kuramına göre de evrende hiçbir şey söylendiği gibi
kusursuz/mükemmel değil. Kaotik yani akıllı bir tasarım yok… Bilimin derinlerine inildikçe
karşımıza çıkan kavram bu: “Kaotik”. Aslında kaotik kavramı bile kendi içerisinde
kusursuzluğu tanımlıyor. Madem her şey kusurlu, tesadüfen yani Kaotik, o zaman her şey
kusursuz. Çünkü arada bir şeylerin tesadüfen bile olsa mükemmel olması gerekiyor. Bu
durum da bizi felsefi çıkmaz a sokuyor. Kusursuzluk bile aslında bir kusurdur. Çünkü
içeriğinde diğer yan yoktur. Diğer yan’ dan kasıt bir nevi ying yang, aydınlık-karanlık- siyah-
beyaz, iyilik-kötülük…. Kısacası zıtlık. Evren zıtlıklar üzerine kurulu ise bu döngüde her şeyin
kaotik olmaması gerekiyor. Bir şeyler mükemmel olmalı.

Peki mükemmel olanlar ne? Kaotik olanlar ne? İnançlar bu soruların neresinde? Bilimsel
tabanlı Ateist görüş kısmen kaotik fikir üzerine inşa olmuş durumda. Bu noktada kişinin kendi
düşünce ve inanç sistemi devreye giriyor. Ya bu kaotik sistemi yaratan bir akıllı tasarım-
yaratıcı var? Yada akıllı tasarım –yaratıcı yok. Bilim şu anda bu soruların cevabını veremiyor.
Deizm bir noktada çıkış sağlıyor. Evet bir akıllı tasarım var. Basit anlamda bu akıllı tasarımı
yapan evrenin ta kendisi. Evrenin kaotik olması bile akıllı tasarımın göstergesi.

Agnostikler burada nötr durumda. A. KARA dostumuzun söylediği gibi ne şiş yansın ne kebap.
Dini inancı olanlar için ise sorunun cevabı gayet açık ve net. Ancak onlarda da şöyle bir sıkıntı
var. Kendilerine söylendiği kadarını biliyorlar çünkü açıp okumadılar. Hiçbir kutsal kitap
evren, evrenin işleyişi, uzay-zaman gibi kavramları içermiyor. Bilimsel hiçbir veri yok. Sadece
bir ayette yıldızlardan bahsedilmiş ki bu yıldızlar da zaten o dönemin ve binlerce yıl öncesinin
efsanelerinde yer alıyor (Necm Suresi 49. Ayet. Şi’ra yıldızı, nam-ı diğer Sirius) . Yani yeni bili
değil. İnsanın üremesi bile göğüs kafesinden gelen salgılara bağlanıyor (Tarık Suresi 7. Ayet.
Bu ayet, bilimsel tabana oturtmaya çalışan çok, ancak hiç biri net cevap veremiyor. İsteyen
istediği meal ve tefsir kitabına bakabilir. Kütüb-i Sitte de de araştırabilirsiniz, açıklama yok).
Bu ve benzeri çelişkili ayetler hakkında çok durmayacağım, çünkü bu sitede açıklayıcı bir çok
makale ve kaynak mevcut.

Tüm bu fikirler, yazının en başında Abdülaziz Hoca’nın çalışmasına gelip dayanıyor; Neden
Din ve Bilim aynı tabana oturtulmak isteniyor? Uyuşmayan hususlar mı var? Kutsal Metinler
günümüz biliminden çok mu geride kaldı? Neden? Neden? Bu sorunun cevabını büyük
ihtimal bulamayacağız. Ben şahsen bulamadım.

İnançlılar kutsal kitaplarda, ayetlerde her şey açıklanmış diyor, ancak değme ilahiyat
profesörleri (Müslüman, Hristiyan veya Yahudi) , kelamcılar, fıkıh alimleri, hocalar fikir
birliğine varamıyor.

Haydi, bir sınav yapalım, tek soruluk. Test usulü olsun. Bu noktada şıklar şunlar:
Soru-1: Evrenin ve Yaratım’ın sırrı nedir?
a) Akıllı tasarım var ve bir yaratıcı var, çünkü bilimsel sebepleri şunlar……
b) Akıllı tasarım yok, bir yaratıcı yok, çünkü bilimsel sebepleri şunlar……
c) Allah var gam yok. Bilime zaten gerek yok, ayetlerde her şey açıklanmış (?), Okumaya
da gerek yok zaten hocamız bize açıklıyor ……
d) Hepsi
e) Hiçbiri

Bu testi doğru cevaplarsanız 100, yanlış cevaplarsanız 0 puan alacaksınız.

(İyi düşünün, bir tarafta süt, bal ve şarap ırmakları var, huriler var, geniş araziler var, var oğlu
var…. Kaybedersen sonsuz acı, yanma, ıstırap, elem ve keder…. Seçimini yap öyle gel)

İstediğiniz sorudan başlayabilirsiniz, zaten tek soru var :) Sınavda başarılar.

Yazan: Demon Product

YAĞMUR DAMLALARI NEDEN KAFAMIZI DELMİYOR ?

Yazan: A.Kara
din, yağmur damlaları neden kafamızı delmiyor, yağmur damlası düşerken, kehf 39, din ve bilim, keramet arama, Allah, deist, deizm, dinlere inanmıyorum, din masalları
Efenim, sağ olsun bizim müslüman halk, her zaman olduğu gibi yine hiç bir şeyi araştırmayıp, öğrenmeyip, sadece gördüğü, duyduğu 1-2 şey ile ahkam kesmeye, bi şeylere sıkı sıkı tutunmaya devam ediyor.

Kehf 39'u gösterip "Al işte bak, yağmur damlaları bu yüzden hızlanıp kafamızı delmiyo" diye ahkam kesiyolar.
Bu arada ne diyor Kehf 39'da bakalım:
"Allah neyi dilerse o olur, kuvvet ancak Allah'ındır"
Peki gerçekten öyle mi? İşin komik yanı, ayetin mealini göstererek "fizik kurallarına göre düşen bir madde hızlanır, yağmur damlası neden hızlanmıyor" diyolar. Yani demek istediğim, Allah'ın yağmur damlalarına kıyak geçip ince ayar çektiğini, bu yüzden narin kafalarımıza şıp şıp yağdığını düşünüyolar.

Masalları, laz fıkralarını bırakıp işin aslına gelelim, bi bakalım yağmur damlaları neden kafamızı delmiyor:

Öncelikle fizik konusunda ahkam kesen kara cahillerin bilmesi gereken temel şey maddenin maximum hızının sınırlı olduğudur. Yani bir cisim gökyüzünden düşerken sürekli hızı artmaz, hızı sadece belli bir mesafede artar, bunun sebebi ise sürekli bir sürtünmeye maruz kalması ve hızının bir noktada sabitlenmesidir.

Hemen örnekle açıklayayım. Diyelim ki uçaktasınız, kaynananızla uçuyosunuz, 4,500 metre falan yüksekliktesiniz. Kaynananız dırdır etmeye , canını sıkıp sizi terletmeye, deli etmeye başladı. O an dediniz ki, nan "kaynanasına el bombası atan adam" haberi vardı, ben de şunu uçaktan aşağı atayım ! Bunu uçaktan laaaps diye aşağı attınız, 4.500 metreden.

İşte kaynanayı o 4,500 metreden aşağı attığınızdan 0'a yani zemin e ulaşana kadar sürekli hızlanacağınızı düşünmeniz komedinin ve fizik bilgisinin yoksunluğunun daniskasıdır. Rakamları sallamasyon veriyorum sırf olayı anlayın diye, 4.500 metreden aşağı düşerken sürekli sürtünmeye maruz kalacaktır, kazanacağı maksimum hız kilosuna, duruş şekli vb etkenlere göre değişecektir.
Neyse, diyelim ki düşüş başladı işte,
İlk çıktığı saniye 0km hız
Sonra 1 - 3 - 6 - 8 derken
Kazanacağı maksimum hız bir yerde sabitlenecektir ve farzı misal yere düşmesine 200-300 metre kala sürekli 10 km maksimum hızla düşecektir. Özetle demek istediğim, havanın kaldırma kuvveti ile yer çekimi eşitlendiği an, düşüş hızı da sabit kalır, sürekli artmaz.

Peki yağmur damlası sürekli sürtünmeye maruz kalıyo ise neden sıcacık olup düşünce kafamızı yakmıyööğğğğ, bak gördün mü Allağğğğğhk ! LA Bİ DURUN, yine keramet aramayın, onun da sebebi var:

Yukarıda, düşmekte olan bir cismin hızının bir noktada sabitlendiğini söylemiştim (hava direnci ile yer çekimi eşitlendiğinde). Bu sabitlenen hıza terminal hız denir.  Terminal hıza sahip olan sevimli damlacık aşağı doğru inmeye devam ederken hava direncinden dolayı sürtünme ile ısınır, fakat bu ısı damlacığı ısıtmayıp, çevresinden ufak ufak buharlaşmaya neden olur. Bu buharlaşma da, düşmekte olan damlacığın soğumasını sağlar. Bundan dolayıdır ki damlacık aşağı inene kadar küçülür ama ısınmaz ve yine bu yüzdendir ki kafamızı yakmaz hacı dayı.

Umarım yağmur damlalarının kafamızı delmemesinin sebebini bazı beyinlere anlatabilmiştir. He bu beyine sahip kişilerin çeliştiği bazı durumlar da vardır bu konuya bağlı olarak.

Eğer yağmur damlalarını Allah yavaşlatıyo, ve diğer herşey normal hızla düşüyo olsa idi, sizin mantığınızla 1-2 kilometre yüksekten kakasını zıçmakta olan bir kuşun kakasının da şuan kafamızı yarması gerekirdi.

Allah yağmur damlasına özel ayar çekiyo ise, doluya neden çekmiyo? İnsanlık tarihinde ne dolular görülmüştür kafaları delik deşik eden.

Daha inandığı kitabın Türkçesini bile açıp okumamış halkın, hayatında 1 kere bile sayfasını çevirmediği fizik hakkında ahkam kesmesine neremle gülsem diye düşünürken, buna hiç bi organımla gülmenin yeterli olamayacağı kanaatine vardım.

Umarım izah edebilmişimdir diye düşünürken iç sesimin "nan olum sen ne dersen de, bunlar inanmak istedikten sonra zaten kıldı tüydü diyip inanacak, keramet arayacak bişey zaten bulur, boşver" dediğini duydum. Haksız da sayılmaz aslında ama olsun, ben yazıp içimi dökmüş oldum. David Eddings'in de dediği gibi "Tanrı bizi dinlerden korusun." Hadi kalın sağlıcakla.