HABERLER
Dini Haber
Bilimsel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bilimsel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KUR'AN'IN SİRİUS YILDIZI MUCİZESİ (!)

Yazan: Kirpi


KUR'AN'IN SİRİUS YILDIZI MUCİZESİ (!)

Modernist Müslümanlar Kur'an'ın insan  tarafından yazılamayacağını kanıtlayabilmek için her zaman türlü türlü mucizeler üretmişlerdir. Bu makale belki de üretilen onca mucize iddiasından en kötüsü hakkında. Önceki yazılarımda denizlerin karışmaması, evrenin genişlemesi gibi farklı konuları da işlemiştim. Fakat bu Sirius mucizesi tam anlamıyla bir saçmalık.

Öncelikle Müslümanların mucize iddiasına göz atalım.
Müslümanlar Kur'an'ın 53. suresi olan Necm (yıldız) suresinin 49 ve 9. ayetlerinde bir mucize olduğunu ve bu mucizenin Sirius yıldızının yörünge periyoduyla alakalı olduğunu iddia ediyorlar. Surenin ismi yıldız olduğu için 49. ayette bahsi geçen Si'râ'nın Sirius yıldızı olduğunu söylüyorlar.

53/Necm suresi
49: وَاَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرٰىۙ  Doğrusu Şi'râ yıldızının Rabbi de O'dur. 
9: فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنٰىۚ   Mesafe iki yay kadar veya daha yakın oldu.

Bu meal Diyanet İşlerinin eski mealidir. Öncelikle belirtelim ki 49 ayette yıldız diye bir ifade yok. Bu yıldız kelimesi parantez içinde yazılması gerektiği halde öyle yazılmamış. Neyse ki Diyanet eski mealindeki hatayı düzelterek yeni mealinde “Şüphesiz O, Si’râ’nın Rabbidir.” şeklinde çeviri yapmıştır.  

Diyanet işlerinin sırayla ilgili konuda ne söylediğine göz atalım:
Gerek sözlüklerde gerekse tefsirlerde şi‘rânın bir adının da mirzem olduğu, Cevzâ’dan (İkizler burcu) sonra doğduğu ve doğuşu sırasında yüksek bir hararet taşıdığı belirtilir. Hurmaların olgunlaşması için fazla sıcaklık beklendiğinden Araplar arasında, “Şi‘râ doğunca onu hurmalık sahibine sor” sözü yaygındır. Bazı Araplar şi‘râ kelimesinden büyük köpek takım yıldızını, bazıları da Cevzâ burcunda yer alan mirzemi anlardı. Aslında şi‘râ bir çift yıldız olup bunlardan güneye düşene şi‘râ-yı Yemâniyye, kuzeye düşene şi‘râ-yı Şâmiyye denirdi. Asıl şi‘râ samanyolunun ve büyük köpek (orions dog, canis major / avcı köpeği) takım yıldızının en parlak yıldızı olan şi‘râ-yı Yemâniyye’dir. Nitekim Batlamyusçu Grek astronomisinde şi‘râ büyük bir köpek resminin ağzında gösterilmiştir. Şi‘râ-yı Şâmiyye ise küçük köpek (canis minor) takım yıldızı içinde yer alır. Şi‘râ-yı Yemâniyye’ye abûr, şi‘râ-yı Şâmiyye’ye gumeysâ adı da verilmiştir. Câhiliye dönemi inancına göre bunlar Süheyl (Orion) yıldızının kız kardeşleridir. Diğer yıldızların aksine şi‘râ-yı Yemâniyye semayı enine kateder (ubûr) ve bu sebeple ona abûr denir. Diğer bir inanca göre şi‘râ Süheyl’in eşi olup onunla bitişikti. Süheyl şi‘râdan ayrılıp Yemen tarafına doğru aşağıya inmiş, bunun üzerine şi‘râ da samanyolunu geçip Süheyl’in peşinden gitmiş ve bundan dolayı abûr ismini almış, yalnız kalan şi‘râ-yı Şâmiyye ağlamaktan gözleri çapaklandığından ona da gumeysâ (gözleri çapaklı) adı verilmiştir.
[https://islamansiklopedisi.org.tr/sira]

Diyanet işleri ansiklopedisinde Şira'nın bugün astronomideki ismiyle Sirius b yıldızı olduğunu iddia ettiğini görüyoruz. İddialarına delil olarak ta cahiliye Araplarının bu yıldıza tapmasını gösteriyorlar:
Câhiliye Arapları genellikle şi‘râya büyük önem verir, dünya üzerinde etkili olduğuna inanır, bazı kabileler ona tapardı. Araplar içinde ona ilk tapanın Ebû Kebşe el-Huzâî olduğu söylenir (Âlûsî, XXVII, 69-70). Bir rivayete göre müşrikler, Hz. Peygamber’in kendi dinlerini reddedip yeni bir din tebliğ etmesini Ebû Kebşe’nin şi‘râya tapmasına benzetip ona “Ebû Kebşe’nin oğlu” demişlerdir. Şi‘râya hangi kabilelerin taptığıyla ilgili kesin bilgi yoksa da bu konuda Lahm, Kureyş, Huzâa, Kays Aylân, Gassân, Gatafân ve Himyer kabilelerinin adları geçmektedir. Ancak ağırlıklı görüş Huzâa’dan başkasının ona tapmadığı yönündedir (M. Tâhir İbn Âşûr, XXVII, 151)
[https://islamansiklopedisi.org.tr/sira]

Müslümanlar bu iki ayette bahsi geçen Şira'nın Sirius yıldızı olduğunu ve Necm 49-9. ayetlerinin numarasının Sirius'un yörünge periyodunun zamanına işaret ettiğini iddia ediyorlar. Şimdi bu iddianın neden hatalı olduğuna bakalım.
Öncelikle Necm suresinde bahsi geçen Şira'nın yıldız dahi olduğu muammadır. Zira dediğim gibi ayette yıldız diye bir ifade geçmiyor. Sadece Şira deniliyor. Ve bu Şira'nın Sirius olması da yalnızca Müslümanların iddiası. Genellikle Müslümanlar Şira'nın Arapçada Sirius anlamına geldiğini söylüyorlar fakat sözlüğe baktığımızda Sirius'un Arapça yazılışıyla Şira'nın yazılışı tamamen farklı:
Şira: الشِّعْرٰىۙ ≠ Sirius: سيريوس

Arap dil bilimciler Kur'an'da kullanılan Şira kelimesinin “saç” anlamındaki Şa‘r kökünden türediğini söylüyor. Parlak bir yıldız olarak ta tanımlayanlar var fakat genellikle Şi‘râ'yı “saçlı” mânasında kullanılan Arapça asıllı bir kelime olarak kabul ediyorlar. Yalnızca şarkiyyatçılar kelimenin Grekçedeki Sirius isminin Arap versiyonu olduğunu iddia ediyorlar. [1]

Kur'an'da cins isim olarak yıldızlar için Necm kelimesi kullanılmış fakat 49. ayette özel isim olarak Şira kullanılmış iddiası da yine Müslümanlarca ortaya atılıyor. Sahih hadis kaynaklarında bu isme rastlanmamaktadır.
Hani Müslümanlar "bir kelimeyi anlamak için Kur'an'ın diğer ayetlerini de hesaba katarak bakmak gerek" derler ya, bizlerde şimdi aynı kelimenin cümle içindeki yapısına göre aynı formda fakat farklı harekeli olanları için El-Mu'cem El-Müfehres'e bakacağız. [2]

Bakara / 9 يَشْعُرُونَۜ: yeş’urûn(e)- farkında  -Fiil + Zamir
Bakara / 12  يَشْعُرُونَ: yeş’urûn(e)-anlayanlardan -Fiil + Zamir
Bakara / 154 تَشْعُرُونَ: teş’urûn(e)-siz farkında -Fiil + Zamir
Bakara / 158 شَعَٓائِرِ: şe’âiri -nişanları- İsim
Bakara / 198  الْمَشْعَرِ: l-meş’ari -Meş\ar-i-  İsim
Âl-i İmrân / 69 يَشْعُرُونَ: yeş’urûn(e) -farkında değiller -Fil+ Zamir
Mâide / 2 شَعَٓائِرَ: şe’â-ira  işaretlerine  -İsim 
En’âm / 26  يَشْعُرُونَ: yeş’urûn(e) -farkında- Fiil + Zamir
En’âm / 109 يُشْعِرُكُمْۙ: yuş’irukum-şuurunda -Fiil + Zamir
En’âm / 123 يَشْعُرُونَ: yeş’urûn(e)-ama farkında değillerdir -Fiil + Zamir
A’râf / 95 يَشْعُرُونَ: yeş’urûn(e)-farkında Fiil + Zamir
Yûsuf / 15 يَشْعُرُونَ: yeş’urûn(e) –farkında -Fiil + Zamir
Yûsuf / 107 يَشْعُرُونَ: yeş’urûn(e)-farkında değillerken Fiil + Zamir
Nahl / 21 يَشْعُرُونَۙ: yeş’urûne -bilmezler -Fiil + Zamir
Nahl / 26 يَشْعُرُونَ: yeş’urûn(e)-ummadıkları Fiil + Zamir
Nahl / 45 يَشْعُرُونَۙ: yeş’urûn(e)ummadıkları -Fiil + Zamir
Nahl / 80 وَاَشْعَارِهَٓا: ve eş’ârihâ-ve kıllarından-Bağlaç + İsim + Zamir
Kehf / 19 يُشْعِرَنَّ: yuş’iranne -sezdirmesin -Fiil + Nûn-u Te'kid
Enbiyâ / 5 شَاعِرٌۚ: şâ’irun -şa\irdir-İsim
Hac / 32 شَعَٓائِرَ: şe’âira- nişanlarına İsim 
Hac / 36 شَعَٓائِرِ: şe’âiri-işaretleri- İsim 
Mü’minûn / 56 يَشْعُرُونَ: yeş’urûn(e)-onlar farkında Fiil + Zamir
Şu’arâ / 113 تَشْعُرُونَۚ: teş’urûn(e)-düşünürseniz Fiil + Zamir
Şu’arâ / 202يَشْعُرُونَۙ: yeş’urûn(e)-farkında olmazlar Fiil + Zamir
Şu’arâ / 224وَالشُّعَرَٓاءُ: ve-şşu’arâuve -Şa\irler Bağlaç + İsim
Neml / 18يَشْعُرُونَ: yeş’urûn(e)- farkında olmayarak Fiil + Zamir
Neml / 50يَشْعُرُونَ: yeş’urûn(e)-farkında değillerdi Fiil + Zamir
Neml / 65يَشْعُرُونَ: yeş’urûne- bilmezler Fiil + Zamir
Kasas / 9يَشْعُرُونَ: yeş’urûn(e)-anlamıyorlar Fiil + Zamir
Kasas / 11يَشْعُرُونَۙ: yeş’urûn(e)-farkına varmadan Fiil + Zamir
Ankebût / 53يَشْعُرُونَ: yeş’urûn(e)-farkında değillerken Fiil + Zamir
Yâsîn / 69الشِّعْرَ: şşi’ra-  şiir  -İsim
Sâffât / 36لِشَاعِرٍ: li-şâ’irin- bir şair için Harf-i Cer + İsim
Zümer / 25يَشْعُرُونَ: yeş’urûn(e)-hiç farkına varmadıkları Fiil + Zamir
Zümer / 55تَشْعُرُونَۙ: teş’urûn(e)- farkına varmadan Fiil + Zamir
Zuhruf / 66يَشْعُرُونَ: yeş’urûn(e) -farkında değillerken Fiil + Zamir
Hucurât / 2تَشْعُرُونَ: teş’urûn(e) farkında olmazsınız Fiil + Zamir
Tûr / 30شَاعِرٌ: şâ’irun   - bir şa\irdir    -İsim
Necm / 49الشِّعْرٰىۙ: şşi’râ  - Şi\ra\nın  Sirius -Özel İsim
Hâkka / 41شَاعِرٍۜ: şâ’ir(in) -bir şa\irin -İsim

Gördüğünüz gibi bir tek Necm suresinde özel isim olarak kullanılmış, diğer tüm ayetlerde aşağı yukarı “farkında değiller” “şair” gibi manalarda kullanılmış. Necm süresinde bu kelimeye özel isim denilerek Sirius'a atfedilmesi yalnızca cahiliye Araplarının bu yıldıza tapmasıyla ilgili kesin olmayan rivayetlere dayandırılmıştır.

Gelelim Necm suresindeki ayetlerin rakamlarıyla Sirius yıldızının yörünge periyodunun anlatıldığı mucizesine (!).

Öncelikle eğer ilgili ayette Sirius yıldızından bahsediliyorsa bile, bahsi geçen yıldızın (Şira'nın) yörünge periyodu "49 yıl 9 aydır" diye bir ifade yok.  Müslümanlar Necm süresinin 49 ve 9. ayetlerinin rakamlarından sondakini (49) öne öndekini de (9) sona koyarak Sirius yıldızının yörünge periyodu olan 49 yıl 9 ayı simgelediğini ve bunun bir mucize olduğunu iddia ediyorlar. Eğer bu ayetlerin numaraları vasıtasıyla bir zaman dilimi anlatılmak istenseydi bunun ardıcıllık prensibi üzerinden olması gerekirdi. Rakamların yerlerini değiştirmek zorlayarak mucize yaratma çabası içine girildiğinin bir göstergesidir.

Meselenin komik tarafıysa Sirius yıldızının yörünge periyodu aslında 49 yıl 9 ay değildir. Bunun nedeni kasıtlı olan bir yanıltmadır. Şimdi dikkatlice izleyin. Google'da Sirius yazdığımızda Wikipedia'da bu yıldız hakkında detaylı bilgi çıkıyor. Fakat Türkçe Wikipedia sayfası İngilizceden çevrilirken kasıtlı bir hata (!) yapılmıştır.

Sirius | Wikipedia İngilizce [a]
Sirius is a binary star system consisting of two white stars orbiting each other with a separation of about 20 AU[e] (roughly the distance between the Sun and Uranus) and a period of 50.1 years. The brighter component, termed Sirius A, is a main-sequence star of spectral type early A, with an estimated surface temperature of 9,940 K. Its companion, Sirius B, is a star that has already evolved off the main sequence and become a white dwarf. Currently 10,000 times less luminous in the visual spectrum, Sirius B was once the more massive of the two.

Sirius | Wikipedia Türkçe [b]
Sirius birbirlerinden 20 astronomik birim uzaklığında (yaklaşık Güneş ile Uranus arasındaki uzaklıkta), birbirleri çevresinde tam olarak 49.9 yılda dönen iki beyaz yıldızdan oluşan bir çift yıldızdır. Sirius-A adı verilen, parlak olan bileşen, tayf türlerine göre yapılan yıldız sınıflandırma sisteminde A1V sınıfında bulunan yüzey ısısı tahminen 9.940 Kelvin olan bir anakol yıldızıdır. Yoldaşı Sirius-B ise yıldızsal evrimini tamamlayarak beyaz cüce haline gelmiş bir anakol yıldızıdır. Kütlesi bir zamanlar Sirius-A’dan daha büyük olan Sirius-B görsel tayfta 10.000 kez daha az parlaktır.

Tüm yabancı dillerde (Rusça, İtalyanca, İspanyolca) 50 veya 50.09 gibi rakamlar aktarılırken Türkçe çeviride bu süre 49 yıl 9 ay olarak çevrilmiştir. Sirius ile ilgili Türkçe Wikipedia sayfasının sonuna “kutsal metinlerde Sirius”  isimli bölüm ilave edilerek Kur'an'daki bahsi geçen sahte Sirius yıldızı mucizesini yerleştirmişler. İşte bu yüzden Kur'an'ı eleştirilerden kurtarmak için İngilizce orjinal metinde yazan 50.1 yıllık zamanı 49.9 yıl olarak yazmışlardır. Gerçi bunu çok göze çarpmasın diye açıkça görülen yere değil, sözlerin arasına sıkıştırmışlar. Zira altta vereceğim veriler de Türkçe çeviri sayfasından alınmıştır. Şimdi orada Sirius'un yörünge perioduyla ilgili verilen zamana bakalım:

Sirius [b]

Sirius yada diğer adıyla Beyaz yıldız, Büyük Köpek Takımyıldızı içerisinde bulunan Sirius a ve Sirius b olarak isimlendirilen bir çift yıldızdır. Şimdi Sirius yıldızı hakkındaki verilere bakalım. [3]

Gözlem verileri
Takım Yıldızı Büyük Köpek Takımyıldızı
Sağ Açıklığı 06 h 45 m 08.9 s
Dik Açıklığı 16° 42′ 58.017″
Görünür Kadiri (V) Sirius-A:−1.47 / Sirius-B: 8.44
Karakteristik Özellikleri
Tayf Türü (Yıldız sınıflandırma) Sirius-A: A1V / Sirius-B: DA2
U-B Renk Ölçeği Sirius-A:−0.05 / Sirius-B: −1.04
B-V Renk Ölçeği Sirius-A:0.01 / Sirius-B: −0.03
V-I Renk Ölçeği ?
Değişkenlik Hiçbir
Astrometrik Nitelikleri
Tayf Dikeyhız −7.6 km/s
Özdevim RA: −546.05 mas/yıl
Aralık: −1223.14 mas/yıl
Iraklık Açısı 379.21 ± 1.58 mas
Uzaklığı 8,6 ışık yılı
Mutlak Kadiri (MV) Sirius-A: 1.42 / Sirius-B: 11.33
Görsel Çift Yörüngesi
Yoldaşı α CMa B
Yörünge Periyodu (Dönüş Süresi) (p) 50.09 yıl

Gördüğünüz gibi Sirius yıldızının yörünge periyodu Türkçe kaynaklarda 49. 9 yıl değil 50. 09 yıldır.
İngilizcede bu zaman dilimi 50.1284 ± 0.0043 şeklindedir. Bu da yuvarlak rakam yapmamız gerekirse aşağı yukarı 50.1 yıla denk geliyor. Kur'an'da bahsi geçen Şira, Sirius yıldızı olsa dahi yörünge periyodu (dönüş süresi) türlü zorlamalarla Kur'an'dan çıkarılan zaman dilimine uymuyor. Ayrıca Kur'an'da net bir zaman verilmiyor, sadece Müslümanlar Necm suresindeki ayetlerin rakamlarının yerlerini değiştirerek kendilerince bir zaman dilimi ortaya çıkarıyorlar. Bu da ortaya çıkarılan zamanın Kur'an'ın (Allah'ın) değil de Müslümanların iddiası olduğu anlamına geliyor.

Meselenin bir başka tutarsız tarafıysa "Necm suresi 49. ve 9. ayetlerin numaraları Sirius yıldızının yörünge periyoduna bir işarettir" diyebilmemiz için bu ayetlerin bir biriyle ilişkisi olmak zorundadır. Fakat ayetlerin nüzul sıralarına ve tefsirlerine baktığımızda Necm suresi 9. ayetin yıldızla hiçbir alakasının olmadığını görüyoruz. İslam alimleri bu ayeti tefsir ederken genellikle burada anlatılan “Kabe kavseyn” ifadesini Muhammed'in Cebrail'den vahiy alma ve Miraç olayıyla ilişkilendiriyorlar.  

Diyanet işlerinin Necm suresi 9. ayetinin tefsirinde neler söylediğine göz atalım:
“Sonra yaklaştıkça yaklaştı” şeklinde çevrilen 8. âyetteki denâ ve tedellâ fiillerinin öznesi açık olmadığı için üç türlü yorum yapılmıştır: a) Cebrâil’in Resûlullah’a yaklaşması ve ona doğru inişi, b) Cenâb-ı Allah’ın Resûlullah’a yaklaşması, onu kendine cezbetmesi, c) Resûlullah’ın yüce Allah’a yaklaşması, O’nun çekmesiyle yukarılara yükseltilmesi kastedilmiştir. Bazı müfessirler ikinci fiilin sözlük anlamlarından birine dayanarak burada habîb (seven) ve mahbûb (sevilen) arasındaki naz ve muhabbet tecellilerini ifade eden edebî bir anlatım bulunduğunu ileri sürmüşlerdir. 

“O kadar ki iki yay kadar hatta daha yakın oldu” diye çevrilen 9. âyetteki kavseyn “iki yay” mânasına gelir; kab de yayın kabzasıyla kirişlerin bağlandığı iki köşe aralığına denir ki bir yayda iki kab bulunur. Kab kelimesinin yayın kabzasıyla kirişi arasını ifade etmek için kullanıldığı da olur. Kabe kavseyn ifadesi hakkında çok geniş açıklamalar ve burada kastedilen mâna ile ilgili değişik yorumlar yapılmıştır. Bunlar şöyle özetlenebilir: a) O dönemde Araplar bir antlaşma yaparlarken iki yay çıkarıp üst üste koyarak tek bir yay görünümü verirler (kablerini birleştirirler), sonra ikisini birlikte çekip bir ok atarlar böylece tam olarak ahidleştiklerini simgelerlerdi. Buna göre kabe kavseyn hem maddî anlamda fevkalâde yakın olmayı hem de mânevî bir yakınlığı ifade eder. b) Hicaz dilinde “kavs” kelimesi bir uzunluk ölçüsü (zirâ) anlamında kullanılırdı. Buna göre iki arşın uzunluğunda bir mesafenin kastedildiği söylenebilir. c) Kabe kavseyn ifadesini dönüştürme (kalb) yöntemine göre “bir yayın iki ucu arasındaki mesafe kadar” şeklinde anlamak da mümkündür. Âyet “hatta daha yakın oldu” şeklinde tamamlanmakta, böylece “Âdeta elini uzatsa değecek kadar yakındı” mânasına gelen maddî bir yakınlık tasviri yapılarak, –mânevî anlamda– Resûlullah’ın vahyi aldığı kaynağın sağlamlığına, arada vahye hiçbir şeyin karışma ihtimalinin bulunmadığına dikkat çekmenin amaçlandığı anlaşılmaktadır. Daha çok tasavvufî ve işârî tefsirlerde itibar edilen bir yoruma göre ise buradaki yaklaşma olayı mi‘racda Allah ile peygamberi arasında gerçekleşmiştir.

“O, kuluna vahyini iletti” diye çevrilen 10. âyette de öznenin Cebrâil veya Cenâb-ı Allah olması muhtemeldir. Birinci ihtimale göre mâna, “Bu yaklaşmayı takiben Cebrâil, Allah’ın, kulu Muhammed’e gönderdiği vahiyleri ona getirip öğretti” şeklinde olur. İkinci ihtimale göre ise âyeti şöyle yorumlamak gerekir: Resûlullah rabbine öylesine yaklaştı ki aradaki vasıtalar kalktı ve Allah Teâlâ kuluna vahyini doğrudan doğruya verdi. Bu âyetlerde mi‘rac sırasındaki gelişmelerin anlatıldığı kabul edildiği takdirde ikinci yorum daha kuvvetli olmaktadır. Bize göre âyet şöyle de yorumlanabilir: Cebrâil asıl şekliyle göründü, sonra iyice yaklaştı ve Allah onun aracılığıyla kuluna dilediğini vahyetti. Âyetlerin mi‘racı anlattığı kabul edilirse “görünme, yüce ufukta, sidretü’l-müntehâda olma, inme, çok yaklaşma” gibi ifadeleri mecazi mânada almak, nasıllık ve nicelikle ilgili olmaksızın Allah’a mahsus fiilller ve sıfatlar olarak anlamak gerekecektir.
[Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 195-165]

SONUÇ

Necm suresi 49. ayette bahsi geçen Şira, Sirius olsa bile bu ayette cahiliye Araplarına bir cevap vardır. Nitekim cahiliye Araplarının yücelik olarak taptıkları Şira yıldızının dahi sahibinin Allah olduğu belirtilmiş olabilir. Fakat Necm suresi 9.ayetinin yıldızla, onun yörüngesiyle veyahut yörünge periyoduyla bir ilişkisi yoktur. Necm 49. ve 9. ayetlerinde tamamen farklı şeyler anlatılıyor. Nitekim 9. ayetin önüne ve arkasına baktığımızda Diyanet İşlerinin tefsiri daha mantıklıdır. Yani anlayacağınız bu tamamen saçma ve zorlama olarak ortaya atılan bir mucize iddiasıdır ve hiçbir tutarlılığı yoktur. Sadece birilerinin çeviri yaparken kasıtlı olarak sayılarla oynaması ve Müslümanlarında bunu teyit etmeden doğru diye insanlara sunması hem Müslümanları hem de dini komik duruma sokuyor. Bu sahte mucize örneğinde bir daha şahit oluyoruz ki Müslümanlar konu mucize olduğu vakit her türlü bilgiyi doğru diye kabul edip teyit etme zahmetinde dahi bulunmuyorlar.

BAKTERİLERİ ALLAH YARATMADI MI?

Yazan: Kirpi


BAKTERİLERİ ALLAH YARATMADI MI?

Evrende var olan her şeyin yaratıcısı olarak Kur'an'da Allah ifade edilir. Oysa bunun gerçekten böyle olduğunu kimse ispat edemez. Örneğin biri size atomu ben parçaladım derse ona soracağınız ilk soru nasıl parçaladın olurdu değil mi? Zira bir şeyi senin yaptığını ve yahut yapmadığını teyit etmenin en kısa yolu nasıl yaptığını bilmek. Bu kural neredeyse her yerde geçerli. En basitinden bir suç işleyen dahi o suçu nasıl işlediğini anlatmayınca ve anlattığın şekil gerçekten ispatlanmadığı sürece suçu işleyen kişi olarak kabul edilmezsin. Kur'an'da da aynı mantığın işlemesi gerek. Allah her şeyi kendisi yarattığını iddia ediyorsa nasıl yarattığını izah etmek zorunda. İzah ettiği yer ise kendi kitabı olan Kur'an olmak zorunda. Çoğu Müslüman bu eleştiriye "işte bilim Allah'ın nasıl yarattığını anlatıyor" gibi ütopik cevaplar veriyorlar.

Bilim göreceli bir kavramdır ve sürekli değişir. Bilimde bir şeyin yaranma şekli bu gün doğru olarak kabul edilse dahi yarın bunun yanlışlanamayacağının garantisi yok. Fakat Kur'an'a baktığımızda Allah'ın yasalarında (sünnetullah) hiç bir değişimin olamayacağını görüyoruz.

“...Bizim sünnetimizde değişiklik bulamazsın.”(17.İsra’: 77)
“...Sünnetullâh’ta asla değişme bulamazsın!” (48.Fetih: 23)
“...Sünnetullâh için bir alternatif asla bulamazsın! Sünnetullâh’ta bir değişme asla bulamazsın!” (35.Fâtır: 43)

Göreceli ve sürekli değişen bilimin değişmeyen sünnetullah'ı (Allah'ın yasasını) açıkladığını iddia etmek mantık hatasıdır. Bu yüzden bizler Allah kendi yarattıklarını nasıl yarattığını Kur'an'da açıklamak zorunda, zira iddia sahibi kendi olduğu için iddianın ispatıyla yükümlü olan da kendisidir. Meselenin bir başka tarafıysa bilim Allah'ın her şeyi nasıl yarattığını açıklıyor diyen Müslümanlar bilimin bir kısmını kabul edip bir kısmını kabul etmiyorlar.  Allah'ın insanları yer yüzünde tutması için yer çekimini yarattığına inanıyorlar ama her ne hikmetse bilimin de kabul ettiği evrim teorisini kabul etmiyorlar. İşte bu çifte standarttır. Ya bilimin tamamına (şu an elimizde olan veriler üzerine kurulu olan kanunlara) inanacaksın yada tamamını reddedeceksin, bunun orta yolu yok. Kur'an'a baktığımızda Allah'ın yaratılış şeklinin temel görseli şu şekildedir:

kün feyekün = ol der, o da hemen oluverir (Bakara 117, Enam 73, Nahl 40) 
Fakat bu kavramın kendisinde bile sorun var. Örneğin Hadid suresinde göklerin ve yerin yaratılış şekli anlatılırken şöyle diyor: 
“O’dur ki gökleri ve yeri altı günde yarattı.” (Hadid 4)

Bu yalnız Hadid suresinde geçmiyor. Araf 54, Yunus 3, Hud 7, Furkan 59, Secde 4, Kaf 38 gibi ayetlerde de altı gün ibaresi geçiyor. Şimdi Ol deyince olduran Allah neden altı gün zaman sarf etmiş ki?  Bu eleştiriye Müslümanlar genellikle şöyle cevap veriyorlar:

Hikmeti bildirilmese bile, biz anlamasak bile olduğu gibi inanmak lazım. Müslümanın yapması gereken de, Müslümana yakışan da budur. (http://www.dinimizislam.com)

İşte Müslümanların temel inancı şu şekildedir. Hikmetini anlamasak bile inanmak zorundayız. Af buyurun ama ben anlamadığım şeye inanmam.
Neyse konumuzu fazla uzatmadan esas meseleye geçelim.
Zariyat suresi 49. ayete baktığımızda her şeyin çift yaratıldığı gibi bir iddiayla karşılaşıyoruz.

Zâriyât Suresi 49. Ayet (Diyanet İşleri Meali (Yeni))
وَمِنْ كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli dişili) iki eş yarattık.

Ayetin önünde (كُلِّ شَيْءٍ) külli şey-in – diye bir kelime kullanılmış. Bu her şeyden anlamına geliyor ki evrende var olan ve Allah tarafından yaratılan her şeyi içinde barındıyor. Ayetin devamında (زَوْجَيْنِ) zevceyni diye bir ifade daha kullanılmış ki asıl tartışma konusu olan bölüm burası. Bu kelime Arapçada ÇİFT anlamına geliyor. Ve yine Arapçada  bu kelime cinsiyet içinde kullanılıyor. Peki bu ayette kullanılan zevc kelimesi hangi manada kullanılmış? Müslümanlar genellikle şöyle bir şey söylüyorlar: Bir kelimenin Kur'an'da hangi anlamda kullanıldığını bilmemiz için Kur'an'ın başka ayetlerinde o "kelimenin hangi manalarda kullanıldığına bakmamız gerek."     Şimdi bizde aynısını yaparak zevc kelimesinin Kur'an'ın başka hangi ayetlerde ve hangi manalarda kullanıldığına göz atalım.
Zariyat suresini saymazsak bu kelime Kur'an'da 3 yerde daha kullanılmıştır.

Hûd Suresi 40. Ayet
حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ قُلْنَا احْمِلْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ اٰمَنَۜ وَمَٓا اٰمَنَ مَعَهُٓ اِلَّا قَل۪يلٌ
Nihayet emrimiz gelip, tandır kaynamaya başlayınca (sular coşup taşınca) Nûh’a dedik ki: “Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer çift,( اثْنَيْنِ زَوْجَيْنِ min kullin zevceyni-śneyni) bir de kendileri hakkında daha önce hüküm verilmiş olanlar dışındaki âilen ile iman edenleri ona yükle.” Ama, onunla beraber sadece pek az kimse iman etmişti.

Mü’minûn Suresi 27. Ayet
فَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِ اَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِاَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ فَاسْلُكْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْۚ وَلَا تُخَاطِبْن۪ي فِي الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۚ اِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ
Bunun üzerine Nûh’a, “Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre o gemiyi yap” diye vahyettik. “Bizim emrimiz gelip de tandır kaynamaya başlayınca, (sular coşup taştığında Nûh’a) dedik ki: “Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer çift,( مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ min kullin zevceyni-śneyni) bir de kendileri aleyhinde daha önce hüküm verilmiş olanlardan başka aileni gemiye al ve zulmeden kimseler hakkında bana hiç yalvarma! Şüphesiz onlar suda boğulacaklardır.”

Ra’d Suresi 3. Ayet
وَهُوَ الَّذ۪ي مَدَّ الْاَرْضَ وَجَعَلَ ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْهَارًاۜ وَمِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ جَعَلَ ف۪يهَا زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ يُغْشِي الَّيْلَ النَّهَارَۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
O, yeri yayıp döşeyen, orada dağlar, nehirler meydana getiren, orada her türlü meyveden (erkekli-dişili) iki eş yaratandır.( زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ fîhâ zevceyni-śneyn) O, geceyi gündüze bürüyor. Şüphesiz bunlarda, düşünen bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır.

Gördüğünüz gibi kelimelerin geçtiği her yerde Diyanet İşleri cins kavramı üzerinden çeviri yapmış nitekim doğru olanda bu zaten. Örneğin Nuh Allah'ın emriyle büyük selden önce gemiye hayvanlardan ve bitkilerden türler (çiftler) aldığında erkeklik ve dışılık kavramı üzerinden çiftler almış. Çünkü sel çekildikten sonra bu hayvanlar ve bitkiler yeniden karaya çıkarılacak ve yaşam tekrardan başlayacaktı. Onun için Diyanet İşleri de mantıklı olanı yaparak ilk 3 ayeti göz önünde bulundurup Zariyat 49 ayetindeki zevc kelimesini erkek ve dışı çiftler olarak çevirmiştir.

Şimdi Diyanet İşlerinin Zariyat suresinin 49. ayetinin tefsiriyle ilgili neler söylediğine bakalım:

Müfessirler “her şeyden çift çift yaratma”nın anlamını açıklarken daha çok “gece-gündüz, erkek-dişi, yer-gök, insan-cin, iman-küfür, ay-güneş” gibi karşıtlık örnekleri üzerinde durmuşlardır. Taberî bunu “Cenâb-ı Allah’ın her yarattığının yanı sıra amaç ve işlevi itibariyle ondan farklı bir ikincisini yaratması” şeklinde anlamanın uygun olacağı kanaatindedir. Yine Taberî’nin izahına göre burada esas amaç Allah’ın yaratma sıfatına dikkat çekmektir. O’nun yaratmasını –meselâ ateşin yakma özelliği gibi– tek sonuçlu olarak algılamamak gerekir, O dilediği her şeyi dilediği biçimde yaratma gücüne sahiptir (XXVII, 8-9). Elmalılı, bu konudaki görüşleri özetledikten sonra, Beyzâvî’nin “her cinsten iki nevi bulunduğu” tarzındaki yorumunu öncekileri de içine alması itibariyle daha kapsamlı bulur. (Kaynak- Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 133-135)

Diyanet işleri tefsirinde zevc kelimesini her şey ibaresiyle yan yana işlendiği için bir tek erkek ve dışı olarak değil hemde zıtlık teşkil eden çiftler (gece-gündüz, iman-küfür) içinde  geçerli olduğunu söylüyor. Amenna. Bunda bir sorun yok. Fakat bizim sorumuz  kavram ve işlevsel olarak zıtlık teşkil eden çiftlerle bağlı değil cinsiyet içeren erkek ve dışı çiftleriyle alakalı. Fakat burada bir not düşelim.

Not: Diyanet İşlerinin belirttiği gece-gündüz, iman- küfür gibi misaller de tam olarak doğru değil. Peki neden? Eğer Zariyat suresi 49. ayette her şey denildiğinde bunun içerisine hem cinsiyet hemde zıtlıklar dahil oluyorsa o halde zamanın zıttı nedir? Zamanı Allah yaratmadı mı? Zamanda yaratılan her şeyden biriyse o zaman ayete göre onunda bir zıt kavramı olması gerek.
Taberi'nin söylediği “Cenâb-i Allah’ın her yarattığının yanı sıra amaç ve işlevi itibariyle ondan farklı bir ikincisini yaratması”  tefsirine göre de bildiğimiz zamanın yanı sıra amaç ve işlevi itibarıyla bildiğimiz zamandan farklı olan çiftini yaratması gerek değil mi? Böyle bir zıtlık olmadığı için ayetin tam olarak cinsiyet (erkek dışı) olarak çiftlerden bahsettiği aşikar.
Şimdi Kuranın başka ayetlerinde de zevc kelimesinin kullanma şeklini göz önünde bulundurarak ve yine Diyanetin tefsirini esas alarak  Zariyat suresi 49. ayette kullanılan zevc kelimesinin erkek ve dışı olarak anlamamızda hiç bir sakınca olmadığını görüyoruz. Sorumuza geçmeden önce birazda bakterilerin ne olduğuna kısa bir şekilde göz atalım.

BAKTERİLER

Öncelikle biyolojide bakterilerin nasıl tanımlandığına bakalım:

Bakteri- toprakta, suda, canlılarda bulunan, mayalanmaya, çürümeye ya da hastalıklara yol açan, küresel, silindirimsi ya da kıvrık biçimde olan, çok basit yapılı, bölünme yoluyla çoğalan, klorofilsiz, tekgözeli canlılardır.

Bakteriler ilk kez 1976 yılında Antonie van Leeuwenhoek [1-2] tarafından kendi tasarımı olan tek mercekli mikroskop yardımıyla keşfedilmiştir. Onlara "animalcules" (hayvancık) adını takmış, gözlemlerini Kraliyet Derneği'ne (Royal Society'ye) yazılmış bir dizi mektupla yayımlamıştır. [3][4][5] Bacterium adı çok daha sonra, 1838'de Christian Gottfried Ehrenberg tarafından kullanıma sokulmuş, Antik Yunanca "küçük asa" anlamına gelen βακτήριον -α (bacterion -a)'dan türetilmiştir. [6] Latince kullanımıyla Bacteria, bakteri sözcüğünün çoğulu, bacterium ise tekilidir. Bakterilerin cinsiyeti (erkek-disi) yoktur ve eşeysiz üreme yoluyla çoğalırlar. [7]

Peki nedir eşeysiz üreme? Eşeysiz üreme [8] tek bir organizmadan yalnızca bu organizmanın genlerini alarak yeni bir canlı üremesidir. Bu üreme yönteminde ploitlik [a] görülmez. Yani eşeysiz üremelerde Otomiksis [b] haricinde herhangi bir kromozom birleşmesi ve yeni bir canlı yaratılması gerçekleşmez. Ortaya çıkan canlı ana canlının genetik olarak birebir kopyalanmış halidir. Eşeysiz üreme arkea, bakteri ve protistler gibi tek hücreli organizmalar için ana üreme yoludur. Birçok bitki ve mantar eşeysiz ürer.

Müslümanlara bakterilerin erkek ve dişilerinin bulunmadığını söylediğinizde genellikle bakterilerdeki F-faktörünü delil olarak sunarlar. Bunun sebebi de bilim çevrelerinde F-faktörüne daha iyi anlaşılması için erkeklik dişilik faktörü denmesidir. Peki nedir F-faktörü?

Bazı bakterilerde F faktörü [8] (fertilite=döllenme) faktörü bulunur. Bu F faktörü bakterilere vericilik özelliği sağlar ve bu nedenle F faktörü taşıyan bu bakterilere erkek, F faktörü taşımayanlara ise dişi bakteri denir. Bu erkek ve dişi ayrımı alıcı ve verici olan bakterileri daha iyi algılamak için kullanılır. Aslında bir plazmit olan F faktörünün bir hücreden diğerine geçişi sex pilusları aracılığı ile olur. Bunu daha iyi anlayabilmemiz için plazmitin ne olduğunu anlamamız gerek.
Plazmit 9-kendi kendini eşleyebilen, kromozomdan ayrı bir DNA parçasıdır. Tipik olarak dairesel ve çift sarmallıdır. Genelde bakterilerde, bazen ökaryotlarda da bulunur.

1: Kromozomal DNA , 2: Plazmidler

Plazmidler öyle sandığınız gibi X ve Y (erkek dışı) kromozomları değil. Her plazmid kromozomdan bağımsız olarak kopyalanmasını sağlayan bir DNA dizinine sahiptir. İşte bazen bakterilere selektif (antibiyotiğe karşı direnç) avantajlar sağlaması da plazmidlerin kromozomdan bağımsız olan DNA yapısına sahip olmalarıdır. Dolayısıyla plazmidler Bakteri kromozomundan (DNA’sında) ayrı olarak replike (bölünüp çoğalma, yenilenme) olurlar. Ve bunun erkeklik ve dişilik sağlayan kromozomlarla herhangi bir ilişkisi yok.

Aslında bu yanlış anlamanın bir diğer nedeni de Bakteriyel konjugasyondur. Bakteriyel konjugasyon çoğu zaman hatalı olarak cinsel birleşmenin ve üremenin bir benzeri olarak gösteriliyor. Bunun nedeni de Bakteriyel Konjugasyon zamanı DNA aktarımının doğrudan hücresel bir temas yoluyla aktarılıyor olmasıdır. Oysa bu süreç cinsel değildir zira eşey hücreler [c] birleşerek bir zigot [d] oluşturmaz. Olay sadece verici bir hücreden (f-faktörü taşıyan erkek) alıcı bir hücreye (f-faktörü taşımayan dişi) genetik malzeme aktarımından ibarettir ve bu aktarım zamanı hücresel yani fiziki bir temasta bulunmasıdır.[10] Ayrıca Konjugasyon olabilmesi için verici bakterinin konjugatif, yani hareket ettirilebilir bir genetik unsura sahip olması gerekir, bu çoğu zaman bir konjugatif plazmittir. Yani bakterilerde f-faktörü bildiğimiz anlamıyla erkeklik ve dışılık ayrımı oluşturmaz. F-faktörü bakterinin bulundurduğu plazmidlere göre hangisinin alıcı hangisinin verici olduğunu teyit etmek için kullanılan bir terimdir. Cinsellikle uzaktan yakından bir alakası yoktur.

Özetleyecek olursak Zariyat 49'da çift diye kullanılan genel mananın içinde bulunan erkeklik ve dişilik ayrımı bakterilere uymuyor. Zira bakteriler erkek ve dişi olarak ayrılmıyorlar.

Müslümanlar Zariyat 49'u eleştirilerden kurtarmak için bir teori daha üretmişler. Teori şöyle.
Evrende maddenin bir karşıtı yani anti-maddesi vardır. Bu durumda maddeden yaratılan her şeyin (bakteriler de dahil) anti maddesi (karşıtı, eşi, çifti) vardır. Bu teorilerine ünlü fizikçi Stephen Hawking'in [11] şu sözlerini kanıt olarak sunuyorlar:

“Zamanın daha kısa tarihi” kitabında şöyle der: “Karşıt parçacıklardan yapılmış karşıt Dünyalar ve Karşıt insanlar olabilir. Yani eğer karşıt benliğinizle karşılaşırsanız, el sıkışmayın, büyük bir ışık patlaması içinde ikinizde kaybolabilirsiniz.”

Teorinin anti madde kısmı doğru. Zira Paul Dirac [12] denklemiyle maddenin karşıtı bir anti-maddenin var olduğu ortaya çıktı. Fakat Hawking'in sözleri bir teoridir, yani ispatlanmış bir şey değildir. Nitekim Hawking kitabında "olmalıdır" yahut "vardır" demiyor "OLABİLİR"  diyor. Bugüne kadar antimaddeden oluşan dünyalar, insanlar, bakteriler hakkında herhangi elle tutulur bir kanıt bulamadık. Bunlar daha çok teorik düzeyde var olan şeyler. Yani dünyamızda maddeden oluşan bir bakterinin evrenin başka bir yerinde antimaddeden oluşan bir çiftinin olduğu henüz ispat edilmiş bir şey değildir. Onun için bahsi geçen teorinin hiçbir bilimsel tutarlılığı yoktur.

SONUÇ: Konumuzu kısaca özetleyecek olursak:
1: Evrendeki her şeyi Allah'ın yarattığını söylememiz için o şeylerin nasıl yaratıldığını Kur'an'ın detaylarıyla izah etmesi gerek. Bilim Allah'ın yaratma şeklini açıklayacak bir araç olamaz. Zira sürekli değişkendir. Bilim yalnızca Kur'an'da anlatılan yaratılış şeklinin doğru olup olmadığını test etmek için kullanabileceğimiz bir araçtır.
2: Hikmetini bilmesek bile inanmalıyız tezi yanlıştır. Zira İsra 36'ya göre bir şeye inanmak için onun hakkında kesin bilgiye sahip olmamız gerek.
3: Zariyat 49'da kullanılan zevc kelimesini Kur'an'ın bütünüyle ele aldığımızda bir tek zıtlıkların çifti değil cinsiyet anlamında, erkek ve dişi olarak da çift manası taşıdığı görülüyor. Bizim sorguladığımız yönü tam olarak erkek ve dişi olarak yaratılan çiftlerdir. Nitekim ayetin önünde kullanılan (كُلِّ شَيْءٍ) külli şey-in ibaresi Allah'ın yarattıklarından sadece biri olan bakterileri de kapsıyor. O zaman bakterilerin erkek ve dişi olanlarını göstermek zorundasınız.
4: Evrende maddedinin bir karşıtı yani anti maddesi mevcuttur, Zariyat 49 bunu anlatıyor tezi de yanlıştır. Bu tezi savunmak için evrenin her hangi bir yerinde anti-maddeden oluşan bir bakteri türü göstermeniz gerek. Kısacası Zariyat 49'da her şeyi yaratmış olan Allah'ın kendi yarattıkları içinde bakterilerden habersiz olduğu görülüyor.

EVRİM TEORİSİ |BÖLÜM 2

Yazan: Evrim Işığı


EVRİM TEORİSİ |BÖLÜM 2


Zihin Karmaşası

Geçmişten bu günümüze ulaşan ve geleceğe de el atan evrimsel zihin karmaşası. Evrimsel süreci bir topluluğa kabul ettirmek sanıldığı kadar kolay değildir. Bunun nedeni evrimi ütopik bir olay olarak anlatmaktır. Aynı zamanda yer çekimine inanmayan bir insana bunu ispatlamak cebindeki bozuk parayı havaya atmak kadar kolaydır. Evrimi ispatlamak için bilimsel çalışmalara başvurulmalıdır. Örneğin bakterilerin antibiyotik karşısında nasıl direnç gösterdiklerini, günümüz hastalığı olan COVİD-19 virüsünün nasıl kolayca engellenemediğini, nasıl üreyebildiklerini ve ciddi şekilde evrimleştiklerini gösteren, kanıtlayan bilgiler sunmak gerekir.

COVİD-19

Az önce de belirttiğim gibi evrimin en güncel örneğidir. Virüsler yakın tarihte keşfedilmişlerdir. Yapısal olarak incelendiğinde ise hem canlı hem de cansız özellikler göstermektedir. Bunun yanımda kendilerinde DNA RNA gibi bazı yapıların dışında bir şey bulunmaz. Virüsler çok hızlı mutasyon geçiren varlıklardır. Kendi başlarına aktif değillerdir. Ancak bakteri gibi bazı hücrelere hücum ederek içlerine girer ve aktifleşirler. İnsan vücudun da ortalama 1.5 kg bakteri bakteri bulunur. Bu da virüsler için bulunmaz nimettir elbette. Korona virüsü havada asılı kalabilen virüs çeşitlerindendir. Bu nedenle her daim maske takmak korunmak açısından şarttır. Yapılan çalışmalar gösterdi ki virüsün yayılmaya başladığı noktada yaşayan insanlarda(yarasaların yaşadığı mağara etrafındaki yerleşimler) bu virüse karşı bağışıklık sistemi gelişmiştir. Aslında bu da evrimin en büyük örneklerindendir. Evrim olayları karmaşık ancak hepsi birbirini takip eden mekanizmalardır.

Evrimsel Aile Kavramı

Doğada yalnızca yaşayan canlıların evrimi yoktur. Duyguların, düşüncelerin ve daha birçok şeyin evrimi mevcuttur. Örnek verecek olursak aile içi hiyerarşik düzeni ele alabiliriz. Baba-anne-çocuklar olmak üzere bir düzen mevcuttur. Bu durum toplumdan topluma değişiklik gösterse de bu hiyerarşik düzene uyulmaması aile içi geçimsizliği doğurur. Evrimsel süreçte uyum çok önemlidir. Doğada bu hiyerarşik sıralamayı görmek oldukça kolaydır.

İnsan Hayvan Değildir

Bunun cevabı aslında nettir. İnsanı doğadan ayıramayız. Taksonomi sınıflandırmasında memeli hayvanlar içinde bulunuruz. Doğada zeka gibi bazı unsurlarca en gelişmiş canlı olsak bile neticede “Sapiens” bir hayvandır.

Bebeklikten Yaşlılığa Evrim

Az önce de dediğim gibi evrim yalnızca biyolojik olarak ilerlemez. Örneğin sosyolojik, psikolojik gibi birçok dalda da ilerler.
 Bebeklerde doğumdan önce ve sonra psikolojik evrim gözlenir. Örneğin geçimsizlik yaşanan bir evde büyüyen bireyin gençlik zamanındaki davranışları normaliteden farklı olabilecektir. Halk arasında “çocuktur anlamaz” klişe lafı tamamen yanlıştır. Aslında tam tersi insanlar özellikle 0-7 yaş arasında gördüğü, duyduğu ve öğrendiklerini bilinçaltına kazır ve büyüdükçe bu bilinçaltı sonuçları neticesinde psikolojik evrim gözlenir. Psikolojiye etki edenler yalnızca bunlar da değildir. Genetik faktörleri de unutmamak lazım. Ancak genetiği ev ortamında ayarlayamayacağımız için diğer faktörlere oldukça dikkat etmek gerekir. Bu nedenle benim görüşüm birey yetiştirilirken psikologlardan destek alınmalıdır.

Evrim Değil Adaptasyon

Başlıktan da anlaşılacağı üzere adaptasyon, modifikasyon, mutasyon gibi olayları kabul eden insanlar evrimi kabul edemiyorlar. Bunun en önemli nedenlerinden birincisi evrimi ütopik bir olay gibi anlatmaktır. Bir diğeri ise eğitim sisteminde evrimin açıklayıcı anlatımı oldukça azdır. Okullarda kitap, makale okuma alışkanlığı, sorgulama ve yorum yeteneği gibi önemli değerlerin kazandırılması lazımdır. Aksi takdirde adaptasyona inanıp evrime inanmayanlar bitmeyeceklerdir. Aslında bu saydığım olaylar evrimin bir parçasıdır.

Kitlesel Evrim

Kitlesel evrim bir nevi adaptasyondur. Örneğin avcı-toplayıcı kitlesi yerleşik hayata geçince  birçok özelliği de bununla beraber keşfetmiş, yani evrimleşmişlerdir. Hayatta kalmak için ekilen buğday, ısınmak için yakılan ateş, kolay avlanmak için geliştirilen tuzaklar..... Hepsi birer birer evrime neden olmuştur. Örneğin ateş bulununca etleri çiğ olarak tüketen kitle pişirerek yemeye başlamıştır. Bu da çene kemiği ve dişler gibi birçok yapıyı değiştirmiştir. Kısacası evrimi tetikleyen olaylar illa ki doğadan gelecek diye bir kaide yok. Bizim buluşlarımız da evrimi tetikler ve yön verir.

Maymunlar Neden İnsan Olmuyor?

Bu sorunun yanıtı defalarca kez verildi ancak en sık sorulan sorulardan birisi olduğundan tekrardan ele almak istedim. Darwin evrim ağacı tek atadan kollara ayrılan türleri simgeler. Maymunlar ve insanlar bir koldan ayrılan iki türdür. Yani ataları ortaktır. Yapılan çalışmalar göstermiştir ki bu ortak ata genomu maymun genomundan çok insan genomuna benzerlik gösteriyor. Bunun gibi benzerlik yakalanması genom haritalarının çıkartılıp karşılaştırılması ile olur. Evrimsel süreç bizlere bağlı olduğu gibi doğaya da bağlıdır. Hatta doğaya bağlılık oranı bizlerin icatlarına bağlılık oranından çok daha yüksektir. Bu nedenle şuan ki maymunlar neden insan olsun ? Herhangi bir Doğal Afet yok. Gök taşı yağmuru, buzul çağı, dünyanın oluşması... Bunlar gibi birçok ciddi sebep yok. Aynı zamanda bölüm birde de bahsettiğim gibi makro ve mikro evrimler vardır. Yani şuan ki herhangi bir canlıda mikro bir evrim gözlense dahi bunu çıplak gözle görebilmek çokta mümkün değildir. Makro evrim ise mikro evrimsel süreçlerin birleşmesi ile oluşur. Örneğin dişinizin birisi düşmek üzere. Dişinizdeki bir kan damarının ve bir sinirin o dokuyu besleyememesi ya da beslememesi mikro bir evrimdir. O dokuyu besleyen bütün damarların ve sinirlerin kopması sonrasında düşen diş ise makro bir evrimdir. Mikro bir evrimde dişiniz olduğu yerde duruyordur. Ancak doktora gittiğinizde belirli tetkikler sonucu ne olduğunu söyleyebilir. Oysa ki mikro evrimde siz dişin düşeceğini tahmin edemediniz. Ancak makro evrimde bütün besleyici damarlar ve sinirlerin işlevi bittiğinde dişiniz düştü ve siz rahatça çıplak gözle bunu görebildiniz. İşte evrimsel süreçlere güzel bir örnek.

Bilim Güvenilirse Bilgiler Neden Değişiyor?

Bilimsel bilgiyi güvenli kılan en büyük sebep tam da budur aslında. Aynı zamanda bilimsel bir bilgi deney ve gözlemlere dayanır. Popular Science gibi akademik makale dergilerinde ya da bazı akademik internet sitelerinde yapılan deneylerin sonuçlarını, fotoğraflarını hatta videolarını bile görmek mümkündür. Bilim, canlı bir mekanizmadır. Sürekli olarak hareket halinde, değişir ve gelişir. İnsanın hayatı anlama çabasıdır aslında. Çok uzun zamandan beri sorgulayan insan, yaşadığı coğrafyanın nasıl oluştuğunu, nelerin izlerini taşıdığını, hangi zamanlardan geçtiğini ve üzerinde neler bulundurduğunu anlamlandırmaya çalışır. Teknolojinin ilerlemesi ile birlikte bilimsel alanda yapılan çalışmalar daha güvenilir ve daha detaylıdır.

“Bilimin güzel tarafı ona insansanız da inanmasanız da gerçek olmasıdır.”
“Neil DeGrasse Tyson”

Bilimsel makaleler ve yapılan çalışmalar her zaman tartışmaya açıktır. Bu da doğruluğunun göstergesidir.

Evrimi Anlamanın Kısa Yolları

Aslında böyle bir durum mümkün değildir. Evrimi anlamakta kısa yollara başvurulursa bazı bilgiler eksik ve yetersiz kalacaktır. Bu da evrimi tam anlamı ile anlamayı zorlaştıracaktır. Makalelerimi takip ederek evrimsel olayları ve sonuçlarını açıklayıcı biçimde öğrenebilirsiniz. Bunun yanında Charles Darwin “Türlerin Kökeni”,”Sapiens” gibi önemli evrimsel süreç kitaplarını da okuyabilirsiniz. BBC News gibi akademik makale sitelerinden yapılan çalışmalara ulaşabilir ve sorularınızın yanıtını bulabilirsiniz. Belgeselleri takip edip doğayı anlayabilirsiniz. Bunların hiçbiri size evrimi kısa yoldan öğretmez ancak daha net biçimde anlamanızı sağlar. Makalemi okuyan siz değerli bilimsever insanlar, sorularınıza yanıt bulmak için yorum kısmına sorularınızı yazıp bana ulaştırabilirsiniz. Böylelikle aklınızdaki evrim sorularının yanıtlarını bulabilirsiniz.

“Believing in science is understanding life...”

Özetle toparlayacak olursak evrim mekanizmaları biyolojik, kültürel, psikolojik dalların yanı sıra birçok farklı durumda da hayatımızın tam ortasındadır. Milyonlarca yıldır süregelen ve rayından hiç çıkmayan evrim mekanizmaları bu gün olduğu gibi yarında, insanlar inansalar da inanmasalar da devam edecektir....

Bölüm 1 için tıklayınız.