HABERLER
Dini Haber
Kuran çelişkileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kuran çelişkileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ALLAH İLE NAMAZ PAZARLIĞI

A, din, islamiyet, Allah ile namaz pazarlığı, Miraç öncesi namaz, Namaz vaktinin düşmesi, 50den 5e inen namaz, Miraç'ta Muhammed'in Musa'ya uğraması, İslam çelişkileri, Kuran çelişkileri, Miraç olayı
Bilindiği üzere Müslümansanız miraç olayına inanmak zorundasınız. Miraç olayının en önemli hadisesi 50 vakit olan namazın 5 vakte düşürülmesidir.

Şöyle ki, inanışa göre Muhammed, miraç sırasında Musa'ya uğruyor (yorumsuz) ve namaz sayısının düşürülmesi böylece başlamış oluyor.

Bu görüşme sırasında Musa, Muhammed'e Allah'ın ümmetine neyi farz kıldığını soruyor. Muhammed'de 50 vakit namazın farz kılındığını söylüyor (oldu olacak hiç yaşamasınlar, sanırım Allah o sıralar insanları yaratıldıklarına pişman etmeyi planlıyordu...)

Musa 50 vakit namazı duyunca Muhammed'e "Rabbine dön ve eksiltmesi için ricada bulun, ümmetin gücü buna yetmez" diyor (zaten makine olsa dayanmaz).

Bunun üzerine Muhammed dönüp Allah'a bu sayıyı düşürmesi için yalvarıyor ve Allah 10 vakit namazı indiriyor, yani geriye kaldı 40. Sonra nedendir bilinmez, Muhammed tekrar Musa'nın yanına dönüyor ve ona Allah'ın 10 vakit düşürdüğünü haber veriyor. Haberi alan Musa, "Tekrar dön ve niyazda bulun çünkü Müslümanların gücü buna da yetmez" diyor.

Buradan sonrasını yazmaya kalkarsam bir nevi tekerleme okuyor gibi hissedebilirsiniz çünkü namaz sayısı 10 vakte düşünceye kadar, Muhammed sürekli Musa'ya uğruyor ve oradan tekrar Allah'a gidip yalvarıyor ve Allah her gidişinde 10 vakit düşürüyor namaz vaktini.

En son düşe düşe namaz vakti sayısı 10'a düşüyor ve Muhammed tekrar Musa'ya namaz vaktinin 10'a indiğini söyleyince Musa "Ümmetin buna da güç yetiremez" diyor.

Muhammed tekrar namaz vaktinin indirilmesi için Allah'a yalvarınca Allah:
"Benim katımda hüküm değişmez, Onlar her gece ve gündüzde 5 vakit namazdadır. Her namaz içinde 10 ecir vardır ki bu da 50 namaz eder" diyor.


Böylece Muhammed tekrar Musa'nın yanına dönüyor ve "5 vakit namazla emrolundum" diyor.
Bunun üzerine Musa "Ümmetin her gün 5 vakit namaza da güç yetiremez, ben senden önce İsrail oğullarını çok tecrübe ettim, bilirim." diyor ve Muhammed'e tekrar Rabbinden ricada bulun diyor (Bilemiyorum ama bana Musa'nın namaz kılası yok gibi geldi).
Muhammed'de cevap olarak Allah'a zaten çok niyaz ettiğini, bir daha niyazda bulunmak konusunda utandığını söylüyor (Sîre 2/50) ve böylece namaz vaktinin sayısı en son 5 olarak kalıyor.

Şimdi bu konuyla ilgili sizlere bazı sorularım var:
  • Muhammed insanların gücünün yetmeyeceğini neden bilemiyor da sürekli gidip Musa'ya anlattıktan sonra, Musa'nın yönlendirmesi ile tekrar gidip Allah'a yalvarıyor?
  • Muhammed, Musa söylemese "neden 50 vakit namaz çoktur" diye düşünemiyor?
  • Muhammed neden sanki tekrarlanan bir bant kaydı imiş gibi sürekli Musa'ya gidip inen vakit sayısını söylüyor ve Musa'dan bir nevi onay bekliyor?
  • Her şeyi öngören Allah 50 vakit namazın insanlara ağır geleceğini bilemiyor mu? (Kim olsa bilir)
  • Allah neden geleceği, olan ve olacak her şeyi bildiği halde, yani Muhammed'in gelip ona ümmeti için yalvaracağını, defalarca git-gel yapıp tekrar ve tekrar niyaz edeceğini bildiği halde 50 vakit namazı farz kılıyor?
  • Yine aynı sebepten ötürü, neden namaz vakitlerini her seferinde 10'ar 10'ar düşürüyor Allah? Bunun da insanlara ağır geleceğini bilemiyor mu?
  • Yoksa ilk başlarda bu ibadeti uygulamaya çalışan insanların ayaklarının şişip patlaması, acılar çekmeleri ve Muhammed'in gelip sürekli Allah'a yalvarması Allah'ın hoşuna mı gidiyor? Bu egoist bir tavır değilse nedir?
  • Bu olay size de açıkça, bariz bir şekilde insan ağzından yazılan bir hikaye gibi gelmiyor mu?

Tarafsızca - dürüstçe söyleyin, benzer bir olay eğer Yahudi veya Hristiyanların külliyatlarında, kitaplarında geçseydi "bu ne saçmalık" demeyecek miydiniz?
Körü körüne, sıkı sıkıya, anne-babanın yoğurup büyüttüğü şekilde inanmak yerine, Muhammed'in tanrısının aslında Muhammed'in kendisi ve hayal dünyası olduğunu ne zaman anlayacaksınız?

Kaynaklar:
Buharî, Bed'ü'l-Halk 6, Enbiya 22, 43, Menakıbu'l-Ensar 42; Müslim, İman 264 (164); Tirmizî, Tefsir İnşirah (3343); Nesâî, Salat 1, (1, 217-218)
(Sîre, 2/50)
Müslim, İman: 263; Ahmed Naim, Sahih-i Buharî Muhtarası Tecrîd-i Sarih Tercemesi. (Ankara: Diyanet işleri Başkanlığı Yayınları, 1981), II/277.
Bedrüddin el-Aynî. Umdetü’l-Karî Şerhu Sahihi’l-Buharî. (Beyrut: İhyâü’t-Türhasi’l-Arabî), IV/48.

Yazan: A.Kara

İLK MÜSLÜMAN KİM?

AY, İlk Müslüman kimdir?,din, Kuran çelişkileri, Kurana göre ilk müslüman,Enam suresi,Araf,Ali İmran,İlk müslüman karmaşası, Kurandaki çelişkiler, islamiyet,
İLK MÜSLÜMAN KİM?

Enam(Davar) -163′e göre Muhammed.
Araf(Yüksek Yer) -143′e göre Musa.
Ali İmran(İmran Ailesi) -67′ye göre İbrahim.

Enam-163: "O’nun hiçbir ortağı yoktur; böyle emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim."
Yukarıdaki ayet, Muhammed hazretlerinin ilk Müslüman olduğunu belirtir ama hükümsüzdür.

Araf-143: "Sen sübhansın”, "tevbe ettim, sana döndüm ve ben müminlerin ilkiyim, dedi."
Yukarıdaki ayet de Musa‘nın ilk Müslüman olduğunu belirten ayettir ve o da hükümsüzdür.

Her iki ayeti de hükümsüz kılan ayet:
Ali İmran- 67: "İbrahim, ne Yahudi, ne de Hristiyandı. Fakat o, Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslümandı, müşriklerden de değildi."

İbrahim, Muhammed’den de, Musa’dan da önce yaşadığına göre Müslümanlığı onlardan öncedir. Kur'an ayetlerinde ise Adem, İdris, Nuh gibi İbrahim’den önce yaşamış olan peygamberlerin Müslümanlık sırasının ise hesaba katılmadığını görüyoruz.

KUR-AN'IN YAZARI GÖK TAŞI İLE YILDIZI AYNI ZANNEDİYOR

AY, islamiyet, Kuran çelişkileri, din,Kur-an'da gök taşı ve yıldız,Kur-an'ın karıştırdıkları,Mülk suresi,Mülk 5.ayet,Kuran karmaşaları,Şeytana atmak için yıldız,Yıldız ve şeytan
ĶUR-AN'IN YAZARI ATMOSFERE GİREN GÖK TAŞLARI İLE YILDIZLARI AYNI SANMIŞ

Mülk-5: "And olsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık."

Kandille kastedilen yıldız. Ama sanki yıldızın ne olduğu bilinmiyor. Boyutları küçük sanılıyor. Güneş ile yıldızlar farklı düşünülüyor. Koca yıldız, belki de dünyanın 30-40 misli büyüklüğünde, ama ayette şeytanlara atış tanesi olarak yapıldığını söylüyor.

Astroid, Yıldız, Gezegen, Kuyruklu Yıldız gibi hiçbir kavramı bilmediği ettiği laftan belli değil mi?
Büyüklükleri hakkında da fikri olmadığı net değil mi? Şeytanlar birbirine atarmış, diyanet durumu kurtarmak için "ahiret" lafını eklemiş
Atmosfere giren gök taşları ile yıldızları aynı şeyler sanmış. 7.yy. Arap bilgisi bu kadardı, bildiği kadarını yazmış..!

ŞEFAAT NEDİR?

K,din, islamiyet, Şefaat nedir?,İslamda şefaat,Cennete adam sokmaya yetkili,Şefaatçi,Kimler şefaatçi olabilir,Kur-an'da şefaat, Kuran çelişkileri, Şefaat var mı?,Allah adam kayırır mı?,


ŞEFAAT NEDİR?


Şefaat son zamanların en tartışılan konularından biri haline gelmiştir. Ama bu konunun tartışılması din tüccarlarının işini bozduğundan bu tartışmayı durdurmak için her tür çabayı sarf ediyorlar.  Maalesef şefaat konusu insanları sömürmek için sıklıkla kullanılan bir şeydir. Peki bu sömürme nasıl yapılıyor? Önce insanlara Allah'ın gazap ettiği ve öfkelendiği anlatılır sonra ortaya bir evliya koyulup aracı yapılarak Allah'tan bağışlanma dilenir. Tabi bide bunun zekat sadaka vereceksin diyerek maddi yönden sömürme olayı var. Düşünme kabiliyetini yitirmiş insanlarda cehennemde yanmamak için bu şefaatçileri vasıta yaparak Allah'tan bağışlanma ister. Günümüz Sünni dünyası ilk önce Şia'ların şefaat konusunu eleştirmelerine rağmen sonradan bu işte çok para olduğunu gördüler ve bunu kendi inançlarında kullanmaya başladılar. Şia'ların kutsal saydıkları 12 imamın kabirlerini ziyaret ederek onları Allah'la aralarında şefaatçiler edinmeleri ilk başta Sünni dünyasında Allah'a ortak koşma olarak görülüyordu. Şimdilik bu tutum yalnız radikal İslamcılar olan vahabi kesiminde hala kalmakta ama asıl Sünniler artık bunu kafirlik olarak görmüyorlar çünkü kendileri de ölmüş insanları Allah'la aralarında vasıta yaptılar. Şimdi bu yazıda şefaatin ne kadar  doğru anlaşıldığını tartışacağım.

İlk önce şefaat sözünün anlamına bakalım. Şefaat sözü Arapça'da 'çift' anlamına gelen 'şef' (شفع) kökünden türemiştir. Manası 'bir şeyi ikileme-çiftleme'dir. Kuranın tümünü göz önünde bulundurarak baktığımızda şefaatin yanlış yorumlandığını ve yanlış anlaşıldığını görmekteyiz. Müslümanlar şefaatin Allah yanında daha üstün olan birinin (misal peygamberler, evliyalar) bir günahkarı cehennemden kurtarması olarak kabul ediliyor. Oysa bu Kurana taban tabana zıttır. Çünkü Kur-an'a göre Allah'ın hakkında cehennem kararı vermiş olduğu birini kurtarmaya kimsenin gücü yetmez.

39/ZUMER-19: (Resûlum!) Hakkında azap hükmü gerçekleşmiş kimseyi ve ateşte olanı sen mi kurtaracaksın!

Ayette açık bir şekilde azap verilecek bir insanı kiminse kurtarmaya gücünün yetmeyeceğini anlatıyor. Buna peygamberler bile dahil. Çünkü başka bir ayette Muhammed'e hitap ederek 70 defa bile dua etsen onları affetmem diyor.

9/TEVBE-80 (Diyanet İşleri): "Onlar için ister bağışlanma dile, ister dileme (fark etmez.) Onlar için yetmiş kez bağışlanma dilesen de, Allah onları asla affetmeyecektir."

Şimdi Muhammedin bile birini cehennemden kurtaracak gücü yoksa o zaman ondan mevkice daha altta olan bir evliya bunu nasıl yapa bilir? Eyer Müslümanların dediği gibi şefaat birini cehennemden kurtarmaksa o zaman Allah'ın adil sıfatı şüphe altına girer. Bunu iyi anlamamız için bir misal vereyim.


Kendinizi bir sınavda düşünün. 30 kişilik bir sınıf odasında hayatınızın en önemli sınavına girdiniz. Sınavın gidişatını izleyen hocalar bu otuz kişinin içinden birini başbakan seçtirmiş diye kayırıyor. Ona kopya çekmeye izin veriyor. Bu durumda ne yapardınız? Sınavın adil olduğuna mı inanırdınız yoksa protestomu ederdiniz? Aynı şey şefaat içinde geçerli. Misal mahşer günü geldi yetişti hepiniz kabirlerden dirilip sorgu sual için Allah'ın huzuruna toplandınız. Senin şefaatçin yok ve sen günahlarından dolayı cehennem ateşine atıldın. Ama İsmail ağa cemaatinden biri seninle aynı günahları işlemesine rağmen Mahmud efendinin şefaati ile cennete hurilerin yanına gönderildi. Bu ne kadar adil olabilir ki? Oysa Allah hiç kimseye ayrımcılık yapmayacağını ve hiç kimseyi kayırmayacağını söylüyor Kur-an'da.

21/ENBİYA-47 (Diyanet İşleri): "Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulüm edilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz."

Şimdi gelelim şefaatin asıl anlamına. Kuranda şefaat yapa bilecek çok az sayıda varlık ismi geçiyor.
19/MERYEM-87 (Diyanet İşleri): "Rahmân’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır."

Ayet açık bir şekilde Allah'ın katında söz alan kimselerin şefaat edebileceğini söylüyor. Peki bu söz alacak kişiler kimlerdir. Geleneksel dinciler bu kişilerin peygamberler  ve Allah'a imanında başkalarından seçilen yani Allah'a daha yakın olan kimseler olduğunu savunuyorlar. Kuranda şefaat edecek kişilerin imanlı insanlar olacağını söylüyor.

43/ZUHRÛF-86: "Allah’ı bırakıp da taptıkları putlar, şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler bunun dışındadır."

Peki bu insanlar Allah katında söz alarak cehenneme gedecek olan birini mi kurtaracak yoksa başka bir şey mi?  Yukarıda yazdığımız ayette(Tevbe 80, Zumer 19) bu şefaatin cehennemlik birini kurtarmak olmayacağı net bir şekilde gözüküyor.

Öyleyse şefaat nedir?
Şefaat bir duadır. Yani her mümin kendini dua ederken başkalarınında bağışlanması için dua etmelidir. Ancak yinede o kişinin bağışlanıp bağışlanmaması Allah'ın bileceği bir iştir. Din tüccarlarının dediği gibi bu evliya sana şefaat edecek seni cehennemden kurtaracak diye bir şey söz konusu değildir.

47/MUHAMMED-19 (Diyanet İşleri): "Bil ki Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendinin, hem de inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile!"

Bu konuda dikkat çeken ve en enteresan olan şeylerden biride Müslümanların kiliselerin Hristiyan insanlara para karşılığı cennetten arsa satmasını eleştirdiği halde  bu evliyaların onları cehennemden kurtaracağına inanmalarıdır. Biraz düşünseler papazların yaptıklarıyla hiç bir fark olmadığını görecekler ama düşünmüyorlar. Çünkü papazlar da insanları cennete yerleştirebileceğini iddia ediyorlar evliyalar da. Her ikisi de günahları olduğu halde Allah katında o insanların bağışlanmasını sağlayarak cennete sokacaklarını iddia ediyorlar.  Tabi bunu kendileri yapmıyor onlar adına yapanlar var yani velileri. Bunun için biz dine bir şirket olarak bakıyoruz.

K,din, islamiyet, Şefaat nedir?,İslamda şefaat,Cennete adam sokmaya yetkili,Şefaatçi,Kimler şefaatçi olabilir,Kur-an'da şefaat, Kuran çelişkileri, Şefaat var mı?,Allah adam kayırır mı?,
Hemde karı büyük ve her zaman müşterisi olan bir şirket. Çünkü çocukluğundan beri Allah'la cehennemle korkutularak büyüyen biri cennete gitmek için tüm söylenenleri yapmaya hazır. Hele bunu söyleyen Allah dostu ismi takılmış biriyse cenneti kazandığına kesin gözüyle bakar.  Ne yazık ki insanlar bu evliyaların kendilerinin sonunun nasıl olacağını bilmediklerini unutuyorlar.

27/NEML-65: De ki: “Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak Allah bilir. Onlar öldükten sonra ne zaman diriltileceklerinin de farkında değildirler.”

Din ismindeki saçmalıktan kurtarın kendinizi yada en azından din tüccarlarının kurduğu bu şirketten. Çünkü bu şirketin (cemaatlerin) üyesi olarak Allah'a şerikler koşmuş oluyorsunuz bununla da Kur-an'ın Müşrik ismi verdiği insan grubuna dahil olmuş oluyorsunuz. O grubun üyelerini ise bin tane peygamber bile kurtaramaz çünkü Kur-an onların sorgusuz sualsiz cehenneme atılacağını açık bir şekilde beyan ediyor.

4/NİSÂ-48: "Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah)ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah'a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur."
Aklınızı kullanın.

Yazan: Kirpi

KUR'ANDAKİ ÇELİŞKİLER |2

Gönüllü Yazar: Kirpi

Kur'an Müslümanlar açısından Tanrının insanlara gönderdiği bir kitaptır. Bunu tartışmak bile suçken ben inanıyorum ki her Müslüman hayatında bir kez olsun bile korkarak bile olsa "Ya bunu Muhammed yazdıysa" diye kendi kendine sormuştur. Kur'anda insanları bu kitabın Allah tarafından gönderilmesine ikna etmek için birçok ayet vardır. Onlardan en etkilisi Nisa Suresi 82.ayettir. Ayet şöyledir:

Onlar bu Kur'ân'ı gereği gibi düşünmezler mi? Eğer O Allah'tan başkasından gelseydi, onda mutlaka birçok tutarsızlık ve çelişkiler bulurlardı.

İşte can alıcı nokta burası. Bu ayette Allah insanlara bir meydan okuma yapıyor. Muhtemeldir ki Mekke'nin önde gelen insanları Kur'an'ı Muhammed'in yazdığını söylemişlerdir. Bunun üzerine Muhammed Allah'ın diliyle bir meydan okuma yapıyor. Eğer bu insan tarafından yazılmış olsaydı onda tutarsızlık ve çelişki olurdu. İşte bu yazımızda Kur'an'daki tutarsızlıkları ve çelişkileri göstererek bu kitabın bir insan ürünü olduğunu kanıtlayacağız. Ama konumuza geçmeden önce bir şeyi netleştirelim. İçinizde bu tutarsızlıkları o dönemde ortaya çıkaran biri neden olmadı diye soran insanlar olacak. Kur'an 23 yılda tamamlanmış bir kitap. Tamamı okunmayan kitaba eleştiri yapılmaz. Kur'an'ın Muhammed döneminde değil de ondan sonra toplanarak kitap haline getirilmesi de bir başka neden. Ama muhakkak Kur'an'ı o dönemde de eleştirenler olmuştur. Bunun az bilinmesi eleştiren olmamıştır anlamına gelmez. Nitekim tarihte Mısır Firavunlarının masasında yemek menüsü bile belli olurken Muhammed'in hayatından çok az bir şey bilmemiz de bir başka soru işaretidir. Hatta bazı tarihçiler Muhammed isimli birinin olmadığını iddia ediyor. Gerd Puin tarafından Yemende bulunan Kur'an'ın radyoaktif karbon incelemesiyle M.S. 645-690 yıllarına ait olduğu ortaya çıktı. Daha da ilginci araştırmaların devamında bulunan bu Kur'an'ın yazılarının silindiği ve üzerine yeniden günümüz Kur'an ayetlerinin yazıldığı görüldü. Yeni yazılar eski yazılarla benzerlik içerse de tamamen farklı yazılar da vardı. Neyse fazla uzatmayalım, bu mevzuyu ayrıca ele alacağım. Dönelim asıl meselemize Kur'an'daki çelişki ve tutarsızlığa.

KUR'AN'DAKİ ÇELİŞKİ VE TUTARSIZLIKLAR

İlk önce Kur'an'daki sayısal hatalara göz atalım. Eğer Müslümanların dediği gibi Allah her şeyi biliyorsa, tüm evrenin sırrına vakıfsa o zaman böyle basit matematiksel hatalar yapması çok ilginç.
A'raf/7:54 "Şüphesiz ki Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istivâ eden, geceyi durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O'na mahsustur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir!
Ayetten anlaşıldığı gibi Allah yer ve gökleri altı günde yaratıp bitirdiğini söylüyor. Peki başka ayetlerde ne diyor bir bakalım.
Fussılet/41:9. "De ki: Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.
Fussılet/41:10. "O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti.
Fussılet/41:12. "Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, azîz, alîm Allah'ın takdiridir.
Hesap edelim: 2 gün yer + 4 gün yiyecekler + 2 gün gökler = 8 GÜN.

Gördüğünüz gibi yeri ve göğü 6 günde yarattığını iddia eden Allah bu yaratılışı izah ederken sayısal hata yapıyor. Bir başka çelişkiye bakalım.

Kur'anda birçok mesele yazıldığı gibi en çok verilen meseleden biri de ölmüş bir insanın vasiyetiyle mirasının paylaşılması meselesidir. Her konuda olduğu gibi burada da kadınlar arka plana atılmıştır. Önce ayetlere bakalım:
4/Nisa suresi 11: "Allah size, çocuklarınızın (mirası) hakkında şöyle tavsiye ediyor. Erkeğe, kadının payının iki katı, fakat, eğer kadınlar ikiden fazla iseler, o zaman terekenin (mirasın) üçte ikisi onlarındır ve eğer o (kadın) bir tek ise, o zaman yarısı onundur. Eğer ölenin çocuğu varsa, onun anne ve babasının her biri için, bıraktığı mirasın altıda biri pay vardır. Fakat onun çocuğu yoksa ve yalnız ana-baba mirasçı oluyorsa, o taktirde, üçte biri annesinindir (geriye kalan babanındır). Fakat eğer ölenin kardeşleri de varsa, o zaman, altıda biri annesinindir. Bunlar, borcu ödenip ve de vasiyeti yerine getirildikten sonradır. Babalarınızdan ve oğullarınızdan hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. (Belirlenen bu paylar) Allah'tan bir farzdır. Muhakkak ki Allah, Alîm’dir, Hakîm'di.
4/Nisa suresi: "Ve eğer eşlerinizin (kadınlarınızın) çocukları yoksa, onların bıraktıklarının yarısı sizindir. Fakat eğer onların (kadınların) çocukları varsa o zaman dörtte biri sizindir. (Bunlar) yapılan vasiyet veya (üzerindeki) borç ödendikten sonradır. Ve eğer sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (kadınlarındır), fakat eğer çocuğunuz varsa o taktirde bıraktığınızın sekizde biri onlarındır (kadınlarındır). Bu da yaptığınız vasiyet veya borç (ödendikten) sonradır. Ve eğer miras bırakan erkek veya kadının evlâdı ve ana-babası olmayıp, erkek veya kız kardeşi varsa, bu taktirde ikisinden her biri için altıda biridir. Fakat eğer bundan daha fazla iseler, o zaman onlar üçte bire ortaktırlar. Bunlar (kimseyi ) darlığa düşürmeden yapılan vasiyet ve de borç ödendikten sonradır. (İşte bunlar), (size) Allah tarafından vasiyettir. Ve Allah Alîm'dir, Halîm'dir.
4/Nisa suresi 176:  "Senden fetva istiyorlar. De ki: Allah, kelâle (annesi, babası ve çocuğu olmayan kişi) hakkında şöyle fetva veriyor. Eğer kişinin (erkeğin) ölümünde, onun çocuğu yoksa ve kız kardeşi varsa, o taktirde bıraktığının yarısı onundur. Ve eğer onun (ölen kız kardeşin) oğlu yoksa, o (erkek kardeş), ona (kız kardeşe) varis olur. Fakat, eğer iki kız kardeşi varsa, o taktirde bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Ve eğer kadın ve erkek birçok kardeşlerse, o zaman “iki kız kardeş payı” kadarı erkeğindir. Allah, şaşırırsınız diye size beyan ediyor (açıklıyor). Allah her şeyi en iyi bilendir.
Farz edelim ki bir Müslüman insan ölmüş ve geride üç kız evlat, bir ana, bir baba ve eşini bıraktı. Bu durumda mirasın 2/3'ü kızlarına, ana ve babanın her birine 1/6, eşine ise 1/8 pay kalacak.

Hesap yapalım: 2/3 + 1/6 + 1/6 + 1/8 = 1.125 (toplamın 1 olması gerekirdi)

Yani miras paylaşıldığı zaman her bir mirasçının aldığı payın toplamı mirasın kendinden fazla ediyor. Evrenin yaratıcısı Allah böyle basit bir hesap hatası yapmayacağı için bu ayet Allah'a değil hesap bilmeyen Muhammed'e aittir.

Gelelim Allah katında bir günün dünya zamanıyla kaç sene olduğuna. Bu meselede diğerleri gibi çelişkilidir, zira ayetlerin biri diğeri ile örtüşmüyor.
Secde suresi 5: Gökten yere kadar bütün işleri Allah yürütür. Sonra bu işler, süresi sizin hesabınızla bin yıl olan bir günde O’na yükselir.
Bu ayette Allah bir günde yaptığı işin insanların zamanıyla bin yıla denk geldiğini söylüyor. Bir diğer ayete bakalım:
Mearic suresi 4: Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir.
Bu ayette ise Cebrail'in Allah'ın yanına bir günde gittiğini söylüyor ve bu bir günün elli bin yıl olduğunu net olarak söylüyor. Muhammed zamanında Kur'an ayetleri yalnızca sözle sözlendiği (yazılmadığı) için önceki ayetteki söylediği sayıyı bir sonraki ayette unutması ve başka sayı söylemesi gayet mantıklı. Nasıl olsa o da bir insan.

Kur'an'a göre kaç tane cennet var?
Kur'an bazı ayetlerde cennet sözcüğünü tekil manada işlemiştir. Bu ayetlere bakan her hangi bir insan kolaylıkla bir tane cennetten bahsedildiği kanaatine varır.
Zümer 73: "Rablerine karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük cennete götürülürler... (ayrica bakiniz 41/Fussılet:30-32, 57/Hadid:21, 79/Naziat :40-41.)
Yukarıdaki ayetlere göre cennetin sayısı birdir. Ama şimdi göstereceğimiz ayetlerde Allah cennetten bahsederken çoğul şekilde sözler kullanır. Bu da cennetin birkaç tan olduğu manasına gelir.
Kehf 31:  İşte onlara (onlar için) Adn cennetleri vardır. Onların altından nehirler akar. (Ayrıca bakınız Ayrıca bak. 22/Hacc:23; 35/Fatır:33; 78/Nebe:31-34.)
Yüce yaratıcı önce yazdığını sonra unutamayacağı için demek ki bu Muhammed'in yanlışıdır.

Hristiyanlar cennete (cennetlere) girebilir mi?
Günümüz din adamları (tüccarlar) İslam'dan başka bir dine mensup olan hiç kimse cennete giremez diyor. Bu konuyla ilgili olarak Kur'an'da olumlu ve olumsuz (girer ve giremez) manalarında ayetler vardır. Şükürler olsun ki günümüz Müslümanlarının kafası Muhammed'inki ve Allah'ın ki kadar karışık değil, yani cennete giremeyecekleri konusunda daha netler. Çünkü Kur'an'da bir kaç ayet Hristiyanlar cennete girebilir derken bir başka ayet giremez diyor.
Bakara 62: Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîlerden (her bir grubun kendi şeriatında) “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükâfat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır” (ayrıca bakınız 5/Maide:69)
Yukarıdaki ayetlere göre Hristiyanlar ve başka dinden olanlar cennete girebilirler.
Ali Imran 85: Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.
Bu ayet ise açık bir şekilde İslam dışında başka dine mensup kimsenin cennete giremeyeceğini anlatıyor.

Hesap gününde şefaat (kayırma) var mıdır?
Müslümanların en çok söyledikleri şey Allah'ın kimseye torpil yapmayacağıdır. Ben de tüm kalbimle buna inanıyordum ama biraz araştırınca bunun böyle olmadığını gördüm. Bir düşünün eğer tüm insanları Allah yaratsaydı o zaman hesap gününde onları sorguya çekince hiç kimseyi kayırmaması gerekirdi. Kur'an'ın bazı ayetleri bunun böyle olacağını söylerken bazı ayetlerde torpile izin verildiğini görüyoruz.
Bakara suresi 48: Kimsenin kimseden faydalanamayacağı, kimseden bir şefaat kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korunun.
Ayette açıkça hesap günü hiç kimsenin bir başkasına şefaat edemeyeceğini belirtiyor. Aslında olması gereken de bu zaten. Zira Allah bir başkasının lafıyla birinin günahlarını bağışlarsa o zaman Tanrının adaleti şüphe altına girer. Ama bir başka ayete baktığımızda şefaate izin verildiğini görüyoruz:
Meryem suresi 87:  Rahman’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır.
Ayet hesap gününde Allah'ın konuşmaya izin vereceği kişilerin şefaat edebileceğini anlatıyor. Muhtemeldir ki Muhammed hesap gününde söz alacak olan insanlardandır. Şimdi size soruyorum: Eğer Muhammed söz alarak dinsiz olan amca Ebu Lehebe (asıl ismi Abdüluzza b. Abdulmuttalib b. Haşim'dir) şefaat ederse nasıl olur? Bir Müslüman şefaat edeni yok diye cehenneme girsin ama Ebu Leheb'in Muhammed gibi amcası var diye paçayı cehennemden kurtarsın. Bu ne kadar adaletli?

Kötülük Allah'tan mı gelir?
Nisa suresi 78: Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size yetişecektir. Onlara bir iyilik gelirse: “Bu Allah’tandır” derler, bir kötülüğe uğrarlarsa “Bu, senin tarafındandır” derler. De ki: “Hepsi Allah’tandır”. Bunlara ne oluyor ki, hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar?
Ayeti çok iyi okuyun. Ayette Allah "iyilik Allah'tandır, kötülük kendinizdendir" lafını eleştiriyor ve akabinde hem iyiliğin hemde kötülüğün Allah tarafından olduğunu açıkça söylüyor. Bir diğer ayete bakalım:
Nisa suresi 79: Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir. Seni insanlara peygamber gönderdik, şahit olarak Allah yeter.
Bir ayet sonrasında ise dediğini inkar edip bu defa tam aksini söylüyor. Bu şaka olmalı. Buradan iki şey anlaşılır. Ya Muhammed çok unutkan yada Kur'an'ı birbirinden habersiz iki Allah yazmıştır.

Allah'ın velisi var mı?
Şimdi bakacağımız ayetler Kur'an'da çelişkileri en net şekilde gözler önüne seren ayetlerden biridir.
Isra suresi 111: Ve de ki: “Övgü, Allah’adır. O çocuk edinmemiştir, yönetimde ortağı ve muhtaçlıktan ötürü de bir velisi de yoktur.” O’nu alabildiğine yücelt.
Yunus suresi 62: Açın gözünüzü! Allah velilerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar!
Geleneksel dinciler ve ateistlerin aksine ben bu ayetin neden böyle çeliştiğini kendi düşüncelerimle aktaracağım. Düşüncem şu yöndedir ki Muhammed İsra suresi 11.ayeti yazarken insanları bu ayetten etkilenip onu veli olarak görmeyeceklerinden korkarak sonrasında Yunus suresi 62. ayeti kendisine vahiy etmiştir.

Allah sözünden döner mi?
Dincilerin Allah tanımına bakarsak eğer (geleceği bilir, her şeyden haberdardır, her şeyin en doğrusuna karar verir) Allah'ın herhangi bir hükümde hata yapıp sonradan düzeltme gibi bir şansı yoktur. Zira böyle bir şey olursa Allah'ın yukarıda saydığımız vasıfları şüphe altına girer. Kur'anda da bu konuda kesin hükümler vardır.
Fatr suresi 43: Hayır! Sen Allah’ın kanununda değişiklik bulamazsın. Sen Allah’ın kanununda asla bir döneklik bulamazsın. (bakınız Rum suresi 6, Zumer suresi 20 , Ali Imran suresi 9)
Buraya kadar anlaşılmayan hiçbir şey yok. Peki o zaman diğer ayetlerde neden Allah sözünü değiştirebileceğinden bahsediyor?
Bakara suresi 106: “Herhangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya unutturursak, onun yerine daha hayırlısını veya benzerini getiririz. Allah’ın her şeye gücü yettiğini bilmez misin?
Eminim ki dinciler mutlaka burada konu farklı diyecek ve unutursak lafını delil olarak sunup bak işte "unutturduk demiyor unutturursak diyor" diyecekler. Bu yüzden Allah'ın "unutturarak" sözünden döndüğüne dair hadislerden birkaç örnek sunacağım sizlere:

"İçinizden kimse, Kur’an’ın tümünü elinde tutuğunu söylemesin. Bunu diyen bilir mi Kur’an’ın tümü ne kadardı, nasıldı? Kesin olan o ki, Kur’an’ın çoğu yok olup gitmiştir." (Bkz. Süyuti, el İtkan, 2/32)

Ebu Ümame’ye bir grup sahabînin anlattığına göre, onlardan biri geceleyin kalkarak ezbere bildiği bir sûreyi okumak ister, ancak besmeleden başka bir âyeti okuyamaz. Sabahleyin bu durumu sormak üzere Peygamber (asm)’in kapısına varır. Derken başkaları da oraya gelip toplanır. Birbirlerine ne için geldiklerini sorarlar. Aynı sûreyi unutma sebebiyle geldiklerini söylerler. Sonra, Resulullah (asm) onları kabul eder ve haberlerini anlatırlar. Unuttukları sûreyi sorarlar. O da bir müddet suskun vaziyette cevap vermeden bekler. Sonra şöyle der: “O sûre, geceleyin neshedildi. Bu yüzden ezberleyenlerin göğsünden ve yazılı bulunduğu her şeyden silindi” (Ebû Ubeyd, s.13-14; İbnu’l-Cevzî, Nevâsih, s. 33.)

İbn-i Mes’ud’un şöyle dediği rivâyet edilir: “Rasulullah (asm)’a bir âyet indirildi. Ben de onu mushafıma yazdım. Sabahleyin bir de baktım ki, kâğıt (varaka) bembeyaz! Bu durumu Rasulullah (asm)’a haber verince şöyle buyurdu: “Bilmiyor musun, o âyet bu gece kaldırıldı” (İbnu’l-Cevzî, Nevâsih, 34)
Şimdi sizlere soruyorum: Kur'an'ı kabul ediyorsunuz, hadisleri de kabul ediyorsunuz peki o zaman Allah'ın sözünden caydığını da kabul ediyor musunuz? Allah bir ayeti vahiy edip sonra onu kaldırıyorsa demek ki bu onun her şeyi bilmediği, en doğru kararı veremeyeceği anlamına gelir.

Konuyu çok uzatmadan burada bitirmek istiyorum. Bu saydığım çelişkiler Kur'anın üzerindeki 2-3 saatlik araştırmanın neticesiydi. İyice bakılırsa Kur'anda tutarsızlık olmayan neredeyse tek bir ayet bile bulamazsınız. Siz de Kur'anı sadece sevap için okumak yerine araştırarak okursanız bunları bizzat şahidi olursunuz. Din tüccarları tarafından daha fazla sömürülmemek için şimdiden okumaya ve araştırmaya başlayın.
Gönüllü Yazar: Kirpi

KUR-AN DA BİRBİRİYLE ÇELİŞEN AYETLER

islamiyet, AY, din, Kuran çelişkileri, Kur'an'daki yaratılış çelişkileri, Önce yer mi yaratıldı gök mü?Fussilet suresi, Nazirat suresi, Sureler arası çelişki, İbn-i Abbas, Allah yeri ve göğü kaç günde yarattı?,

Ben göklerle yer hakkındaki ayetlerden anlamadım. Bir yerde diyor altı günde yarattım, bir başka yerde sekiz gün diyor. Bazı ayetlerde önce göğü, sonra yeri yarattım diyor; ama tam tersine önce yeri sonra da göğü yarattığını ifade eden ayetler de var. Mesela Fussilet suresinde ilkin yerden başladığını, içindeki dağ, nebatat her ne ise var ettiğini, daha sonra göklere yönelip onları iki günde yarattığını söylüyor.

  • 41/FUSSİLET-10: Ve orada, onun üzerinde sabit dağlar oluşturdu. Ve orayı bereketli kıldı. Orada (arzda) bulunanların besinlerini (rızıklarını), dileyenler için eşit olarak dört günde takdir etti.
  • 41/FUSSİLET-11: Sonra duman halinde olan semaya yöneldi. Sonra da ona (semaya) ve arza: “İsteyerek veya istemeyerek gelin.” dedi. İkisi de: “İsteyerek geldik.” dediler.
  • 41/FUSSİLET-12: Böylece onları iki günde yedi kat gök olarak kaza etti (yarattı, tamamladı). Her gök katına kendi emrini vahyetti. Ve dünya semasını kandillerle muhafaza ederek süsledik. İşte bu, Azîz ve Alîm olan (Allah’ın) takdiridir.

Ama Naziat suresinde tam tersi söz konusudur: Burada, ilkin gökleri ve gece ile gündüzü yarattığı, ondan sonra da yerküreyi döşediği söz konusudur, diyor. Ayetlere bakıldığında gerçekten de durum böyledir.

  • 79/NAZİAT-27: Yaratma bakımından siz mi yoksa bina ettiği sema mı daha kuvvetli? (Sizi yaratmak mı yoksa bina ettiği semayı mı yaratmak daha zor?)
  • 79/NAZİAT-28: Onun (semanın) tavanını yükseltti (yüksekliğini artırdı). Sonra da onu sevva etti (dizayn edip düzenledi).
  • 79/NAZİAT-29: Ve onun gecesini kararttı ve onun duhasını (aydınlığını ortaya) çıkardı.
  • 79/NAZİAT-30: Ve arz, bundan sonra da onu yayıp döşedi.
  • 79/NAZİAT-31: Ondan (yerden), onun suyunu ve merasını (yeşilliğini, otlağını) çıkardı.
  • 79/NAZİAT-32: Ve dağlar, ona (yeryüzüne), onları muhkem (sağlam) olarak yerleştirdi.