HABERLER
Dini Haber

15 YIL TANRI VE ATEİZM | 2

Yazan: Zübeyde Savaş
15 yıl tanrı ve ateizm, din, Farklı tanrılar, Gerçek hayat hikayesi, Küçük çocuklara tanrı masalları, Tanrılar nasıl oluştu?, Zübeyde SAVAŞ,

15 YIL TANRI VE ATEİZM | 2

Barış heyecanla içeri girer, muhtar ayağa kalkarak Barış’ı kucaklar.
- Hoşgeldin oğlum.

Barış:
- Gerçekten benim de bir sürüm olacak mı ?

Muhtar Barış’ı tekrar kucaklayarak candan bir sevgi ile başını okşar.
Muhtar:
- Tabi ki bir sürün olacak fakat bu senin çabalarınla emeğinle hırsın ve ideallerinle olacak, sakın sürün olduğunda bizim sürüleri de unutma.

Barış:
- Kesinlikle unutmam bu iyiliğini hiç bir zaman unutmam tek isteğim evimi yaptırmak ve güzel bir yuva kurmak bunu senin sayende başaracağım.

Muhtar:
- Sana her zaman güvendim, inancımı boşa çıkarmayacağını yıllar içinde bana ispatladın benim ve köylülerin sevgisini ve güvenini kazandın, yarın sabahtan gel seninle şehire gidelim.

Barış başını sallayarak tamam der, koşarak eve gider, sobasını yakarak hemen yatağına girer, soba odayı ısıttığında kalkarak güzel bir kahvaltı hazırlar kendine, sobaya biraz daha odun atarak hayaller kurmaya başlar. Sabah olduğunda muhtar arabasıyla gelir, Barış heyacanla arabaya biner şehre doğru giderler.

Muhtar:
- Halâ heyacanını atamamışsın.
Barış:
- Muhtar amca gerçekten çok mutluyum, artık benim de bir sürüm olacağına inanmak, evimi yaptırmak hayal gibiydi, bunların gerçekleşeceğine inanmak bana mutluluk verdi, baba sevgisini hiç bilmesem de seni babam gibi sever ve sayarım.

Muhtar arabayı durdurarak Barış’a sarılır ve gözleri dolar, muhtarın erkek çocuğu olmadığından Barışı kendi çocuğu gibi sevmiştir. Şehire inerek Barış’a çorap, kazak, eksikleri olan her şeyi alır, daha sonra da bir lokantaya giderek yemek yerler.

Barış:
- İlk defa ömrümde lokantada yemek yedim gerçekten çok hoşuma gitti.

Yemeklerini yedikten sonra  lokantadan çıkarlar. Muhtar çok otoriter, konuşmaları tane tane olan bir karekteri vardır. Muhtar ve Barış köye dönerler, muhtar Barış’ın cebine bir miktar para koyarak evine bırakır. Barış muhtarın elini öperek çok teşekkür eder. Muhtar, Barış’ı evine bakarak ne kadar kötü durumda olduğuna çok üzülür fakat Barış’ın kendi ayakları üzerinde durarak bunları başarmasını ister. Aradan iki ay zaman geçer  bahar gelmiştir, sürülerin yaylaya gitme zamanı yaklaşmıştır. Barış kendi sürüsü olacağı için mutlu olarak hazırlanmıştır, yaylaya gitmesine üç, dört gün kalmıştır, cuma namazını kılmak için camiye gider,  camide din görevlisinin  sözleri dikkatini çeker.

Din görevlisi:
-Ey cemaat sen tanrı için ne yaptın ki ne istiyorsun kul olarak ?

Barış bu sözleri duyduğunda bir anda düşünmeye başlar, bu söze odaklanmıştır. Namaz bittiğinde herkes caminin yanından ayrıldığında din görevlisinin yanına giderek söylediği sözlerin ne anlamının olduğunu sorar.

Din görevlisi:
- Tanrı o kadar büyüktür ki sonsuz merhameti vardır, yoksullara zor durumda olanlara yardım edelim ki yüce tanrıda bize yardım etsin, biz kulluğumuzu yerine getirirsek tanrı da bizi mükafatlandırır, önce kendimize tanrı için ne yapıyoruz demeliyiz, namaz kılıyormuyuz, fitre, zekat veriyormuyuz, orucumuzu tuttuk mu, kulluğumuzu yaptık mı diye sorgulamalıyız kendimizi.

Barış heyacanla:
- Hocam nasıl iyi bir kul oluruz.

Din görevlisi:
- İyi bir kul olmak için beş vakit namazımızı kılıp, insanlara iyi davranıp, bol bol dua etmeliyiz, biz ne kadar ibadet edersek yüce tanrı da bizi o kadar mükafatlandırır.

Barış:
- Hocam bana okuyabileceğim din kitapları verir misin ?

Din görevlisi, Barış’ın sırtına elini atarak camide bulunan birçok din kitabı verir. Barış dini kitapları alarak evine gider. Barış eve geldiğinde din görevlisinin sözlerini düşünmeye başlar; Ben bir tek cuma ve bayram namazlarını kılıyorum demek ki iyi bir kul olamadım, fakat kimseye de her hangi bir kötülük düşünmedim, benim daha çok dini bilgiye ihtiyacım var, diye düşünür. O gece ve yayla dönemine kadar dini kitapların hiç birine bakmaz sadece daha iyi bir kul nasıl olabilirim diye düşünmeye başlar. Yaylaya gittiğinde aradan bir iki gün geçer ve bütün dini kitapları bir ay içerisinde okur, Barış beş vakit namaz kılmaya başlar ve her gece din kitaplarını okuyarak yatar.

Aradan bir iki ay geçmiştir, koyunların yavrulama dönemleri yaklaşmıştır. Barış bu sürede beş vakit namazı kılarken her vakit namazının peşine de geçmiş vakit namazlarını kaza eder, kaza namazları bittiğinde de iki rekat yüce tanrı için namaz kılar, geceleri sabaha karşı teveccüh namazı  da kılmaya başlar. Barış ibadetini tam olarak ve fazlasıyla yapmaya başlar ve devamlı koyunların bazılarının ikiz doğurmasını ister tanrıdan. Yayla dönemi boyunca kuzular hiç ikiz doğurmaz, Barış koyunların neden ikiz doğum yapmadığına bir anlam veremez, sürüyü çok iyi ot olan yaylalara götürmüştür; "Yüce tanrı böyle buyurdu demek ki" der, ben kulluğumu yeni yapmaya başladım, yıllardır ibadet etmedim, koyunları otlattım, kışın avlandım, boş hayatlar içinde geçirdim, yüce tanrım beni affet bağışla diyerek tanrıdan saatlerce af diler, seni buldum ya tanrım bu bana yeter. Barış içinde olan heyecanı ve bulduğu inancın karşısında hiç bir üzüntü ve keder etmez, sürüyü köye getirdiğinde sürüde ölen hiç bir koyun yoktur, sahiplerine teslim eder. Muhtar, Barış’ın yanına gelerek kucaklar.

Diğer sayfalar:
◄ [1] , [3] ►

PROMETHEUS

GF, mitoloji, Prometheus, Prometheus'un hikayesi, Prometheus'un kurtuluşu, Prometheus ile şeytan ilişkisi, Prometheus'un çamurdan insan yaratışı, Enki ve Prometheus, yunan mitolojisi, din ve mitoloji,
PROMETHEUS
(ATEŞ HIRSIZI, DEVRİMCİ VE ŞEYTAN)


Adı “önceden gören” anlamına gelen Prometheus, titanların soyundan gelir. Hesiodos’a göre, Lapetos’la Klymene’nin; Aiskhylos’a göre ise Prometheus Gaia’nın oğludur. İnsanların yaratıcısı ve onlara ateşi veren kişi olarak tanımlanan Prometheus’un Atlas, Menoitios, Epimetheus adında üç kardeşi vardır.

Titan soyundan gelen Prometheus ve kardeşleri akıl gücü bakımından diğer tanrılardan üstündür ve bu gücü Zeus’a karşı gelmek için kullanırlar. Fakat akıl gücü Zeus’un tekelindedir ve Zeus dünya egemenliğini bu güçle ele geçirmiştir. Bu gücü başkasında görmek, içinde bitmek bilmez bir öfke doğurur. Prometheus da bu öfkeyi körükler durur. Sivri aklını, geleceği önceden görme gücünü Zeus’u aldatma ve küçük düşürmek için kullanır.
Aiskhylos’a göre Prometheus bir kahindir ve nasıl Gaia Kronos’a devrileceğini haber verdiyse, Prometheus da Zeus’un bir gün tahttan düşeceğini bilir. Bu bilgiden edindiği üstünlükle Prometheus, Zeus’u sürekli bir kuşkunun baskısı altında tutar. Zamanla dört kardeş de bu üstünlükleri yüzünden Zeus tarafından eşi görülmemiş cezalara çarptırılır. Kardeşlerden ilk ikisi Atlas’la Menoitios, tanrılarla titanlar arasındaki ünlü savaşa katılmış ve Zeus tarafından Atlas gök kubbeyi omuzlarında taşımakla, Menoitos da yerin dibine kapatılmakla cezalandırılmıştır. Zeus, Prometheus’un karaciğerini kartallara yedirerek, Epimetheus’u da ilk kadın Pandora’yı kendisine eş etmekle cezalandıracaktır.

İnsanın Prometheus tarafından maddeden yaratıldığı, daha doğru bir deyimle “yapıldığı” mitosu, geç bir dönemde İÖ 4. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Prometheus suya ya da gözyaşlarına kil karıştırarak, ölümlü ilk varlığın bedenine biçim verir. Sonra çamurdan yapılmış bu bedene yaşam soluğunu üfler.
Bir başka mitosa göre Prometheus, ilk insanın yalnızca yapıcısıdır, onu yalnızca biçimleyen kişidir. İlk insana hayatı, ruhu Athena vermiştir.

İlk kaynaklardan beri Prometheus insanların dostu olarak  anılmaktadır. Hesiodos şöyle bir olay anlatır ;

"Ölümsüz tanrılarla ölümlü insanların
Mekone’de çatıştığı zamanlardı o zamanlar,
O günlerden bir gün, Prometheus yaranmak için
Koca bir öküzü ikiye böldü getirdi sofraya:
Zeus’u aldatmak istiyordu aslında;
Öküzün yarısı yağlı etler ve barsaklardı
Karın derisi altında saklı,
Öbür yarısı yalın kemiklerdi sadece
Ak yağlar altında kurnazca saklanmış …
Bunun üzerine tanrıların ve insanların babası
Ey İapetosoğlu, soyluların soylusu, dedi ona,
Hiç de haklı bir paylaştırma değil bu dostum.
Böyle alaylı alaylı konuştu engin akıllı Zeus,
Sinsi düşünceli Prometheus hafifçe gülümseyip
Kurnazlığını saklamaya çalıştı ve dedi:
Ulular ulusu Zeus, ölmez tanrıların en şanslısı,
Göğsündeki yürek hangi payı istiyorsa onu al. "


Zeus “öküzün ak yağlarını” kaldırıp kemikleri görünce yüreğini bir öfke sarmıştır. Tanrılar tanrısı aslında Prometheus’un kurnazlığını anlamış, ama   önleyememiştir. “Bilmişlerin en bilmişi” dediği Iapetosoğlu’nun bu yaptığını cezasız bırakmaz. Ölümlülerin elinden ateşi alır. Ama  Prometheus bir kez daha aldatır tanrılar tanrısı Zeus’u.
Bir bahane ile Zeus'un gönlünü almayı başaran Prometheus , Tanrılara gelecekten haber verme bahanesi ile Olympos'a çıkar ve güneşin alev alev yanan ışığından bir parça çalarak bir rezene kabı içinde saklayarak geri döner , böylece ateşi yeniden insanlara verir ..
Başka bir anlatıya göre ise Prometheus , ateşi Zeus'un oğlu demirci Tanrı Hephaistos'un kaynak ocağından alır .
Her iki anlatıya göre de Prometheus ateşi Olympos Tanrılarından çalıp insanlığa armağan etmiştir .
Aiskhylos “ateşi çalmakla” ilgili miti yeniden kurgulayarak farklı bir boyut kazandırır ve ona simgesel bir anlam yükler. Prometheus, mitolojideki gibi yalnızca ateşi çalıp onu başkalarına ulaştıran bir hırsız değildir. O aynı zamanda insanlığın eğiticisidir. Prometheus insanlara ateşi vermiş, böylece insanoğlu da bu dehayı kullanarak kendi büyüklüğünün ve gücünün sınırsızlığını kanıtlamıştır.

Prometheus, öteki kardeşleri gibi tanrıların düzenine karşı çıkmış, ne var ki öteki kardeşlerinden farklı olarak sonunda insanları yaratmak ve onlara ateşi (yaratıcılığı, bilimi, uygarlığı) vermekle bu düzeni değiştirmeyi başarmıştır. Bu yüzden de Zeus, Demirci Tanrı Hepaistos’a, onu yer yüzünün diğer ucunda bulunan Kafkas Dağı’nda bir kayaya çırılçıplak bir şekilde zincirleme emri verir.
Ardından tanrılarca görevlendirilen bir kartal, Prometheus’un sürekli olarak her gece yeniden oluşan karaciğerini kemirir. Bu olaylardan sonra Prometheus,  “Prometheus Desmotes (Zincire Vurulmuş Prometheus)” adıyla anılmıştır.

Prometheus’tan sonra Zeus, insanları da cezalandırmak için kadını yaratır ve tanrıça görünümlü o güzel bedeni topraktan su ile yoğurmasını ve çekici kılmasını Hephaistos’a buyurur. Athena bedeni uyumlu olarak süsler, Afrodit yüzüne zarafet ve dayanılmaz arzu serper, ulak Hermes ise ona şeytani bir zeka ve kandırma yetisi üfler. Ayrıca konuşma yetisi de verir.

Hermes ona Pandora (bütün tanrılardan armağan) adını verir. Pandora’ya kapalı bir küp emanet ederek onu Epimetheus’a götürür. Kardeşi Prometheus, Zeus’tan hiçbir armağan almaması konusunda Epimetheus’u boşuna uyarmıştır. Epimetheus, Pandora’nın çekiciliğine karşı koyamaz ve Pandora’yı eş olarak kabul eder.
Bir süre sonra merakına yenilen Pandora, kendisine düğün hediyesi olarak verilen küpü açar ve içindeki tüm kötülükler dünyaya yayılmaya başlar. Ancak son anda küpü kapatır maalesef küpün içinde kalan tek şey ise “umut”tur.

Prometheus’un kurtuluşu ise şu şekilde olur ;  Zeus’un geleceği ile ilgili bir gizi yalnızca  Prometheus biliyordu. Zeus’un birlikte olacağı bir kadından doğacak bir çocuk babasının krallığına son verecekti. Bu kadının kim olduğunu öğrenip onu bekleyen tehlikeyi savuşturmak için zincire vurulan Prometheus’u salıvermek zorunda kalır ve onun zincirlerini çözer  Prometheus’un karaciğerini kemiren kartalı öldürsün diye de Herkales’i yollar.
Promethes, onu Kafkas Dağı’nın tepesindeki bu tanrısal işkenceden kurtaran Herakles’e, “Zeus tahtından düşmedikçe benim işkencelerimin sonu yok” der, böylelikle de insanlığa özgürlüğün yolunu göstermiş olur. Yeniden tanrılar katına kabul edilen Prometheus gizi açıklar. Zeus, Nereus’un kızı Thetis’e gönül vermiştir. Thetis’in doğuracağı çocuk babasından daha güçlü olacaktır. Zeus, Thetis ile birleştiği taktirde krallığı son bulacaktır. Tanrılar kendilerini korumak için Thetis’in bir ölümlüyle evlenmesini sağlarlar. Bunun sonucunda, Thetis’in oğlu, yaralanmaz ama ölümlü savaşçı Akhilleus olacaktır.

Prometheus'un hikayesine baktığımızda, Tanrı karşıtı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.  Baş Tanrı ya karşı gelir. Ateşi çalıp insanlara verir,  ışık getirir. Yani aslında Şeytantır !
Böylece en önemli Tanrısal güçlerden birini insana vermiş olur yani ateşi !
Bu şu demektir; yapıcı ve yakıcı  bilgi !! Zeus'un yıldırımına bağlı kalmadan yakılmış ateşi sürdürmek için uğraşmadan ateş yakmak.
Bir başka deyişle Tanrı olmak. Zira ateş kullanılarak çömlek yapılır, silah elde edilir. Prometheus insanı çamurdan çömlekçi çarkında yaratır. Gerçek Tanrı odur.
Onun Sümerde ki karşılığı Enki'dir.
Yerin efendisi ve suların tanrısı.
İnsanı yaratan ve tufan dahil baş Tanrı’nın gazabından koruyan odur.  Ayrıca Enki kurnaz olarak sıfatlandırılır. Aynı şekilde Prometheus da önceden düşünendir.
Bu fikirsel bazda da bir başka paralellik arzeder.  Ölüm / ölümsüzlük / elma / bilgi testinde insan dişisine elmayı tercih etmesini yoksa öldürülecekkerini ,  ölümsüzlüğün hayal olduğunu söyleyen Enki'dir. Bu Havva’ya  elmayı yediren  şeytan ile aynıdır.
Tanrı bilgi ağacının meyvesini yasak etmiştir. İnsanı cahil bırakır.
Oysa şeytan ve Enki insanı bilgi ile donatır. Prometheus da ateşin bilgisini insana verir.
Seks ve bilginin çoğalması ile meyve olan çocuk ve bilgi bir tutulmuştur.
Venüs,  İştar, Lilith ile Samael kuzey yıldızı ile birdir.
Her halükarda Adem'i erkek üstünlüğünü reddeden ana tanrıçalar onlardır. Ancak Enki ve Prometheus farklıdır, onlar insanı yaratan Tanrı’lar olarak hep insanı korur. Bilgi ile aydınlatır, ışık getirir. Bu sebeple baş Tanrı ile savaşırlar.
Şeytana bu dünyanın Kralı denir.
Bu tamamen Enki ile özdeşleşir.

Her daim sevgi ve umutla kalın dostlar.

Yazan: Gregoire de Fronsac

ENDONEZYA'DAKİ DEV HEYKELLER

A, Açıklanamayanlar, Endonezya'daki dev taş heykellerin gizemi,Uzaylı tasvirleri mi?,Dev heykellerin gizemi,Endonezya'nın gizemli heykelleri, Dünya dışı yaşam, Kalambas,Bada Vadisi
Endonezya'daki Dev Taş Heykeller Dünya Dışı Astronotların Tasvirleri Mi?

Lore Lindu Ulusal Parkı insan biçiminde tasvirleri olan 400'den fazla megalitik heykel içermektedir ve bunlardan bazılarının ağırlığı 10 tona yakındır.

Bada Vadisi, Lore Lindu Ulusal Parkı içinde, Endonezya'nın Sulawesi adasında yer almaktadır.
Buradaki yüzlerce heykelin 14. yüzyıla kadar uzandığına inanılıyor ve yerel Badaik dilinde vatu (“taş”) ve Endonezya dilinde arca (“heykel”) olarak adlandırılıyorlar.
Bu dev heykellerin ve onları yapanların amacı tam olarak bilinmemektedir.

Bu megalitler 14. yüzyıldan beri yerel olarak belgelenmiş olmalarına rağmen, 1908 yılında batılı arkeologlar tarafından ancak keşfedilebilmiştir.

Amaçları bilinmeyen ve tarihleri 1000 ila 5.000 arasında değişen düzinelerce heykel vardır. Bu ise Paskalya Adası'nın ilk Moai heykelinden en az 500 yıl daha yaşlı olabilecekleri anlamına gelir.

Bazı araştırmacılar, Laos ile Kamboçya'daki megalit örneklerinin ve Endonezya'daki parçaların farklı  heykel kültürüyle ilişkili olduklarına inanmaktadır. Ancak, Bada Vadisi heykelleri, morfolojileri (şekil bilimi) nedeniyle Güneydoğu Asya'nın tümüne göre benzersizdir.

A, Açıklanamayanlar, Endonezya'daki dev taş heykellerin gizemi,Uzaylı tasvirleri mi?,Dev heykellerin gizemi,Endonezya'nın gizemli heykelleri, Dünya dışı yaşam, Kalambas,Bada Vadisi
Yerel efsaneler onları ataların kültüyle ilişkilendirir, ama aynı zamanda çok eski zamanlardaki kurban edicilerle, yağmacılar ve suçlulara dair efsaneler ile de ilişkilendirir.

Örneğin: "Tokala’ea" adında birinin taşa dönüşmüş bir tecavüzcü olduğu söylenir; Kayadaki derin kesikler ise bıçaklardan gelen izleri gösterir.
Tadulako adında bir başka heykel ise efsaneye göre bir zamanlar güvenilir bir köy korucusunun pirinç çaldığı için taşa dönüştüğünü, ihanet ettiği köylülere çevrilerek vadi boyunca onlara bakmaya bırakıldığını anlatmaktadır.

Hala günümüzde bazı yerliler taşların doğaüstü güçlere sahip olduklarına, kendi başlarına hareket edebildiklerine inanmaktalar. Kimileri ise onların binlerce yıl önce cennetten gelen insan atalarına dair izler olarak görmekteler. Tabi ki bu görüşün bir dayanağı, ikna edici delilleri yoktur.

Arkeologlar, kadınlardaki uzun saçlar gibi, tüm heykellerin genital organlar ve yüz özelliklerinin temsiliyle farklılaştırılmış olduklarını görerek onları erkek ve dişi heykeller olarak tanımlamışlardır.

Diğer ufak heykellerde ise basit çizgilerle kaş, yanak ve çene bölümleri gösterilen yüzler vardır. Dev heykel figürlerinin çoğu yalnızdır, az sayıda heykelin gruplar halinde olduğu görülür. Bazı heykeller 4 buçuk metre boyundadır ve birçok araştırmacıda ciddi merak uyandırmışlardır.

Bazı heykellerin ise hayvanları temsil ettiği görülmektedir. İnsanları temsil edenlerin iri gözleri ve uzun, düz bedenleri ve devasa kafaları vardır. Heykellerin çoğu düşmüş veya nehirlerin kıyısında ya da tarlanın ortasında yarı gömülü şekilde kalmıştır.

Bada Vadisi Kalambas adı verilen, tek bir taş bloktan oyulmuş dairesel blokları ile iyi bilinmektedir.
Çeşitli şekil ve boylardaki bu yapılar tüm vadi boyunca bulunabilirler.

Arkeologlar, bir Kalambas'ın merkezi kısmının dairesel bir deliğe sahip olduğunu, diğerlerinin ise ortada bir bölümde iki adet dairesel delik bulunduğunu görmüşlerdir. Kalambasların gerçek kullanım nedeni bir sır olarak kalmasına rağmen, bazıları bu devasa kapların soylular ya da krallar için küvet olarak kullanıldığını söylüyor.

Bazı yazarlar ise bu devasa dairesel çömleklerin bir zamanlar tabut olarak ya da suyun depolanması için bir araç olarak kullanıldığını belirtmektedir. Arkeologlar, Kalambasların bir zamanlar etraflarında iri taş kapaklar bulunduğunu bu yüzden banyo olarak kullanılmadıklarını belirtmektedirler. Yani büyük ölçekli devasa taş heykeller olan Kalambasların gerçek amaçları arkeologların çözemediği derin bir gizem olmaya devam etmekte.

Çeviren & Yazan: A.Kara