HABERLER
Dini Haber
hristiyanlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hristiyanlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

HRİSTİYANLAR NEDEN ORUÇKEN YEMEK YERLER ?

din, hristiyanlık, Hristiyan orucu, sizden gelenler, Hristiyanlar neden oruçken yemek yerler?, Hristiyan ve Müslüman orucu, Diğer dinlerde oruç, Yeşeya 58:6-9,
"Hristiyanlar neden oruçta bile yemek yer? Halden anlamak bu mu?"
Müslümanların Hristiyan orucu hakkında yaptığı en büyük eleştiri budur. Fakat bu eleştiriyi yapmadan önce İslam orucu ile Hristiyan orucu arasındaki farkı bilmek gerekir. Fark şudur;

Müslümanlar oruç tutarak kendilerini fakirlerin yerine koyar, fakirlerin halinden anlamaya çalışır ve empati duygularını geliştirirler. Böylece zenginler de aynı fakirler gibi yemeyerek, içmeyerek ve hayatın lüksünden mahrum kalarak onları anlamış olurlar.

Hristiyanlar ise oruç tutarak İslam'ın tam zıttına, yedirirler. Yani orucu tutan zengin kişi, yemeyerek fakirin halinden anlamaya çalışmaz. Aksine, fakire yedirerek, içirerek, giydirerek fakirin zenginin halinden anlamasını sağlar.
Çünkü Tanrı vahiyleri ve gelen peygamberlerin aracılığıyla yazıldığına inanılan yasada şöyle yazmaktadır;

Benim istediğim oruç, 
Haksız yere zincire, boyunduruğa vurulanları salıvermek, 
Ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak, 
Her türlü boyunduruğu kırmak değil mi? 
Yiyeceğinizi açla paylaşmak değil mi? 
Barınaksız yoksulları evinize alır, 
Çıplak gördüğünüzü giydirir, 
Yakınlarınızdan yardımınızı esirgemezseniz, 
Işığınız tan gibi ağaracak, 
Çabucak şifa bulacaksınız. 
Doğruluğunuz önünüzden gidecek, 
RAB’bin yüceliği artçınız olacak. 
O zaman yardım çağrılarınızı RAB yanıtlayacak, 
YEŞEYA 58:6-9

SİZDEN GELENLER | Yazan: D. Emre

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

CİN MUSALLAT OLMASI VE ŞEYTAN ÇIKARMA

DP, din, Cin çıkarma, Şeytan çıkarma, Paranormal olaylar, Paranormal manyaklıklar, Cin musallat olması, Bilinçaltı ve paranormal olaylar, Karabasan, islamiyet, hristiyanlık, yahudilik,

PARANORMAL MANYAKLIKLAR | CİN MUSALLAT OLMASI VE ŞEYTAN ÇIKARMA


Şeytan, orijinal adıyla “The Exorcist” filmi hemen hepimizin hafızalarında derin izler bırakmıştır. William Peter BLATTY’ nin aynı adlı kitabından, 1973 yılında William FRIEDKIN tarafından sinemaya aktarılan filmde doğaüstü olaylara tanık olmuştuk. Linda BLAIR tarafından canlandırılan 13 yaşındaki REGAN adlı kız çocuğunun içine şeytan giriyor ve onu ele geçirip hayatını zindan ediyordu. Filmde, o döneme değin kullanılmamış birçok sinema ve makyaj tekniği kullanılmış, insanlar dehşete kapılmış, bazı ülkelerde yasaklamalar dahi getirilmişti. İlk defa çok farklı bir konu, çok farklı bir biçimde ele alınıyordu. Şeytan kavramının korkutuculuğu daha önce Roman POLANSKI’ nin çektiği ve Mia FARROW’un baş rolünü oynadığı, 1968 tarihli “Rosemary’s Baby” filminde karşımıza korkutucu bir şekilde çıkmıştı. Şeytan filminde özellikle Regan’ın salonun ortasına yeşil renkte işediği, kafasını çevirdiği, yataktan havalandığı ve ters örümcek yürüyüşü ile merdivenlerden indiği sahneler ciddi korku travmalarına neden olmuştu. Tabi her filmde olduğu üzere kahramanlara ve kurtarıcılara ihtiyaç vardı. Usta Oyuncu Max Von SYDOW’un canlandırdığı PEDER MERRIN karakteri, yardımcısı ile kızı şeytandan kurtaracaklar, ancak bu olayı canları ile ödeyeceklerdi. Filmde kızın annesi ateistti. O da bu durumdan dolayı ciddi travma yaşayarak inançlı hale geliyordu. Bu filmin gösterdiği yüksek başarı, ardında muazzam bir Hristiyanlık pompalaması yapıyordu. Bunu Yeşilçam kaçıramazdı. Regan karakterine Canan PERVER, Asıl Hoca rolünü Agâh HUN ve yardımcı hocalığı ise Cihan ÜNAL üstleniyordu. Bu filmde kullanılan İslami öğelerden dolayı (Kuran ve dualar ile şeytanı kovma vs.) “Yerli Şeytan” kopyalandığı “Yabancı Şeytan’dan” daha etkili ve korkutucu olmuştu. Bu film hemen hemen yeni bir sinema türünün doğmasını sağladı. Arkasından gelen Poltergeist ve Evil Death filmleri bu kültün en önemli başyapıtları haline geldiler. Günümüzde bu akımın bayrağını “Paranormal Activity”, “The Conjuring” ve “Annabelle” filmleri başarı ile sürdürüyorlar.

Peki, Exorcism, yani şeytan çıkarma ayinini gerektiren bu “alıkoyma” fenomeni neyin nesi? Birisinin bedeni, yabancı ve şeytani bir güç tarafından ele geçiriliyor. Kişi kendinde olduğu zamanlarda etrafındakilerden yardım istiyor. Bedenini hiç tanımadığı kötü bir ruhun ele geçirdiğini, hemen çıkartılmaz ise daha kötü şeylerin olacağını ve öleceğini söylüyor. Bazen birey kendini kaybettiğinde istemsiz kasılmalar ve iniltiler oluşuyor. Bu fenomende en radikal durumlar, yönlendirici ve komut veren bir bireyin, alıkoyan ruh ile yaptığı diyaloglardır. Komut veren yönlendirici birey, bu kişiye çeşitli sorular sorar. Kişi, dinsiz şeytani bir varlık olduğunu, o bedenden çıkmak istemediğini ifade eder. Farklı ve gırtlaktan gelen bir ses tonu kullanırlar. Eğer yanında birileri kutsal kelimeler okursa buna tepki gösterir. Hemen durdurulmasını ister. Yoksa alıkoyduğu bedene zarar verecektir. Bunu ağlamalar ve kasılmalar izler. En sonunda Yönlendirici-Dominant birey, telkin ve ilahi ritüeller eşliğinde şeytani varlığı kovar.

Bu noktada sorun şu ki Bu fenomen hemen her toplumda, hatta semavi olmayan pagan dinlerinde bile olmaktadır. Örneğin pagan bir kabilede meydana gelen alıkoyma hadisesinde kabilenin büyücüsü, tütsü ve davul eşliğinde kutsal ruhlar ile işbirliği yaparak şeytani varlığı kovar. Şeytandan/Kötü ruhtan arınan birey ağlamaya ve teşekkür etmeye başlar. Etrafındakiler de bu ilahi mucizeye tanık olarak dinlerine daha sıkı bağlanırlar.


Exorcism fenomeni dışında benzeri bir fenomen’de Cinlerin, İfritlerin, Kötü Ruhların musallat olma hadisesidir. Bu fenomende bireyin bedeni “alıkoyma” fenomeninde olduğu gibi ele geçirilmez. Kişinin yaşam akışı ele geçirilir. Kişi birileri ile konuştuğunu iddia eder. Evde istemsiz ışıkların açılıp kapandığını, bazen bir varlığın kendisini odaya kilitlediğini, cisimleri hareket ettirdiğini ve bazen kendisine gözüktüğünü iddia eder. Yabancı form genelde kişiye zarar vermez. Ancak bazı hallerde kötü varlık tarafından tecavüzler iddia edilir. Genelde bayanların maruz kaldığını iddia ettiği bu durumlarda Ruhani Varlık, alenen birey ile cinsel temasta bulunur. Nadir de olsa dişi kötü varlıkların erkeklere de benzer yaklaşımları sergilediği iddia edilmiştir.

Bu fenomende de ilginç bir şekilde o bireyin dini inançlarına ait ritüeller gereklidir. Örneğin bir Müslümanın maruz kaldığı durumu Hristiyan veya pagan büyücü çözemez. Pagan birinin durumunu papaz, hoca, haham gideremez ya da bir Hristiyan'ı hocalar iyi edemez. Bu durum ile Yahudilerin karşılaşma olasılığı daha düşüktür. Onlara göre Tanrı (ya da Yehova) onları üstün kıldığı için hiçbir ruh veya cin onlara zarar veremez ya da musallat olamaz. Yahudilerde bu durum nadiren rapor edilir.

Konuya farklı bir pencereden bakalım. Eğer son hak din İslamiyet ise, bu alıkoyma durumlarında sadece İslami ritüeller geçerli olacaktır. Yani “alı konan” veya “musallat” olunan insanları sadece İslamiyet kurtarmalıdır. Ne papazlar, ne hahamlar ne de paganlar da büyücüler ya da şamanlar bireylere yardımcı olamamalıdırlar.

Bu noktada özellikle İslami çevrelerde hemen bu sava reddiye oluşturulur. Hristiyan cinler özellikle inançsız Hristiyanları seçerler. Onlara şeytani bir şekilde musallat olurlar. Eğer Hristiyan papaz cini çıkartırsa kişi inançlı bir Hristiyan olacaktır. Eğer Hristiyan papaz çıkartamaz ise bu sefer kişi cini çıkartanın dinine tabi olacaktır. Eğer Müslüman çıkartırsa, birey Müslüman olur. Bu nedenle Hristiyan cinler bir “kumpas” kurmuşlardır. Bu sayede insanları Hristiyanlığa çekerler. Papazlar da ilahi güçlere sahip “ruhban sınıfı” oluştururlar ve güçlenirler.

Ülkemizde de durum farklı değildir. Youtube ve benzeri sosyal medya video kanallarında birçok şeytan çıkartma-cin kovma ritüelleri düzenlenmektedir. Bu videoları izlediğinizde akıl almaz durumlarla karşılaşırsınız. Kişiler cin ya da şeytan olduklarını iddia ederler. Küfürler ve benzeri abuk subuk sözleri söylerler. Hoca da dualar eşliğinde cini çıkartır. Sonra gelsin paralar.

Günümüzde din pazarlamanın ve satmanın en kolay ve etkili yoludur bu inli-cinli ve şeytanlı hikâyeler... Yok, incir ağacı altından gece geçme, gece tırnak kesme, 3 harfli de ve isimlerini zikretme gibi saçma sapan adetlerimizin kökeni budur. “Düğünlerine denk geldim ayakları tersti” “Beni çağırdılar gitmedim, bir vardı bir yoktu”, “Hala oğlunun amcasının kuzeninin yeğeninin arkadaşının askerdeki komutanının kız kardeşinin arkadaşının gittiği bakkalın yengesinin bilmem nesi görmüş böyle gözleri tuhafmış ayakları tersmiş, ona musallat olmuşlar, su cinleri çarpmış” gibi saçma sapan hikâyeler özellikle kültürümüzde derin bir yer oluşturmuştur.

Hristiyanlıkta, özellikle Engizisyon döneminde bu psikolojik arıza, çıkarlar doğrultusunda kullanılmıştır. Bazen halka açık yapılan exorcism ayinleri sayesinde halkın gözünde kilisenin değer yükseltilmiş, muhtaç olunan kurum haline dönüştürülmüştür. Bu fenomen ile halk korkutulmuş, cinlerin ve ifritlerin kol gezdiği, ancak kilise sayesinde bunlardan korunulacağı fikri geliştirilmiştir.

Halk arasında en çok yaygın olan teoriye göre doktorlar bu olaya çözüm bulamıyorlardır. Ne kadar doktora gidilse de çare bulunamamıştır. Bilim çaresiz kalmıştır. İlaçlar fayda etmiyordur. Bu işi sadece hocalar çözebilmektedir. Bu fikir o kadar yaygındır ki, neredeyse hemen her kültür seviyesinden insanlar bu hocalara gitmektedir. Medyum özelliği de olan bu hocalar, bazen “Müslüman” cinlerinde desteğini alarak gereğini yaparlar.

Son olarak bir fenomenden daha bahsetmek istiyorum ki birçoğumuzun. Özellikle ergenlik döneminde mutlaka karşılaştığı bir durumdur. “Karabasan Cini…” Gece kalktığınızda hareket edemiyorsunuz. Sesinizi duyuramıyorsunuz, bazen göz kapağınızı bile açamıyorsunuz. Gözünüzü açabilseniz de etrafınızda uyuyanlar, hatta yanınızda uyuyanlara dahi ses çıkartamıyorsunuz. Elleriniz ve ayaklarınız kitli. Üstünüzde oturan bir Cin var. Ağırlığını hissediyorsunuz. Bir sür sonra dualar eşliğinde onu kovuyorsunuz. Sabah kalktığınızda bunu anlatmaya korkuyorsunuz. İnsanların sizde deli diyeceğini sanıyorsunuz. Bir yakın arkadaş grubunuz var ise onlarla paylaşıyorsunuz. Onlarda benzeri deneyimleri yaşadıklarını söylediklerinde ise tamam diyorsunuz. “Bize uğradılar”. Bu durum sizi daha da korkutuyor. Ailenize açılıyorsunuz ya da bir hocaya. Onlarda bu durumun aslında normal olduğunu bazen imandaki bir zayıflıktan, eğer imanlı iseniz sizin imanınızı sakatlamak isteyen ifritlerin-cinlerin yaptığını söylerler.


Bu noktaya kadar hemen herkesin bildiği ortak bilgileri paylaştım. Hatta bazen yazıyı okumaya ara verip, Youtube’dan video bile araştırıyor olabilirsiniz. Makaleler okuyup kendinizi kandırıp korkutmak isterseniz, size hayal dünyanızda başarılar dilerim.

Kendi çevremde dahi o kadar çok bu fantastik hikâyeler ile kendini kandıran var ki inanamıyorum.

Şimdi gerçek dünyaya dönelim. Bu olayların gerçek iç yüzü ne?
  1. Exorcism ayini gerektiren “Alı konma” Fenomeni aslında Obsesif bir bozukluktur. Obsesyon’ un (Takıntı) bir türüdür. Her toplumda da görülür. Çünkü insani bir psikolojik hastalıktır. Bilimsel olarak ta çaresi vardır. Sadece bu durumun iyileştirilmesi birkaç seans ile gerçekleşir. Nadiren ilaç desteğine ihtiyaç duyulur. Yani, bilimsel olarak bu hastalık kanıtlanmış, teşhis edilebilmekte ve tedavi edilebilmektedir. Ancak cahil ve geri kalmış toplumlarda veya bireylerde (ki bu cahillerden kastım bazı okumuş cahilleri de kapsıyor) hasta yakınları tedaviyi kendi inanç dünyalarından dolayı reddediyor ve üfürükçülere bel bağlıyorlar. Bu hastalıklarda nadiren tedavi “telkin” ile gerçekleşiyor (Her toplumda ve dinde neden büyücülerin, hocaların ve papazların işe yaradığını daha iyi anlarsınız). Kısacası bu hastalığı ilahi güçlere bağlamak ve onlarla ilişkilendirmek tümden temelsizdir. Kanıt olduğu iddia edilen bazı doküman ve kayıtların bilimsel hiçbir değeri yoktur. Bunlar hiçbir zaman kanıtlanamamış ve kanıtlanamayacaktır. Gerçekçi olunursa bu hususa inanmak ile Noel Babaya inanmak arasında hiçbir fark yoktur.
  2. Musallat olunma fenomeni de aynı hastalığın bir farklı versiyonudur. Yani Takıntı’dır. Bilimsel olarak bu hastalık kanıtlanmış, tespit edilmiş, bu hastalığa neden olan faktörler ortaya çıkartılmış ve tedavi yöntemleri ortaya konmuştur. Eğer aklınızı internette saçma sapan hikayeleri araştırmaya vermeyip. Gerçek, akademik ve bilimsel makaleleri araştırmaya yönlendirirseniz görürsünüz.
  3. Nazar diye bir şey yoktur. Göz değmesi diye bir olay yoktur. Sadece Türk İslamiyet’inde olması dahi bu hususun kaynağını ev gelişimini bize gösteriyor. Şamanizmden-Tengricilikten geçme adetten başka bir şey değildir.
  4. Karabasan cini diye bir şey yoktur. Bu fenomen “Geçici Uyku Felci”dir. Bu rahatsızlıkta kanıtlanmış, sebep ve sonuçları ortaya konmuştur. Düzensiz uyku, stres ve gece ağır yemek yerseniz düzenli olarak karabasan cini ile müşerref olabilirsiniz.
İnsanlar inanmak istediklerine inanırlar, görmek istediklerini görürler. Ancak ortada bir de gerçekler vardır. Ailenizde, arkadaşlarınız arasında, belki de kendiniz bu durumlar ile karşılaşmış veya karşılaşıyor olabilirsiniz. Eğer bu hususu bir hastalık olarak görüyor ve ona göre hareket ediyorsanız doğru yoldasınız. Yok, bu durumu şeytani kötü güçlere bağlıyorsanız size daha önce de söylediğim gibi hayal dünyanızda başarılar dilerim. Güç sizinle olsun. Muskalarınızı asın, Cevşeni eksik etmeyin. Başucunuza sarımsak asın. Hoca efendinin size verdiği tılsımları üzerinizde taşıyın.

Etrafımda bu hikâyeleri o kadar çok duydum ki, artık kusasım geliyor. Üzülerek belirtiyorum ki yok. Şeytani güçler yok. İfritler yok. Noel Baba yok. Musallat olma yok. Ele geçirme yok. Süperman yok. Wolverine yok. Caillou bir çizgi film. Heidi hiç Alplerde var olmadı. Jedi’ lik sadece Star Wars filmindeki karakter. Tusubasa asla Türkiye’de oynamayacak.

Bu arada, evrene pozitif enerji yollamayı bırakın. Negatif enerjiler de sizi etkilemiyor. Jüpiter sizi kafasına takmıyor. Venüs’ün etkisi sizi bu yıl etkilemeyecek. Mars nedeniyle aşk hayatınızda sıkıntı olmayacak. Merkür gezegeninin geçişi size maddi sıkıntılar oluşturmayacak. Günümüzde yeni moda olan şu “Evren Dini”ni atın çöpe. Eski moda Semavi Dinlerden sıyrılacağım diye soytarı olmaya da gerek yok. Fallardan, yıldızlardan, gezegenlerden etkilenip hayatınızı çizmeyin. Hepsi fantastik hayal ürünü. Güzel vakit geçirdiğinizi sanıyorsunuz o kadar.

Hayatınızı gerçekler ile şekillendirin ve ona göre çaba harcayın. İyi insan olun. Herkese yardım edin. Eve giderken sokak hayvanlarına mama alıp verin. Kardan yiyecek bulamayan kuşlar ve sokak hayvanları için yiyecek istasyonu yapın. Mama alacak paranız yoksa ki olabilir, artık yemek ve ekmekler ile onları besleyin. Örnek kişi olmaya çabalayın. Herkese eşit olun. Herkesin fikrine saygı duyun. Saygı ve sevgi çerçevesinde yaşayın. Haksızlıkların karşısında, hukuk sınırları içerisinde durun. İşte asıl “Din” budur.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ten birkaç alıntı yapmak istiyorum:
  • Ben manevi miras olarak hiçbir nas-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş, kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.
  • Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek âlimler çıkabilir.
  • Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, hayat için, başarı için en hakiki yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır.
  • Yükselmiş, ilerlemiş medenî bir millet olarak medeniyet düzeyinin üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fenle olur. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur.
Sağlıcakla ve Aklınızla kalın.

Yazan: Demon Product

HRİSTİYAN MİTOLOJİSİNİN SIRRI

Yazan: Dfxmed
Dfxmed, hristiyanlık, Hristiyan mitolojisinin sırrı, Horus ve İsa benzerliği, Sirius yıldızı ve Orion kuşağı, 3 kral yıldızı, Crux güneyin haçı, Güneş haç üzerinde ölür, Hristiyanlıkta 3 sayısı, din,

HRİSTİYAN MİTOLOJİSİNİN SIRRI

Merhabalar. Eski bir Hristiyan olarak sizlere bu yazımı sunmak istedim.İsa'nın doğumunun yaşantısının tesadüfi olmadığını mitolojik sırlarını öğreneceksiniz. Çayınızı kahvenizi alın derin bir yudum çekerek başlayın :D iyi okumalar...

Horus m.ö 3000 yılında Mısır'ın Güneş Tanrı'sıydı. Güneş'in kişiselleştirilmiş haliydi. Güneş'in gökyüzündeki hareketiyle ilgili bir dizi hikayeyle açıklanıyordu. Mısırda bulunan hiyeroglifler sayesinde hakkında pek çok şey biliyoruz. Horus'un Set adında bir düşmanı vardı.Set gece karanlığının kişileştirilmesiydi. Gündüzleri Horus Seti yener sabah olurdu akşama doğru Set üstünlüğü kazanınca gece olurdu. İyi kötü gündüz gece gibi kavramlar bugün bile çeşitli mitolojik ikilemlerden biridir.

Horus 25 Aralık'ta Isis tarafından dünyaya getirilir. Doğudaki yıldızla birlikte doğumu olmuştur.Ve onu ''3 Kral'' bu yıldızı takip ederek bulmuşlardır. Bu kurtarıcıyı süslemişlerdir. 30 yaşına gelince Anup tarafından vaftiz edildi ve göreve başladı. 12 havarisi vardı. Hastaları iyileştirmek su üzerinde yürümek gibi icraatları vardı.''Gerçek'',''Işık'' ''Tanrı'nın Oğlu'' gibi lakaplarla anılırdı.İhanete uğradıktan sonra çarmıha gerildi. 3 gün gömülü kaldıktan sonra dirildi.
  • Horus'un bu özellikleri pek çok mitolojiyi etkiledi ve aynı altyapıyı meydana getirdi.
  • Frigya'da Attis 25 Aralıkta bakire anneden doğdu çarmıha gerilip öldü. Dirildi
  • Hintlerde Krişna. bakireden doğdu,doğumunu müjdeleyen yıldızla birlikte dünyaya geldi.Mucizeler gösterdi öldü ve dirildi.
  • Yunanlarda Dionysus. suyu şaraba dönüştürürdü. Bakireden doğdu.
  • Persli Mithra.
Ve daha bir çok mitolojide aynı özellikteki tanrılar yer alırdı.
Bu özellikler tanıdık geldi değil mi? Bir de 5.2 Milyar insanın inandığı Hristiyanlığın Tanrısı İsa'ya bakalım:

25 Aralık'ta Beytüllahim'de Bakire Meryem'den doğdu. Doğumu kuzey yıldızıyla müjdelendi. ''3 Kral'' bu yıldızı takip ederek ulaşıldı. Su üstünde yürüdü suyu şaraba dönüştürdü,hastaları iyileştirdi.12 havarisi vardı. İhanete uğradı,Çarmıha gerildi,3 gün sonra dirildi.

Peki neden 25 Aralık bakire doğumu,neden 3 günlük ölüm ve diriliş? 12 havari...

Doğum kısmı tamamen astrolojiktir. Doğudaki yıldız Sirius'tur, 24 Aralık'ta gece en parlak yıldızdır. Orion kuşağındaki diğer 3 yıldızla aynı hizadadır. Antik zamanda olduğu gibi şimdide ''3 KRAL'' olarak adlandırılırlar.

Dfxmed, hristiyanlık, Hristiyan mitolojisinin sırrı, Horus ve İsa benzerliği, Sirius yıldızı ve Orion kuşağı, 3 kral yıldızı, Crux güneyin haçı, Güneş haç üzerinde ölür, Hristiyanlıkta 3 sayısı, din,
Bu yıldızlar 25 Aralık'Ta Güneş'in doğacağı yeri gösterir. Bu yüzden ''3 Kral'' doğudaki yıldızı takip eder ve güneşin doğumunu işaret eder. Bakire (İngilizcesi Virgin) Meryem,Başak(İngilizcesi Virgo) burcundan gelir. Başak ''Virgo the Virgin'' olarak da bilinir. Virgo latince bakire demektir. Başak aynı zamanda Ekmek Evi olarak da bilinir ve başak elinde bir demet buğday tutan bir bakire olarak tasvir edilir. ''Ekmek Evi'' ve sembolü olan buğday,hasat mevsimi olan Ağustos ve Eylül'ü temsil eder. En ilginci Beytüllahim'in (İsa'nın doğduğu şehir) tercümesi ''Ekmek Evi''dir.

Bu yüzden Beytüllahim; dünyadaki bir yeri değil,gökyüzündeki bir yeri yani Başak burcu takımyıldızlarını temsil eder.

Dfxmed, hristiyanlık, Hristiyan mitolojisinin sırrı, Horus ve İsa benzerliği, Sirius yıldızı ve Orion kuşağı, 3 kral yıldızı, Crux güneyin haçı, Güneş haç üzerinde ölür, Hristiyanlıkta 3 sayısı, din,
25 Aralık'ta başka bir ilginç olay daha gerçekleşir. Yaz gün dönümünden kış gün dönümüne kadar,günler kısalır ve soğur. Kuzey yarım küreden bakılınca güneş gittikçe güneye hareket eder ve gittikçe küçülerek silikleşir. Günlerin kısalması ve kış gün dönümüne doğru hasat zamanının gelmesi,antik zamanda ölümü temsil eder. Bu güneşin ölümüdür.22 Aralık'ta güneşin yok olduğu en belirgin şekilde görülür. Güneş 6 ay boyunca güneye hareket eder ve o gün ufuktaki en düşük noktasına ulaşır. İşte ilginç nokta burasıdır. Güneşim güneye doğru hareketi 3 gün boyunca durur,bu 3 günlük beklemeden sonra güneş,''HAÇ'' şeklindeki Güney takımyıldızının üzerinde yeniden yükselmeye başlar!!!

25 Aralık'ta gerçekleşen bu olaydan sonra güneş,kuzeye doğru 3 derece hareket eder,günler uzamaya ısınmaya başlar,bahar gelir.

İŞTE BU YÜZDEN GÜNEŞ HAÇ ÜZERİNDE ÖLÜR! 3 gün ölü kaldı ve tekrar dirildi denir. Bu yüzden bahsedilen tanrılar aynı hikayelere sahiptir. Bu aslında güneşin,Kuzey yarımküreye doğru hareket yönünü değiştirmeden ve baharı getirmeden önceki sürecidir. Buna rağmen güneşin yeniden dirilişi,bahar ekinoksuna kadar kutlanmazdı. Çünkü güneş,günün uzadığı ve baharın belirtilerinin başladığı bahar ekinoksunda,yani ''Paskalya'' zamanında belirgin olarak kötülüğü yenerdi.

Görüldüğü gibi aslında Hristiyanlık geçmiş mitolojilerden yola çıkılarak oluşturulan bir mitolojik dindir. Çok uzun olduğu için sizi yormamak adına bir daha ki yazımda sizlere havarilerin sırrını paylaşacağım takipte kalın.