HABERLER
Dini Haber
Şura suresi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şura suresi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

OSMANLI İSLAM DEVLETİ MİYDİ?

Yazan: Kirpi
K, Osmanlı islam devleti miydi,Osmanlıda şarap,Osmanlıda esrar,Padişahların alkol ve esrar,Kur-an'a uymayan Osmanlı,Fatih Sultan Mehmet'in Hristiyan aşkı,din, islamiyet, Şura suresi, Ali İmran suresi, Neml suresi

OSMANLI İSLAM DEVLETİ MİYDİ?


1299-1922 yılları arasında varlığını sürdürmüş Osmanlı İmparatorluğu yıllarca bir İslam devleti ve İslam adına savaşmış bir imparatorluk olarak okullarda öğretildi. Oysa bu devletin İslamla hiç bir alakası olmamış ve dahi İslam adına değil başkalarının topraklarını işgal etmek, insanları köle yapıp vergi yoluyla sömürmek için savaşlar yapmıştır. Hatta günümüz Türkiye Cumhuriyetinde bu İmparatorluğu yüceltmek ve putlaştırmak adına binlerce tarihi yalanlar uydurulmuştur. İşin vahim tarafı bu yalanlar okullarda hocalar tarafından ve bazı profesör adi altındaki cahiller tarafından öğrencilere öğretilmiştir. Bu yazımızda size Osmanlının yapısını ve yaptıklarını Kuranla eşleştirip Osmanlının bir İslam devleti değil Bizans kalıntısı bir devlet olduğunu kanıtlayacağız.

İlk önce Muhammed tarafından övülmüştür denilen İstanbul fatihi Fatih Sultan Mehmet'in hayatını Kuranla eleştireceğiz. Bildiğimiz gibi unlu jeoloji uzmanı ve bir o kadarda tarihi iyi bilen Celal Şengör bu yakınlarda Fatih Sultan Mehmet'in Müslümanlığı tartışılır diye bir açıklama yaptı. Bu açıklamadan sonra beynini hocalara, şeyhlere, evliyalara yedirmiş bir kısım insan ona saldırmaya başladı. Size F.S. Mehmet'in Hristiyan bir erkek çocuk hakkında yazdığı bir şiirini takdim ediyorum

Bağlamaz firdevse gönlünü Kalatayı gören
Servi anmaz onda ol serv-i dilârâyı gören
Bir firengî şîveli İsayî gördüm onda kim
Lebleri dirisidür der idi İsâyı gören
Akl u fehmin dîn ü îmânın nice zabt eylesün
Kâfir olur hey müselmânlar o tersâyı gören
Kevseri anmaz ol içdiği mey-i nâbı içen
Mescide varmaz o varduğı kilisâyı gören
Bir Frengi kafir olduğunu bilürdi Avniya
Belün ü boynunda zünnari çelipayı gören.


TERCÜMESİ

Galata’yı gören gönlünü Firdevs Cennet Bahçesine bağlamaz
Gönlü ihya eden o Ulu’yu (başkanı) gören başka bir Ulu’nun ismini asla anmaz.
Bir Hıristiyan aksanlı(şiveli) İsa’yı gördüm onda ki
İsa’yı görenin dudakları İsa’nın diri olduğuna şahadet eder.
Aklın dinini ve imanını nasıl korusun!
O Hristiyan'ı gören tüm Müslümanlar kafir olur.
Nebi’nin (İsa’nın) o içtiğini içenler Kevser’i (Ehli Beyti) anmaz olur.
Onun olduğu o kiliseye varan Mescide gitmez olur.
Belindeki Hristiyan kuşağını, boynundaki haçı gören;
Bir Hristiyan kafir olduğunu bilirdi Avniya.(Avniya: Fatih’in mahlası)

Şiirden anlaşıldığı kadarıyla Fatihin Hristiyanlıkla çok büyük bir bağı var. Eğer bu şiiri kimin yazdığını söylemeden sokakta her hangi bir insana okusan bu şiiri Hristiyan bir papaz yazdı diye cevap verir. Ama Fatih'in Müslüman olmadığının kanıtı bir tek bu değildir. Bildiğiniz üzere Fatih kararnameleriyle ünlü bir padişahtır. Bu kararlarından en çok bilineni taht ve saltanat için kardeşlerinin (kundaktaki bebek bile olsa) katli kararnamesidir. İşin garip tarafı sözde Şeyhülislamlar da bu karara caizdir diye onaylayarak fetva vermişlerdir.
Ve her kimesneye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizâm-ı âlem içün katl itmek münâsibdir.
Bu kararın Kur-an'la çelişip çelismediğini söylemeden önce bir şeyi hatırlatalım. Kur-an'da hakimiyetin babadan oğula geçmesi yasaktır. İslama göre hakimler (padişahlar) şura yoluyla (sesverme) seçilir.

Onların iş ve yönetimleri aralarında şura iledir.

Şura Suresi 42.ayet

Allah’tan bir rahmet sayesindedir ki sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba saba, katı yürekli olsaydın, senin çevrenden kesinlikle dağılır giderlerdi. O halde bağışla onları, af dile onlar için, iş ve yönetim konusunda da onlarla şuraya git.
Ali İmran Suresi 159.ayet

Ayetlerden de açıkça belli oluyor ki İslam'da babadan oğula hakimiyetin geçmesi söz konusu bile değil. Gelelim asıl meselemize Fatihin kardeş katli kararına. Bu karara da Kur-an'la baktığımızda bunun tümden İslamla çeliştiğini açıkça görebiliriz. Bazı yanlı tarihçiler bu karara hak kazandırmak için olası taht savaşlarını ve binlerce insanın ölmemesi için yapmıştır diyor. Peki soruyoruz Osmanlı padişahları geleceği bilen kahin miydi ki gelecek de bu şehzadelerin taht savaşı çıkarıp çıkarmayacağını anlasın? Bu bile kendi başına Kuranla taban tabana zıttır. Cünkü Kur-an'a göre gaybı bir tek Allah bilir. Osmanlı padişahları da gelecek de bu şehzadeler taht kavgası çıkaracak diyerek gaybdan haber vermiş ve kendilerini Allah'la eşit tutmuşlardır.

De ki: "Göklerde ve yerde Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Neml suresi 65.ayet

Ayetde apacik bellidirki Osmanli padisahlarin gaybi bilme gibi bir durumu olamazdı. Şimdi ey muslumanlar size soruyorum Fatihin bu kararnamesi ile biri 3 yasinda olmak uzere 3 oglunu ve 6 torununu oldurten Sultan Suleyman ne kadar musluman? 2 yasindaki kardesini ve 2 esini oldurten Fatih Sultan Mehmet ne kadar musluman?


PADİŞAHLARIN ŞARAP KULLANMASI…
Hiç kimse için Osmanlı'nın şarap kullandığı sır değildir ve bazıları esrar bile içmiştir. Hatta ünlü tarihçi İlber Ortaylı geçenlerde Osmanlı'da esrar kullanımı şaraptan bile fazlaydı diye bir açıklama yaptı. Osmanlı devletinde şarap kullanan bazı padişahların listesine bakalım.

Ikinci Beyazid, Ikinci Selim(Sari Selim), Üçüncü Murad, Üçüncü Mehmed, Dördüncü Murad(içki içtiği için karaciğer sirozundan ölmüştür),  Üçüncü Ahmed, İkinci Mahmud, Sultan Abdulmecid, Sultan Abdulaziz.

Yukarıda isimleri verilmiş padişahların hepsi kendilerini İslam imparatorluğunun padişahı ve Allah'ın yer yüzündeki gölgesi olarak adlandırmışlardır. Para ve mevki peşinde olan sözde din insanlarıda bunları onaylamıştır. Şimdi gelelim Kur-an'ın şarapla ilgili hükmüne:

"Sana şarap ve kumardan soruyorlar. De ki: İkisi de büyük bir günah"
Bakara suresi 219. ayet

Ayetin hükmünü yukarıda ismi yazılı padişahlara uygulamış olursak eğer bu insanlar İslam devletinin padişahı değil sıradan bir günahkardırlar.

Tüm bunları söylememizin sebebi Osmanlı'yı kötülemek değil yanlışları düzeltmektir. Osmanlı İslam devletiydi ve şeriat hükümleriyle yönetildi diyerek insanları yanlış bilgilendiren tarihçiler ve din tüccarları bu konulardan konuşmayı pekte sevmezler. Kafalarını Gazi Mustafa Kemalin rakı bardağını saymaya yoran tarihçi ve din tüccarları şanlı Osmanlı imparatorlarının şarap küplerini nedense görmezden geliyor. Bu konuyla ilgili yazılarımız devam edecek ve sonraki yazılarda Osmanlı padişahlarının Has bahçelerde 14-15 yaşlı erkek çocuklarıyla eğlencelerinden bahsedeceğiz. Bizi okumaya devam edin…

DİNLERİN EVRİMİ

DP, din, Dinlerin evrimi, Dinlerin birbirine evrimi, Dinlerin kendi içlerinde evrimi, islamiyet, Dinlerin iddiaları, Kuran çelişkileri, Şura suresi, Sebe suresi, Hicr suresi, Mezmur, Matta, Petrus, “Kesin olarak bilesiniz ki bu zikri (vahyi, Kur'an’ı) kuşkusuz biz indirdik ve onu mutlaka koruyan da yine biziz.” (Hicr, 15/9)

"Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur'ân'ın âyetleridir." (Hicr, 15/1; bk. Elmalılı, Hak Dini, ilgili ayetin tefsiri)

“Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamberine ve ona indirdiği kitaba ve ondan önceki indirdiği kitaplara gereği gibi inanın.” Nisa (4) Süresi, 136. ayet

“Senin sözün göklerde, Devirler boyu durur ey Yehova.” (Mezmur, 119/89)

“Gök ve yer ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır.” (Matta, 24/35)

“Çünkü ölümlü değil, ölümsüz bir tohumdan, yani Tanrı'nın diri ve kalıcı sözü aracılığıyla yeniden doğdunuz. Nitekim 'İnsan soyu bir ota benzer. Tüm yüceliği de kır çiçeği gibidir. Ot kurur, çiçeği düşer. Ama Rabbin sözü sonsuza dek kalıcıdır.' İşte size müjdelenmiş olan söz budur.” (Petrus, 1/23-25)

Dinlerin evrimini iki ayrı kategoride inceleyebiliriz:
  1. Dinlerin Birbirlerine Evrimi
  2. Dinlerin Kendi İçlerinde Evrimi
Bunları ayrı ayrı inceleyecek olursak;

1) Dinlerin Birbirlerine Evrimi:
Bu savı inanan ve inanmayan tüm çevreler kabul eder. İnanların bu evrime inanmalarının sebebi, yaratıcının tek din üzerine olduğu, dinlerin birbirini tekrar etmesinin bu yüzden mümkün olduğudur. Dolayısı ile bu savı reddetmez, aksine desteklerler. Farklı bir biçimde inanmayanlarında en çok savunduğu sav budur ki, her dinin bir öncekinden etkilenerek devamı niteliğinden olduğu, mitolojik dinlerden evrildiği yönündedir.

Burada inananlar için aslında bir sorun vardır. Bu sorun da, gelen yeni dinin gelme sebebinin bir öncekinin yozlaşmış olduğu, aslında bozulduğudur. Hatta önceki kitapta aslında kendinden sonraki gelecek kitabı ve peygamberi desteklemiş olduğunu savunulur ki bu durumun kanıtları hiçbir zaman yoktur (Tevrat, İncilden bahsetmez, İncil, Kurandan bahsetmez). Bazı çevreler örneğin “Aslında gerçek incilde yazıyor. Vatikan biliyor ama söylemiyor.” gibisinden yorumlar yapsa da bunun ne dini ne de bilimsel hiçbir dayanağı yoktur. Yazının başında Tevrat ve incilden alınan ayetler bunu açıkça belirtmektedir. Bu yönde daha birçok sözde bu kitapların kendi söylevlerinde bulunmaktadır. Dolayısı ile her kitap kendinin yegâne göklerde yazılı kitap olduğunu, kendinden sonra bir kitabın gelmeyeceğini savunur. Fakat farklı bir yerde çıkan kitap aslında öncekinin devamı olduğunu savunur. İnanlar için bu bilinmezlik ve paradoks (ki aslında bilinir) sürer gider.

Dolayısı ile tüm semavi dinler “Dinlerin Evrimi” savını kabul eder, ancak hak dinin kendisi olduğunu savunur. Bu açıdan bakıldığında bile her din “Yaratanına” şirk koşmaktadır. Çünkü yaratıcı madem mükemmel, kusursuz, evrensel denge sağlayıcı, sorgulanamaz ve her şeyi bilen ise indirdiği kitabın daha sonra kusurlu hale getirilmesine ses çıkarmaz? İstese kusursuz bir sistemi getirebilirdi ki tüm kitaplar kendini kusursuz ilan ederken sonrakiler onları yozlaşmış kabul ediyor. Demek ki “Yaratılanlar” “Yaratandan” daha kudretli ve zeki ki onun indirdiğini sorgulayabilip değiştirebiliyorlar.

Gerçi her inanç bu duruma karşıda hazırlıklı olarak bir reddiye geliştirmiştir. Nedir bu reddiye mekanizması, “Yaratıcı aslında bizi sınıyor. Acaba onun kelamından çıkacak mıyız diye. Ne zaman biz sapkınlaşırsak o zaman bizi yeni bir peygamber ve kitap ile uyarıyor.”. Her peygamber kendini son peygamber ilan ediyor ve kendini öncekilerden üstün addediliyor. Bu reddiyenin sebebi şudur; eğer gelen din bir öncekini tamamlayıcı veya düzeltici değil ise bu yeni gelen dinin varlık sebebi ortadan kalkar. Sağlam bir dayanak bulunmalıdır. Yoksa insanlar peygamber olduğunu söyleyen kişiye inanmazlar. Bahsettiğimiz bu husus nedeni ile her semavi din bir öncekini kabul ederken kendinden sonrakileri kabul etmez, ayrıca kendinden sonra gelen dinlerin, kendi dinlerinden çıkarları nedeni ile ayrılan gruplar olduğunu ilan eder. (Yahudilerin İsa’ yı reddi, Musevi ve Hristiyanların Muhammed’i reddi).

Bu durum inanlar için (hangi dine mensup olursa olsun) baştan aşağı şirk ve eş koşmak kokmaktadır. Kitaplarda bahsedilen kudretli Tanrı inancına bakarsak. Beşer olan insanoğlu “Yaratanın” kelamını değiştiremez, değişmesine vesile olamaz. O halde ya yaratan “kudretli” değil, ya da bu sözler insan ürünü. Yaratan koşulsuz ve şartsız kudretli olduğuna göre… Yorum sizin.

Bu noktada yazının buraya kadar olan kısmına (ya da geriye kalan kısmı da) yönelik cevap ve eleştirileriniz varsa ki pozitif ve yapıcı eleştiriler bizim kazancımızdır, eleştiri yapmadan önce bu site de yer alan makale ve pdf kitapları okumanızı tavsiye ederim. Onlardan örnek alıntıları yaparak yazıyı uzatmak istemediğim için yer vermedim. Yoksa yazımızın kanıtları sitede ekli olan makale ve pdf kitaplarda geniş ve açıklayıcı bir biçimde bulunmaktadır.

Mevcut durumu tahlil edersek her din bir önceki/-lerin devamı konumundadır. Öncekini reddetmeden, kötülemeden veya yok saymadan –ancak bozulduğunu ve yozlaştığını söyleyerek- kendisini devam din olarak niteler. Semavi dinlerin kökeni antik mısır ve sümer dinleridir ki bu durum tüm akademik ve bilimsel çevreler tarafından kabul görmüştür. Antik Mısır ve Sümer dinlerinden evrilen ilk semavi din olan Yahudilik, devamında Hristiyanlığa, Hristiyanlıkta Müslümanlığa evrilmiştir.

2) Dinlerin Kendi İçlerinde Evrimi:
Dinlerin kendi içlerinde evriminin çeşitli sebepleri vardır. Çağlar ilerledikçe, teknoloji geliştikçe, eski adet ve dinler terk edilemediğinden, coğrafi sebepler, yeni yapılan keşifler ve benzeri sebeplerle dinlerde yenilenmeye ihtiyaç duyulur. Bu yenilenmeler farklı inanç felsefelerinin ve gruplarının oluşması ile sonuçlanır. Örneğin Hristiyanlıkta Ortodoksluk, Protestanlık, Katoliklik, Presbiteryenlik, Evanjelistler vb. fraksiyonlar her birbirlerinden farklı olabilmekte ya da birbirleri içinden türemektedirler. İslamiyet’te de durum pek farklı değildir. Sünniliğin içinde 4 hak mezhep kabul edilen Hanefilik, Hanbelilik, Şafiilik ve Malikilik ile Şia ve içerisinde yer alan fraksiyonlar (Caferilik gibi) bunun kanıtıdır. Bu bölüngüler içerisinde yaşayan insanlara şu sorulduğunda, örneğin bir Müslümana:” Peygamber ve 4 halifenin mezhebi nedir?” diye sorulduğunda sağlıklı net bir cevap alamazsınız. Dinlerin kendisinde şu mantık vardır: İbadetlerde ve inançta yorum olmaz, yaklaşım sergilenmez veya mantığa göre ya da ihtiyaca göre şekillenmez. İbadet ve inançta peygamber ve kitap ne yapıyorsa o yapılmalıdır. Ancak bu görüşe reddiye geliştirenlerin en büyük savunması şudur:

“İyide bizim mezhepte kan abdesti bozuyor, ancak öteki mezhepte bozmuyor. Sebebi coğrafi sebepler. Peygamber şöyle olduğunda kan akmış ancak abdest almamış onlar onu örnek almışlar, ama bir keresinde kan çıkınca abdest almış, biz onu uyguluyoruz.”

Burada sorun şudur. Peygamber semavi inanca göre hatasız ve eksiksizdir. Yaratanın rahmeti ondadır. O yaratıcının yeryüzündeki gölgesi ve elçisidir. Dolayısı ile o zaman ya abdesti tazelersin ya da tazelemezsin. Tazelersen bir mezhebe göre namazın kabul olmuyor, tazelemezsen öteki mezhebe göre namaz kabul olmuyor. Sen yorum getiremezsin. Senin imamın ve şeyhinde yorum getiremez. Onlar gereğini yürütmek ile sorumludur. O halde ya yaratıcı mükemmel değil, ya da sen, hocaların ve şeyhlerin sorunlu. Yaratıcı mükemmel olduğuna göre… Yorum yine sizin. Daha bu hususlara örnek çok. Eğer örnek yok diyorsanız o halde hiç Müslüman olamadınız demektir. Müslüman iseniz kuranı anlayarak okumuş ve hadis külliyatı ile desteklemiş olmalısınız. “Yok, ben hocama sorarım!” diyorsanız, Hocanız sizi öteki dünyada (!) kurtarsın da görelim. Ayet bu konuda açık. Anlayarak okumamış iseniz hükmünüz kesin. Önceki yazılarımızı okuyun, pdf kitaplara bakın. Bu hususa defalarca değinildi.

Konumuza geri dönersek insanlar kendi keyfiyetleri, yönetim ihtirasları ve güç için dinleri kendi ihtiyaçları doğrultusunda yoğurup değiştirmişler, adına da mezhep demişlerdir. Bu durumun farkına varıp “Dünyada Peygamber dönemindeki İslamiyet yaşanmıyor. İslamiyet te mezhep olmaz, olamaz. Peygamber bunu yasaklamıştır. Din de Allah gibi birdir ve tektir!” diyen Konca KURİŞ, insanları uyandıracağı (!) endişesi ile canavarca katledilmiştir.

Bu bahsettiğimiz hususa da reddiye geliştirebilirsiniz ki amacım sizi değiştirerek “inanma inanma din diye bir şey yok” demek değildir. İster inanırsınız ister inanmazsınız. Bu sizin bileceğiniz ve özgür iradeniz ile seçebileceğiniz bir olgudur. Sadece doğru araştırın.

Bu noktaya kadar iki ayrı başlıkta Dinlerin Evrimini bir nebze olsun incelemeye çalıştık. Dinlerin Evrimi şüphesiz gerçektir. Okundukları zaman tüm semavi din kitaplarının söylevlerinin hemen hemen benzer olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. Bunu için okuma-yazma bilmeniz ve objektif olmanız kâfidir.

Başka bir husus burada karşımıza adeta dikilir. Dinler kesinlikle “Evrimleşiyor”. Değişiyor ve gelişiyor. Kendilerini ortadan kaldırmaktan ziyade kendi iç fraksiyon ve dinamiklerini geliştirerek evriliyorlar. Örneğin Pensylvania’ nın ağlak imamı, peşinde koşan primatlar ve müritleri. Bu primatlar ve müritler, o ağlak imamı “Kurtarıcı Mehdi” ilan ederler ki mehdi inancı Kuran açısından değerlendirildiğinde tümden bid’at’ tır. Muhammed ve 4 halife döneminde “asla” mehdi/mesih inancı olmamıştır. Hristiyanlıktan geçmedir.

Konumuzdan biraz farklı olmakla beraber, Dinlerin Evrimi ile bağlantılı farklı bir konuya da değinelim.

Yazının başında bahsettiğimiz gibi her kitap, kendisinin sabit ve değiştirilemez olduğunu ısrarla belirtir; kendisinin yaratıcı kelamı olduğunu, “şüphesiz” doğru bir elçi sözü olduğunu söyler. Bu elçiler hep kendi kavimlerine ve bölgelerine gelmiştir. Musa ve İsa İsrail oğullarına ve Muhammed Arap oğullarına.

“Biz sana Arapça bir Kur’an vahiy ettik ki, sen anakent olan Mekke ile bütün etrafını uyarıp irşat edesin.”(Şura 7)

Demek ki amaç, Mekke ve çevresini uyarmak. Sorun Mekke ve çevresinde. Diğer yerlerde Allah’ın kelamı önceki dinler ile sabitenmiş. Ancak durum böyle olursa İslamiyet nasıl yayılacak?

Taberi bu ayeti açıklarken “bütün etraf” tan kastın dünya olduğunu belirtir. Yoksa Kuran sadece Mekke ve çevresinden ibaret olacak. Sistem çökecek. Diğer dinlerin tamamlayıcısı olması için bu dinin tüm coğrafya ya gelmesi gerekiyor. Ne yapıyor Taberi? “Etraftan kasıt dünyadır” diyor. İlginç olan şudur ki, Allah tüm dünya diyemiyordu da, aklı ermiyordu da, Taberi Allah kelamını düzeltiyor. İslami Terminolojiye göre kendini Allah’ın yerine koyuyor. Burada İslami açıdan şüphesiz şirk vardır.

Bu sözlere reddiye olarak şunu söyleyebilir ve kanıt olarak sunabilirsiniz ki:

“Resulüm! Biz seni bütün insanlara/insanlığa rahmetimizin müjdecisi, azabımızın uyarıcısı olarak gönderdik; lakin insanların ekserisi bunu bilmezler.” Sebe Suresi 28. ayet

Ya da

“Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.”(Enbiya, 21/107). Yalnız ALEM kelimesi coğrafi yerleri tanımlamaz. ALEM “kimse” demektir.

İnsanlar Kuranı kendi dilleri ile okumuyorlar ki? Nereden bilecekler kime gönderildiğini? Ayrıca her kitap kendini insanlara geldiğini söylüyor? Ayetler bile bu noktada çelişki taşıyabiliyor.

İnanlar için ayetler arasında hükmü kalkan olmaz. Her ayet geçerlidir. Allah tüm ayetleri bir düzen ve mükemmellik üzerine kurmuş ise yukarıda belirttiğimiz Şura 2 ile Sebe 28’i bir karşılaştırın. Birbirlerinden farklı şeyler söylüyorlar. (Site Başyazarı ve Admini Dostum A.KARA’ nın “Neden Deist oldum 2” adlı yazısında, ayrıca İlhan ARSEL kitaplarında bu çelişkiler bolca örneklendiriliyor. O yüzden daha fazla örnek görmek isteyenler bu makale ve kitaplara göz atsınlar)

Şöyle bir durum bizi bekler ki, aslında tüm kitaplar insanlığa gönderilmiştir. Ancak Irkçı ve faşist yaklaşımlarından dolayı İsrailliler Yahudiliği ırk/din haline getirmişlerdir. Örneğin Yahudi baba Hristiyan anneden olan bir çocuk Yahudi olamaz. Ancak Yahudi anne ve Müslüman babadan doğan çocuk Yahudi kabul edilebilmektedir. Anne din ve ırk aktarıcısı durumundadır.

Hristiyanlıkta ise Yahudiliğe göre daha hümanist bir bakış açısı vardır. Bu kapsamda misyonerlik faaliyetlerine girişilmiş ve dünyanın geri toplumlarında seri bir Hristiyanlaştırma politikası gütmüşlerdir.

Kısacası her din, bu “Din Evrimi” hususunu kabul eder, ancak kendisinin kesin ve doğru olduğunu söyler. Bu nedenle yayılmacı bir politika güderler. Yani her din, kendisinin “İnsanlığın koşulsuz şartsız en son kurtarıcı dini” olduğunu iddia eder. Ancak dinler zaman ilerledikçe çağına uymadığından iç fraksiyonlara bölünmeye mahkûm olur. Demek ki “Yaratılanlar”, “Yaratandan” daha bilge ve kudretli ki onun hatalarını düzeltiyorlar. İnançlarını çağa uyduruyorlar. Yaratıcı kusursuz ve kudret sahibi olduğuna göre birileri ortada bariz bir biçimde yalan söyledi ve birileri yalan söylemeye devam ediyor.

Sonuç olarak ister inançlı olun ister inançsız. Dinler Evrilmiştir, Evrilmeyede devam ediyordur. İnanlara göre, Yaratıcı tek kitap ve tek peygamber ile (tüm dinler önceki peygamberleri kabul eder ancak son ve en geçerli peygamberi kendi peygamberi görür) insanlığı (!) uyarmıştır. O halde bu ayrılıkların sebebi nedir?... Bu ayrılıklardan kimlerin ne çıkarları olabilir? Din ile insanlar kandırılabilir mi? İnsanlar Din ile kandırılıyor ise bu kandırmanın amacı nedir? Cevaplar sizde saklı.
Aklımda Deli Sorular:
  • Muhammed ve 4 halife kandil gecelerini kutladı mı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde mevlit okundu mu? Tatlı dağıtıldı mı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde 3 aylar kutsal mıydı?
  • Muhammed ve 4 halife teravih namazı kıldı mı?
  • Muhammed ve 4 halife hadisleri yazdırdı mı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde minare var mıydı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde türbeler ziyaret edilir miydi?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde mezarlık ziyaretleri var mıydı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde saltanat var mıydı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde kefaret orucu var mıydı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde tespih çekiliyor muydu?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde mezar taşı üzerine ayet, dua, şiir vb. yazılıyor muydu?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde ölülerin ardından 7’ si 40’ ı 52’ si yapılıyor muydu?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde yatırlara mum yakılıp dua edilir miydi?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde ücrete kuran okunur muydu?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde kuran nağme ve musiki ile mi okunurdu?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde bir yerlere cevşen asılır mıydı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde cenaze bildirimi için sala okunuyor muydu?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde bugün kılınan namaz mı kılınıyordu?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde kurban kanı alına sürülür müydü?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde recm var mıydı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde “Azrail” adlı bir meleğin adı geçiyor muydu?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde muska takılır mıydı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde namaz 3 vakit mi? Yoksa 5 vakit miydi?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde takke takılır mıydı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde kadının erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığı söylenir miydi?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde kabir azabından bahsedilir miydi?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde İsa’nın tekrar yeryüzüne geleceği inancı var mıydı?
  • Muhammed ve 4 halife döneminde mehdi kavramı var mıydı?
  • Muhammed döneminde, Kuran kitap halini almış mıydı?
  • Ebubekir hiç kitap formatından Kuran okumuş muydu?
  • Hiçbir kutsal kitap peygamberinin özel hayatına karışır mı? Karışsa bile bunda “âlemleri” ilgilendirecek nasıl bir bilgi olabilir ki?
  • Ana dili Arapça olan araplar bu dini “Şüphesiz apaçık arapça” olarak indirilen Kuranı okuyarak ve anlayarak yaşıyor ise bizim din yaşantımız neden farklı?
  • Dinlerini okuyarak ve anlayarak yaşayan araplar mı daha doğru dinlerini yaşıyor, yoksa dini okumadan ve anlamadan okuyan bizler mi daha doğru yaşıyoruz?
  • Eğer dini biz doğru yaşıyorsak, araplar neden Kuranı okuyup anladıkları halde farklı yaşıyorlar? Bir insan veya topluluk bilerek ve isteyerek KÂFİR olur mu?
Sağlıcakla kalın.
Yazan: Demon Product