HABERLER
Dini Haber

EMPERYALİZMİN TARİHSEL GELİŞİMİ-4

Yazan: Sedat Karadayı
EMPERYALİZMİN TARİHSEL GELİŞİMİ-4
SOVYETLERİN AVRUPA EMPERYALİZMİ

II. Dünya savaşı sırasında Nazi Almanlar doğuda Ruslarla olan muharebelerini iyi yönetememesi ve kışın bastırması ile cephelerde kaybetmeye başlamıştı. Batıda ise ABD’nin savaşa katılması ve Fransa’da oluşturulan direniş hareketleri sonucu Almanya gerilemekteydi. İki cephede birden kaybeden Almanya, ordularını işgal ettiği topraklardan geri çekmeye çalışırken Sovyetlerin orduları hızla batıya doğru ilerleyişe geçtiler.

Sovyetler Birliği batıya doğru ilerlerken ordularının geçtiği her ülkede varsa bir komünist ya da sosyalist partinin desteklenmesini ve kuvvetlenmesini sağladılar. Eğer amaçlarına uygun bu tür bir parti yoksa, kurulmasını ve yönetime aday olmasını sağladılar. Stalin’in politikası ve siyaseti gereği destekledikleri partinin iktidarı ele geçirmesinden emin olmadan ülkeyi terk etmediler. Kendilerinin erişemediği diğer yakın ülkelerde destekledikleri siyasi partilerin iktidarı ele geçirmesini sağladılar. Bu amaçla ilk büyük hareketleri Doğu Almanya’da sonuca ulaştı. Nazi Alman ordularının teslim olması sonrasında işgal ettikleri Berlin’den hemen çıkmadılar. Savaşın bitiminde “Üç Büyükler” olarak adlandırılan İngiltere’den Churchill, ABD’den Truman ve Sovyetlerden Stalin’in Postdam Konferansında aldıkları ortak karara göre Avusturya Almanya’dan ayrılacak, Polonya ve Almanya arasındaki yeni sınır belirlenecek ve en kısa zaman içinde Almanya’nın demokratikleşmesi sağlanacaktı. Postdam Konferansında alınan karalardan bir kısmı; eski Almanya topraklarının bir bölümü ve Danzig kenti Polonya’ya bırakılacak, doğu Prusya’nın kuzey yarısı Sovyetler Birliğine bırakılacak ve ülkenin doğu kesiminin (Doğu Almanya) yönetimi Sovyet askerlerine bırakılacaktı. Sovyet yönetimi, hükmü altındaki topraklarda bulunan özel bankaları, şirketleri tazminat ödemeden devletleştirdi. Halkın elindeki para, altın, senet ve değerli tüm eşyalarına el koydu. Sökülen fabrikalar, vagonlar, lokomotif ve raylar savaş tazminatı olarak Sovyetler Birliğine götürüldü. 100 hektar üzerindeki tüm topraklara bedelsiz olarak el konuldu. 1946 Ekim’inde, Komünist ve Sosyal Demokrat Partinin birleşmesiyle “Almanya Sosyalist Birlik Partisinin” kurulması sağlandı. 1948’de yeni anayasanın hazırlanması için yapılan kongrede Halk Konseyi oluşturuldu. 1949’da yapılan seçimlerle Sosyalistler %66 ile iktidara geldiler. Böylece II. Dünya savaşı sonrasında Sovyetler Birliğinden sonra Avrupa’da ikinci sosyalist devlet ve hükümet kurulmuş oluyordu. Stalin ve Sovyet yönetimi yalnızca Doğu Almanya ile yetinmeyeceklerdi. Arkasından diğer ülkeler katıldı.

Polonya’da Kızıl Ordu her yerdeydi. Batılı devletlerin Polonya’yı demokratikleştirme çalışmalarına rağmen ilk seçimlerde Komünist aday Boleslaw Bierut cumhurbaşkanı seçildi. 1948 yılında sosyalist ve komünistler “Polonya Birleşik İşçi Partisinde” birleşerek iktidarı ele aldılar. Macaristan’da da Sovyetler birliğinin desteğinde ve biraz da zorlama ile kurulan Komünist Parti ülkede iktidarı ele geçirip sosyalist bir devletin oluşumunu gerçekleştirdiler. Aynı şekilde yine Sovyetlerin Kızıl Ordusunun denetiminde olan Çekler ve Slovakların birleşerek kurduğu Çekoslavakya’da da sosyalist hükümet başa geçmişti. Romanya’da da benzer bir hikâye yaşanmıştı. Rusların Çarlık döneminde Prut savaşı sonrasında Osmanlı’dan aldığı Besarabya toprakları, Sovyetler Birliği döneminde Moldova Sovyet Cumhuriyeti adı ile kurulmuştu. Romanya II. Dünya savaşı sırasında Nazi Almanya’sı yanında yer aldığından dolayı Sovyetlerin Kızıl Ordusu tarafından işgal edilmişti. Kızıl Ordu’nun denetim ve gözetiminde kurulan sosyalist parti 1947 yılında Romanya Halk Cumhuriyeti adı altında yeni bir devlet olarak ilan etti. Bulgaristan ise o sıralarda Monarşi olarak yönetiliyordu. Başta bir kral olmasına rağmen meclis ülke yönetiminden sorumluydu. Bulgaristan’da Kızıl Ordu olmasa bile Sovyetlerin siyasi etkileri ile 1945 seçimlerinde oluşturulan Vatan Cephesi hükümetinde sosyalizmi savunan 4 partiden toplam 15 bakan yer almıştı. 1946 yılında yapılan tercih seçiminde %93,63 oyla Monarşi kaldırılarak Krallığa son verilip yerine Bulgaristan Halk Cumhuriyeti kuruldu. Siyasi partiler kendi aralarında birleşerek “Bulgaristan Komünist Partisi” adını aldı. Arnavutluk 1946 yılında Nazi Almanlarının işgalinden kurtulduktan sonra ülkede Enver Hoca’nın liderliğinde ve Sovyetlerin desteğinde Sosyalist bir hükümet yeni Arnavutluk Halk Cumhuriyetini kurdu.

Tam Türkçesi “Güney Slavları” anlamına gelen Yugoslavya bir krallık iken Almanlar tarafından işgal edilmişti. Özgürlük yolunda savaşırken ülkede iki farklı grup oluşmuştu. Birincisi Albay Draza Mihailoviç liderliğinde kurulan ve tamamen askeri direniş gösteren “Çetnikler” grubu Karadağ merkezli faaliyet gösteriyordu. Diğeri ise Josef Broz Tito önderliğinde hareket eden “Yugoslavya Komünist Partisine” ait Partizan grubu Sırbistan ve Bosna merkezli başlayarak tüm ülke topraklarına yayıldılar. Tito’nun Partizan grubu önce Çetnikler ile olan mücadelesini kazandı daha sonra 5 yıl boyunca İtalyan ve Alman kuvvetlerine karşı mücadeleye girişti. İtalya’dan çıkartma yapan ABD ve Müttefiklere teslim olan İtalya bertaraf edilince Tito, Almanlara karşı savaşmayı sürdürdü. Sovyet Kızıl Ordusunun Bulgaristan sınırına kadar Almanları takip etmesi ile Kızıl Ordu desteğini de arkasına alan Tito Yugoslavya içinden Almanların çıkartılmasını sağladı ve ardından son Çetnik kalıntılarına da son verdi. Önce krallık kaldırılıp Federal bir cumhuriyet kuruldu daha sonra da sosyalizme geçildi. Ancak Tito’nun sosyalizmi daha önce bilinen ve Sovyetlerin uyguladığı sosyalizmden çok farklıydı. Bu yüzden Stalin ile ters düştüler. Hatta zaman zaman Sovyetlere muhalefet yaptığı çok olmuştu.

Sovyetler Birliği diğer ülkelerde de etkin faaliyet göstererek onları sosyalistleştirmeye çalışsa da bunda başarılı olamadılar. Batı Avrupa ülkelerinde demokratik sistemden dolayı Komünist partiler kurulmuştu ancak etkin olamadılar. Yunanistan bu konuda en çok sıkıntı çeken ülke olmuştu. II. Dünya savaşında işgalden kurtulduktan sonra bile neredeyse 15 yıl milliyetçiler ile komünistler arasında iç savaş yaşandı. Sovyetler Birliği Türkiye’ye de baskı yapmayı sürdürdü. Bu baskılar Atatürk döneminde başarısız şekilde gelişirken Atatürk’ün vefatından sonra daha istikrarlı baskılar oluştu. Özellikle II. Dünya savaşından galip çıkması ve Avrupa’da yeni sosyalist devletleri kontrolü altına alması ve Türkiye’nin Boğazlar gibi önemli bir coğrafi özelliğe sahip olması baskının sürekli artarak sürmesini sağladı.

ABD ve diğer batılı ülkeler II. Dünya savaşındaki başarısından dolayı Sovyetlere askeri bir müdahale yapmaya çekindiler. Bu süre içinde Avrupa’da 8 devletin demokrasi yerine sosyalizmi tercih etmeleri tehlikenin boyutunu göstermeye yetmişti. Başta ABD olmak üzere batılı demokratik ülkelerde “anti komünist” harekete yeni bir oluşum ve şekil verilmeye başlandı. Bu amaçla ABD’nin oluşturduğu yeni siyasi, ekonomik ve askeri sistemler başka ülkelerin de komünist olmasını engelleyecekti.
Yazan: Sedat Karadayı
« ÖNCEKİ YAYIN
SONRAKİ YAYIN »