HABERLER
Dini Haber
Kuran ve bilim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kuran ve bilim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KUR'AN'DA GENİŞLEYEN EVREN VE BÜYÜK PATLAMA (!)

Hazırlayan: A.Kara


KUR'AN EVRENİN GENİŞLEMESİNİ ve BÜYÜK PATLAMAYI ANLATIYOR MU?


Bu makalede Büyük Patlama'nın Kur'an'da yer aldığını iddiasına cevap vereceğim. Fakat önce bir uyarı:
Bazı arkadaşlar "bize ne Adnan Oktar'dan" yada "vere vere onun mealini mi örnek veriyorsun, o zaten sahtekar vs." diyebilir. Öncelikli olarak onun mealini veriyorum çünkü genişleyen evren, big bang gibi iddiaları ortaya atıp hakkında ingilizce kitaplar yazan ilk oryantalist odur. Daha sonra birçok meale bu adamın dansözlüğü adapte edilmiş, aynı anlam kıvırmalarına günümüzdeki birçok hoca da başvurmuştur. Yani Adnan dışında şuan onlarca mealde aynı anlam dansözlükleri devam etmektedir. Dolayısı ile bunun mimarı olan Adnan'dan söz etmem ve sonrasında diğer mealler ile kıyaslamam oldukça normaldir. Lütfen makaleyi buna göre okuyunuz.

MÜSLÜMANLARIN İDDİALARI

Kedicik sahibi Adnan Oktar'ın konuyla ilgili iddiaları şu yöndedir:

Evrenin genişlemesi, onun bir hiçlikten yaratıldığının en büyük ispatıdır. Bu, bilim tarafından 20. yüzyıla kadar keşfedilmemiş olmasına rağmen, Allah bize 1.400 yıl önce Kur'an'da bu gerçeği bildirdi:
Zariyat suresi 47.ayet: Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz biz genişletmekteyiz.

Büyük Patlama'nın modern zamanda keşfedilmesinden 14 yüzyıl önce Kuran'da ortaya çıkan bir başka önemli husus yaratıldığı ilk sırada evrenin çok küçük bir hacim işgal ettiği yönündedir:
Enbiya suresi 30.ayet: İnkâr edenler, gökler ve yer bitişik iken onları ayırdığımızı ve her canlıyı sudan yarattığımızı görmezler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?
(Eve lem yerâ-lleżîne keferû enne-ssemâvâti vel-arda kânetâ ratkan fefetaknâhumâ(s) vece’alnâ mine-lmâ-i kulle şey-in hayy(in)(s) efelâ yu/minûn(e))

Bu mealde çok önemli bir kelime seçimi var. 'Bitişik' olarak çevrilmiş olan "ratk" kelimesinin Arapça sözlüklerde 'her biri karışmış, harmanlanmış' anlamına geldiği yazar. Yani bir bütünü oluşturan iki farklı maddeye atıfta bulunmak için kullanılır. "Ayırdığımızı" ifadesinin Arapça'daki fiili 'fatk'dır ve bir binayı yada yapıyı parçalayarak veya yok ederek ortaya çıktığını ima eder. Bir tohumun topraktan filizlenmesi bu fiilin uygulandığı eylemlerden biridir.

ANALİZ

Dikkate alınması gereken ilk önemli nokta Kur'an'daki ifadelerin çarpıtılmadan gerçek anlamları ile dürüstçe sunulup sunulmadığıdır.
Örneğin Zariyat suresi 47.ayetin Diyanet meali şöyledir:
Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz biz genişletmekteyiz.
(Ve-ssemâe beneynâhâ bi-eydin ve-innâ lemûsi’ûn)
Fakat Harun Yahya adıyla bildiğimiz kediciklerin efendisi aynı ayeti:
“Evreni (Yaratıcı) gücümüzle inşa eden Biziz, ve aslında onu sürekli genişleten Biziz” diye çevirmiş.

Ayetin bu çevirisi sizce adil mi, dürüst mü? Tabi ki de değil..

Diyanet mealine ek olarak bir iki farklı kaynağın daha ilgili ayeti nasıl çevirdiğine bakalım:
Elmalılı Hamdi Yazır meali: Biz göğü kudretimizle bina ettik. Hiç şüphesiz biz, çok genişlik ve kudret sahibiyiz.
Süleyman Ateş meali: Göğü sağlam yaptık, biz genişleticiyiz (kudretimiz geniştir, göğü öyle genişleten biziz).

Bunlardan hiçbiri evrenin sürekli genişlemesi fikrini içermiyor. "Biz inşa ettik" (بَنَيْنَاهَا, beneynâhâ) tamamlanmış geçmiş zaman fiilidir. İlgili ayetler evrenin aksine doğrudan doğruya dünyayı ve gökleri anlatmaktadır, bunu hemen arkasından gelen ayetlerden anlamakta mümkün:

Zariyat suresi 48.ayet:
وَالْاَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ
"Yeri de biz döşedik; dolayısıyla güzel de yaptık!"
(Vel-arda feraşnâhâ feni’me-lmâhidûn)

Gökyüzünün ve yerin ikiciliği Kur'an'da tekrar eden bir temadır ve eski Araplar için ikisi birlikte tüm evren olarak kabul edilirdi ve çoğu Arap şiirinde genellikle birisine atıfta bulunulduğunda diğerinin onunla birlikte anıldığı, tekrarlandığı açıkça görülür.

48. ayetteki el mâhidûn الْمَهِدُونَ (yayıcılar) kelimesi, mehede مهد kökünden gelir; ki bu da düz, pürüzsüz bir yatağı yaymak anlamına gelir. Ayrıca bu ad kökten gelen ve yatak hatta genişlik anlamına gelen mehden (مَهْدًا) kelimesi eylemin geçmiş zamanda yapıldığını ifade eder ve bunun kullanımı dünyanın yaratılması hakkında diğer ayetlerde de görmekteyiz. Yani bu ayetlerdeki ifade devam eden bir süreçten ziyade geçmişte gerçekleşmiş, olmuş-bitmiş olayları ifade eder.

Kur'ân'ın kozmolojisi yayılmış vaziyetteki 7 katlı dünya ile (7 kat cennet) ve onun etrafında bulunan yıldızlar, gezegenler, güneş ve ay ile tamamen yer merkezlidir.

Fakat Adnan Oktar 47.ayetteki kelimenin anlamını Kur'an'ı bilime uydurma çabası ile kasten, insanları aldatmak amacı ile üç şekilde değiştirdi.

Oktar ilgili ayeti kavramsal olarak gerçekte olduğundan daha sofistike hale getirme, ikinci ve daha önemli çarpıklığı için daha güçlü bir temel sağlama çabası ile kasıtlı olarak "gökleri" "evren" olarak yanlış tercüme etmiştir.

Adnan Bey sadece "geniş oda veya genişlik sağlayıcı" anlamına gelen Arapça 'mûsi’ûn' kelimesini almakla kalmaz [3] aynı zamanda onu "genişleyen" anlamına gelen bir fiile çevirir. Tamamen gereksiz ve fazla sayıda zarf kullanımı ile aslında orada olmayan ek fikirleri Kuran'a eklemeye çalışır. Bu üç yöntemle bu ayetin anlamını Allah'ın gökyüzünü yaratmasının basit bir tanımından, Kur'an'da zerre bulunmayan Hubble'ın genişleyen evreninin bilimsel bir ifadesine dönüştürdü.

Maalesef aynı taktiği kullanarak insanları kandırıp dinde tutmaya çalışan başkaları da yok değil.

Oktar’ın Enbiya suresi 30.ayeti suistimal ederek çarpıtması en azından orjinal tercümesine daha sadık olmasına rağmen Zariyat suresi 47.ayetini kasıtlı olarak bozmasından daha meşru değildir. Yani çarpıtma için kullandığı birincil araç ayetleri tek başına ele alarak tamamen bağlam dışına çıkarma ve böylece gerçek anlamını gizlemektir.

Enbiya suresi 30.ayet (Oktar meali): O inkar edenler görmüyorlar mı ki,(başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?

Sonraki iki ayeti çeviriye dahil etmediğinde bu ayetin anlamı iddiası için ne kadar uygun görünüyor değil mi? İlgili ayete, devamındaki ayetler ile birlikte bakalım:

Diyanet meali:
30) İnkâr edenler, gökler ve yer bitişik iken onları ayırdığımızı ve her canlıyı sudan yarattığımızı görmezler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?
31) Yeryüzüne onları sarsmasın diye sağlam dağlar yerleştirdik; kolayca yollarını bulabilsinler diye orada vadiler, yollar açtık.
32) Gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise, gökyüzünün işaretlerine sırt çevirmektedirler.

Şimdi ayeti asıl bağlamına geri döndürdüğümüze göre bir dakikanızı ayırarak Oktar’ın iddiasını Kur'an’ın gerçekte tanımladığı şeyle karşılaştıralım. İlgili ayette “yaratıldığında evrenin çok küçük bir hacim işgal ettiği” bilimsel gerçeğinin bir tanımı olduğunu iddia ediyor. Fakat esasen bu ayette herhangi bir anlamda hacme atıfta bulunulduğu şeklinde yorumlanabilecek hiçbir açıklama yoktur.

Fakat daha da önemlisi Oktar ve bazı İslamcılar burada açıklanan göklerin ve yerin “ayrılmasının” “Büyük Patlama” yada evrenin ilkel yaratılışı için bir atıf olduğunu iddia ediyor. Eğer durum böyleyse o zaman burada sözü edilen “yer” Dünya gezegenine atıfta bulunamaz çünkü yaratılışının tarif edildiği olaydan milyarlarca yıl sonra hala yaratılıyor olacaktı.

Başka bir deyişle Yahya ve birçok İslamcı buradaki “yer”in Dünya gezegeni değil “madde” anlamına geldiğini ima ediyor.

Fakat bir sonraki ayet bunun doğru olamayacağını kanıtlıyor. Çünkü bir sonraki ayette Allah aynı “yer”in üzerine dağları, vadileri ve yolları koyuyor. Bu ayetteki “yeryüzü” Dünya gezegeninden başka bir şeyi ifade ediyorsa bu nasıl olabilir? Bundan bir sonraki ayet gökyüzünü “gölgelik” veya “çatı” olarak tanımladığına ve ayetlerde yerden bahsedildiğine göre anlatılan şeyi madde olarak çarpıtmak ve “büyük patlama” nın tanımı olduğu fikrini ortaya atmak tamamen mantıksız ve imkansız bir hal alır.

Bu ayetler tam olarak göründükleri şeydir, çarpıtarak bilime uydurmaya çalışmak boşadır. İlgili ayetler Allah’ın Dünya gezegenini ve onun üstündeki gökleri yaratmasının bir tanımıdır, kesinlikle modern bilimde anlatılan evrenin yaratılmasının bir tanımı değildir.

Aslında göklerin ve yerin bir zamanlar Tanrıların ve Tanrıçaların etkinliği ile birleştirildiği ve ayrıldığı fikri Orta Doğu paganları arasında oldukça yaygındı. Örneğin Mısırlılar arasında dünyanın gökten ayrılması yeryüzü tanrısı Geb'in, karısı ve kız kardeşi olan gökyüzü tanrıçası Nut'tan istemsiz olarak ayrılması sonucu gerçekleşiyordu. Tıpkı Gılgamış Destanı'nda gök tanrısı An'ın (Anu) yer tanrıçası olan Ki'den ayrılması sonucu “gök ile yeryüzünün ayrıldığı” anlatımı gibi. Pagan referanslarının çoğu Kur'ân'da ve diğer semavi kitaplarda yazanlarla hemen hemen aynı anlatıma sahiptir. Çünkü Tanrı kelamı olduğu iddia edilen bu dinler dönemin pagan inancının devamından başka bir şey değildirler.

Kuran'da "Büyük Patlama" nın tanımlandığı iddiasının hatalı olduğunu ifade etmeye çalıştım. Aslında Kur'an “büyük patlama” konusundan tamamen habersizdir çünkü Dünya gezegeninin oluşumundan önce var olan gezegenlerden veya dışa doğru sonsuz uzaya uzanan bir evrenin farkındalığından yoksundur. Gökadaları, gökada kümelerini, kuasarları ve pulsarları ya da her şeyi bilen bir Allah tarafından kolayca söylenebilecek diğer şeyleri anlamıyor ve bize tartışmaya yer bırakmadı.

KUR'AN'DA EVRENİN GENİŞLEMESİ (!) #1

Yazan: Kirpi


EVRENİN GENİŞLEMESİ MUCİZESİ (!)

Eski masallarla  Kur'an'ı kurtarma çabaları artık sonuç vermediği gibi başta Caner Taslaman gibi modernist Müslümanlar Kur'an'ı bilime uyarlamak için ayetleri manalarından kopararak sahte mucizeler üretmeye çalışıyorlar. Fakat yaptıkları şey hem kendilerini hemde dini komik bir duruma sokuyor. Örneğin sayın Caner Taslaman neredeyse tüm tartışma programlarında Kuranda evrenin genişlediği yazılıyor modern bilimin 1950 yılında bulduğunu Kuran 1400 sene önce söylemiş diye beyanda bulunuyor. Her ne hikmetse bu güne kadar Kuranda evrenin genişlemesini kimse görememiş fakat şimdi Caner bey bunu görmüş ve bizlere anlatıyor. Fakat geçenlerde çok ilginç bir videoyla karşılaştım sizinle videonun konusunu paylaşmak istiyorum. Abbas Güçlü ile Genç bakış programında genç bir arkadaşımız olan Buğra Caner beye bir soru soruyor. Soru özetle şöyle.

“Şu anki bilimsel gerçekliklerin Kur'an'da var olduğunu söylüyorsunuz. Bilim teoriler üzerine kurulu olduğu için bunlar yarın bir gün yanlışlanabilir. Bugün siz bir bilimsel gerçeğin Kur'an'da olduğunu savunuyorsunuz ama yarın bu bilimsel gerçek yalanlanırsa o zaman tavrınız ne olacak? Ben mi yanlış yaptım diyeceksiniz yoksa Kur'an mı yanıldı diyeceksiniz?”
Bu soruya Caner Taslaman'ın cevabı aynen şu şekilde oldu . “Tabi ki de ben yanlış yaptım derim”

Bunun konumuzla ilgisi ne onu söyleyeyim. Yani bugün Caner bey bilimde evrenin genişlemesi teorisinin Kur'an'da olduğunu savunuyor ama yarın biri çıkıp "yanlış yaptık, aslında evren genişlemiyor, sabit" derse o zaman Caner bey "ben de yanıldım, Kur'an'da evrenin genişlemesi yazmıyormuş" diyecek. Peki bu nabza göre şerbet değilse nedir Caner Bey?

Konumuza dönecek olursak dediğim gibi modernist Müslümanlar bazı bilimsel buluşları bakın işte 1400 yıl önce Kuranda yazılmış diyerek İslamın nakil değil akıl dini olduğunu ispatlamaya çalışıyorlar. Fakat bu bilim dolu kitaptan şimdiye kadar hiç bir bilimsel buluş yapılamamış. Hiç bir bilim adamı da Kur'an okuyarak bilim insanı olamamış. Hep kafir dedikleri insanların yaptıkları bilimsel çalışmaları ayetleri eğip bükerek Kur'an'a uyarlamaya çalışmışlar. Bu çalışmalardan biri de Edwin Hubble tarafından kanıtlanan genişleyen evren çalışmasının Kur'an'a uyarlanmasıdır.

GENİŞLEYEN EVREN

Vesto Slipher (1875-1969), 1912 yılında galaksilerden gelen ışığın tayfını incelemeye başladı ve birçok galaksinin tayfı üzerindeki siyah çizgilerin olmaları gereken yerden kırmızı uca doğru kaydıklarını buldu. Bu olay, kırmızıya kayma olarak bilinmektedir. Ancak incelemeyi genişleten ve kırmızıya kaymanın nedenini bulan kişi, o dönemin en büyük gözlem evi olan Wilson Gözlemevi'nde çalışan Amerikalı astronom Edwin Hubble (1889-1953) oldu. Hubble’ın bilim tarihine geçen yardımcısı ise hiçbir eğitimi olmayan Milton Humason’du (1891-1972). Hubble, tayftaki kırmızıya kaymanın galaksilerin uzaklaşmasının bir sonucu olduğunu buldu. Buna göre uzaklaşan cisimden gelen elektromanyetik dalganın dalga boyu, uzaklaşma hızına bağlı olarak artar. Ama Hubble'ın en büyük başarısı, kırmızıya kaymanın, yani uzaklaşma hızının uzaklık ile orantılı olduğunu ortaya çıkarmasıdır. Başka bir ifadeyle bir galaksi ne kadar uzaksa o kadar büyük bir hızla uzaklaşmaktadır.

KUR'AN'DA GENİŞLEYEN EVREN

Ve-ssemâe beneynâhâ bi-eydin ve-innâ lemûsi’ûn(e)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Göğü, gücümüzle Biz kurduk; şüphesiz biz onu genişleticiyiz.

Öncelikle ayetin orjinal metninde yani Arapçasında "ONU" zamiri bulunmuyor.  Bu sonradan ilave edilmiştir. Ayeti evrenin genişlemesi bilgisine yamayabilmeleri için yapılmıştır. Fakat anlaşılmasın diye parantez içine almamışlar.
Bizim gibi araştırmacıların eleştirileri üzerine Diyanet İşleri hatasını düzelterek şu şekilde çevirmiştir.

Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter.
İşin garip tarafı Zariyat 47 ayetini 1950 yılından Edwin Hubble evrenin genişlediğini bulmadan önce neredeyse tüm tefsirciler  “biz göğü kudretimizle bina ettik. Hiç şüphesiz biz, çok genişlik ve kudret sahibiyiz.” Diye çevirmişler. Örneğin Kurtubi'nin tefsirine bakalım.

"Kudret ve kuvvetle" buyruğu, İbn Abbas ve başkalarından gelen rivayetlere göre kuvvet ve kudretle diye açıklanmıştır.

"Ve muhakkak biz genişleticileriz" İbn Abbas "güç yetirenleriz, kudret sahibi olanlarız, biz genişlik sahibi olanlarız" diye açıklamıştır. Semavi ve başka varlıkları yaratmak dolayısı ile, yaratmayı dilediğimiz herhangi bir şey sebebiyle bize darlık verilmesi söz konusu değildir. Şöyle de açıklanmıştır: Bizler yarattıklarımızın rızıklarını genişletenleriz. Bu açıklama da İbn Abbas'tan rivayet edilmiştir. "Güç yetirenleriz" diye açıklamıştır. Yine rivayete göre; Biz yağmur ile rızkı genişletenleriz, diye açıkladığı nakledilmiştir.
ed-Dahhak dedi ki: Biz sizi zengin kılanlar, ihtiyaçtan kurtaranlarız demektir Bunun delili de "Eli geniş olan kendi halince (Bakara 2/236) buyruğunda aynı kökten gelen lafzın "zengin olan" anlamında kullanılmış olmasıdır.

Kurtubi dedi ki: Biz yarattığımız varlıklar üzerinde geniş lütuf sahibiyiz, demektir. Anlamlar birbirine yakındır.

Bizler sema ile arz arasında bir genişlik yarattık, diye de açıklanmıştır.

el-Cevheri dedi ki: "Adam bolluk ve genişlik içinde doğdu" demektir. Yüce Allah'ın "Ve biz göğü kudret ve kuvvetle bina ettik ve muhakkak biz genişleticileriz" buyruğunda da aynı anlamdadır. Yani biz muhtaç olmayan ve güç yetirenleriz demektir. Bu açıklama bütün görüşleri kapsamaktadır.
[İmam Kurtubi, Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruc Yayınları: 16/379-381]

Kurtubi ilgili ayeti genişlik sahibi kimseleriz diye tefsir etmiş. Kur'an'ın bütününe baktığımızda bu çevirinin daha doğru olduğunu görüyoruz.
Eğer örnek verecek olursak Kur'an'da evrenin genişlediğini iddia ediliyorsa o zaman Kur'an'ın bazı ayetleri çelişkili duruma düşüyor.

Âli İmrân Süresi 133: Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.!

Eğer Kur'an'da evrenin genişlediği bildirilmiş olsaydı o zaman Ali İmran süresinde cenneti anlatırken onun genişliği hakkında bu sabit ölçüler verilmezdi. Nitekim evrenin genişlediğini düşünürsek o zaman cennetinde durmadan devamlı olarak genişlediğini kabul etmemiz gerek. Fakat ne Kur'an'da ne de diğer İslami kaynaklarda böyle bir bilgi yok. Bir şeyle bir şey arası kadar diye bilmek için o iki şeyin sabit bir mesafesinin olması gerekir.

Her şey O'nun katında bir ölçü iledir. (Ra’d Suresi, 8)
Her şeyi yaratmış, ona ölçü, biçim ve düzen vermiştir. (Furkan Suresi,2)

Her şeyi ölçüyle düzenle yarattığını iddia eden Allah'a sizler ölçüsüz ve sürekli genişleyen sabit olmayan bir evren modelini nasıl uygun buluyorsunuz doğrusu aklım almıyor.

KUR'AN DIŞI KAYNAKLAR

Kur'an'da evrenin genişlemesi yazılmış olsa bile bu bir mucize olamaz. Zira Kur'an'dan daha eski kaynaklarda evrenin genişlemesine dair bilgiler aktarılmış zaten. Örneğin Tevratta göğün genişlemesi hakkında çokça bahsedilmiştir.

Eyüp 9:8 O'dur tek başına gökleri geren,denizin dalgaları üzerinde yürüyen.
Yeşaya 40:22 Gök kubbenin üstünde oturan Rab'dir, Yeryüzünde yaşayanlarsa çekirge gibidir. Gökleri perde gibi geren,oturmak için çadır gibi kuran O'dur.
Yeşaya 42:5 Gökleri yaratıp geren, yeryüzünü ve ürününü seren, Dünyadaki insanlara soluk, Orada yaşayanlara ruh veren Rab Tanrı diyor ki…
Yeşaya 44:24-28 Sizi kurtaran,size rahimde biçim veren Rab diyor ki, "Her şeyi yaratan, gökleri yalnız başına geren,yeryüzünü tek başına seren...
Yeşaya 51:13 Sizi yaratan, gökleri geren,dünyanın temellerini atan Rab'bi nasıl olur da unutursunuz?
Yeşaya 45: 12 Dünyayı ben yaptım,üzerindeki insanı ben yarattım. Benim ellerim gerdi gökleri,bütün gök cisimleri benim buyruğumda.
Yeşaya 48: 13 Yeryüzünün temelini elimle attım,gökleri sağ elim gerdi.Onları çağırdığımda birlikte önümde dikilirler.

Müslümanların "işte bak Tevratta söylüyor, Tevrat ta Allah'ın kitabı" dediğini duyar gibiyim ama durun biraz. Hani Tevrat değiştirilmişti? Hani Tevrat güvenilmezdi? Ayrıca dikkat ettiyseniz Yeşaya 45: 12 ve Yeşaya 48: 13 bölümlerinde Allah'ın elinin olduğu anlatımı mevcut. Kur'an'da da bu konuya vurgu yapan ayetler mevcuttur. Misal verecek olursak:

Zümer 67: Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun avucundadır; gökler de sağ eliyle dürülüp-bükülmüştür. O, şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir.

Gördüğümüz kadarıyla Kurandaki göklerin yaratılış ve yok ediliş serüveni tümden kötü hazırlanmış bir Tevrat kopyasıdır.

Tevrattan önce de göklerin genişlemesi hakkında bilgi veren kaynaklar mevcuttur.  NTV yayınlarının Mitoloji isimli kitabında aynen şu cümleler yer alıyor:
Kadim Çin halkının bilgeliğini ortaya koyan hususlardan biri, Çin mitolojisinin önemli bir kozmik kavrama, yani evrenin genişlemesine değinmesidir. (Ntv Yayınları-Mitoloji-3.Baskı,sayfa 330,4.Paragraf)

Fakat bu bilginin, yani evrenin genişlemesi bilgisinin kaynağı Çinlilerden de eskiye dayanıyor. Bu bilgiye ilk rastladığımız kaynak Hindu Kutsal metinleri olan Brahma Purana'dır:

"Then he began creation with Plasma, which created smoke. From that smoke the entire universe came into existence. Then the universe began to expand by the Will of Brahma and it will go on to do the same in future. He then made 'Heavens and Earth 'from the Golden part of egg ". (Brahma Purana)

O yaratışa Plazma ile başladı,dumanı yarattı.Tüm evren dumandan meydana geldi. O zaman evren Brahma’nın arzusuyla genişlemeye başladı ve gelecekte de genişlemeye devam edecek. Daha sonra O, yumurtanın altın parçasından ”Gökleri ve Yeri” yarattı.

Gördüğünüz gibi Kur'an'ın genişleyen evren modeli Tevrattan kopyadır. Tevrat da bunu kendinden önceki kutsal denen metinlerden kopyalamıştır. Sonuç olarak evrenin genişlemesi bilgisi Kur'an'a kendinden önceki dinlerin kutsal metinlerinden kopyala yapıştır yoluyla geçmiştir. Ne ayıp...

DİN VE BİLİM 2 | MUCİZELER

DP, din ve bilim, din, islamiyet, Kuran mucizeleri, Kuranda güneş, Nasa Kuran'ı araştırıyor iddiaları, Kuran ve bilim, Kuranda ayetler, Bilim ve din, Kuranda yıldızlar, Kuran bilime ışık tutmaz, Kimilerine göre Din tüm teknolojileri çağlar öncesinden bize “apaçık” müjdeliyor. Gönül ve mantık gözü kapalı olanlar ise bu bilgi havuzundan maalesef mahrum kalıyordu. Fakat bu işi çözen “Gavur Güruh” bu durumun farkına vardığından, hemen Kuran çözümleme işine girmiş, tüm asırların – geçmişin ve geleceğin – ilmine sahip olmuşlardı. Toplumumuzda bu tip komplo teorilerini savunanlar yadsınamayacak ölçüde. Hatta muhafazakar kanadın ciddi bir gazetesi, NASA’nın ciddi ciddi Fecr 6-7-8 ‘ de bahsedilen İrem şehrinin peşinde olduğu, bu nedenle Kuran’ı araştırdıklarını söylüyorlardı. NASA aslında büyük bir yanılgı içerisinde. Şüphesiz apaçık ayetler ile açıklanmış bu kitapta yer alan bilgiler kesin verilerdir. Git, Arapça tefsir/meal konusunda uzmanlaşmış bir Müslüman yakala, o sana koordinatları versin. Neden o kadar araştırma vs. ile uğraşıyorsun.

Öyle ya, Werner Von BRAUN gizli Kuran okuyucusuydu. Onca ilim ve icat oradan esinlenmişti. Şu an uzaya, aya ve diğer gezegenlere ulaşım, füze teknolojisi bildiğiniz süpersonik uçaklar jetler vs. hepsinin tek bir mucidi var. Werner Von BRAUN. Nazi Almanya’sında bir SS Albayı (Bilim Subayı) olan bu bilim insanı, Londra’yı tarumar eden meşhur V1 roketlerinin mucidiydi. Savaş biraz daha uzasa V2 roketleri ile Britanya’nın coğrafyasını dümdüz edecekti. Savaş sonrası teslim olan Von BRAUN, A.B.D. nin meşhur Paperclip operasyonu ile diğer tüm nazi bilim insanları (askerleri) ile birlikte kaçırıldı. Kendisine yeni bir kimlik verildi, Von unvanı silindi ve Werner BRAUN olarak yıllarca (1970’lerin ortasına kadar) NASA’da hizmet verdi. Aya giden SATURN V roketinin motorlarını ve avionik aksamlarını bizzat BRAUN tasarlamıştı. Onun icadı olan V2 roketlerinin parça ve enkazlarının bir kısmını/kurtarabildiklerini kaçıran Sovyetler ise KOROLEV başkanlığında bu parçaları bir araya getirerek uzay ve füze yarışına dahil oldu.

Bizler 50’ler ve 60’larda toplumsal kalkınma ile uğraşırken diğerleri uzay ve teknoloji yarışında yerlerini almışlardı. Ağır bir savaş (II. Dünya Savaşı) geçiren dünyanın nasıl böyle hızlı ilerlediğini hep tartıştık. Öyle ya? Onlar birbirlerinin dostu idiler. Asıl olan şuydu. Onlar toplumsal dönüşümlerini tamamladıklarından geriye sadece teknolojik ve sanat anlamında ilerlemeler kalmıştı. Bizim teknolojik ve sanat ilerlemelerine/dönüşümlerine kavuşabilmemiz toplumsal dönüşüme bağlı olduğundan, bu iki dönüşüme maalesef sıra gelmedi. İster dini, ister toplumumuzu suçlayın. Netice bizim bu dönüşümü tamamlayamadığımız ve küresel dünya teknolojilerinin çok gerisinde kaldığımızdır.

“Ülkemizi ele geçirdiler… Atatürk ve İnönü bizi Yahudilere, masonlara sattı… İngilizlere peşkeş çekti” masallarına artık çocuklar bile inanmıyor. Sınıfta kaldığımız gerçeği ile yüzleşemiyoruz. Kabullenemiyoruz. İlla bir suçlu bulma gayreti içerisindeyiz. Neden? Çünkü biz dinini tam doğru yaşayan, en son indirilmiş, tüm güncellemeleri yapılmış, Hadis alimlerince açıkları (!) kapatılmış (Kuran-ı Kerim’e daha büyük bir küfür düşünemiyorum. Bizi suçluyorlar ama asıl büyük küfrü onlar işliyor) bir dine inanıyorduk. Aslında en önde olan biz olmalıydık. Ama sorun Atatürk ve arkadaşlarında idi. Bizi Kuran ve dinden uzaklaştırdıkları için anlayamıyor ve onun pratiklerini hayata geçiremiyorduk. Ah Atatürk ve arkadaşları olmasa dinimizi tam bütün yaşayacak ve şu anda dünyanın en gelişmiş, en ileri ve en çağdaş ülkesi (tabi öyle bir ülke olur muydu o da ayrı bir konu) olacaktık. Sırf onlar engelledi. Onları İngiliz ve Yahudiler gönderdi önümüzü kesmek için. Mason locaları başardı bu işi.

Biraz bu olguya yumuşak yaklaşanlar suçlamaktan geri duruyor. Ancak Kuran-ı Kerime tam dönüş yaparsak bir anda sıçrama yapacağımızı savunuyor. Neden? Çünkü Kuran’ı okusak tüm bilgiler ile donanırız. Hemen örnekleyelim;

Ülkemizde bu tip savunucuların tutunduğu çeşitli bilgiler var.

Aslında o konular (Hangi konular?) Kuran da açıklanıyor. Bizim bi hoca vardı öyle demişti.
  • Kuran’da atomlar, gezegenler, uzay, kısaca her şey açıklanıyor. Hatta daha gavurlar dünyaya düz derken bir yuvarlak olduğunu ve güneş ile ayın bir yörüngede yüzdüklerini biliyorduk. (Bu bilgileri M.Ö. 4500 yıllarında Sümerler tabletlerde resmetmiş ve açıklamış.)
  • İnsanın yaratılışı Kuran da öyle bir açıklanmış ki, 3 evrede nasıl yaratıldığımız (3 evrede yaratılma işe hepten patlak. Böyle bir şeyin olmadığını size istediğiniz Doktor sağlıkçı vs. açıklasın, iyice araştırırsanız biyoloji kitaplarında bile var.), nutfeden nasıl oluştuğumuz (nutfe atılan bir kısım su anlamına geliyor. Spermin ne olduğunu bilmiyorsan bu yazının devamını okuma gayretine girme.), Kemiklere etin nasıl giydirildiği öyle bir anlatılmış ki (Etin kemiklerin üstünde olduğunu bilmemek için farklı bir boyutta yaşıyor olmak gerek.), bizim hoca anlatınca hayret ettim vallahi.
  • Hz. Muhammed okuma yazma konusunda zayıf iken, çölün ortasında yaşayan biri nasıl böyle bir kitap yazabilir? (Varaka Bin Nevfel’i ve vahiy kâtiplerini bir araştırın derim)
  • İbn-i Sina, Farabi, Biruni gibi İslam alimlerimiz var. Bunlar Kuran- ı iyi çözümledikleri için ilimlere vakıf oldular. (Bunların alim olmadığını, bilim insanı olmadığını iddia etmek elbette hakaret olur. Ancak bir döneme damga vuran bu değerli bilim insanları o sahip oldukları eşsiz bilgileri Kuran’ dan değil, bilakis antik yunandan edinmişlerdi. Bana inanmayabilirsiniz istediğiniz kaynağa başvurun.)
  • Evrim falan hikaye, kadın zaten kürek kemiğinden yaratıldı. (Yahu yuh. Kuran’da böyle bir ayet yok. İnandığı kitaba iftira daha nasıl olabilir ki? Allah’ ın adıyla yalan en büyük günahlardan. Üstelik kürek kemiği meselesinin İsrailliyattan geldiği çoğu İslam aliminin de malumu)
  • Evrim falan harbiden hikaye. Bak, tek hücreli canlılar, bakteriler, virüsler, sinekler hala aynı… (iyi de biraderim antibiyotik ve pestisit-insektisit ilaçlarının geliştirilmesi evrimin ispatının en büyük kanıtı. Genetik mutasyon sonucu bir sonraki jenerasyon bir önceki jenerasyona üstün gelen ilaç ve antibiyotiklere bağışıklık sağlıyor, hiç mi mutasyona uğrayıp kitleleri kırana koyan grip salgınlarını duymadın? Ha doğru ya, o işi Yahudiler yapıyordu)
Kısacası bu mantığa oturtma çabaları her seferinde çuvallamakla kalmıyor, adeta çöküntüye uğruyor. En dibe vuran zat-ı muhteremler dayanamayıp “aslında siz Yahudi-Hristiyan uşağısınız… Sonunuz gelecek. Bizim zamanımız geldi!...” gibisinden savunmalara geçiyorlar ki, bu sitenin Facebook hesabına gelen yorumlar bunu kanıtlar nitelikte. Site moderatörü ve kurucusu A.Kara'nın sayesinde saçma sapan tartışma ortamlarından uzak kalıyoruz.

Konumuza dönelim, madem Kuran-ı Kerim çağlar öncesinden gelen çağlar ötesi “apaçık” bir kitap, neden bilimsel çoğu kavram ile uyuşmuyor? Neden hayatımızın tüm pratiklerini sağlayan teknolojiler “gavurların” ürünü? Lütfen bana İslam alemini şöyle böldüler böyle böldüler edebiyatı yapmayın. İstanbul’u fetheden topları kim yaptı? Barut? Pusula? Astronomi? Tıp?

Üçüncü Mustafa'nın saltanat yıllarında, 1770'lerde yaşanan bir olay. Türk ordusunu, özellikle de topçu birliklerini modernize etmesi için Fransa'dan getirilen François de Tott adındaki Macar asıllı bir Baron, topların namlularını temizlemek için domuz kılından yapılma fırçalar kullanınca kıyamet kopmuş, modernleşmenin karşısında olanlar bu fırçaları bahane edip Baron'u geri göndertmeye çalışmışlar ama hemen herkesi şaşırtan bir savunmayla karşılaşınca susmak zorunda kalmışlardı. Baron de Tott 'Camilerin badanası da domuz kılından fırçalarla yapılıyor, hatta fırçanın kılları duvarlara yapışıyor. İbadethanelerin kutsallığını bozmayan domuz kılını düşmanlarınıza karşı kullanmanızda hiçbir sakınca yoktur' deyince 'Müminlerin şanı ve selameti için' domuz kılından yapılma fırçaların kullanılmasına devam edilmişti.

Şimdi yalın ve tarafsız olarak örnekleme için Güneş ve Yıldızlar hakkındaki ayetleri sıralayalım.

Önce Güneş:

Kuranda güneş ile alakalı tahmini 34 ayet geçiyor
2:258 -
Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye, Rabbi hakkında İbrahim'le tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, ona: "Benim Rabbim odur ki, hem diriltir, hem öldürür." dediği zaman: "Ben de diriltir ve öldürürüm." demişti. İbrahim: "Allah güneşi doğudan getiriyor, haydi sen onu batıdan getir!" deyince o inkâr eden herif şaşırıp kaldı. Öyle ya, Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
6:78 -
Güneş'i doğarken görünce: "Rabb'im budur, bu hepsinden büyük" dedi. O da batınca dedi ki: "Ey kavmim! Ben sizin (Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım".
6:96 -
Karanlığı yarıp tanyerini ağartan O'dur. Geceyi, dinlenmek için; Güneş'i, Ay'ı (vakitlerinizi) hesaplamak için yaratmıştır. İşte bu, her şeye galip gelen ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.
7:54 -
Şüphesiz Rabbiniz Allah, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş üzerine hükümran oldu. O, geceyi durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örter; güneş, ay ve yıldızlar emrine âmâdedir. İyi biliniz ki yaratma ve emir O'nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.
10:5 -
O Allah'dır ki, senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye güneşi bir ışık, ayı da bir nur yaptı. Ve aya menziller tayin etti. Allah bunu hak olarak yarattı. O, bilecek olan bir kavim için âyetlerini ayrıntılı olarak açıklar.
12:4 -
Hani bir vakitler Yusuf, babasına demişti ki: "Babacığım, ben rüyada onbir yıldızla güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm."
13:2 -
Allah O'dur ki, gökleri direksiz yükseltti, onu görüyorsunuz, sonra arş üzerine istiva etti, güneşi ve ayı emrine boyun eğdirdi. Her biri belli bir vakte kadar akar gider. Bütün işleri O yönetiyor. Âyetleri O açıklıyor ki, Rabbinizin huzuruna çıkacağınızı iyi bilesiniz.
14:33 -
Sürekli olarak yörüngelerinde hareket eden ay ve güneşi, geceyi ve gündüzü sizin emrinize verdi.
16:12 -
Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize O verdi. Bütün yıldızlar da O'nun emrine boyun eğmişlerdir. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir toplum için ibretler vardır.
17:78 -
Güneşin batıya kaymasından, gecenin karanlığına kadar (belirli vakitlerde) gereği üzere namazı kıl, bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazında, gece ve gündüz melekleri hazır bulunur.
18:17 -
Ey Muhammed! Baksaydın güneşin doğduğu zaman mağaranın sağ tarafına yöneldiğini, batarken de sol taraftan onları makaslayıp geçtiğini görürdün. Onlar, mağaranın geniş bir yerinde idiler. İşte bu Allah'ın mucizelerindendir. Allah kime hidayet ederse, işte o, hakka ulaşmıştır; kimi de hidayetten mahrum ederse, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın.
18:86 -
Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, (sanki) kara bir balçıkta batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki: "Ey Zülkarneyn! Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın."
18:90 -
Biz süre sonra, güneşin doğduğu yere varınca onu, güneşe karşı kendilerine bir siper yapmadığımız bir topluluğun üzerine doğar buldu.
20:119 -
Ve sen orada ne susarsın, ne de güneşin sıcağında kalırsın"
20:130 -
O halde, dediklerine sabret; güneşin doğmasından önce ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bir kısım vakitlerinde ve gündüzün etrafında da tesbih et ki hoşnudluğa eresin.
21:33 -
Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur. Bunların her biri kendi dairesinde dolaşmaktadır.
22:18 -
Görmedin mi, göklerdeki kimseler, yerdeki kimseler, güneş, ay ve yıldızlar, dağlar, ağaçlar, bütün hayvanlar ve insanlardan birçoğu hep Allah'a secde ediyor. Birçoğunun üzerine de azab hak olmuştur. Allah kimi hor ve hakir kılarsa artık ona ikram edecek yoktur. Şüphesiz Allah dilediği şeyi yapar.
25:45 -
Rabbinin gölgeyi nasıl uzatmakta olduğunu görmedin mi? Dileseydi onu elbet hareketsiz de kılardı. Sonra biz güneşi, ona (gölgeye) delil kılmışızdır.
26:60 -
Derken (Firavun ve adamları) güneş doğmuştu ki, onların ardına düştüler.
27:24 -
"Onun ve kavminin, Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için hidayete giremiyorlar."
29:61 -
Andolsun ki onlara, "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?" diye sorsan "Allah" derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar?
31:29 -
Görmedin mi ki, Allah geceyi gündüze sokuyor, gündüzü geceye sokuyor. Güneş ile ayı da emrine boyun eğdirmiştir. Her biri belirli bir süreye kadar akıp gidiyor. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
35:13 -
O, geceyi gündüze sokuyor, gündüzü de geceye sokuyor. Güneşi ve ayı emrine âmâde kılmıştır. Her biri mukadder bir gayeye akıp gidiyor. İşte bu gördüklerinizi yapan Allah sizin Rabbinizdir. Mülk (hükümranlık) O'nundur. O'ndan başka taptıklarınız ise, bir çekirdek zarını bile idare edemezler.
36:38 -
Güneş de bir delildir ki kendi yolunda akıp gidiyor. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.
36:40 -
Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler.
39:5 -
O, gökleri ve yeri hak ile yarattı, geceyi gündüzün üstüne sarıyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıyor. Güneşi ve ay'ı emrine âmade kılmış,her biri belli bir süreye kadar akıp gitmektedir. İyi bil ki, çok güçlü ve çok bağışlayıcı olan ancak O'dur.
41:37 -
Gece ile gündüz ve güneş ile ay Allah'ın kudretinin delillerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer sadece Allah'a kulluk yapmak istiyorsanız, onları yaratan Allah'a secde edin.
50:39 -
Ey Muhammed! Onların söylediklerine karşı sabret. Güneşin doğuşundan önce (sabah namazını) ve batışından önce de (öğle ve ikindi namazalarını kılarak) Rabbini Hamd ile tesbih et.
55:5 -
Güneş de ay da bir hesab iledir.
71:16 -
Ve Ay'ı bunların içinde bir nur yapmış, güneşi de bir lamba kılmış.
75:9 -
Güneş ve ay toplanır,
76:13 -
Orada donatılmış koltuklar üzerine dayanmışlardır: Orada ne yakıcı güneş görürler, ne de şiddetli soğuk.
81:1 -
Güneş katlanıp dürüldüğünde,
91:1 -
Güneş'e ve onun parıltısına,

Şimdi Yıldızlara bakalım:

Kuranda yıldız ile alakalı tahmini 18 ayet geçiyor
6:76 -
Üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü:"Rabb'im budur" dedi. Yıldız batınca da:" Ben batanları sevmem" dedi.
6:97 -
Kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye yıldızları sizin için yaratan O'dur. Şüphesiz biz, bilen bir toplum için ayetleri geniş bir şekilde açıkladık.
7:54 -
Şüphesiz Rabbiniz Allah, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş üzerine hükümran oldu. O, geceyi durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örter; güneş, ay ve yıldızlar emrine âmâdedir. İyi biliniz ki yaratma ve emir O'nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.
12:4 -
Hani bir vakitler Yusuf, babasına demişti ki: "Babacığım, ben rüyada onbir yıldızla güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm."
16:12 -
Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize O verdi. Bütün yıldızlar da O'nun emrine boyun eğmişlerdir. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir toplum için ibretler vardır.
16:16 -
Daha birçok âlametler yarattı. İnsanlar geceleyin de Allah'ın yarattığı yıldızlarla yönlerini bulurlar.
22:17 -
Şüphesiz o iman edenler, yahudi olanlar, sabiîler (yıldıza tapanlar), hristiyanlar, ateşe tapanlar ve (Allah'a) eş koşanlar (yok mu?) Allah, kıyamet günü bunların arasını şüphesiz ayıracaktır. Çünkü Allah her şeyi hakkıyla görüp bilendir.
23-32
Hiç kuşkusuz, Şi'ra yıldızının/şuurlanmanın Rabbi de O'dur.
22:18 -
Görmedin mi, göklerdeki kimseler, yerdeki kimseler, güneş, ay ve yıldızlar, dağlar, ağaçlar, bütün hayvanlar ve insanlardan birçoğu hep Allah'a secde ediyor. Birçoğunun üzerine de azab hak olmuştur. Allah kimi hor ve hakir kılarsa artık ona ikram edecek yoktur. Şüphesiz Allah dilediği şeyi yapar.
24:35 -
Allah, göklerin ve yerin nurudur (aydınlatıcısıdır). O'nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir billur içindedir; o billur da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. (Bu öyle bir ağaç ki) yağı, nerdeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir. (Bu ışık) nurb üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruyla hidayete iletir. Allah insanlara (işte böyle) misal verir; Allah her şeyi bilir.
37:6 -
Gerçekten biz dünya göğünü (o yakın göğü) bir zinetle, yıldızlarla süsledik.
37:88 -
Derken yıldızlara bir baktı da: "Ben gerçekten hastayım" dedi.
52:49 -
Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışında da O'nu tesbih et.
53:1 -
İnmekte olan yıldıza andolsun ki,
56:75 -
Hayır, yıldızların yerlerine yemin ederim.
77:8 -
Hani o yıldızlar silindiği zaman,
81:2 -
Yıldızlar bulandığında,
82:2 -
Yıldızlar döküldüğü vakit,
86:3 -
O, karanlığı delen yıldızdır.

Şimdi bu bilgiler ışığında yorum sizin. Bu kavramları tam okuyup “apaçık” olan bilgiler ile gelecek çağlara hangi bilgiler aktarabilirsiniz? NASA bu bilgilerden hangilerini kullanıp uzaya hükmetmiş olabilir? Yahudiler burada bahse konu hangi bilgiler ile dünya silah teknolojisini yönetiyor? Ruslar, Japonlar, Fransızlar vs. “gavur” ülkeler hangi ayetleri kavrayarak sıçrama yaptı?

Maalesef Kuran ve Din belirli bir sınıfın (Ruhban benzeri) tekelinde olduğundan çarpık bilgi akışı nedeni ile insanlar hiç bilmedikleri bir dine inanıyor. İnsanların okuması ve öğrenmesi istenmiyor. Gelin empati yapın ve kendinizi Tam mümin bir Müslüman olarak düşünün. Soru ve cevap basit.

Hira mağarasında iken Hz. Muhammed'e Cebrail tarafından ilk ne bildirildi? Alak Suresi. Alak suresi ilk indirilen suredir. (İlk 5 ayet. Tam olarak indirilen ilk sure ise Fatiha suresidir)

Ne diyor Alak suresi: (Elmalılı Hamdi YAZIR’dan)

1 - Yaratan Rabbinin adıyla oku!

2 - O, insanı bir alekadan (embriyodan) yarattı.

3 - Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir.

4 - O Rab ki kalemle yazmayı öğretti.

5 - İnsana bilmediği şeyleri öğretti.

Madem sana ilk inen ayet ve emir OKU! NEDEN OKUMUYORSUN BRE ÇAKMA MÜSLÜMAN!!!

Çünkü okunmasından korkuyorlar. Öğrenilmesinden korkuyorlar. Okundukça neler olabileceğini bildiklerin ellerinden geldiğince anlayarak ve araştırarak okunmasını istemiyorlar. Yoksa sistemleri çökecek. Vatikan ve Hristiyan dünyası çoktan el attı bu konuya. Bizde ki ilahiyatçılar yeni yeni başladı. Bilim ve Din başlıklı ilk yazımda zaten bu konuyu irdelemiştim.

Din ve Bilim maalesef örtüşmüyor. Örtüştürme çabaları ise boşa çıkıyor. Bu sadece İslam dininin sorunu değil. Aynı şekilde Yahudilik ve Hristiyanlık dinleri de bu durum ile başa çıkabilmek için yoğun uğraş veriyor.

Bazı sesleri duyar gibiyim: “Yahudiler din ile yönetiliyor sayın yazar. Niye bunları söylemiyorsun? Amacın sırf İslamiyet’i karalamak. Onları koruyorsun” Kusura bakmayın. Ülkemiz ve toplumsal çoğunluğumuzun anlayış ve dilini kullanmak zorundayım. Yalnız şu noktada vereceğim cevap bu ses sahiplerinin hoşuna gidecek. Yahudilik ve Hristiyanlıkta ki durum daha da vahim. İslamiyet en azından bazı kavramlara açıklama getirip özetliyor. Onlar da bu da yok. Tamamen fantastik hikayeler ile bezenmiş söylevlerden ibaret. Hele Yahudilerin Talmud’u var ki evlere şenlik.

Günümüz İsrail’i her ne kadar din devleti gibi gözükse de yönetim kadrolarının din ile ilişkisi bizdekiler gibi. Sadece halkı daha etkin yönetmek ve idare etmek için. Yoksa asıl yönetim unsurları Millet Irkçılığı ve Ulusçuluğa dayalı. Noam Chomsky bu hususları gayet iyi özetliyor. Neyse konumuza dönelim,

Bilim ve Din… Emre DORMAN, TV8 kanalında Aklımdaki Sorular programı’nda konukları ile bazen bu konuları tartışıp cevapları bulmaya çalışıyorlar; ancak tarafsız ve objektif izleyenler varsa –maalesef- çözüm bulamayıp yorum deryası içerisinde oluşan girdaplarda kaybolup gittiklerini rahatlıkla görebilirler. Aksine, bu ve benzeri programlar size Deizm veya Ateizm’ de Master yaptırır benden söylemesi. İmanınızı sakatlayıp mürtet olmayın.

Bilim ve Din maalesef birbirlerine uzak kavramlar. Yan yana gelmeleri gerçekten çok güç. Bazı okuyucular bana kızıyor hatta bela okuyor olabilirler. Bana saldırmak için ayıracağınız vakti biraz araştırmaya ve okumaya ayırsanız nasıl olur?

İlk yazım Bilim ve Din’ i okuyanlar, benim Deist olduğumu rahatlıkla anlamışlardır. Kusura bakmayın, ancak sizinle yanyana geldiğimizde, Kuran, meal, fıkıh, hadis gibi hususlarda yarışmaya kalksak terleme katsayınız artar. En büyük hadis alimi olan Buhari ve Hanefilik kurucusu İmam Ebu Hanife’ nin hayatını okuyun – ama iyi araştırıp okuyun- . Yaşamlarına bir bakın. Nasıl ve hangi suçlamalar ile karşılaştıklarına bir bakın. Kimlerin nasıl ve neden zulüm ettiklerini öğrenin. Nasıl öldüklerini araştırın. Neden bu iki şahsiyeti araştırmanızı istedim? Çünkü hiç okumadığınıza, bilmediğinize adım gibi eminim. Birisi en büyük hadis alimi öteki senin mezhebinin kurucusu. Bunların üzerine daha hala bir şey anlamadıysanız diyecek bir şey yok. Fazla kasmayın. Kendinize güzel demli bir çay alıp arkanıza yaslanın, bizim için “Allah ıslah etsin” talebinizi yapıp, “yanacağımız” için bize üzülerek “keşke imanlarını sakatlamasalardı” deyin.
Sevgi ve sağlıcakla kalın.

Yazan: Demon Product