HABERLER
Dini Haber
hristiyanlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hristiyanlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

CİNSELLİK VE DİN

MT, Sümerlerde baş örtüsü, İlk baş örtüsü, Baş örtüsü tarihi, Mezopotamya'nın ilk genel evi, din, islamiyet, hristiyanlık, yahudilik, Cennet tasviri, Cennetin kökeni,
Kutsal kitapların geçmişten günümüze taşıdığı mesajlar yanlış anlaşılmış. Tüm kitap tefsircilerinin tamamen hatalı olduğunu belirtebilirim. Cennet, seks, şarap, 72 huri vs falan ayeti doğrudur, buna katılıyorum ama tersten okuyunca.
Kutsal kitaplar geçmişte yaşamış medeniyetlerin günümüze kadar ulaşan bir mesajını taşıyor olabilir.

Ve tersten okuyunca bir çok önemli bilgi netleşiyor.
Ayette bahsedilen cennet/eden daha önce kesinlikle yaşanmıştır.
Geçmişten günümüze hem arkeolojik hem kutsal kitaplardaki kodlama yöntemi ile bunlar günümüze haber verilmiştir. Günümüzün insanının, geçmişte olduğu gibi bugün de demokratik, liberal ve ileri medeniyeti anlaması içindir.

Yeryüzünün ilk genelevi milattan çok çok önceleri Sümerler'de vardı,
Çok gelişmiş medeniyet seviyesine ulaşmış bir toplumdan bahsediyorum.

Mezopotamya'nın var olan ilk genel evi şöyle;
Asma üzüm bahçeleri olan, şarabı bol, dev bir yapının içinde 72 genç huri/rahibenin (72 millet) hizmet ettiği kutsal bir mekan. İlk kutsal mekanlar arasında.
Oradaki rahibelerde erkeğin hem cinsel, hem ruhsal anlamda vaftiz, veya ibadetini yerine getirirler. Bu yerin adı Tanrıçaların evidir (Tanrı'nın evi).

Bugünkü imamın, papazın, hahamın bahsettiği soyut cennetin kökeni denilebilir.
İmamlar ruhani işleri yapıyor, rahibeler yaşıyor ve yaşatıyor. Aynı zamanda bu rahibelerin kutsal mekandan çıkarken tanınmaması için başlarına örtü taktıkları, hatta bunu takan ilk toplum oldukları söylenir.

Erkek egoizmi cehennemi var etti ve insanlık rezil oldu. Mitolojik aşk ve seks tanrı ve tanrıçalarının yaşadığı bir dönemden bahsediyoruz (İnanna/İştar Mezopotamya, Afrodit/Eros Yunan).

Şimdi ayeti tersten okuyoruz.
Ey insan, senden binlerce yıl önce medeniyet yeryüzünün en üst seviyesine ulaşmıştır. O gördüğün ayet geçmişten geliyor. Asma üzüm bahçeleri, derelerinden akan şarap, iri gözlü, tomurcuk göğüslü, tanrıçalar var. Yani akıl geçmiştedir gelecekte değil. Ahiret geçmiştir, gelecek değil.

Birde bu tersten yazılım Fenikelilerin çıkardığı çok uzak olan (coğrafik) yerlere giden mesajın kodlanmış haliyle bir Elçi vasıtası ile halklara ulaşır.
Mesajın, Mezopotamya'da yaşanan medeniyet seviyesini bildirmek ve sürekli güncellemek adına gönüllü sufi ve elçileri vardır.

Yani geçmişte yaşanan o en üst seviyedeki liberal ileri demokrasi, kadın-erkek eşit medeniyeti, diğer toplumlara anlatım, sanat, kuşlar, kodlu tersten yazılan semboller yoluyla bize ulaşır.

Kutsal kitaplar geleceği değil geçmişi yazarlar.
Elçinin Arap yarımadasına götürdüğü mesaj şu: "ey Araplar bakın size Mezopotamya dan bu mesaj getirdim! Cennet/eden orada yaşanıyor insanlık çok ilerde."
İlginç olan, Araplar gelen mesaja değil onu getirene bel bağladılar ve aha böyle ortada gördüğünüz ahlaksız bir topluma dönüştüler.
Tarihten günümüze gelen elçiler dikkate alınmaz, mesajlarını okumak yeterlidir. Arapların en büyük hatası, mesajı yanlış anlamış olmalarıdır. Şimdi 1400 yıllık bir yanlış anlaşılma nasıl düzelir? Elbette akılla, mantıkla hareket ederek.
Her birey bu dünyanın cennete dönüşümü için bir elçi görevini yürüten bir sorumludur.

Dünya boştur, boşlukları doldurmak üzere..

Yazan: Metin T.

HRİSTİYANLIK VE DİNLERİN BALTALANMAYA BAŞLANMASI

A, din, hristiyanlık, ateizm, Charles Darwin'in keşifleri, Thomas Hobbes, Musa'ya incilde atfedilenler, Eichhorn, Hegel, Hristiyanlığın çöküşü, Hristiyanlığın kan kaybı, Nietzsche,
19. yüzyılın ikinci yarısında Charles Darwin'in ileri sürdüğü evrim teorisi ve diğer bilimsel keşifler, dünyanın doğasını ve varlığını açıklamanın bir yolu olarak dinlerin değerini azaltmıştır.

İlahiyat ve İncil bursu
18. ve 19. yüzyıl boyunca, akademik araştırmalar dinin gerçek hakikatlerini zayıflatmaya başlayınca Tanrı'nın doğaüstü bir varlık olup olmadığı konusunda şüpheler başladı.

1651 yılında filozof Thomas Hobbes, Musa'nın İncil'de kendisine atfedilen tüm kitapları gerçekten yazamayacağını belirtmişti .

1779 yılında JG Eichhorn, Yaratılış Kitabı'ndaki öykünün gerçek tarih olmadığını, Yunan ve Roma mitolojisinin hikayeleri gibi sadece efsane olduğunu ileri sürerken, bu hikayelerin artık gerçekten Tanrı'nın sözüymüş gibi okunmaması gerektiğini söyledi.

Diğer teologlar Hegel'in fikirlerini, dini hikayeleri ve inançları insanlığın manevi hayatıyla ilgili gerçekleri göstermek için sembolik yollar olarak tasvir etmeye başlamışlardı.

Metnin edebi analizi İncil'in kendisi için güvenilir bir tarihsel belge olarak büyük şüphe uyandırmaya başladı.

Alman, DF Strauss, 1835'te Mesih hakkındaki Yeni Ahit hikayelerinin tam anlamıyla doğru olarak yorumlanmaması gerektiğini, Yahudi bir öğretmenin hayatını giyen ve dini sembolize eden bir elbise olarak görülmesi gerektiğini belirtti.

Tanrı bir insan icadıdır.
1841'de Ludwig Feuerbach, Tanrı'nın insani bir buluş olduğunu, korkularımızla ve isteklerimizle baş etmemize yardımcı olacak manevi bir araç olduğunu savundu.

Bu inançlılar için kötü bir haberdi, çünkü insanlar, tüm iyi niteliklerini Allah'a yansıttılar ve kendilerini şefkatli, akıllı, sevecen olarak görürken, birden kendilerini değersiz hissettiler. Bu yüzden insanlık kendisini gerçek kişiliğinden uzaklaştı.


Antropoloji
Antropologlar da önceki kesinlikler konusunda şüphe uyandırıyorlardı.

Karşılaştırmalı din araştırması, pek çok dinin ritüelleri ve hikayeleri arasında büyük benzerlik olduğunu ortaya koydu; hatta kabile dinlerinin Hristiyanlıkla ortak unsurlara sahip olduğu görülüyordu.

Bu, Hristiyanlığın (ya da başka herhangi bir dinin) tek gerçek din ve herhangi bir dinin Tanrı'nın vahyinin benzersiz sonucu olduğu görüşünde çalkantılar oluşturdu, zira bütün dinler çok fazla benzerliğe sahipti.

Nietzsche
19. yüzyılın sonunda filozof Friedrich Nietzsche (1844-1900) Tanrı'nın öldüğünü ve insanlığın onu öldürdüğünü ilan etti.

Nietzsche, artık Hristiyan Tanrı'sına inanmanın mümkün olmadığını söyledi. Modern insanların artık Allah'a inanmadığını düşündü ve bu inanmazlık Tanrı'yı ​​öldürmüştü.

Bunun ciddi ahlaki sonuçları vardı. Batılı toplumun bütün ahlak yasası Yahudilik ve Hristiyan ahlakına dayanıyordu ve er ya da geç insanlar, artık Tanrı'ya inanmazlarsa, Tanrı'ya dayanan bir ahlaki kural gereği yaşayamayacağını anlamış olurlardı.

Nietzsche sadece Tanrı'nın ölümünü ilan etmekle kalmadı, daha da radikal bir şey yaparak insanlık için bir anlam ve amaç kaynağı olabilecek herhangi bir dış dünya yani ahiret olmadığını söyledi.

Nietzsche yaşadığı bölge ve toplum nedeniyle özellikle Hristiyanlığı eleştiriyordu. Bu dinin sadece sahte değil, çarpıtılmış, bozulmuş ve "çelişkili" olduğunu düşünüyordu.

Yani bilim ve felsefenin ilerleyişi ile birlikte Darwin, Thomas Hobbes, Eichhorn, Ludwing, Nietzsche gibi isimlerin önderliği ile dinler, özellikle de Hristiyanlık kan kaybetmeye başlamıştı. Bu kan kaybı ise ateizm, deizm, agnostisizim ve nihilizm gibi felsefi akımların ortaya çıkışına zemin hazırlamış oldu.

Yazan & Çeviren: A.Kara

HRİSTİYANLAR NEDEN ORUÇKEN YEMEK YERLER ?

din, hristiyanlık, Hristiyan orucu, sizden gelenler, Hristiyanlar neden oruçken yemek yerler?, Hristiyan ve Müslüman orucu, Diğer dinlerde oruç, Yeşeya 58:6-9,
"Hristiyanlar neden oruçta bile yemek yer? Halden anlamak bu mu?"
Müslümanların Hristiyan orucu hakkında yaptığı en büyük eleştiri budur. Fakat bu eleştiriyi yapmadan önce İslam orucu ile Hristiyan orucu arasındaki farkı bilmek gerekir. Fark şudur;

Müslümanlar oruç tutarak kendilerini fakirlerin yerine koyar, fakirlerin halinden anlamaya çalışır ve empati duygularını geliştirirler. Böylece zenginler de aynı fakirler gibi yemeyerek, içmeyerek ve hayatın lüksünden mahrum kalarak onları anlamış olurlar.

Hristiyanlar ise oruç tutarak İslam'ın tam zıttına, yedirirler. Yani orucu tutan zengin kişi, yemeyerek fakirin halinden anlamaya çalışmaz. Aksine, fakire yedirerek, içirerek, giydirerek fakirin zenginin halinden anlamasını sağlar.
Çünkü Tanrı vahiyleri ve gelen peygamberlerin aracılığıyla yazıldığına inanılan yasada şöyle yazmaktadır;

Benim istediğim oruç, 
Haksız yere zincire, boyunduruğa vurulanları salıvermek, 
Ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak, 
Her türlü boyunduruğu kırmak değil mi? 
Yiyeceğinizi açla paylaşmak değil mi? 
Barınaksız yoksulları evinize alır, 
Çıplak gördüğünüzü giydirir, 
Yakınlarınızdan yardımınızı esirgemezseniz, 
Işığınız tan gibi ağaracak, 
Çabucak şifa bulacaksınız. 
Doğruluğunuz önünüzden gidecek, 
RAB’bin yüceliği artçınız olacak. 
O zaman yardım çağrılarınızı RAB yanıtlayacak, 
YEŞEYA 58:6-9

SİZDEN GELENLER | Yazan: D. Emre

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)