15 Ekim'de, Türkiye'deki yüzlerce Süryani Hristiyanı, İstanbul'un
yeşillikler içindeki Yeşilköy semtinde bir araya gelerek, cemaatin yüzyılı
aşkın süredir açtığı ilk yeni kilise olan Mor Efrem Süryani Ortodoks
Kilisesi'nin açılışına tanıklık etti.
Bir nesil önce, İstanbul'da
yeni bir Süryani Hristiyan kilisesi inşa etme fikri hayalden öteye gidemezdi.
Kilisenin en eski kollarından biri olan Süryani Ortodoks Hristiyanlığı,
ayinlerinde hâlâ İsa ve havarilerinin dili olan Aramice'nin bir lehçesini
kullanıyor. Türkiye'nin azınlık halkları üzerine çalışan Süryani Katia Arslan,
"Biz çok eski bir halkız, bir Mezopotamya halkıyız" diyor.
Ancak
bugün Türkiye'de Süryani Kilisesi, Doğu Süryani Kilisesi ve Roma'ya bağlı
Latin Birliği Kiliseleri'nde temsil edilen, ancak çoğu Süryani Ortodoks olan
yaklaşık 25.000 Süryani Hristiyan yaşamaktadır.
Bir zamanlar
Türkiye'nin güneydoğusunda sayıları yüz binlerle ifade edilen ancak Osmanlı
İmparatorluğu'nun son dönemlerindeki savaş koşulları ve ekonomik sebeplerle
dünyanın çeşitli yerlerine göç etmiş bir topluluğun son kalıntılarıdır. Modern
Türkiye'nin ilk günlerinde daha fazla kitlesel biçimde yurtdışına veya
Türkiye'nin batı şehirlerine göç etmişlerdir. Göç sırasında devlet, kiliseler
ve manastırlar da dahil olmak üzere Süryanilere ait bazı mülkleri
kamulaştırmıştır.
Öte yandan İstanbul, Ankara ve İzmir Süryani
metropoliti Yusuf Çetin, bu ay İstanbul'daki yeni kilisenin açılışında,
kilisenin kapılarını meshederken ve dua okurken kalabalığın alkış ve
tezahüratlarıyla karşılandı.
Daha da önemlisi ve belki de daha da
şaşırtıcı olanı, önceki pazar günü, İslam'ı Türk kimliğinin bir parçası haline
getirmek için çok çaba sarf eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın
kilisenin tamamlanmasını kutlamak üzere bir ziyaret gerçekleştirmiş olmasıdır.
Cumhurbaşkanı, "İnşa ettiğimiz kilise, ülkemizdeki din ve inanç
özgürlüğünün bir sembolüdür" dedi. "Bölgemizde ve dünyada dini ve etnik kökene
dayalı bölünmelerin, çatışmaların ve nefret suçlarının arttığı bir dönemde
Türkiye'nin bu kucaklayıcı tavrı çok önemlidir" dedi.
Erdoğan'ın
1990'ların sonunda iktidara gelmesinden bu yana Türkiye'deki Hristiyanlarla
girift bir ilişkisi oldu. Seleflerinin yaklaşık bir asırlık katı laik
politikasının ardından Türkiye'de İslam'ı kamusal alana geri getirirken,
devletin kamulaştırdığı birçok kilise ve sinagogun müze ve kültür merkezi,
hatta aktif ibadethane olarak yeniden açılmasına da izin verdi.
Mor
Efrem'in inşaatının başladığı 2019 yılında Erdoğan temel taşlarından birini
yerleştirdi.
Metropolit Yusuf Çetin 15 Ekim'deki açılışta Türk
medyasına verdiği demeçte "Cemaat olarak ona inandık ve samimiyetine güvendik"
dedi. "Sadece Türkiye'deki Süryanileri değil, yurt dışındaki Süryanileri de
onurlandırdı."
İstanbul'daki MEF Üniversitesi'nde siyaset bilimi
öğretim üyesi olan Özgür Kaymak, AKP'nin dini azınlıklara yönelik
politikalarının, hükümetin Türkiye'nin laik geçmişinden kopuşunun bir parçası
olduğunu, fakat aynı zamanda siyasi pragmatizmini yansıttığını belirtti.
Süryani
diasporası üzerine yayın yapan Sabro dergisinin editörü David Vergili de aynı
görüşte. Vergili, "AKP'nin özellikle çatışma dönemlerinde ve Batılı ülkelerin
gözünde azınlıkların varlığından fayda sağlamaya çalıştığını açıkça görüyoruz"
dedi.
Gerçekten de Mor Efrem'in açılışı sadece Süryani liderler
tarafından değil, diğer Hristiyan mezhepleri tarafından da kutlandı: Kilise
sadece ilk Süryani binası değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'nin
kurulduğu 1923 yılından bu yana herhangi bir mezhebe ait yeniden inşa edilen
ilk kilisedir ki Cumhuriyet'in ilk yılları, üniter ve milliyetçi bir Türk
kimliğini pekiştirmek maksadıyla etnik ve dini azınlıkların baskı altına
alınmasıyla sonuçlanan Türkleştirme politikalarıyla şekillenmişti.
Süryani
kilisesinin yakınında bulunan Tesbih'in Kraliçesi Meryem Katolik Kilisesi'nin
Dominiken papazı Rahip Luka Refatti, Mor Efrem'in açılışında kilisenin önünde
diğer din adamlarıyla birlikte durdu.
Refatti'nin kilisesi,
İstanbul'da sadece tek bir kilisesi olan Süryani cemaatine yıllarca ev
sahipliği yapan birkaç Hristiyan cemaatinden (Ermeni ve Rum Ortodokslar, Latin
Katolikler ve diğerleri) biriydi ve İstanbul'daki 18.000 Süryani'nin çoğunun
kümelendiği Tarlabaşı semtinden uzakta bulunan bir kiliseydi.
Refatti, "Şimdi onlar için bu yeni bir dönem" dedi. "Umarım burası
sadece kendi kimliklerini gösterecekleri ve sergileyecekleri bir yer değil,
aynı zamanda dua edecekleri ve Tanrı'yla buluşacakları bir yer olur. Sadece
Süryani Hristiyanlar için değil, tüm mezhepler için" diye ekledi.
750
kadar kişinin ayin yapabileceği bu yeni bina beş katlıdır ve modern mimari ile
geleneksel Süryani tarzını harmanlamaktadır. Dış cephesi, tarihi bir Süryani
bölgesi olan Türkiye'nin güneydoğusunda yer alan Mardin ilinde bulunan Süryani
kiliselerini yansıtan kumtaşından bir tasarıma sahipken, ibadethane de
dördüncü yüzyıldaki adaşı Suriyeli Aziz Efrem gibi erken dönem kilise
figürlerinin freskleriyle donatılmıştır.
Kilisenin açılması pek çok
Hristiyan için sevindirici bir gelişme olsa da Türkiye'deki dini azınlıkların
durumunu uzun süredir takip eden bazı kişiler bu duruma şüpheyle yaklaşıyor.
Kaymak, Türk anayasasının gayrimüslim azınlıklara eşit haklar tanıdığını ancak
gerçek eşitliğin nadiren sağlandığını belirtiyor.
Erdoğan'ın
Hristiyanlarla olan ilişkisinde de belirsizlikler var. Mor Efrem'in temelini
attıktan sadece bir yıl sonra Erdoğan, UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer
alan ve hem Bizans Ortodoks Hristiyanlığı'nın hem de Osmanlı İslamı'nın
merkezi olan Ayasofya'yı tekrar camiye dönüştürerek Hristiyan dünyasının
tepkisini çekmiştir.
Bir ay sonra, Türkiye Cumhuriyeti'nin
kuruluşundan bu yana müze olarak tarafsız bir şekilde korunan antik Kariye
Kilisesi/Kariye Camii de Müslümanların ibadet mekanına dönüştü. Yunanistan
Dışişleri Bakanlığı bunu "tüm inananlara karşı bir provokasyon" olarak
nitelendirdi.
Bu hamle Süryani cemaati tarafından da hoş
karşılanmadı.
Vergili, "İstanbul'daki Ayasofya'nın ve ülkedeki
diğer kiliselerin dönüştürülmesi, Hristiyan mirasının yok edilmesi ve ülkedeki
kadim Hristiyan topluluklar için uzun süredir devam eden engeller ve zorluklar
halkımız için gerçek endişe kaynağıdır" dedi.
Erdoğan'ın Mor
Efrem'deki açılış törenine katıldığı hafta, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
Türkiye'nin güneydoğusundaki Mor Gabriel Süryani Manastırı'na ait bir mülkle
ilgili anlaşmazlıkta Türkiye'nin Süryani cemaatinin haklarını ihlal ettiğine
karar verdi.
Türkiye 2011 yılında manastırın arazisinin %60'ından
fazlasına el koymuştu. Bu arazinin büyük bir kısmı 2018 yılında Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin aldığı bir kararla Süryani kilisesine iade edildi, ancak
Mardin'de bulunan bir arazi üzerindeki anlaşmazlık devam ediyor.
Arslan, "Hükümetin Süryani cemaatine yaklaşımı biraz muğlak ve
değişken" diyor. "Güneydoğu bölgesinde farklı, batı bölgesinde farklı bir
politikası var."
2021 yılında Türkiye'nin güneydoğusunda bir
Süryani rahip olan Aho Bileçen'in tutuklanıp hapse atılması da dünya çapında
Süryani toplumunun tepkisine sebep oldu.
Her türden Hristiyan için,
Erdoğan'ın azınlıkların kamusal yaşamdaki yerine yönelik politikasının, kilise
mülkiyeti konusu kadar, gerçek anlamda çoğulcu bir toplumu oluşturmak adına
saygıyı yeniden tesis etme konusunu da kapsaması gerekiyor.
Vergili, "Süryani halkının ve Hristiyan topluluklarının korunması
ve refahı için hakikat, şeffaflık ve demokratik ilkeler doğrultusunda uzun
vadeli bir programa ihtiyaç var" dedi.
NOT: Haberin orijinalinde Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde
Süryanilerin soykırıma uğradığı yazıyor. Bu kısım aslına sadık kalarak
çevrilmemiştir. Batılı paradigmaya göre Türkler bahsi geçen dönemde adeta
bir canavar gibi bütün azınlıklara (Ermeniler, Süryaniler, Pontuslular,
Rumlar vs.) soykırım uygulamıştır. Doğru olmadığını, soykırıma uğradığı ve
neredeyse tümüyle yok edildiği söylenen toplulukların yurtdışında (ve
çevre ülkelerde) yaşayan milyonlarca ferdinin bulunmasından bildiğimiz bu
anlatının tekrarlanması sebebiyle haberin bir kısmı aslına uygun
çevrilmemiştir.
●►Patreon'dan Üye Olarak Destek Olmak İçin:
PATREON
●►Youtube 'Katıl':
KATIL