HABERLER
Dini Haber

HER ŞEYİ BİLEN TANRI SORUNU

Yazan: Antik
ANT, din, islamiyet, Her şeyi bilen Allah sorunu, Tasavvuf, Allah zamandan münezzeh mi?, Her şey Allah'tan mı gelir?, Allah'ın yoktan var etmesi, Panenteist Müslüman, Allah inancı,

HER ŞEYİ BİLEN TANRI SORUNU

"Ne yerde, ne de gökte zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak (ve gizli) kalmaz" (Yûnus 10/61)

Yeryüzünde var olmuş her inanç bir veya birkaç Tanrısal varlığı, bunların insanüstü özellikleri ve yaratıcı sıfatları ile betimlemiştir. İnançlar da zaman içerisinde değişir ve evrilir. Bu evrim özellikle insan toplumlarının kültürel ve teknolojik gelişimleri ile paraleldir. Örneğin tarımı keşfeden toplumlarda avcı-toplayıcılıktan gelen animistik tanrı betimlemelerinin yerini toprağa ve tarımı doğrudan etkileyen hava olaylarına dayalı tanrısal figürler almıştır. Bunun yanında inançlar ve bu inançların Tanrı betimlemeleri toplumların yaşadıkları coğrafya ile de doğrudan ilintilidir. Mısır'da Nil nehri pek çok Tanrı'ya esin kaynağı olurken, İskandinavya ve Pasifik gibi daha çok denize bağımlı bölgelerde deniz ve okyanus kültleri, Orta Asya'da adı üstünde Tanrı Dağları, Japonya'da Fuji, Yunanistan'da Olimpos Sibirya'da uçsuz bucaksız taygalar ve daha pek çok coğrafi öge ve bulunulan coğrafyada sıklıkla rastlanan, insan hayatına doğrudan etki eden inek, kurt, kedi, fil, aslan gibi hayvanlar insanın hayal gücüyle tanrısallaştırılmışlardır.  Yeryüzünde bu şekilde insan hayal gücü ile yaratılan yüz binlerce tanrı veya tanrısal varlık vardır.

Bunların hepsi içinde semavi yani İbrahimi dinlerdeki Tanrı anlayışı "mutlak " olmalarıyla diğerlerinden ayrışır. Pagan dinlerde Tanrıların üstünlükleri yanında zaafları da vardır, semavi dinlerdeki Tanrı tasavvurları ise zaaflardan önemli ölçüde uzak olacak şekilde tarif edildiler. Bunun pek çok sosyo-psikolijik ve sosyo-kültürel sebepleri vardır. Bu konuya başka bir yazıda değinebiliriz. Dediğimiz gibi inançlar da canlılar gibi evrilir. Yahudilerin Sümer, Mısır ve Kenan kültleri üzerine yükselttikleri ve aslında bu inançlardan evrilen Musevilik, Tanrı'yı ilk kez tekleştirirken, bu tekillik beraberinde onun mutlaklığını da getirdi. Fakat yine de mutlak güç olan Musevi tanrısı bile zaaflardan yeterince arındırılamadı. Eski ahitte Tanrı'nın yeryüzüne ajan melekler göndermesi gibi her şeyi bilmek için yardım alma gibi zaafları hala vardı. Bunun için Tanrı inancının insan ile birlikte daha fazla evrimleşmesi ve güçlenmesi gerekti. Museviliğin doğrudan halefi olan Hristiyanlık özünü Musevilikten alsa da farklı coğrafyalara yayıldıkça o bölgelerdeki farklı pagan inançları kendi içinde eritti ve bu ögeler ile birlikte günümüze ulaştı. Günümüzde Hristiyanlık içerisindeki pek çok inanışın Helen, Mısır ve Cermen pagan inanışlarından geldiklerini görüyoruz. Bu kökler Hristiyanlıktaki betimlemelerde Tanrı'nın mutlaklığına istemeden veya isteyerek şu veya bu şekilde zaaflar bulaştırmıştır. Teslis inancı bunun en bariz örneğidir ve aslında doğrudan doğruya Mısır kökenli bir pagan inanışına dayanır. Bu iki dinin "mutlak güce haiz Tanrı" düşüncesi ile var olan çelişkilerini sayfalarca anlatabiliriz. Fakat bu yazıda biz İslam'da bahsedilen Tanrı'ya yani el-Kuddüs (her türlü zaaftan uzak olan), el-Melik(her şeyin sahibi) el-Cebbar(her şeyi yapmaya muktedir olan) el-Hâlık ve el-Mübdî (her şeyi yoktan, örneksiz ve maddesiz olarak yaratan) el-Evvel ve el-Ahir (başlangıcı ve sonu olmayan) el-Vali (her şeyi tek başına idare eden)  el-Semî ve el-Basîr (her şeyi gören ve işiten) ve aslında hepsinden önemlisi el-Alîm (her şeyi bilen) el-Vahid(tek olan) ve tartışmasız mutlak olan Allah'a değineceğiz.

Kur'an'da Allah'ın ilmine tezat oluşturan bir takım ayetler var olsa da konumuz şimdilik bu tezatlar değil. Biz bu mutlak ilmin ve gücün doğruluğu ön kabulüyle hareket edeceğiz ve aslında beşeri tüm ilimlerin anası ve atası olan mantık ve felsefe ile konuya yaklaşmayı deneyeceğiz. 
Şimdi gelin birlikte 1400 yıl önce Muhammed'in tahayyül ettiği gibi bir Tanrı düşünelim.  Bunu yapmak için öncelikle iki olguyu açmamız gerekiyor. Bunlardan ilki el-Alim isminin karşılığı olan "Her şeyi bilmek" olacak. Bu Tanrı öyle bir varlık ki devasa galaksilerden atom altı parçacıklara ve sicimlere varana dek hiçbir zerre onun mutlak ilminden kaçamaz. Öyle ki zaman dahi onun ilmine tabîdir. Bahsedilen bu ilim tartışmasızdır. Hiçbir zaafı yoktur ve olması düşünülemez. Bu ilahi ilimde en ufak bir eksiklik iddia eden İslam dairesinden derhal çıkar ve mürted olur.

İkinci olgumuz ise el-Hâlik ve el-Mübdî isimlerinin karşılığı "Yoktan, örneksiz ve maddesiz var etmek". Bu Tanrı gördüğümüz ve göremediğimiz, bildiğimiz ve bilemediğimiz her şeyi ve hatta zamanı dahi yoktan var ediyor. Burada üzerinde durmamız gereken "YOKLUK" kavramıdır. Yani var olan her ne ise var edildiği andan önce YOKtu, bir hiçti ve hiçlikten var edildi. Yokluk durumundan varlık durumuna geçen her nesne tartışmasız "YENİ"dir, bir şey eğer daha önce "YOK" ise ortaya bir "YENİ" çıkmıştır.

Şimdi elimizde iki olgu; "her şeyi bilmek" ve "yoktan var etmek" ile iki kavramı karşılayan iki kelime var; YOK ve YENİ...

O halde şu soruyu sormak durumundayız; YENİ olan bir şey, var olmadan önce, yani YOK iken bilinebilir mi? veya şöyle soralım; daha öncesinde bilinen bir şey YOK olabilir mi?

"Ey iman edenler, burada şüphesiz düşünebilenler için çok derin bir paradoks vardır."

el-Alim olan Allah aynı zamanda el-Hâlik olamaz. Bu ikisinden birinden vazgeçmesi gerekir. Neden mi? Beşerin Mantık ilmi ile açıklayalım; Her şeyi bilen bir varlık için YENİ diye bir şey söz konusu bile değildir. Eğer bir şey Allah için YENİ olabilirse o zaman onu bilmiyor demektir. Yoktan var olan her şey ise mutlak suretle YENİ'dir. Eğer Allah YOK'tan yarattığını iddia ettiği şeyi öncesinde bilmiyor idiyse el-Alim yani her şeyi bilen değildir. Eğer onu zaten biliyor idiyse o şey onun için yaratılmadan önce de YOK değil en azından bir şekilde VARdır. O şey Allah için VAR idiyse bu kez de yoktan var edilmiş olamaz.

Şimdi bu önermeleri daha anlaşılır olması için alt alta yazalım;
  • ALLAH HER ŞEYİ BİLEN EL-ALİMDİR.
  • ALLAH HER ŞEYİ YOKTAN VAR EDEN EL-HALİKTİR.
  • YOKTAN VAR OLAN HER ŞEY YENİDİR.
  • HER ŞEYİ BİLEN İÇİN YENİ YOKTUR.
  • ALLAH HER ŞEY BİLEN İSE YOKTAN VAR EDEMEZ.
  • ALLAH YOKTAN VAR EDEN İSE HER ŞEYİ BİLEMEZ.

Bu konuyu tartıştığım Müslümanlar ortadaki paradoks için çeşitli cevaplar veriyorlar; bunlardan klişe olanları bir kenara bırakarak iki tanesini tartışalım.

Birinci cevap şöyle:

"Allah için elbette yeni yoktur, çünkü yeni kavramı zamana tabidir. Varlık ve yokluk da zamana tabidir. Ve Allah zamandan münezzehtir." 

Karşımıza yeni bir olgu çıktı "Zamandan münezzeh olmak". Yani zamana bağlı, bağımlı ve ona ait olmama durumu.

Evet, biz faniler için varlık ve yokluk ile yeni kavramları elbette zamana tabidir. Bu doğrudur. Zaman evrendeki boyutlardan biridir ve onsuz maddeyi kavramamız mümkün değildir. Bu da doğrudur. Fakat iddia ettikleri Tanrı bunu yapabiliyor. Onun için bir şekilde zamansızlık söz konusu. Gelin bunun da doğru olduğunu kabul edelim. Fakat bu durum aslında yukarıdaki paradoksu ortadan kaldırmıyor. Aksine daha da derinleştiriyor. Çünkü Müslümanlar yine ne olduğunu gerçekten anlamadıkları ve hakkında hiç düşünmedikleri bir şeye inanıyorlar. Muhammed'in Kur'an'da dediği gibi "Ne de az düşünüyorsunuz" (Hakka, 42).

Allah'ın zamandan münezzeh olduğunu iddia etmek İslam'ın kader ve kaza inançlarına doğrudan tezat oluşturuyor ve aslında İslam'dan çıkan pek çok kişinin temel dayanak noktası bu zamansızlık teorisidir. Zamana ait olmama durumunu iddia etmek aslında o kadar mühimdir ki İslam'ı temelinden çökertmektedir.

Bunu anlayabilmek için önce Zaman kavramını ele alalım; İnsanlar yüzlerce yıl zamanın doğrusal olarak düşündü ve ele aldı. Bu doğrusal zaman tanımını yapanlardan biri de modern fiziğin kurucularından Newton'du. Doğrusal zaman tanımına göre Zaman; birbiri ardına gelen anların birleşimidir. Yani bulunduğumuz noktada ardımızda bıraktığımız anlar ve önümüzde duran her şey zamanı oluşturur. Newton ile birlikte insanlar zamanın değişmez ve etki edilemez olduğunu düşünüyorlardı. Fakat Einstein zamanın da bir boyut olduğunu ve harekete bağlı olarak değiştiğini yani göreceli olduğunu ispatladı. Einstein'a göre hareket arttıkça zaman da onunla ters orantılı olarak yavaşlamaktaydı.

Zamanın olmayışını iddia etmek aslında hareketin de olmadığı durağan bir tekillik durumunu iddia etmektir. Böyle bir durumda bizim tüm yaşayışımız, yaptığımız ve yapacağımız tüm eylemler aslında mutlak durağan bir tekillik içindedir. Yani şu demek; Kâlu Belâ'da Allah hepimize "Elestu bi'rabbikum?" Ben sizin rabbiniz değil miyim?" diye sorduğunda bizler "Belâ" "evet bizim rabbimizsin" dediğimiz o an ile bunu dediğini inkar eden bir kafirin bu yazıyı yazdığı an ve reddinden dolayı cehennemde sonsuz azap göreceği gelecekteki anların hepsi Allah nezdinde birdir, durağan ve tekildir. Çünkü bu anlar sadece zamana tabi olan biz faniler için bir anlam ifade etmektedir. Hepsi devam eden bir hareketin ürünüdür. Peki iddia edilen bu mutlak tekillik durumunda bizim gidişata yani harekete en ufak bir etkimiz söz konusu olabilir mi? Tabi ki olamaz. Olabileceğini iddia etmek mutlak tekilliği yerle bir etmek ve Allah'ı zamana tabi kılmaktır. Biz bulunduğumuz anda herhangi bir şeyi değiştirebilecek konumda isek bu Allah için yeni bir şey olurdu, dolayısıyla Allah için de zamana aidiyet söz konusu olurdu ve yani yukarıdaki paradoksa dönerdik. Öyleyse bu durumda imtihan manasızdır. Çünkü zaten tekillik içinde bitmiştir. Zil çalmış ve kağıtlar verilmiştir. Yani ayette de belirtildiği gibi insanlar ve cinlerden çoğu doğrudan cehennem için yaratılmıştır. (A'raf, 179). Ne diyebiliriz. Sadak Allah'ül Azim (Yüce Allah doğru söyledi). Peki biz cehennem için yaratılanların cennet için yaratılanlardan eksiği neydi? Bu eksikliği bize kim verdi? Eğer Allah varsa ve dediğiniz gibi adilse biz bu soruyu Mahşer günü ona sormak istiyoruz. Hoş, anlamadan iddia ettiğiniz bu önermeye göre o soruyu sorduğumuz ve henüz bilmediğimiz bir cevabı aldığımız "o an" da zamanın olmadığı mutlak ve durağan tekillik içinde zaten yaşandı ve bitti.

Gelelim verilen ikinci cevaba:

"Allah'ın yoktan var ettiği şey onun zatında aslında vardır çünkü her şey Allah'tan gelir." 

Bu aslında; varlığın kaynağı olan Allah her şeyi kendi zatından var etti demektir. Bunu diyen Müslüman Panenteist olduğunun farkında değil. Genelde bu inanış Sufizm temellidir. Hallac-i Mansur'un Ene'l Hakk düşüncesi yani. Gerçi onu da katletmiştiniz ya neyse.

Gelelim cevabın manasızlığına; Allah bildiğimiz manada maddeyi zatından var ediyorsa yoktan var etmiş olmaz. Zatını dönüştürmüş olur. Dolayısıyla var edilenin bildiğimiz manada maddesiz ve örneksiz olduğunu kabul edebilirsiniz lakin yoktan var olduğunu kabul etmek Allah'ın zatını inkar olur ve kendinizi çürütmüş olursunuz. Panenteizm inancı tartışılabilir. Fakat maalesef aynı anda hem Panenteist hem de Müslüman olamazsınız. Bu açıkça İslam'ı ve Allah'ın sıfatlarından bir kaçını inkar olur.

Sonuç olarak ilk insanın inanışlarından evrilerek İslam'daki Allah'a dönüşen Tanrı'nın yaratım sürecinde, insanoğlu her şeyi bilen Tanrı'yı betimleyerek farkında olmadan adeta çuvallamıştır. Yüzyıllar sonra bizler bu evrimi devam ettirerek en sonunda faydasız olan Tanrı inançlarının hepsini doğal seleksiyon içerisinde ortadan kaldırıyoruz. Her şeyi bilen bir varlık asla ve asla yoktan var edemez. Yoktan var eden biri ise her şeyi bilemez.

2 TAKİPÇİMİN İSLAM'I TERK SÜRECİ

2 TAKİPÇİMİN İSLAM'I TERK SÜRECİ

2 TAKİPÇİMİN İSLAM'I TERK SÜRECİ


TAKİPÇİMİZİN (HÜLAGÜ HAN) DİNDEN ÇIKIŞ SÜRECİ
Merhaba, takma ismim Hülagü Han, dindar ve tutucu bir şehirde doğdum ve büyüdüm, şuan 43 yaşındayım ve işim icabı yine başka bir dindar şehirde yaşıyorum. Ailem ve akrabalarımız hep inançlı insanlar, ben de ortaokul yıllarında yatılı kuran kursunda kaldım, kuran okumayı ve namaz kılmayı biliyorum, hatta ortaokula giderken camide Allah rızası için müezzinlik bile yaptım. Lise ve üniversite yıllarımda ise ibadet yapmak bana zor gelmeye başlamıştı, biraz zorlansam da oruçlarımı tutmaya çalışıyordum ama teravih, bayram ve cuma namazları hariç, beş vakit namaz kılmayı bırakmıştım, içimde ortaokul yıllarındaki o ibadet isteği, heyecanı kalmamıştı. Bu şekilde biraz namaz, biraz oruç derken 26 yaşına kadar geldim ve evlendim.

Evlendikten sonra üzerimden dini konulardaki anne baba baskısı kalkmıştı ve artık ayrı, bağımsız bir evim vardı, zorla oruç tutmama ve namaz kılmama gerek yoktu, zaten bu konuda eşimde ılımlıydı. Hiçbir ibadet yapmadan yaklaşık olarak 35-36 yaşlarına kadar din konusunda özgür bir şekilde yaşadım. Ancak 36 yaşından sonra tekrar bi namaz kılma isteğim geldi, kendimi bir boşlukta hissettim, boş geçirdiğim yıllara pişmanlık duymuştum, hemen beş vakit namaza başladım ancak sağlık durumumdan dolayı oruç tutamıyordum, bu şekilde birkaç sene namazlarımı kıldım, bu sırada bir insan nasıl dinsiz olur, aklım bin türlü almıyor diye düşünmeye başladım, ateistleri merak ediyordum.

Youtube'de bazı ateist kanallara abone oldum çünkü amacım oradaki inançsız insanları dine ve inanmaya ikna etmekti. Ben o dinsiz insanların cahil olduklarını, bilgisiz olduklarını, bu yüzden inanmadıklarını düşünüyordum. Onlarla tartışmalara başladım, din hakkında onları ikna edebilecek, onları inandırabilecek bazı argümanlar öne sürdüm ancak onlar da bana Muhammedin hayatından, dinlerin kökeninden, dinlerdeki saçmalık ve mantıksızlıklardan ama en önemlisi de kurandan ve ayetlerden bahsettiler. İspatlı ve mantıklı cevaplar vermeye başladılar.

Ben önceleri ateist arkadaşların söylediklerini kabullenemedim, çok zoruma gitmişti, iftira atıyorlar, işlerine geldiği gibi uyduruyorlar diye düşünüyordum. Ancak bana söyledikleri ayetlerin Türkçe meallerini tek tek internetten ve bizzat kuranın kendisinden bulup inceledim, okudum, araştırdım, sorgulamaya başladım ve gördüm ki bu inançsız arkadaşların dediklerinin hepsi de doğru. Halbuki kuranın Türkçesini daha önceden defalarca okumuştum ama nasıl olur da bu sapır saçma ayetlerin farkına varamamıştım, çok ilginç bir durumdu ve bu benim için büyük bir şok olmuştu.

Bundan sonra kuran hakkında şüphelenmeye başlamıştım, acaba Muhammed bilmeyerek, farkında olmadan kendisine gelen vahiyleri yanlış mı aktarmıştı ya da gelen bu vahiyler kurana yazılırken yanlışlık mı olmuştu? Çünkü artık kurandan şüpheleniyordum ama Muhammedin peygamberliğinden henüz kuşku duymuyordum, peygamberlik diye bir şeyin olmadığına, onun bir yalancı, sahtekar ya da akıl hastası birisi olduğuna inanamıyordum.

Ancak zamanla sorguladıkça ve cesaretle dini konuların üzerine gittikçe artık tüm gerçekler birer birer ortaya çıkmaya başlamıştı. Tabi bu benim birkaç yılımı aldı ve 40 yaşında tamamen dinsiz birisi olmuştum. Dinler, peygamberler, kutsal kitaplar, imtihan, sorgu sual, mahşer, ahiret, cennet cehennem bunlar hepsi birer insan uydurması masaldan ibaretti, hiç şüphem kalmamıştı artık. Ancak şöyle bir evrenin, kainatın muazzam ihtişamına, büyüklüğüne ve doğadaki hareketliliğe baktığım zaman, mutlaka bir güç olmalı diye düşünüyorum ancak bu güç, dindarların inandığı şekilde tanrı diye bir varlık değil, bu güç kainatın bizzat kendisi, yani doğanın kanunu da diyebiliriz buna.

Dolayısı ile bu güç, bizleri imtihan edecek, sorgu sualden geçirecek, cennet ya da cehennemle son bulacak bilinçli bir güç değil, biliyorum bunu anlatması ve anlaşılması çok zor bir durum.

Şöyle örnek vereyim, mesela doğanın kanunlarından birisi olan yer çekimi kanunu, bu da dediğim gibi doğanın bir gücü, dolayısı ile yer çekimi kanunu sizi imtihan etmez, sorgu suale çekmez ya da cennet cehenneme atmaz, bunun böyle bir amacı, bilinci yoktur, bu sadece doğanın bir kanunudur, öyle olması gerekiyordur, o kadar. Özetlemek gerekirse dinler ve dine dair ne varsa hepsi de koca bir yalandan ibaret, tanrı konusuna gelince, tanrı diye evrenden ayrı bir varlık yok, sadece kainatta muazzam bir güç var, dolayısı ile tanrının kainatın bizzat kendisi olduğunu düşünüyor ve inanıyorum, buna pandeizm diyoruz ve ben de artık bir pandeistim. Yaptığım iyiliklerin sevap ya da ahiret gibi bir karşılığı olmadığını biliyorum ve bu iyiliklerimi karşılıksız, isteyerek canı gönülden yapıyorum, buna menfaatsiz ve samimi iyilik diyorum, bu şekilde yaptığım iyiliklerden daha çok haz alıyor ve daha çok mutlu oluyorum. Evet arkadaşlar, kısaca, vicdan tanrımızdır bizim, iyilik, sevgi, hoşgörü ise dinimiz...
Bitirirken DİPNOT: Müslümanım diye geçinip kapağını bile açmaya zahmet etmeyenlerin aksine Kur'an, biz dinsizlerin başucu kitabıdır.
Saygı ve sevgilerimle.

OKSİMORON TAKMA ADLI TAKİPÇİMİZİN DİNDEN ÇIKIŞ HİKAYESİ
Merhaba ben oksimoron.
Maddi durumumuz iyi olduğundan hayatta pek sıkıntı çekmiyordum. Lâkin ailem epey muhafazakâr ve küçüklükten itibaren hep bir dayatma ile büyüdüm. Bu dayatma liseye kadar sürdü. Lise için Üsküdar'a taşındık. Ve özel bir liseye kaydoldum.

Alkolle ve aileme göre günahla ilk lise de tanıştım. Babam sürekli benim hafız olmamı isterdi. Hafız olursam çevresine hava atacak ve göğsü kabaracaktı.

Bir Ramazan günü evin oradaki caminin avlusundan geçerken bir ses işittim. Ve ne olduğunu sordum. Hafız Kur'an okuyor dediler. Hafız ne demek dedim. Kur'an-ı hıfz eden yani muhafaza eden anlaşılır bir dil ile ezberleyen kişi demektir dediler. Çok şaşırdım o yaşta. Nasıl yani hiç şaşırmadan koca kitabı ezberliyorlar mi ?

Saşkınlığım bir müddet sürdü. Daha sonra babama hafız olmak istediğimi onlar bunu yapıyorsa ben de yapabilirim dedim.
Tabii babamın canına minnet. Derhal beni bir Kur'an Kursuna yazdırdı ve liseye açıktan devam ettim.

6 ay yüzüne eğitimi aldım. Yüzüne demek. Tecvid, mahreç, makam ve Kur'an'ı yüzüne bakarak hadr usulü yani hızlı bir şekilde okumak demek.

Kurstaki ortamı epey sevdim. Kız falan yoktu ama kızlı ortamlardan daha çok goygoy ve muhabbet dönüyordu. Her gün kaçıp pes atardık. Neyse devam edeyim.

6 ay yüzüne eğitimi gördükten sonra iş zor kısma geldi. Ezber yapmaya. Ezbere başlamadan önce epey korkuyordum. (Lakin işin içine girince o kadar da zor olmadığını anladım.)

Mütevazı olmaktan nefret ediyorum. Biraz kafam olacak ki günde 3 sayfa ezber veriyordum. Ezber dersimizi alan hocanın işi çıkınca beni kendi oturduğu yere oturtur dersi benim almamı söylerdi. Ve evet kursta epey iltimas sahibi bir kişiydim.

Gel zaman git zaman hafızlıkta 18 ile gitmeye başladım. Hemen bunu da açıklayayım hem bilmeyen arkadaşlar için bilgi olur. Hafızlığa başlarken tersten başlanır. Örnek olarak şöyle. Sizin ezberleyeceğiniz ilk sayfa 1. cüzün son sayfasıdır. Yani 20. Sayfası. Orayı ezberler ve yarın hocaya orayı ders olarak verirsiniz. Bu sayfayı verdikten sonra sıra 2. Cüzün son sayfasına gelir. Yani 2. Cüzün 20. Sayfası. Orayı da ezberler ders olarak verir ve bu böyle 3. Cüz 4. Cüz diye diye devam eder...

(Bu arada çoğu kurs hafızlığa başlatmadan önce 30. Cüzü ezberletir. Ve siz 30. Cüze geldiğinizde k cüzü komple verirsiniz yani 20 sayfayı.)

18 ile gitmekte her cüzden 18 sayfa ezbere biliyorsunuz demek.

Ben de 18 ile giderken o zamanlar Facebook epey popülerdi, face'de takılırdım. Liseden beri karikatür yapmaya epey ilgim var. Ben de önce karikatür sayfası sanıp Karikateist sayfasını takip etmeye başladım :) Hahaha hayatımda verdiğim en doğru kararın bir yanlış anlaşılma ile olacağını nereden bilebilirdim ?

Tabii o zamanlar içki içiyorum zina yapıyorum falan ama fasık yani günahkârım, bu yüzden de dinime laf söyletmiyorum.

Karikateist sürekli kitap tavsiye ediyor ara ara din ile hiciv ediyor ve ben kuduruyordum :) hahaha

Birkaç kez takipten çıktım sonra yine takibe aldım. Sonra dedim ki bunlarla böyle baş edemem bunların dedikleri kitapları bi okuyayım

Tabii ilk tavsiye ettikleri kitap bakınız bu hiç şaşmaz Kur'an'ı Kerim'in meali :)

Eyvallah dedim başladım kursta geceleri meali okumaya, nasıl denir bilmiyorum ama ben din ile ilgili hiçbir şey bilmiyormuşum o güne kadar. Hocaya Arapçasını okuduğum yerlerin Türkçesi cidden akla mantığa uymayan türdendi.

İlk okuyuştaki izlenimim bir nefret diline sahip olmasıydı. Özellikle Yahudilere karşı. Sürekli hakaret, kan, savaş ve üstünlük kurma çabasını anlayamamış ve bunun bir çeşit siyaset olduğunu düşünmüştüm.

Sonrasında hafızlık bitti diploma alındı ve dedim ki kendime senin üniversite okuman lazım oğlum bilgili ve donanımlı bir birey olmalısın.

Benim zamanımda YGS ve LYS vardı. İlk sınav YGS ikincisi LYS idi. Ygs'ye tam 8 ay kala çalışmaya başladım.

Çalışmaya büyük bir hırs ile başlamış olmadan ötürü daha rasyonel sayı yapamıyorken 60 bin ile üniversiteli oldum. Ve bu benim için gerçek bir başarı idi. Tabii bu süre zarfında dini de ret ettim.

Dinden çıkma süreci ciddi mana da acılı ve ağrılıdır. Ve bir an da bırakılamaz. Doğru insan bir anda boşluğa düşüyor ama o boşluğu gerçekler ile doldurunca daha da mutlu ve realist oluyor.

Şu an üniversitede son sınıfım. Ve teoloji sertifikası da aldım. En büyük mutluluğum Müslümanlardan daha iyi İslami bilmem bu bana epey mutluluk veriyor.

Sağlıcakla kalın. Kendinize iyi bakın.

SİZDEN GELENLER | Yazanlar: Hülagü Han & Oksimoron

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

KUR’AN’IN ÖNCÜSÜ MEÇHUL KİTAP

Yazan: Pante
din, islamiyet, Kur'an'ın kökeni, Kur'an nasıl oluştu?, Kur'an yazılırken nelerden faydalanıldı?, Kur'an'ın öncüsü, Ur-Kur'an, Ur Kur-an, Kur'an'da süryani metinleri, Tevrat ve Kur'an,

KUR’AN’IN ÖNCÜSÜ MEÇHUL KİTAP


Kur’an’daki bazı ayetler, daha önce yaşanmış, daha önce emredilmiş gibi ifade edilmiş.
Örneğin Müslümanlara namaz şartının miraçla geldiği öne sürülür.
Miraç’ın ise Hicrete yakın bir zamanda gerçekleştiği belirtilir.
Ama Alak suresi ilk gelen surelerdendir ve içinde namazdan bahseder.

Alak 9-10: "Sen, namaz kıldığında kulu (bundan) engelleyeni gördün mü?"

Eğer Alak suresi ilk surelerdense, namaz bundan önce emredilmiş olmalıdır.

Bir başka örnek Kalem suresinde geçen “Eskilerin Masalları derler” ifadesidir.
Kalem suresi de ilk yıllarda gelen surelerdendir ve o sureden önce İbrahim’in, Musa’nın vb. peygamberlerin hikayeleri anlatılmamıştır.

Kalem 15: "Âyetlerimiz kendisine okunduğu zaman, “Öncekilerin masalları!” der."

Demek ki daha önce bu masallar anlatılmış ve Kureyşliler de burun bükmüş: “Eskilerin masalları” diyerek.
Bu durumda insan düşünmeden edemiyor. “Daha önce Kureyşlilere okunan bir başka kitap mı vardı?” diye.
Bunu destekleyen bir ayet de var üstelik:

Nisa 136: "Ey iman edenler, Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba, daha önce indirdiği kitaba da iman edin! Kim Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inanmazsa, pek derin bir sapıklığa saplanıp gitmiştir."

Ayete dikkat edilirse; “Daha önce indirdiği kitaba da” diyor.
“Kitaplara” deseydi, Tevrat,ı, Zebur’u ve İncil’i anlardık.
Ama tekil kullanıyor, “kitaba” diyor.
Ya ortada bir yazım hatası vardır ki bu da Allah’tan geldiğine inanılan bir kitap için bir çelişkidir. Ya da bilinçli kullanılmıştır ve Kur’an’dan önce Kureyş’e ait bir kitap daha mevcuttur.

Kureyş’te Kur’an’dan önce bir kitap daha varsa bu kitaba ne olmuştur?
Yoksa batılı yazarların Ur-Quran diye adlandırdıkları bir ön kitap iddiası doğru mudur?Tevrat’ta şöyle bir ayet vardır:
Çölde Sayım Bab 21, 14.ayet:
RAB’bin Savaşları Kitabı’nda şöyle yazılıdır:
 “... Sufa topraklarında Vahev Kenti, vadiler, Arnon Vadisi,

Fakat eski Ahid’de bu adda bir kitap yoktur.
“Rab’bin Savaşları” diye bir kitaptan bahsediliyorsa bu kitaba ne olmuştur?
Kur’an çok karmaşık bir kitaptır. Ne ilk ayeti kesin bellidir ne de son ayeti. Tarihsel bir sıra ile yazılmadığı gibi, olaylara-gelişmelere göre de bir sıra izlenmemiştir. Ne başlangıç tarihi belirtilmiştir ne de tamamlanış tarihi. Kısacası Kur’an’da hiç tarih yoktur.

Tarih yoktur ama zaman vardır. Fakat belirsiz bir zaman. “Bir zamanlar”, “Anlaşma yaptığınız zaman”, “İki bozgunculuktan ilkinin zamanında”, “Sidre’yi kapladığı zaman,” O zaman”, “Uzun zaman” gibi tarihten yoksun soyut ifadelerle zaman belirtilmiştir.

Kur’an’da bir tarihlemenin olmaması, yazımının ne zaman başladığını da kesin belirlemiyor. Mekke dönemine ait olduğu öne sürülen ilk surelerdeki ifadelere İslam öncesi şairlerinde de rastlanılması, Kur’an’ın yazımına belirtilen 609-610 tarihinden çok önce başlandığı şüphesini doğuruyor. Ya da Kur’an’ı yazmakta faydalanılan başka bir kitap ya da kayıtlar olduğu olasılığı akla geliyor.

Nitekim Yemen, Sana Kur’an’ını inceleyen profesör Puin, ayetlerin yazılı olduğu parşömenlerin bir kısmının kazınmış olduğunu ve altta farklı metinler olduğunu söylüyor. Ayetlerin bir kısmının İslam öncesinde Aryani kökenli Hristiyan beyitlerinden alındığı ileri sürülüyor. Bu ayetlerde Arami dilinden pek çok kelimenin kullanılması bunun bir kanıtı olarak sunuluyor. Bunun yanında bir başka iddia da, Muhammed’den çok sonra 8. yüzyılda Hristiyan ve Yahudilerle yaşanan polemikler neticesinde Kur’an’a son şekli verildiği şeklinde. Kur’an’ın kökeni ile ilgili Arif Tekin’in yazdıklarına bir göz atalım:
“Hz.Muhammed henüz 35 yaşındayken ve daha peygamberlik fikri ortalıkta yokken, Mekke’deki Ka’be tamir edilir ve o sırada Süryanice yazılmış bir kitap Ka’be’nin temelinden ortaya çıkar…Hatta bu tamirat sırasında Ka’be’nin temelinden bir de altın-gümüş hazineleri çıkar ve talan edilir.. Bu arada çalanlardan ‘Düveyk’ adında biri yakalanıp eli de kesilir…[1]

Kur’an’ın kökenine ışık tutacak bilgiler olduğundan ve insanlar, “İşte Muhammed, kendi bilgilerini benzer kaynaklardan alıyor” demesinler diye, bu ele geçen kitabın içeriği hakkında (birkaç madde dışında) fazla bir bilgi yok İslami kaynaklarda. O zaman bu konuya sansür konduğu belli…Ama şu not çok önemli. O çıkan kitabı okuyan kişi diyor ki, “Bu belgede yazılanları size tam okusam, ola ki başıma bir şeyler gelir.” Bu açıklama, Askalani,’El- İsabe fi temyizi s’Sahabe’ adlı yapıtında Esved bin Abd’dan aktarmaktadır.

Tabi ki Ka’be tamir edilirken Hz. Muhammed de o sıralarda bir işçi olarak Ka’be işinde çalışıyordu ve bir ara amcası Abbas kendisine, dikkat et, aman sana bir şey olmasın diye onu uyardığı halde, yine bir ara ayağı kayıyor ve kendisi yere düşüp bayılıyor. Bu hadis, en başta Buhari’de geçmektedir. Hadisi Cabir aktarıyor [2] ..

Hatta Medine’ye geçince ilk yıllarda Zeyd bin Sabit’e şunu diyor: “Bana Süryanice yazılar gelir. Ben, Yahudilerin sırlarımı bilmelerini istemiyorum. Onun için sen gel de bu Süryanice’yi öğren bana lazımsın” diyor ve Zeyd, “Çok kısa zamanda, 2 hafta içinde ben bu dili öğrendim: Hem gelen mektupları okuyabiliyordum, hem de sahiplerine yanıt verebiliyordum” diyor[3]. Burada İslami kaynaklarda deniliyor ki, Zeyd bu Süryanice dili medreselerde öğrendi. Peki hangi Süryanice medreselerinde öğrendi diye sorulmaz mı? Kaldı ki, bir insanın yabancı bir dili 2 hafta gibi kısa bir zaman dilimi içinde öğrenmesi ve hele hele diplomatik düzeyde gelen yazılara yanıt vermesi ne kadar gerçekçidir bu da dikkatlerden kaçmamalıdır!…

Şu da var ki, o zaman Yahudiler Tevrat’ı okur Arapça olarak Müslümanlara anlatırdı..Yani olaylar o kadar iç içeydi ki, birbirlerinden etkilenmek, yararlanmak çok kolaydı. Bu, zaten Diyanet tarafından terceme edilen Tecrid-i Sarih’te de anlatılıyor [4] Şunu da belirteyim ki, o zaman orta doğu kültür ve inançları o coğrafyalarda iç içe girmişti, hatta Hz. Muhammed Medine’ye gitmeyene kadar Medine halkı iki bayrama inanır, onları kutlardı. Bunların adları da her yıl 21 Mart’ta kutlanan ‘Nevruz’ bayramıyla yine o zaman Mezopotamya’da her yıl 22 Eylül’de kutlanan ‘Mihrican (Mihriban)’ bayramıydı ve bunu Medineliler de kutlardı, oralara kadar yayılmıştı. Hz. Muhammed Medine’ye geçince bu iki bayramı yasaklar, yerlerine de Ramazan ve Kurban bayramlarını meşru kılar. Bu bilgiler güvenilir İslami kaynaklarda anlatılmaktadır, ki bunlardan biri de Diyanet Vakfının Tecrid-i Sarih Tercümesi'dir. [5]

Zeyd’le ilgili şu önemli notu da yazmakta yarar var: Muhammed Medine’ye gelince halk onu karşılamaya gider ve o zaman yanlarında 11 yaşında olan Zeyd de var. İslami kaynaklarda, Zeyd’in kendisi, ‘Ben o zaman 11 yaşındaydım’ diye bilgi var [6]…Karşılamaya gelenler o sırada Muhammed’e, ’Bu çocuk/yani Zeyd sana gelen Kur’an surelerinden 17’sini bilir’ derler ve aynı anda orada o surelerden bir kısmını Muhammed’e okur. Muhammed bunu görünce hayretler içinde kalır [7] ve burada artık Zeyd’i göze alır. Zeyd burada puan alır ve geleceğinin parlaklığı, burada temelini atar..Tabi ki Yahudi dili İbranice o zaman halk arasında vardı ve yaygındı..Hatta Ebu Hüreyre diyor ki, Yahudiler Tevrat’ı kendi dilleriyle okur Arapçaya tercüme ederdi. Aynı zamanda Hatice’nin amca oğlu Varaka, İncil’i İbranice olarak yazardı diye geçiyor sağlam İslami kaynaklarda. [8] Yani hem Tevrat, hem de İncil’den o zaman kolay yararlanılabilirdi, bu konuda yazılı belgeler hazırdı..

Aslında burada da gözden kaçan bir durum var. O da şu: Muhammed Mekke’den yeni gelmiş ve onu karşılamaya gidenlerden bir çocuk Kur’an’da geçen surelerden 17’sini okur. Peki Zeyd bu yaşta ve üstelik bir Yahudi ailenin çocuğu iken bunları kimden öğrenmişti! Bana göre Zeyd’in okuduğu ayetler, Kur’an’da anlatılan ve kökleri İsrail oğulları peygamberlerine dayanan Musa, Yakup, oğulları Yusuf ve Bünyamin gibi, İbrahim ve oğulları İsmail-İshak gibi efsaneleri anlatan ve Zeyd’in Yahudilerden öğrendiği benzer olaylarmış; ama İslami kesim bunu Kur’an ayetleri saymış, bu da gözden kaçmamalı..Çünkü işaretler bunu gösteriyor. 11 yaşındaki bir çocuk ve henüz coğrafyasına yerleşmeyen bir dinin kitabından 17 sure gibi büyük meblağı okuyup öğrenmesi düşünülemez.

Bir gün Hz. Ömer bir Yahudiyle karşılaşır. Adamın yanında yazılı bir kitap vardır ve Ömer o adamı oturtur. Adam, şimdiki biçimiyle Kur’an’da yazılı olan Yusuf suresinin ilk 3 ayetini aynen okur. Ki daha önce de bunları Muhammed’den duymamıştı, eskilerden kalma, daha önce yazılmış kitaptan okuyordu. Ömer orada adama "Sen bunları Daniel peygamberin kitabından mı aldın!" der.

“Sen 3 ayet okudun al sana 3 kırbaç/tokat” diyor ve adamı dövüyor. Bir de ona, ‘Eğer sen bunları başka yerde okursan, senin canına okurum’ diyor ve o kitaptan bir nüsha alıp doğruca Muhammed’in yanına vararak ona şöyle diyor: Ben bu kitabı Beni Kureyza Yahudilerinden bir arkadaşımdan kopyalayıp getirdim. Bunun içinde önemli bilgiler var, bunlardan istifade edelim diye getirdim’. Ömer zannediyordu ki, Muhammed'e bunları anlatırsa Muhammed’in kendisi sevinir; ama tam tersine Muhammed’in yüzü kıpkırmızı olur ve üstelik Ömer’e kızar. Oradakilerin hepsi Muhammed’in yüz ifadesinden, Ömer’in kendisine anlattığı bu olaydan dolayı kendisinin çok bozulduğunu ve kızdığını fark eder ve bunu kendi aralarında konuşurlar..Hatta buna karşı Muhammed şöyle bir konuşma yapar: ‘Ben sizin peygamberinizim, siz de benim ümmetimsiniz. Şunu bilin ki, eğer şu an Hz. Musa sağ olsaydı o da beni peygamber olarak kabul ederdi. Kim onu bana tercih ederse, yanlış yoldadır’ der. Bu arada Ömer korkudan ,’Vallahi benim Rabbim Allah, peygamberim Muhammed ve dinim de İslamdır’ der. Hz. Ömer’in bu olayı, birçok İslami kaynaklarda ve özellikle de Kur’an’ın önemli/meşhur tefsirlerinde işlenmiştir. Yusuf suresi 3. ayet ve Al-i İmran suresi 82. ayetinde bu konular çok detaylıca işlenmiştir. [12]

Bellidir ki, Muhammed’in kızmasının önemli bir nedeni vardı: Millet bilmesin ki o eski yazılar ortalıkta var ve Muhammed onlardan yararlanıp böyle bir kitap hazırlar diye.Tepkisinden gaye, o eski belgelerin izini yok edip, kendi projesini sanki yeni var eder gibi topluma kabul ettirmeye niyetlenmek..Bu konu, kitap haline getirmek kadar zengin bir konu aslında: Hatice’den, Varaka’dan, Ka’be’nin temelinden çıkan belgelerden, rahip Bahira ve rahip Nastura’dan, Yahudi kaynaklardan, Hilf’ül Fudul/Hilfü’s-Salah gibi insan hakları teşkilatlarından öğrendiği bilgilerden, Selmani Farisi’den,Cebr-i Rumi’den kalma eserler vardı onun elinde.

Bu başlık altında sunulan bilgiler, aşağıda dipnot olarak verdiğim kaynaklarda ve daha isimlerini buraya almadığım birçok İslami kaynaklarda anlatılmaktadır…[13]”

İSLAM DİNİNDE CEVAPSIZ KALAN SORULAR |2

Yazan: The Guiding
din, Guiding, islamiyet, Peygamberin sadaka istemesi, Hz Muhammed ile görüşmeden önce sadaka, Görüşme sadakası, Adet görmeyenler hakkında tereddüt etmek, Kur'an'daki çelişkiler,

İSLAM DİNİNDE CEVAPSIZ KALAN SORULAR |2

“Ey iman edenler! Peygamber ile gizli bir şey konuşacağınız zaman bu konuşmanızdan önce bir sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şayet bir şey bulamazsanız, bilin ki Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (Mücadele Suresi-12)

7) Bu ayette görüldüğü gibi Allah insanlara peygamberle konuşmadan önce sadaka sunulmasını emretmiştir. Ancak bir sonraki ayette ise (Mücadele Suresi-13) “Gizli bir şey konuşmanızdan önce sadakalar vermekten çekindiniz mi? Bunu yapmadığınıza ve Allah da sizi affettiğine göre artık namazı kılın, zekâtı verin Allah'a ve Resulüne itaat edin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” denilmektedir ki, madem ki sadaka sunmadınız, Allah sizi affetti diyerek bir önceki ayette emredilen sadaka sunma şartı ortadan kaldırılmıştır. Ayette ; ‘Bunu yapmadığınıza ve Allah da sizi affettiğine göre’ denilmesine rağmen yine aynı cümle içinde sadaka (zekat) verin deniyor.
a)Allah bir önceki ayeti yanlış mı göndermiştir de bir sonraki ayette verdiği hükmü değiştirmiştir?
b)Peygamberin sadaka ile ne işi olabilir? Peygambere sadaka istenen ayet sonrası soru sormaya gelenlerin sayısı azalınca yahut soru soran kalmayınca yeni ayet mi inmiş acaba?
c)Bir insan sadaka veremeyecek durumda ise zekatı nasıl verebilsin? Zekat emri, bütün inananları kapsayan bir emir olarak pek çok ayette zaten geçiyor. Önemine binaen tekrar vurgu yapılmış olsa bile burada gereksiz bir emir olarak kalıyor. (‘Un bulamıyorsan pasta yap’ der gibi)

“Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlar ile adet görmeyenler hakkında tereddüt ederseniz onların bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların bekleme süreleri ise doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah’a saygısızlıktan sakınırsa Allah ona işinde bir kolaylık verir.” (Talak Suresi-4)
8) Ayette geçen ‘adet görmeyenler’ ifadesi ile  ergenlik çağına girdiği halde adet görmeyenler mi kastedilmektedir? Ya da  küçük yaşta evlendirilenlerden mi bahsedilmektedir? Eğer öyleyse İslam çocuk yaşta evliliklere izin vermektedir!? 

Ey iman edenler! Peygamberin evine size yemek için izin verilmediği vakit asla girmeyin, fakat çağrıldığınızda -erkenden gidip yemeğe hazırlanmasını beklemeksizin- girin, yemeğinizi yiyince hemen dağılın, söze dalıp oturmayın; bu davranışınız peygamberi rahatsız ediyor, size söylemeye çekiniyor, oysa Allah hak olanı açıklamaktan çekinmez. Peygamber hanımlarından bir şey istediğinizde, onlar perde arkasında iken isteyin; bu sizin kalplerinizin de onların kalplerinin de temiz kalması için en uygunudur. Resûlullah’ı üzmeye hakkınız yoktur, kendisinden sonra ebedî olarak eşleriyle de evlenemezsiniz, sizin bunu yapmanız Allah katında büyük bir günahtır.” (Ahzab Suresi-53)                                 

9) Muhammed de herkes gibi bir fanidir? Bize bu ayet bugün ve yarın evrensel olarak ne gibi  bir mesaj verebilir? Yoksa İslam’ın Tanrısı, peygamberinin özel hayatı için ayetler mi indirip durmuştur?

10) Kur’an’da konuşan Allah, bazı ayetlerde Ben ; bazılarında da Biz zamiriyle konuşuyor. İslami kaynaklar bu durumu şu şekilde izah ediyorlar: “Allah'ın ‘Ben’ diye hitap ettiği âyetlerin büyük ekseriyeti hep zâtıyla ilgilidir; ‘Biz’ diye hitap edilen âyet-i kerimelerde ise, umumiyetle arada bir vasıta vardır. Mesela, Kur'ân'ın indirildiğini haber veren bütün âyet-i kerimelerde "Biz indirdik" buyurulur. Bütün âyetler vahiy kanalıyla indirildiğine göre, burada Allah ile Peygamber (a.s.m.) arasındaki vasıta, bir melek olan Cebrail (as)'dir. Ayrıca ‘Biz’ ifadesi,  Cenab-ı Hakk'ın azametini (büyüklüğünü )göstermektir" (1) 
Bu açıklamalar makuldür. Ancak öyle ayetler vardır ki; Kur’an’da Allah mı yoksa Muhammed mi konuşuyor belli değildir? Siz de takdir edersiniz ki, Muhammed konuşuyor olsa o zaman o cümle ayet olmaz hadis olur. Bu cümle Kur’an’a girmişse o zaman  Kur’an’ın güvenilirliği kalmaz. Bu durumda olan ayetlerin bazıları şunlardır:
“Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. -Kuşkusuz ben de O’nun tarafından size gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.(2)
“Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O'na tövbe edin. Allah da sizi belirlenmiş bir süreye kadar dünya nimetlerinden güzelce yararlandırsın, fazlasını yapan herkese de iyiliğinin karşılığını versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin başınıza gelecek o dehşetli günün azabından korkarım.” (3)
“Ayrılığa düştüğünüz bütün konularda (doğru) hüküm Allah’a aittir. İşte o Allah benim rabbimdir; yalnız O’na güvenip dayanmışımdır ve daima O’na yönelirim. (4)
"Şu halde Allah’a sığının. Şüphesiz ben sizin için O’nun tarafından apaçık bir uyarıcıyım. Allah’ın yanında başka tanrı edinmeyin. Şüphesiz ben sizin için O’nun tarafından apaçık bir uyarıcıyım." (5)
“De ki: "Durmadan bir şeyler yapın; yaptıklarınızı Allah da, peygamberi de müminler de görecektir. Sonunda, gizliyi de açığı da bilenin huzuruna çıkarılacaksınız ve O size yapmış olduklarınızın ne olduğunu haber verecek." (6) 
Bu son ayette kimin konuştuğu belli olmadığı gibi sanki hesaba çekecek olan gizli bir yaratıcıdan bahsediliyor.
Kur’anda yukarıda örnek olarak verilen ayetlere benzer başka ayetler de mevcuttur. Aynı cümle içinde ‘Allah mı peygamberi mi konuşuyor’ net anlaşılmayan ayetler kaynaklarda verilmiştir. (7)

“Yahudiler "Üzeyir Allah’ın oğludur" dediler, Hıristiyanlar da "Mesîh (Îsâ) Allah’ın oğludur" dediler. Bunlar, daha önceki inkârcıların söylediklerine benzer biçimde ağızlarından çıkan sözlerdir. Allah onları kahretsin! (Gerçeklerden) nasıl da yüz çeviriyorlar!” (8)
“Onlara şöyle bir baktığında dış görünüşleri sana iyi bir izlenim verir; konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Ama onlar sanki bir yere dayanmış kütükler gibidir (böyle güvendeymiş gibi görünürler). Ama her gürültüyü de kendilerine yönelik sanırlar. Asıl düşman onlardır, onlardan korun! Allah kahretsin onları! Nasıl da haktan yüz çeviriyorlar!” (9)  

Bu son iki ayette kimin beddua ettiği bilinmiyor. Eğer beddua eden Allah ise, her şeyin yaratıcısı olan ve her  şeye gücü yeten   Allah neden beddua eder? Ayrıca beddua etmesi, Bakara Suresi’nin 117 O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir.” ayeti ve pek çok ayet ile çelişmiş olur. (10)  

“Kur’an’ı inceleyip düşünmüyorlar mı? Eğer Allah’tan başka birinden gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık ve çelişki bulurlardı” (Nisa Suresi-4)
11) Kuranda tutarsızlık ve çelişki zaten haddinden fazla değil midir? (11) 

Kaynaklar:
1)https://sorularlaislamiyet.com/kuran-i-kerimde-allah-tealanin-biz-yarattik-biz-yaptik-gibi-ifadeleri-kullanmasi-hakkinda-bilgi
2)Hud Suresi-2 (https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/H%C3%BBd-suresi/1475/2-3-ayet-tefsiri)
3)Hud Suresi-3 (https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/H%C3%BBd-suresi/1475/2-3-ayet-tefsiri)
4)Şura Suresi-10 (https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C5%9E%C3%BBr%C3%A2-suresi/4282/10-ayet-tefsiri)
5)Zariyat Suresi-50-51 (https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Z%C3%A2riy%C3%A2t-suresi/4722/47-51-ayet-tefsiri)
6) Tevbe Suresi-105 (https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Tevbe-suresi/1340/105-ayet-tefsiri)
7) En’am Suresi-104,114; Bakara Suresi-21,22; Zuhruf Suresi-45; Fatiha Suresi-1-7
8) Tevbe Suresi-30 (https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Tevbe-suresi/1265/30-ayet-tefsiri)
9) Münafikun Suresi-4 (https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/M%C3%BCn%C3%A2fik%C3%BBn-suresi/5189/1-8-ayet-tefsiri)
10) “Kün fe yekün” (Ol der ve Olur) ifadesinin geçtiği ayetler için bkz.
- Yasin Suresi-82
- Ali İmran-47 ve 59 
- Enam Suresi-73
- Nahl Suresi-40
- Meryem Suresi-35
- Mümin Suresi-68
11) Birbiriyle çelişen ayetler için bkz.
- En’am-108 ile Bakara-171
- Alak-2 ile Nur-45 ve Enbiya-30
- Hac-65 ile Lokman-10 ve Rad-2
- Bakara-256 ile Tevbe-5 ve Tevbe-29
- Araf -179 ile Hac-46
- Bakara-117 ile Kaf-38
- Fussilet-10 ile Neml-88
- Necm-45,46 ile Tarık-5,6,7 , Müminun-12,14,  Rum-20, Hud-61, Taha-55, Rahman-14,          Ali İmran-59, Hac-5, Enam-2, Secde-7-8 ,Saffat-11, Hicr-26,28 ,33 ve Sad-71
- Bakara-256 ile Tevbe-5
- Yunus-99 ile Tevbe-29
- Ariyat-56 ile Araf-179
- Bakara-256  ile Nisa-89
- Enfal-65 ile Enfal-66
- Tevbe-5 ile Enfal-67
- Araf-54,Yunus-3, Hud-7, Furkan-59 ile Fussilet-9,10,12
- Fetih-23, Ahzab-62, Enam-34, Yunus-64 ile Fatır-42,43, Nahl-101 ve Bakara-106
- Enam 163 ile Araf-143
- Duhan-32, Araf-157, Ali İmran 199, Maide-5, 47, 82, Enam-20, Kasas-52, Nisa-162  ile Bakara-75,79, 89,101,120,146, Nisa-46 ve Maide-51,62-64
-Hucurat-13 ile Nahl-75,76

3 TAKİPÇİMİN DİNDEN ÇIKIŞ SÜRECİ

sizden gelenler, Dinden çıkış, Dinden çıkış hikayesi, İslamı terk etme nedenleri, İslamiyetten ayrılan kişilerin hikayeleri, Artık dine inanmayanlar,

3 TAKİPÇİMİN DİNDEN ÇIKIŞ SÜRECİ


SALİH'İN ATEİST OLMA SÜRECİ
Benim adım Salih ve Ateist olma hikayemi anlatacağım iyi dinlemeler.
Ben Alevi ailede büyüyen birisiyim ve ailemin dini inancı olsa da dindar değildi, ailemde namaz kılan da oruç tutan da yoktu. 15 yaşıma kadar hiç sorgulamadım ama oruç ta tutmadım namaz da kılmadım. Yinede inancıma dair bir şüphem yoktu.
Fakat bir gün aklıma bir soru geldi, ben ve çevremde ki çoğu kişi sorgulamıyordu, yani biz Hristiyan bir ailede büyüseydik Hristiyan olacaktık. Bunu din hocasına sorduğumda "araştırıp, Müslüman olup cennete girmeyi hak edebilirler" dedi. Ben de peki ya bizimkisi yanlış fakat Hristiyanlık doğruysa" dedim. Hocam da bana gerçek olanın Müslümanlık ve İslam olduğunu söyledi. Cevaptan tatmin olmadığım için araştırmaya başladım ve bilim adamlarının yüzde 93 ünün ateist 97 sinin bir dine mensup olmadığı rakamına eriştiğim de şaşırmıştım. Yine de inanıyordum, cehenneme gitmek de istemiyordum.
Sonra dedim ki bu iş böyle olmayacak, işin özünü kendim bulayım. Kur'an'ın  mealini okudum, bitirdiğimde şaşkınlığa uğradım ve bulduğum hataları deftere yazdım. Bu hataları din hocama sorduğumda "her meal doğru değildir, hatalı olabilir" dedi. Ben de "siz Kur'an okudunuz mu?" diye sorunca "evet, biraz okudum" dedi. Arapça olarak mı okudunuz diye sorduğumda ise "hayır" cevabını verdi. "Peki ya sizin okuduğunuz mealler hatalıysa?" dediğimde ise demişti, hayır, mealler doğru deyip konuyu kapattı. Ben de yavaş yavaş dinden çıkmak üzereydim, İncil'i okudum, o da inanabileceğim bir kitap değildi. En basit örnekle koskoca varlık bu kadar gezegen ve galaksi yaratıp, bu galakside toz tanesi kadar olmayan bizlerin dişisinin kapalı olmasını, örtünmesini istemesi. Bu ve benzeri mantıksızlıklar çığ gibi biriktiğinde artık dinden çıkmıştım. Peki ben neydim ? Deist mi? ,agnostik mi?, ateist mi?
Evrimi araştırdım, evrim teorisi ile alakalı belgeseller izledim, tanrı yanılgısını okudum, big bang i araştırdım, çeşitli kitaplar okudum ve benim düşünce şeklime en yakın felsefi görüş ateizmdi, böylece ateist olmuştum.
Üzücü olan şey ise okullarımız da ateistleri sadece tesadüfe inanan kişiler diye üstü kapalı işekilde anlatılıyorlar. Din ve ahlak kültürü deyip, din olarak yüzde 95'i Müslüman ülkede size İslamı anlatıyorlar. Araştırın, araştırmadıkça gerçeği göremezsiniz.
İyi günler dilerim.

F.O.A'NIN ATEİST OLMA HİKAYESİ
Liseden bu yana inançsız insanlarla bu konuyu konuşmaktaydım aslında. Ama bu konuda son derece bilgisiz, mantık yürütmeyen biriydim. Tepkiseldim, her inançlı kimse gibi. İsmini veremeyeceğim yakın bir dostumla yine benzer münazarımızın sonunda bana bir soru yöneltti:"Hiç Kur'anı okudun mu?" şaşırmıştım. Çünkü evet, daha okumamıştım bile. Bir daha şu şekilde sordu:"Oku ayetiyle indirildiğine inandığın kitabı hiç okudun mu?" diye. Kendimi çok kötü hissederek okumaya başladım. Okuyunca anlıyor insan, nasıl bizleri kandırdıklarını. Başka kimselerden de nasıl dinden çıktıklarını dinliyorum. Çoğu kimsenin kitabı okuması ile bu oluyor. Meşhur bakara suresi, Nisa suresi... İlk 5 sureyi bitirdikten sonra sarsılmıştım ve imamlara, hocalara, nurculara, müftülere soru yağdırmaya başlamıştım. O günden beri ilk aklıma gelen şu soruya hala daha tatmin edici bir yanıt da alamamışımdır:"Tanrı bizi neden imtihan ediyor?"

Daha sonra bu tatmin edici cevabı olmayan sorular artmaya başladı. O sıralarda da üniversitede yurtta kalıyordum. Osman isimli bir biyokimya mühendisliği öğrencisi bana kuyruk sokumunun evriminden bahsetti. Son derece şaşırtıcı bulmuş ve o zamana kadar 'saçmalık' deyip hiçbir bilgim olmayan evrimi araştırmaya başladım. Yurt odasında "yok artık" diye bağırarak şaşkınlık içerisinde öğreniyordum bu yeni bilgileri. Kur'an'ın mantıksal çelişkileri ve evrimsel biyoloji zihnimde bir bütünlük ve anlam oluşturmaya başladı. Bir yandan Kur'an'ı ilk kez okurken ve okumaya devam etme cesareti gösterirken diğer yandan şu sorunun cevabına bakıyordum:"Ya yanılıyorsam? Ya bizi kandırdılarsa ve yok olup gideceksem?"

Kur'an'ı farklı meallerden 3 kere bitirip evrimsel biyoloji ile ilgili onlarca makaleden aldığım bilgileri topladıktan sonra diğer dinlere sardım. Bunlar başlıca:"Hristiyanlık, Yahudilik, Zerdüştlük, Sihizm, Hinduizm, Budizm, Mormonizm..." liste uzayıp gidiyor. Mitolojiler-özellikle Sümer mitolojisi ve Gılgamış destanı-ile ilgili yaptığım okumalar ve karşılaştırmalar da düşünce sistemimin üzerine tereyağı gibi sürüldü. Araştırdıkça bizleri nasıl aldatıyorlar diye düşündüm. Bir ara bu düşüncelerle sınıfta ders dinler iken gizlice sohbet ettiğim bir arkadaşım bana şu soruyu sordu:"Nasıl konuşuyorsun? Yoksa sen ateist misin?" diye. O güne kadar bunun üzerine düşünmemiştim bile. Ama:"Evet" dedim. Beni Müslüman sanan arkadaşım tekrar sordu:"Nasıl ya bu mümkün olamaz." cevabım netti:"Gayet de mümkün, ben ateistim." dedim. Aslında ne olduğumu ben de bilmiyorum. Sorguluyor, araştırıyorum. Bilimsel çalışmalara önem veriyor ve ben de psikoloji alanında bilimsel çalışmalar yapmak istiyorum. Ama bir kere ateistim dedim. Sorarlarsa öyle söylüyorum.

Bence kategorize etme konusunda insanların atladığı şey ise şu: Gerçekte iki kategori var. İnançlılar ve inançsızlar. Bütün mesele, kültürünüzün içine sinmiş bu kokuşmuş algıyla kandırılıp kandırılmamanızla ilgili. Öğrenmek isteyen kimseyle münazaraya girmesin. Okusun, araştırsın. Aydınlanma, öğrenmekle olur. Bilimin ortaya çıktığı çağa bu yüzden 'Aydınlanma Çağı' dendiğini daha iyi anlıyorum.
Sevgiler Din ve Mitoloji takipçileri. Bugünün dini yarının mitolojisi!

MEHMET'İN SERÜVENİ
Öncelikle ben şuanda 15 yaşındayım ve Deist'im. Dindar bir ailenin çocuğuyum. Kur'an kursuna gidiyordum ve 7 yaşımdan beri oruç tutuyordum. Geleneksel bir Müslüman olarak yetişiyordum yani. O zamanlarda bildiğim bir kaç din vardı bunlar; Hristiyanlık ,Yahudilik , Müslümanlıktı. Bir de Ateizm diye bir şey duymuştum. İslam dini ne kadar yasak olduğunu belirtse de "ben Ateistim" diyen insanların annesine ve ailesine küfür ediyordum. Çünkü bunun yanlış bir şey olduğunu düşünüyordum.

4. sınıfa kadar uslu bir çocuktum ancak orta okula geçtiğim zaman aniden bir evrim geçirmiştim sanki. Daha önce ateistlerin ağzından duyduğum küfürleri şimdi bende ediyordum her ne kadar Müslüman olsam da. Ailem namaz kıl dediği zaman ben abdest alır, sonrasında sadece farzını kılar ve bilgisayar oynardım.

12 yaşıma kadar yatağıma yattığımda aklıma "acaba Allah yok mu?" gibi sorular geliyordu. Bu gibi sorular geldiği zaman tövbe tövbe deyip yorganımın altına saklanıyordum. 12 yaşımdan sonra ise kafamda "neden oruç tutuyoruz, neden hayvanları Allah'a kurban veriyoruz, neden ibadet ediyoruz" gibi sorular oluşmaya başladı. Fakat araştıramadım çünkü Allah'a şirk koşarım, onun işine karışırım diye korkuyordum. Çünkü bana böyle öğretilmişti. Ancak 14 yaşıma girdiğimde artık araştırmaya başladım. Evrim gerçek mi ? , Allah gerçekten var mı ? ,İslam'ın ibadetleri çalıntı mı ? gibi bir çok soruyla karşı karşıya buldum kendimi, bilim ve mantığa dayalı cevaplar aradım ancak bulduğum cevaplar beni tatmin etmiyordu. En çokta beni Kur'an da ki Hz. Muhammed'in cinsel hayatını içeren ayetler etkiliyordu. Bir de hep kendime sordum "nasıl bir yaratıcı yarattığı canlılara bilinç verip kendine itaat etmesi için yönlendirip, itaat etmeyenleri sonsuz azap içinde cehenneme atabilir?" Atsa bile bu yaratıcı nasıl bağışlayıcı olabilirdi? Bu gibi sorulara cevap ararken Youtube'de Din ve Mitoloji adlı bu kanalı buldum ve videolarını izledikten sonra adeta büyülendim. Çünkü aradığım soruların cevaplarını peşin peşin alıyordum. Ve bu cevaplar da beni Deizm'e inanmaya yöneltti. Çünkü yıllardır yalanladığım evrim aslında gözle görülür bir gerçekti ve bunu ben daha önce görememiştim. Şu anda, bir yaratıcının olduğuna ve bu yaratıcının evreni yaratıp kendi haline bıraktığına ve asla insanlarla iletişime geçmediğine, yani peygamber veya da kutsal kitap göndermediğine inanıyorum.

SİZDEN GELENLER | Yazanlar: Salih, FOA, Mehmet

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

TAKİPÇİMİZ EMİR'İN DİNDEN KURTULMA HİKAYESİ

sizden gelenler, din,islamiyet, Dinden çıkış, Dinden çıkış hikayesi, İslam'ı neden terk ettim?, İslam'ı terk, Dinleri terk edişim,

EMİR'İN DİNDEN KURTULMA HİKAYESİ


Ben Emir. Küçüklükten aşırı meraklı her şeyi merak eden birisiyim. Bir şey duysam ya da görsem gider araştırır bilgi edinir işime yaramayacak olsa dahi okurum. Büyük uzaktan kumandalı arabaları söküp içine bakardım öyle bir merak vardı. Zaten merak sayesinde bu kadar çok şey biliyorum.  Ortaokul zamanları yaz tatili annemin isteği üzere camide olan Kur'an kursuna gittim. Verdiler elime Arapça Türkçe kitaplar. Ezberle dediler. Alfabeyi ezberlemeye başladım. Sonraki günlerde de hoca sureleri ezberlememi istedi. Ezberliyorum. Ama aklımda şu var. Neden anlamıyorum neden Türkçe değil. Hocaya sordum hocam ben bunu anlamıyorum neden Türkçe okumuyoruz diye. Tek verdiği cevap. Sen bir daha gelme. O gündür gitmedim. O gün başladı zaten düşünce. Neden anlamamızı istemiyor da gelme dedi. Tabi o zamanlar çok üzerine düşmedim okulum öncelikli diye. Uzun bir süre de hiç uğraşmadım. Allah var din var ama namaz kılmıyorum arada sırada cuma namazına giderdim. Bu böyle devam etti.

Lise bitti üniversite başlayacak. Bir arkadaşım sen neden namaz kılmıyorsun dedi. Ben de bilmiyorum dedim. O gün tekrar başladı öğrenme merakı. İnternet'ten diyanet meali okuyordum fakat Kur'an ile sınırlı kalmadım, hadisleri de okuyordum. Bilime de meraklı birisiyim çünkü elektrik elektronik okuduğum için Tesla, Thomas Edison, Einstein gibi bilim insanlarını da araştırıyor okuyorum. Tabi sadece yabancı bilim adamları değil. Celal Şengör de izliyorum. Celal hocanın bir videosuna denk geldim. Dağlar depremden korunsun diye yarattık videosu. Koskoca jeoloji profesörü kitabı yalanlamak için uydurmuş olamaz ya diye düşündüm. Din, bilim, Darwin videosunu gördüm ve onu izlemeye başladım. Ve bir şeyi fark etmeye başladım. Ve böyle videolar izlemeye devam ettim. Bilim ne derse din adamları zaten o kitapta yazıyor deyip bilimin önüne geçme çabası gösteriyordu.

Peygamberin Türkler hakkında dediklerinden tut, eş değiştirme olaylarına kadar. Bize anlatılan cicili hikayeler masallar nerede bunlar nerede. 6 yaşında kızla evlenmesinden tut hakkında şiir yazan kadını öldürmesine kadar her şeyi okudum. O zamanlar kızlar diri diri toprağa gömülüyor öldürülüyordu ama Muhammed kızını omuzlarında gezdiriyordu geldi ve bunun kesin yalan olduğunu anlamış oldum. Daha da merak sardı. Daha da öğrenmek istedim. Facebook'ta İslam ateizm tartışma gruplarından başladım. YouTube'de GİGTV, Din ve Mitoloji, Akıl, Bilim ve Din gibi kanalların videolarını izliyor her gün daha fazla bilgi ediniyor bilgiye doymuyordum. Twitter'dan da böyle Aklın Gözü diye bir site buldum. Gerçekten çok şaşırdım. Zincir halinde paylaşım yapıyor ve okuduklarım inanılmazdı. Mitolojilere de merakım olduğu için İskandinav olsun Mısır Türk Mitolojisi hepsini araştırır okurdum.

Sümerolog İlmiye Çığ kitapları okuyor videoları izliyorum. Bunca yıl neye inandığımı neye iman ettiğimi öğrenmek istiyordum ve çoğu şeyi öğrendim. Oturup düşününce Kur'an tanrı tarafından değil de insan eliyle yazılmış olduğu açık. Kime sorsam orada öyle değildir ya da öyle demek istemedi demesi ve kitapta apaçık şekilde gönderdik demesi arasında kalıyordum.  Yakınımdaki herkese öneriyorum Türkçe okumasını. Çünkü bu kitabı Arapça okuyup ağlayan ama Türkçe okuyup gülünecek şeyler olduğunu gördüm. Hangi tanrı kadını dövmeyi emreder ki (Nisa 34). Dünyadan binlerce kat büyüklükte olan güneşin nasıl balçıkta battığını yazar (Kehf 86) ya da Dünya'nın düz olduğunu iddia eder (Hicr 15, kaf 7 vb). Daha nicesi var. Tin suresinde en güzel şekilde yarattığını söyler ama sakat doğum gibi gerçekler var. Bunu çoğu kişiye sorduğum zaman bana tek verilen cevap Sınav Dünyası olduğuydu. Herkes sınav oluyor madem o halde herkesin eşit olması lazım. Neden aynı kitaptan sorumlu olan herkes eşit ve ayette dediği gibi kusursuz yaratılmıyor. Yoksa Arapın tanrısı sadece Muhammed'e kadın bulmaya mı yarıyor (Ahzab 50), daha böyle nice şey.

Ben hala okumaya devam ediyorum. Şu an neye inanacağım bilmiyorum ama ben Kur'an ya da diğer kitaplara inanmıyorum. Tanrı var mıdır bilemem ama dinler bence yok. Yurdundan kovulurken senin dinin sana benim dinim bana diyen kitabın, din Allah'ın olana kadar savaş demesi bana saçma geliyor. Türkiye'nin de bu dini neden bu denli benimsediğini anlamış değilim. Kime ne söylersem ne sorarsam cevap alamıyorum. Orada onu demek istemedi, İsrailiyat çevirisi o, ateistler çevirdi onu, ayeti cımbızlamışsın gibi dansözlükler yapıyorlar. Apaçık bir kitap değil miydi bu? Bunu Türkçe'ye çeviren kişiler diyanetin profesörleri, yani ilahiyatçılar değil mi? Nasıl oluyor da diyanet çevirisi de ateist çevirisi oluyor. Ayetleri zaten evirip çevirip cevap veren insanlara bir de hadisleri söylediğin zaman onlar yalan demeleri çok hoşuma gidiyor.

Namazı bile hadislere göre kılıp işine gelen hadisi alıp işine gelmeyeni o yalan demeleri çok komik. Dine inanmadığımı yakınlarıma söylediğim zaman bana kötü gözle bakmaları ve benim yanlış düşündüğümü ve böyle yapmamam gerektiğini söylediklerinde ayet hadis söyleyip, hatta kaynağını da verdiğim zaman bana boşver, kafamı karıştırma demeleri acınası bir durum.

Cehennemde yanma korkusu ile dine bu kadar sarılmak saçma bir şey. Korku yüzünden inanmaktan başka bir şey değil. İnanmıyorum deyince direk yanacaksın demeleri de trajikomik. Ben de isterim tabi cennette kadehlerle şarap içip göğüsleri yeni tomurcuklanmış kadınları. Sevgilim kapanmak istediği zaman da ona şakasına sen kapanırsan ben de 3 eş ve sınırsız cariye alırım demiştim. Tepkisi ise benimle olmaz git bunu kabul edecek birini al dedi. Dininde bu var inkâr mı ediyorsun dediğimde ise o 1400 yıl öncesinde kaldı diyor. Tek sıkıntı bu. Güzel kısımlar devamlılığını sürdürür ama işine gelmeyenler 1400 yıl önce kaldı.

Şu an 22 yaşımdayım ve dinden çıkmış birisi olarak içimin rahat oluşu ile öğrenmeye devam ediyorum. Herkese de öneririm. Çünkü o kitap duvarda asılı durmamalı. Okuyun anlayın. Dinden çıktığım için Maide 33e göre öldürülmem gerekiyor ama İslam'a inanan arkadaşlarım nedense bunu yapamıyor ve bu da çok garibime gidiyor. Neye inandığım konusunda en ufak fikrim yok ama deist ya da agnostik arasında gidip geliyorum.

SİZDEN GELENLER | Yazan: EMİR

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

KUR'AN'IN İLK EMRİ OKU!

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
KTZ, din, Kur'an'ın ilk emri, Kur'an'daki eksikler, Kur'andaki çelişkiler, islamiyet, İslami yorumlar, Kur'an mealleri,

Kur’an’ın İlk Emri OKU!

Kur’an-ı Kerim’in ilk Suresi ve ilk emri:
Alak Suresi 1’inci ayet: Yaratan rabbinin adıyla oku!
Kimilerine göre kitap okumak, kimilerine göre kutsal kitaba akıl erdirmek ve kafa yormak, kimilerine göre ortada henüz kitap olmadığı için “oku” değil  Yaratan rabbinin adıyla “Söyle”  manasına gelen “İkra”.

Türkiye’de kaç Müslüman var? Bütün Müslüman kardeşlerimiz, hepiniz okuyun. İnandığınız dinin kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’i kaç kez anlayabileceğiniz bir dille okudunuz? Şöyle başından sonuna kadar, ders çalışır gibi not alarak, akıl erdirerek.
“…Düşünmüyor musunuz?...”
“…Hiç akıl erdirmez misiniz?...”

Kur’an-ı Kerim’in bir çok ayetinde geçen düşünmek ve akıl erdirmek ile ilgili onca cümle varken siz hâlâ, “Kur’an-ı Kerim’i anlamak herkesin harcı değil, O mukaddes kitabı ancak Âlimler, İlâhiyatçılar anlar, bizlere anlatır” inancıyla mı yaşıyorsunuz? Adının Allah olduğuna inandığınız ya da inandırıldığınız İlah, Müslümanlara “…düşünmez misiniz, akıl erdirmez misiniz?...” sözlerini, sadece Âlimlere, Peygamberlere, İlâhiyatçılara hacılara hocalara mı göndermiş? Eğer bu cümleler sadece Âlimlere gönderildi ise sizin korkacak bir şeyiniz yok. Ne yaparsanız yapın, ne günahı işlerseniz işleyin cennetliksiniz, yani Kur’an’ın emir ve yasaklarından  muhafsınız. Ya da inandığınız hoca size nasıl bilgiler veriyorsa o bilgilerle yükümlüsünüz. Yok eğer hepiniz kutsal kitabınızı okuyup anlamakla sorumlu iseniz yani bu akıl erdirme ile ilgili cümleler herkese gönderilmiş ise sen ne yapıyorsun?

Kutsal kitabın olan Kur’an-ı Kerim’i kaç kez okudun Türkçe meali ile? Nasıl okuyorsun peki?
Kur’an-ı Kerim’i okumak sevaptır, kutsaldır”  deyip mevlüt okur gibi düşünmeden dümdüz mü okuyorsun?

Yoksa “bana Kur’an-ı Kerim’i okumak emredilmiştir, ömrümde bir kez bile olsa şu Kutsal kitabı başından sonuna kadar bir okuyum da Müslümanlık görevimi yerine getireyim, üstümdeki şu yük de kalksın” niyeti ile mi okuyorsun?

Sana doğuştan öğretilen bir dini, hakkını vererek öğrenmeden iman ediyorsun, inanıyorsun, aslında inandırılıyorsun farkında mısın? Aklını kullanmıyor musun? Hakkında çok fazla bir şey bilmediğin belki de hiç bilmediğin ve sana birilerinin “bu böyledir” diye öğrettiği bir şeylere dayanarak içinde sağlam bir inanç oluşturulmuş. Bu senin beyninde  bir şeyler uyandırmıyor mu? Hıristiyan, Yahudi, Hindu ve Budist olanlar da senin gibi dini bütün bir dindar olarak yetiştiriliyorlar. Bir çoğu kendi kitapları ya da dinleri hakkında hiçbir şey bilmeden inandırılıyorlar. Şu an bir Müslüman ailede değil de bir Yahudi ailesinde doğmuş olsa idin dinini sonuna kadar savunan bir Yahudi olacaktın? Yani Maide Suresi 51’inci ayette yazdığı üzere “…Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin…” denilenlerden olacaktın. Bunu hiç düşünmedin mi? Senin inandığın ve adının Allah olduğuna inandırıldığın İlâh,  Maide 48’inci ayette “Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat size verdikleriyle sizi denemek istedi” derken Maide 51’de “Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin” derken ne demek istiyor hiç düşündün mü? Araştırdın mı? Yani bütün Hıristiyanlar ve Yahudiler şu an Allah’ın imtihanındalar. O imtihanda olan Yahudi ve Hıristiyanlardan kaç tanesi Müslüman oldu? Onların Müslümanlığa geçebilmesi için dünya Müslümanlarına baktıklarında nasıl bir sebep görüyorsun? Böyle bir imtihanın adaletini hiç düşündün mü? Nasıl adalet bu?

Kamer suresi 17 nci ve 22 nci ayette “Andolsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?” derken milyonlarca insanın akıl erdiremediği Kur’an’a yönelik binlerce soruyu hacılara hocalara, İslâm âlimlerine neden sormak zorunda kaldıklarını düşünmedin mi hiç? Bu nasıl kolaylaştırma, hiç aklını kullanmadın mı? Biz ilâhiyatçı olmayanların aklı ermiyorsa bile bu kolaylaştırılan kutsal kitap ayetlerinin tefsiri söz konusu olduğunda neden o kadar okuyup üfürmüş olan İlâhiyatçılar âlimler bir biri ile ittifak yapıp aynı görüşü paylaşamıyor? Hiç düşünmüyor musun bunları?

İnandırıldığın ilâh, dost edinmeyin dediği Hıristiyan ve Yahudileri, bugün dünyanın yöneticileri konumuna getirip de Müslüman alemini de açlıktan sefaletten sürünen ve adeta Hıristiyan aleminin kölesi  haline sokan bir dünya düzenine nasıl müsaade ediyor hiç mi düşünmüyorsun?
Müslüman ülkeler başta olmak üzere bugün dünyadaki bir çok kadın koca şiddetinden hayatını kaybederken, bu şiddete şahitlik eden çoluk çocuk, alt üst olmuş psikolojileriyle  berbat bir hayat yaşarken adının Allah olduğuna inandırıldığın İlâh,  kocasından dayak yiyen ve kimisi de bu dayakla hayatını kaybeden milyonlarca kadına yardım için “Kadınlara asla şiddet uygulamayınız” gibi bir ayeti,  bir tanecik ayeti niye göndermemiş hiç düşünmedin mi? İnandırıldığın Allah, çocuğunun gözü önünde dayak yiyen anneyi korumak için bir ayeti bile çok görürken Maşallah Ahzab suresi 50’inci ayetinde biricik Peygamberine hangi kadınların helal olduğunu anlatmak için en ince ayrıntısına kadar tarif etmiş, bu seni düşündürmüyor mu?  İnandırıldığın İlâhın, kadına ve çocuğa yönelik şiddeti önleyici tek bir ayeti bile göndermediğini ama buna karşın Nisa suresi 34 üncü ayette “…baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve onları dövün…” emrini, milyonlarca erkeğin gönül rahatlığıyla ve sorunsuzca uyguladığını görmüyor musun? Bırak bizim İlahiyatçılarımızın “o kelime dövmek değil, evden göndermek anlamındadır” açıklamalarını kardeşim. Koskoca bir ilâh yaaaa, kâinatın en muhteşem zekâsı olduğuna inandığın bir ilâh, bu kadar önemli bir konuda hangi kelimeyi ayetine yazacağını ve o kelimenin nasıl anlaşılacağını düşünemedi de bizim İlâhiyatçılar mı fark etti? İnandığın İlâh bu kadar mı düşüncesiz, bu kadar mı geleceği görme yetisinden uzak?

Hayır hayır, İslâm böyle bir din değil, İslâmı yanlış yorumluyorlar… Siz de yanlış yorumluyorsunuz, bile bile ayetleri cımbızlayıp çarpıtıyorsunuz, iftira atıyorsunuz” diye naralar atıyorsun, sosyal medyalarda yorumlar yapıyorsun. Madem İslâm böyle bir din değil, sen bu ayetlerin doğrusunu araştır, öğret bize kardeşim, biz de öğrenelim. Allah, kadından iki kat güce sahip olan ve kadına kuvvetli bir tokadında, kadının beyninde kanama gerçekleştirebilecek güce sahip olan erkeğe hangi ayetinde “kadına vurma, kadına çocuğa şiddet uygulama” ayeti göndermiş, oku bana da öğret, aydınlat beni. Aydınlat ki, karısını döven en cahil adam bile okuduğunda hemen anlayabilsin karısını dövemeyeceğini. Ben de öğreneyim ve diyeyim ki “Aaaaa, gerçekten de ben İslâmı yanlış öğrenmişim, karısına tokadı indiren adama bu dünyada Allah’ın verdiği bir ceza hükmü olduğu gibi  öte dünyada da o adamın yatacak yeri yok, Kur’an’da yazıyor, falanca alim söylememiş filanca halife söylememiş bizzat kadını yaratan Allah söylemiş ” diyeyim.
Ülkemizde son yıllarda şahit olduğumuz ağaç katliamı, hiç ulaşmadığı seviyeye ulaştı. Yangınların bile neden çıktığını bilmeyen yok. Binlerce zeytin ağacı katledildi. Bazılarınız “Bunlar gerçek Müslüman değiller” naraları atmaya devam etsin. Hadi sizinle birlikte bir kampanya başlatalım. Hele şu Arap şeyhlerine peşkeş çekilen ağaçlık  alanları koruma altına almak için lüzumsuz ağaç katliamını önlemek için yazılmış olan Kur’an ayetini bulup sosyal medyada paylaşalım ne dersiniz? Peygamberin “kıyametin kopacağını bilseniz bir fidan dikiniz” hadisinden bahsetmiyorum. Bunca kâinatı, gezegeni ve bu gezegende hem insanlar hem de hayvanlar için inanılmaz öneme sahip olan ağaçları yaratan koskoca ilâh,  yarattığı bu kadar ağacı korumak için bir ayet göndermiş olmalı değil mi? 6000 sayfalık kitapta onca ayeti tekrar tekrar yazdırırken ağaç katliamını önleyen bir tanecik ayeti göndermiştir herhalde. Haydi Müslüman kardeşim, bul o ayeti de ağaçlık arazileri üç kuruş paraya peşkeş çeken  bürokratlara ver Allah’ın cevabını. Ney? Yoksa Allah, kendi yarattığı ağaçların korunmasına ya da sayılarının muhafaza edilmesine yönelik tedbir amaçlı dahi olsa ayet göndermemiş mi? Nasıl olur? Senin bahçeli bir evin olsa ve kiraya versen, kira sözleşmesine yazmaz mısın, “bahçedeki ağaçların bakımının sağlanması, eve düzgün bakılması gibi” anlaşma şartlarını yazmaz mısın? Koskoca bir ilâh yarattığı kuşların ve bir çok hayvanın tek yuvasının, insanların adeta akciğeri görevi gören bu eşsiz canlıların, müteahhitlerin hırsı uğruna hor görülmesini önlemek için bir ayet dahi göndermez mi? Adının Allah olduğuna inandırıldığın İlâh bu kadar mı fikirsiz, bu kadar mı aciz? Yoksa yorumlarını izlediğin İlâhiyatçıların Allah’ın kolaylaştırdığını söylediği kitaptan ağaç katliamının önlenmesi için gereken sonucun çıkartılmasına yönelik sana hiç ilgisi alakası olmayan bir sürü ayet okuyup matematikteki olasılık hesabı yapar gibi dolaylı yollardan sonuç çıkartacağın bir yol mu tarif edecekler? Aklını kullanmıyor musun Müslüman kardeşim?

Bugün İslâm dünyası bir sürü dini cemaate ve tarikata ayrılmış durumda ve üstelik hepsi de bir biri ile kavgalı ve hiç birisi bir birini sevmiyor. Birinin gittiği camiye öteki sınıf Müslüman gitmiyor. Dahası bu dini sınıflar, cemaatler ve tarikatların büyük kısmı bir birlerini kesip işkence ederek öldürüyorlar. Adının Allah olduğuna inandırıldığın İlâh, Maide suresi 38’inci ayette hırsızlık eden kadın ve erkeğin ellerinin kesilmesini emrederken bugün sırf alevi diye Allah’a inanan, tekrar ediyorum Allah’a inanan bir kızcağızın ırzına geçip onu öldüren ve kendine Müslüman diyen mahlukatların çükünün kesilmesini emreden bir ayet göndermiş mi? Okudun mu kutsal kitabını? İnandırıldığın ilâhtan geldiği söylenen kutsal kitabın adaletini araştırdın mı hiç? Yoksa sen bu dine inandırılırken bu dünyada hesabı görülmeyen bir çok şeyin hiç görmediğimiz öte aleme bırakıldığını mı anlattılar sana? Belki de doğrudur Müslüman kardeşim. Bugün ultra lüks bir Müslüman dindar ailesinde doğan bir erkek, lüks içinde yaşarken, bol parası ile de fakirlere bol bol yardımda bulunup bol bol sevaba girecek. Sen ise senin Allah’ının imtihan için verdiği fakir fukara hayatı içinde debelenirken bırak birilerine maddi manevi yardımda bulunarak sevaba girmeyi, aileni geçindirmek için gününün 12-13 saatini düşük ücretle çalışıp eve yorgun argın gelip uyuya kaldıktan sonra ve hayatını bu şekilde geçirdikten sonra ömrün tamamlanacak ve öte aleme gittiğinizde, dünya hayatında ultra zengin yaşayan Müslüman kardeşin ile fakir fukara hayatı yaşayan sen, cennetin hangi köşesine yerleştirileceksiniz? Belki de o zengin kardeşin, bol parasıyla çok insana ve aileye yardımda bulunduğu için, binlerce ailenin evine ekmek götürdüğü bir iş potansiyeli sağladığı ve bunu devam ettirdiği için yani o ultra lüks ailenin kucağında doğduğu için cennetin daha güzel yerine yerleştirilecek. Sen sadece ailenin karnını doyurup çocuk yetiştirebildin. Parayı kötü amaçlar için ve sadece çıkarı için kullanan zenginler de var fakat iyi kalpli bir zengin Müslüman adam ile iyi kalpli fakir Müslüman adam aynı sevabı işleyebilir mi? Düşündün mü hiç? Belki diyeceksin ki, o zengin kişinin işleyeceği sevapla benim işleyebileceğim sevap Allah katında aynıdır. Olabilir. Bir zenginin parasal durumuna göre 50 kişiye yardımda bulunması ile senin sadece aileni geçindirmen Allah katında belki de aynı hesaba geliyordur. Sen böyle devam et. Zengin Müslüman kardeşim de böyle devam etsin. Hiç görmediğimiz öte aleme gittiğinizde, aynı cennet katına yerleşirsiniz. İkinizin arasındaki tek fark ise dünya hayatı içinde senin fakirlikle cebelleşmen, zengin Müslüman kardeşinin ise dünya hayatı içinde bol para ile lüks ve sefa içinde yaşamış olması olur. Ya inandığın din gerçek değil ise. Öte aleme gittiğinizde seni hiç inanmadığın, haberdar olmadığın bir durum karşılayacaksa, zengin Müslüman kardeşin ile senin arandaki fark ne kadar olacak biliyor musun? Dünyalar kadar. Sen boş vakitlerini dinlenerek geçirmek yerine, ek iş yaparak, biraz daha para kazanmak için çareler arayıp hamallık yaparak geçirirken zengin arkadaşın boş zamanlarını, lüks tatil beldelerinde şezlonglara uzanarak geçirdi. Dünyanın en güzel şehirlerini gezdi. Tatmadığı lezzet kalmadı. Sen ise sefalet içinde süründün ve bu sefalete “haksızlık” veya “eşitsizlik” veya “adaletsizlik” deyip bu düzeni değiştirmek için, en azından çocukların ya da torunların için bu düzeni değiştirmek için bir şeyler yapmak yerine “kaderim, imtihanım bu” deyip öylece yaşantına devam ettin. Zengin insanların küfre düşmeleri, şeytana hizmet etmeleri daha kolay, onların durumu daha kritik değil mi? O kadar para ile şımarabilirler. Ya fakir insanlar? Fakir insanların da cehalete saplanmaları ya da o parasızlık içinde sırf para kazanmak için ahlâksızca ve insanlık dışı işlere girişmeleri kolay değil mi? Hele bir de ergen çocuklarınız varsa!  Şu durumda fakirin yoldan çıkması, zenginin yoldan çıkmasından daha mı zor? Düşünmüyor musun Müslüman kardeşim bunları? Kur’an’ın değimiyle akletmezmisin? Bu imtihan saçmalığını sana neden yutturmaya çalışıyorlar farkında değil misin?

İnandığın kutsal kitabın yarıdan fazlası geçmiş peygamberlerin yaşantısını anlatıyor. “…Onlar şöyle şöyle yaptılar, biz de onlara karşı şöyle şöyle yaptık. Onlara şunu şunu dedik. Onlar da bize şöyle dediler, sırt çevirdiler. Onlar Peygamberimize şunu şöyle dediler biz de Peygambere dedik ki onlara şöyle söyle, yapmazlarsa onların hesabını bize bırak dedik… Şunu dedik, bunu dedik, şöyle yaptık, böyle yaptık…” Müslüman kardeşim, dost edinmemeniz emredilen milletler bugün hem yazılımda hem robotik teknolojide hem ilaç üretiminde hem enerji kaynaklarının kullanılmasında ve hem dahası… dünyayı değiştiren yöneten geliştiren işlerle meşgulken sen inandığın kutsal kitabının yarıdan fazlasını meşgul eden ve şu an hiç birimizin bir yarasına merhem olmayan tarihi olayları “…şu şunu yaptı, bu bunu yaptı, biz de böyle böyle yaptık…” gibi mahalle dedikodusu anlatır gibi, masal anlatır gibi anlatan bir kitapla zaman geçirip kafa yoracaksın, anlamaya çalışacaksın. Akletmiyor musun? Hâlâ mı sorgulamayacaksın?

Seni anlıyorum. Ben de bir zamanlar senin gibiydim. Anamdan, babamdan, atamdan öyle gördüm. Okullardaki  öğretmenlerimizin çoğu ise tam bir dinci idi. Dindar demiyorum bile dinci. Benim de beynime öyle kazınmıştı. “İslâm yer yüzünün tek gerçek dini. Yobazlar bizim dinimizi kirletiyorlar” inancı sapasağlam oturmuştu beynime. Eninde sonunda sen de göreceksin gerçeği. 1400 yıl öncesinin çöl Araplarının hayalleri ve arzuları ile kurulmuş olan cennet ayetlerini okuyacaksın ve yine o dönem Araplarının geleneklerine uygun şekilde yazılmış olan Kur’an ayetlerini şu zamanın medeniyetine uyarlamaya ve ardından kafanda oluşan soru işaretlerine cevap armaya başlayacaksın. Nisa 34 üncü ayette bir erkeğin maddi açıdan karısına baktığı için karısından bir derece üstün olduğu belirtilen cümleyi okuduktan sonra bu çağda çalışma hayatının içinde olan kadınların Kur’an’daki yerini, hukukunu bulmaya çalışacaksın, bulamayacaksın. Ve ardından kadınların çalışmasını istemeyen ve bunun dine, Kur’an’a aykırı olduğunu haykıran onca İslâm ülkesine, Kur’an’dan verecek bir cevap ayeti olmadığını göreceksin. İşte o Arap ülkelerini cehaletle suçlayacak delilleri, kutsal kitabında bulamayacaksın. Bizler de bulamadık çünkü.

Okul yıllarından itibaren sana Türklerin geçmişte Talas savaşı sırasında  Araplara yardım ettiğini daha sonra da kültür ve inanç benzerliği nedeni ile Türklerin kendi rızası ile Müslümanlığa geçtiği masalını okudular. Şu an, senin göreneklerine ve dini inancına benzer bir toplulukla dost olsan, onların dinine geçer misin, güzel kardeşim. Niye Türkler Arapların dinini seçmiş de Araplar, biz Türklerin dinini seçmemiş? Biz Türklerin nasıl Müslüman yapıldığının hikâyesini araştırdın mı Müslüman kardeşim? Gözü kara ve adet göreneklerine, dinine aşırı bağlı bir Türk topluluğundan bahsediyoruz. Bizim Tarihsel kökenimizde gelenek ve göreneklerimize ve dinimize ne kadar bağlı olduğumuzu bilmeyen var mı? Özüne, dinine bu kadar bağlı  bir gurup atamız Araplara bir savaş sırasında yardım etmiş de ardından kendi dinini bırakmış ve Arabın dinini kabul edivermiş. Aklınızı kullanmıyor musunuz? Tarihi nereden okuyup nereden öğreniyorsunuz? İkra, oku, söyle!
Onca internet sitesi, video paylaşım sitesi, kulaktan dolma dini bilgilerle ve bebeklikten itibaren inandırılmış bir dini savunma sistemi ile yüzbinlerce dindarın yorumlarını yayınlıyor. Bu yorum yazanlarınızın çoğu, dinsiz olan insanlara Kur’an’ı okuyup araştırmalarını ve 6000 sayfalık kitabın ayetlerini cımbız ile seçerek bir şeylerin çarpıtıldığını iddia ediyor. O yorumları yazan dindar kardeşlerimiz, siz bize öğütlediğiniz kutsal kitabınızı bizzat kendiniz okudunuz mu? Bütün sayfalarını teker teker akıl süzgecinizden geçirdiniz mi? Biz okuduk hem de kaç defa! İkra! Siz de okuyun, siz de akledin.

Eğitime önem veren ve milli kaynaklarının çoğunluğunu eğitime harcayan ülkelerin vatandaşları, statüsü yüksek işlerde çalışıp bol para kazanıp yıllık tatillerinde dünyayı dolaşırken o ülkelerin tuvaletlerini, sokaklarını temizleyip çöp toplamak gibi ayak işlerini yaptırmak için gelişmemiş ülkelerin insanlarını göçmen olarak ülkelerine çağırıyorlar. Ayak işlerini yapan işçilerin çoğunluğu Müslüman. Adının Allah olduğuna inandırıldığın İlâhın, kendisine inanan bu kullarının durumuna ne diyor sence? Geleceği gören bir İlâh, bu günleri de hesap edip, eğitimin önemi ile ilgili ya da çocukların eğitim alması ile ilgili bir tek ayet bile göndermeyen İlâhının sana gönderdiğini düşündüğün kitabı aklederek okumadın mı hiç? Yoksa herkesin dilinde dolaşan “Allah, Kur’an’da bir çok bilimsel ayet indirmiştir” nakaratını mı söyleyeceksin. O zaman bu gün şöyle bir şey yap. O bilimsel dediğin ayetlerin hepsini bul, oku bakalım, ne anlayacaksın? O bilimsel dediğin ayetler, bilim dünyasına ne kazandırmış, bilim adamlarının hangi icadı bulmasını sağlamış bir düşün. Ya da o bilimsel dediğin bilgileri, İslâmiyetten binlerce yıl önce hangi kavimler keşfedip kullanmış bir de bunu araştır ve ardından bana bir Kur’an ayeti göster: “Ey iman edenler, ilimde bilimde yarışınız” gibi bir ayet yok mu? İnandığınız Allah, “Takvada yarışınız” diye ayet göndermiş. Yani bana kulluk ve ibadet konusunda yarışınız demeyi hiç unutmamış ama “Benim yarattığım kâinatın yasalarını öğrenin, ilminizi biliminizi geliştirin” gibi şu dönem Müslümanları için hayati öneme sahip olacak bir ayeti göndermeyi akıl edememiş Müslüman kardeşlerim. Sizler de bunları hiç akletmezmisiniz? Düşünmez misiniz?

Kur’an’da “kadınlara tecavüz etmeyin, onlarla zorla cinsel ilişkiye girmeyin, çocuklarla cinsel ilişkiye girmeyin” gibi uyarılar yoktur dediğimiz zaman hemen kükremeye başlıyorsunuz.  “6000 sayfalık Kur’an’ı okumuyorsunuz, dininizi Tv’lerden, kendine hoca diyen sahtekârlardan öğreniyorsunuz” açıklamasına sığınıyorsunuz. Siz okudunuz mu 6000 sayfalık kutsal kitabınızı? Hadi bize göstertin kadınların çocukların cinsel istismara uğramasını kesinlikle ve açık bir dille yasaklayan ayetleri. Biz cahilsek bulun bu ayetleri de bize öğretin Müslüman kardeşlerimiz. Ananızı, kızınızı, karınızı, bacınızı, çoluğunuzu çocuğunuzu  sağdan soldan sakındığınız kadar sakınıyorsunuz başlarına bir şey gelmesin diye Müslüman kardeşlerimiz. Bu kadar korktuğunuz bir cinsel saldırıyı engellemek için adının Allah olduğuna inandırıldığınız bir İlâh bu konuda hangi ayetleri göndermiş bilmiyor musunuz? Zinadan bahsetmiyorum, cinsel saldırıdan bahsediyorum. Hadi bize o ayetleri okuyun da öğretin. Apaçık bir ayet olmalı ama. Öyle evelemeli, gevelemeli, anlamı farklı şeylere de yorulabilecek bir ayetten bahsetmiyorum. Okuma yazması olmayan birisine bile okuduğunuzda şakkadanak hemen anlamalı.

Söyleyecek daha çok şey var aslında. Herhangi bir sosyal ortama girip sohbet etmeye başlıyorsun. Konu dine geliyor ve herkesin ağzında aynı cümleler, aynı nakaratlar, tıpkı değişmeyen telefon melodisi gibi, “Doğru tercümeyi bulmak lâzım, işte o cahil Araplar var ya İslâm dinini mahfeden onlar, biz dinimizin doğrusunu yaşıyoruz” gibi klişeleşmiş sözleri kullanmaktan ileri gitmeyen ondan sonra da yerinden kalkıp “Şükür Allah” çektikten sonra cebinde taşıdığı Arapça Kur’an’ı, hiç anlamını bilmediği Arapça okunuşu ile okuyan bir sürü Müslüman. Kimisi annemiz, kimisi komşumuz, kimisi arkadaş kimisi de akraba. Kur’an ayetleri ile ilgili gram bilgisi olmamasına rağmen karşısında birisi “Ben Allah’a inanmıyorum” dese, üstüne atlamaya hazır ve kendisini çok bilgili zanneden ateşli Müslüman topluluğu! Bu Müslüman topluluğunun inandığı Kutsal kitabın ise en önemli ihtiyacı okunmak! Anlaşılır şekilde ve hazmedilerek okunmak sadece.