HABERLER
Dini Haber

İNSANLAR DİNLERE NEDEN İNANIRLAR?

din, inanç, dinler, sg, neden birçok din var, insanlar neden dinlere inanır, insan neden inanır, inanmanın sebebi, din ve mitoloji, insan ve din, insan ve inanç, inanmayı seçmek
Dünyada bir çok inanç var. Çünkü bence insanlar inanmayı seçtikleri en kolay yada etkisi altında kaldıkları dine bağlanıp yaşamlarına değer ve anlam kattıklarını düşünürler. İnsan iç güdüsünde sahiplenmek, korunmak, huzur bulmak, itaat etmek en büyük inanç etkilerinden birkaçıdır. İnsan toplu halde yaşamanın daha güven verici hissini yaşayabilmek için aynı örgütün inancın yada toplumun kutsal sayıp en büyük gücü dine bilinç altı bir bağla bağlanır. Birisine bir kelebeğin sizinle konuştuğunu söyleseniz sizi deli sanır fakat dini hikayelerde geçen doğa üstü birçok olayı kesinlikle sorgulamaz bile !
Saygılarımla.

SİZDEN GELENLER | Yazan: N.Durmuş

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

* Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
* Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
* Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
NOT: Ayrıca sitemizde yazar olmak için de bize mail atabilirsiniz. Sitemizde yazarlara özel kategoriler açılacaktır.

CİNLERE DAİR ÇILGIN BİR İHTİMAL

Yazan: A.Kara
din, dinler, cinler, cinlere dair, cinler var mı, cin zannedilen, başka gezegenlerden cin, gelişmiş uygarlıklar ve cin, din ve mitoloji, paranormal varlıklar, cin, dinlerde cinler Hepimizin bildiği üzere birçok din ve inanışta cin denen varlıklara inanılmaktadır. Hatta öyledir ki, özellikle Arap sentezi dinlerde bu cinlerin mertebeleri ve makamları vardır, en basit örnek olarak Araplarca inanılan "devlet cinlerini" bile verebilirim.

Yine bu cinler, coğrafyaların da etkisiyle insanlar tarafından farklı masallarla süslenmişlerdir. Mesela bir dinde cinler ateşten, dumandan varlıklar iken, başka bir dinde sudan ve sisten varlıklar bile olabiliyorlar.

Tabi ki dinleri gereği birçok insan bu varlıklara inanmak "zorunda". Aksi halde inandıkları dinden çıkacaklardır. Mesela bir Müslüman "ben cinlere inanmıyorum" diyemez çünkü bu varlıkları anlatan bir düzine ayet içermektedir inandıkları dinin kitabı.

Bir deist olarak ben tabi ki cin vb. varlıklara inanmıyorum fakat aklıma sizlere belkide çok çılgınca gelecek, "hade len" demenize sebebiyet verecek bir düşünce de gelmiyor değil. Her ne kadar çılgınca da olsa sizinle bu deli ihtimal ve düşünceyi paylaşmak istiyorum.

Bilindiği üzere evrenin sınırlarını anlamaya aklımız ve teknolojimiz yetmiyor, teknolojinin yetmemesine bağlı olarak da görebildiğimiz ve imkanlarına eriştiğimiz kanıtlar üzerinden hayal kurup, düşünebiliyoruz. Günümüzde gelişen teknoloji ile artık insanların görüntüsünü başka bir mekana, birebir aynı hareket, jest, mimikleri ile ve birazda olsa bozuk sesi ile aktarmak mümkün (hologram).

Pekiii, koskoca evrende, sinek pisliği kadar yer kaplayan bir gezegende yaşayan bizler bu sonsuz evrende, kara parçaları üzerinde yaşayan tek canlılar mıyızdır? Hiç sanmıyorum, Tanrı hepimizden akıllı olacağına göre ve koskoca evrenin sadece biz insanlara hizmet etmek için yaratıldığı fikri, saçma ve insan egosunu besler türden olduğuna göre, Tanrı da kesinlikle koskoca galaksiyi sadece bizler için var etmiş olamaz.

Şimdi geleyim çılgın fikrime; biz belkide milyarlarca gezegenden birinde yaşayan bir tür isek ve bizim teknoloji seviyemiz de X ise, farklı hayatlar süren milyarlarca topluluğun içinde teknoloji seviyesi: 10X, 5X, 100X olan canlıların da olması bir ihtimaldir, hatta büyük bir ihtimaldir (şahsi fikrim)

Peki bizim keşfetmeye imkanımızın yetmediği diğer yaşam formlarının olduğu gezegenlerde, daha zekilerinin de olabileceği yaşam formlarının yaşayabileceği ihtimalini var sayarsak (yukarıda bahsettiğim teknoloji oranlarını baz alarak) bu canlıların gelişmiş teknolojileri ile zaman, mekan, hız vb kavramların fazlaca önüne geçip bunları bükebilmeleri (hatta belki de paralel evrenleri) muhtemel değil midir?

Buradan hareketle şu çılgın fikir aklıma geliyor. "Evet cin vb. varlıklar yok, anlatılanlar bilinç altı oyunları, hastalık vb. olayların sonucu" fakat bunların dışında, belkide %10luk bir dilim, bize oranla kat kat gelişmiş teknolojisi sayesinde kendinin kopyasını, sesini, siluetini falan gezegenimize, hatta ve hatta sokak, cadde ve evlerimizdeki odalarımıza ışınlayabilen, bu şekilde gerek amacını tahmin edemeyeceğim işlerinin peşinde olan(araştırma, gözlem vb.), gerekse ergen çocuklar gibi bizleri korkutarak eğlenen ve sırf bunun için teknolojisini kullanan, farklı galaksilerde yaşayan varlıkların olması, ufacık ta olsa bir ihtimaldir benim için :)

Başka türlü nasıl anlatırım bilemedim, sanırım birde şöyle anlatmayı deneyebilirim bu düşüncemi, daha açık olabilmek amacım ;) Teknolojimizin geliştiğini, ve evinizde oturduğunuz odanızdan, kendinizi engel tanımadan başka yerlere hologram olarak ışınlayabildiğinizi ve buradaki her şeyi kendi gözünüzle görür, kulağınızla duyar, elinizle dokunur gibi hissettiğinizi düşünün. Şimdi bu teknolojiyi iyice arttırın ve bunu gezegenler arasında, diğer yaşam formlarının hayatlarına karışabilecek kadar ilerletebildiğinizi düşünün. Neler yapardınız değil mi?

Başta da dediğim gibi, böyle bir iddiam yok, sadece çılgınca bir düşünce ve sinek pisliği kadar da olsa "bir ihtimal" Yani dünya üzerinde insan hayatı var olmaya başladığından beri milyonlarca insanın dinlerini ve inançlarını süsleyen cin hikayeleri insan beyni-bilinç altı oyunu olduğu gibi, belkide bunların minicik bir kısmı, bizden gelişmiş olan bazı uygarlıkların bizim üzerimizdeki oyunlarıdır...

JAİNİZM NEDİR?

Yazan: N.Kara
jainizm, jainizm nedir, din, din ve mitoloji, jainizm dini, tüm canlılara saygı, Mahavira, Jainistler, vegan dini, intiharın serbest olduğu din, caynacılık, cainizm, Jainizm M.Ö 4.yüzyılda Hindistan'da başlamış bir dindir. Aslında din tanımı da çok doğru olmaz. Genel olarak bakıldığında bir yaşam biçimi, felsefe olarak görülür. Kurucusu Mahavira'dır.

Jainizm'in temelinde hayattaki canlılara saygı yatar. Tüm canlılar onlar için değerlidir. Onlara zarar vermekten kaçınırlar.Örneğin,yolda gördükleri bir karıncaya basmazlar. Oturacakları yerde karınca veya böcek olabileceğinden ,oturmadan önce süpürge ile süpürüp öyle otururlar. O yüzden ellerinde süpürge ile dolaşırlar. Jainler yaşadıkları ortamda nefes alıp vermelerinin bile canlıları öldüreceğini düşündüğünden ağızlarında maske ile dolaşırlar. Yani hasta veya hasta olacaklarından değil ,kendilerinin dışarıya hastalık yayacağını düşündüklerinden.

Bir diğer bilinen Jain yaşam şekli de vejetaryen ve vegan olmalarıdır. Soğan ve sarımsak gibi sebzelerden uzak dururlar çünkü bunların tutku, öfke, nefret ve kıskançlık yarattığına inanırlar. Yiyecekleri bitkinin köklü olması onlar için uygun değildir. Çünkü kökü var olan bitki onlar için hala canlıdır ve onu tüketmek istemezler. Anlayışlarına göre şiddet ve zulüm ile elde edilen her türlü gıda onlar için yenilmemesi gereken gıdalardır.

Tüm bunlar aslında şiddete karşı olduklarındandır. Jainlerin bilinen 5 felsefesi vardır. Birincisi Ahimsa'dır. En yüksek mertebeleri olan Ahimsa ilkesi nedeniyle her varlığa eşit saygı ve şefkat gösterirler. Şiddet uygulamazlar, çünkü onlar için tüm canlılar ölümsüzdür ve sonsuz ruha sahiptirler. Varlıkları üç kategoride tanımlarlar;


"Henüz gelişmemiş olanlar ""Gelişme yolunda olanlar " ," Tekrar doğuş sürecinden kurtulup özgür hale gelenler".

İkinci felsefeleri Satya; yalan konuşmamak ,gerçeği söylemektir. Üçüncü Asteya; Hırsızlıktan kaçınmaktır. Dördüncüsü Brahmacharya; Seksten uzak durmaktır. Beşinci, Aparigraha; Sahip olmamak ,mülksüzlük anlamına gelir.

Jainler mükemmel insan olma yolunda ilerlerler. Onların aslında inandıkları bir tanrıları yoktur. Zaten insanlar onlar için en üstün ve mükemmel varlıklardır. O yüzden daha mükemmel düşünen ve olan bir Tanrı gereksinimleri yoktur. Gün batımından sonra yemek yemezler ve gezip seyahat etmezler.

Jainler doğaya ve başka canlılara aşırı saygı duyarlar. Ama tüm bunlarla çelişebilecek bir yetkiye de sahiptirler; Kendi canlarına istediklerinde kıyabilme yetkisi. Jainler ölmeye karar verdikleri andan itibaren yeme ,içme ,cinsellik gibi tüm insan ihtiyaçlarını azaltıp ilerideki süreçte durdururlar. Hayatlarının son süreçlerini ölüm orucu tutarak geçirirler. Bu aynı zamanda çilecilik kurallarını da destekler. Çile çekerek ölen kişi ,aziz veya azize ilan edilir. Jainizm'in kurucusu Mahavira 77 yaşında açlıktan ölmüştür. Onlara göre beden aç kalmalıdır, bedenini açlığa talim ettiren Jainler bedenlerinin bu muameleye ihtiyaçları olduğunu düşünürler. İşte bunlar onlar için en önemli keşişlik ve çilelik kurallarındandır.

KONFÜÇYÜSÇÜLÜK NEDİR?

Yazan: A.Kara
konfüçyüsçülük, konfüçyüsün öğretileri, konfüçyüsçülük nedir, çinlilerin dinleri, konfüçyüsün hayatı, din, din ve mitoloji, eski çinde din, yer ve gök Tanrılarına kurban, Çin'in büyük filozofu, hatta tüm dünyanın kendi hakkında çok bilgisi olmasa da adını muhakkak duyduğu Konfüçyüs'ün adının verildiği, ahlaki, dini, sosyal, ekonomik ve politik konular ve inanç sistemlerinin tamamını kapsayan uygulamalar bütünüdür Konfüçyüsçülük. Başta felsefi akım olsa da (Tıpkı Budizm gibi) sonrasında zamanla din haline gelmiştir.

Konfüçyüsçülük din halini aldıktan sonra Çin'de öyle yayılmıştır ki, ülkenin kabul gören ve yerli dinlerinden biri olmuştur; ki bunda da Konfüçyüs'ün düşünce akımının etkisi yadırganamaz. Aslında Çin'e göre Konfüçyüsçülük; eskiden beridir Çin'de var olan dinin, inancın ve düzenin üzerine eklenmiş, eklenirken de onları bir nevi perçinleyip düzenlemiş bir ahlaki sistemdir (Çin'deki genel şiddet eğilimine bakarsak halkın çoğunun fazla değişim yaşamadığını düşünüyorum).

Konfüçyüs'ün öğretileri Çin'de Bilgelerin Öğretisi, Konfüçyüs'ün Öğretisi şeklinde adlandırılmış olup, Konfüçyüsçülüğün kökleri "Ju" isimli bir bilgin sınıfının öğretilerine kadar gitmektedir (Ju'lar Konfüçyüs'ten önce yaşamışlardır).

Konfüçyüs'ten önceki bu grup, yani "Ju" lar, aslında uygulama olarak bir nevi Paganizm benzeri bir din yaşamakta olan Çin halkında görev alan uzmanlardı. Çünkü yerdeki ve gökteki Tanrıları için kurbanlar kesip dualar ediyorlar, böylece tabiat Tanrılarına ve atalarının ruhlarına ziyafetler veriyorlardı. İşte tam burada Ju'lar devreye giriyordu, onlar bir nevi önde gelen din adamlarıydı diyebiliriz.


Çin'in bu tarihlerdeki yönetimi maalesef Konfüşyüs'ün önerilerini dikkate alacak veya görüşlerini dinleyecek bir yapıda değildi. Hal böyle olunca, Konfüçyüs öğrencilerinin de yardımıyla, kendisinden önce yaşamış Çin'li filozof ve bilginlerin yazılarını bir araya getirip derlemeye ve onları düzenlemeye başlamıştır. Öğrencileri ile uzunca yıllar bu işle uğraşan Konfüçyüs'ün konuşmaları öğrencileri için öyle değerliydi ki, Konfüçyüs'ün tüm konuşmalarını not etmeye başlamışlardı, daha sonra ise bu konuşmaları bir araya getireceklerdi. Onun amacı, daha önce Çin'in barış içinde yaşamasını sağlamış faziletli idarecilerinin, bunu nasıl sağladıklarını göstermekti. Fakat bunu yapabilmesi için ona gerekli olan bilgiler vardı;
* Yönetime dair bilgiler
* Sosyal hayat ve törenler
* Ahlak ve gelenek kavramları
Tüm bu bilgileri zaman içinde toplayıp bir araya getiren Konfüçyüs, ahlak ve geleneklerin devamlılığını sağlamayı amaçlamıştır.

Konfüçyüs ve öğrencilerinin bu uzun uğraşı sonucunda;
* Wou King (Beş Klasik)
* Se Chou (Dört Kitap)
isimli, Konfüçyüsçülüğün kutsal metinlerini oluşturan iki koleksiyon ortaya çıkmış ve mevcut şeklini Sung hanedanlığı zamanında almıştır (Chu Hsi yönetimi-1130-1200).

"15 aşında iken kendimi öğrenmeye verdim.
Otuz yaşında irademe sahip olabildim.
Kırk yaşında şüphelerden uzaklaştım.
Elli yaşında Gök'ün emrini öğrendim.
Altmış yaşında seziş yoluyla her şeyi kavradım.
Yetmiş yaşında doğru olan şeylere zarar vermeden kalbimin isteklerini yerine getirebildim."
-Konfüçyüs (Ölüm M.Ö. 479)

ANAGEMİ - UFO GENEL YAPILARI | PDF KİTAP

Ufo meraklıları için Bilim Araştırma Merkezinin bu kitabını paylaşmak istedim. Kitabı okumak veya indirmek için kapak resmine tıklayabilirsiniz, iyi okumalar.
bilimsel kitap, Pdf kitap, pdf kitap indir, ufo genel yapıları, ufolar, anagemi, bilimsel araştırma, ufo konulu kitap, bilim kitap, din ve mitoloji, ücretsiz kitap, ufo araştırmaları, uçan daireler
Uyarı: Telif hakları eser sahibine aittir, uygun görülmemesi durumunda telif sahibi dinvemitoloji@gmail.com adresinden irtibata geçerek yayını kaldırtabilir.

MANDEANİZM | SABİİLİK NEDİR?

Yazan: A.Kara
mandeanizm, sabiilik, mandeanizm nedir, sabiilik nedir, Hz.İbrahimin dini, gök cisimlerine tapan, Mandenler, Harranlı putperestler, Irak sabiileri, güneş yıldız aya tapmak, ışığa tapanlar, din, Tüm tek Tanrılı dinlere o yada bu şekilde hizmet etmiş bir din: SABİİLİK
İngilizcesi Mandaeans olan bu topluluk Araplar tarafından Sabi,Subbi gibi isimlerle anılırken, onlar kendilerine Mandenler, yani "arifler" derler. Bir diğer anlamı ise "bilgili olanlar"dır (Biraz ego sezdim). Mandeanizm'e inananlar kendilerine Manden dışında, Nasura'da derler. Kendilerine Nasura demelerinin sebebi ise kutsal öğretileri korudukları düşüncesidir ve kelimenin anlamı da tam olarak budur.

Ortadoğu'da doğan bu dinde insanlar genellikle ay, güneş ve ışığa taparlar (ve gök cisimlerine). Bazılarına göre taptıkları şeyler doğrudan gök cisimleri, yani somut varlıklar olsa da tapındıkları şey aslında bu gök cisimlerinin ruhlarıdır çünkü Sabiiler daha çok doğa ruhlarına taparlar ve onlara göre yıldızlar doğa ruhlarının dışa vurumunun en net örneklerindendir, yani aslında taptıkları şey "ışıktır".

Konuştukları dil Mandence'dir, zaten Sabii sözcüğü de kendi dinleri olan Mandence'de "suya daldırmak, vaftiz olmak" gibi anlamlara gelmektedir. İslam araştırmacılarına göre Sabiiler X.yüz yıla kadar Irak'ta yaşamışlardır. Halime Me'mun döneminde üzerlerinde bulunan öldürülme tehlikelerinden kurtulmak isteyen Harran'lı putperestler (Harraniler) kendilerini Sabiiler olarak göstererek ölüm tehlikelerinden sıyrılmış fakat bu yüzden de geçmişten bugüne gelen yanlışın ortaya çıkmasına sebep vermişlerdir. Ölüm korkusuyla kendini Sabii'ler olarak tanıtan Harrani'ler can damarı olan Bağdat'da ünlü olarak inançlarını yaymaya başladılar. Fakat, yaydıkları inanç Sabiilik değil, saklamak zorunda kaldıkları kendi inançlarıydı. Bağdat çok merkezi bir yer olduğundan meşhur olan ve Mandeanizm arkasına sığınan Harranilerin yaşadığı sahte Sabiilik ön plana çıkarken, gerçek Sabiiler zamanla unutuldular çünkü inançları gereği ilkelerine bağlıydılar ve bu bağlılıkları onları Harrani'lerin gölgesinde bıraktı.


Bu sırada, gerçek Sabiiler unutulurken, Biruni, El-Bağdadi gibi araştırmacılar imdatlarına yetiştiler. Yaptıkları araştırmalar sonucu Sabiileri Harran ve Vasıt olarak ikiye ayırarak Irak'ın güneyinde kalanları gerçek Sabiiler olarak kabul ettikleri gibi, Harranlıların gerçek Sabiiler olmadıklarını ve bu adı kendilerini korumak için sonradan aldıklarını belirttiler.

En başta Cizvir misyonerleri olmak üzere batılı araştırmacılar Mandenler ile XVI.yüz yıl itibari ile ilişki kurmaya başladılar. Hristiyan misyonerler Mandenlere "Vaftizci Yahya Hristiyanları" diyorlardı ve ilişki kurmalarının devamında Sabiilerin kutsal metinlerini çevirip , din ile ilgili bilgiler aktarmaya başladılar. Gerçekleştirilen ciddi araştırmalar sonucu Manden literatürünün tümü Batı dillerine çevrilmiş oldu.

Bazılarına göre İbrahim (Abraham) tek Tanrılı dine geçmeden önce Mandendi ve gök cisimlerine, yıldızlara tapıyordu ve sonrasında "gerçek" dediği Tanrısını bulmuştu.