HABERLER
Dini Haber

EBUBEKİR’E BİAT ETMEYEN FATMA’NIN ÖLDÜRÜLMESİ

Yazan: Mehmet W. Gündoğdu
İlaveler (Mavi metinler): A.Kara
Hz Fatma'nın öldürülmesi, MWG, din, islamiyet, Fatima'nın ölümü, Hz Ebubekir, Hz Ebubekir'in Fatima'yı öldürmesi, İslam cinayetleri, Muhammed'in kızı Fatma

EBUBEKİR’E BİAT ETMEYEN FATMA’NIN ÖLDÜRÜLMESİ, ALİ'NİN EVİNİN BASILMASI

Sitemizin okuyucu ve izleyicilerinden gelen istek üzerine Ali’nin eşi Fatma ile ilgili bilgiler vereceğiz. Ayrıca, Fatma’nın Ömer ve yandaşları tarafından nasıl öldürüldüğünü de kaynaklara dayalı olarak anlatmaya çalışacağız.

İslam’ın kendi kaynaklarına dayanarak ve kaynak gösterdiğimiz halde; Ebubekir ve Ömer konulu yazılarımızda geçen olaylara, Fatma’nın Ömer tarafından öldürülmesi konusuna takılanlar ya da inanmayanlar, hatta hakaret derecesinde yorum yapanlar olduğunu gördük. Öncelikle, okumanın üşengeçliği içinde yazımızı okuyup videolarımızı izleyen herkese teşekkür ederiz. Kötü söz sahibine yaraşır demek istemiyorum. Çünkü çoğu kişiler okumuyor, araştırmıyor ve bilmiyor. Üstelik ortada sorgusuz inanılmış bir din ve cehennemle korkutulmuş bir kitle var. Kimin ne bilgisi varsa yorum yapar ve yalanımız varsa yüzümüze vurur. Bizde yalan, iftira, hiç kimseye hakaret yok. Bizim ortaya koymak istediğimiz şey; gözü kapalı olarak bilmeden, anlamadan, sorgulamadan bir dine inananları aydınlatmak. Biz vicdanımızın sesine uyarak kaynaklardan olduğu gibi yazıyoruz. İnanan inansın, inanmayan kendi bilir.

Şimdi kaynaklara dayanarak Fatma’yı anlatmaya başlıyoruz.
Fatma, kimi kaynaklara göre Hatice’nin Muhammed’den önceki kocasından doğmuştur. Muhammed’in hiç öz çocuğu olmadığından ve Kevser suresinde Muhammed’in soyunun kesik olduğundan bahsedildiğinden, cariye Mariye’den doğan İbrahim’inde babasının belli olmadığını yazıp söyleyenler vardır. Bazı kaynaklarda 40 yaşında Muhammed’le evlenen Hatice’nin 6 çocuk doğurduğu ve 58 yaşındayken Fatma’yı doğurduğu yazılıdır. Ancak bazı kaynaklarda bir kadının 40 yaşından sonra 6 çocuk doğurmasının tıp ve mantığa aykırı olduğu savunulmaktadır. Kimi kaynaklara göre Hatice ile Muhammed’in öz kızıdır. Bazı kaynaklarda Hatice ile Muhammed’den olan tek çocuğun Fatma olduğu da yazılıdır.

Fatma 15 yaşındayken Ebubekir ve Ömer Fatma’yla evlenmek isterler. “Fatma için hak teladan emir bekliyorum” diyen Muhammed, Ebubekir’i de Ömer’i de damatlığa kabul etmez. Daha sonra da Cebrail aracılığıyla Allah’tan buyruk geldiğini söyleyen Muhammed, Fatma’yı Ali’yle evlendirir. [20] Kaynak kitaplar bu olayı çok ayrıntılı olarak anlatırlar. Bu evliliğin “uçtu-kaçtılı” öyküsü özetle şöyle anlatılır:

Ali, yakınlarının önerisiyle Muhammed’e gidip utana sıkıla Fatma’yı ister. Muhammed, Ali’nin mal varlığını sorunca, Ali “bir kılıcım bir devemden başka bir şeyim yok” der. Muhammed; “kılıç savaş için, deve binit için sana gerekli, gel cübbede anlaşalım” dedikten sonra konuşmasını “uçtu- kaçtıyla” bitirir. Muhammed, Ali’ye “sevamavatta senin ile Fatma’nın nikâhı kıyılmıştır. Senden önce melek gelip bunu bana duyurdu.” der. Az sonra Cebrail Muhammed’de gelip; Hak Teâlâ’nın “Habibime selam söyle, hiç üzülmesin. Kızının bütün ihtiyaçlarını cennetten karşılayıp, sadık kuluma vereceğim” haberini bildirir. Muhammed şükür secdesi yaptıktan sonra Cebrail Allah’a gidip yine geri gelir. Cebrail’in yanında Mikail, İsrafil, Azrail ve 1000 Kerübiyun meleği bulunmaktadır. Ellerindeki üstleri bohçalarla örtülü altın tepsileri Muhammed’in önüne koyarlar. Cebrail, Muhammed’e açıklama yapar. ”Ya resullah, Hak Teâlâ sana selam etti. Ben habibimin kızı Fatma’yı Ali’ye verip arşı âlâda onları nikâhladım, habibim de kendi ashabı arasında nikâh etsin. Tepsilerde Fatma için cennet giysileri ve yiyecekleri vardır. Giysileri Fatma giysin, yiyecekleriyle de ziyafet etsin buyurdu.” Deyince Muhammed yine şükür secdesi yapar. Muhammed, Cebrail’e bu işin nasıl olduğunu sorar. Cebrail de anlatır: “Hak teâlânin buyruğuyla bütün cennet kapıları açılıp cehennem kapıları kilitlendi, bütün melekler tuba ağacının altında toplandılar. Hak Teâlâ beni Ali’nin vekili yaptı. Ben de Fatma’nın vekiliyim buyurarak bütün melekleri de tanık yaptı. Böylece arşı âlâda nikâh yapılmış oldu.” [21][22][23]

Bazı kaynaklara göre Ali cübbesini Osman’a satmış ve parasını Muhammed’e vermiştir. Bazı hadis kitaplarında da Ali’nin zırhını rehin bırakıp, düğün yemeği verdiği yazılıdır. [18]

FATMA’NIN ÖLÜMÜ-ÖLDÜRÜLMESİ
Fatma en azından Ali kadar cesurdu. Muhammed’in ölümünden sonra kendisine düşen mirası korkmadan, çekinmeden Ebubekir ile Ömer’den istemiştir. Hem de topluluğun önünde ve çok sert bir şekilde hakkını aramış ama karşı tarafın kurnazlığıyla baş edememiştir.  Üstelik bütün baskı ve eziyetlere karşın karı-koca Ebubekir’e biat etmemişlerdir. Fatma ve Ali’nin Ebubekir ve Ömer’le barıştıkları bazı kitaplarda yazılıysa da bu barış hiçbir zaman olmamıştır. Üstelik Fatma’yı alamayan Ömer, Ali ile Fatma’nın kızı 9-10 yaşındaki Ümmü Gülsüm’le zor kullanarak evlenmiş, büyüyünceye kadar gerdeğe girmeyeceğine söz vermiştir. Oysa her şeyden habersiz Ümmü Gülsüm Ömer’in yanına vardığında kızın eteğini sıyırıp ayıp yerine bakmış, sözünde de durmamıştır. 56-57 yaşında üstelik sahabeden biri olan Ömer'in bu evliliği yorumlar değişik olsa da birçok kitapta yazılıdır.

Ebubekir ile Fatima daha önce hurmalıklar yüzünden birbirine ters düşmüştür. Ayrıca karı-koca Ebubekir’e biat etmedikleri için Ebubekir’in isteği üzerine Ömer ve adamlarının Ali ve Fatma'ya etmedikleri eziyet kalmamış ve sonunda Ali’nin evini yakmaya kalkışmışlardır. Ali ile Fatma dövülmüş, bazı kaynaklara göre hamile olan Fatma çocuğunu kaybetmiştir. Bazı izleyicilerimiz bu olayda Ali’nin neden pasif davrandığını ya da sessiz kaldığını soruyorlar. Ali ne yapabilirdi ki? İktidardakilere karşı kendini savunmak kolay iş değildir. Hepsi silahlı, kırbaçlı üstelik iktidardan yana olan kalabalık karşısında ne yapılabilirdi? Kaldı ki Ömer de boş bir adam değildi, kendinden oldukça korkulurdu. Çoğu savaşta teslim olan Yahudilerin kafasını kesmekle meşgul olan Ali'yi "hadi canım sende, Ali dayak yer mi? Susar mı?" diyerek yüceltmek, insan üstü güce sahipmiş gibi göstermek abestir. Yahudiler hayatları boyunca savaşçı bir topluluk olmamış, ticaret ile uğraşmışlardır. Bu yüzden savaşmaktan da doğru düzgün anlamazlardı. Böyle insanları öldürmek kolaydır ama halkın, savaşçıların yanında saf aldığı, iktidarı elinde tutan Ebubekir ve Ömer gibi kişilerin önünde durmak, onlara karşı gelmek pek de kolay iş değildir. Zaten bu durumu hem Şia hem de Ehlisünnet hadislerinde göreceksiniz. 

Evin basılması olayından kısa bir süre sonra Fatıma ölür. Eceliyle öldü denilebilir ama öldüğünde vücudundaki yara bereler hâlâ geçmemiş, bu dövme olayından sonra iflah olmamıştır. Kaynak kitaplara göre kefen içinde de olsa vücudunun belli olabileceğinden ve yabancı erkeklerin bunu görmesini istemediğinden cesedinin gece karanlığında, yalnızca aile içindekilerce defnedilmesini vasiyet etmiştir. Şia hadislerine göre gece karanlığında gömülmesinin başka bir nedeni daha vardır, ki bunu da zaten söz konusu hadise gelince anlatacağım.
Bir gerçek var ki ölümü kuşkulu olanların hepsi, örneğin: peygamber Muhammet, Ebubekir, Fatma hep gece defnedilmişlerdir. Fatma’nın mezarı kesin olarak belli değildir. Kimilerine göre evinin içine, kimine göre Ravza'ya, kimine göre de Cenneti bâki mezarlığına defnedilmiştir. Ali’nin de mezar yeri de kesin ve belli değildir. Suikastlar, cinayetler, kabilecilik çekişmeleri birçok kişinin mezarını saklatmıştır.

Konuya dair hadislere bakalım ve önce Şia'dan başlayalım. Sakın "Şia kaynakları ile yalan-dolan şeyler anlatıyorsun" demeye kalkmayın çünkü Şia'dan sonra "Ehli sünnet" hadislerini de paylaşacağım ve Şia ile Ehlisünnet hadislerinin bu konuya dair anlatılarda çok büyük oranda birbirleri ile örtüştüğünü istemeseniz de göreceksiniz.

Şia Kaynakları:
Zikredilecek rivayetlerin bütünlüğünden istifade ediliyor ki Hz. Muhsin (a.s.) hazreti Zehra’nın (a.s.) çocuklarından idi ve şahadete ulaşmıştır. Hazreti Ali (a.s.) şöyle buyurdu: “Eğer düşük yapmış çocuklarınıza daha isim takmadıysanız kıyamet gününde sizi görürler ve babalarına şöyle derler: Neden bana isim takmadın, oysaki peygamber (s.a.v.) Muhsin’e daha dünyaya gelmeden isim takmıştır”. [1]

Merhum Taberisi şöyle diyor: “…Ebu Bekir Kunfuz’a Fatma’yı dövünüz şeklinde emir gönderdi. Bu emirle iş daha büyüdü ve onu Ali’den uzaklaştırdı. Kunfuz çok şiddetli davranışla sahneye girdi ve kasavet bakımından nihai derecedeki bir kalple peygamberin değerli kızını kapı ile duvar arasında sıkıştırdı bu sıkıştırma o denli şiddetli idi ki o değerli hanımın kaburgası kırıldı ve karnındaki çocuk düşük yaptı!. [2]

Birkaç hadise daha bakalım:
Fatıma çok rahatsız olduğu halde kapının arkasına gelerek; “Ey Ömer! Bizimle işin olmasın. Bırak kendi işimizle uğraşalım” dedi. Ömer; “Kapıyı aç! Yoksa evi yakarım!!” dedi. [3]
Fatıma (a.s); “Ey Ömer! Allah’tan korkmuyor musun? İzinsiz olarak evime mi girmek istiyorsun?!” dedi.

Fatıma (a.s) her ne ettiyse Ömer’i kararından caydıramadı. Bilakis, Ömer, kapıyı açmadıklarını görünce; “Odun getirin de kapıyı yakayım!” dedi. [4]

Nihayet Ömer kapıyı ateşe verdi. Sonra da şiddetle tekmelemeğe ve itmeye başladı. Kapı açıldı, Ömer içeri girmek istedi. Hz. Fatıma (a.s) Ömer’in önünü kesti. Ömer kılıfında olan kılıcıyla o Hazret'i vurmaya başladı. Hazret belki de halk gaflet uykusundan uyanır ve Ali’yi savunurlar diye ağlayıp feryat etmeye başladı. Fatıma’nın ağlayıp yardım talebinde bulunmaları, o taş yürekli insanlara hiç tesir etmedi. Hatta o Hazret'i dövmeğe başladılar ve kamçıyla kolunu morarttılar! [5]

Bir başka hadise göre Fatma, kendinden sonra gelenlere, Beni Sakife'de iş başına getirilen hilafet sisteminin meşru olmadığını, bu sistemin Peygamber'in kalbinin meyvesi olarak tanıttığı kızına ne gibi zulümlerin reva görüldüğünü bildirmek kararındadır. Bu yüzden Ali’ye vasiyet ederek: “Beni geceleyin kefenle ve gizli olarak toprağa ver. Kaburga kemiklerimi kıran, çocuğumun düşmesine sebep olan ve malıma el koyan kimselerin cenazemin başında durmalarını istemem; kabrim de bilinmesin!” [17] demiştir.

Gelelim ehlisünnet kaynaklarına.
Hani Muhammed ölünce halifeler ve sahabe denen kişiler birbirine düşüyor, Fatma ile Ebubekir'in arasında hurmalık arazilerinden dolayı düşmanlık vardı demiştim ya, şimdi o hadise bakalım. Sonrasında Ali'nin evinin basılmasına dair hadislerden devam edeceğim:

Buhari, Muslim, Ebu Davud, Nesai gibi ehlisünnet kaynaklarında yer alan bu hadiste anlaması güç çok fazla kelime olduğundan ben anlaşılır şekilde tercüme edeceğim, dileyen açıp kaynağın aslını okuyarak kontrol edebilir:

Peygamber'in kızı Fatıma, Ebu Bekir'e haber gönderip, kafirlerden savaşmadan alınan mallarından kendisine savaş yapılmadan verdiği Medine civarındaki Nadir oğulları arazisini, Fedek hurmalıkları ve Hayber hurmalıklarının beşte birini yani Muhammed'in mirasını ister.
Ebu Bekir, Hz.Muhammed: "Biz peygamberlerin varisi olmaz, bizden geriye ne kadar mal kalırsa onlar sadakadır." Ancak Muhammed'in ailesi bu mallardan faydalanabilirler." demiştir der.
Muhammed'in hayatta olduğu süreçte bu sadaka malları hakkındaki işleyişleri değiştirmeyeceğini söyler ve "Ben, Resulullah'ın bu mallar hakkındaki uygulaması ne ise ancak onu yaparım" der. Yani Fatma'ya bunlar miras değil ki sana vereyim demek ister.
Dolayısıyla Ebu Bekir Fatıma'ya bu mallardan herhangi bir şey vermeyi kabul etmez. Bunun üzerine Fatıma Ebu Bekir'e kızarak, onunla konuşmayı bırakır ve ölünceye edinceye kadar Ebu Bekir'le konuşmaz.
Muhammed öldükten sonra Fatıma, altı ay yaşar. Fatıma vefat edince kocası Ali, bu durumu Ebu Bekir'e haber bile vermeden geceleyin üzerine cenaze namazı kılarak gömer. Fatıma'nın hayatında insanlar tarafından Ali'ye karşı saygı ve sevgi vardır. Fakat Fatma'yı hoşnut etme çabalarını Ali'nin halifeye olan bağlılığının gerilemesinin, biat etmemesinin nedeni olarak görenler de yok değildir.

Fatma ölüp Ali'ye olan saygı azalınca, Ali, Ebu Bekir'le barışmayı ve ona bi'at etmek ister. Bundan önceki altı ay içinde Ebu Bekir'e bi'at etmemiştir.

Ali, Ebu Bekir'e haberci gönderip: Bize gel, fakat yanında başka bir kimse gelmesin! der. Çünkü Ömer'in gelmesini istemez.

Ömer, Ebu Bekir'e giden bu haberi duyunca "Hayır, vallahi onların yanına tek başına girmeyeceksin" deyince Ebu Bekir: "Sen Ali ve beraberindekilerin bana ne yapacaklarını sanıyorsun? Tabii ki onlara gideceğim" der.

Akabinde Ebu Bekir onların yanına gider. Ali, şehadet kelimelerini söyledikten sonra Ebu Bekir'e şunları söyler:

Bizler senin faziletini tanımış ve Allah'in sana verip, sana doğru sevk eylediği hiçbir hayırda sana karşı düşmanlık etmemişizdir. Ama sen halifelikte bizimle istişare etmeyip, kendi bildiğini okudun. Bizler ise Resulullah'a yakınlığımızdan dolayı bu konuda karşılıklı konuşmaya hakkımız var diye düşünüyorduk!

Ali bunları söylerken Ebu Bekir'in gözlerinden yaş gelir.

Bu sefer Ebu Bekir konuşunca şöyle der:
"Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, muhakkak Rasulullah'ın hısımlarına hizmet etmek bana kendi hısımlarıma hizmet etmemden daha sevimlidir. Amma şu, Peygamber'in geride bıraktığı mallardan dolayı sizinle aramda olan çekişmeye gelince, ben o mallarda hayırdan hiçbir şey eksiltmedim ve Rasulullah'ın o mallarda yapmakta olduğunu gördüğüm herhangi bir işi terk etmeyip mutlaka yapmışımdır."

Ebu Bekir öğle namazını kıldıktan sonra minbere çıkar, şehadet kelimelerini telaffuz ettikten sonra Ali'nin durumundan, bi'at'tan geri kalışından bahseder ve Ali'nin kendisinden özür dilediğini, bu özrü ve Ali'nin gecikmesini bağışladığını belirtir.
Sonra Ali tövbe edip Ebu Bekir'in hakkını büyütür ve ona bi'at eder. Yapmış olduğu şeyin Ebu Bekir'e karşı bir düşmanlık yada Ebu Bekir'in üstün faziletini inkar olmadığını söyler ve "Devlet başkanlığı konusunda istişare hakkımız olduğunu düşünüyorduk. Fakat Ebu Bekir bize bize danışmayıp, kendi bildiğiyle hareket etti. Bu yüzden biz de darılmıştık!" der.

Ali'nin bu sözleri üzerine Müslümanlar sevinerek:
İsabet ettin (ya Ali)! derler ve Ali, Ebubekir'e bu şekilde bi'at edince Müslümanlar tekrar Ali'ye yakın olurlar. [6]

İbrahim b. Seyyar Nazzam-i Mutezile (160-231) ki nazm ve nesr bakımından kelamı güzel olduğu için Nazzam adıyla meşhur olmuştu. Nazzam birkaç kitabında hazreti Fatma’nın evinde gerçekleşen kısayı nakletmiştir. O şöyle diyor: Ömer Ebu Bekir için bay’at toplamak istediği günde Fatma’nın karnına vurdu onun karnındaki çocuk ki ismini Muhsin koymuştu, düşük yaptı! [7]

İbn. Ebi Darem olarak meşhur ve kufeli muhaddis olan Ahmet b. Muhammed (vefat 357) öyle birisidir ki Muhammed b. Ahmet b. Hammad-i Kufi onun hakkında şöyle diyor: “O ömrünün tümünde doğru yolda idi”. Bu şahıs (Ebi Darem) naklediyor ki kendisinin huzurunda bu haber nakledildi: Ömer Fatma'ya tekme vurdu ve Fatma'nın karnındaki çocuk ki ismini Muhsin takmışlardı düşük oldu. Ömer Fatma'yı Mühsin'i düşük yapıncaya kadar sıkıştırdı”. [8]

İbn. Sad “Tabakat” ve Belazuri “Ensabu’l-Eşraf”  kitabında şöyle nakletmiştir: Annesi Peygamberin kızı Fatma olan çocuklar şunlardan ibarettir: İmam Hasan (a.s.), İmam Hüseyin (a.s.), Muhsin, Zeynb-i Kübra, Ummu Külsüm-i Kübra. Muhsin hazreti Zehra’nın (a.s.) evine saldırıldığı olayda düşük yaptı. [9]

Taberi Tarih’inde şöyle yazar:
“Ömer, Talha ve Zübeyr’le muhacirlerden bir grubunun sığınmış olduğu Ali’nin evine saldırdı. Zübeyr kılıcını çekerek ona karşı koymak istedi. Fakat tam o sırada ayağı kayarak kılıç elinden yere düştü. Bunun üzerine eve saldıranlar toplanarak onu tutukladılar…” [10]

Tarih ve siyer kaynaklarından devam ederek bu şahısların Fâtıma'nın evine saldırıp içeri nasıl girdiklerine ve oraya sığınanlara nasıl davrandıklarına bakalım:

Başta Ali b. Ebutalib ve Zübeyr olmak üzere Ebubekir’e biat etmekten sakınan Muhacirlerden bir grubu silahlı oldukları halde öfkeyle Fâtıma’nın (s.a) evine girdiler. [11]

Ensar ve Muhacirlerden bir grubunun Resulullah’ın (s.a.a) kızı Fâtıma’nın evine sığınıp Ali b. Ebutalib’in etrafında toplandıklarını Ebubekir ve Ömer’e haber verdiler. [12]

Onlara, Fâtıma’nın evinde toplananların hilafet konusunda Ali b. Ebitalib’e biat etmek istediklerini söylediler. [13]

Bunun üzerine Ebubekir Ömer b. Hattab’a Fâtıma’nın evine giderek onları oradan dışarı çıkararak topluluklarını dağıtmasını ve direnecek olurlarsa, onlarla savaşmasını emretti.

Ebubekr’in bu emri üzerine Ömer eline bir meşale alarak Fâtıma’nın evine doğru yola koyuldu; Fâtıma’nın evini içindekilerle birlikte yakmak istiyordu. Hz. Fâtıma (s.a) Ömer’in karşısına çıkarak ona hitaben:

“Ey Hattab’ın oğlu! Bizim evimizi mi yakmaya geldin?!” dedi. Ömer, “Evet!” dedi, ” ya da ümmetin kabul ettiğini kabul edersiniz (Ebubekir'e biat edersiniz).” 
[14]

Ebubekir-i Cevheri'de şöyle yazar:
“Fâtıma, Ali ve Zübeyr’e nasıl davranıldığını görünce evinin kapısında durarak Ebubekir’e şöyle dedi: Ey Ebubekir! Ne kadar çabuk Resulullah’ın (s.a.a) ailesine karşı hile yapmaya başladın! Vallahi hayatta olduğum müddetçe Ömer’le konuşmayacağım.” [15]

Bu olaydan yıllar sonra Abdullah b. Zübeyr kendi hükumetine teslim olmaları için Mekke’de Haşimoğulları’na baskı uygulamış fakat Haşimoğulları bunu kabul etmeyince onları bir dağın arasında toplattırıp odun getirterek hepsinin yakılmalarını emretmiştir.

Abdullah b. Zübeyr’in kardeşi Urve b. Zübeyr kardeşinin bu hareketine geçerlilik kazandırmak için Ebubekir’e biat olayında Ömer’in, Fâtıma’nın evini yaktırmaya kalkışmasını delil gösterir ve şöyle der:

“Kardeşimin bu hareketi sadece bir tehditti; nitekim geçmişte de biat etmeyen Haşimoğulları’nı odun toplayarak yakmayla tehdit ettiler!” [16]

İşte burada Urve’nin “geçmiş” sözü ile değindiği, Haşimoğulları’nın Ebubekir’e biat etmek istememesi bu yüzden Ebubekir'in Ömer ile yolladığı adamların Fâtıma’nın evinin etrafına odun yığarak evi içindekilerle birlikte yakmaya kalkışmaları olayıdır. Bu olay sırasında da hamile olan Fatma düşük yapmak zorunda kalmıştır.

Hala ikna olmayanlar var ise birkaç ehlisünnet kaynağı daha vereyim:
Ali’nin yakın arkadaşlarından olan “Suleym İbn Kays” bu konuyu kendi kitabında şöyle yazmış:

وَدَعَا عُمَرُ بِالنَّارِ فَأَضْرَمَهَا فِی الْبَابِ ثُمَّ دَفَعَهُ فَدَخَلَ فَاسْتَقْبَلَتْهُ فَاطِمَةُ علیه السلام وَصَاحَتْ یَا أَبَتَاهْ یَا رَسُولَ اللَّهِ فَرَفَعَ عُمَرُ السَّیْفَ وَهُوَ فِی غِمْدِهِ فَوَجَأَ بِهِ جَنْبَهَا فَصَرَخَتْ یَا أَبَتَاهْ فَرَفَعَ السَّوْطَ فَضَرَبَ بِهِ ذِرَاعَهَا فَنَادَتْ یَا رَسُولَ اللَّهِ لَبِئْسَ مَا خَلَّفَكَ أَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ.

فَوَثَبَ عَلِیٌّ (علیه السلام) فَأَخَذَ بِتَلابِیبِهِ ثُمَّ نَتَرَهُ فَصَرَعَهُ وَوَجَأَ أَنْفَهُ وَرَقَبَتَهُ وَهَمَّ بِقَتْلِهِ فَذَكَرَ قَوْلَ رَسُولِ اللَّهِ (صلی الله علیه وآله) وَمَا أَوْصَاهُ بِهِ فَقَالَ وَالَّذِی كَرَّمَ مُحَمَّداً بِالنُّبُوَّةِ یَا ابْنَ صُهَاكَ لَوْ لا كِتابٌ مِنَ اللَّهِ سَبَقَ وَعَهْدٌ عَهِدَهُ إِلَیَّ رَسُولُ اللَّهِ (صلی الله علیه وآله) لَعَلِمْتَ أَنَّكَ لا تَدْخُلُ بَیْتِی.

Ömer, ateş isteyerek onunla evi tutuşturdu. Sonra kapıya yüklenerek onu açtı ve içeri girdi! Hz. Fatıma (s.a) Ömer’in tarafına gelerek “Ey Babacığım! Ey Resulallah! Diye feryat etti. Ömer kılıcını kınında olduğu bir şekilde kaldırarak Hz. Fatıma’nın yanına (kaburgasına) vurdu. Hz. Fatıma feryat ederek “Ey babacığım!” diye bağırdı. Bu sırada Ömer kamçısını çıkararak Hz. Fatıma’nın koluna vurdu. Hz. Fatıma ‘Ey Resulallah! Ömer ve Ebu Bekir senin geride bıraktığına ne kadar da kötü davranıyor’ diye feryat etti.

Bu sırada Hz. Ali (a.s) yerinden sıçrayarak Ömer’in yakasından tutarak onu hızlı bir şekilde çekerek kaldırıp yere vurdu. Burnuna ve boynuna vurdu. Onu öldürmeyi istedi, ancak Allah Resulünün (s.a.a) sözünü hatırladı ve ona buyurmuş olduğu vasiyet aklına geldi ve şöyle buyurdu: “Ey Suhak’ın oğlu! (Ömer’in babası Hattab’ın annesinin adı) Muhammed’i peygamberlikle şereflendirdiği Allah’a yemin olsun ki eğer ilahi mukadderat ve peygamberin benimle olan ahitleşmesi olmasaydı, evime giremeyeceğini çok iyi biliyordun.” [19]

İster Şia olsun ister Ehlisünnet, tüm bu hadislere bakıldığında durum ortadadır. Zaten Şia da Ehlisünnet'de uyuşan anlatımlara sahiptir. 4 büyük halife, sahabeler diye yüceltilerek anlatılan insanlar Muhammed ölür ölmez iktidar ve miras kavgasına başlamış, güçlü olan taraf, güçsüz tarafı ezmiştir.

« ÖNCEKİ YAYIN
SONRAKİ YAYIN »