HABERLER
Dini Haber
Sümerler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sümerler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İNANNA

sizden gelenler, sümer mitolojisi, Sümerler, İnanna, Sümer tanrıçası İnanna, Tanrıça İnanna, Sümer üreme tanrıçası, Dumuzi ve Inanna, Nevruz, mitoloji, Toprak ana,
F*HİŞE İNANNA
Yazıma başlamadan önce biraz sert ve birazda açık cümleler kuracağımı belirtmek zorundayım. Çünkü atalarımız gayet açık ve bize göre ahlaksız konuşarak bazı bilgiler aktarmıştır.

Günümüz insanı, belki de ilmiye çığ nedeniyle İnannayı bir f-hişe, hatta hayat kadını olarak tanımaktadır. Bazı yorumlara denk geldiğim kadarıyla hakaret boyutuna varan söylemler oluşuyor. Öncelikle günümüz algılarımızı, gidip Mö. 2500 yıllarda yaşamış bir mitoloji için kullanamayız. bu başlı başına yanlış bir tarih okuması olur.

İnanna, evet bir f-hişedir. Ancak bizdeki f-hişe kavramı ile o günkü atalarımızın f-hişe kavramı farklıdır. Bizler bugün ki ahlaki yapımızla onunla bununla sevişen biri olarak tasvir ediyoruz. Ancak İnanna kavramı, o günlerde Kutsal rahibe olarak geçmektedir. Kendisi bir yandan kadınların cinselliğini temsil ederken, bir yandan da anaerkilden, ataerkile geçen bir süreç içerisinde, bir simge hatta baş kaldırı olmuştur.

Ana tanrıça figürünün, toprak ana olması konusu ile üreme yoluyla gelişmeyi göstermiş ve bu olgu İnanna ile özdeşleşerek, tanrılar panteonun da kendine önemli yer edinmiştir. Sanıldığının aksine İnanna tek bir kişiliği belirtmez. İnsanlığın vazgeçilmez unsuru olan kadınları da temsil eder. Toprak üzerinden bütün kadınları temsil ederken, aynı zamanda ANUNNA ( İNANNA ) ismine bile riayet etmiştir.

İnanna, başlıca bir mit hikayesinde karşımıza çıkar, Gılgamışın arkadaşı Enkidu erkek karakteri ile tam bir hayvandır. Ancak, kutsal f-hişe ile ilişkiye girdikçe insanlaşmaya başlar. İnanna üzerinden şekillenen kutsal f-hişe, bir hayvanı insanlaştırmıştır. Bu da bize erkek yani eril ırkın, kadın olmadan hayvandan beter bir halde olduğunun göstergesi olduğunu gösterir. Ayrıca bu bölüm bize hayvandan insana geçen evrimleşmenin, kadından üreme yöntemiyle bir sonra ki nesle aktarımını gösteren bir hikaye olarak yorumlanabilir.

İnanna, ikincil bir hikayesinde, sevgi üzerinden karşımıza çıkar. Bir tarafta tarım tanrısı Emkimdu ve çoban tanrısı Dumizi arasındaki çekişmede karşımıza çıkar. İnsanlık tarihinin en önemli olgusu olan tarım ve hayvancılık toplumu kavramında bile İnanna belirleyici bir yönde karar verir. Çiftçinin oğlu tarafından tecavüze uğrayan inanna, sonuç olarak Dumizi'yi seçer. Bu hikaye hiç de hafife alınamayacak bir hikayedir. Bugün bile günlük hayatımızda bir kadın uğruna savaşan iki erkeği görebiliriz.

İnanna, Toprak anadan aldığı misyon ile toprak rolüne soyunur. Sümer halkının çok açık sözlerle cinsel ilişkiyi anlattığı bölümlerde başrolde İnanna olur. Doğurganlık üzerinden erkeğin spermeni içine aldığı ifade edilir. Mitlerde bu bölüm gayet açık ve doğaldır. Erkeğin organı boğaya benzetilerek güç ile birleştirilmiş ve kadının narin vücudunda doğurganlık anlatılmıştır. Bu durum aslında yağmurun toprağı döllemesi ile alakalıdır.

İnanna, başka mitolojik bir hikaye de, karşımıza baharın gelişi ile alakalı olarak gelmektedir. Bugün insanların nevruz diyerek kutladığı olay, Dumizi'nin yer altından çıkarak İnanna'yla birleşmesi ile alakalı olarak tasvir edilmiştir. Yani bereket kültü direk kadın figürünü temsil eden İnanna ile gerçekleşir. Şayet İnanna'yı buradan çekip alın dünya çorak kalır. Eski çağ atalarımız dini ritüellerini taklit üzerine kurmuş ve bu ilişkiyi çağın rahibi ile kutsal f-hişe üzerinde gerçekleştirmiş ve bereketi beklemişlerdir.

İnanna, yani KADIN hayatımızın vazgeçilmez bir parçadır. Ölüm hiklayemizde bile, yer altı dünyasına inen ve dirilen İnanna'dır.

Bu nedenle paganizm felsefesini lütfen sapkın olarak görmeyelim. Birebir içinde yaşadığımız doğa ve erkek kadın ilişkisi ile birebir alakadır. Atalarımızın aptal olmadığı bilerek bu şekilde tarihimizi değerlendirelim. Saygılarımla...

SİZDEN GELENLER | Yazan & Çeviren: Haşim Ural

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

SÜMER BİRA VE ALKOL TANRIÇASI NİNSAKİ

sümer mitolojisi, Sümerler, Biranın tarihçesi, Antik dönemde bira ve alkol, Ninsaki, Bira tanrıçası Ninsaki, Sümer tabletlerinde biranın yapılışı, Eski toplumlarda bira, Sümer efsaneleri, Sümer tabletleri,
BİRA VE ALKOL TANRIÇASI NİNSAKİ

Ninkasi günümüzde Irak'ta Dicle ve Fırat olarak bilinen büyük nehirler arasında yer alan Mezopotamya'da tapınılan Sümer bira ve alkol tanrıçasıydı.

Günümüzde bile ne kadar fazla insanın alkollü içki içtiğini, sevdiğini düşünürsek Ninkasi'nin de Mezopotamya tanrıları arasında çok sevilen bir tanrı olduğu açıktır.

TANRIÇADAN BİR HEDİYE : BİRA
Ninkasi antik dönem insanları tarafından tapılan tek bira tanrıçası değildi. Eski Mısır'da tanrıça Hathor ve Menket de birayla ilişkilendirilmişti.

Bira Ansiklopedisi'nde şöyle diyor:
"Mayalanmış içecek tanrıçalarının Afrika ve Hindistan'daki izole kabile grupları arasında görüldüğü gibi günümüze kadar hayatta kaldıklarını öğreniyoruz. Tüm biralara her ikisi de İnka medeniyetinin yükselişinden çok önce var olan dünya tanrıçası Mama Sara ve Pauchua Mama'ya edilen dualar ve sunulan teklifler eşlik ediyordu.

Tıpkı tanrıçaların insanlara bira armağan ettiğine inanıldığı gibi tarihsel olarak kadınlar bira yapıcıları olmuşlardır. Kadınların erkek egemen avcı-toplayıcı topluluklardaki güç ve statülerini korumak için bira yapma becerilerini kullandıkları açıktır. Modern dünyanın bazı uzak köşelerinde kadınlar hala bira yapımı sayesinde hâkimiyetlerine devam ediyor."

BİRA TANRIÇASI NİNSAKİ'NİN İLAHİSİ İLE BİRA TARİFİ
Ninkasi Uruk'tan bir kralın kızı ve Asurlarda iştar olarak bilinen Mezopotamya tanrıçası İnanna tapınağının rahibesiydi. Ninkasi'nin birkaç sorumluluğu vardı. Tanrı Enki’nin sekiz yarasından birini iyileştirmek zorunda kalan sekiz çocuktan biriydi ve her gün bira hazırlardı.

Irak'ta kazı yapan arkeologlar tarafından "Ninkasi'nin ilahisi" olarak bilinen antik bir şiir keşfedildi. Bir kil tablete yazılmış olan bu şiir aslında bira yapımını anlatan bir tariftir. Aynı zamanda bira üretimiyle kadınların haneye hem ekmek hem de bira sağlama konusundaki sorumlulukları arasındaki bağlantıyı ortaya çıkaran en eski kayıttır.

Bilindiği gibi kil tabletler Sümerler tarafından icat edilen en eski yazma sistemlerinden biriydi.


NİNSAKİ'NİN İLAHİSİ
Okumadan önce önemli not: Bappir bir tür antik Sümer ekmeğidir.

Akan suların kaynağı
Ninhursag tarafından şefkatle bakılıp ilgilenilen,
Akan suların kaynağı
Ninhursag tarafından şefkatle bakılıp ilgilenilen,

Kasabanı kutsal gölün yanında kurmak,
O senin için harika duvarlarını inşa edip bitirdi.
Ninkasi şehrini kutsal gölün yanında kurdu.
O senin için duvarlarını bitirdi.

Baban Enki, Lord Nidimmud.
Annen, kutsal gölün kraliçesi Ninti.
Ninkasi, baban Enki, Lord Nidimmud,
Annen, kutsal gölün kraliçesi Ninti.

Hamuru büyük bir kürekle işleyen tek kişisin,
Bappir çukurunda tatlı aromalar karıştırarak,
Ninkasi hamuru işleyen tek kişi sensin ve
Bir çukurun içinde bappiri bal ile çırpan,

Büyük fırında bappir yapan kişi sensin,
Kabuğu soyulmuş tahılları mayalayan,
Ninkasi, bappirleri büyük fırında pişiren sensin,
Kabuğu soyulmuş tahılları mayalayan,

Yerde duran maltı sulayan sensin,
Asil köpekler potentaları bile uzak tutuyor.
Ninkasi, yere düşen maltı sulayan sensin,
Asil köpekler hükümdarları bile uzak tutuyor.

Malt'ı bir kavanozun içine sokan sensin,
Dalgalar yükseliyor, dalgalar düşüyor.
Ninkasi, maltı kavanozun içine sokan sensin,
Dalgalar yükseliyor, dalgalar düşüyor.

Pişmiş püreyi büyük kamıştan hasırlara dağıtan sensin,
Serinlik üstesinden gelir,
Pişmiş püreyi büyük kamıştan hasırlara dağıtan sensin,
Serinlik üstesinden gelir,

İki eliyle büyük tatlı arpa mayasına sahip olan sensin,
Onu bal ve şarapla mayalayan
Sen, kabın tatlı mayası
Ninkasi, (...) Sen kaba giden tatlı maya

Hoş bir ses çıkaran filtre kabı,
Sen uygun şekilde büyük bir toplayıcı fıçıya yerleştirirsin.
Hoş bir ses çıkaran filtre kabı,
Sen uygun şekilde büyük bir toplayıcı fıçıya yerleştirirsin.

Sen toplayıcının fıçısından süzülmüş birayı döktüğünde,
Bu, Dicle ve Fırat'ın saldırısı gibidir.
Ninkasi, toplayıcının fıçısından filtrelenmiş birayı döken sensin,
Bu, Dicle ve Fırat'ın saldırısı gibidir.

BİRA SÜMER TOPLUMUNDA DEĞERLİYDİ
Amerika Arkeoloji Enstitüsü tarafından yayınlanan "Antik Bir Bira Mayalamak" dergisinde “kil tabletlerde korunan eski metinlerin en eski biranın Sümer yapımı olduğunu gösterdiğini, belirlediğimiz kadarıyla biranın Sümer toplumunda önemli bir rol oynadığını gösteriyor. Tüm sosyal sınıflardan erkekler ve kadınlar tarafından bira tüketiliyordu.

Araştırmacıların derlediği Sümer ve Akad sözlüklerinde bira kelimesinin tıp, ritüel ve mit ile ilgili konularla ilişkili olduğu görülmektedir. "Bira salonu" kavramının 18. yüzyılda Hammurabi tarafından oluşturulan yasalarda özel bir şekilde ifade edildiği görülmektedir.”

Daha önceki bir yazıda da belirttiğim gibi bira ve mayalı içecekler eski toplumlarda o kadar popülerdi ki Sümerler'de işçilere maaş olarak bira veriliyordu. Benzer şekilde Mısır'lılar da birayı çok değerli bir içecek olarak kullanmışlardır.

Bira muhtemelen M.Ö. 7000'de Orta Doğu'da doğmuş olsa da antik Çinlilerin pirinç, bal ve meyveden yapılmış, Kui olarak bilinen biraya benzer bir içecek tükettiklerini unutmamak gerekir.

Diğer alkollü içeceklerin tarihi ise çok daha eski olabilir. Araştırmacılar eski uygarlıkların yaklaşık 10.000 yıl önce alkolü icat ettiğini düşünüyor.



Yazan: Anu

5500 YILLIK SÜMER YILDIZ HARİTASI

Arkeolojik keşif, Sümer tabletleri, Sümer yıldız haritası, Sümer yıldız haritası tableti, A, Arkeoloji, Sümerler, Sümer medeniyeti, Sümer gök bilimi, Gök bilimi, Yıldızların hareketleri, tarih,
ANTİK SÜMER'İN 5.500 YILLIK YILDIZ HARİTASI TABLETİ KÖFELS OLAYINI NASIL AÇIKLIĞA KAVUŞTURDU?

M.Ö. 650'de sümerlerin yıldız haritası olarak kullandıkları yuvarlak taş döküm tablet 19. yüzyılın sonlarında Irak'ın Ninova kentinde bulunan Kral Asurbanipal'ın yeraltı kütüphanesinde keşfedildi. Bunun bir Asur tableti olduğu düşünülüyordu ancak bilgisayar analizi sonrası tabletin M.Ö. 3300’deki Mezopotamya’nın gökyüzü ile eşleşti. Böylece tabletin Asurlardan çok daha eskiye dayandığı Sümer kökenli olduğu ortaya çıktı.

Tablet en eski astronomik alet olan "Usturlap" dır. Taş üzerine kazınmış, işaretlenmiş açılı ölçü birimleri olan, disk şeklindeki bir yıldız grafikten oluşur.

Ne yazık ki bu tablette bulunan gökyüzü haritasının önemli kısımları eksiktir (yaklaşık% 40). Bu da Ninova'nın yağmalanmasının sebep olduğu hasarlardan biridir. Tabletin arkasında ise herhangi bir yazı bulunmamaktadır.

Yine de modern bilim insanları tarafından incelenen İngiliz Müzesi koleksiyonundaki K8538 numaralı çivi yazısı tablet ("Planisphere (Gökyüzü haritası)" olarak bilinir) sofistike Sümer astronomisinin varlığına dair olağanüstü bir kanıt sunuyor.

2008 yılında Alan Bond ve Mark Hempsell isimli iki yazar "Kofels'in Etki Olayının Sümer Gözlemciliği" adıyla tablet hakkında bir kitap yayınladılar.

Arkeolojik çevrelerde bir fırtına etkisi yaratarak çivi yazısı metnini yeniden çevirdiler ve tabletin eski bir asteroidden bahsettiğini ve Köfels'in Etkileyenin de bu olduğunu söylediler (Bu asteroidin Avusturya'yı M.Ö. 3100 civarında vurduğunu söylediler).

Avusturya'daki Köfels'te bulunan dev toprak kayması, 500 metre kalınlığında ve beş kilometre çapındadır. Jeologlar 19. yüzyıldan beri inceliyorlar fakat hep gizemini koruyordu.


20. yüzyılın ortalarında yapılan araştırma sonucunda ortaya çıkan sonuca göre ezici baskı ve patlamaların etkisi nedeniyle buna çok büyük bir meteorun neden olabileceğiydi.

Ancak bu görüş 20. yüzyılın sonlarında geliştirilen etki alanlarının daha iyi anlaşılması ile geçerliliğini kaybedilmiştir.

Köfels'in yaşadığı durumuda hiçbir krater gözlemlenmemektedir. Bununla birlikte önceki araştırmacıları şaşırtan bazı kanıtlar bunların sadece başka bir toprak kayması tarafından gerçekleştiği görüşüyle de açıklanamayacaktır.

Öyleyse Ninova'daki yeraltı kütüphanesinde bulunan sofistike Sümer yıldız haritası ile Avusturya'da meydana gelen gizemli etki arasındaki bağlantı nedir?

Kil tabletin incelenmesi ile üzerinde takımyıldızların çizimleri olduğu ve bilinen takımyıldız adlarının bulunduğu astronomik bir çalışma olduğunu ortaya konmaktadır. Bu tablet çok dikkat çekmişti ancak yüz yıldan beri kimse ne olduğuna dair ikna edici bir açıklama getiremedi.

Araştırmacılar gökyüzü haritası tabletinin neyi ifade ettiğini bulabilmek için binlerce yıl önceki gökyüzünü ve yörüngelerin modern bilgisayar programlarıyla taklitlerini yaparak yeniden oluşturdular.

Tabletin yarısı gezegen konumlarını ve bulut örtüsünü gösterir ancak tabletin diğer yarısı hala uzayda olmasına rağmen yeterince büyük görünen bir nesneden bahseder.

Gökbilimciler yıldızlara göre yörüngeyi not edip belirlediler ve sonuçta gördüler ki bir dereceden daha az bir sapma ile Köfels'teki alanla eşleşiyordu, yani Köfels'i işaret ediyordu.

Gözlemler asteroitin bir kilometreden daha büyük olduğunu ve Dünya'nın yörüngesinde dönen bir asteroit sınıfı olan bir Aten türü olduğunu ortaya koyuyor.

Bu yörünge aslında Köfels'te neden krater olmadığını açıklıyor. Gelen açı çok düşüktü (altı derece) ve bu da asteroidin Gamskogel adlı bir dağın Längenfeld kasabası üzerinde Köfels'den 11 kilometre uzaktaki bir dağa çarpması anlamına geliyordu. Böylece asteroit nihai çarpma noktasına ulaşmadan patlamıştı. Vadiden geçerken de yaklaşık beş kilometre çapında (alandaki göçmenin büyüklüğü) bir ateş topu olmuştu.

Asteroit Köfels'i vurduğunda bölgede muazzam baskılar yarattı. Çarpma ile un ufak oldu ve toprak kaymasına sebebiyet verdi ancak artık katı bir nesne olmadığı için darbe sonucu oluşan klasik bir krater yaratmadı.

Köfels olayını inceleyen Mark Hempsell konuyla ilgili şöyle diyor:
"Bu yörüngeden başka bir sonuç daha çıkarılabilir. Patlamadan kaynaklanan mantar bulutu bükülerek Levant, Sina ve Kuzey Mısır üzerindeki atmosfere yeniden girmiş olabilir.

Çok kısa süreli olsa da yerin aşırı ısıınması insan saçı ve kıyafetleri de dahil olmak üzere herhangi bir yanıcı maddeyi tutuşturmak için yeterli olacaktır. Steroidin patlaması nedeniyle ölen insan sayısının Alp dağlarında ölen insanlardan daha fazla olması muhtemeldir."

Başka bir deyişle bu antik yıldız haritası Sümerlerin M.Ö. 29 Haziran 3123 sabahının erken saatlerinde Avusturya'daki Köfels'i vurarak etkileyen bir kilometreden büyük Aten asteroidinin gözlemini yaptıklarını göstermektedir.

Yazan: A.Kara

DÜNYANIN EN ESKİ MAAŞ ÇEKİ SÜMERLERDEN

A,tarih, Antik tarih, Sümerler, Maaş olarak bira, Sümer tarihi, Antik Mısırda bira, Biranın tarihi, Sümerlerde bira, İşçilere maaşları bira olarak ödeme, Arkeoloji, Arkeolojik keşif,
Antik Mezopotamya kenti Uruk'ta bulunan 5000 yıllık bu çivi yazısı tablette biraların işçilere günlük çalışmalarının karşılığı olarak dağıtımı gösteriliyor.
SÜMERLERİN İŞÇİLERE BİRA ALMALARI İÇİN MAAŞ ÇEKİ VERDİKLERİ ORTAYA ÇIKTI
Londra'daki İngiliz Müzesin'de bulunnan ve tahminen 5.000 yıllık olduğu düşünülen bir tabletteki çivi yazıları işçilere günlük paylarının (yevmiye) sıvı altın (sıvı altın dedikleri şey bira) olarak ödenişini gösteriyor.

Bira ile ilgili en eski kanıtların Mezopotamya'daki bir Sümer tabletinde bulunduğunu zaten biliyordum ama bu bira çeki olayından haberim yoktu.

Sümerler döneminde bira o kadar popülerdi antik Sümer'de işçilere emeklerinin karşılığını bira ile ödediler ve bu uygulama antik dünyada yaygın olarak biliniyordu.

Bu tablet MÖ 3100 ila 3000 arasında yapılmıştır. Tablet Fırat nehrinin mevcut yatağının doğusunda bulunan eski bir Sümer ve daha sonraları Babil kenti olan Uruk’ta yapılan kazılarda "istihkak" anlamına gelen bir kaseden yiyen insan kafasını ve "bira" anlamına gelen konik bir kabı gösterir. Kuşkusuz ki Bira'nın Mezopotamya'da bu kadar popüler olmasının birkaç nedeni var. Bira birçok içeceğe göre daha güvenliydi ve sudan daha lezzetliydi.


Bira biçiminde ödeme alan tek işçi Sümerler değildi. Bira eski Mısır toplumu için de ciddi öneme sahipti. Eski Mısır işçilerinin ve esnafının temel içeceği bira iken zengin insanların içeceği ise şaraptı.

Eski Mısır'da da işçilerin ücretleri bira ve çeşitli malzemeler ile ödendi ve Giza'daki işçi köyünde yaşayan işçiler çalışmalarının karşılığı olarak günde üç kez bira alıyorlardı. Günlük istihkak miktarı ise dört ila beş litre bira kadar olabiliyordu.

Ayrıca tarihte II.Richard'dan şairlerin ve "İngiliz edebiyatının babası" olarak bilinen Geoffrey Chaucher'ın yıllık maaşını 252 galon şarap olarak aldığı da bilinmektedir.

Ücretleri alkol şeklinde almak tarih boyunca birkaç kez olmuştur ve bu eğilim bazı modern şirketler tarafından hala uygulanmaktadır.

Eski Mısırlılar da biraya çok değer verdiler ve onu sadece sarhoş olmak için değil aynı zamanda ilaç ve ödeme yöntemi olarak da kullandılar. Bira eski Mısır toplumunda büyük öneme sahipti ve varlığı kadınlara ekstra para kazanma fırsatı veriyordu.

Giza'daki işçi köyünde yaşayan işçilere yevmiyelerinin bir parçası olarak günde üç kez bira veriliyordu. Mısır'da kazı yapan arkeologlar birayla yapılan ödemelerin ülkenin çeşitli yerlerinde görüldüğünü yani zannedilenden çok daha yaygın olduğunu keşfettiler.

Yazan: A.Kara

MEZOPOTAMYA TANRILARI

"Kralların ülkesi" olarak bilinen Sümer, güney Mezopotamya'da (modern Irak) M.Ö. 4500 ve 4000 arasında kurulmuştur. Tarihte bilinen şimdiye kadar kurulan ilk medeniyetlerden biri haline gelmiştir. Bu medeniyet, tarım için bataklıkları süzmüş, ticareti geliştirmiş, dokuma, maden ve çanak-çömlek işleri için tesisler kurmuştur.

Her bir şehir, tanrı ya da tanrıça tarafından korunurdu ve kent merkezinde oturmaları için adlarına inşa edilmiş büyük tapınağa sahipti. Mezopotamya'nın tanrıları, hava, ateş ve gök gürültüsü gibi daha önceki ana rollerinin kalıntılarını hala koruyorlardı.

• Anu (cennetin tanrısı) Mezopotamya panteonunun orijinal hükümdarıydı. O, göklerin en yüksek bölgesinde yaşayan ve suç işleyenleri yargılama gücüne sahip olan, takımyıldızların efendisi ve ruhların efendisi olarak bilinen bir ruhani tanrı idi.

• Enlil (hava tanrısı), rüzgar ve açık alanlarla ilişkiliydi ve Nippur şehrinin koruyucusuydu. O cennette Anu'ya ulaşabilen tek tanrıydı, çünkü gökyüzüne hükmediyordu. İnsanları yaratmaya yardım eden Enlil'di, ama çok geçmeden onların kargaşasından rahatsız oldu ve onları büyük bir sel ile öldürmeye çalıştı.

• Enki (tatlısu tanrısı) Eridu şehrinin koruyucusuydu. O, dünya düzleminde yaşayan herkes üzerinde yaşayan bilgi, zanaat ve yaratılışın efendisi olarak biliniyordu. Taş tabletler üzerine yazılan “Me” olarak bilinen ilahi bir gücün koruyucusuydu. Sık sık boynuzlu bir taç ile tasvir edilir ve bir sazan derisi giymektedir.

• Enbilulu (Tanrılar Tanrısı), her ikisi de çok kutsal sayılan Dicle ve Fırat Nehri'nin yönetimindeydi. Tarım alanını yönetmiş, erkeklere sulama ve çiftçiliği öğretmiştir. Yeryüzünün üstünde ve altındaki suların sırlarını bildiği için bunun ona her şeyi geliştirecek gücü verdiği söylenir.

• Nergal (Ölüm Tanrısı), Cuthah'da iktidarda bulunan bir tanrıydı. Çoğunlukla “öfkeli kral” veya “öfkeli olan” olarak bilinen yarı insan yarı aslan olarak tasvir edilirdi. Öğlen vakti güneşi, karanlığı, kaosu, savaş, kıtlık ve haşereleri getireceğine inanılırdı. Ayrıca, sonraki yaşamın ölü ruhlarına yön veren cehenneme başkanlık ediyordu.

• Nanna (Ay Tanrısı) yaygın olarak Ur kentine başkanlık ediyor ve “bilgelik efendisi” olarak biliniyordu. Bilim, astronomi ve astroloji ile ilgili kutsal bilgileri temsil ediyordu. Nanna genellikle hilal boyunca uçan büyük, kanatlı bir boğa olarak tasvir edildi. Yıldız sistemde 30 rakamı ile temsil edilirdi (bir aydaki ortalama gün sayısı anlamına gelir).

• Ninurta (Savaş Tanrısı), genellikle Sharur adlı büyülü bir topuzla tasvir edilen Lagaş'ın efendisi idi. Sadece bir savaş efendisi değil, aynı zamanda insanların yaralanma, hastalık ve şeytani güçlerden kurtulmalarına yardım eden şifa ve tedavilerle ile de ilişkiliydi. Enki, Ninurta’ya savaş ve arkeolojik bilgilerin (muhtemelen Me'nin kutsal öğretilerine dayanan) yollarını öğretmişti.

• Utu (Güneş Tanrısı) hakikat, adalet ve hukuktan sorumlu idi. Genelde kask takan, güneş diski tutan ve tırtıklı bir kılıç taşıyan bir adam olarak tasvir edilir. Utu her gün doğuda bir dağdan doğar, batıda bir mağaraya dönmeden önce iki tekerlekli savaş arabasıyla dünya'ya doğru yol alır ve böylece şafak, gün ortası ve gün batımını yaratır. Her gece ölülerin akıbetine karar vermek için yeraltı dünyasına iner.

• Gerra (Ateş Tanrısı)'nın üstün bir bilgelik ve beceriye sahip olduğu öyle ki hiçbir tanrının bunu anlayamadığı söylenirdi. O takipçileri tarafından güçlü metalleri inceltebilen, insanları kötü ruhlardan arındıran ve insanların bildiği tüm silahlara hakim olan “ateş ve demir ocağı efendisi” olarak biliniyordu. Savaşta yenilmez olduğu iddia edilirdi.

• Tammuz (Bitki Örtüsü Tanrısı) yiyecek ve besin ile ilişkili bir ilahi devriyeydi. İlkbaharda bolluğu ve sonbaharda hayatın azalmasını temsil etti. Yaz mevsiminin geçişi Mezopotamyalı'nın ölümünü temsil etmek için geliyordu ve Tammuz’un adına birçok ayin yapılırdı. Bu ayinlerde Tammuz geçip gittiği için üzülünürdü ve gelecek yıl tekrar geri gelmesi için davet edilirdi.

• Marduk (Fırtına Tanrısı) Babil panteonunun başı olarak yavaş yavaş iktidara gelen tanrıçaydı. O kehanet, diriliş ve gök gürültüsü ile ilişkilendirilen karmaşık bir Tanrıydı. Tanrılar ve onların mucizeleri arasında çıkan bir iç savaş sırasında iktidara yükseldi. Tiamat'ı (bir ilkel tanrıça) öldürmesi ile Tanrı-Kral'ın statüsüne yükselten, Cennete ve Yeryüzüne egemen olan Marduk'du. İnsan da dahil olmak üzere tüm doğa onun varlığına borçluydu.

• Nabu (Tanrıların Katibi) bilgelik ve yazının ustasıydı. Marduk'un oğluydu, onun yazarı ve bakanı olarak hareket etti ve sonunda insanlığın kaderinin kaydedildiği Kader Tabletlerinin koruyucusu oldu. Nabu boynuzlu bir şapka takıyor, eski bir rahiplik jesti ile elleri birbirine kenetli duruyordu. İlk başlarda babası Marduk'a ait olan kanatlı bir ejderhaya biniyordu.

Yazan & Derleyen & Çeviren: Anu

SÜMER'DEN BİZE KALAN BAZI GELENEK VE UYGULAMALAR

GF, din, sümer mitolojisi, Sümer ritüelleri, Sümer gelenekleri, Domuzun haram olması, Nevruz, Mezarlığın kökeni, Kurbanın kökeni, Marduk, Başörtüsünün kökeni, Kutsal sayılar, islamiyet, din ve mitoloji,mitoloji ve din
Sümer’den insanlığa kalan pek çok miras var ve bu sadece mitolojiyle de sınırlı değil.
Ancak bu içerikte Sümer mitolojisinden sadece sayılı örnek ele alınmıştır.

Sümer dini, önceleri tanrısız bir dindi. İnsanlar öncelikle büyük tabiat güçlerine taparlardı.
Büyük tabiat güçleri pasifti, yaratıcı güçten yoksundu. Bu tabiat güçlerine sonradan Tanrısallık biçilmiştir. İnsan aklı soyuttan somuta doğru gelişmiştir ve soyut şeyleri antik çağların insanları somutlaştırmak istemiştir. Bu somutlaştırmadan evvel,Tanrı kavramı yaratıcı olmaktan ziyade soyut olarak ‘enerjiyle’ ifade ediliyordu.
Örneğin Tammuz, bereket tanrısı olmadan önce ağacın ve bitkinin içindeki enerjiydi.
Bu somutlaştırma sürecinde Sümerler, o dönem en ileri oldukları astronomiden yararlanmıştır. İnşa ettikleri devasa Zigguratlar ile gökyüzünü gözlemektelerdi. Soyut ilahlarını, gökyüzünde keşfetmeye başladıkları cisimlerle özdeşleştirerek somutlaştırdılar.
Ay Tanrısı, Güneş Tanrısı, Rüzgar Tanrısı vs.

Sami Irktan olan Akadlar, M.Ö. 2500 yılında Sümer bölgesine yerleşiyor ve muazzam bir uygarlıkla karşılaşıp kendi inançlarını Sümer inançlarıyla harmanlıyor. Akadların, hem Batı hem de Doğu’ya doğru genişlemesiyle Sümer inançları denizci bir toplum olan Fenikeliler’e ve Filistin’e ulaşıyor. Fenikeliler vasıtasıyla da Antik Yunan ve Roma’ya…

Sümerlerin İnanna’sı; Semitik toplumların İştar’ı, Fenikeliler’in Astarte’si, Antik Yunan’ın Afrodit’i oluyor. Sümer’in Tammuz’u, Fenike’nin Adonis’i oluyor. Sümer’in Ninurta’sı, Yunan’ın Zeus’u oluyor. Kısaca, Sümer’de somutlaştırılan ne kadar Tanrı ve Tanrıça varsa bahsi geçen coğrafyalarda da versiyonları türetiliyor.

1. Nevruz: Kutsal Evlilik
“Nevruz bir Türk bayramı mıdır yoksa Kürt bayramı mıdır?” “Nevruz kimindir?”
Ülkemizde her yıl Nevruz yaklaşınca akla gelen ve bazılarının tatmin uğruna saçlamayarak cevapladığı bu sorunun cevabı: Nevruz bir Sümer ayinidir ve tüm toplumlara da Sümer’den yayılmıştır. Şöyle ki; Sümer’in en ünlü tanrısı Tammuz, bereket ve güneş tanrısıdır.

En ünlü tanrıçası ise, bereket, toprak ve ay tanrısı olan İnanna’dır.
Sümer’deki inanışa göre, soğuk ve zor geçen kışın ardından baharın gelişiyle her yıl 21 Mart tarihinde Tammuz ve İnanna evlenir.
Bu evlilik kışın bitişini, topraktaki bereketlenmeyi simgeler ve her yıl bu tarihte kutlanır.
21  Mart aynı zamanda gündüz ve gecenin birbirine eşit olduğu tarihtir.

Güneş tanrısı Tammuz, gündüzü; ay tanrısı İnanna geceyi simgeler ve bu geceyle gündüzün kavuşmasıdır.

Tammuz ve İnanna’nın birleşmeleriyle dünyaya bolluk, bereket ve yeşillik gelirdi, hayvanlar yavrulardı. Evlilik, güneşle alakalı olduğundan ayinde ateşin üstünden atlamakta vardır. (Ateş, güneşi simgeler.)

İlk defa M.Ö. 4000 yılında kutlanan bu evlilik, Mezopotamya ve Orta Asya’da Nevruz halini alıp zenginleştirilmiştir.
Hristiyanların Paskalyası ve Hıdrellez’in kaynağı da bu kutsal evliliktir.
Semitik toplumlardaki ‘cemre’ inancı da bu evlilikten gelir.


2. Gelin odasının süslenmesi
İnanışa göre, kutsal evlilik öncesinde Tanrıça İnanna yıkanır, annesi ile konuşarak ondan tavsiyeler alır, kapı arasından hediyelerin gelişini gözler. Daha sonra gelin odası hazırlanır ve çeyizler ziyaretçilere gösterilir. Ancak tüm bu hazırlıklar tamamsa Tammuz’un içeri girmesine izin verilir. 6000 yıldır bu evlilik töreni, o bölgede, bölge çevresinde ve Anadolu’da bu şekilde devam etmektedir.

3. Selvi ağacı, mezarlıklar ve Tammuz
Tammuz için metinlerde şöyle denir: “Bir yığın Haşur Ormanlarının arasında sen pırıl pırıl parlayan bir selvi ağacıydın ve senin bulunduğun yere sadece güneş gelebilirdi”.

Sümer tapınaklarında Tammuz’un sembolü olarak selvi ağacı dikilirdi. Tammuz, sular tanrısı Enki’nin oğlu olduğu için, tapınaklarda aynı zamanda havuz, su kuyusu veya çeşme de olurdu. Bugün mezarlıklarda selvi ağaçlarının olmasının nedeni, selvi ağacının “ebedi hayat”ı simgeleyen ‘hayat ağacı’ olmasıdır. Tammuz gerçek anlamda hiçbir zaman ölmez; ebediyete sahiptir.

4. Noel ağacı
Bir önceki maddede Tammuz hiçbir zaman tam olarak ölmez demiştim. Evet ölmez sadece derin bir uykuya dalar. Bu uyku, gecenin gündüze galip gelmeye başladığı tarihe denk gelir. Bu tarih gece ile gündüzün yıl içerisinde son kez birbirlerine eşit oldukları ekinoks tarihidir. Bu tarihten sonra gecelerin süresi, gündüzü geçer ta ki 21 Aralık’a kadar.
21 Aralık yıl içerisinde en uzun geceyi içerir. 21 Aralık’ta Güneş tanrısı Tammuz ‘ölür.’ 3 gün sonra ise gecenin kısalmaya gündüzün uzamaya başlamasıyla dirilir.
Bu diriliş 25 Aralık’ta kutlanır ve bu kutlamalarda Sümerler, bugün noel dedikleri ağaçları kullanır. Ağaçtaki süsler, her türden meyveyi ve bereketi simgeler; ağacın kendisi ise Tammuz’dur.

5. Tıbbın Sembolü
Yukarıdaki örneklerde hayat ağacının kendisinin Tammuz olduğunu görmüştük. Hayat ağacına sarılı iki yılan Tammuz’un iyileştirici özelliğini tasvir eder. Günümüz tıp çevrelerinde yaygın olarak kullanılan yılan sembolünün kaynağı da yine Sümer’dir.

6. Domuzun Haram Olması
Tammuz’un diğer adı -daha doğrusu bir başka söylenişi- Domuzi’dir. İnanca göre Tammuz ve onun bir sonraki versiyonu olan Adonis, vahşi bir domuz tarafından katledilir.

Domuzu mitolojide günahkar,dinlerde haram yapan bilinçaltında yatan ‘Tanrı katili’ sıfatıdır.
Ayrıca ekonomik açıdan, domuzun küçükbaş hayvanlar gibi göç edememesi ve dönemin şartlarınca yaz aylarında etinin sıcağa dayanamayarak çabuk bozulması da nedenler arasındadır.

7. Yere Düşen Ekmeğin Öpülmesi
Ekmeğin kutsallığı Sabiilerden gelir. Tammuz’un bir başka versiyonuna tapan Sabiilere göre ekmek çok kutsaldı. Öyle ki, buğdayın toplanması ve öğütülmesi zamanında Sabiiler ağlardı. Çünkü bu tarihler, Tammuz’un öldüğü -derin uykuya daldığı- günlere denk gelirdi.
Sabiilere göre, ekmek Tammuz’un etiydi. Tammuz, Sabiiler için ana geçim kaynağıydı.
Bu nedenledir ki, bugün Anadolu’da hala ekmek yere düştüğü zaman öpülür ve başa konur, ekmek ve buğday kırıntısına basmanın büyük günah olduğuna inanılır ve ekmek bıçakla kesilmez.

Çünkü, ekmek binlerce yıl önceki inanca göre bereket tanrısı Tammuz’un etiydi. Ekmeğe verilen önem bu coğrafyada hiç değişmedi. Elbette, Tammuz unutuldu, gitti.

(Ek olarak, Sabiiler’e göre ekmek Tammuz’un eti dedik. Şarap da barış ve şarap tanrısı Dionysus’un kanıydı. Her ikisi de dönemin insanları için ana geçim kaynağıydı. Hristiyanların Efkaristiya’sını açıklamak için yeterli bir kaynak.)

8. Kurban Ayini
Sümer’de tanrıları sevindirmek, istekte bulunmak, hastalıktan kurtulmak ve adakta bulunmak için, hasta veya sakat olmayan bir hayvan kurban edilirdi.
Kurbanları tapınak rahipleri keserlerdi. Kurbanın sağ kalçası ve iç organları Tanrılara takdim edilir, geri kalanı ise dağıtılırdı.

9. Mitolojideki İlk Tek Tanrı: Marduk
Marduk, Babil kentinin tanrısıydı ve Sümer’deki Tammuz’un Babil versiyonuydu. Babil şehrinin güçlenmesiyle birlikte o da güçlendi. (Mitolojide tanrılar, doğdukları şehre bağlıydı. Şehir güçlendikçe o şehrin -ya da devletin- kralı, kendi tanrısını da güçlendirmiş ve yaygınlaştırmış oluyordu.)

Marduk, M.Ö. 2000’de Kral Hamurabi tarafından Baş Tanrı olarak ilan edildi. M.Ö. 1600’lerde de Kral Buhtunnasr tarafından Tek Tanrı ilan edildi.
Marduk Tanrıların Tanrısı konumuna gelince diğer 50 tanrı, kendi güçlerini Marduk’a verir. Her bir gücün, özelliğin de ayrı ismi vardır. Böylelikle, Marduk’un 50 kadar ismi olur.
Marduk, kendisine güçlerini sunan tanrı ve tanrıçaları kendi hizmetine alır ve onlara sınırlı güç ve görevler atfeder. Böylelikle eski Sümer tanrıları, tek tanrının hizmetinde birer elçi, veli ve ilahi ögelere dönüşür.

Babil’in zayıflaması ve Asur’un güçlenmesiyle Marduk’un Asur versiyonu ortaya çıkar: Devlete de ismini veren Asur tanrısıdır. Ve zamanla Kabala öğretisinde kendine yer edinen bu tek tanrı inancı, modern yapısına Tevrat ile kavuşur.

10. Başörtüsü
Sümer’de, Babil’de (ve hatta erken Anadolu dönemlerinde bile) her genç kız evlenmeden önce tapınağa gider ve orada bir kere olmak üzere yabancı bir erkekle para karşılığı beraber olurdu. Bu parayı tapınağa bağışladıktan sonra tapınaktan ayrılabilir ve artık evlenebilirdi. Bu tür bir cinsel birleşme son derece kutsal sayılırdı (tıpkı Tammuz İnanna veya Kral-Baş Rahibe birleşmesinde olduğu gibi)
Bunu yapmadan genç kız evlenemezdi. Asilzadeler bile kızlarını kendi elleriyle bu tapınaklara getirmişlerdir. Çirkin kızların kötü bir kaderi vardı; bazen kendileriyle beraber olacak bir erkek çıkması için yıllarca tapınaklarda beklerlerdi.

Bunun dışında tapınak rahibeleri, bu kutsal fahişeliği sürekli olarak yaparlar ve tapınağa gelir sağlarlardı (ancak belirttiğim gibi, bu utanç verici bir iş değil son derece kutsal bir görevdi, onlara sokak fahişesi muamelesi yapılmazdı)
Bu kadınların diğer kadınlardan ayrılması için, başlarının bir şalla örtülmesi zorunluydu. Bu örtü, artık o kadının evlenebileceği anlamına geliyordu. Bunların haricinde kızların, cariyelerin ve fahişelerin örtünmesi yasaktı.

M.Ö. 1500 yıllarında Asur kralı, sadece evlenilebilir kadınların değil; evlenen ve dul kalan kadınlarında örtünmesini zorunlu kılmıştır. Böylelikle, üç büyük kutsal kitapta da geçen baş örtüsü adetinin kaynağının Sümer olduğu öğreniyoruz.

11. Kartal Figürü
Sümer’de güneşin farklı farklı şekilleri vardır. Sabah, öğle, akşam güneşinin; yaz, bahar, kış güneşinin farklı farklı isimleri, simgeleri ve tanrıları vardır.

Sümer’deki sabah güneşini de kartal simgeler. Sabah güneşiyle kartal; doğuşu ve yükselişi ifade eder. Kartal aynı zamanda batmayan güneşin temsilidir.

Sümer’den günümüze kadar özellikle devletler tarafından bu simge kullanılmıştır. Kartal, pek çok devlet için gücün sembolü olmuştur. (Roma, Selçuklu, günümüzde ABD vs.)

12. Kutsal Sayılar
Sümerliler, gökteki 12 burcu ilk kez keşfeden uygarlıktır. Sümerlilerin bir gün 12 saatten oluşuyordu ama 1 saatleri bizim 2 saatimize eşitti; yani toplamda yine 24 saatti. İsa’nın 12 havarisi, bu burçları temsil eder. Sümer inancına göre, burçlarda birer tanrı otururdu ve güneş tanrısı bu burçları ziyaret ederdi (her 2150 yılda bir güneş başka bir burca denk gelirdi ve Sümerliler bunu hesaplamışlardır)

Bugün Yahudilikteki ve Hıristiyanlıktaki 7 kollu şamdan, Sümer’in meşhur ağacını ve yedi seyyareyi temsil eder. Tek tanrılı dinlerdeki cehennemin 7 kapısı, Sümer’in yer altı dünyasının 7 kapısı olmasından gelir.

Sümerlerde sayı sistemi 10’luk değil; 60’lıktır. En büyük rakam 60, en büyük tanrının rakamı da 60’tır. Ay tanrısının rakamı ise, 30’dur.
(Ay Dünya etrafındaki dönüşünü yaklaşık 30 günde tamamlar.)

Her daim sevgi ve umutla kalın dostlar.

Kaynak:
Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sümer'deki Kökeni - Muazzez İlmiye Çığ (Sümerolog, Tarihçi ve Dil Bilimci)

Yazan: Gregoire de Fronsac

NUH TUFANININ SÜMER'DEKİ KÖKENİ

A, mitoloji, sümer mitolojisi, Sümerler, Nuh Tufanı, Nuh Tufanı Sümer kökenlidir, Nuh Tufanı Sümerler tarafından yazılmıştır, Sümer tabletlerinde büyük tufan, Utnapiştim,
Sümer'den gelen bir diğer temel Semitik efsane, insanlar, tanrıları öfkelendirdikten sonra dünyayı saran bir sel felaketidir. Tanrılar tarafından (ya da Tanrı tarafından) bir tekne inşa edilmesi yönünde uyarıda bulunulan bir kişi, tıpkı Nuh gibi ailesi ile birlikte Tanrıyı dinleyerek botuyla kurtuluyor ve insanların neslinin devam etmesini sağlıyorlar.

Çağdaş Irak'ta 1800'lü yılların ortalarında yapılan kazılarda, birçok Mezopotamya dönemi tableti ele geçirildi. Bunların arasında Babil seli efsanesi "Gılgamış Destanı" da yer aldı . Bu serinin 11. tabletinde sel baskını (büyük tufan) yazıyordu ve bazı farklılıklar olsa da olayın büyük kısmı Tevrat, İncil ve Kur'an'da yer verilen Nuh Tufanı'na benziyordu.

Tablette yer alan bu efsaneye göre, arkadaşı Enkidu'yu kaybettikten sonra ölümsüzlüğün sırrını aramaya başlayan Utnapiştim anlatılıyor. Utnapiştim'e insanların çıkardığı sesler nedeni ile tanrıların uyuyamadıklarını ve bu yüzden dünyayı sular altına almayı istediklerini anlatıyor. Bilgelik tanrısı Ea, Utnapiştim'e evini tekne haline getirmesini, bütün canlı varlıkların tohumunu almasını ve teknesindeki insanlara Enlil'in  gazabından kurtulmalarını söyleyerek uyardı. Utnapiştim, buna uyarak 7 gün içinde tekne yapmış ve bütün hayvanları, zanaatkârları onunla birlikte götürmüştür. Gelen sel tanrıları korku içinde kaçıracak kadar korkunçtu. Dünya 6 gün boyunca sular altında kalmış ve sular 7. günü geriye çekilmişti. Daha sonra tekne Mt'de dinlenmeye başladı. Nisir ve Utnapiştim bir güvercin, sonra bir kırlangıç, sonra bir kuzgun gönderdi. Kuzgun geri dönmediğinde o bir fedakarlık yaptı ve tanrılar fedakarlık üzerine bir araya geldi.

Gördüğünüz gibi, bu efsanede Nuh'un seliyle çok benzerlikler var, fakat aynı zamanda pek çok farklılık var. Felaketten sadece Nuh'un ailesi sağ çıkmıştı, Nuh ve zanaatkârlar değil. Dünyanın günahı ve kötülüğü üzerine üzülen ve ceza veren tek bir Tanrı vardır ve bu da selin sebebi olmuştur. Birden fazla tanrı karakterinin çok fazla gürültü çıkaran erkekler tarafından rahatsız edilmesi ile başlamamıştı Tufan. Kutsal Kitap'ta sel yaklaşık bir yıl sürdü, ancak bu efsanede yalnızca bir hafta oldu. Nuh her türden iki tane almıştı ancak, Utnapiştim hayvanların tohumlarını aldı. Nuh kuzgunu güvercinden önce göndermişti. Bunun nedeni, kuzgunların leş yiyici olması, güvercinlerin vejetaryen olmasıydı ve amaçlardan biri bitki hayatının mevcut olup olmadığını öğrenmekti. Hikayede ise önce güvercin sonra kuzgun gönderiliyor

Gılgamış destanında inşa edilen tekne kübiktir (uzunluk, genişlik ve yükseklik hepsi eşittir) ve 7 katlıdır. Kutsal varsayılan kitaplardaki Nuh'un gemisi ise dikdörtgen şeklinde ve hassas ölçülere sahipti.

Tanrıların onların arzularına uyduğu ve insanın tohumunu koruduğu için mutluydu. Tanrıların güven ve sadakati karşılığında kendisine ve eşine ölümsüzlüğün armağanı ve göksel tanrılar arasında bir yer verilmişti.

Yazan: A.Kara

CEHENNEMİN SÜMER'DEKİ KÖKENİ

Sümerlerde cehennem,Cehennem inancının kökeni,A,mitoloji, sümer mitolojisi, Sümer,Sümerler,Dumuzi,İnanna,İshtar,İnanna'nın cehenneme inmesi, Semitik mitoloji, Dinlerdeki cehennem inanışı
Semitik dinlerdeki cehennem kavramını bilmeyenimiz yoktur. Bu kavram kendilerinden çok önce yaşayan Sümerlerin Tanrılarından ve onların kendi yazıtlarından esinlenilmiştir. Cehennem (Yer altı dünyası) kavramlarında karşımıza birçok Sümer efsanesinde olduğu gibi yine tanrıça İnanna ve Dumuzi çıkıyor.

Eski Sümer tanrıçası olan İnanna, zaman geçtikçe Akadlar tarafından İştar olarak bilinmeye başlamıştı. Dumuzi de, daha sonra farklı isimler almaya başladı, eski İsrail'de ona Tammuz diyorlardı. İnanna ve Dumuzi hakkında yaygın bir hikaye İnanna'nın yeraltı dünyasına (cehennem) indiği ve orada bir cesede dönüştüğüdür. Tanrılar onun hayatını kurtarmayı başardı, ancak Dumuzi onun yerini alarak onu kurtarabilmek için yer altı dünyasına inmek zorunda kaldı. Bu efsane sonrasında her yıl ölen ve yeniden doğan bir bitki tanrısı olarak görülmeye başlanmıştır. Yunan mitolojisindeki Adonis de dahil olmak üzere ölmekte olan tanrılarla ilgili birçok efsane, İnanna ve Dumuzi'nin hikayesine benzemektedir.

Yazan: A.Kara

SÜMER TANRISI DUMUZİ VE KIŞ GÜNDÖNÜMÜ

Hazırlayan: A.Kara
mitoloji, sümer mitolojisi, Sümerler, Sümer Tanrısı Dumuzi,Sümerlerde yılbaşı kutlamaları,Nardoqan,Nardugan,Dumuzi ve Inanna,Çoban tanrısı Dumuzi,Yule kütüğü,Paganlardan yılbaşı kutlamaları,A

DUMUZİ (TAMMUZ) VE KIŞ GÜN DÖNÜMÜ

Dumuzi (Dumuzid / Tammuz=Temmuz) antik Sümerler arasında "Çoban Tanrısı" olarak adlandırılmıştır. Bu genç tanrının yer altında mahsur kaldığına inanılırdı. İnanışa göre daha sonra İnanna inip onu kurtararak yeryüzüne geri dönmesini sağlar.

Fakat Sümer efsaneleri gösteriyor Dumuzi, yani Temmuz'un yılın 6 ayı boyunca yer altında kalacağı, kalan 6 ay ise yeryüzüne çıkacağına inanılırdı. Yani Temmuz Yaz gün dönümü başlayınca 6 ay boyunca ölür, sonra kış gün dönümü ile tekrar dirilip 6 ay boyunca yaşar. Bu inanış doğanın canlanmasını, bitkilerin yeşermesini simgeler.

Zaten Dumuzi adı "Yaşam oğlu" olarak tercüme edilir. Dumu: oğlu veya çocuğu, Zi: yaşam gücü veya sadakati demektir. Bu yüzden "Sadık oğul" olarak da tercüme edilir.

Çobanların, balıkçıların ve bitki örtüsünün tanrısı olarak görülmüştür. Bu yüzden 21 Aralıkta yeniden doğumu kutlanır, kutlamalarında her daim yeşil kalabilen hayat ağacı kullanılırdı. Halk böylece onu onurlandırmaya çalışırdı.

Neden hayat ağacı? derseniz, sebebi kışın ölmemeleri ve ölümün yaşam tarafından ele geçirilmesini temsil etmeleridir.

Buna benzer kutlamalar eninde sonunda eski doğu, Akdeniz ve Avrupa'da da görülür. Dünyanın birçok yerinde ölüm gecesi ve Güneş'in yeniden doğuşu ile ilgili gelenekler türemiştir.

Bunların arasında Yule kütüğü de vardı. Daha sonraki Sümer kültüründe bu kütük Güneş tanrısı Nimrod'u temsil etmiştir ve kutlamalar sırasında ağaçların altına Nimrod için hediyeler bırakılmıştır.

Bu kutlamalar Babil toplumundaki Akitu adlı bahar kutlamalarında da görülür. Zaten Akitu'nun Sümer dilindeki karşılığı "Arpa kesme", "Arpa ekme", Akad dilinde ise "Yılın başı" yani Yılbaşıdır. Fakat bu yılbaşı, bildiğiniz 1 Ocak değildir; Sümer takviminin 2 yarım yılını esas alır.

Akitu ayrıca Babil dininde Marduk'un Tiamat'ı öldürüp parçalara ayırmasına, onun mutlak zaferine adanmış bir isimdir. Zaten Tiamat'ın öldürülmesinin de başlayacak refahı ve verimliliği simgelemesi güçlü bir olasılıktır çünkü onun ölümü aynı zamanda bitki örtüsünün, yer ve göğün oluşmasını sağlayacaktır.

ESKİ SÜMER METİNLERİNE GÖRE İNSANOĞLUNUN KÖKENLERİ

Hazırlayan: A.Kara
sümer mitolojisi, Sümer, Sümerler, Sümerlerde yaratılış, İlk insanın yaratılışı, Adem ve Havva, Sümer yaratılış, mezopotamya mitolojisi, Enuma Elish, Dünyanın yaratılışı, A, mitoloji, Eden
BULGULARA GÖRE ANTİK SÜMER DİNİNDE İNSANIN YARATILIŞI

Mezopotamya'da, günümüzde modern Irak'ta M.Ö. 4500 yıllarında Sümer ülkesi gelişti. Sümerler, kendi dili ve yazı sistemi, mimarlık ve sanat, astronomi ve matematik gibi gelişmiş bir medeniyet yarattılar. Onların dini sistemi, yüzlerce tanrıdan oluşan karmaşık bir sistemdi. Eski metinlere göre, her Sümer şehri kendi tanrısı tarafından korunuyordu; İnsanlar ve tanrılar bir arada yaşarken, insanlar tanrılara hizmet ediyorlardı.

Sümer yaratılış efsanesi M.Ö. 5000 yıllarında kurulmuş eski bir Mezopotamya kenti olan Nippur'da bulunan bir tablette görünmektedir.
Sümer tabletlerine göre Dünya'nın yaratılması şöyle başlar (Enuma Eliş) :

Cennetin yüksekliği belirlenmediğinde,
Ve altındaki dünya henüz bir isim taşımadığında,
Ve onlardan doğan ilkel Apsu,
Ve kaos, Tiamut, ikisinin de annesi
Suları bir araya getirildi,
Ve hiçbir alan oluşmadı, bataklık görülecek değildi;
Tanrıların hiçbiri yaratılmaya başlanmadığında,
Hiç kimse bir isme sahip değilken ve hiçbir kader belirlenmedi;
Sonra tanrıların cennet ortasında yaratıldığı,
Lahmu ve Lahamu varoldu ...

Sümer mitolojisi, başlangıçta, insan benzeri tanrıların Dünya üzerinde hüküm sürdüğünü iddia ediyor. Dünyaya geldiklerinde yapılacak çok iş vardı ve bu tanrılar toprağı toplayıp, yaşayabilir hale getirmek ve minerallerini madenciliği için kazdılar.
Metinler, bir noktada tanrıların emeklerine karşı ısrar ettiklerini belirtiyor.

Tanrılar erkeklerden hoşlandıklarında
İşi tamamladım ve parası vardı
Tanrıların işi harikaydı,
İş ağırdı, sıkıntı çoktu.

Tanrıların tanrısı Anu, emeğinin çok büyük olduğunu kabul etti. Oğlu Enki ya da Ea, emeği üstlenmek için insan yaratmayı önerdi ve böylece, kız kardeşi Ninki'nin yardımı ile yaptı. Bir tanrı öldürüldü, vücudu ve kanları kil ile karıştırıldı. Bu materyalden ilk insan tanrılara benzer şekilde yaratılmıştır.

Birlikte bir tanrı öldürdün
Onun kişiliğiyle birlikte
Senin ağır işini kaldırdım
Ben de erkeğe zorluk verdim.
...
Çamurda, tanrı ve adam
Bağlanacak.
Bir araya getiren birlik için;
Böylece gün sonuna kadar
Et ve Ruh
Hangi bir tanrıda olgunlaştı -
Kanındaki bu ruhta akrabalık bağlıdır.

Bu ilk adam Eden'de, 'düz arazi' anlamına gelen bir Sümer kelimesi yaratılmıştır. Gılgamış Destanı'nda Eden, tanrıların bahçesi olarak anılır ve Mezopotamya'da Dicle ve Fırat nehirleri arasında bulunur.

sümer mitolojisi, Sümer, Sümerler, Sümerlerde yaratılış, İlk insanın yaratılışı, Adem ve Havva, Sümer yaratılış, mezopotamya mitolojisi, Enuma Elish, Dünyanın yaratılışı, A, mitoloji, Eden
(Enki'yi yaratılış mitinde tasvir eden Sümer tableti.)

Başlangıçta insanlar kendi başlarına üreyemedi, ancak daha sonra Enki ve Ninki'nin yardımıyla değiştirildi. Böylece, Adapa tamamen işlevsel ve bağımsız bir insan olarak yaratılmıştır. Bu 'değişiklik' Enki'nin kardeşi Enlil'in onayı olmaksızın yapıldı ve tanrılar arasındaki çatışma başladı. Enlil insanın düşmanı oldu.

Sümer tabletleri insanların tanrılara hizmet ettiğinden, çok sıkıntı ve acı çektiğinden söz eder.

Adapa, Enki'nin yardımıyla Anu'ya yükseldi ve burada 'yaşam ekmeği ve suyu' hakkında bir soruyu cevaplamadı. Bu yaratılış öyküsündeki Eden'in Adem ve Havva'nın yaratılış hikayesine oldukça benzer olduğu görülmektedir.
Hazırlayan: A.Kara

Kaynak: Eden Tanrılar Kitabı | William Bramley