HABERLER
Dini Haber
Nasıl deist oldum? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Nasıl deist oldum? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

BENİM HİKAYEM

sizden gelenler, Nasıl deist oldum?, Deist oluş hikayeleri, Neden dinden çıktım?, Dinden neden çıktım,
Tarikatçı bir ailede dünyaya geldim. 19 yaşına kadar doğudaki o tarikatın müridi idim. O tarikattaki şeyhin aklımızdan geçenleri bildiğini sanırdım. 19 yaşımdayken üniversitede fikirleri zehir gibi olan hocaları dinlemeye başladım. Bu tarikatların resmen imPARAtorluk olduğunu gördüm. Durumum daha da kötü oldu çünkü bu defada tüm tarikatlara ve insanlığa düşman kesildim. Hiç kimse gerçek müslüman değildi benim gözümde, herkes kâfir ve dinden dönmüştü. Çokta detay vermek istemiyorum ama siz anlamışsınızdır.

1 yıl bu kafada gezdim 5 vakit namazlarımı kılıyordum oruçlarımı eksiksiz tutuyordum daha önce tutmadığım oruçları ve kılmadığım namazları kaza ediyordum. Daha sonra işe girdim özel bir hastanede. Ameliyathanede anestezi teknikeri olarak çalışmaya başladım. Yoğunluktan dolayı namazlarımı kılamıyordum. Bir iki kaçırdıktan sonra tamamen bıraktım. Ama vicdanım rahat değildi sürekli namaz borcu birikiyordu. Zamanla vicdan azabı kayboldu, çokta takmamaya başladım.

Şuanda 23 yaşındayım çalıştığım hastane iflas edip kapandı. Bol bol boş vaktim var ama hiç ibadet etmiyorum. Youtube'da kırmızı hap diye bir video gördüm. Daha önce gözüme ilişmiş dislike verip geçmişim hiç haberim yok. Videoyu izledikten sonra ya bize anlatılanlar yalansa dedim, tövbe tövbe deyip geçiştirdim. Ama aklıma tohum ekilmişti artık içim içimi yiyordu dinden çıkmaktan o kadar çok korkuyordum ki. Yavaş yavaş araştırmaya başladım. Dinden çıkmama sebep olanlar saymakla bitmez en etkili olanlar kadının dindeki yeri, peygamberin seks hayatı, peygamberin kendine göre yazdığı ayetler, pedofilinin ve tecavüzün açıkça yasaklanmaması vs. vs..

Mesela Hristiyan bir ülkede doğsam İslam'ı araştırmazdım. Derler ya yok araştıracaksın "ben araştırır islamı bulurdum", NAH bulurdun güzel kardeşim...

Öğrendikçe korktum, çok korktum. İçimdeki yok olma düşüncesi beni bitirecekti. Nasıl ölümden sonra hayat olamazdı, yaşamın hiçbir anlamı yoktu o zaman. Sonra evrenin oluşumu, astronomi gibi şeyleri araştırdım, dünyadaki vahşi yaşamı araştırdım ve vahşi yaşamın tam bir kaos olduğunu gördüm. Evrenin de sürekli bir kaos halinde olduğunu anlamam uzun sürmedi her şey kusursuz değilmiş demek ki:). Bigbang'ten öncesi keşfedilene kadar Deist olmaya karar verdim. Yok olma korkusu yüzünden Deist oldum sanırım :).

Beyninde ufacık bir akıl kırıntısı olan araştırır ve doğruları öğrenir. Size de çok teşekkür ederim, gerçekten çok güzel videolarınız var devamını dört gözle bekliyorum. Bilimle kalın saygılar, sevgiler. :)

SİZDEN GELENLER | Yazan: Unknown Muslim

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

DİNSİZLİK İNSANI ÖZGÜRLEŞTİRİR Mİ?

14 yaşında deist oluş hikayesi, Çocuklar dinlerden sıyrılıyor, Çocuklar sorguluyor, deist, din, Dinsizlik insanı özgürleştirir mi?, Nasıl deist oldum?, sizden gelenler,Gençler ve dinler
1. Aşama-Fark Etmek:
Dürüst olmak gerekirse din olgusu benim için asla sorgulanamaz olamamıştı.Çocukluğumda birkaç kere gittiğim Kur'an kursundaki kızların büyüyünce kapanmak istediklerini duyar, onlar gibi yapmayacağım için oraya ait olmadığımı hissederdim. Kurban  bayramlarını ise sevmezdim. Allah'ı,cenneti,cehennemi hayal ettiğimde annemin "Bunu yapma,günah."demesi tuhafıma gitmişti.Ben sadece hayal gücü fazla gelişmiş ufak bir çocuktum değil mi?Bunun ne zararı olabilirdi?Sahiden Allah bana bunun için günah mı yazardı?

2. Aşama-Kaçmaya Çalışmak:
Yıllar geçtikçe sorularım benimle birlikte büyüdü. Farklı inançlar ve fikir akımları olduğunu keşfettiğimde ise meraklanmıştım ama araştırmadım. İşin doğrusu, muhtemelen değişimden korktum ve bunu yapmadım.

Sorgulamalarımı susturmaya uğraştım ama boşunaydı.En sevmediğim derslerden birinin din dersi oluşuna şahit oluyordum ve bu benim içimde nedenini bilmediğim çok,çok büyük bir suçluluk duygusu oluşturuyordu.

3. Aşama-Gerçeklerle Yüzleşmek:
Bu hastalıklı düşüncelerle geçen birkaç yılın ardından nihayet araştıracak cesareti  bulabilmiştim.Bana en çok cesaret veren şeylerden biri de çok değer verdiğim bir arkadaşım olmuştu.Dinlere inanmadığı için bana araştırmamı söylerdi.Düşüncelerimin yalnız kalacak kadar kötü olmadığını fark ettikçe içimdeki korku azalıyordu.
Pek çok dini araştırdım. Kutsal kitaplarının bir kısmını okudum.Forumlarında gezdim.İnanan kişileriyle konuşup  dinler hakkında yazılar okudum. Öğrendiklerimle kafam fena halde karışmıştı. Fazla dindar olmasa da her gece yatmadan önce sure okuyup gün içinde dualar,besmeleler kullanan biri artık bunları hiç yapmıyordu. Ve bu kesinlikle bir şeylerin değişeceğine işaretti.

4. Aşama-Özgürlük:
Şuanki beni soracak olursanız öncekinden daha iyiyim.Korkmayı ya da vicdan azabı duymayı bırakalı da çok oldu.Din derslerini bile seviyorum.Ortam o kadar saçma oluyor ki; bize öğretilenler kocaman bir komedi gibi geliyor,bu yüzden seviyorum.Din konularına ise fazlaca merak sardığımdan öğretmen İslam dışındaki dinleri anlattığında ya da okul kitabına baktığımda  yanlış anlatılanları çok net fark edebiliyorum.Bu sinir bozucu olsa da esasen onlar gibi düşünce tarzım olmadığı için şanslı hissediyorum.

Hatta gerçekten şanslı ve özgür hissediyorum.Özgürüm çünkü artık günah ve sevaplara göre düşünmeyeceğim.Artık sadece kendim iyi ve kötüyü ayırt edip dilediğimi yapmalıyım.Özgürüm çünkü,din yasakları olmadan kendi doğrularımı keşfedebileceğim. Özgürüm çünkü diktatörü andıran tanrılar düşleyip onların mutlak iyiliğine inanmayacak kadar gerçekçiyim. Özgürüm çünkü,teorileri reddetme ya da kabul etme zorunluluğum yok.Özgürüm çünkü on dört yaşında bir deistim. Ve şuan muhtemel hayatımın yarısını bile bitirdiğimi sanmıyorum.Yine de tüm bunları yazdım diye bana güvenmeyin dostlar;kimbilir belki yarın agnostik olurum,öteki gün ateist,bir başka gün nihilist... Yeni fikirleri kucaklamak ve düşüncelerimi geliştirmek için çok zamanım var. Sonuçta ben sadece 14 yaşında bir deistim.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Okyanus D.

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

SENİ ANLATIYORUM

DP, din, islamiyet, Seni anlatıyorum, Nasıl deist oldum?, Deist oluş hikayesi, Deizm,Carl Sagan,Turan Dursun,Çocukluktan dinle büyümek ve sıyrılış,Dindar aileden, din ve mitoloji, Thomas Paine
En büyük hobim tek kanallı siyah-beyaz televizyonumuzda “ESTEBAN” adlı çizgi filmi izlemekti. Esteban adlı bir İspanyol çocuk 1500-1600’lerde Maya’lar ile yaşadığı ilginç hikâyeler anlatılıyordu. Fantastik bu kurgular hayal dünyamı adeta devasa hale getirmişti. Gezegenimizde bizim medeniyetimizden daha gelişmiş toplumlar daha önceleri var mıydı? Hele ki hemen hepimizde izler bırakan Yıldız Savaşları serisi. Film başladığında, “Uzun zaman önce uzak bir galakside…” diye başlayan kısa ön özetler beynimizin bir köşesine kazınmıştı. “Uzak bir galakside yaşam olabilir mi?” diye düşünüyordum.

Televizyondan uzak kalmam gereken zamanlarda (her çocuk gibi fazla izlemem yasaktı) en iyi arkadaşlarım kitaplarımdı. Jules VERNE kitaplarının adeta koleksiyonuna sahiptim. Diğer yandan dini kitaplarım da yanımdaydı her zaman. Açıklayamadığım ya da çelişkide kaldığım dönemlerde hep yardımıma onlar koşuyordu. Hatta Jules VERNE kitaplarım ve Dini kitaplarım hep karışıktı. Dini kitap dediysem aklınıza tefsir, meal, fıkıh, risaleler falan gelmesin. “Namaz Hocası, Dinimi Öğreniyorum, Ayetler ve Surelerin Türkçe Anlamları” gibisinden kitaplardı bunlar. Benim yaş grubuma yönelikti adeta. Yaşıma göre dini bilgim fena sayılmazdı. Camide 5 vakit namazını eksik etmeyen büyükler daha “Kelime-i Şehadet” in anlamını bilemezken ben buna ilave olarak Fatiha, Kevser, İhlas gibi öncelikli öğretilen sureleri anlamları ile birlikte biliyordum. Meraklıydım. Öğrenmeliydim. Ancak maalesef aynı merak ve başarıyı okul hayatımda gösteremiyordum. Okul hayatım boyunca bir defa dahi Teşekkür ya da Takdir alamamam bunun açık bir göstergesiydi.

Ailem başkalarının yanında ezilmemem için hep şu sözü söylerdi: “Bizimkinin Genel Kültürü iyi, derslere o yüzden veremiyor kendini!” onlar için bir nevi kaçamaktı. Ancak benim açımdan onların savunmasında büyük bir gerçeklik payı vardı. Evde ne kadar kuponla alınmış ansiklopedi varsa daha ilkokul 4. Sınıfta okumuştum. Okumaktan kastım önemli husus ve kavramlar idi. Ortada büyük bir çelişki vardı. Fen, Din, Coğrafya, Hayat Bilgisi, Tarih ve hatta kısmen sosyoloji ve felsefe konularında yaşımın gerektirdiğinden katbekat fazlasına sahiptim. Ancak iş Türkçe, matematik, müfredatta okutulan tarih ve hayat bilgisi konularına gelince çakıyordum. Evde misafirliğe gelen büyüklerin aslında hiç anlamadıkları ve bilmedikleri, özellikle okumadıkları aşikâr olan konular hakkında atıp tuttuklarında devreye girmem ufak gerginliklere neden olurdu. Sevgili ebeveynlerim hemen işi espriye vurur, “Bizimki de böyle işte!” gibisinden cümle kurarak kendi adlarına savunma yaparken beni de adeta “yaratık” ilan ediyorlardı. “Bizimki de böyle işte. “ cümlesinden her anlam çıkıyordu; yani arızalı, yani sağı solu belirsiz, yani ne konuştuğunu bilmez, yani o konuşur siz takmayın…. Artık adını siz koyun.

Bu noktada benim küçükken bu nedenle travma yaşadığımı düşünebilirsiniz. Ancak durum pekte böyle değildi. Özellikle Babam ve Annem ileri görüşlüydü. Sevgili babam 5 vakit namazını neredeyse hiç aksatmayan, bana göre kusursuz (ki hala bana göre öyle) bir kişilikti. Her şeye cevabı vardı. Annem Babama :”Sana çekti bu çocuk.” derdi hep. Misafirler gittikten sonra bana dönerek:” Aman oğlum demedik mi sana büyüklerin laflarına karışılmaz, onlara karşı çıkılmaz diye. Çok ayıp oğlum?” diye serzenişte bulunurlardı. Özellikle babam bilmediğim, araştırmadığım konular hakkında konuşmadığımı iyi biliyordu. Kendisi yakalamıştı bu özelliğimi. Bir keresinde bana şöyle bir sorusu olmuştu:

- “Oğlum öğle namazı normalde kaç rekattır?”.
Cevabım açık, basit ve netti:

- “Bilmiyorum baba.”
- “Neden oğlum? Sen namaz kılmayı biliyorsun? Hatta kılıyorsun, neden bilmiyorum diyorsun?”
- “Çünkü –BEN- araştırıp öğrenmedim. Hoca söyledi. Benim açıp, okuyup, doğrusunu öğrenmem lazım. Ya hoca yanılıyorsa?”


Bu cevap babamda tebessümle karışık bir şaşkınlığa neden olmuştu. “ Eh madem öğren, bana da öğretirsin diye gülümsemişti.” Kendim okuyup, anlamadıktan sonra hiçbir bilginin bende hükmü yoktu. Koşulsuz tek Hocam 2 kişiydi. Birisi Hz. Muhammed, ötekisi ise gazi Mustafa Kemal ATATÜRK. İkisinden de taviz vermezdim. Koşulsuz her söyledikleri doğruydu. Birisi Allah’ın elçisi, diğeri ise ileri görüşlü dünya lideri sayılabilecek Önderimdi. Kendi öğretmenlerimi bile derslerde “Neden? Nasıl? Niçin?” soruları ile bezdirdiğimden okul hayatım vahamet içerisindeydi. İlkokul öğretmenim beni duyumsamazlıktan gelmeye başlamıştı. Onu suçlayamazdım. Benim sorularım yüzünden ders ilerlemiyordu.

Neden? Nasıl? Niçin?...

Bu dönem evde fenomen dizimiz “Perihan Abla” idi. Evde her şey durur, çay demlenir, kek tabaklara konulup servis edilir ve televizyon karşısındaki yerimizi alırdık. Bir keresinde bir fragman yayınlanmıştı. Perihan Abla dizisinden sonra UZAY belgeseli vardı. Gâvurca ismi COSMOS idi. Carl SAGAN adında biri sunacaktı belgeseli. Uzay dendi mi benim için akan sular dururdu. Mutlaka izlemeliydim. Kendime göre bir program bulmuştum. Carl SAGAN’ ın COSMOS belgeselini izlerken yıldızlar, gezegenler, galaksiler, evren gibi tanımlar ile tanıştım. Gezegenlerin oluşumu, gezegenimizin oluşumu ve ilk canlılar en çok ilgimi çeken konular olmuştu. Karbon tabanlı ilk yaşam formları, aminoasitler, tek hücreliler, ilkel yaşam formları tabirleri ile ilk o dönem tanıştım. Merak ediyordum.

Bir husus kafama takılmıştı. Canlılar eğer türler seçim ile evrim geçiriyorsa Adem babamız ve Havva anamız? Biz primatlardan gelmiştik. E primatlarda maymunlardı ya da maymunsu. Her neyse, bu program bize dedemizin maymun ve hayvan olduğunu söylüyordu. Çözüm bulamıyordum. Kaynak yoktu. Nereye soracağımı ne araştıracağımı bilmiyordum.

Camideki hocama sormuştum ve aramızda şöyle bir diyalog geçmişti:
- “Hocam bizim ilk anne ve babamız Havva anamız ve Adem babamız doğru mu?”
- “Evet oğlum”
- “Peki onlar nasıl oldu?”
- “Oğlum çamurdan yaratıldı onlar. Cenabı Allah, kendi ruhundan üfledi.”
- “İyi de hocam nasıl?”
- “Oğlum kafanı çok kurcalama. Abuk subuk fikirlerle de beynini doldurma. Şüphesiz Allah her şeyi görendir.”
- “Ama hocam belgeselde……..?”
- “Oğlum dedim ya sana kafanı bulandırma diye? Hadi abdest al birazdan ikindi.”

Camide namaz kılmıyordum. Açıkçası namaz kılmıyordum. İyi biliyordum ama kılmıyordum. Soran olduğunda ise: “İnşallah Allah bizim gönlümüze de düşürür.” Der ve sıyrılırdım. Daha önce hocam’ la yaşadığım bir sorun ona inancımı sarsmıştı. Bana kız arkadaşımı pislik gibi göstermişlerdi. (Bu konuyu daha önce “İNANÇ ÜZERİNE” adlı yazımda anlatmıştım. O yazımı okuyanlar hikayeyi de bilirler)

Kimseyle konuşamıyordum. İçime kapanmıştım. Carl SAGAN denen gâvur beynimi bulandırmıştı. İçimden “Beyin yıkama bu olsa gerek, demek böyle kandırıyorlar bizleri” diye düşündüm. Sıyrılmalıydım bu sapkın fikirlerden. Olmazdı, olamazdı. Kandırılmıştım. Âdem babamız ve Havva anamıza alternatif bir yaratılış hikâyesi uydurmuştu dış mihraklar. Amaçları dini ve milli duygularımızı yok etmekti. Bu sayede, medeni, çağdaş ve ileri bir toplum olmamızın önüne geçilecekti. Zaten tek sorun dinimizi doğru yaşamıyor olmamızdı. Ah bir Kuran-ı Kerime bağlı yaşasak? Onda her şey eksiksiz açıklanmıştı. Hatta NASA bile eski bir Kuranı ele geçirmiş, oradaki bilgileri araştırıp öğrenerek büyük teknolojiye kavuşmuştu.

Tam bu sıyrılmalar ile uğraşırken zaman geçti. Allahtan o gâvur beni devşirememişti. Bir akşam evde kuru fasulye pişmişti. Sokaktan geldiğimden elleri yıkamaya koyulmuştum. Fasulye kokusuna yeni kırılmış soğan kokusu eşlik ediyordu evde. Televizyonda bir haber dikkatimi çekmişti. Bir suikast sonucu Turan DURSUN diye bir vatandaşı vurmuşlardı. Önemsemedim. Kim bilir kimlerle ne zoru vardı. Bu ismin aklımda kalmasının sebebi ise ilginç bir hikâyeye dayanıyordu. Bizim hocanın yeğeni mahalle arkadaşımızdı. Muhabbet ederken söylemişti, bir mürtet öldürülmüştü. “Ne mürtedi?” dedim. “Dinden dönmüş, kafir olmuş” dedi. Nasıl diye sorduğumda detayını bilmediğini, adamın aslında büyük bir din âlimi olduğunu, iyi bir insan olduğunu, ancak gâvurların beynini yıkaması ile İslam düşmanı olduğunu söylemişti. Bu nedenle de öldürülmüştü. Amcası da, yani bizim hoca da üzülmüştü. Hem öldürülmesine hem de böylesine büyük bir din âliminin dinden dönmesine…


Eve koştum. Ellerimi ve yüzümü yıkıyordum. Sanki her yerim kirliydi. Bütün suç televizyonda idi. TRT gâvurların eline geçmişti. Dinimizi kaybediyorduk. Suçlusu da TRT idi. Perihan Abla ile bizi ekranlara çekiyor, hepimiz ekran başındayken Perihan Abla’dan sonra başlayan belgesel ile beynimizi yıkıyorlardı. Dolayısı ile Perihan Abla’ da proje dizisi olmalıydı. Onlarda gâvurların ajanı idi kendimce.

Yıllar yılları kovaladı.

Üniversite yıllarında orta yolcu idim. Alkol tüketiyor, kızlarla geziyor, gâvur gibi yaşıyor ancak cumalarımı eksik etmiyordum. Orucumu tutardım. Bana “Bu ne çelişki be kardeş?” dediklerinde cevabım hazırdı: “Oğlum kusur bizde. Bana bakıp ta İslam’ı suçlama. Yanlış olan biziz. İnşallah düzeliriz” der konuyu geçiştirirdim. Turan DURSUN ve Carl SAGAN’ ın kim olduklarını öğrenmiş ve araştırmıştım. Bu konular ile artık ilgilenmiyordum. Kafamı bulandırmaktan kaçıyordum. Bir yakınımız vefat ettiğinde, 7’si, 40’ ı, 52’ si yapılırdı. Cumalara gidiyordum. Orucumu tutup teravihleri aksatmıyordum. “Zaten 11 ay günah içindeydim, bari 1 ayım ibadette olsun.” diye tuhaf bir savunma mekanizmam vardı.

Bir süre sonra ki bu süre yıllar aldı, kafamı kaldırmaya karar vermiştim. Kafamı NEDEN kaldırmaya karar verdiğimi imkân olursa ayrı bir yazı ile ayrıca anlatacağım. Küçüklüğüm aklıma gelmişti. Her ne olursa olsun araştırma huyum vardı. Sorgulayabiliyordum. Sadece din bunun dışında idi. Peki ya sebep? Acaba dini araştırmadığım için böyle sapkın yaşıyor olabilir miydim? Dinimi doğru yaşamıyor olmamın bir diğer sebebi dini pratiklerdeki “ALENİ ÇELİŞKİLER” i araştırmamış olmam olabilir miydi? Mezhepler, ibadette farklılıklar, bidatlar, vesaireler vesaireler…. Eğer doğru araştırıp okuyarak “GERÇEĞE” ulaşırsam bu çelişkilerden kurtulabilir ve sonsuz huzura erebilirdim. Doğru Müslüman olacaktım, ötesi var mı?

Benim gibi düşünen birisi daha vardı ki bu düşünceleri onu ölüme götürmüştü: KONCA KURİŞ. Kadıncağız yalın İslam’a ulaşmak için sünnet ve Kuran rehberliğinin baz alınması gerektiğini söylediği için öldürülmüştü.

Peki ya Turan DURSUN? Neden bu adam bir din alimi iken hararetli bir ateiste dönüşmüştü? Bahriye ÜÇOK neden öldürülmüştü? İlhan ARSEL neler söylüyordu böyle? Ya Arif TEKİN? Ya Yaşar Nuri ÖZTÜRK? Fetullah? Beyaz Hoca? Aczimendiler? O cular? Bu cular? Neler oluyordu?

Tüm ülke uyuyordu. MATRIX’ i yaşıyorduk adeta. Bir bilinmezi yaşıyor ve ona inanıyorduk. Dini kim doğru yaşıyordu? Neden bu kadar fraksiyon vardı?

Araştırmalıydım. Ne pahasına mal olacaksa olsun öğrenmeliydim. İlk iş Türkçe Kuran tefsirleri ve meallerine başladım. Arkasından Kütüb-i Sitte, Siyer araştırmalarım. Tirmizi, Buhari, Müslim ve diğerleri….. İmamı Azam, İmamı şafi…. Emeviler, Abbasiler, 4 halife dönemi… Peygamberlerin hayatı…. Sümerler… Mısırlılar…. Mu uygarlığı….Babilliler… Atonun dini… Yahudiler… Hristiyanlar… Eski ahit ve yeni ahit…. Pavlus ve barnabas…El-ilah….Thomas PAINE… Deizm… Ateizm… İnternet sınırsız bilgi imkanı bulmuştu. Kaynağı belli olmayan, saçma sapan veri yığınları arasından bilgileri adeta ayıklıyordum. En önemli kıstasım KAYNAK idi. Kaynağı olmayan hiçbir verinin bende hükmü yoktu.

Beynimde bir sürü kavram karmaşası vardı. Her şeyin en başına, çocukluğuma dönmüştüm. Bir gâvur vardı. Beynimi yıkamaya çalışan bir ajan gâvur… Carl SAGAN…

Çocukluğumda ket vurduğum, silmeye çalıştığım o belgeselleri internette tekrar buldum. İzledim… Ortada bariz bir karmaşa vardı. Kandıranlar ve kandırılanlar vardı. SAGAN doğruları söylüyordu. Birileri beni fena “Keklemişti”. Sadece beni değil, insanlığı keklemişti. Amaçları yönetmek, kazanmak ve hükmetmek idi. Eski çağlarda orta doğuda çıkan inançlar evrilmiş evrilmiş, fraksiyonlara ayrılmış ve dünyayı adeta bilimden uzak süngere çevirmişti. Sözde tanrılar ile konuşanlara, yaratıcı sayısız kendini hibe eden kadınlar-kızlar vermişti. Denizleri ikiye ayırıyorlardı, mucizelerin dibine vuruyorlardı. Bu dünyada çektiğiniz sıkıntıların önemi yoktu. Ölürseniz nasıl olsa huriler, süt ve şarap ırmakları vardı. Sonsuz seks ve sonsuz zevk. Turan DURSUN, Carl SAGAN, Thomas PAINE…. Aslında doğruları söylüyorlardı. Sadece Turan DURSUN’ un mantığı benimle örtüşmüyordu. Thomas PAINE daha yakındı. Bir yaratıcı olmalı idi. Bunu mantığım zaten bana söylüyordu. Evren bunu söylüyordu.

Kafamda ve beynimde yalnızdım. Konuyu biraz açmaya kalksam tepkiler alıyordum. Sanırım bende zihinsel bir sorun vardı. Şüphesiz zalimlerdendim. Apaçık sunulan kanıtlara rağmen inanmıyordum. Yok olması gereken bir yaratılış artığı idim. İnsanlara ibret olması için yaratılmış ucubelerdendim. Herkes inanıyordu. Herkes doğru yaşıyordu. Ben ise arızalı idim.

Bu durumu da atlattım. Kendi inancımı kendi içimde yaşıyordum. Varsın millet ne düşünürse düşünsün durumunda idim. Aradan çok zaman geçmişti.

Derken internette boş boş bakındığım bir gün ilginç bir bloğa denk geldim. Yalnız değildim. Birçokları vardı benim gibi düşünen. İnanamıyordum.

Ve bu kişilerden bir tanesi…. Admin Panpa… Mizahi dili ile adeta düşüncelerime tercüman olmuştu bu arkadaş. Blog’ undaki yazılarından ziyade yorumlara bakmayı tercih ediyordum. Benim gibi düşünen çokları vardı. Bu vatandaş daha sonra Blog’ unu kapattı ve yeni bir site açtı. “DİN VE MİTOLOJİ”. Sonrası mı? İşte buradayım.

Bu yazıyı okuyarak bana “Deli, ajan, gavur, mürtet, kandırılmış, sapmış, zalim….vs” gibi yakıştırmalar ile yorum yaparak zamanınızı heba etmeyin. Bana yorum yaparak hakaret edeceğiniz süreyi Kuranı ve Dinleri araştırmaya ayırın. İyi insan olun. Eğer şu an yaşadığınız dinin Hz. Muhammed zamanında yaşanılan İslam olduğunu söylerseniz inanın ayvayı yemiş durumdasınız ki sizi kimse kurtaramaz. O dönem ki İslam ile şu an yaşanılan İslam tamamen farklı. İstediğiniz İslam âlimine sorun. Şunu da düşünün. Evreni, galaksileri, yıldızları ve gezegenleri yaratıp bir düzene koyan, âlemleri yaratıp koordine eden bir yaratıcı, kalkıp kadınlara :” kendinizi elçime hibe edin” der mi? İlhan ARSEL kitaplarına bir göz atın derim. Sonra tartışalım.
Sağlıcakla kalın.

Yazan: Demon Product

NASIL DEİST OLDUM ?

Nasıl deist oldum?, deist, neden deist oldum, deizm, Hristiyanlıktan deizme, Deist oluş hikayesi, Katolik, Katolik Hristiyan, hristiyanlık, din, Deist oluş hikayesi, Değişim hikayesi,
Tam da inandığım şeyin cevabını uzun yıllardır arıyordum. Bir sonraki en iyi tercihimin ateist olmak olmadığını kuşkusuz biliyordum. Ancak bu benim inancımı açıklamakta iyi bir iş çıkarmadı. Bu yüzden insanlara Tanrı'ya inandığımı söyledim, sadece insanların bana onun hakkında söylediklerine inanmadım. Katolik yetiştirildim ve Katolik okullarına gittim. Rahibelerin başında, açıklanamayan şeyi açıklamak için iman etmem gerektiğini düşündüm. Ancak daha sonra Cizvitler bana karşı işe yaramadı ve aslında nasıl düşüneceğimi öğretti. Lise'de "Common Sense (sağduyu)"i okudum , ancak, "Neden Çağı"nı okumam hiç bir zaman gerçekleşmedi ve şimdi bunu da merak ediyorum, çünkü Common Sense harikaydı.

Ancak inançlarımda çok yalnızdım - kimseye ne olduklarını bile söyleyemedim çünkü onları kendim anlamadım. Şimdi insanlara ne olduklarını söyleyebilirim - başkası (görünüşe göre bir sürü birilerinin elinde) çok uzun zaman geçirdiler ve onlarla ilgili yazı yazmakta büyük bir iş çıkardım. Yapmam gereken çok şey var - yanı sıra bir çok düşünce - ve gerçekten öğrenmeyi, Tanrı'nın benim için tasarladığı varlığa dönüşmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.

Artık araştırmalarım ödüllendirildiği için mutlu bir insan olarak ileriye bakabilir ve kendimi daha da geliştirebilirim - şu ana kadar kendim hakkında daha önce hiç olmadığı kadar çok şey anlıyorum. Sanki bir ton ağırlığım omuzlarımdan kaldırılmış gibi.

Yazan: Charles McQuaid
Tercüme eden: Anu

NEDEN DEİST OLDUM ?

Yazan: A.Kara
Neden deist oldum?, deizm nedir, deist, müslümandım, dinler, Tanrının dini yoktur, bana göre Tanrı, Yaratıcı, deizm, mizah, inancımı sorguladım, körü körüne inanmak, din olmasaydı, iyilik, inanç,
Haculaaar, hocalaaar, papazlaaar, rahüpleeer, inananlaaar, az inananlaaaar, psikoya bağlamuşlaaar, şamanlaaar, yahudüleeer, falanlaaar fülanlaaar, öncelikle belirtmek isterim ki bu yazıyı yazma sebebim size laf sokmak, sizden nasihat almak, din kültürü ve ahlak dersi almak yada diğer fesat antin kuntin şeyleri yapmak değildir. Sadece kendi hikayemi, içsel çatışmalarımı ve değişimimi anlatmaktır; günaha giriyosam giren çıkan bana sonuçta :) Tabi yaşadığımız ülkede çoğunluk müslüman olduğundan ve yetiştiğim aile de bu inanca sahip olduğundan yazacaklarımın gidipte peynire tapanlar hakkında olmasını beklemek garip olur. Fakat ben yinede biçok şeye değineceğim. Aslında bu yazıyı yazmaya başlayarak hata ettiğimi biliyorum çünkü bizim insanımız iki şeyi çok sever "Ağzından dini düşürmeyeni", bide "mazlum edebiyatını". Fakat kendimden ödün verecek değilim, bunu da yazıyor olma sebebim aslında biraz deşarj olmak, birazda yaşadıklarımı yaşayanlara yalnız olmadıklarını göstermek :)

1986 doğumlu biri olarak dinden sıyrılma yaşım 25 denebilir. Yani mevzulara bu yaşlarda ayıldım. Bu yüzden de aklım başıma 10 yaşımda geldi desem, 25 yaşıma kadar geçen 15 yılı tamamen zarardan sayıyo, boşa geçirilmiş, kandırılmış hissediyorum. Normalde her ramazan orucumu full tutar, mission complete yapardım. Cumalara gider, ara sıra 5 vakit namazlardan bazılarını da kılardım (sık olmamakla birlikte). Dinimi sorgulamam aslında tamamen yaşayıp yaşamakta olduklarım, dünyaya bakışım ve aile içi boktan durumlar sayesinde başladı (iyi ki de başladı babasını satayım).

Mike Tyson'ı düşün, karşısına da Kasımpaşa'lı Pakizeyi koy ve ortaya çıkacak kavgayı, curcunayı hayal et, işte çocukluğumdan beri öyle bi dalaşmanın içindeyim ki kafam olmuş Minotaur kafası. Bu ve diğer tüm zor zamanlarımda dua edip bişeylerin düzelmesini istedim yıllarca. Çok uzuuun yıllar, bilbo yüzüğü çaldığından beri diyelim biz ona. Neyse efem, öncelikle ardı ardına aparkatlar yemeye başladım:
- Allahım nolur bize huzur ver, aileme huzur ver dedim, işler dahada kötüye gitti, eskisinden de beter oldu yıllar geçtikçe seviye atladı resmen.
- Allahım nolur şu işlerim iyi gitsin dedim, 2 güne kalmadı kapının önüne koydular.
Tabi diğer yandan da nasıl daha iyi müslüman olurum diye uğraşıp Allaha yaklaşmaya çalışırken, bazı şeyleri fark edip, dini sorgulamaya başlarken buldum kendimi.
Yıllarca dikkat ettim, kimseye kötülük yapmasam da, dua etsem de hiç bişey değişmedi ve burada aklıma George Carlin geldi, "hiçbişey değişmeyecekse dua etmenin ne anlamı var ki?". Hatta öyle hissediyodumki son yıllarda, "Tanrım ne olur meteor düşmesin" diye dua etsem evimizin çatısına devasa boyutlarda taş düşücek de altında kalıcam diye korkar oldum. Tabi burada da klasik inanç sistemi giriyodu devreye "seni test ediyo, hayırlı olan bu demek ki, şükret, falan filan inter milan"

Ben önceleri ateistlere, deistlere yada müslüman olmayan herkese karşı internette yardırıyodum diyebilirim; yani biri din aleyhine bir şey dese ona demediğimi bırakmazdım yada "aptal bu" der küçümseyerek bakardım. Şuan bana atılmakta olan bol küfür ve hakaretli yorumlardaki inançlı tiplerden biriydim yani eskiden bende. İnancımı sorgulamaya başladığımda aslında kendimin bile bunu düşünmeye, sorgulamaya totosu yemiyodu diyebilirim :) O yüzden çevrenizdeki bi çok insandan duyduğunuz şu cümlelerle geçiştiriyodum kuşkularımı "yok ya o öyle demek istememiştir" , "o ayet yada hadisin öyle olduğuna inanmıyorum" ve diğer türevleri. Kendimi sorgulamam, içine düştüğüm koca boşluktan çıkmam 4-5 yıl kadar sürdü, düşünmek ve araştırmaktan uykusuz kaldım çok uzun zaman. Aslında sorguladıkça ve sorgulamaktan korkmadıkça bazı şeyleri daha kolay fark edip korkuyu bi kenara bıraktım.

Hocalara baktığımda hepsinin farklı konuştuğunu görüyodum, buda "o apaçık bi kitaptır" ayeti hakkında ister istemez düşünmeye itiyodu beni. Apaçık bi kitap ama bu işe yıllarını vermiş din alimleri bile sürekli tartışma içindeler, biri A diyo biri B, apaçık bi kitapsa daha bu adamlar bile anlayamıyoken bizlerin onu doğru anlayabilmesi beklenebilir mi? Apaçık bi kitap ama en iyi araplar bilir :) Hatta tam olarak anlayabilmek için günümüz arapçası bile yeterli değil.

Neyse ne, sonra cebimdeki 3 kuruşlarla günlerce kevaşe gibi yaşayıp hayatımı sürdürmeye çalışırken b-k gibi paranın içinde harlem dansı yapanları, audisi ile kornaya basıp "kenaraya kaysana ulen" diyip jaka satanları, milyon dolarlık evlerde g-tünü devirip hiçbişey yapmadan yat kalk yapanları, yani durumları çok daha iyi olanları fark ettim. Burada b-ktan bişeyler dönüyodu. Eşitlik neredeydi!
"İstediğine verir istediğine vermez", "böylesi daha hayırlı demek ki", "parası vardır ama mutsuzdur belki (he yav he, her parası olan mutsuz zaten klasik fakir edebiyatı)" gibi sözlerle avunmak yeterli gelmiyodu bana. Eşit olarak salınmadıysak eğer bu dünyaya, bu kadar uçuk farklılıkların arasında, bu adamların b-kunu temizleyerek yaşamanın neresi mantıklı ve adaletliydi ki...

Bi ara özellikle çevremi sentezliyim dedim, hani kim nasıl, kim napıyo, belki acabalardan falan kurtulurum, evime gidip "Nolur beni cehenneme atmaaa" diye korkuyla yalvarırım diye (ama o merhametlidir). Neyse, herkesi güzelce bi süzmeye başladım (gözleriyle yemek anlamında değil); dedikodu yapanlar, namazdan çıkıp g-te bakanlar (herkes öyle demiyorum), gösteriş yapanlar, ibadetle bile ego tatmini yapanlar, şovmenler, fesatlar, arkandan konuşanlar vs... Ahlak'ın dinle olmayacağını hep düşünürdüm zaten, fakat bazı şeyleri görüp yaşadıkça iyice kesinleştirmiş oldum. İnanınca otomatikman insana ahlak download edilip yüklenmesi saçma olurdu zaten. Tamam insanlar 4/4lük değildir, fakat bu insanların yinede bizlerden farklı, daha iyisi olması gerekmez miydi?

Akabinde Filistin'de ölen müslümanlara, Suriye'de katledilen insanlara ve Afganistan'daki zulümlere döndü gözüm (intihar saldırısı yapan, tekbirle kafa kesen mübarekler de gözüme çarpmıyo değildi; tabi onlar müslüman değildir canım, bunlar hep Amerikanın oyunları). Ne zaman baksam ölüyolarda ölüyolar, ölüyolarda ölüyolar, başları sürekli belada, bomba, kurşun, kan,ezilme, bezgin bi hayat (onlar için üzülmediğimi düşünmeyin, vicdan sahibiyim).
Peki bu yüzbinlerce insanın hiçbiri mi dua etmiyodu, hiçbiri mi doğru insan değildi lan? Birinin bile duası kabul olmadı mı katliamların durması için. Eğer bunca müslümanın duası bile işe yaramıyosa ne anlamı vardı Tanrıya dua etmenin? Havaya, karaya, dağa taşa yada herhangi bişeye dua etsen sonuç yine aynı olacaktı, loto oynamak gibi. Eğer gönderdiği dine inananları kollayan bi Tanrı varsa, onun insanları hiçte umursamadığını, geriye yaslanıp bişeyler çizerek bizi izleyip eğlendiğini düşünmeye başlamıştım artık.

deist, deizm, deizm nedir, din, din olmasaydı, dinler, inancımı sorguladım, inanç, islamiyet, körü körüne inanmak, mizah, müslüman, Neden deist oldum?, safsata, Tanrının dini yoktur, Yaratıcı,

Düşündükçe daha birsürü şey dank ediyodu kafama. Mesela doğduğun yerin önemi. En basiti Türkiye'nin %99u müslüman diyorlar dimi (biraz abartı ama olsun), şimdi sıkıntı şurada. %99u müslüman bi ülkede doğduktan sonra Hristiyan olma ihtimalin % kaçtır? %2 mi?
Ne alaka falan diyen varsa kendini camdan aşağı atsın, bal gibide alakası var. Doğup büyüdüğün kültür, daha küçükken sana anlatılan ve inandırılan ve ülkede egemen olan din. Doğal olarak senin bu kadar kalabalığın ve kafası doldurulmuşluğun içinde başka dini seçmen yada sorgulaman düşünülemez bile; çünkü seninki hak din, onlarınki ise yalan dolan dini.
Halbuki Hindistan'da doğmuş olsaydın sana ufakken "söyle bakıyım oğlum: Allah!" demeyeceklerdi, çocukluk hayatın boyunca bu cümledeki Allah yerine sana "Krishna" dedirteceklerdi. Yani o inançla, doğuştan Hindu olarak büyüyecektin.
Malta adasında doğmuş olsaydın orada sonradan müslüman olma olasılığın kaçtı? Bişey diyim mi, aynı, yine %2 falan, hatta dahada düşük. Çünkü oradanın da kültürü ve toplumsal yapısı, din sistemi kendi elindeki insanları tutacak şekilde sürmekte. He şöyle diyebilirsiniz (nasılsa benim tuzum kuru hesabı), "iyide kardeşim, göz var, ağız var, okusalardı da inansalardı". Çakaaal :) Tabiiii yaa tabiii, adamında işi gücü yoktu birden bire senin inancına merak saracaktı dimi :)
Niye sen hiç diğer dinlerin kutsal kitaplarını okudun mu? "Olur mu canım ne gerek var ben inanıyorum zaten". Lan iyide onlarda inanıyo zaten, sıkıntı orda; durduk yere neden gelipte senin dinini incelesin adam. Onlara görede onların dini doğru. Herkese göre kendi dini hak din zaten, sadece bizimkilere göre değil yani :) Houston'da doğan birinin barda birasını tokuşturup pazar günleri günah çıkartmaya gitmesi onlara göre doğru sana göre yanlış.

Sürekli merhametli olduğunu söylerken bi yandan da beni ateşlerin içinde kebap yapacağını ve çeşitli acılarla bunu süsleyeceğini anlatan, kendisinin ibadetimize ihtiyacı olmadığını söyleyen ama her duada onu yücelten, öven sözlerin bulunduğu bi Tanrı / Yaratıcı inancı kafama yatmıyodu. Eğer bir Tanrı varsa ve dinleri microsoft'un yeni windows sürümlerini çıkarttığı gibi piyasaya sürüyosa, burada arada kalan insanlar ne olacak? Onların suçu ne :) ? Tıpkı windows 10 çıktığında windows XP kullanan herkesin gidip onu alamamış olması gibi.
Fakat hayır, bir din çıkıyor, kitabı iniyor, sonra tekrardan yeni din ve yeni kitap geliyor, neden? İstese tek seferde tek din ve tek kitap işini yapamaz mıydı çünkü ne istese hemen yapabildiğine inanılıyor; neden insanları bunca şeylerle uğraştırdı, din savaşlarının ve çatışmaların içinde kan akıtmalarına sebep oldu? Savaş ve ölüm eğlenceli miydi? Tanrının dini olmazdı bana göre; bunları da aklım hiç almıyo, hiç mantıklı gelmiyodu.

Sonrasında huri akımı başladı birdenbire, maşallah. Tüm hocalar hurilerden bahseder oldular, taki cennette gidecek adamın tenasül huzuvlarına (pipiler), 1 adama 75 huri verileceğine kadar. Bu ise zaten inanmama yoluna girmiş olan beni bayır aşağı yuvarlayıp ivme kazandıran şeydi. Dünyada günah ama orada serbest miydi? Hemde 75 huriyle? Enteresan, çok enteresan, bayağı bi enteresan...

Türkçe mealleri okuyunca bazı şeylerin değişeceğini sandım ama ayetlerde ise beynimi keşküle çeviren, gece 4 lere kadar araştırıp okumaktan bilgisayar ekranında mala bağlamama sebep olan şeyler vardı (yine o apaçık bir kitaptır ayeti geliyodu aklıma, çünkü çelişkide kaldığım her ayet hakkında farklı farklı, apaçık olmayan görüşler vardı).
En basiti Enam-108 de "Allahtan başkasına tapanlara sövmeyin" diye emredilirken, Araf-179, Furkan-44, Tevbe-28, Bakara-65, Maide-60, Cuma-5, Araf-176 gibi ayetlerde farklı inançda olanlar ve inanmayanlara "hayvan, hayvandan daha aşağı, eşek, köpek, domuz, pislik, maymun" gibi sövülüyodu. Burada aklıma bazı sorular geliyodu:
1) Tanrı sövebilir miydi?
2) Sövmeyin diyip sövmesi çelişki değil miydi?
Savaşta ele geçirilen kadının ganimet sayılması ise başka bi karışıklıktı. Yine kendimi teselli edememiştim.

Çocukluğumdan beri aklıma en çok takılan şeylerden biride şeytandı. Çoğu dinde olduğu gibi insanları cehenneme götürmek için görevlendirilmiş, bizimle makara kukara yapıp, oynamasına, aklımızı çelmesine izin verilmiş, bariz bizden daha üstün bi varlık :) Hayat zaten yeterince zordu, neden bize karşı birde şeytan denen düşman yaratıldı ki, bunun için teşekkür mü etmeli bilemedim. Bana sorarsanız şeytan diye bişey yok, asıl şeytan her haltı yiyip "şeytana uydum" diyip suçu şeytana atarak kurtulmaya çalışan insanlar...

Dinlere şöyle bi baktığımda çoğu dinde diğer dinlere karşı düşmanlık beslendiği aşikardı. En basiti Noel bayramı gelirken Kadıköy'deki camiye yazılan "Ey iman edenler, yahudi ve hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır, sizden kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır" ayeti gibi, yada musevilere göre müslüman öldürmenin günahı olmaması gibi diyelim. Yani aslında hepsi insanları bölüp birbirlerine karşı düşmanca şeyler beslemelerine sebep oluyor.
Fakat insanımız böyle işte, yabancı uyruklu birine aşık olunca, yada cüppeli Ahmet gibi fenomen olup tvlerde çıkmaya başlayınca "nolcak canım o ayet öyle demek istemiyo, evine girer çıkarım ziyarete giderim ne olcak" tarzında kıvırırlar. Halbuki ayet çok açık, dost edinmeyin diyo. Herkesin dininde ve kitabında buna benzer söylemler var. Bu da = bölünmüşlük, zamanla düşmanlaşma, savaş, kan, ölüm, bomba ve gözü yaşlı anne-çocuk demekti...

Fakat dediğim gibi herkes işine geldiği gibi anlıyo dinini, kendine göre çekip çeviriyo :) En basiti şuan İran'daki, Suriye'deki müslümanlarla ülkemizdekilerin çoğu birbirinden çok farklıdır. Onlarda yüzü, bacağının ucu göründü diye kadına kezzap atar, değersiz köpekmiş gibi davranırlar, bizde yapılmaz. Adam asarlar, göze göz, dişe diş usulü kol bacak keserler (şeriat kanunları), bizde uygulanmaz. Çünkü toplum ne şekilde geldiyse ve gelenekleri kültürel yapısı neye yön veriyosa inançlarıda ister istemez ona göre değişmeye, şekillenmeye başlıyor. Dinin herkes tarafından bu kadar farklı anlaşılıp yaşanması bile aradığım biçok sorunun cevabıydı aslında.

Neden deist olduğuma gelirsek en büyük sebebi bir yaratıcının varlığına inanıyor olmamdır. Fakat bu yaratan nedir, nasıl bişeydir, yüce bir varlık mıdır, saf enerji midir, yada aklımın alamayacağı bişey midir onu bilemem (ki buda aklımın almadığının göstergesidir).
Fakat yaratan bi güce inanıyorum diye "sınav için dünyaya geldik" klişesine takılamam, bu mudur yani, bunca şey sınav için mi. Yani yaratanın canı sıkılmış demiş ki "du bakam, insanlar yaratayım, şuraya da az dağ koyayım, azda suuuu, heh tamam, şimdi şeytanıda salayım orayaaa, oda tamaaam, azıcıkta felaket falan ekleyeyim update çıkartıp, şu karşıki dağlara da biraz cenderme ekleyeyim, oda tamamdır. Aklıma bir fikir geldi: İnsanları neden sınava tabii tutmuyorum?" Neden sınava tabi tutulalım durduk yere? E hal böyleyse bizi yaratmaması bizim için çok daha iyiydi :)

İyilik kavramı üzerinde de bolca düşünmeme neden oldu. Cüppelinin de dediği gibi "bu kadar müslüman nasıl duruyo sanıyosun, bunca korkutan ayet, hadis olmasa nası başa çıkacaz? (cehennemler, kalbe kadar yakan hiç durmayan, normal ateşten bilmem kaç kat güçlü ateş, 5.seviye ateş topu fırlatan eden zebaniler falan)". Hatta birisi diğerine kötü bişey yapsa, ne derler genelde "sende hiç mi Allah korkusu yok?". İnsanın iyi olması için cehennemden yada Tanrıdan / Yaratıcıdan korkması mı gerekir? Bu durumda samimi iyilikten, gerçek ahlaktan bahsedilebilir mi? Hiç zannetmiyorum. Korktuğu için sevmek, bişeylerden korktuğu için iyi olmak yerine iyi olmak için iyi olurum ben. Mecburiyet hissettiğimden değil, iyi olmayı daha mantıklı ve insancıl bulduğum için iyi olurum; huriler yada nuriler alacağım diye de iyi olamam. Bence iyilik dediğin şey, saf olmalı, içten gelmelidir. Keza ahlakta dinlerle gelmez insana, inanana gökten ilahi bi güç tarafından ahlak yüklenmez. Hayvana, insana tecavüz etmenin, şiddetin ve birçok kötü şeyin ahlaksızlık olduğunu kavramam için bana bir din gönderilmesine gerek yok.

Yazımı bitirirken belirtmek isterim ki tüm inançlara, farklı dinlere sahip herkese saygım var, ama onların bana duyduğu saygı kadar var. Sanal ortamda bize ağıza alınmayacak küfürler yağdıran yada inancım değişti diye beni yok sayan insan benden değil saygı, neticemi bile göremez. Bunun dışında herkesin inanma özgürlüğüne saygım var, zaten en başta kendi ailem ve sevdiğim insanların çoğu müslüman, yani neden ve niye onlara karşı olayım ki? Benim derdim insanların ibadetleri yada inançları ile değil, inançlarının başka insanların hayatına müdahale edip etmemesi, başkalarının hayatını karartıp karartmaması ile.
Keşke dinler hiç olmasaydı, böylece binlerce yıldır insanlar ölmez, gruplaşmazlardı...
Böylece neden deist olduğumu anlatmış oldum (siteye uğrayan mı var babasını satayım? Zaten 3-5 kişi uğruyodu, şimdi bu yazıdan sonra alınganlık gösterip kimse gelmez artık:)). O değilde sırtım çürüdü, parmaklarım gemlik zeytini gibi oldu, bu ne lan yaz yaz bitmedi, vay sakalıma, vay posedionun bişeyleri adına, bu ne ya öldüm öldümmm, kısalta kısalta yazdım yinede kafam kadar yazı oldu... Aranızdan kaçarken sizlere sevdiğim bi sözle veda ediyorum (nan okuyan yoktur ya buraya kadar, neyse):

“Benim ülkem dünyadır, tüm insanlar benim kardeşimdir, iyiyi ve doğruyu yapmak benim dinimdir.”
Thomas Paine

Yazının diğer serilerini okumak isteyenler aşağıdaki bağlantılara tıklayabilir: